Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Kay_se-rin cesedi Yaozan : ZİYA M Yine o devrin kuvvetli tarihçile. "*nden olan Barbaroya gelince.. o da, vakayı şu suretle tesbit etmek. tedir: (İmparatordan, hiç bir haber a. hnamadı,.. Hayatta mı, yoksa öl. dü mü? Bir müddet, bilinemedi. Yalnız, bazıları, onun cesedini, yer- lere serilmiş olan cesetler arasında farkettiklerini söylediler. Bazları da, Türklerin Topkapıdan içeri gir. dikleri sırada, ölünceye kadar çar- piştıktan sonra, ayaklar altında e, zilmiş olduğunu rivayet ettiler.) Françes'in tarihinde, şöyle bir kayıt dahâ vardır: ISultan, şehrin zaptından sonra, imparatorun hayatta olup olmadı. ğmi öğrenmek istedi. Bu mesele. nin şiddetle tahkik ve taharrisi için emirler verdi. Müslüman ve hiris. tyan ceset yığınları içinde, kayse, tin cesedini bulmak için adamlar gönderdi. (Birçok araştırmalardan sonra, ayakkabıları ile dizlikleri üzerinde imparatorlara mahsus kartallar iş- lenmiş bir ceset keşfedildi... bu haberden çok sevindti Lâzım gelen dini ihtiram ile defnedilmesi için, cesedi hiristyanlara teslim et- tirdi.) Müverrih Mortman, şöylece ha- kikate biraz daha yaklaşmaktadır: IKayserin cesedi, üç gün aramıl, dıktan sonra, ancak erguvan renkli ayakkabılarından tanılarak buluna. bildi. Aldığı yaralardan, tanınmıya. cak hale gelmişti. ICeset, sultanın huzuruna geti. rildi, Sultan, mükâfat verecekmiş gibi davranarak; — Bunu, kim öldürdü? Dedi., Hemen bir zenci (?!) Heri atılarak: — Ben... Diye cevap verdi... Sultan bu zenciyi derhal idam ettirdi.! #Görülüyor ki, bu karmakarışık ifadeleri bir araya toplayıp ta bun. lardan kati bir hüküm çikarmak mümkün değildir. Amcak, (Silâvon vekayinamesi), daha açiık - ve bir dereceye kadar, bizim tarihlerimi- ze tuygun olan şu malümatı ver- mektedir: (Sultan, Kayserin âkübeti hak. kıimda, herkesten malümat istedi. Fakat bir şey öğrenemedi. Nihayet Ayasofyadan çıkıp Akropol'e gi. derken, elinde kesik bir baş tutan Sırbistanlı bir asker öhüne geçti: — Padişahiım! — Ebedi saadete mazhar olasın... İşte, çar Kostan. tinlm kafası, Dedi ve elindeki kanlı padişaha takdim etti. Padişah ile onu takip eden alay derhal durdu. Sultan acele ile ge- ri dönerek, kendisini takip eden Gran Dük Notaras'a ve Rum zade, gânına: — Bu, hakikaten Kostantinin ba. sı midir? Diye - sordu. Bunlar, derhal tanıdilar. - Koş. tantinin, başı olduğunu tasdik et. tikten sonra, hıçkıra hıçktra ağla. mağa başladılar. DALDAN EZDALA İş, sihisb z ra kalırsa elçikadan geçen gün gelen bir | telgraf haberinde şöyle denll- mektedir: Liege'deki kliniklerin birinden 70 bin frank değerinde iki radlum tüpü garip bir şekilde kaybolmuştür. Hir- Sultan |? kelleyi | Sultan, Sırbistanir askerin yam, na bir kaç zabit terfik ederek, baş- sız cesedin bulunduğu yere gön. derdi, Ceset, - bugün Sancaktar yokuşu denilen . yerde yatıyordu. Ve ayaklarında da iki başlı kartal işlemeli, erguvan renkli ayakka- bıları bulunuyordu. Sultan kesik başı, imparatorluk sarayının karşısındaki kırmızı mer merden sütun üzerine vazettirdi. Cesedi de, hususi ihtiram ile defne. dümesi için, Rum rahipleri heye- tine göndertti.) İçinden çıkılması güç olan bu ri, vayetlere, bir haylisinin daha ilâ. ve edilmesi mümkün olabilir. Bun. lardan akla en uygun geleni, her halde (Slavon vekayinamesi, ol. mak Jâzım gelir. Çünkü bizim es, ki tarihlerimizdeki rivayetler de az çok buna müşabihtir. Ancak bunda katiyetle reddedi: lecek bir nokta vardır. O da, im- paratorun cesedinin Sancaktar yo- kuşu denilen mahalde bulunması, dır..; İstânbulda bu isİmde bir ve yahtit bir kâç yoküş olup olmadi- ğint bilmiyorum. Fakat her hald& bu (Slavon vekayinamesi) ne da. yanarak bazı ecnebilerin (Sancak- tar yokuşunu) Ayasofya civarında zannettiklerini iyi biliyorum. Halbuki, Ayasofya civarında, bu isimde hiçbir yokuş mevcut değil- dir. Bu zan ve zehap, orada (San, caktar Dede) isminde bir türbe bul dan ileri gelmişti Bu türbe, yanan Adliye daıresı- nin garp cephesi köşesinde ve (Ka. basâkâl) a giden caddenin üzerin- dedir ve bugün de, ’ıyasofyn mey. danından, (Umumi hapishane) ye giden sokağa sapılırken, tam sağ köşenin başında ve esbak neu muhasebecisi Reşad beyin ah- şap konağının Sol köşesi altında. dır... Sultanahmet yangınında, bü. tün o mahalle kâmilen yandığı hal. de, gerek bu ahşap konak ve gerek bu türbe kurtulmuştur, İkisi de, oldukları gibi duruyor. Ancak şu var ki, bu türbede ya- tan zat ile, Bizansım hükümdarı (Kostantin, arasında en küçük bir münasebet mevcut değildir. Çünkü bu zâatın hüviyeti, baş ucundaki levhada sarahaten mukayyeddir. Kendisi, (Fatih) ordusunun sancak. tarlarından olup, feth esnasında ar. kadaşlarile beraber oraya kadar gelmiş.. orada Rumların - belki de, o civarda bulunan saray muhafız- larının - mukavemetile karşılaşa, rak şehit düşmüş.. ve Fatih'in em- rile, bulunduğu yere defnedilmiş- tir. Nitekim, o civarda bulunan ha, |mamın üst tarafında, küçük bir türbe daha vardı ki orada yatan (Saka Baba) ismindeki zatım: da, (Sancaktar Dede) nin arkadaşla. rından olduğu, - eski bir ananeye istinaden « rivayet edilmektedir. Eğer Sancaktar Dedenin hüviye, Hll Şehir Haberleri -— Ekmek karnesi yolsuzlukları 5 fırıncı daha tevkif edildi Karne fişleri — yolsuzluğundan suçlu sanılan fırıncılarla İaşe me- murlarına ait davaların üçüncüsü- ne dün birinci Milli Korunma mah inde devam ol Bu celsede de Yorgi Tolusi, Lam biso Goro, Yorgi Kasakidis, Salih Baltıs ve Ali Ferah tevkif edilmiş, lerdir. Bir katil, altı seneye mahküm oldu Bundan bir müddet evvel Gala. tada bir kahvede iki genç adam arasında kanlı bir kavga olmuş, bu kavga neticesinde bir kişi ölmüş- tü. Dün ikinci ağircezada bu vak'a, nın muhakemesi yapılmiş ve suçlu cezalandırılmıştır. Mezkür kahveye giden Ahmet, orada eskidenberi bir kadm yüzün. den kizgin olduğu Müstafaya rast- layarak ona, «Sen benim Kapımın ipini çekiyorsun!» diye — sataşmış, bu Suretle aralarında şiddetli bir münakaşa başlamıştır. Kavga büyüyünce Mustafa — ta- banca çekerek Ahmede ateş etmiş, tir. Koltuğundan yaralanan Ahmet bu esnada tabancayı eline geçire. rek o da ateş etmiş ve Mustafayı başından yaralayarak ölümüne se- bep olmuştur. Mahkeme, dünkü celse:lnde ka. tili 6 sene on altı gün hapse mah, küm etmiştir. Sotiriyi acaba kim öldürmüş ? Bundan birkaç gün evvel Fatih- te kanlı bir cinayet işlenmiştir. Hacıüveyiz mahallesinde oturan Sötiri “âadında genç bir. delikanlı bundan bir müddet evvel ölen an, nesinden kalan mirasla geçinmek te ve bahçıvanlık — yapmaktadır. Fakat bu mirasa ortaklık lddiasın. da olan diğer bir bahçivan zuhur etmiştir. Tanaş adındaki bu hısım bahçıvanla Sotiri arasımda bu yüz- den muhtelif. kavgalar -olmuş - ve mahkemeye kadar sürüklenmişler, dir, Hâdise günü yine Tanaşla Sotiri arasmmda bir münazaa zuhur etmiş. tir. Sarhoş olan Sotirinin üzerine hısımları üşüşerek genç delikanlı- ya rastgele vurdukları ve döverek ölümüne şebebiyet verdikleri anla. şılmakla beraber, Adliye doktoru cesedin Morga kaldırılmasına ka, rar vermiştir. Ölümün sebebinin raki ile balık yemek yüzünden mi, yoksa dayak. tan mi olduğu tesbit edilerek ona göre kanuni takibat yapılacaktir. Ellerindeki şekeri de saklamağa başladılar Demiryolundaki arıza yüzünden şeker getirilmesi zorluğu ve Rama. VATAN Vurguncular —— nasıl yok edilir? Vur guncu çeteleri İstanbüla göç etmiş Di (Başı 1 incide) (//) -— Cumhutiyetin' kurduğu dir. | lik, düzenlik sayesinde artık © çetelerden eser kalmadı. Yazan: —— Cemal BARDAÇI — Evet, bir yerde batıp iki üç kilometre ileride tekrar yüze çıkan dere suları gibi ön beş yir, mi sene evvel bu dağlardan kay. bolan çeteler de birkaç yıldan. beri İstanbulda peyda — oldular. Şimdi bu dağlara çıkıp soygun. culuk yapmağa cür'et edecek o, lanların akıbetleri jandarma kur- şununa hedef olup ahirete sefer etmektir. Halbuki — İstanbulda böyle bir tehlike yoktur. Muhte. kir, vurguncu, istifçi adı verdiği. miz ve çoğunun — damarlarında bizimkinden başka kan dolaşan İstanbul şakileri korku —duyma, dan rahatça kötü işlerine devam ediyorlar. Çünkü biz Anadolu tüccarları, İstanbul hâlkt hepi- miz onlara yataklık, vasıtalık ya.- pıiyoruz. Sözgelimi benim Amnado. lu kasabalarından birinde bir ma, nifatura mağazam var. İstanbula gidip mal almağa teşebbüs ediyo- rum. Toptancılara başvuruyorum. Mal yok diyorlar. Yalyarıp ya. karıyorüm. Nihayet- bunlardan biri güya bana Mmerhamet edi. yormuş gibi, hele sen iki üç gün sonra bana bir uğra, ben- şura, dan buradan araştırayım, bulur- sam sana bir miktar mal altvere. yim, diyor.—Onun- şurası burası dediği kendi gizli — depolarıdır. Bunu biliyoruz. Fakat bilmekten bir fayda 'çıkmıyor ki, İki | gün sonra o mağazaya gidiyorum. Ba. na bir miktar- mal — veriyorlar. Veriyorlar ama maliyet fiyatına yüzde üç yüz, beş yüz zam yap. mak suretile. Çaresiz kabul edi. yorum, Etmesem mağazam ka. panacak, çoluk çocuk aç kalaca. hepimiz İstanbuldaki vurguncu- ların, $akilerin hesabına çalışıyo. ruz. Bu yüzden hükümetin. aldı. ği tetibirler de faydasız kalıyor. Bir iki sene sürgün, üç beş yüz lira para cezası da o şakilere viz geliyor. . Yol arkadaşım doğru — söylü- yordu. Hani, (Ulu kuş) mu der- ler ne derler, koca kafalı; koca- man ve korkunç gözlü, iri vü. cutlu bir mahlük vardir, anlatır- lar ki işte bu kuş bir evin damı. Na tüner, kımıldamadan durur, rızkını beklermiş. Derken bir za. vallı serçe gelir, onun ağzına dü. şermiş. Tıpki burnun gibi İstan- buldaki vurguncular da büyük küçük mağaza ve dükkânlarında koltuklarına kuruluyorlar, karın. larımmı şişirerek purolarınım duma nını savuruyorlar, — nargilelerini tokurdatıyorlar,, biz. biçare serçe. ler de kendiliğimizden, kendi a, yağımızla onların azametli hu- zurlarma giderek elimizde, avu- cumuzda, cüzdânımızda para na- mira Ne Varsa kasalarına boşal, tıyoruz. Öndan sonra dönüp. fer- yadı bastırryoruz. “Yant düşmani- mıza silğhı, bıçağı kendi elimizle veriyoruz, yaralandıktan — sönra da hem ondan: hem de onun bu hareketini önlemediğinden — dola. yt hükümetten şikâyet “ediyoruz. İyi ama bir ifisan, hergün biraz daha Yfazla' kanint emen, kendisi; ni korkung pençeleri altında kıy- randıran bir. canavarı kerdi eli ve isteğile nasil besler, yaşatır? Böyle yapıyorsa muhakkak'. çok zorlu ve kuyvvetli sebeplerin - te- siri altında bulunuyor demektir. İşte herşeyden evvel bu sebeple. ri-araştırıp bulup ortadan kaldır. mak gerektir. Bu yapılamazsa diğer hertürlü iktısadi, cezal ted- birlerden. asla hiç bir fayda, müs bet bir netice elde edilemez. En şiddetli cezalar, bazılarımızın tav. siye ettiği idam cezası daht vuür- guncuları korkutamaz, sındıra, maz. Bunların kırk ellisi sürgünc yollanır, oru, yirmisi hapse atı- lır, üçü beşi idam edilir. Fakat yerlerini derhal — diğerleri alır, vurgunculuk, ihtikâr da — sürer gider, Nitekim — şimdiye kadar tatbik olunan cezalar da bu afe- tin önünü alamadı, Hattâ şiddet- lenmesire, genişlemesine bile en, gel olamadı. Anadolu dağlarını şç_—kıve"g!ı, vurgunculardan temizleyen kuv- vet yalnız ve münhaslran — jan. darma kurşunu değildir. —E<er yalnız başına bu kuvvet bu işi başarmağa yater olsaydı istibdat ve meşrutiyet — devirlerinde de şekavetin — tutunamaması — icap ederdi. Çünkü o devirler hiüikü. metlerinin de jandarması, polisi vaydı. Bence Cumhuriyet rejimi, nin iİçtimal, iktısadi, sınal, ticari sahalarda vücuda getirdiği ha. yırlı inkılâpların ve diğer pek çok islahatın bu başarıda büyük hisseleri vardır. Bunlar sayesin. de düşünme, yaşama, çalışma, p- turup kalkma, yiyip içme, gezip tczma tarzlarında çok öremli de, ğişiklikler husule geldi — Rejime karşı inan ve güven arttı, kemal derecesini buldu. Ve artık şeka- vetin yaşamasına imkân - kalma- dığı kanaati de zihinlerde kat”. yetle yerleşti, kükleşti. - C. BARDAKÇI ğız. Sornra bizim kasaba ve köy. l lerimiz halkı da muhtaç bulun- / dukları bu eşyayı bulamıyarak çıplak kalacak. Bu sebepten malı getiriyorum. Köylü —kentli de ücuz pahalı demeyip zarur! alı. yor. Fakat önlar da kendi mah. sullerinin — fiyatlarını, — aldıkları bu eşyanın fiyatlarına göre ayar. Hiyorlar: Bir de İstanbul halkın. dan keseleri müsait olanlar bu- gün bir kilo pirince — ihtiyaçları varken on kilo almağa kalkıyor. lar. Bu suretle istek artıyor. Fi, yatlar da başını alrp gidiyor. Ne- ticede — vurguncuların — kasaları doluyor. Bilhassa sabit gelirli yurddaşların da anhaları ağlayor. Hasılr görüyorsunuz ki hemen Günah e ugün Çinde bulunan Bay Vllkl beyanatta bulunmuş: «Mal top- | lıyan, fahiş kazanç temin edenler, ca- | susluk edenler kadar suçludurlar.» Bu söze beyanat, demeç vesalre demek günah olur; buna bal gibi «Milli korunma kanun lâyihası» de- mek yakışıklı düşer, AGIZDAKI BAKLA Sovyetler yardım bahsinde o0 ka- dar ısrar ettiler ki, eğer Vİşi radyo- Lâstik tevziatını kim yapıcak suna Jâzımsa, Ingiliz mec- muaları nihayet baklayı ağızlarından çıkardılar. Yenir yutulur neviden ol- mıyan bu bakla şudur: tmiyelim ücreti 33 kuruş on paradır. Bu ücret hılctln üstünde şöyle taksim edilmiş- |tir: Bilet ücreti 81,25 Köprüler resmi 1— Asker ailelerine yardım 1,— 88,25 Umumiyetle yolcular bilet için 34 kuruş ödemiş oluyorlar, zira otuz pa- ra biletçide kalıyor. Tarifedeki diğer | kesirli ücretlerde de ayni hal vaki | olmıkt.ıdır Tgili makamlar bu ke-| sirleri hiç olmazsa asker ailelerine yardıma ilâve etse de yirmi paralar, Mevzu arıyorum er gün yazmak güç. Işte bu gün duraladım. Mevzu arı- yorüm, bulamıyorum. Önüme ilk çı- kan tanıdığa: — Bir mevzu versene, dedim. — Tatlh ile benim başım pek hoş değil. Çay, kahve de içmem. Fakat yetmiş yaşındaki anam, sahah, ak- Şam süt içiyor. Bir haftadır bakka!' bakkal bir kilo toz şeker arryorum, bulamıyorym, bunu yaz işte... Nesini yazayım bunun ve yaz. sam bakkallarda şeker mi buluna: cak? Başka bir dosta derdimi tekrar- Jadım: — Bir mevzu versene... — Ortalıktâ arıyorsun arıyorsun rakı bulamıyorsun, fakat şişe başı- na yetmiş kuruş farkı tosladın mı «Kulüp» rakısı bulunuyor, bunu yaz işte.. Nesini yazayım bunun, rakı içme- yiver! Başka birine başvurdum: — Bir mevzu versene... -T 'ay asılanları zabıta memurları İndiri- yorlar; fakat tramvay, memuru beş metre geçince yine basamaklar sal- kım salkım insanla doluyor. Demek ki yapılan işin seferi ağırlaştırmak- tan başka faydası yok, bunu yaz iş- t Nesini yazayım bunun, belediye- nin yıllardanberi düzeltemediği isi biz mi düzene koyacağız? Haydi başkasına: — Bir mevzu versene... — Şehirdeki saatler hiç birbitine uymuyor. Daha dün an- cak elli metre mesafede bulunan Köprü Kadıköy iskelesinin saatile Karaköy saati arasında tam 7 daki- ka fark vardı. Radyomuz her ya- yımında Türkiye saat âyarını ver- diğine göre bütün bu saatleri bir- birİne uygun bir surette düzenlemek güç bir şey mi? Bunu yaz işte... Nesini- yazayım bunun, radyo a- yar veriyorsa kendi saatini ayarla. onunla amel eyle! Başka birine yalvardım: — Bir mevzu versene... — Tstanbuldan ekmek - karnes! kaldırılacak olursa.., Dinlemedim bile... Yürüdüm, Hâlâ bir mevzu arıyorum, KÖR KADI Münakalât Vekilinin - tetkikleri Iki gündenbari şehrimizde bulunan Münakalât Vekili Amiral Fahri En- gin dün sabah Mıntaka Liman Reis- liğine giderek tetkiklerde bulunmuş- tur. Vekil öğleden sonra tekrar Li- man Reisliğine gitmiş ve memurların yaptıkları toplantıya riyaset etmiştir. PS EK KOY 9 BİRİNCİTEŞRİN 1942 CUMA AY 10 — GÜN 282 — Hızır 157 V| RUMİ 1358 — EYLÜL — 26 sızlığın suçlularını bulmak Üzere po- His tarafından yapılan akla gelen ve gelmiyen bütün gayretler boşa çık- mıştir. Bunun üzerine bir sihirbaza müracaat olunmuş ve bu adam elin- deki rakkas vasıtasile radiumun gö- türüldüğü istikameti tesbit ettikten | sonra radiumun yeri bulunmuş — ve| tüpler meydana, çıkardimıştır. Bu haber işleri hâlâ büyü ile gö-! rülen Afrikanın ortasından gelseydi, | mesele yoktu. Fakat Belçika gibi | medeni bir memleketten verilince in- | sanr bir düşüncedir. alıyor. | Eğer sihirbaz, bu kadar kudrete | ralikse Hitler, Stalin, Ruzvelt, Çör- , hiç vakit kaybetmeden kendisi- e koşarak ondan zaferin gizli ol- luğu yeri öğrenmiye çalışsınlar. < Bense fıtsat ve kuüvvet bulup Betf- çikaya kadar uçabilirsem, bu sihir- | bızdın pirinç, ıldernğ zeytinyağ, ve ltmımeio çalışacağım. ) SERÇE temiyorum. Siz bu tarzda bir aşkın ne demek olduğunu amlamazsınız. Henüz çok gençsiniz. Adeta çocuksunuz. O beni hâlâ genç, güzel ve herkes tarafından beğenilen bir kadın diye seviyor ve bun- dan dolayı benimle beraber yaşamaktan *tihar duyuyor. Halbuki asıl yaşımı na, sıl yalan söylediğimi öğrense, İhtiyar b r kadın olduğumu bir at görse hemen'be. ni birakıp gider. Bunları görüp öğren. dikten sonra kalacak olursâ; benim için * bu da çok feci olur. Çünkü © zâman pa. rama tamah ederek kaldığını sanırim ve buna tahammül edemem. Ölürüm. Ben sevilmek. istiyorum! — Ne yapmak niyetindesiniz? — Susmakta sizin de menfaatiniz var Benard. Rezalet çıkarmakla ne kazana, caksiniz. Kanunen size karşı borçlu de- gllim. Resmi bir içtimaf mevkiinz, bir var, Ben ları bilmem ki. Yalnız yapabileceğim bir şey, size iste. diğiniz kadar para, çok para verebili. rim.: Bir kaç sene sonra, belki de bir kaç ây sonrâa âşıkım beni bırakıp “gidince ihtiyar” bir kadın olduğumu anlıyaca, ğim, O zaman vaziyet değişecektir. Fa. kat bu son gençlik ve güzellik demle. rimden istifade etmeliyim, önları hiçbir şeye mukabil değişmem. Ne vazife, ne pişmanlık hissi beni bu son antlarımı bab d E ZAIII—İI[.. Yazan: trone Nemirovsky saadet İçinde yaşamaktan menedemez. Bernard -cevap vermedi, Yalnız ye. rinden kalktı, Gladys'in tâ yanma geldi. Dikkatle, merakla yüzüne baktı, baktı. Sonra yavaş sösle: — Artık gidebilirsiniz, dedi, Gladys de hemen kalkıp giti. XVI Gladys sokağa çıktı, Sisli bir sonba, har güniydi, Akşamın ilk ışıkları bu- ğulu havada hirer birer seçilmeğe baş- Hyordu. Bu mahallede her sokak, her ev gençlerle dolu idi. Rast gelinen insanlar sefil, zayıf ve açtı. Fakat hepsi genç, hem de ne kadayr geneti, Çünkü bu ma. hallede oturanların hemen hepsi talebe idi. Gladys bütün bu gençliğe kin İle baktı. Bernard'ın biraz evvel söylediği sözler hâlâ kulaklarında çınlıyordu. On, lart hep işitiyor gibi idi; — Monti sizi aldatıyor mu? — - Bu sözleri küstah bir tavırla söyle.: mişti. Sanki sizin gibi bir kocakarı na- sıl sevilir? Elbette aldatılır, demek İs- temşti. Bu zamana kadar Gladys kıs, çlık nedir bilmiyordu. Kendinden o kadar emindi ki,. ilk defa olarak bu sözlerden sonra içine şüphe, korku ve ümitsizlik dolmuştu. Kendi kendine dü- şünmeğe başladı: — Acaba beni seviyor mu? BMI se- viyor mu? İhtiyarladığımı gördüğü hal- de neden beni bırakıp gitmiyor. Param için mi? Benimle evlenmek de istedi, Acaba bu arzunun sebebi nedir? Bana sadık mı? Yoksa aldatıyor mu? Dün neden gelmedi? Nereye gitti? Kiminle idi acaba? Beni kolları arasına aldığı zaman severken, öperken dalima gözle, rini kapatır. Acaba sevmek hazzını da. ha iyi tatmak için mi böyle yapıyor? Yoksa yüzümü görmemek için mi? Sokak ortasında dürdü, çantasından aynasını çıkardı" ve yüzüne baktı. Son. ra düşündü ki beş sene evvel sokakta böyle bir hareket yaptığı zaman gelen geçen erkekler lâf atarlar ve: Çeviren: Rezzan A, E. YALMAN t o zamandanberi mâlüm olmasay. | zan ve Şeker bayramı gibi şeker «1940 da Fransa ve biz sıkışık du-' otuz paralar, biletçilere veya otoblx HİCEP 15di — RAMAZAN— fıı dı, akla şöyle bir sual gelir: ihtiyacını arttıran bugünkü du-| Ticaret Vekâleti son verdiği bir | pumda iken Rusya Almanya ile el- sahiplerine kalacağına asker ailele- ÜNEŞ 7,05 12 24 — Silâvön vekaylinamesine maza. | rumda şeker natışindan imtina fi. | kararla şimdiye kadar tevzie — tâbi| &e vereceğine ikinci bir cephe aç- rine gitse, gc'ğrı—. 13.02 6'"" ran, mademki (Fatih), kendisine | illeri artmıştır. olan saç, tel, manifatura, demir, çe-| şaydı bugün olanlar olmazdı.» |— Okürümün teklifi fena değildir. An- | jkiNDİ 16.12 933 takdim edilen imparatorun başmı, | Dün, Şehremini Saraymeydanm, | lik, gibi maddelerin satışlarını ta-| Görülüyor ya, iki taraf Mrblrlııelmk sandığıma göre bu husasta bir | ax ı.xM 18.39 ızıı.)o sarayın karşısındaki kırmızı mer- | da bakkal Numan yanında tezgâh. | Mamen serbest bırakmıştır. ve an» (kanun vardır. Bu kanunu değiştir- YAŞSI 20"“ 1.30 merden bir sütun üzerine vazet |tar Hikmet Kubik ikinci Milli Ko- Bu arada öğrendiğimize göre ham | yüzünden kızı)nrlır Aradaki fark, luıelı jeap eder. Bununla beraber va- IIÇIS;&K 5'27 10:47 miştir. (Mukaddes saray) m o ci. | runma mahkmesinde yapılan du- | kâauçuk otomobil lâstiği, kalay, tene-| yalnız zaman farkından ibarettir. pur, tren, sinema yapıldı- ğ varda olmasina ve Ayasofya mey- |ruşma sonunda yirmi lira ağır pa, | ke, tevziatı bundan sonra Ticaret o- FENA BIR TEKLİF DEGİL ğı gibi otobüslere de pul şeklinde SADAKAIL FITIR danma açılan bir kapısı da bulun. | ra cezasına ve öon beş güüü dükkâ. |fisi tarafından yapılacaktır. Bir okurum telefonla bana qunlln makbuzlar vererek bu kesirleri ha- Kürüş Para masma Nazaran; acaba bahsolunân | nınım kapatilmasına mahküm edil. Kamyon ve otobüs lâstiği tevziini | söyledi: yır işlerine mal etmek kabildir. z eRetİ (Deyvamı var) — İ miştir. Ticaret Vekâleti yapacaktır. — Taksimden Büyükdereye otobüs Tatlısert Buğday unundan 6820 S En iyi Iyi Ki Kurı — ÖOnu seviyorum. Onun her ne pı. — Evet, evet güzelsin, hem çok gü- .—':._m_.: hasına olursa olsun-elimden gittiğini İs- zel, derlerdi, ebaikler 200 184 Şimdi artık kimse ona bakmıyordu. “Yanmdan bir takım genç erkekler ge, çiyordu, başlardnı bile çevirip bakmı- yorlardı. Ellerinde kitap çantaları taşt. yan genç kızlar da vardı, Onlara bakı- yorlardı. Gladys evine döndü. Kalbi hizir hız, h, âdeta göğsünü ağrıtacak kadar hızlı çarpıyordu. Bütün geceyi uykusuz ge. çirdi. Durmadan kendi kendine: — Güzelim.. hâlâ güzelim, diyordu. Bundan güzel bir vücut nereden bula. bilir. Hem ben altmış yaşında değilim, Yalan ve imkânsız.. senelerin bu hesa, bi yanlış.. ne diye gidip şu oğlanla gö- Tüştüm Yirmi sene bensiz yaşadığı gih! yine yaşıyabilir.. ne diye bundan son. ra onunla meşgul olayım. Kalkıp dün. yanm bir başka tarafına gidelim. Ora, ya mektup gönderemez. Çünkü nerede olduğumuzu kimselere söylemem. Aldo ile beraber yaşerım. Aldo! Sevgilim! Acaba beni seviyor mu? Bu anda nere- dedir kim bilir? Yoksa başka bir ka« dını mı seviyor? Bilmiyorum, Belki de öyledir. İnsan sevdiği adamı tanrmaz ki.. belki de benimle alay ediyor belki.. Bayram namazı Saat Dakika 6 35 EVKÖYE Yağı nasıl eritmeli ? 'İİ. soran okuyucuma taysi- yem. Bu deyağ pek kıy sızdırılmış, Urfa yağına pek nadir tesadüf olunuyor.Ekseri ayranlı Ana- dolu yağları öylece saklanırsa bozu- lur ve acır. Yağı kaynatıp köpüğünü alarak saklarlarsa da en iyisi büyük bir kap içinde su doldurarak yağ te- nekesini içine oturtup ateşe koy- malı. Su kaynadıkça yağ erir ve tor- ftusu dibe çöker, üzerindeki erimiş yağları başka temiz bir kaba alarak dibinde kalan tortuyu da bezden sü- Hatırına bir kadın geldi. Ahbaplariın. dan Jeannine Percier vardı. Daima Mon, ti'nin peşinde imiş gibi bir hali vardı, Devamı var) zerek diğerini de kilere koyarak yavaş yavaş sarfetmeli, en iyi usul budur. .ı:vnnnrl