Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Tarihin En Büyük Aşk Romam Yazan: NİLLÂ KUK E-Zer Mihrünnisanın haya- | *ki saf ve temiz adam oldu- “ devamlı surette isbat eder- lki de fikrini değiştirir. lan dört sene geçti. Cihan- h Mn!runnııımn sevgisini yeni- d' Kt kazanmak hırsile gece gün- !lem adalet dağıtmakla ve hayır !kle vakit geçiriyordu. Fı Keşmirli Hanendeler 23 Sene Evvelki Şarkıyı Söyleyince... ü — Senin ismini bile hatırlıyo- rum. Çandradeva değil mi idi? — Evet, — Yirmi üç sene evvel görüş- müştük. O zamandanberi hiç yaşlanmamışsın. — Biz Keşmirliler yaşlanma- yız, çünkü gençlik rüyalarımızın arkası hiç kesilmez. c%ç riınmn y y or, dört duvar arasında 'll okuyarak, İran şairlerinin nı tekrar ederek, sırmalı Yor dh.nıl" işliyerek vakit geçiri- kadın artık ata binmiyor, | Cih ney sesini ve Keşmir şarkısını duyunca — gözlerinden Ryuı boşandı. Yirmi üç yıllık ha- yatı üstünden kalkmış ve ilk genç- liğe dönmüş gibi bir his duydu. H d dedi ki: gir onun h git- ıı,—:ı" bazan münzevi bir hayat | di, bazan gürültülü eğlence- ıhğı"w etti. Hiçbir şey fayda Bir Nevruz bayramıydı. Sara- %%irli bir hanende ve bir geldi. Her ikisinin üstünde %ndblıeler vardı. Bütün Hin- 1 Ve cenup adalarını dolaş- .,.;'" sonra Keşmire donuyoı- | | — Bir gece seni odamda ya- tırmıştım. Ertesi sabah bir sual sormuştum. Kulağıma şu cevabı fısıldamıştın: eHayatlarının yarı- sı kadar bekliyecek sabrı olanlar Peri kızlarına bile kavuşurlar.» — Evet, öyle demiştim ve öy- ledir. Cihangir bir rüya içinde imiş gibi yerınden kzlktı Kimsenin ark d müsaad DN evvel h kik'?tndeler arasında bir müsa- ]*ruı tertip eden ve sonunda ken- € avuç dolusu inci veren Ç €yi hatırlamışlar ve onun *Yına uğramışlardı. ı&ğrunnuanın kulıgmı bir bir ney sesi ve keşmirce y'ılhn;lh geldi. Genç kızlık hul- ilk harekete getiren şar- k— akşamın alaca karanlığında tatlı tatlı ihtizaza getiri- m"llm kalbim yalnız senin KaySan bir lotüs çiçeğidir. Al, Lv*ifunl Benim sevgim senin M kevser diye aksın!» Mlhmnnısa iki elini kalbine Bu kalb durmuş iken yeni- ik ı'leımye başlıyor gibiydi. Sa- iyesine fısıldadı: S Bana çabuk bir at bul! anmmıa Keşmir şarkısını M uzun bir uykudan Uuyan- quubı yerinden fırlarken, Ci- de ilk gençlik heyecanını öi “Ş. Peri kızını hatırlamış ve ? lle hanendeyi huzuruna ça- l:lnende ve sazendeleri ihsa- hıç yömak Şahın âdetiydi. Fakat Tiğı 'mıeye bu Keşmirlilere yap- H.n“ımeleyı yapmamıştı. Gndeye dedi ki: tmedi. Atı üzerine atladı. Ag- radan çıkarak devletinin eski merkezi olan Fatburun yolunu tuttu. Orada harabe halinde bir saray, bu sarayda bir harem bah- çesi, bahçede etrafı lotüs çiçek- lerile çevrilmiş kuru bir havuz olduğunu biliyordu. İşte Peri kı- zına karşı olan aşkının ilk heye- canlarına sahne olan havuzu şim- di göz yaşlarile dolduracaktı. Karanlık ve boş sokaklarda at koştururken kendini on yedi yı- şına dö gibi hissedi Atını sarayın önünde her vıkit bıraktığı yere biraktı. Sarayın içine girdi. Eskiden Rukiyenin dairesi olan yerlerden geçti. Ne- reye gittiğine bakmıyordu. Ayak- ları cabil bir istikamet — almıştı. Kendini havuzun başında buldu. İlk göz yaşlarını havuza akıttı. Bu sırada ay bulutların arkasın- dan yükseldi. Havuzun dolu ol- duğunu hayretle gördü. Son za- manlarda yağmur yağmış, havuz dolmuştu. Fakat Cih Peri kızının aşkile o saniyede öyle bir hayali âlemde yaşıyordu ki ha- vuzu göz yaşlarile doldurduğuna kendini inandırdı. Kendi kendine yüksek sesle şu sözleri söylüyordu: var) Ne Yemeliyiz ? Üperatör Nadire Sadi diyorki: Bir Mevki Ete ve Balığa az S seh ze ve Meyvalarla Ekmeğe Mühim Ayrılmalı, Yer Verilmelidir in hastalıkları alâkalı olduğunu söyliye- Ğkmü bahsinde her türlü tah- Yo Te muarız olduğunu anlatı- t *zcümle diyor ki: %mT Türk — vatanı y leketi olduğundan ve iklim , e de her türlü nebati mah Ki $4 | Müsait bulunduğundan g- Wıg:h “““dun ete olduğu kadar '“ıqığe- emlâha ve bilhassa vita- "'z *te ihtiyacı vardır. Hele de- Ye iz')'etı dolayısile İstanbulda il şehirlerimizde çıkan çe- nı.nve nefis balıklar, ucuza mal *rl &n kuvvetli beslenme fak- "y— İni meydanı getirmiye ya- Üt lerdir. Ve.;"* ile yenilen bir yemeğin e İlolıycıı hazmolunuşu na- dhqh are alınırsa bunu vücu- &” ihtiyaç ihbarı gibi telâk- —lqkn'k buna uyarak canımızın h"i“ll yemek doğru bir hare- "ı 21 teşkil eder. Fakat mırızl %'?ııd, Nadire Sadi, anketimi- * bir ziraat © çeşitli meyvaları yetiştir- ldı esasen lüzumsuz gö- Bozgununun Başlıca Sebebi Balkanların garbinde son İtalyan taarruzu başladığı zaman cenk iş- lerine aklı erenler şöyle düşünmüş- tü: İtalyanın Arnavutlukta barındı- rabileceği küçük ordu Yunan Ülkesi- ni istilâya kâfi gelmez. Bu külçük or- duyu Yunanlılara karşı bir müdafaa harbi yapmak için de toplamış değil- lerdir. O halde bu ordu, olsa olsa, Yu goslavyada tesis edecekleri büyük bir ftaarruz cephesinin sağ cenahı ucun- daki mihverini teşkil edecektir. Halbuki iş böyle olmadı. Gerçi İtal yanlar Manastır hava hücumlarile Yugoslavları iki kere harbe tahrik et tiler ettiler amma, Yugoslav toprak- larından Vardar boyunca Selâniğe i- necek büyük taarruz cephesini kur- mak işini bir türlü — başaramadılar, Hal böyle iken Yunan topraklarma tevcih edilmiş olan taarruz hareketi inkişaf etmiş bulunuyordu; ve hepi- mizin bildiği felâketli âkibete süratle yaklaşmakta idi. Askerlerce malüm bir kaide var- dır: Seferin başmda düşman ülkesine karşı orduhun yığılması işinde ya- pilan bir hata bir daha düzeltilemez. Harp tarihinin zapta geçirmiş oldu- ğBu böyle birçok misaller var. Hele düşmana taarruz maksadile yığılan bir ordu kendisini müdafaaya mec- bur kalırsa nasibi bozgundur. İşte Arnavutlukta gördüğümüz hal bu- dur; siyast hesaplarla ileri atılan or- duü aksamı perişan bir halde sahile doğru çekiliyor. Eğer mâneviyatı bo- Zulan asker cephe gerisindeki tek muvasala yolundan dağlara atilırsa encamı helâktir. İtalyanın Arnavutluk sahili ile mu vasalası artık 28 teşrinievvel tari- hinden evvelki şerait dairesinde de- ğil. Arnavutluk sahiline kesretli tak- viye kıtaları göndermek, bozgun as- kerin toplanıp kurtulacağı müstah - kem bir köprü başı kurmak pek ko- lay olmasa gerek. İngiliz Akdeniz d-o nanmasını İskenderiyeden Yunanis- tan sahillerine davet edecek hazır - lıksız bir harekete girişmek en mü- samahalı tabir ile şaşkınlıktır. Ordu- sunun her cihetçe rand peka- VATAN ( Son Sayımdan Doğan Hoş Bir Mesele ) Istatistikte Kadın mı Evvel Gelir, Erkekmi? Kadın-Erkek Davasının, Şeytanın Aklına Gelmiyecek Bir Şekli Son Sayım Münasebetiyle Memleketimizde Belirmiştir. ayım oldu bitti. muzdan ne kadarının er- S kek, ne kadarının kadın olduğu- | nu henüz bilmiyoruz. — İstatistik umum müdürlüğü dakikası daki- kasına işler için bu gecikmenin sebebini pek merak ettim, araştırdım, Aldığım | cevap pek hoşuma gitti. Anlatır- sam sizin de hoşunuza gidecek... İstatistik ilminden giir, neza- ket beklenmez a, milletler arası istatistik koöngrelerinde istatistik neşriyatı için umumi kaideler ku- rulurken, kadınlara nezaket me- selesi nasılsa hatırdan çıkmış, cin- se ait istatistik cetvellerinde er- keklerin evvel, kadınların sonra gelmesi nasılsa usul diye kabul edilmiş. O zamandanberi dünyanın hiç bir tarafında bu kaidenin harici- ne çıkmak hatıra bile gelmemiş. İstatistiklerde hep erkekler öne geçmiş, buna itiraz eden de ol- mamiş. Fakat şurasını unutmıyalım ki istatistik cetvellerinde kadının arkada gitmesi her memlekette âdet olmakla beraber kadın . er- kek münasebetlerinde her mem- leketin kaidesi başkadır. Ameri- kalıların şöyle bir iddiası var: Bir tarafta bir kadının önde, erkeğin arkada gittiğini görürseniz anla- yınız ki bunlar F: dır. Erkek Nüfusu- | bir makine olduğu | Yazan: M. H. Zal Bizde kılıbık - erkekler hiçbir | |zaman eksik olmamakla berıberî şeklen erkeğin herşeye buyurur | görünmesi, erkeğin önde gitmesi, baş yere oturması eskiden kaide |hükmünde idi. Günün birinde iç- İtimat değişiklik cereyanları baş gösterince kadını buyurur vazi- yette göstermek, kadının yükünü taşımak, önde yürütmek, hattâ umuümi bir yerde bile papucunu eğilip bağlamak moda oldu ve |nezaket kaidesi halini aldı. | Merhum Saffeti Ziyanın bir aralık bütün memlekette yeni ne- zaketin mukaddes kitabı halini alan eserinde, modern ve terbi- yeli bir adamın kadına nası| mu- amele etmesi lâzımgeleceği <traf- h surette tarif edilmiştir. Yeni neslimizde kız, erkek her şeyden evvel arkadaştır, böyle nezaket kitaplarına pek aldırdık- ları yoktur. Müsavatı gaye sayı- yorlar. Fakat memlekette Saffeti Ziyanın kitabile yetişen ve kadı- | na daima baş yeri vermeyi mu- | kaddes tanıyan bütün bir nesil vardır. | Düşünün bir kere: Bu nesle ıp bir günün birin- önde, kadın arkada giderse İngi- liz olduklarına şüphe edilemez. Yanyana gidiyorlarsa Amerikalı olduklarına hükmetmek caizdir. Cidden de dünyada öyle mil- letler var ki erkek kadına buyu- rur. Son modalara uyan diğer milletlerde ise kadın; erkeğe si- garasını yaktırır. Paketini taşıtır lâ bilmesi icap eden asker! erkânın bu ters işe atılmış olduğunu sanma - yız. Politika dizginini elinde tutan- larım feci surette aldanmış ve aldatıl mış oldukları görülüyor. Geçen yıl Arnavutluğu içinden oyarak kol. ve tır. Böyle memleketlerde bir er- kunduralarının bağını bağla- kek kadınla konuşurken yağmur | da olsa, kar da olsa saygı maka- mında başını açık tütması bekle- nir. Halbuki meselâ Amerikanın çalışan kad da bebek yutmuş olan İtalya bu eserin ikinci cildini yazmak istedi. Geçen yıldan- beri mihverin şimal ucundaki istilâ- er devletin şimal, Manş ve Atlantik kıyılarma kadar çiğniyerek geçtiği memleketlere karşı askeri kudret ka- dar müessir olan iç müttefiklerin bozgunculuk tekniği malüm olduğu- na göre facia ile nihayet bulan İtal- lesi edilmeye karşı yeni bir isyan peyda olmuştur. «Benim de ko- lum var, Sigaramı kendim yaka- tım, iskarpinimin bağını kendim bağlarım, paketimi ve yükümü kendim taşırım. Ben genç iken ihtiyar bir erkeğin, hattâ genç bir crkeım hâmi tavrı takınarak banı yerini vermeııne tahammül yan zafer alayma ne baş- lanmış olduğu anlaşılıyor. > y da fikirlerle ye- ni bir kadın - erkek müsavatı modası yaratılmaktadır. de istatistik umum müdürlüğün- den bir emir alıyor: | «Nüfus sayımının neticeleri telgrafla bildirilecektir. Bu tel- graflarda cinsiyet farkına ait rak- kamlar bildirilirken erkek ve ka- | din diye tasrih etmiye lüzüm yok- tur. Daima erkek nüfus evvel, ka- dın nüfüs sonra zikredilmesi su- retile maksat temin edilecektir.» Bu emri veren merkezi idare- nin aklında; ancak ve ancak er- |keğin başta gelmesini icap etti- ren milletler arası istatistik kai- deleri var. Fakat bir de Saffeti Ziyanın kitabını mukaddes tanı- yan memura sorunuz. Erkek nü- fusu kadın nüfustan evvel gös- termek gibi bir neza mukayese suretile kıymetlendirilir. Memleketin her tarafından — cins istatistiklerine dair gelen telgraflar bu bakım- dan tetkik edilince mütecanis ol- madıkları, kiminde kadın, kimin- de erkek nüfusun evvelce zikre- dildiği derhal meytlana çıkıyor. Çaresiz telgraflar bir tarafa bıra- kılıyor. Asıl tasnifi yapıp, Tür- kiyede kaç erkek, kaç kadın bu- lunduğunu anlamak için esas cet- vellerin gelmesini beklemek lâ- zıimgeliyor. rakkamlarile İstatistik umum müdürlüğü gü- nün birinde cinsiyet istatistikleri- ni neşredecek, bu sayede erkek, kadın nisbetinin memlekette ge- çen sayımdanberi ne kadar de- ğgiştiğini anlıyacağız. Fakat içti- mat bir tetkik mevzuu şöyle birşey de yapamaz mı? Me- | selâ hangi memurların telgraila- rında erkek nüfusu, hangilerinin | de kadın nüfusu evvel zikrettik- lerine dair bir cetve|l neşretse... O zaman iki şey öğrenmiş olu- ruz: Bir defa Saffeti Ziya mer- humun tavsiye ettiği nezaket kai- olarak p delerine riayet edip etmemek ta- | raftarlarının nisbetini... Bir de belki de istatistik memurları ara- sındaki kazaklar ve kılıbıklar hak. kında da bir etüt yapmak imkâ- ninı elde edebiliriz. Şurasına şüphe edilemez ki kadın - erkek davasını ıstıııtık GÜNDEN GÜNE Üçlü İttifakın Kuyrukları Yazan: ÜÇ YILDIZ M ihver yeni bir âza ile zen. ginledi. — Macaristandan sonra Romanya da dün Berlin- de mutat merasim ile üçlü itti- faka imzasını koymuş bulunu- yor. Macaristanın Mihvere girme- sine bir dereceye kadar akıl erdirmek mümkündür. Tanri onu Almaniya ile birbirine yapı- şık kardeşler vaziyetinde yarat- mıştır. Binaenaleyh Mihvere girse de girmese de kafesin için. dedir. Üstelik eline teselli mü- kâfatı kabilinden ufak tefek birşeyler de tutuşturulmuştur. Fakat Mihverin himmet ve te- veccühü eseri olarak bir iki haf- ta içinde yolunmuş bir tavuğa dönen biçare Romanyanın bu ittifaktan ne beklediğini, ken- disine - Mihverin bundan son- raki maceralarında verilebilecek füzuli angaryalardan gayri - ne verilmesini umduğunu anlamıya hakikaten imkân yoktur. Mamafih sanırız ki sorulacak asıl sual bu değildir ve Roman- yaya değildir. Almanyanın bun- ları birer birer kuyruğuna tak- maktan, evvelâ dünyayı bir ara. ba tekerleği gibi istediği yola yürütecek bir çelik dingil şek- linde tasavvur ettiği Mihveri bir uçurtmaya çevirmekten bek- lediği menfaat nedir? Almanya evvelâ yalnızdı ve denilebilir ki en korkunç ve kuvvetli olduğu zaman o yal- nızlık zamanıydı. Sonra kuyru- ğuna İtalyayı bir kabak gibi bağladı: İyi zamanlarda güm güm ötmekten fakat sıkıya gel- cetvellerine kadar sevk şimdiye kadar dünyanın hıçl:ııı yerinde şeytanın bile hatırından geçmemiştir. Fakat bizim huyu- muz öyledir. Bir şeyi tam yaparız. Kadınların önde gitmesi nezaketin icabı ise bunu |istatistik cetvellerine kadar bile tatbik etmeyi tabii sayarız. BULMACA mıya eli nasıl varı,bıh!? Umum g! kaidesinin unutulmasını ancak bir hatâ eseri sayıyor ve telgrafla- rında evvelâ kadın, sonra erkek nüfusu zikretmeyi gayet tabii gö- rüyor. İstatistik umum müdürlüğünde rakkamlar daima geçen sayımın Ss. M Ş. OLMUŞ HİKÂYE L ER ) — Bir kış gecesi, babamla —Mehmet ağalara misafirliğe gitmiştik. Meh- met ağa köyün en yaşlısı ve herke- sin hürmet ettiği bir adamdı. Bazı T akşamlar köyün erkekleri onun de- de yadigârı evindeki tandırın etra- fında toplanır; nargile fokurtuları ve | Sigara dumanları arasında hoşsohbet “ vakit geçirirlerdi. BizZ çocuklar ise, odanın köşesindeki minderlerden bi- rine ilişerek Mehmet ağanın anlattık ,|larmı zevkle ve bazan hayretle din- Operatör Nadire Sadi Gıda tahdidini, miktar itiba- rile azaltmayı düşünenlere yalnız «can boğazdan gelir» düsturunu hatırlatmakla iktifa edeceğim... Ucuza mal olacak — sıhhi bir metodun tertibinde sebze çorba- larına, sebzelere, az miktarda ete Sim oburluk, hekim Fwj İtap ettirecek hususi vazi- M 'n;ı'—"*hh bugünkü hayat şartla- L .“fe vasat kazançlı bir şe- N tertip edeceği beslenme bilhassa sebze suları, N Va leen. et, balık, av etle- h.î: İva edebilir. k ni Muayyen bir yaş haddine ullanmak, sonra da mik- ile ıulıııık vuıti öm- ve balığa yer verilmek, ekmekle meyvaya mühim bir mevki ayır- mak suretile itinalı davranmak mümkündür, Meyva; vitamin itibarile çok lüzumlu ve her mevsimde muh- telif çeşitleri bulunan en mühim gıda maddesidir. Fakat bunları ucuzlatmak, ucuz meyva yemek imkânlarını halka vermekle mö- nülerin ıslahı kendiliğinden ya- pilmiş lerdik. ©O akşam yine böyle - toplanılmış; | gülünçlü fıkralar ve hikâyeler anlatı- liyordu. Bir aralık Mehmet ağa: «Du İyun size eski bir hatırayı anlatayım.> dedi: &Askerliğimi jandarma olarak yap | tığım için bütün işimiz © civarda bu. lunan eşkiya çetelerini ortadan kal- |dırmaktı. O zaman kara yılan çete- ginin izleri üzerindeydik. Büu çete çok kere köylere hücum eder; birçok üçük Osman e— ti. Nihayet yol üzerindeki hanlarım birinde konakladık. Küçük Osman da bizimle beraber gelmişti. Kendisi ne bir üniforma ve bir de matara verdim. O artık gönüllü bir er olmuş- tu. Eşkiya takibine gittiğimiz vakit- ler onu nöbetçi bırakırdık. Fakat, Osman dalma bizimle gelmek için yalvarırdı. Hana geldiğimizin ertesi günü ye- ni bir yolcu kafilesi geldi. Küçük Os- man gelenlerden birkaç kişinin bir araya gelerek bir şeyler konuştuk- larını görmüş ve kulak misafiri ol- muştu. Heyecanla odama gelerek oön- Jarın bizi öldürmek için plân kurduk- larını ve o civarda bulunan bir eşki- ya çetesine mensup olduklarını anlat tı. Bunun üzerine biz de mukabil bir plân kurduk., Emin adamlarımızdan onbaşı Hüseyine yeni gelen yolcular- la ahbap olmasını ve fikirlerini bize bildirmesini söyledik. Onbaşı Hüse- yin aleyhimizde atıp tutarak onların mâsumun kanma girer; y da pos- taları soyardı. İşte, böyle bir soygun esnasında bu vakanın kahramanı küçük Osman'a tesadüf ettim. Bir gün derin ve sisli bir vadide konaklamıştık. Akşam olmak Üze- reydi. Nöbetçilerden biri bir Kköylü geldi. Çi di çok yol yürüdüğü ve aç olduğu belli idi. Ağlıyarak başından geçenleri an- tini dı. Hüseyin karar- laştırılan ve yapılacak olan her şe- yi küçük Osman vasıtasiyle bize bil- diriyordu: Haydutların çeteye habar gönderdiklerini ve ertesi gün bize hü cum edeceklerini öğrendik. Geceleyin hepsini kıskıvrak bağla- dık ve çeteyi karşılamak için terti- bat aldık. Sabahieyin şafakla beraber köye hücum eden atlı eşkiya kafile- Si dıkları bir yaylım ateşile lattı: Köyünü eşkiy bü- tün ailesi gözünün önünde kıüodil- mişti. O kırlara kaçmış üç gün oralar da aç dolaşmıştı. Şimdi, haydutlar - dan intikam almak için bize gelmişti. Yüzbaşımız ona birkaç sual sor - duktan sonra bana dönerek: «Çavuş, bu çocuğa iyi bakım ve karnını do- yurun.» dedi. Küçük Osman benim eşkıyalara karşı olan kinimi hisse - dince bana 1sımmıya başlamıştı. Yürüyüşümüz günlerce devam et- karşılaştılar. Eşkiyalar birçok — ölü ve yaralı vererek çekilirken bizim kuvvetler de onları takibe başlamış- tı. Bu arada Osmanı elinde silâhı bü- tün hıncıyla haydutlara saldırdığını Küçük Osman bu vakanın kahra- manı idi; o hepimizin hayatmı kur- tarmıştı. Onu mükâfatlandırmak is- tedik; fakat o ağır başlılıkla bunu reddetti. Bu vakadan 7-8 sene sonra Osman dan bir mektup aldım. Beni düğünü- ne çağırıyordu. Dünkü mektubuyla birlikte çocuğunun resmini de gön - dermiş. Hey küçük Osman, » demek hâlâ bizi unutmamış...» diyerek ce- binden çıkardığı resmi uzattı. Bu nurtopu gibi güzel ve şirin bir yavru resmi idi. EBtraftakiler Mehmet ağaya kü- çük Osman hakkmda birçok sualler sorarlarken babam yarın sabah mek- tebe gitmek için erken kalkmam lâ- zım geldiğini bahane ederek beni eve yolladı. Alâeddin GÜNEYSU LA F | - ık b dKŞ F ü f a T | *>lil 1 yap- :| gİ 4 $ 4 G s | , 4| (i Soldan sağa: 1 — Sâyi, Öğüt 2 — Kabile, Yere serilir 3 — Üzüm su- yu, Yas 4 — Oturma, Çocuk yeme- ği 5 — Vakit 6 — Altının arapçası, Ah 7 — Solak adam 8 — Şöhret, Hint Prensi 9 — Köle, bir cins ma- den 10 — İnanç, çiftin zıddı 11 — Hareket emri. Yukarıdan aşağı: 1 — Erkek is- mi, oturan 2 — Ziya, Yumuşak şe- ker, 8 — İranda bir şehir, Eski za- man mürebbisi d — Mübarek ay, Sorgu edatı 5 — Sorgu edatı, Zah- met 6 — Beygir, Temizlik 7 — Piş- manlık 8 — Şüpheye düşürme, ba- cak 9 — Kusur, Arap şivesile su 10 — Cihan, Mahal 11 — Deli has- tanesi EVELKİ BULMACAMIZIN HALLİ Soldan Sağa: 1 — Yasemin 2 — Mal, nân 8 — Kola, Skin 4 — Arık, Aile 5 — Ah, An 7 — Mey, un 8 — Nâle, Amil © — Âmal, dadı. 10 — İle, İri 11 — Keser, Yukarıdan aşağı: 1 — Ka, Na 2 — Mor, Ami, 8 — Yalı, Lâal £ — Alâ- ka, Melek 8 — İnsan, Nadir 9 — Naki, Mar 10 — Nil, İdi 11 — Ne, Lı. yapınca | di mi dokunduğu yerden çatla- maktan başka marifeti olmıyan kof ve azametli bir helvacı ka- bağı! Nihayet dünyanın öbür ucundaki kendi derdi başından aşkın Japonyayı başına belâ et- mekten bir fayda umdu. Fakat kendisine iyi kötü olan Sovyet komşusunu kocun- durmaktan ve göz dağı vermek istediği Amerikayı büsbütün kızdırmaktan başka netice elde edemedi. Bir zaman da Vichy Fransasını sarıp sarmalıyarak koltuk değneklerile kafile peşi- ne takmayı düşündü. Buket © zaman tamam olacaktı. Fakat nedense, kaldı, Ribbentropun vaadine bakı- lırsa takım bu kadarla da kal- mıyacak, gelecek günlerde yeni yeni âzalarla daha ziyade zen- ginleşecektir. Yarı ümid, yarı kandırılmasını umdukları garistandan sonra kim? Bisicilmi (Hollanda. di Norveç hattâ Çekoslovakya... Ümit şu ki bu uçurtma, ka« bağı ve rengârenk kuyruklarile Avrupa göklerine yükseldiği zaman bütün dünyaya ve bil- hassa Amerikaya bütün dava- larını halletmiş ve her noktada | bir kata gös. terecek ve bu mesut netice kar- şısında ağyara «Tanrı dirlik düzenlik» versin diye çekilip gitmekten başka yapacak iş kal- mıyacaktır. Fakat bize kalırsa böyle bir heyetin, bazı vahşi kabilelerin parçaladıkları düş- mana ait kafalarını, kanlı kol, bacak ve gövde parçalarını yapraksız bir ağacın dallarına ” takmak suretile meydana getir- dikleri bir Trofe manzarası gös- termesi daha fazla imkân da- hilindedir. yardımları korku ile Bul- Belki saatleri DAİA AA DK GAT T HUADT G GAT A BC T UUU İPEK -LÂLE-MELEK - SARA Y -SÜMER -TAKSİM SAKARYA-ALKAZAR-ASRİ-ŞIK-YILDIZ- ŞAR SAYIN HALKIMIZA EHEMMİYETLİ İLÂN Bugünden itibaren sinema g i aşağıdaki şekilde değiştirdiğimiz arzolunur, Hergün Saat : 11 - 1.30 - 3.30 - 5.30 ve 8 de Avusturya impa gözleri k F Avrupa tarihinin dönüm noktııı ** Şahane ıatıylırdı ** Şahane bır aşk.. SALTANAT KURBANLARI Senenin en büyük Fransız filmi. Başrollerde: EDWİGE FEUİLLERE —JOHN LODGE MELEK ' te