. B EVS9.CİHANGİR “-:)ı"-';-îu ÜRİCİHAN D Ö7 7 Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLL KUK Şeyh Baba, haremin gözbebeği oldu e Akbor Şahın şafranç günü idi. Âtboe Recası e Akber Şah şra- a Şatranç büyük bir meydan- Canlı olarak temsil edildi. Ve M“heı- Şahım galibiyetile netice- h% Şah her şeye malik oldu- halde çocuğu yoktu. Her çare- Ye tan sonra nihayet bir —'—' Müracaat etti. Bunun için Yüzlerce açi kilometre — yürümüştü. Müj İŞ Ona Üç evlâdı. olacağını Ağ deledi. Akber Şah sevincinden Küyar yeni bir payitaht kurmıya verdi. * "b?“kb!! .Şuh ilk evlâdını gözü Rüyit seviyordu. Yeni kurduğu %m“h_onun şerefine Hindis- hi Semerkandin hütün sanat Adamlarını top'adı. «Burada %;Z :lııl.ınmîızı dînilen yerde Y göller, havuzlar yaptırdı. m::'ı“hdnki sulardan başka yağ- th'“Wnu da toplamak - için Ki bir ibtiyat sarnıcı hazırlat- ,_:;embe renkli mermerden sa- v“::' camiler, hamamlar, ker- İf Taylar, mektepler yerden bi. ; Bibi yetişiyordu. Her taraf &!3 bahçelerle bezenmişti, Tüy ük Salim, bir sanatkârın de î:_fn! benziyen bu güzel yer- a ÜyYüdü. Fakat kimse onu Sa- meı l:ye çağırmıyordu. Küçük Bal, abası ona lâtife diye «Şeyh Hîn:l’ lâkabını takmıştı. Bütün iğin iİstan, Çocuğu pek sevdiği vüş Bu adı benimsedi. Salim gü- © birinde (Cihangir) unvanile nîlktıkup sonra bile halk Yenler :ı::: Sel Blbı) $- Bahılayın bütün kadınları Şeyh v"' seviyordu. Düzünelerle Yajızıh annesi vardı. Her biri, et- Hda kul kurban oluyordu. kenldi uk yürümeğe — başlarken Yi ıâll ıkıt uıbtdğıdeı buldu. Beş Ş & iken babasile ava gitme- $e başladı. İA ni t mantık, edebiyat, coğraf- &u âdap ve erkân öğrtmek üze- te Ocalar tuttu. Fakat çocuğa tal , ne anneleri, ne de ha- hiz söz geçiremiyorlardı. Yal- tini Şe.yh Salimin kızı olan sütne- keş, dinliyordu. Çünkü onu her n çok seviyordu. > “lşn hiç kimsenin hükmü al- sarı Birmeğe razı değildi. Bazan Tay bahçelerinde kendi kendi- Oyuna dalar, bazan Arap atı- ŞWAıkh" Şah, çocuğa dil, hesap, de vardı. Bu kızlar da oyunlar tertip ediyorlardı, Şeyh Baba, 17 yaşına vardığı için artık hareme giremezdi, Fa- kat üyey Aannelerinden Rukiye genç oğlanı kendi dairesinin ka- p içeri ş, had galarının muhafazası altındaki iç bahçeye almıştı. Delikanlı etraf- ta göründükçe kadınlar çığlıklay koparıyor, — herbiri — yal arasıra ktan Mahkemede — — Nasıl Dürulür Filips Şirketi müdürü Felemenk tebasından Bay Kool ile şoför 359 Sici)| numaralı Etem idare ettikleri otomobilleri çarpıştırdıkları için her ikisi de suçlu elarak dün Sultanah- met sulh birinci ceza hâkiminin önü- ne çıkarıldılar. Bay Kool türkçe bil- miyordu. Almanca bilen bir — tercü- manla sorgusu yapıldı. Hâdise Emi- nönünde Gümrük Caddesinde geçmiş- tir. Kool etomebille önden gidiyor- muş, birdenbire durmuş, arkadan ge- len Etemin otomobili de kendisine çarpmıştır. Birisi seyrüsefer talimat- namesine aykırı olarak yolda durdu Bu ve öteki de çarptığı için suçlu bu- hanuyorlardı. Kopl kendisini müda- fâa ederken: — Ben durmak isterken otomobi- yüzünü kapıyardu, Yüzü örtülü bir kadın vardı. Güvercin satıyardu. Şeyh Baba, kadının kim olduğunu anlamağa çalıştı. Kadın yüzünü gösterme- di. Delikanlı da bir çift güvercin satın alarak uzaklaştı. Fakat bir iki adım attıktan sonra merakı galebe etti. Yüzü örtülü kadının kim olduğunu mutlaka anlıya- caktı. Gözüne küçük bir kız iliş- ti. Havuzun kenarında duruyor- du: — Kızım, dedi, bu güvercin- leri tutar mısın? Ben birazdan geleceğim. Tn Tin kolynu ettirdim. Gerçi benim otomobilim biraz hasara uğra- mıştır, Fakat ben sağım ve hiçbir yara almış değilim., Otomobilim si- gortalr elduğu için de davacı deği- lim. Buna beni VATAN [ SERBEST KÜRSÜ | Maziye Olan Bağlarımızın Kopması Tehlikesi Millet Bir Uzviyet Olduğuna Göre Çözülüp Dağılıncıya Kadar Hayatın Ayni Kanununa Tâbidir Amet Emin Yalmana: Bütün memleket münevyerle- rinin büyük bir dikkatle takip et- tiği bu meseleye ait münakaşada profesör Necmeddin Sadak'ın size verdiği son cevabı ben de istifade ile 'okuyanlardanım. Va- kıa iki üstadın henüz konuşmak- ta olduğu bir meseleye dışarıdan L L pek de Ham l âda- bına uygun düşmez; fakat ayni mevzu üzerinde yıllardanberi Te a ye getirdiler diyordu. Müdafaalarmı yaparlarken iki suç' Ju da ayakta duruyorlardı. Bay Kool ellerini tal ecebine tu, hâkim tercüman vasıtasile ihtar etti: — Türk mahkemelerinde muhake- me esnasında eller cebe sokulmaz. Möayö Kool derhal ellerini cebin- den çıkardı. Biraz sonra da ellerini arkasma bağladı. Öyle konuşuyordu. bu Gü na koştu: — Mehtabı bulutlar arkasına gizlemek caiz mi? diye sordu, Kadın çok naz etmeden yüzü- nü açtı. Bu sırada oyuncu kızlar delikanlının etrafını aldı; — Beni öp, beni öp, Şeyh Ba- ba.., diyip duruyorlardı. Her vakit olduğu gibi, di- ğer kadınlar yavaş yavaş etrafı- na sokuldular. Hepsi hayran hay- ran bakıyorlardı. Şeyh Baba, burada biraz oya- landıktan sonra hatırına güver- cinleri ve küçük kız geldi. Havuzun da kızı bul- satan yanı- de mahke- meye bir hürmetsizlik olduğunu ha- tırlattı. Suçlu ellerini yanma saldı. Muharririmiz bî davayı dinledik- ten sonra salâhiyetli bir zattan mah: kemelerde iki tarafların naarl bulu- pacakları hakkındaki kanunt! hüktüm lJerimizi sormuştur, Aldığı cevap şu olmuştur: İki tarafın muhakeme esnasında nasıl duracakları hakkında kanun- Jarımızda hiçbir sarahat yoktur, Mahkemenin mehabetini ihlâl etmi- yecek bir tarazda durmak lâzımdır, Bu da örf ve âdetlerimizle tesbit e- dilmiştir. Bir inasan hürmet ettiği ve duğu zaman kızın elinde yalnız bir tek güvercin kalmıştı. Diğeri gökyüzünde beyaz bir nokta ha- lini almıştı. Delikanlı hiddetle sordu: — Güvercinimi dın? Kız cevap verdi: — İşte böyle, Şehzadem... Bunu söylerken, kahkahalarla gülerek, diğer elini açtı ve tek kalan güyercini salıverdi, —— Sana tembih etmedim mi? «Ben gelinciye kadar bunları sıkı tut> demedim mi? Dedin, Şehzadem, fakat tutmayı benim nasıl — kaçır- güvercinleri esir canım istemedi. Kız bu sözlerden sonra y_üı-ü. Üüp gitti. Delikanlı hiç ağzını eanld n arkadan bakakaldı. ": atladığı gibi gözi gördüğü de” giderdi. Bu *vahşi tabiatin- dolayı gördüğü bütün ceza, :;'“dl kucaktan kucağa dolaş- e öpülüp sevilmekti. Ne yap- ler $ lerle anneler, üvey anne- « fevkalâde bulurlar, iftihardan S2 yaşları dökerlerdi, dar uk 17 yaşına gelinciye ka- #mrine ve arzusuna hiç kim- Emrini tutmıyan, kendisile -alay eden bir mahlükla ilk defa karşı- laşıyordu. ü Şeyh Baha, doğdu doğalı © kızdan gördüğü yolda bir haka- rete kimseden uğramamıştı. Hem de küçücük bir kız... On iki ve- ya on üç yaşlarında ya- var, ya yok. Şeyh Babanın emrine karşı Pin kayşı durduğu görül yâz günü sarayın harem gelerek güvercinleri hem salıver- mişti. Hem de «canım öyle iste- di» diye karşılık vermişti. Bu kı- | L * T zın ar k, lâyık ol- de çarşı oyunu oynanıyor Saray kadınları dükkâncı kı- Üsürme'l girmişlerdi. Yüksek me- larla asılzadelerin zevceleri düj eri sıfatile etrafta dolaşıyor. suk.unlııdw öteberi alıyorlardı. Ylilar, hiçbir zaman çarşıya, lerti gıkamadıkları için arasıra P ettikleri bu çarşı oyununu U'Wiyoıludı. öi Zun uzadıya — pazarlıklardan ,:"" mücevher, işleme gibi eş- #atılıyor veya diğer buna ben- €&ya ile mübadele olunuyor- d, duğu cezayı vermek lâzımdı... Fakat kız nerede? Birdenbi büy bir adamın huzuruna nası) çıkarsa hâkimin huzuruna da öyle çıkması lâzımdır. Yalnız ceza leri usulü 379 uncu maddesinde muühakeme sırasın- da bir kimse mahkemeye karşı mü- nasip olmıyan bir kavl veya fiilde bulunursa reis tarafından mahkeme kararile derhal tevkifhaneye gönde- rilir. Sulh muahedesi mucibince İstan bulda kurulan muhtelit hakem mah. y ğum için bu ufak nezaketsizliği. mazur görmenizi rica etmek isterim. Herşeyden önce - müsaadpele- yile - bir nokta üzerinde durmak istiyorum: Üstat, tâm Durkheim mektebine yaraşan sert ve kati bir nas'cı lisanla konuşuyor. Me- şelâ şu Durkheimin ağzından çık- mışa benziyen nas'lara bakınız: Yazan : Mahmut Cevdet |irfııı kelimeleri müteradif olarak kullanılırdı. Eğer bu mânada kul- landılarsa üstada şu cevabı vere- coğ'iı_ııı: Bugîınkııl edebi nesil, ev- ma, mazide desteği olmıyan «ya- ni muallâkta» bir millet kalması mümkün müdür? | Görülüyor ki bu cümle ile ev- velki cümle arasında sımsıkı bir münasebet var. Üstat mazi ile alâkayı kesmek fikrini bir balta darbesile bir ipi koparmak mânâ- ği hangi irfan elde etmiş bul > Üstat bu nas'ları itiraz kabul etmek istemiyen bir katiyetle ile- riye sürdükten sonra mazinin bü- tün kıymetli eserlerinin yeni harf. lere çevrilmesini tavsiye ediyor. lar, Halbuki bütün eski kıymetli eserleri yeni harflerle basmak sına alıyor. Ben ( ide desteği elmiyan) tabirinden ayakta du- yabilecek ve tutunabilecek mazi desteğinden —mahrum bir millet mânâsını çıkarıyorum. Eğer bu çıkardığım mânâ doğru ise buna şu cevabı veriyorum: Dün, in- şanlığın — gözlerini — kamaştıran Vak hti birer deni kur- a) Bir milletin mazi ile kesmesine imkân yoktur. b) Böy- le muallâkta kalmış bir millet yoktur. c) Böyle bir içtimat ucu- be, istense de yapılamaz, ç) Mil- K varlığı deyam ettiren dildir. d) Her yeni nesil, eyvelki nesil- lerin bıraktığı irfan mirasını mut- laka elde eder. Şu kaziyelerin hepsi de birer birer isbata muhtaç değil midir- ler? Fakat üstat bunları isbat edilmiş birer dava diye ortaya koyuyor. Meselâ a kaziyesini ele alalım; Bir milletin mazi ile alâ- kasını kesmesine imkân yoktur. Evetl Millet bir uzviyet olduğu- na göre bütün uzviyetler gibi çö- zülüp dağılıncıya kadar îıyınn ayni kanununa tâbidir; yalnız burada (mazi ile alâkasını kes- mek) tabiri müphemdir. Gerek nebat gerek hayvan uzviyetleri üzerine tatbik edilen suni ıstıfa tecrübesi neticesinde elde edilen en uzak cins veya nevi bile mazi ile alâkasını kesmemiştir. — Nite- kim Adapazarında bugün yetişen patateslerle bunun ilk Amerikalı kemesi eski maarif nezareti bi: da mühim bir davayı tetkik ceddi | daki mazi alâk d ktedir. Yine bugün- etm Paristen ve İsviçreden gelen avukat. lar esnayi muhakemede hâkimin hu- zurunda bacaklarını bacaklarının üs. tüne atarak oturmuşlardı. Muharri- rimiz muhatabına bunu da sormuş. tur. Salâhiyetli zat: İ — Bizim mahkemelerimizde ne |el cebe sokulur, ne de bacak bacak üÜstüne atılır, Eski Avusturya, Al, manya, hattâ İngilterede hile hâkim- Jerin huzurunda bizim aldığımız hür met tavrı alınır. Yalnız Fransada ceza mahkemelerinde taraflar ve a. vukatları lâülbali vaziyetler alır ve hâkimle, müddelumumt! ile bir arka. daş gibi kü ehli hayvanlarla bunların ya- bani ataları arasındaki mazi alâ- kası kesilmiş değildir. Evet, hiçbir millet de mazi ile alâkasını kesemez; fakat bu alâ- ka bazan tereddi ve tedenni şek- lJinde bazan da canlanma ve iler- leme tarzında devam eder. İkinci davanın mânâ ve şümu- lüne bakalım: Böyle muallâkta kalmış bır millet yoktur. Vâkıâ üstat bu kaziyeyi başka kelime- lerle ifade ediyor: (Bütün bu mazinin bir anda yak olması - Ahmet Eminin kork- tuğu gibi - aradaki köprülerin kıl ve ortada anadan doğ- dar. ştir. * duktan sonra bugünkü milletler zümresi gibi sinen ve yerlere serilen bü- tün eski insan cemiyetlerinin ma- zi desteği hani? €) Böyle bir ucube istense de Bu cümle, iki bin üç yüz sene- lik fikir tarihinin iki bin üç yüz senelik tecrübelerden sonra elde ettiği neticenin bir başka ifadesi- dir. Bir mütefekkirin elinde içti- mai vâkıa, elbette bir çömlekçi- nin elindeki alçı değildir. Bu, iç- timaiyatın mütearifelerinden bi- ridir. Fakat bu nassı şimdi iman ederek ikrar eden üstadın pek yakın bir mazide inkâr ettiğini hatırlıyorum. Kendileri müsaade edinciye kadar bu inkârın henüz mürekkebi kurumamış tarihi ve- sikalarını burada zikretmekten şakınacağım. ç) Milli varlığı devam ettiren dildir. Dedim ya, üstat çok kati bir lisan * kullanıyor. Halbuki ayni cümleyi yalnız son kelimesinin yerine her defasında başka keli- meler koyarak tekrarlamak müm- kündür. Bunlar ünak edil- miş ve yüzüstü bırakılmış şeyler- dir. Size en yakın misal olarak Yahudi milletini gösterebilirim. Filistinde göze batan bir kaynaş- ma gösteren bu canlı milletin hangi dil birliğini gö bilirsi arasında silik bir gölge | muazzam bir mesele teşkil ettiğini unutmuş — görünü- yorlar. Bugün bütün insan cemi- yetlerine hâkim olan bir ruh var: Realist olmak... Acaba deyvletin elinde bulunan şiradiki Hütçe ve şartlarla bu işe sarılacak olursak kaç nesil sonra.bu şekil tavsiye yerine gelmiş olacak? Fakat üstadın tesellileri de var: Kıymetli eserleri bastıraca. ğız; gençler bunları okuyacaklar, Dil fakültelerinde yetişecek mü- tehassıslar damma olacak ve bun- lar okuyup anlaşılmıyan eserleri okuyup anlıyacak.,. Affedersiniz, üstat! Aklıma Nasrettin Hocanın şu meşhur de- ve dikeni tohumu ekerek borç ödeme vadi geldi. Dakikaların bile seneler kadar kıymet kazan- dığı bugünkü milletlerarası hayat seli karşısında biz bütün bunla- tın olmasını bekliyerek duracak mıyız? Bunlar ne zaman olacak? Hangi nesli yetiştirecek? Biz ha- yal peşinde mi koşacağız, yoksa çelik gibi bir mantık ve hesapla yürüyen — dünyanın — medeniyet akımına plânla mı karışacağız? Üstadın ikiye ayırdığ l EÇEELEK a eee ae Hazin Bir Vak'a Yazan: B. FELEK ilmiyorum hangi gazete- de bir hazin haber oku- dum: Roget dağıtıp para toplıyan on iki yaşlarında iki yavrucuk iane Açarı beş lira aldıkları için mahkeme- ye verilmiş. Hatânın hangi birine parmak basayım? Bir kere bizde iane toplama usulü maalesef hâlâ pek fena- dır. Başka — memleketlerde en güzel, en zarif ve temiz hanım kızlara, ve delikanlılara verilen bu şerefli vazife, bizde çoğu tramvaylarda, — vapurlarda be- dava seyahat etmek hevesile bu işe sarılan kimsesiz, kılıksız kıyafetsiz biçare bir takım yav« rulara verilir. Bunlar içinde © kadar perişanları vardır ki; çok defa rozet mukabilinde para vermiye saik olan iane mülâha- zasına sadaka mülâhazası gale- be çalar. Bu işi, şu söylediğim nokta- dan ıslaha uğraşsak fena ol- mıyacak. Amma bugünkü şe- kille daha fazla para toplanı- yormuş. İane toplama şeklinin peri- şanlığını gidermek bahasına bir kaç yüz lira eksik tahsilât yapr mayı tercih etmeliyiz. İkinci hatâ da on iki yaşındaki çocuk- ları mahkemeye vermektedir. Ne yaptığının farkında olmı- yan bu zavallıları Adliyeye ve- rip ianeden para çalmış olmak- la mahküm etmenin içtimai, ahlâki faydası nedir? Mazarra- — tı ise meydandal O biçarelerin daha gayrimes'ul yaşta alınla- yına hirsiz. damgası vurulacak. Kâr mıdır bu? * Bir üçüncü falso da bu hava- disin gazetelere ismile cismile yazılışmdadır. Ben Himayeiet- fal cemiyetinin yerinde olsam, hemen bu parayı verir. Çocuk. ları bu kazadan kurtarırım. Umarım ki onlar da bunu ya- parlar. z KI nin birinci kısmına cevabım bu- | dur. İkincisine de cevabımı ayrı ça yazacağım. 8 Program, 8,03 Hafif müzik prog- ramı (Pi,), 8,15 Ajans haberleri, 8,30 Hafif müzik devamı (Pl.). 8 Bv ka- dını » Yemek listesi. 12,30 Program, 12,83 Muhtelif şar- kılar, 12,50 Ajans haberleri, 13.06 niz, üstat? d) Her yeni nesil, dı.hı ıvv_ıl- ki nesillerin bıraktığı irfan mira- sını mutlaka elde eder. Acaba şu (irfan) kelimesile üstadın murad buyurduğu mâna ne olsa gerek? Eskiden ilim ve MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİi ortadan kaybolmuştu. Şeyh Ba- ha haremin her tarafını aradı. Kızdan eser bulmadı. Hiddetten köpürüyordu. Bir uşak göndere- rek sütkardeşi Kutbeddini arat- tı. Kutbeddin, Şeyh Salimin toru- nu ve şüt anasının oğlu idi. İki çocuk ayni göğüsten meme em- mişler, beraber büyümüşler, bi- niciliği, avcılığı, nişancılığı, kılıç kullanmayı hep beraberce öğren- Yazan: MİHRİ BELLİ Muhtelif ram., W 18 Program, 18,08 Müzik, 18,80 Fasıl heyeti, 19 Muhtelif şarkılar, 19,30 Ajans haberleri, 19.45 Radyo ince saz heyeti, 20,15 Radyo gazetesi, 20,45 Temsil, 21,380 Konuşma, 21,45 Radyo salon orkestrası, 22,380 Ajans haberleri; 22,45 Radyo salon oörkes- trası pr. devamı, 23 Dans müziği (PL), 28,80 Kapanış, 13,20 Karışık prog- İktısat Vekili — Silmer Bankta —— Tetkikler Yapıyor —— İktısat Vekili Hüsnü Çakır, — dün Sümer Bank İstanbul şube- şinde tetkiklerde bulunmuşlardır. Ankaradan gelen Sümer Bank Üİ Umum Müdürü Bürhan Zihni, Sümer Bank müesseselerini alâ- kadar eden işler hakkında Veki- le izahat vermiştir. Vekil fabrikalarımızın iç istih- Ş lâki karşılıyacak bir halde çalı- şabilmelerini temin için tedbirler almakta deyam edecektir. İlk elarak iplik ve mensucat işleri üzerinde 'durulmaktadır. ÖLÜM Türkiye İş Bankası Tarsus şubesi — Kemal Lâ'ler'nın bas — isetei BULMACA Tokyodan ayrılacağım akşam is- tasyonda geçen bir vakayı size an- Jatmak iaterim; İstasyona tek başıma geldim. İn- gilizce konuşan genç bir hamal bavu d 9 gün için saraya hariçten | mişlerdi, Jum ile torbamı Mndı bir yere 3Yuncy kız getirtmiye de müsaa- (Arkası var) yerleştiriyor, bana: zz —ls gen git gez diyer. Tren , bir saat sonra kalkacak, ŞEHİR TİYATROSU TEMSİLLERİ — (.xt zamarma birkas dekika Pransız Tiyatrosunda Tepobaşı Tiyatrosunda kala tekrar istasyona geldim. Biy. KOMEDİ KISMI DRAM KISMI çok gişelerin önünde; «Acaha benim BU AKŞAM BU AKŞAM biletim hangisinde satılıyor» diye dü- Baat 20,30 da saat 20,30 da şünüp kaldığımı gören hamal, bana YALI UŞAĞI OTELLO yaklaşıp: — Kaçıncı alacaksın, ver ben ala- Merzifonlu B. NARKİS KUMRU Amerikalı Milyoner A İZorla Tayyareci OLUYOR Buzün TÜRKÇE nüshası İPEK'te Müsiki; MUHLİS SABAHATTİN Fransızca orijinal nüshası MELEK sinemasında ? — Üçünecü alacağırm. «Benebiler de üçüncüye biner mi?» Diye sorar gibi yüzüme baktıktan gonra kalabalığa karışıp itişe kakı- şa biletimi aldı. Hamal önde ben arkada büyük is- tasyonda bir haylı yürüdükten son- ra bineceğim trene geliyoruz. Acele davranmak lâzım. Çünkü nerede ise kalkacak, Hamal içeri giriyor. Ben Hamal Pa ra Almak — Ne yapıyersun, diyorum. Benim jle bir saatten fazla meşgul oldun. Daha fazla al.. Bozuk İngilizcesile bana — vagenu göğtererek: — BSen üçüncü yolcususun senden fazla almam, cevabını veriyor. Fazla konuşmuya vakit yok. Tren sarsıldı. Yerinden oynuyor. Hamala bir Yen uzatıyorum. Almıyor, Elin- deki 10 Sen'i de avucuma atarak ka- lahalığa karışıyor.-. En acıklı Holiyüt facialarını bile hiç tınmadan seyredebildiğim halde güler yüzlü hamalın bu hareketi kar- şısında gözüm yaşarmıştı. Japonyada üçüncü mevki trenlerde ucuz lokantalarda rastladığım insan- lar bende çok iyi intiba bıraktılar. Bu miljetin en âşikâr vasıfları cesaret,va kar, ferağat ve gürüstlüktür, Bu söz- ler 'le Japon emperyalizminin propa- gandasnı yapıyorum Sanmayınız. Yal nız şunu göstermek istiyorum ki, en emperyalist memleketlerde bile halk kısmı iyi kalbli adamlardan mürek- keptir, 86 saatlik tren yolculuğu biraz yo. rucu geçti. Her Zaman olduğu gibi ena eşy p den uzatıyorum, o da raflara yerleş- tiriyor. İşte çan çalryor. Trenin kalk- masıma bir şey kalmadı. Hamalla va- tren gene balık idi. O kadar ki, bekleşerek sıra ile oturuyorduk. Ta- bil 36 saat içinde göz kapamak müm, gönün bimden birçok ufaklık çıkarıp ken- disine uzatarak: istemedi — Ümidini kes! Dedi. Burada haf- talarca bekliyen var. Şanghaya her iki günde bir vapur kalkar. bası ve Mersinde Doktor Babri Men- — deres'in kayinpederi Cemil Lâ'lcı — muhtelif devlet dairelerinde 40 küsup — sene hizmette bulunmuş kimseyi in- ” $ 4 Gdt CA Maru yarın sabah kalkıyor. Tavsiye ederim sana yarın bir iskeleye uğra © boş yer için sıra bekliyenleri bir seyret. Bir iki kişi değil, yüzlerce in- san... Sana fırsat gelene kadar bu- rada hiç olmazsa bir iki hafta bekle- men lâzım, Norveçlinin dediği galiba değru - di. O gün vapnur şirketine müracaat ettim. Oradan da ayni şeyi söylediler. Halbuki benim kararlaş! herkese kendini sevdirmiş, doğruluğu ve dürüstlüğü ile tanıme mış ilim ve din adamı olmakla ber < yaber mutaassıp değildi. Açık fikirli, tetebbüa meraklı olan bu zat 72 yar #ında Mersinde 27/28 eylül cuma ger — cesi öldü. Kederdide ailesine sabırlar dileriz. Allah rahmet eylesin. h- & MEVLÜT Hamdi Efendi: — SA h: Ka GNT M ÜRAk 15 n < nin refikası merhume Nuriye Han min ruhuna ithaf edilmek Üzere bu- gün öğle namazından sonra saat te hmet camii şerifinde mev- Soldan Sağa: 1 — zin ismi 9 — Sağlamlık 3 — Para plâna göre Çinde iki hafta kadar kalmak istiyordum. Bu iki haftayı bizim iskeledeki otelde vapur bekli- yerek g işime gelmiy Ne yapıp yapıp kapağı Şanghaya at. mak Jâzımdı. Ertesi gün kalkan va- vura binebilmek için elimden geleni yapmıya karar verdim, — BSizin vapurda bana yer gözter. menize lüzum yok. $ - lle & — Çanın küçü- #ü 5 — Dişi örten kısım - Şeffaf 6 — Uzak nidası - Sonuna N gelirse bir hap olur 7 — Bir göz rengi 8 — Ter- si deniz kenarıdır - Tersi İngilizce Evet dir. 9 — Ayınm Evi - Söz söy- Hyen 10 — Başına L koyun bir öl- gü olur - Sicim. Yukarıdan Aşağıya: 1 — Sevgi - Yüzün yarısı 2 — Zeki 3 — Şöhret - 32 saatlik yol. Ben bu zamanı gü- vertede ayakta da geçiririm. İsterse- niz gemi direklerinden birine tırma- hır ve Şanghaya kadar öylece gide- yim. Diye ısrar ettim. Fakat vapur kumpanyasından yine ret cevabı aldım. O gece otelde diğer müşteriler ile turduğu bir ötele indim, Oradakiler. den Çine giden vapurlarda açık yer Hamal p bir delikli on sen'lik seçiyor (AŞağı yur karı iki kuruş), y ün olup sorunca içlerinden Norveçli bir ge- mici: kün almadı. N: ye geldiğimde iskeleye ya | KonuŞUyorduk. Norveçli dedi ki; km bir yerde yabancı gemicilerin - Hdsielü 'bir Ayasetlan | & bahse tutuşurum ki, hiç olmazsa bir iki hafta sen buralısın. Ben de ayni şeyden korktuğum i- gin bahsi kabul etmedim. (Arkası var) Hayvan meskeni 4 — Mi bi- rakılan - Başına H gelirse Ev olur $ — Tersi kemiğin kardeşidir 6 — 'Yangın söndüren - Sonuna S koyun duygu' olsun 7 — Rabit edatı - Bt şatan 8 — ik 9 — Berrak - Ap- tal 10 — Karşılıklı - İtalyada bir ova aşağıya 1 — Vatan - Hisse 2 — Amerika $ — Tü - Adak - As 4 — Fakat - Paket - Ray 5 — Aden - Haki 6 — Rakı - Kama 7 — Hile - Tert 8 — Tki - Hat - Ayn 9 — As - Raman - ::o—mu—w-w Jüdu nebevi kıraat ettirileceğindi arzu buyuran zevatın- teşrifleri olunur. Nemlizade ı-lld* .| BORSA 10 BİRİNCİTEŞRİN 1940 Kapanış — Sterlin 5.2 B Dolar 1382,20 İsviçre Frc. 3066 — Drahmi 0.9975 — Leva 16225 © Peçeta 13.90 — Of Pengö 26.5325 — Ley 0.625 Dinar 3-178 ĞĞ Yen 3113750 İsveç Kr. 31.005 — ESHAM ve TARVİLAT —— | Ergani 19.55 1984 ©4 5 hazine tahvili 15.60 —