| mlşsir: l. & — VAKIT 8 TEMMUZ 1939 Bir tabiat harikası şehrimizde Miknatıs adam Küçük bir aletle bulunduğu yerde- ki madenleri keşfedebiliyor MM-adam ve Tam EBugi Kendisine “Mıknatıs adam,, de“ nilen ve dünya yüzünde ismi pek iyi tanılan Çek mühendislerinden Mösyö Ruklolf Pollak şehrimize gelmiştir. Mösyö Pollak dünya yüzünde yaşryan insanlar içinde nadir bur lunan bir haslete maliktir: clinde bulunan iki tarafı topuzlu bir âletle bir saha üzerinde dolaştığı vakit, eğer bu saha altında maden varsa onu hemen bulabiliyor. Benliğinde garip bir mıknatıs kuvveti olan mühendis Rudolf Pollak yer altırkdlaki madenleri ve| suları yerleri delmek suretile keş- fetmez. Ancak kendi elinde tuttur ğu bu ületin işaretiyle keşfeder. Bu, bir demir çubuk veyahut he- lezont bükülmüş bir telden ibaret gayet basit bir âlettir. Rudol£ Pollak, bir muharririmi- zin suallerine gu cevapları ver * — Bundan kaırk bir sene ev- vel, yani 1889 da Bavyerada bir gün bir Alman — mühendisisile Fourştinbergde İdolaşıyordum. O mühendis, bir saha üstünde böyle bir âletle bu tecrübeleri yar | pıyöordu. Ben de bir kere elime âleti aldım. Merak etmiştim. Na- sıl gey diye bakıp saha üzerinde dolaşırken âletin benim elimde kapırdanmağa başladığını görtlük. Bende de böyle bir hususiyet ot duğunu anladık. O günden sonra bu hususiyetimi inkişaf ettirmeğe gabaladım. Şimdiye kadar bu &- Jetle bir sürü şey keşfettim. 'Tam kırk bir senedenberi topr rak altından gazyağı, porselen t basittir. Elimde âleti tutarak bir sahada dolaşmağa başladım. O topraklar üzerinde, — gezdikçe, toprak altında bulunan madenin ne madeni olduğunu tesbit edebi- Hirim. Madenine göre zaviyeler şu şekilde olur: Altn ve gümüş * Su * 220 derece Bakır —- 400 derece Demir — 90 derece Çinko -» 120 derece Krom -& 450 derece Kurgun —- 360 derece Kaolin -|- 450 derece Bunların içinde — yalnız demir madenleri nakıs gösterir. Bu ilim yeni bir ilim değildir ve pek cski- dir, Hattâ tarihte Hazreti Musa da çöllerde Beniisrail kavmine bu suretle eu “bulmuştur. O zar 90 derece manlar bu bir mucize olarak te-| Tâkki edilmüiştir. Bizim zamanımızdaysa bu iligr | le meşgul olan insanlar pek az dır. Şimdiki halde dört beş kışı,'ı geçmeyiz zannediyorum. Bunlar | dan bir tanesi eski Avusturya za- bitlerinden binbaşı Belchelr'di. Bundaân iki sene evvel öldü. Ö-| tekiler Almz-n'gdı, Amerikada, | ansada yaşamak- | İngilterede ve tadırlar, Ben gimdi Türkiyeye — geldim. Husust işlertle çalışryorum. Fakat | maden arama işlerinde çalışmak istiyorum. Bir müddet evvel Tekirdağının Çorlu kazasındaki küçük bir köy- de bir komisyon kargısında bir tecrübe yaptım. Elimdeki Gletle dolaştım. Ve üç yer tesbit ettim. | Fakat kadın başını salladı. Ak- “am yemeğinden sonra çanakları |toplayordu. İhtiyar adam yatağı- na çekilmişti. Fasulye yağı ile doldurulmuş, içinde fitil yerine bir pamuk İp bulunan küçük bir teneke lâmbadan ürpererek dökü- len alevin kalmışlardı. Vang Lung şaşar *- sordu; — Hiç bir kadın istemiyor mu. sun? Karısının el veya baş hateke- tinden biraz daha ileriye giden veyahut da fazla fazla arada sıra- da büyük ağzından — İstemiyerek dökülen birkaç kelimeye inhisar eden bu konuşma şekline Vang Lung alışryorldu artık. O kadar ki, bunda bir gayri tabiilik bulma: maya başladı. — Fakat cevde iki erkek bulu- nürken pek tuhaf olacak.. Diye devam etti Vang Lung: — Ânnem köyden bir kadın ge* tirtmişti. Ben bü İşleriden anla. mâm. Büyük evde çağırınca gele* bilecek, tanıdığın, arkadaş oldu- ğun bir ihtiyar esir yok mu?.. Vang Lung daha ilk defa ola- rak karısının geldiği Büyük ev den bahsediyordu. Kadın ona doğ |ru Böndü. Onu hiç böyle görme. mişti. Dar gözleri genişlemiş, | yılmış, ve yüzü durgun bir hid- detle boğulmuştu: Kocasma: — Evde hiç kimse yoktur!.. Diye bağırdı. Vang Lung doldurmakta oldu ğu piposunu elinden düşürdü, ve gözleri büyüyerek ona baktı. Fa- kat kadının yüzü yine eski halini ışığında, İkisi yalnız İlk yerde su çıktı. İkinci yerde, on beş senedir o cl!tlığı hrakyan adamların hiçbir Wşcy olmadığını iddia ctmelerine rağmen bir su deposu ve bir kas | Jnal bulundu, Üçüncü kazı yerinide de demir ve bakır çıkmıştır.,, Bunları anlatan Mösyö Pollak elindeki âletle bazı tetrübeler | yapmış, altın saat veya bir bardak su üstüne eli geldiği zaman Gletin kımıldadığmımı, harekete geldiğini göstermiştir. | Çek mühendisinin bir de kızı vardır ki, Holivud stüdyolarında sinema artistliği — yapmaktadır. |Evgi adını taşıyan bu genç, kız, aktris annesinin mesleğini tercih etmiş, “Mıknatıs adam,, diye tar tılan babasının sanatına — Mös- 938 Nobel mükâfatını kazanan Pearl Buck x 10 almıştı. Kadın sanki konuşan ken. | İdisi değilmiş gibi tahta çatallar JzE (1) topluyordu. Vang Lung Hayretle; — Dinle.. bir mesele var.. dedi. Kadın ağzını açmadı. Fakat ko. cası iddiaya girişti: — Biz, iki erkek doğum işini beceremeyiz. Babamın odana gir mesi yakışık almaz. Barta gelince, ben daha şimdiye kadar bir ine- ğin bile doğurduğunu görmüş de- giüllm. Kaba ellerimle belki çocu- gu sakatlarım. Büyük evden, esir. lerin daima doğurduğu büyük ev- den Kadın, tahta çatalları munta- zam bir sürette masanın üzerine yığdı, ve kocasına baktı. Bir milâ det böyle durduktan sonra kor nuştü: — © eve kollarımda oğlum ol- duğu halde döneceğim. Çocuğu- ma kırmızı ceket, kırmızı çiçekli pantalon giydirecek, ve başma ön tarafında yaldızlı küçük bir Bud- ya” | dha dikilmiş bir şapka, ayakları- na da kapları yüzü papuçlar ge" çireceğim. Ben de yeni ayakkabr lar, siyah satenden yeni bir rop giyeceğim. Ömrümü geçirdiğim mutfağa gideceğim, ve “ihtiyar,, Tın afyoniyle başbaşa oturduğu |büyük salona girecek, kendimi, hepsine göstereceğim. Vang Lung onun bu kadar çok konuştuğunu duymamıştı. Keli. meler kadının ağrından, ağır ağır fakât birbiri peşi sıra ve aksama- dan - çıkmıştı. O zaman, karısının bütün bunları evvelden düşünüp hazırlamış olduğunu anladı. Kı- diın tarlada kocasınm yanmda ça Hışırken, hep bunları düşünmüştü demek, Ne hayrete şayan bir ka- dındı 02.. Gece gündüz sessirce işiyle uğraştığını görerek, onun gocuğiyle aslâ meşgul olmadığını sanmıştı. Halbuki, aksine, kadın çocuğunu hayalinde doğurmuş, giydirmiş; kendisi de bir anne sı. fatı ile yeni bir elbiseyi sırtına takmıştı bile.. Vang Lung baş ve şahadet parmakları arasından, tü- tünü ihtimamla — yuvarlarken ilk defa olarak cevap veremedi. Pipo- sunu alıp doldurduktan sonra gö- Çeviren | İbrahim Hoyı Kadın Ürkek bir tavırla cevap | İv:ı : — Bana üç gümüş sikke versen iyi olur.. çok ama., ben dikkatle hesapladım, kitapladım. Bir onlur gunu bile boşuna harcamam. Çul hacı ile çekişe çekişe pazatlık | edeceğim. Vang Lung kuşağını karıştırdı. Bir gün evvel, garp çifttiğindeki havuzdan kasaba pazarına bir bur çuk ton kamış satmış, cebinde de karısının istediği —paradan biraz daha fazla mangır vardı. Kuşağın: dan çıkardığı üç gümüş doları masaya beraktı. Sonra, arkasın. dan, küçük bir tereddüt geçirdik ten sonra bir sabah çayhanede kur mar oynamak istersem lâzım © lur!.. düşüncesiyle çoktandır sak. ladığı bir dördüncü doları diğer lerinin yanına kattı. Canı kumar istediği halde oynamamış, masa- lermm arasınkdla oyalanmaktan baş ka bir şey yapmamış; oynarsa| kaybedeceğinden korkarak, şakır. |tr ile masanın üstüne atılan zarla- ra bakmıştı. Vang Lung kasabada boş vakit- lerini ekseriya hikâye anlatan Nakallerin çadırına giderek geçi rirdi. Zira buralarda eski bir ma. salı dinledikten sonra, adamın çar nağmma on paradan farla atılmar dı. Söz söylerken, piposunu yaka rak, dumanlatını acele acele, tü. tününü tutuşturduğu kâğıt borur İya doğru üfleyerek: — Bunu da alsan iyi edersin. Çocuğumarun hirkasını küçük bir ipek parçasından dikebilirsin, NF bâyet ilkimizdir... dödi. Kadın derhal parayı almaklı. Yü zü oynamadan paralara baktı dur du. Sonra yarı fısilti halinde söy> fendi: — Hayatımda ilk defa olarak elime gümüş para değiyor. Ve birden paraalr: kaptı. Avu” cunda saklayarak yatak odasına Goğru seğirtti. Vang Lung oturmuş piposunu tüttürüyor, gümüş parayı düşü- nüyordu. Bu gümüş parçası topr raktan, kendisini verdiği, hayatır ni harcadığı, sürüp, altınr üstüne getirdiği kendi toprağından çık: mişti. Kendisi Ce bu topraktan hayat almıştı. Poer PVAKIT ABÖONE TARİFESİ Memleket — Memli içinde — dışti 5. 155 Bf 260 428 #D Çer 476 820 e B ».. 900 — 1600 W Carifeden — Ralkan — BİTMRDL Ai buli # hal için ayda otuz kuruş düşü Posta birliğine girmeyen uyda yetmiş beşer kuruş medilir. | Abone kaydımı bildiren MEĞL — p tüp ve telgraf öcretini, bir purasının posta veya bank ÜD yoy yallama Gcretini idare kendi FD zerine alır. Türkiyenin her posta merketl VAKIT'a abdöne yazılır. Adres değişlirme ücreti 25 kuruştur. p ILAN — ÜCRETLERİ b Ticaret iHönlarının santlif P Me, satırı sondan Hibaren Wlân İ R falarında 40; İç sayfalarda e&mi kuruş; dördüncü sayfadâ ğin ikinci ve üçüncüde 2; birimdüğ — | 4; baştık yanı kesmece 5 | hat dir. g » Büyük, çok devamlı, gA reakli ilâa verenlere ayrı AF| Tiyi indirmeler yapılır. Resmt ÜĞ6“Ü —— rın santim - satırı 30 kuruştGf İ par TİCARİ MAHİYETTE OLMİYAY — £ KÜÇÜK İLÂNLAR Bir defa 30, iki delası Sük defası 6, dörl defası 75 ve defası 100 kuruştur. Üç ilân verenlerin bir defası b vadır. Dört satırı geçen ilâni fazla satırları beş kuruştan sap edilir. Vakıt bem — doğrudan — doğrü” ya kendi idare yerinde, hem A kara Caddesinde — Vakıt YUf altında KEMALEDDİN İRE Hlün Bürosu eliyle ilân eder. (Büronun telefonu: 2034 lemdar sınema$| , * ken Kontcs Valaska “Üç ahbap çavuşlar “Havdutlar ne-'>7Ağj cekten de gümlüşü elde ctf ) Bundan evvel, gümüşü bi vermek için cebinden çıkardığ! ğ kıt, sanki canının da bir parg”| kayıtsızca başkasına uzatıyo! ç gibi olurdu. Fakat şimdi, bir? â defa olarak para vermenin bif bir ıztırap teşkil etmediğini * yuyordu. Gümüş, kasabadaki " cardan birinin yabancı eline # memişti. Aslından daha dek” — (Devamı vaf) (1) Tahta çatal diye ettiğim bu âletler, Japon ve Çi lilerin pilâv yerken kullandık! Damla damla akan teriyle ön dan üze süze yiyeceğini, bu yiye- | ikişer değnmokten ibarettir. * tercim. toprağı, kil, Klemir, antimuan, ma- Kazıldı ve iddiamın dogmluğu yö Pollak'ın bütün ısrarlarıma rağ|rünür bir kabalıkla: 'den kömürü buldum. Usulüm ga İ anlaşıldı. nen — iltifat etmemiştir. — Para istersin zlbuı. dedi. yare, bir Peyk gibi şuursuzca dönme. ” ” y ” we — we” iğe başlayacaktı. Havaiyatçılar, onun doğuşiyle batışımı besaplayacaklar, tak- Karamazof Kardeşler , — <-s-mteini 5 £ M tığt almanaklarda ona yer verecekti. . — Ne ahmak, ne bulada şeysin... Dar Yazan: Dostoyevski ha zekice yalanlar söylemeğe çalış, yok- . “ N sa seni dinlemiyeceğim artık... Tavır ve | Çevirem z hareketlerine hakikat süsü vererek ken- Hakt ı Sühe Gesgia 0 229 dini bana gerçek bir varlık gibi yuttur- — Senin bu akşam sinirlerin bözuk; mak istiyorsun. İnanmıyorum işte!.. hastaşın, Soğuk aldığımdan ötürü bana — Yahu, ben yalan söylemiyorum. kazıp çıkışıyorsun, Halbuki ben bu hale Bütün dediklerim doğrudur. Yalnız, ne gayet basit ve tabii sebeplerle uğradım. gare ki hakikat, biç bir zaman zarif ol- Petersburgda —yüksek muhite mensup mMaz. Görüyorum ki sen, benden güzel bir bayanın ziyafetine Mavetli idim. Na. hattâ belki de büyük şeyler bekliyor. zırların, fraklar ve beyaz kravatlar, el- sun. Seni tatmin edemedliğime, gözüne divenlerle geldikleri bir ziyafet... Ora- şirin — görünemediğime mütecasirim. ya vaktında yetişmek için koşuyordum. Ama, elimden ne gelir? Varım yoğum Fakat arza varabilmekliğim için daha bu işte, Hiç birini esirgemiş değilim... üzun mesafeler geçmekliğim Hizımdı. — Fifozofluk taslayarak eşeklik et- Gerçi bana göre misafirlerin ehemmi- me, Allabını seversen! yeti yoktur. Güneş, ışığınt buraya ka. .— Sağ tarafıma baştan ayağa kadar dar sekiz dakikada gönderir. Ben bir inme inmişken nasıl filozofluk taslaya: saniyede aşarım. Ama dedim, ya balo bilirim? İnleye inleye canrm çiıkıyor... - kıyafetinde idim. Arkamda frak ve açık Fakülteye gidip kendimi gösterdim. göğüslü bir yelek vardı, Ruhlar üşümez Hastalığıma mükemmel teşhis koydu: we donmazlar, Fakat ben İnsan suretine lar, Iztırabımı tarif ettiler. Fakat iş te. girmiştim. Suretine büründüğüm varlı- daviye gelince, hepsi apışıp kaldı. n telâkkilerini de benimsiyerek hava- Aralarında heyecanlı bir talebe de ilik ettim. Esir tabakaları arasında müt- hiş bir soğuk vardır. Hattâ bunu soğuk kelimesi bile ifade elemer. Sıfrrm altın. da yüz elli derecelik berbat bir şey... Bilirsin ya, bizima köyNlülec arasında ka- bildirmek istedim. O da başka bir l sele oldu, Hiç bir gazete basmadı. zete müdürleri bana: — Basamayız, dediler; bizi pek' kafalı bulurlar. Biz şeytanın varlığılf inanmayız, İsterseniz ilânınız başka F adla basılabilir. Onlarla alay ederek: t — Asıl geri kafalılık Allaha İ maktır. Halbuki ben şeytanım. Dedim. y) — Evet, dediler. Şeytana bütün di ya inanıyor. Ama böyle olduğu hale” biz ona ait bir teşekkürü basamayi Prensibimize uymaz, Meğer ki, teş€ kür moktubunuza bir mizah çeşnisi resiniz... Onlara: — Böyle soğuk mizah olur mu hiŞİ Dedim ve teşekkürüm de çıl gitti. Ama neye saklayayım, bu iş, ? nim canımı sıkmıştı. Şükran gibi | büyük bir duygu bakkınıdan cemli beni mahrum ediyordu. İvan, dişleri arasından murıldandi! — İşte yine felsefeye başladın. — Felsefe mi?... Allah göstermesi'i Fakat ne çare, kimse ara sıra sezii” maktan kendini alamıyor. Halkın d' ne düşenlerin vay haline, Penim dl İ dım çıkmış bir kere... Ne yapsam t’ş Mesclâ, işte sen, ikide birde — Ahmak! — Abptal! — Biz, ancak teşhisle meşgul olabi Hriz, Falana gidiniz, tedavi etsin, Detler, Artık bütün hastalıklarla uğraşan ee ki doktorlar kalmadı. Şimidi bol bol “mütehassıs,, larla karşılaşıyoruz. An> cak bilineni eöyleyen — mütchassıslar... Basit bir nezle için, sizi Pariste meşhur bir burun mütehassısına — gönderirler. Koşarsmız. Profesör sizi yoklar ve sonra: — Ben ancak burnunuzun sağ tara: fını tedavi edip iyileştirebilirim. Solda ihtisasım yok, Viyanaya gidiniz, orada burnun sol deliği Üstünde çalışan bir mütehassıs var! Der. İşte bu yüzden ben de koca ka- rı ilâçlarına sarılıyorum. Bir Alman doktoru, bana; — Banyolardan sonra bal ve tuzla uğunuz! Buyurmuştu. Ben hamama sırf key" fim için gider ve ördek gibi delicesine yıkanırdım. Hekimler beni meyus et tikleri için “Milâno,, daki Kont “Mat- tel,, ye dert yandım. O da bana bir ku” tu hapla bir kitap gönderdi. Allah tak- siratını affetsin onun, Düşünün bir ke- re bunca ilâcın kâr etmediği hastalr ğım “Ekstra do malet,, hillâsasiyle geç ti. Bunu ben bilerek değil, rastgele al- miıştim. Önce bir kadeh, sonra yarım kadeh daha içtim ve hastalıktan eser kalmadı. Gazetelere bir açık teşekkür yazarak bu ilâcın şifakâr tesirini halka ba şakalar yapılır. Hararet sıfırdan aşar ğr otuz. dereceye düştüğü günlerde, kendi'kalinde birini yakaladılar mı, ona balta yaratırlar. Tükürük demire değer değmez donar ve dilin derisi baltaya yapıgır, kalır, Hem otuz derecede, Yüz elli dereceyi hele bir düşünün, Sanırım, ki böyle bir soğukta parmağın yok ol ması için, baltaya şöylece bir dokun besap tamamdır. Yeter, ki esir tabaka. ları arasında böyle bir âlet bulunsun. Ivan, bütün gücünü harcayarak he- zeyana" kapılmamağa, delilik uçurumu" na yuvarlanmamağa çalışıyordu. Bir aralık. — Hiç böyle şey olur mu canım? Diye söylendi. Meçhul misafir, hayretle sordu: — Baltadan mı bahsediyorsun? İvan, hiddetli bir inatla: —öyle ya, dedi, havada baltanın işi ne?, — Hava içinde bir balta!.. Ne tuhal gey.. Eğer yer yüzünden çok uzakta ise, sozın cüzibesine kapılarak bir sey- vücudünüzü rseniz, hastalığınızın bü- tün sırlarını öğrenirsiniz. Bunlarda bir de mütehassıslara hava- le derdi var, Bakarlar, dinlerler, sonra: Dü a)