O B-VAKIT 28 HAZIRAN 1939 Tahta kurban giden başlar — | | Yeniçeriler padişahı gör- mek için ayak direyince Cesede elbiseler giydirildi ğ Yazan: Niyazi Ahmet Bayazıdın ölümü, saltanatı bü-(| — Diğar taraftan şehzade Murada yük tehlikeler karşısında bıraktı. | haber Çelebi Mehme Şehzade Süleyman, Mehmod ve | dir. hanleğleri ölüm haberini du. Cusa çelebi birbirleriyle çarpış- | yarıaran saltanat iddiası ile ki. maya başladılar. İçlerinden *en | yamı eder, de muvalfak ©- 1 lisi Mehmed Çelobi oldu. | lurilardı. Vezirler bu çok nazik me üneyd beyini kendizine tâbi kıl |selede mı n sonra, Zülkadriye oğlunu, Sırp kralını, Bizans imparatoru- hu da kendisine celbederek kud- retini arttırdı. Edirne Musa Çele binin elinde idi. Mehmed doğru Edirneye gide. rek şehri teslim elmesini karde. inden istedi. Fakat, Musa, her | ne bahasına olursa olsun kardeşi “ile çarpışmak kararında idi. Bunu anlıyan Mehmed, kuvvete müra- etti. İki kardeg ordunun çe- tin bir imtihanından sonra, Mah- med zaferi elde etti. Musa Roman yaya doğru kaçarken bir bataklık ta telef olmuştu. — Üç sene müstakil bir idarenin başı olarak hüküm süren Musa- “min mağlübiyet ve ölümü Çelebı Sultan Mehmede yalnız zafer der gil tacı da kazandırmış oluyordu. Çelebi Mehmedin zamanında “en mühim hâdise, Bedreddin Si- mavfnin ortaya attığı yeni din ve “bu yüzden akan kanlardır. Biz, burada tarihin emsaline ender |rastlanır hâdisesini uzun uzun anlatacak değiliz. Çetin bir mü- “cadeleden zaferle sıyırılan ve Ös- manlı devletini izmihlâlden kur. /— taran Mehmed, ölümünden sonra — da cansiz cesedi ile ikinci defa |— büyük felâketler doğurabilecek — karğaşalıkları önlemişti. fak — olamadıkları takdirde ke hayatlarının da tehlikede o! unu biliyorlardı. Askere, Anadoluda kuvyet bu. lundurmak lâzimgeldiğini işaa & derek sefer ha ına başladı- lar. Fakat, bu beklenmiyen hazir lıklar yeniçerileri kuşkulandırdı: Yitmezden — evvel padışahi görmek isteriz... diye ayak diredi- ler, — Padisah rahatsızdır. Yatı- yör. Kendini yormak münasib o1- maz... gibi sözlerin hiç bir tesiri olmuyordu. — Padişahı görmeden yola çık mayiz. Diyç haykırdılar... Vezirler, bu sözlerin manasını pek âlâ anlıyorlardı. Çelebi Mehmed, kaskatı uzan. mış yatıyordu. Ordu dışarda her an artan bir taşkınlik gösteriyor du. Karar verdiler: Çelebi Mehmede elbisesini giy. direrek oturtacaklar, uzaktan as kere göstereceklerdi. Korku, insana en korkunç ha reketleri yaptırabilir. Ölü padi- şaha elbiseleri giydirildi. Tahta götürülüp oturtuldu. Simasındaki nun pencereleri kapatıldı, Arka- sında, dört kişi ölü padişahin kol- Mehmed, Bizans imparatoru | larını oynatıyorlardı. Paleologos tarafından Üsküdar.| Yeniçerilerin şüpheleri kalma- “da çok parlak bir merasimle kar- | mıştı. gılanmış, Edirneye dönünce has-| — Padişahım cok yaşa.. diyo talanmıştı. Padisah, iki oğlunu | bağırdılar ve sevinçle seferlerine kardeşlerinin husumetinden kur- | gittiler, / tarmak için Bizans imparatoru-| Çelebi Mehmedin ölümü tam 40 —nun himayesine verdikten iki gün |gün saklanmıstı. Sultan Murad — sonra gözlerini yummuştu. Bursaya gelip babasının tahtına — Vezirler, bu beklenilmiyen ©- | oturuncaya kadar. — lüm karşısında şaşırdılar, Ne ya-| — Murad, padişahlığımı ilân edin. /— pacaklardı? Padişahın öldüğü du |ce, babasının ölümü de duyuldu. (yulursa, askerin ayaklanmamazı- | Ve artık mesele kalmamıştı... — na imkân yoktu. Yapılacak tek iş| — “Kral öldü, yaşasın kral!” bura — padişahın ölümünü saklamaktı. |da da hükmünü gösteriyordu. ; ““PÜNKÜ MESELELERİN HALLEDİLMİŞ p ŞEKİLLERİ * B dıkt K meselesi: 8— (2X2)X(74-7)—(8X8) simler ve soyadları: Ali Hoşgör... Veli Taş- “ — kın... Hasan Eser... Hüseyin Keser... a Dikiş Bazan uykum kaçtığı zamanlar pencereden onu seyrederdim. Başı makinasının üzerinde, önünde bir petrol lâmbasile geç vakitlere kadar dikiş diker; bütün gün bir kumaş parçaamın üzerinde iğilmekten yorulan başını, arada sıra. da kolunun üzerine dayanarak, uzun ve meşak- katli saatlerin yorgunluğunu, bu bir dakikalık sükün ve tovakkuf anı içinde dinlendirmiş olur- du. Sonra gene çalışmaya başlar; böylece daimi bir mücadele içinde, bitmek tükenmek bilmiyen nihayetsiz yorgunluklarla hayatmı kazanmıya çalışırdı... htiyar bir annesiyle küçük bir kardeşi vardı. Bahçenin bir köşesinde, harap bir evin bir odasında otururlar; boş ve hadisesiz geçen bütün bir ömrü, burada tenekeleri paslanmış 'hı:ıp çatmın altında, bir tavuk kömesine ben- Imyım bu fakir evin, sıvaları dökük karanlık lodıımv_lu geçirirlerdi. Zaten hayat, onlar için | daimi bir didişmeden başka bir şey miydi?... j Annesi zayıf ve takatsiz vücudunun ta. hammülüne göre ötekinin berikinin ufak tefek hizmetlerini görür; bazan camı çatlamış kırık 4 bir gözlükle kızına küçük yardımlarda bulunur- du. Kardeşi henüz mektebe gidiyordu. Dişlerin- den — tırnaklarından artırıyorlar; — onu ha. yata — yetiştirmek için bin — türlü mah. rümiyote — tahammül güsteriyorlardı. Bü. tün Ümitleri bu çocuktu. Belki — bü. yüdüğü zaman, onlara o bakar; bir evin bir er- keği olurdu. Kalyopi ondan bahsederken, kalbi ona karşı siyanet hissiyle çarpar; gözlerinde, bir Ümit, bir sevinç ışığı belirirdi. Şimdi yalnız onun için çalışıyor; yiyeceğinden ayırabildiği bir kaç kuruşu, onun istikbali için saklıyordu. Bu hayata artık okadar alışmıştı ki günler ge- gçer, hafta olur; biraz hava almak, güneş gör - mek için bahçeye çıkmak aklma gelmez. di. Yani beşinda, bohçalarla yığılı duran diki - şin birini alır, birini brrakırdı. Bazan ertesi gün için yetiştirilmek lâzım gelen bir iş Üzerin de, bütün geceyi geçirdiği çok olurdu. Onu, bu kadar çalışıyor. görenler: — Kalyopi yakında zengin olacak... Derler- di... Ve komgülar arasında, onun, herkesten gizli parası olduğuna inanalra vardı. Halbuk! o,uııınlheokiıwplu;bımmııhhü çok çalışırdı. Bu yanlış kanaat, onun birazda işine yaramıyor değildi. Paralı zannederek, ona dost- kur yapmak isteyen delikanlılar da — oluyardu. Kimisi sık sık pencerenin önünden geçer; bazısı akşama kadar evin etrafında dolaşırdı. Halbu ki o, bunların hiç birine ehemmiyet vermiyor gibi görünüyör; bazan kapmın önünde, yahudi- den iğne makara alırken durup anu seyreden bir âşıkt görmemezliğe geliyordu. Arada sırada bize geldiği zaman, onunla şakalaşırdım: — Senin İstavri, bugün gene buralarda do- laşıyordu. Galiba zavalıyı çok üzüyorsun.. Biraz fazla tutkuna benziyor!.. Omuzlarımı silker; SALON OYUNLARI © günkü bulmacamız SOLDAN SAĞA: 1 — Bir ilim. 2 — Anne - Suyun aktığı yer. 3 — Gümüşili. BUGÜNKÜ MESELE yının yuvası. 6 Bir salonda toplanmışsınız.. Dokuz kişi- — hin dahil olabileceği bir oyun istiyorsunuz.. Sayıyorsunuz, tam dokuz kişisiniz.. Fakat bu “sırada hiç sevmedüğniz birisi geliyor, oyuna girmek istiyor. Tabii reddedemiyorsunuz, an- cak on kişi olduğunuzu, muhakkak bir kişi- — min çıkması icap ettiğini söylüyarsunuz ve — kuraya tâbi tutuyorsunuz.. Bunun için sayışmağa karar veriliyor. Siz — beşe kadar sayacak ve beş rakamına - isabet * edenler çıkacak, en son kalan oyuna râk — etmiyecek.. Bir diye kendinizden başlaman - İcap ettiğine göre, son gelen sevmediği — hangi sıraya düşürmelisiniz ki en sona o kal- — gin ve oyuna iştirâk edemesin?.. YUKARIDAN * #& &* 2 Hesap meselesi: İki çocuğun 343 de mi- — kâplarr var.. Mikâpların, dılı bir #antimetre.. — Çocuklar bu 343 mikâbı birleştirerek bir bü- ';'yiilı mikâp yapmak istiyorlar.. Bu mikâbın — öetifar ne kadar olur? lüm olmıyan - Selâmlama işareti. 5 — Yağ çıkarılan 6 — Çok bilen. 7 — İspanyadaki bir şehrin eski ismi, 8 — Çift. 9 — Emmek fülinden emir - Benzeri. — Fırka, 7 — AŞAĞIYA: 1 — Rus - Japon hududunda bir mmtaka. 2 — En kısa za- man - Yama. 3 — Uzakları ifade eden işaret - Çivi. 4 — Ma- | 4 — Eski tabir ile Hra. 5 — Değirmenden geçmiş buğday - A- bir balık. (Bu meselelerin halledimiş şekillerini yarınk i nüshamızda bulacaksınız.) Kıqlı-mııbı_s—Senllıı- Olmak filinden emir, 9 — Ateşin kuvveti - Bir erkek ismi. Vakıt'ın Küçük Hikâyesi —— y kişci Kız Yazan: Dr C, Süleyman — Üylemi zannediyorsunuz?... Derdi. Bu- dalalar, bende para var zannediyor.. — BSonra gülerek ilâve ederdi. — Ben de kendimi onlara dirhem dirhem satıyorum... Böylece günler, aylar geçiyor; o, seneden seneye kurulan bir kule saati gibi, işliyor, dur- madan, dinlenmeden mütemadiyen işliyordu... # . * Bir gün onu, penceresinin önünde, başmı eline dayamış düşünüyor gördüm. Gözleri bir noktaya dikili, etrafımda olup bitenlerden habe- ri olmıyan bir melankolik gibi duruyordu; kim bilir ne düşünüyordu?... Nesi vardı; hastamıy- dı?... O günden sonra hep neş'esizdi!... Fakat bunu anlamak, pek o kadar müşkil olmadı. Bir gece, kapınm önünde, İstavri ile gizli gizli konuşurken keşfettim. Kalyopi İstav- riyi seviyordu, Günler geçtikçe bu, bütün kom- şuların ağzında dolaşan bir şayia olmuştu. Ar- tık; onu, o civarda görenler, dudaklarında ma- nidar bir tebessümle geçip uzaklaşıyorlardı. NE hayet bir gün, koraşular arasında, küçlik bir me- rasimle ber şey kararlaştırıldı ve İstavri, o günden itibaren Kalyopinin resmen nişanlıaı oldu, . * *0 İki nişanlı, ekseriya pazar günleri birleşir- lerdi. O gün Kalyopi, erkenden kalkar; odayı toplar; camları siler; sonra aynanm karşısına yapar; büyük bir itina ile © günkü resmikabule hazırlanırdı. için, ekse- günlerini daha zevkli, daha baş başa geçirebil- mek için, tenha yollardan, bostan aralarından küçük çiftliğe kadar kol kola giderler; gece, gok vakıt geç dönerlerdi. Kim bilir, istikbal için neler görüşürler; biribirlereine neler vadeder. lerdi!.. İkisi de birbirlerinden memnun ve bah- tiyar gürünüyorlardı... * * * Kalyopi için yeni bir faaliyet devresi baş- lamış oldu. Şimdi eskisinden daha fazla çalışı- yardu. İptida kendisine iyi bir cihaz hazırlamak lâzimdı. Sonra İstavriye hiç olmazsa kendine göre küçük bir drahoma SAR eĞi yordu. Bunun için zi a Tazla didiğmek olmüştü Ve © her şeye karar vermişti. Her gün öteden beriden bohçalarla dikiş bulup getiriyor; başı makine- mmmu&mmn-;m;&a— ri yana yana çalışıyor; fakat bütün ? © ahmet- lere, meşakkatlere mukabil, gözlerinin önünde gittikçe kabaran yekünu bir türlü doldurmak mümkün olmuyordu. Hiç olmazsa ona ilk adım da elli altın lüzimdi. Sonra öyle ufak tefek masraflar çıkıyorduki bazı günler, nişanlısmı oluyordu. Bir taraftan iktisat edebilmek ihtimalide yoktu. Esasen pek basit yaşıyorlar; akşamdan akşama bir kap yemek, bütün günün gıda Ihtiyacına kâfi geliyordu. Buna mugabil, bir çok lüzumsuz masraflar baş gösteriyordu. Yaşamak günden güne güçleşi- yor; kâfi derecede uyuyamamaktan ve gıda a- lamamaktan husule gelen dermansızlık, onu bir halka peyda olmıya başlamıştı. O, buna hiç ehemmiyet vermiyordu. Yoruluyor; tâkati ke- siliyor; buna rağımen gene Çalışıyor; gene uy- kusuz kalıyordu. Yalnız bir şey düşünüyordu. Bu münasebet onu bahtiyar edecek miydi?... Yoksa bu kadar emek ve fedakârlık, boşamı 2 Bir gün annesi, yüreğinde bir endişe ile: — Kalyopiyi merak ediyorum.. TDemişti. Günden güne zayıflıyor; yemek yemiyor; uyku uyumuyor; midem bulanıyor; gözlerim kararı- yor diyor. Şimdi birazda öksürüğü var... Buna verilecek cevap basitti: — Az çalışsm.. Çok uyusun.. Düşünmesin ve nihayet, aldanmasın... Bu, ancak bir sene devam edebilmişti. Ar - tık İstavri, eskisi gibi, her pazar nişanlısmı görmiye gelmiyordu. Bazan haftalarca uğra - madığı oluyordu. O, her pazar, odasını gene hazırlıyor; fakat artık hiç gelmiyen bu nişan - lıyı, penceresinin önünde saatlerce bekliyordu... Herkes, zihinlerinde bu muammayı hallet- mek için merak ve tecessüsle etrafa kulak ka- batırıyorlar; her ğeyi fena düşünmeye alışmış kafaların içinde, bin şüphe, bin bühtan uyanı. yordu. Nihayet bir gün komgudan komşuya deveran eden bir şayia işitildi: — İstavri iki yüz aitm drahoma istiyor- O sene, bir kaç ay kadar İstanbuldan uzak- laşmıştım. Bir gün, Nişantaşından bir mektup aldım. Bunda, Kalyopinin öldüğü haber verili-| motosiklet ehliyetnamemi zayi ©'0 bi, yordu. Ve şimdi bu bu maceradan bir yadigâr kııdı.llıırublrukmııyrlmmwf'—..i Üç yaşında sevimli yüzlü günahsız bir kız o gocuğu!.... el AĞA a ü Ü aa Metresini öldü- ren şoför Dünkü mahke- mesinde vakayı — inkâr etti İ Birkaç ay evvel Galatada D3* — muz sokağında Mahmut Wd’_ $ bir şoför, metresi Despinayi bi çaklayarak öldürmüş, bir. müddtt - kaçak gezdikten sonra mışti. Yakalandığındanberi bulunan Mahmudun mubake? n İne dün ağır ceza mıhkımul:"fc * başlanıldı. Şoför Mahmut — YyiTE — yakalandığı zamanki — ifadesi ıstar ederek şunları söyledi: — Ben Despinayi, umumhan” den severek almıştım. Bir müde det metres hayatı yaşadık. Bİ'“: timizi seviyorduk. Bir gün D& pinanın İzmitte köyüne gi Dönüşte, trende — Despinanın lt — sevgilisi Salihe tastladık. DesPi* na BSalihi görünce, yine onunla yaşamak İstedi. Kavga ettik ** Salih ile beraber kalkıp gitti. Vaka günü, Domuz — sokağıf" daki evimde atururken — Despift çıka geldi. Yine beraber oturmi” mızt teklif etti. İstemedim. Bü” na kızdı ve çatmağa başladı. D” şarı çıkardım, fakat sarhoş old! ğu İçin sokakta düştü. Bana ” çak çekmişti. Her halde bu GÖ |) şüş sonunda yaralanımış obd’: ) çünkü ben o zaman yaralandığı” — (ü nın farkında değildim.,, Ö K | mesktil mesle OA - n ; | ) Mahkeme, vakanın — şahitlerik den bir kısmını dinlemiş, diğef * || lerinin de celbi için muhakemeyi başka bir güne brrakmıştır. a Kütahya sulh hukuk hâkimli” ğginden: | Hamdiye mahallesinden Tuluk ( oğlu ölü Kasım varisleri Pentf | Tüulük ile Osman evlâtları Hak- kı, Nazife, Zehranın müşterekt? milkleri olup kabili taksim olmü” dığından satılarak şuyuun i ? ne dair verilen karara binaen $4 | tılığa çıkarılan mahallei “mezki” rede kâin hudut ve evsafı sai ll muhammen — kıiymetli bir hant Üt p; 21.7.939 cuma günü saat 14 16 Pu faiz önce arttırandan almır. İşbi | gayrimenkulün — ihalesine kadar | > birikmiş vergi ve belediye ve ev' | © kaf borçları ile taviz bedeli, tek | © lâliyesi alana aittir. Müşteri şarf | Ti namede yazılı şeraiti tamamtf | * kabul ve itiraz hakkının iskat € | © miş sayılır. Fazla malümat edif mek istiyenler 939 . 8 numaral | dosyada mevcut şartnameyi oku | ' yabilirler, (29526) Zayi İstanbul — İshalât — Gümrügünü' 1449 numaralı beyannamesini ve firaya alt 83064 numaralı depo mak' buzu zayi olmuşlur. Yenisini alaci famdan eskisinin bükmü yoktar. “Pinej emek anbarı, (2952f P tay, Zayi 2856 No, lu arabaya ait plâks? rayi ettim. Yenisini çıkaracağımd eskisinin hükmü olmadığı ilân nur, — Süleyman oğlu Ahmet, ZAYİ — 6729 sicil numar#' |i | tim. Yenisini çıkaracağımdan kisinin hükmü yoktur. Muzaffer Öztirif £29534),