Hayatın iyi anlarından fazla fena anlarr varsa da, o anda bin- başı Vermo, hayatının en güzel an- İarını yaşıyordu. Evlendikten on beş gün sonra ayrıldığı okarısı Fransadan Tunusa gelmişti. Kü» çük evlerinde, karısı Nikolu bağ. rına bastırmış, konuşuyorlardı. Wermo, üç haftalık ayrılık acıları. m unutmuştu. Birdenbire sokak kapısı çalın - dı. Emirber bir mektup getirdi: — Miralay yollamış.. Vermonun kaşları çatıldı. Mek- tubu açtı: “Sizin balayınıza gene engel 0- lacağım için müteessirim. Fran- sadan ilmi bir heyet geldi. Kendi- lerine lâzım gelen teshilâtı gön - termekle mükellefiz. Heyetin reisiyle görüştüm. Yarın Cenuba hareket edecek. Kendisine refa- katmızı rica ediyorum. Profesö - rü otelinden alırsınız ve kendisi - ne yol gösterirsiniz. Karınıza bür- | metler ederim. Mazur görünüz.,, | Vermo sarardı. Mektubu ka - | vısına uzattı. Kadm okudu: — Bu ne talihsizlik! oOAmane yapalım, çabuk dönmeğe gayret et, | Binbaşı karısın bağrına bastır - dı: — Cenuba gidiyor ha?.. Ben o- na gösteririm?.. Bt “Otomobil bütün gün yol almıştı. Neden sonra, profesör bir şey sor- du. Bu sual ile binbaşı ümide ka» | pıldı; İ — Nerelerde çok akrep vardır binbaşı? — Buralarda pek çoktur, ha sığıya gitmek lâzım. — Garip değil mi, ben yılandan fazla akrepten korkarım. — Korunmak kolaydır. Gün - düzleri çıkamazlar. o Geceleri de ye bir kâğıt hışırtısı duyu - ur, da- Geze yemeklerini yediler. Ver- me şoförle usul usul bir şeyler konustu. Biraz sonra, şoför kü - çük bir kutu getirdi, binbaşı gü - lümsiyerek cebine koydu, profe « | sörün yanındaki odasına girdi. | Soyundu... Yan kapının aralığın - dan süzülen ışığın sönmesini bek - ledi. Işık sönünce kapıya vaklaş. tr, bir ip utuna bağladığı bir par. ça kâğıdı kapının altından soktu ve oynatmağa başladı. © Diğer odadaki horultu kesildi. Karyola gıcırdadı... Bir ayak sesi, yerinden oynıyan iskemleler profesörün bir şeyler arandığını anlatıyordu. Profesör gene elektriği söndür- “dü, yattı, | Verme biraz bekledi, biraz son- | ra gene kâğıdı hışırdattı... Profss8>, gene elektriği yaktı; kalktı. Bir kaç sefer bu hali tekrar et- ti. Nihayetprofesör kapıya yaklaş» | &. binbaşı kâğrdr cekti, yatağına girdi. Kanı vuruldu: « Birtaşe? Minbas?,, Verme, nvku#an uyanıyormuş gibi. komurdandı: | dım. Galiba odamda akrep var. riyein Hileler çomiyetindeki âzalığ “Mesager d'Athâns,, yazıyor: “Biz Hariciye Nazırının Millet- ler Cemiyetine Türkiye azalığını müdafaa etmek üzere gittiği hak- kındaki beyanatında Hestia gibi — Geliyorum, hiç bir garabet görmemekteyiz. Şoförün verdiği küçük kutuyu | Türkiye ile aktolunan dostluk mi- cebine koydu, profesörün odasına | sakının en esaslı şartlarından biri, girdi. Odanın dört köşesini ara- | iki memleketin bir şahıs tarafın - di.. Biçare profesör Yatağma o- | dan beynelmilel konferanslarda Müellifi : Armand Mercier — Ne var? — Affedersiniz, sizi dır - turmuş, bakınıyordu. Vermo, pro- fesörün elbiselerini biraktığı do - Tabı açtı, cebindeki kutuyu boşal- tıktan sonra döndü: — Bakınız, buraya geliniz... Profesör sendeliyerek yaklaştı.. Binbaşı dolabın bir köşesine elek- trik fenerini tuttu: — Şuraya bakınız. O kösede bir akrep vardr. — Çok tehlikeli bir cinstir... Bu cins zehirlilerine böyle temiz o » tellerde tesadüf edilmez. Bir basışta öldürdü, pencere - den attı. — Artık, rahat rahat uyüyu - nuz. Ertesi sabah profesör: — Bu rere düşündüm. Gördük- ! lerim kâfi, daha ileri pitmiyece - ! ğim. Tunusa dönelim. Beni Kay - runda bırakınız. Orada, tetkika - trıma »it her şeyi bulurum. — Nasıl isterseniz. Rinbaşı ertesi gün karisma ka- vustu. Karısı şaşaladı. Ona izah etti: — Rereket versin soför © açık 5x... Yoksa tek akrep bulmanın imkân yoktur... “Profesör. daha ertesi gün Mar- silyaya müteveccihen hateketet- ti... Yeni Neşriyat: enmikmetennitnenninesi Ankara -Lübnan- Bağdat Salâhattin Emin Beyin sayahat not- ları İstanbulu basılmıştır. (Vakit Yur- du) nda dağıtılıyor. İmparatorluğun | metrükâtı üzerinde duyğulu bir geziş ve görüşün intibalarını dinlemek ibtiya- cı hemen her türkün içinde kımılda - nır bir haldedir. Salâhattin Emin Be- yin dikkatli kalemi altmış sayıfa için- de bizi baştan başa Suriye, İrak içeri- sinde dolaştırıyor. Berut, Ba'lbek, Şam, Humus, Hama, Halep, Badiye, Şeddat, Palmira, Dey- riğu, Bağdat, Kerbelâ, Babil... Eserin eski âşına adlarıdır ve bunlar Kara- tepe, Kerkük, Musulla nihayet bulur. Kitabın o başından ve sonundan bazı cümleler alıyoruz * .. Halebe vardığımız zaman gece İdi. Kioktrikler içinde parlıyan istasyonda ik gözüme çarpan hususiyet ofesler oldu. Bu Karip şeyin her baştaki hareketini dikkatle takip ediyordum. Suriyede iki ay gezdik. Fakat gözlerimiz bu manzerayn bir dakikâ alışamadı. Yalnız günler geçtikçe fesin ma nasın: daha iyi kavrıyardam: Bügün Su- Tiyode fs, yalı Osmunk geriliğinin bir artığı değil, müstemlekenin de bayrağı ol- muştur. ". Gergtk de tara hir Türk şehridir. Dairelerde resmi dl bile Türkçe. Orada kaldığım bir kaç gön içinde bükmsan nru. gilimlerin temas ottim. Banlar Türkiyenin İ attığı geniş adımları oözba içinde takip e- diyorlar: falest Dakıylarındn. terk edilmiş insanlar hüzmü var., Reşit Saffet Beyin iki eseri Kocaeli Mebusu Reşit Saffet Bey, | geçenlerde Musevi Amörikan cemiye. ünin daveti üzerine (orada * Hazar Türkleri hakkında (o verdiği Türkçe konferansla, Peştede Attilâ tarihinin tashihi lüzumuna dair verdiği konfe- ransı kitap halinde bastırmıştır. Reşit Saffet Beyin Obu kitapları milli tarihimiz hakkında değerli tetkik ve tetebbü mahsulü eserlerdir; satış yeri Beyoğlunda Tünelbaşında Ko - » hensör kütüphanesidir. Okuyuclarımıza tavsiye ederiz. Gi temsil olunmasıdır. Mademki, Hestia da kabul edi- | yor ki, Türkiye “Şarkta mühim bir mevkii olan büyük bir devlet- tir.,, Ve namzetliğininin alâka - darlarca nazarı itibare alınmasir ihtimali kuvvetlidir. Yunanista - nım menfaatleri de eskisinden da- ha çok ve daha iyi müdafsa olu- nacak demektir, Eğer Hestin, bu kadar itina ile kurulan komşularla dostluk teme- lini Türkiyenin sırf dahili olan ve zannettiğimiz kadar şümullü ol» mıyan küçük sanatlar kanununa feda edecekse buna hiç bir diye- İ ceğimiz yoktur. Türkiye ile ara- mızda bir “mesele,, zuhur ederse bu, ancak dostluk ile halledilebi- Tir. delerimiz hilâfma hareket edecek kadar ehemmiyetli farzetmek çok manasız olur. “Elefteton Vima,, yazıyor: Hali hazırda hükümetin ha- tici politikasmın bir çok noktala- rına muarızız ve M. Maksimos a- leyhine Balkan paktımda olduğu gibi kuvvetli bir polemik açmış bulunuyoruz. Türkiye ile dostluk bağlarımı- za gelince; bu bağların mümkün olduğu ksdar kuvvetli ve devam- hk olması hususunda M. Maksimos ile beraberiz, Ve bunu bütün mu- halefetin arzusu farzediyoruz. Türk — Yunan dostluğu İsmet Pa- şa ve M. Venizelosun anlayışlı politikası sayesinde asırlarca sü - ren münazaalardan kurtulduktan sonra hususi ihtimam ve tekayyü- İ data muhtaçtır. Fakat Türkiyeye Milletler Ce- miyetinde aza namzedi olması i- çin teklif olunan yardım, sırf Türk — Yunan dostluk muahede- sinin icap ettirdiği bir vazifedir; Türkiye menfaatleri lehine yapıl- mış karşılıksız bir lütüf değildir. Zira Türkiyeye bizim yardımımız ile verilecek olan azalık, — eğer | verilirse — Türk — Yunan birli- ğine verilmiş demektir. Kücük itilâfın üç devleti ara « sında olduğu gibi bu azalığı bu- gün Türkiye, yarın da biz işgal e- debiliriz. “Simdilik Milletler Cemiyetin » deki yarı azalığa, Türkiye ile bir- likte azayız. Çünkü bütün azalık ancak büyük devletlere münhasır bulunuyor. Bn azalığı münavebe ile işgal edeceğiz. Azalığı her iş- gal eden. müttefikinin haklarını kendinink'ler gibi omüdafaaya mecburdur. Türkiyenin Milletler | Cemiyeti konseyine kabulüne yar» | dım ederken, yalnız onun için de- iğil, kendi lehimize de çalışıyo - ruz. Zira Türkiye mümessili bi » zim de mümessilimiz demektir. Durak yerler! levhalarındaki Fransızca kelimeler Tramvay hattı üzerindeki ihti- yari durak yerleri levhalarının al- tında Fransızca yazılı kelimeler vardır. Belediye, bu Fransızca kelimeleri ay sonuna kadar kal - dırmasını şirkete bildirmiştir. ö B Bu anlaşamamazlığı, muahe- | Arsen Lüpen'in Sergüzeştleri uzu — Ne?., Simonun kardeşi mi? Allah aşkına, nasıl bir mucize ese- ri olarak bunu yakalamağa muvaf fak oldunuz? Raul tevazula cevap verdi: l — Oh, dedi, bu işte bana büyük bir şeref o hissesi (düştüğünü zannetmeyiniz. Aptal herif ken! di ayağı ile faka bastı, — Ne arıyordu? —Beni sıkıştırmak ve para koparmak için buralara kadar gel miş. — Ne münasebetle?. — Felisiyen münasebetile. Kar | deşi Simon Loryanm cürüm orta- | ğıolan < Filisiyenin, kül renkli torbayı çalmak için Simonu öldür- | düğü hakkında kat'i vesikalara malik olduğunu söylemek için bu- | raya gelmiş. Bu sırı ortaya at- mamak için benden büyük bir pa- ra istedi. Cevap olarak M. Ruse- len'e telefon ettim, Herifi biraz s1» kıştırırsanız, sizin için büyük bir muvaffakıyet teşkil edecek itiraf» lar elde edeceğinize eminim. Guso Toması kapıya doğru it- ti. Tomas tem kapıdan çıkarken dönüp, Raul'a hiddet ve hınçla bakir ve: — Bütün bunlarm tutarını ödi- yeceksiniz! dedi. Râul müstehziyane cevap ver- di! — Hayhay!.. Faiziyle birlikte... Raul bir an durdu ve uzaklaşan otomobil motörünün gürültüsünü dinledi. İtiyadı hilâfına olarak Raul mu vaffak olduğu anlarda gösterdiği sevinçten uzak bulunuyordu. Hal | buki Toması kodese: #ttırmak az | muvaffakıyet midir? Bilâkis Raul | susuyor ve fikren fevkalâde meş * | gul görünüyordu. Bu anda aklını: nr işgal eden şey bir hücreye tıkıl- mış olan Felisiyeni kurtarmak me- selesiydi. Acaba buna o muvaffak olacak mıydı? Bartelmi ve Simon Loryanın inatçı suç ortağı olan bu evlât i kimdi, neydi? Xx “Ben, Hontes HMagliyostro emrediyorum!,, Sıcakların şiddetle hüküm sür- düğü bir Pazar günü Raul Vesine yakınında bulunan köçük Şatu ka sabası sokaklarından birinde du - ruyordu. İki katlı eskice bir evin kapısında “kiralık odalar,, lâvha - | sı vardı, ! Raul bu ey sahibi kadının idare ettiği kahvehanenin önünden - ge- İ çip ikinci kata çıktı, dar ve karan lik bir koridoru gecip beş numara- İh oda önüne gelerek kapıyı vur » du; içeriden cevap veren olmadı- ğımdlan açıp girdi. Oda gayet fakirane döşenmiş bulunuyordu. İcinde eşya namma bir demir karvola, iki sandalye ve bir masa vardı. , Demir karyola üstünde yarı yat mış bir halde Fostin uyuyordu. İntikam arzusu onu Simonun | öldüğü Vesine'ye bağlamış bulu- nuyordu. - Raul'ün muavenetile kapılandığı klinik'teki hizmetine «levam ediyordu. Fakat O klinikte yatacak yer olmadığından döşeli bir oda kiralamıştı, “ i Mk Her akşam Kanlı İntikam! Arsen Lüpen, oğlunun düşmanı mı? Yazan: Maurice Leblan —30— yatmak için buraya geliyor, Paza ve tatil günlerini bu odada kapal olarak geçiriyordu. Foştin'in bugün, ceketini diker ken uykuya dalmış olduğu görülü yordu. Omuzları çıplaktı. Elinde yüksük ve iğne iplik vardı. Oda penceresi gâyet şirin ve çiçeklerlı İ süslenmiş bir bahçeye bakıyordu Masa üzerinde, karyolada ve yerde bir sürü gazete vardr. Bu gazeteler Fostin'in son hâdisele- rin cereyan tarzını ne büyük bir ısrar ve dikkatle takip ettiğini gö! teriyordu. Bu gazetelerden birin * de “Simon Loryanın kardeşinin yakalaması — Birinci (o sorgu!, “ki kardeş ile ihtiyar Bartelmi a rasında suc ortaklığı varmış!,, baş Tıklarını okudu. Raul dikkat ve takdirle Fostin'i seyrediyordu. Hiddetli ve o heye- canlı anlarında müstesna bir gü * zellik teşkil eden bu kadının uyur“ ken ve sakin bir halde teşkil etti- ği manzara hakikaten fevkelâ » deydi. Fakat iki bulut parçası arasm- dan süzülüp pencere aşırı süzülen güneş ışıkları genç kadının uyku baygınlığı ile daha güzelleşen ve çocuk gözlerini andıran üzün kir- pikli gözlerini okşadı. Uzun kir» pikli göz.kapaklarında bir oyna$” ma oldu. Fakat Raul tek bir ses, çi karmasına meydan Oo vermeden genç kadının yuvarlak ve iştiha verici omuzlarını yakaladr. — Susunuz... Ses çıkarmayr. niz. Genç kadın bir kaplan tehevvü” rü ile inliyerek: A — Ah alçak!... Ah alcak! dedi. Raul elini genç kadının yüzü” ne koyarak: — Sus, sus! dedi, düşman gibi değil dost gibi geliyorum. Bant itaat edersen korkacak bir şey yoktur... Dedim ya, dost gibi geli yorum, beni dinlemeni, soracağım suallere cevap vermeni istiyorum. Aksi takdirde... Raul genç kadını yatağa devir" di omuzları avuçları içinde oldu” ğu halde eğildi ve yavaş bir sesle: — Simonun kardeşi Tomas! gördüm, dedi, onunla uzun uzadı" ya konuştum. Tomas, Felisiyen hakkında bütün bildiklerini bans anlattı, Bu malümatı tamamlıya” cak sensin. Beni tanırsın, istedi” ğim malmatı almaktan beni men# decek kuvvet olmadığını bilirsin. Ya derhal söyliyeceksin veyahut.. Raul'ün yüzü genç kadınm deh» şet ve hiddet dalgaları içinde yü * zen simasına yaklaşmıştı. Fostin dudaklarını sıkıyor ve Raul'ün du daklarından saklamak istiyordu. Raul tatlı ve titriyen bir 4818 devam ederek: — Söyle Fostin, dedi, söyle ya” rum! Fostin Raul'ün cetin ve teshir * kâr gözlerinin kendi gözlerini y8” kıp kavurduğunu o hissediyordu Korkmuştu. Mağlâbiyetini göste ” ren bir sesle: — Beni bırakınız, dedi, — Söyliyecek misin? — Evet. — Simonun ruhuna yemin et! (Devamı var)