Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 52 Baba-Oğul PANAMERA Nakleden : Selâmi İzzet Ali Naki, kendini asılmış ta- savvur etti. “Ben de çıldırıyor muyum ne - dir?.. Artık dünyada romantizm di.,, Geri döneceği zaman bir se$ duyulduz — Bu yana kimseyi sokmayı - niz demedim mi?. Başka bir ses mukabele etti: — Onun kim olduğunu ne bile-! Yim ben. Biri yaklaştı ve sordu: — Ne yapıyorsun burada?. Ali Naki izin kâğıdını gösterdi. Adam; — Öyleyse hapishaneye giriniz! — Şuradan mı?. — Evet, Ali Naki yürüdü. Kapıya geldi, nöbetçi: — Yasak! dedi. İzin kâğıdına baktılar. Buyrunuz, dediler. Fakat girmedi. Girecek dene »lacaktı?.. Bir daha Kaya Hasa - nin yüzünü yakından görmek isti- “ordu. Nasıl olsa buradan, önün- den geçecek değil miydi?. Kapının önünde dolaşmıya baş ladı, Biraz sonra, sokağın başın - da bir otomobil durdu. İki kişi indi. Bunlardan biri yaklaşınca: — Vay, Ali Naki bey, dedi. Ali Naki irkildi. İki adım geri- ledi. Sonra müddeiumumi mua - vinlerinden birini tanıdı. — İçeri girsenize.. Ali Naki tereddüt etti: — Teşekkür ederim, dedi. gir-! 00mm EORENEK — Her halde heyecana kapıl- maktan korkmayınız.. -— Hayır, fakat burada bekle- “meyi tercih ediyorum. — Nasıl isterseniz. Garip bir haleti ruhiyeye ka- pılmıştı, Korkuyor muydu?. Hayır kork- muyordu ama, Kaya Hasan itiraf ederse ne olacaktı?. Ya herkesin önünde asıl katilin kim olduğunu söylerse ne yapardı?.. “Mahvolurum...,, , Birdenbire buradan kaçmak, e- Yine gitmek arzusuna kapıldı. Bu- zabıtanın eli altında bulun- mak bir cinnetti.. Eğer Kaya Ha - san söyliyecek olursa, kendisini Vermiş sayılacaktı. İdam esna- sında burada bulunuşu Kaya Ha- tanın sözlerine kuvvet vermiş ola- , Evet, buradan kaçması, o evine Pen i daha iyi idi, TR in . AR | kolay, ai fira etmesi çok daha Fakat bir türlü gidemiyordu.! 8 için ateş olan beklemek o©- > için adeta bir zevkti, Burada! bileceği , her şeyi görecek, » duyacak ve kendini hür, di kti, Omuzlarını n kal Yük, nihayet omuzların - « Ezilmekten kur - Ve Al i Naki deli e ilerde » deli gözlerile, ta bakıyordu. yere kurulan sehpaya Bu serseri, bu » bu katil, He o sabaha e ba ürperiyordu. *zen, da; gördü. Bu » müstekreh bir ö iri ik Nİ ip tefsirlerine de bi lümdü, Beynine bir tabanca sik - mak çok daha iyi idi. Hapishane kapısına arkasını vermiş, sehpayı seyrediyordu. Birdenbire yanında bir ses: — Biraz müsade, dedi. Döndü. Sarıklı, cüppeli bir zat içeri girdi. Ali Naki içinden; — İmam, dedi. Ali Naki dinsizdi. Her #üretle imansızdı, Fakat bu saatte şu ka- pıdan giren imamı görmek, ona garip bir tesir yaptı: “Bu adam, yaptığına her halde inanıyor, dedi. Biraz sonra ruhu nu teslim edecek olana iman ver- meğe gidiyor, tuhaf şey!,, Tanyeri hafiften © ağarıyordu. Etrafa bir toz pembelik çöküyor- du. Sultanahmedin minarelerinin âlemleri, ilk gün ışıklarında pırıl damıya başlamıştı. Ali Naki düşündü: “Çok sürmez, artık beş on da - kika sonra çıkârlar.,, Ve gene bir aşağı, bir “yukarı dolaştı., Harareti olduğunu hisse- diyordu. Kalbi darpıyordu. Yor - gundu. Mafsal yerleri ağrıyordu. “Heyecanım dinmiyor. Eğer korku nedir bilseydim, korkuyo - rum derdim..,, Etrafta gürültü yoktu. Sehpa - nın yanına birikenler susuyorlar - dı. Yalnız arada sirada, bir oto - mobil borusu havayi parçalıyor - du. Ve arkasında duyduğu bir ses onu iliklerine kadar ürpertti: “ww Cingene geldi, her sey ha - Ve kulaklarında Kaya Hasanm sesi çınladı. Bir el sanki ona doğ- ru yzanmıştı: , — Katil budur!.. Katil budur!. (Doram var) Hükümetin beyan- namesi ve Yahudi meselesi ge (Baştarafı 3 üncü sayıfada) imparatorluk bünyesi içinde Yahudi din, ve dil hususiyetini muhafaza etti. Tanzimata kadar vaziyet bu şekil- de idi. Tanzimattan sonra ise İmpara- torluk.. Dolu dizğin bir inhilâle uğ. rıyordu. Bir millet hayatı değil, bir müstem- leke hayatı memleketin hudutları içi - ne adim, adım yerleşiyordu. Tatizimat devrinde Yahudi inhilâl edön impara- torluğun içinde bir Türk davasına yar olamazdı. Netekim Osmanlı devleti de terbiye ve talim vasıtalariyle, iktisadi müesseseleriyle Türk milletini . Türk ferdi olmaktan men için berşeyi yap - | miştı. Bugün karşımıza çikan Yahudi kitlesi böyle bir mazinin halitası olan bir hümedir. Bu kümenin artık milli hayat şart- ları içinde ihkişaf eden bir camia içim- de olduklarına şüphe yoktur, Netekim kültür cemiyetinin hedefi de bu dava- yi, anlamış olmanın ifadesidir, denile- bilir. “”» Anlattığımız şekildeki tarih biri k kintisinin Yahudi ve Türk meselesi di. ye bir meşele çıkarmasına imkân yok- tur. Dışardan gelen bazı cereyanların si İri lar Saski örüklediği bazı hissi hâdise r art a aldığı şiddet'i tedbirler & - nünde susmayâ mahküm olmuştur. Hükümetin tedbirleri ve rm gn i : di si muhtelif Avapı e ; Meselâ Deyli Telgraf Çak nu bir neyi siyasi teröp reg : Halbuki böyle bir meselenin salı ol - e an iin dik Duygular Keörmen den bıktım. oKermen içimi sikiyor. ; Birbitlerine 'dola - şık ipler gibi sağa sola uzayan taştan sokaklar çözülmez, çözü - lemez saniyorum. Güneşin dağı- İr ve akar gibi olduğu bu kur- gun böyalı gök yüzü Kermenlerin üstünde bana artik dayanılmaz gihi geliyor. Bir yeşillik arıyorum ki bitme - sin, uzasın, bir esinti atıyorum ki durmasın essin. Başımı alıp uçsuz bucaksız or- manlara dalmak istiyorum. Dik yamaçlarda ses ve işık balarları gibi akan prmar başlarında serpi- lip kalmak istiyorum. İstiyorum ki; gözlerimden, gör- düklerti silinsin, tek, ışıkta baş- İk çivilerle tutturulmuş görünen, görünmez gök yüzüne doya doya bakayım. 5 İstiyohum ki; kulaklarımda iş- yen makine takırtısı dursun, yaprak Tırşırtılarmı; toprak soluk- larını doya doya dinliyeyim. ».. Yazın kaldırım güneşten kopup yere inmiş taş. parçalarma benzi- şor, : Yazm ast kızgın bir oluğa ben- ziyor. z Yazm Kermen : suyu çekilmiş bir wmak yatağına benziyor. »,.* Acun dönüyor, yıllar yılları ko- valıyor. Fakat yaşıyanların ço - ğu, pek çoğu Kermen lere kul ol- maktan kendini kurtaramıyor. A. Sırrı Acan; Esinti: Rüzgir. Tek: Sadece, Ast Cadde Matbuat umum mü- dürlüğü mütercim arıyor , Matbuat umum müdürlüğünün yenler on beş gün içinde Ankarada Matbuat umütm müdürlüğüne yazı ile müracaat etmelidirler. —————< o Tepebaşı Belediye Bahçesinde Şehir tiyatrosu sanatkârları ta- rafmdan 19 ağustos perşembe günü akşamr saat 22 de Adalar Revüsü 14 TABLO Yazan : Ekrem Reşit | « Besteliyen : Cemal Reşit ığı meydana çıktı. Taymis, Peşter Loyt ve Fraye Prese gazeteleri ise Yahudi meselesi - ni son neşredilen İskân Kanuniyle izah etmek istiyorlardı. Başvekilin sutlu, Dahiliye Vekili - nin seyahati, ve son beyanname bunun ; da asılsızlığını isbata kâfi geldi. Hükümetin beyannamesini oku - duktan sonra katiyetle bir daha tek - rar edilebilir: Türkiyede Yahudi meselesi yek - tur. Artık söz Adliyenindir. i pur ve bir heyet gönderdi. Şah, — 5 — VAKII ISTANBULA GELEN İRAN Hükümdarları Yazan: Miyazi Ahmet Avrupada seyahat rekc vi runu kıran Şah 18 TEMMUZ A Ingiliz veliahtı Nasıreddin Şaha; inşaallah sık sık görüşürüz, dedi Kerim Han ihtiyardı. Hasta| idi, Az sonra eceli ile öldü, Mah-| pusta bu ölümü dört gözle beki yen Ağa Mehmet, derhal kökre - miş bir arslan gibi fırlayarak or - taya çıktı: — Şah benim. Bana tabi ola - caksınız. Mümanaat edenin kel - lesini uçurtacağım dedi. Ve tahta oturmağa muvaffak oldu. İşte Kaçar sülâlesinin İranda hâkim oluşunun tarihi, Ağa Han Mehmet Han Kaçar kardeşinin oğlu Feth Ali Beyi veliaht yapmıştı, Feth Ali, Sah olunca saraymıi yüzlerce cariye ile doldurdu. Ta - rihler, onun yüzden fazla karısı olduğunu kaydediyorlar, Çok de - fa şehzadelerden birine tesadüf e-| dince: — Sen kimin oğlusun?. sorduğu olurmuş. Kacarlardan, Abbas Mirzanın| oğlu Mehmet Şahtan sonra Nasi- rettin Şah tahta geçti. | Türkiyeye ilk gelen hüküm- dar Nasıreddin Şah Türkiyeyi ilk ziyaret eden Şah Diye Nasirettin Şahtır, Nasirettin Şah tir. Bu Şah, Avrupada lan gelmlin korunu kırdı, İngiltereye uğradığı bir sırada bir ziyafette İngiliz ve- liahtı yedinci Edvard ona şunları söylemişti: ” — İnşallah sık sık görüşelim. Edvard, bir diplomat ağzı ile bu sözleri söylerken (o Nasirettin Şahla üçüncü görüşüşü idi. Nasirettin Şah İstanbulda çok parlak bir surette istikbal edilmiş- ti. Kendişi bütün seyahati arasın- da İstanbul seyahatine hususi bir ehemmiyet vermiş ve İstanbulda misafir kaldığı müddelçe gösteri- len misafirperverlik ve istikbal)! şenliklerini bütün tafsilâtile yaz. mıştır. Abdülâziz Nasreddin — Şahı karşılamak üzere Brindiziye va - İstanhula bu vapurla geldi. Fakat yapılan istikbal merasimi onu hiç alâkadar etmiyordu. O, kendi âle- minde idi. Bir sabah vapurda ka- maraşından pürhiddet fırladı. Ö. | rüne gelene çatıyor ve bağrıyor - us — Türkler bunu bana ilime! yaptılar.. Ben itimat etmemeliy - dim. Bu sözler, hiddetini yenmeye! kâfi gelmiyordu. oOÖnüne gelen! maiyetine: — Siz ne diye benim maiye - timde bulunuyorsunuz. Sizin vazi- feniz . nedir? o Kamaramda beni öldürecek olurlarsa (kılınız! bile kımıldamıyacak öyle mi? Ben size gösteririm. Hepinize lâ - zımgelen cezayı vereceğim.. Şahın bütün maiyyetini telâş almıştı. Renkleri sapsarı kesilmiş, korkudan tir tir titriyorlardı. Allah göstermesin, Acaba şa- henşaha bir suikast mı tertip edil- N volduğu gündü. Kamaraya bir ca» sus, bir fedai mi girmişti?. ğ Bir bomba mı koymuştu?. Şah: — Muhakkak bililtizam koydü- lar. Beni sabaha kadar uyutma » dılar. En nihayet biri yanına e sormıya cesaret edebil - ir, — Ne koyacaklar. Gidin, - sanın Üstüne bakın. Vücudumu görseniz hayretler içinde kal: n sınız. Korku ve telâş artmıştı. hazretlerinin mübarek vücudunda hayret uyandıracak bazı emare « ler varmiş. Bu ne olabilirdi?. Me- rakını izaleden ziyade, bir kusur yapılmışsa icap ederse can feda edilerek ödenmek maksadiyle bir. kaç kişi birer kahraman tavriyi şahın kamarasına gitdiler. Yatas ğin üstüne, altına, duvarlara, ma- sanin üstüne baktılar. Bir şeyler yok. Bir daha, telâşla görülme « miştir diye bir daha baktılar. Ge- ne bir şey yok. ii ği İçlerinden biri: - — Muhakkak kaçmıştır, dedi. Öteki sordu: — Kaçan nedir, sun?” “ Fıs WE — Hayir. halde?.. iğ , LU biliyor —u.. Kamara halkının telâş ve kusu gittikçe artıyordu. Nereye kaçmış?.. Gibi sözleri yanlar, bir cinayetin işlendiğini pek kolây tahmin ediyorlardı. Bu ne cesaretti, Şahenşah hazrei nin kamarasına kadar girsin. .se bunun farkına varmasın, Şah masanın altında bir no yıişaret ederek o kaldırmalarını. emretti, Araştırmıya < başladı! Biri: 5 — İşte buldum, diye haykırdı... di. gi Üşüştüler, Yerde bir şey yok» Şah: . — Kaldrın. Emrini tekrarladı. İğildiler. Şahın parmağının 3 ret ettiği yerde bütün vapurun a * yaklandıran şahın gazabını tah » rik eden hainin cesedi uzanmış. t1.* Gülmemek için dudaklarını mirenler bile korkudan: 74 — Vay hain, en nihayet yaka » landt.. Elimize geçti, diyordu. İçlerinden biri kemali azan le onu yerden kaldırarak masanı; üzerine koydu. Bu bir TAHTAKURUSU idi. 0 i tu. Karilerimin belki bir mübalâ- ğa telâkki edebilecekleri bu hikâs ye hâlâ yaşamakta olan ve gehri-. mizde oturan bir zat tarafından anlatılmıştır. Bu zat, son Kaçar hükümdarlariyle yakından temas etmek fırsatını bulmuş, Kaçar ha- nedanınn şeceresini tetkik etmiş. | tir. Nasreddin şah, “Tahtakurı . © su,, hikâyesinden kitabında kı ü a ektedir. mii