vi isi CELİ ? , ii VAKIT 18-MAYIS-1934 —— *lenmeden söz verdi R.. eendisinden esvap filân Yere ee iğimi iddia e > Acaip! Böyle bir şey söyledin ” I Yalnız “Benim senden başka hiç bir is- yok. Tek arzum, sensin,, demiştim ! i Âmerikan nüktesi... doların inip çil an ile günün vaziye- 1 iki nükte... e siyer” İki ıkması- Hani olmuş Açlıktan mem koku- m. İş öyle fena de- pek iyi. Yahut, N il i en, bir de vasi - Mim ne görülsün?... i bunlara bırakma- Dolar Nükteleri! öm de değiller, Bilâkis, yerin ler, denilebilir" — Ne.di; Ya Yoksa akılla- rını mı oynattıla; — Orasını ri Fakat, tami içinde .| bir milyon dolar mirasa konduk:- n| ları bir zamanı Boyuna mn NE atıp tutuyorlar. .. Sahi! Eh, haklari var! —Değil mi ya; komşüm! Şimdi ikinci nükte; “Buradaki iki kadın yerine iki" er- adam, köprü parmaklığı ya: alâkadar oluyor. Acaba niçin böy: le rr li? rmaklığa kolunu dayamış, gözlerini bulanık sulara “dikmiş ww Parisli Bir Aile! ansanın şimal taraflarında yde doğup büyüyen zengin bir delikanlı, günün birinde Paris- nn tr sama mevkilerini sağlam- laştırmı ağlı, delilin; kızın güzelli- ya beraber ailenin kibarlığını ötekiler de parayıdüşüne: evlenme teklifini ag smişlerd. Gerçi dam: Jorj Lefevr, damat olduğu aile iile yaşamağa başlıyalı daha Kıs sa bir müddet nın kaynatası rıncıya kadâr, bütün âile mensup- pe rına tahakküm ettiğinin ire ardı. Tai şey! Bu kada bu derece yı kaynatasına avaz! az bağırdığını işitince, adam a- kali sinirlendi! Kaynatası, odaya giri! erek evlenmeğe talip olmuş, bu ma: «Ol elek ben a | bir disini kovarım! bu mmm bain niçin rn di — But elem sazım e mez bir kadın! Nasıl diyorsunuz şaşıyorum mi Kaynata; cebind. var Erem sr em bire ci- yaki dumanını b iin bir ll izli ii ei e kovamam. çenli debi — mi bei et, Gerçi bu sebebin gizli barile bana ya- bancı iğ in önle rim. Yalnız karı e kız: duy: masın; sakın! Damat, söz verdi. Kaynata, söyledi: Bu kadının kızile aramı: vaktile bir macera geçti. İşin şuyu bulmaması için, bir. hayli. para verdim. Kadını da buraya “kaydı hayat,, şartile imi Şim di sebebini — Peki, ya zevcenize bağırıp çağirmasının sebebi ğer ben bilmiyorum! lur şey değil. Fakat, Ondan çekinecek sırrım yok. Hemen şimdi ken- Kaynata, ya e da: madını kolundan tuttu run hele! Karmıza da ba- ğırıyor. : Kızıma bir danıştıktan sonra ko: J ayet ğa adım. Bana öl 1 bu a ba- şında. daliyeceğiize dair kat'i söz vermiştiniz! kat'i bir söz ildi; Karımı manto de bübemelillş a ihtimalini hesap ede- iştim y rek, söz vermi düşünen adamın yanma yaklaşr- — omzuna elini koyuyor ve 80- or: — Niçin kederlisiniz, ne oldu? e derdinize bir çare bulabili- rım md lanık sulara bakan adam, i-| — , çini çekiyor: — Cebimde kalan son. doları,| * isti nehre düşürdüm! ine, onun kederli *İ halile alâkadar olan adam, şu te- selliyi veriyor: — Korkmüyınız. Dolar hayli düştü, ama şimdi tekrar Mese. N Süel Ne Para “özle bir milyon! ar acele etme, Pk 9 kadar sevinç için» “Çare Bulu Azizim, > yü kalmak a duyuyoru: “— Nereye girseniz, hiç dur mamasına lâf söyleyiniz! )Kara Meraklı Seyyah!€ Kar meraklısı bir seyyah, sey: hate çıkmıştı. İsviçreye geldi. İşte, burada doyasıya kar görebilirdi. Bunun için biraz olsun dağa tır- manması lâzımdı. Halbuki, kar meraklısı seyyah, çok şişman bir adamdı. Sarp dağlara tırmanmak trrmanamazken, dağa tırmanmak !| — Yakında ve alçakta kar var mı bu civarda? İndiği küçük otellerden birinin k,| zama: .| rünmü; sahibi, müspet cevap verdi: — Vardır, Hem de yirmi beş santimetre! - Ertesi sabah oldu; şişman sey- yah, otelcinin yanıma kattığı bir a- damla karı yakından görmeğe git- ktan, Alpleri! ti Öğleden evvel otele döndüğü zaman pek o ar memnun gö- ör. Merdiven başında karşılaştığı otelciye çıkıştı: — Ayol, siz bana yirmi beş san- timetre kardan O bahsetmiştiniz. Halbuki, gördüğüm kar, pek az *İ bir pm incecik bir tabaka teş- kil ed : De İnek etti: N rmi beş santimerte dedi- ğim m öğeler: Hakiki vaziyete Gizilik Ben, genişliğinden bah- settim, siz galiba yükseklik sandı nız, Yirmi beş santimetre yüksek: lik değil, genişlik, efendim! me Kucağa Mili maş Oturan | Karın pe Aptullâtif Beyi i iri ya göbekli bir adamdır. Büyüm küçül- müş tabirile Ri pek Faikin dayısıdır. Aptullâtif Bey, küçük Faikı pek sever, onun çıtır pitır konuşmasın- an, mektepte ezberlediği manzu- di meleri söylemesinden pek hazze- “| der. Çocuğa şeker, çikolata alması için sık sık para verecek kâdar cö- mert bir dayı olduğunu not etme- ği ir lm ün, küçük Faik; gene dayi- sının in e çıtır, pıtır rem ip durdu, ezbere manzumeler Aİ kudu, hü! lâsa bülbül gibi sd e ve şeker, çikolata parasını İri yarı, göbekli dayı eğ ağ- zı kulaklarına varıyordu: rin sana, Faik! Gel, > le Se hadi. ğim e Faik, iki parmağının u- cıyle yeleğinin cebinde bronz pa- ra arıyan şişman dayısının kuca- ğma yan gözle bakarak, şöyle söyledi: raya nasıl oturayım? Ku- cağında karnın oturuyor, ikimiz Sağı sığmayız ki! Yaşa I Telmih?* nihal Femen kadar e ön ğe kareyi. mes'ut e Dm — Şu der derdin nedir? Ben, ortada üzülmiye sebep göremiyo- rum! imdi onu anlatacağım. Ba- zan » düşünüyorum re kendi ere me, üzüntüye kapılıyorum. Acai yaşlanırsam, sendin beni gene se- ver mi, yoksa benden'yüz mü çe- virir? — İlâhi, hemşire! “ies ilerle- da istikbali araştırmağa ne 1 Madamki Fc bae ve ortada me- sele yok, demi yad nm e kat bekâr, ne de- i mek? — Altı ay evvel üçüncü karımı boşadım !