k M— in edebi tofiikası ; G J yy ylüzik durdu., İnt ha i bh Beyle konuşmakta idi.. Günay , “turduktan sonra, Kaya de istedi: Bilen; iz gidiyorum.. şaştı; 1 Çok erken... Maamafih sen | m dansözüne ben kavalye - / edersin.. Müsadenizle ? Hanım. dd Günay elini uzattı ve bir az de bir sesle: / ie güle Orhan Bey.. Dedi. Yİ a on uzaklaştı. İlerde, kapı” önünde durdu... Geri döndü: e vtle Günay dans ediyorlardı. ! vi bir şeyler anlatıyor, Günay kaldırmış, gülümsiyerek din | U, Karşı tarafta gizlenir gibi bir va » “alarak, büzülmüş duran Es- onlara bakıyor, için için kızı diş gıcırdatıyordu. ya. Kaya, kendi kendine ndi; kalım bu işin sonu nereye İİ, Ağır ağir çıktı.. bahçede yürü. | Parmaklığa dayandı. İçe - Müzik susmuştu.. Aşağıdan denizin “sesi duyuluyordü.. Yüzü yıldızlarla dolu idi. Kaya, derin bir rüyaya md — Adanıii ağır, çok sıcak günle -1 em biriydi. Etrafa sert bir| su yayılıyor, çamların gövdeleri güneşte eriyecek * vi kıvranıp bükülerek yük-| ordu. | Ha Mazlı İM < Haydi artık gidelim, tama- ti Api önünde on, on beş genç için Sükursızlanıyorlardı. : * hanların hepsi ta- “değil, Burada “kim var: VA Matmazel Moreno, Melâ- Vni, Feriha... Günayı gör“ orum... i Merke, itiraz etti; İL — Bundan fazla beklenmez... e kaldı?.. Gunaya kim ha- Sag eeekti?. pen Bülent Esmaya döndü: Günay sizin grupa dahildir. ! var mıydı?, i | sabah söyledim.. i hi? caba anladı mı, gelirim de- tn, e plaj Pijamasının altında "a, 515 siyrileşen kadit omuzla- A; çi Saliha O Oley gelirim dedi.. Sip haykırdı: lühar Avni, koca gözlü, isi dışı saf bir örnek genç Apel gg Her halde onsuz gidemeyiz, m gezmenin tadı çık- # , < kp; vap verecek, mukabele | İhsan, ,, Fakat kendine. küstah| Bu k terbiyesiz ce bakan Sadun a ng 29 geldi, sustu, bahçeye Nezihe ile tmefendi. dedi sonra d i, dedi, evvelâ a yürüyerek Cuma e Pey i buçuk kişide o alır. | faytonuna beş kişi biner. Geri ka- Yse gidip haber vere - — N Meşesi hiç birimizde | Yâdettim.. O arkada, Hasanla Ne- bilin arasında oturacak. 8 ay ya m Selâmi İzzet mu Nezihe bir az şaştı: — Sizinle beraber gidecek mi- idi?.. Bana bir şey söylemedi... Odasında mektup yazıyor.. Bahçeden yukarı seslenmeğe başladılar. — Günay Hanım!... Günay Hanım... Pençerede genç kızın yüzü gö- ründü.. Pençeresinin altını kala- balık görünce afalladı: — Ne var?... Ne istiyorsunuz?. Çinliye benziyen, çekme gözlü, esmer bir gen, Ahsen haykırdı: — Bir saattir sizi bekliyoruz. Sadun Bülent atıldı: — Çabuk gelin.. Günay hayretle sordu: — Geleceğim de ne olacak? — Gezmeğe gideceğiz.. — Benim haberim yoktu, kimse bana bir şey söylemedi.. Sadun Bülent hiddetle Esmaya döndü.. Esma, fena halde bozul- muştu.. Heyecanını belli etme- meğe çalışıyordu. — Hani haber vermiştiniz Es- mâ. Orhan Kaya, kıza acıdı. söze karıştı: — Günay anlamamış olacak, ne ise, şimdi gelir, gideriz.. Günay da seslend: — Geliyorum.. ” Sadun Bülent sordu: — Kaç arabayız?. O-han Kaya cevap verdi: — Üç.' Bir de Esmanin arabası var. Ona altı kişi biner.. . Cemal Ragıbm tek atlısı da koşulmuş, iki Ahsenin Huhu!... lanlar da araba tutarlar veya yaya giderler. — Yaya olmaz, ayrılırız.. Bu esnada Günay indi. Üzerin- de uzun ve su yeşili bir pijama vardı. Öyle güzeldi, ki kadın er- Kek, hepsi hayran hayran ona bak mağa başladılar. Sadun Bülent elini uzattı; — Bin bir gece masallarındaki peri padişahının kızı!. dedi Ahsen ilâve etti: — Saçları bir kucak aley!, — Hayır, bir külçe altın, — Gözleri nür ve ışık!.. Günay kıp kırmızı olmuştu: — Rica ederim, alayı kısa kesi- niz.. Hem beyhude vakit kaybet- miyelim, gidelim.. Esma, Bülende döndü: — Seninle biz önde oturalım.. Hayvanları sen kullanırsın olmaz birbirimizden — Hayır.. Ben zaif değilim. Önde üç kişi rahatsız oluruz. Siz Meliha Avni ile Matmazeli yanı- nıza alınız.. Ben, Kaya ve Günay Hanım arkada otururuz. & sarardı: — Olmaz dedi, ben Melihaya İ Bülent, lâkaydane omuz silkti: — Âlâ, biz de Ahsenin araba- 7 Masaya gittiler. mi bekliyoruz... Acaba odasında | lâ Nezihe Hanım ve Hil- | mı?.. Dün çok kalabalıktı Beşinci yerli “mallar sergisi önümüzdeki salı günü akşamı kapanacaktır. Bu itibarla sergiyi heniz görmek “ve gezınek fırsa- tını bulamıyanlar için bu, günle beraber üç gön vakit kalmış de- mektir, Serginin kapandığı gün yaklaştığı için ziyaretçiler dün daha çoğalmıştır ve dün sergiyi gezenlerin sayısı otuz bine ya” kındır. Ve dün serğiyi gezenler arusında Gümrük ve Inhisarlar Vekili Ra- na Beyle Macsr Sefiri M; Tahi İ de vardır. Ali Rana B. sergiyi uzun uzadiye gezmiş bütün pav- yonları ziyaret ederek müesse- seler hakkında izahat almıştır. Vekil Bey sergide gördüğü in- tizam ve mükemmeliyetten çok memvun o'muş, intibalarını şöyle hulâsa etmiştir: “Beşinci yerli mallar sergisinde her seneki tekâmülü gördükçe iftihar ediyoruz, Sanayide ve ser- gicilikteki terakkiyi çok yüksek gördüm. Sergi heyetini. tebrik ederim.,, Macar Sefiri M. Tahi de ser ginin bütün pavyonlarını gezmiş, teşhir edilen malları tetkik et- miş, müesseseler hakkında İza- hat almış, bazı mübayaatta bulun- muştur. Sefir Hazretleri sergi- den ayrılırken bir ririmize | pere er m i bir arkadaşa ihtiyaçları olduğunu “Sergi hakkındaki intibalarımı soruyorsunuz. “Sergide “bazı şey- ler almaklığım teşhir edilen eş- yayı beğendiğimi de ifade etmez mı? M. Hetyonunda dediği gi- bi, Türkiye Büyük Şefinin irşat- İarı ve yüksek sevk ve idaresi altmda (o sanayi sahasında da ilerlemektedir. Beş senedenberi açılmakta olan yerli mallar ser- gisinin hepsini gezdim ve gör- düm. Bu beş sene içinde deği- şiklikler ve terakki, tekâmül çok büyüktür. Türkiye sanayiinin ya- kın bir zamanda daba büyük in- kişafa mazhar olacağı aşikârdır.,, mia Karaoğlan, bir türlü gevezeliği- ni bırakmıyan Yadigâra sert sert baktıktan sonra: — Sen sus, dedi, her söze karış- ma... Sonra Muğrava döndü: — Mademki buraya kadar gel- uyumağa gelmedik. — Niçin geldiniz?. Muğrav bu sulai gayet âmirane bir surette sormuştu. Fakat Kara - oğlan buna cevap vermedi.. Niçin gelmişlerdi?. Onu kendisi de bil- miyordu.. Karaoğlan cevap vermeyince, İ Yadigâr atıldı: — Bizim işimiz belki sizi alâka sorguya çekmeyiniz.. İ Muğrav, budik kafalı geveze ile raoğlana dönerek: — Ben, bana fenalığı dokunmr yacak hiç bir erkeğin yolunda en- gel olmam.. Anlaşırsak beraber i çalışırız.. Yoksa, siz işinize de - ivam edersiniz. Beni tanıdınız. Ne yapmak istediğimi de anlatı « Ne yapmak için geldiniz?. | nuşmuştu... Muğrav ile birleşerek çalışacaklardı. de kimsenin işinde gözümüz yok. Biz buraya hiç bir fikirle gelme - dik.. Benim ismim Karaoğlan. dır.. Osman da derler. Arkada. şım “Yadigâr,, dır.. Hayatım ser- dengeçtilikle, pala sallamakla geç» ti.. Abaza Paşanın en büyük düş- İklelnde ii Onu boğazlama i ğa ahtettim. Fırsat bekliyorum.. O, şimdi koca bir hükümete mey- dan okuyor.. Oralarda kalmağı zararlı buldüm.. Kendimi bir müd det tamamiyle unutturacağım. Buraya gelmemin sebebi, Kete- van kraliçenin hünkâra gönderdi. ği adamları görmem olmuştur. Onlardan, kıraliçenin Şah Abbas sarayında hapsedilmiş olduğunu haber aldım.. Gürcüler, bize Acem ; lerden daha dosttur.. Gürcü mil. letine yardım edebilmek için, on- “ların kıraliçelerini kurtarmağa gel dim. Muğrav, birden ayağa kalktı: i — O halde anlaştık, diye bağır. | dı... Bu ses, kalm, hiddetli ve sami- mi idi. İlâve etti: — Hayatta yegâne zevk aldı - ğım şey mücadeledir. Bir müddet düşündü, belindeki kalın ve uzun kılıcını kınından çı- i kardıktan sonra: — Bu mücadeleye başka sebep er de karışınca, ölümün hiç ehem- gitsin!, dedi. miyeti kalmaz ve insan canı baha- ! Arabasına bindi, Arkaya Meli- | sına mücadele eder. Çok müşkül MUZADI TAAFFÜN ” iysol MARDER DEYSAKA Müstahaırının , keş, beşeriyet için bir büyük hizmet olmuştur. Cerrah- lar, ameliyatları için pek elzem ad, tabibi 'müvellitler bütün diğer antisep- tiklere tercih. bakteriyoloğlar mikrop öldürücü , hassası, Sibarile takdir mekte ve patologla; sası ve fena kakülari ile tanınmaktadır. Markamızı « hamil olmasını o dikkat ediniz, Fabrikatörü £ Shu» elke & Mayr'A.G Haniduri. Türkiye için nipumi Acenti- sa: & Jakoelimah. umu, İstanbul ee alfaz. haş- Esma: erkes gönlünün istediği ile || sında yer bulmağa çalışırız. “ Esma, Bülendin gözlerini ara - dı: — Benimle beraber gelmiyorsun otele doğru yürü. | demek?, — Gelemem ki... Onu kızdırmak, öfkelendirmek, ağzından ters bir söz çıkartmak is tak. Günay Hanr-| tiyordu.. Maksadına nail oldu... ha, Hasan, Nebil oturmuşlardı vaziyelteyim.. Sizin gibi arkadaş- bile.. Yanına iki arkadaş aldı, diz-| lara çok ihtiyacım var.. Bana yar AŞK DELİSİ HÜKÜMDAR diniz konuşacak çok şeyler var ... | nın ortadan sirrolduğunu anlattık Biz buraya Ali Ekberin kahvesine | K dar etmez.. Bu kadar acele bizi| oğlan o ane kada: Guliyi İeödiği ki m sevdiğini anlıyordu.. içind. ; fazla meşgul olmak istemedi. Ka»! bir gariplik vardı: rım.. Fakat siz ne yapacaksınız. lemek istiyordu.. Fakat tek keli Karaoğlan, bu yabancı yerde damarları tutulmuştu... “Kekeli hissediyordu.. Zaten Sahiple ko- | i dar yakaladı: — Peki, dedi, anlaşalım. Bizim İ doğru bakıyordu. Bir cım yok... Olursa çağırırım. zün de çarpışacağımız günler a ” ğa z ğa il — VAKIT 13 Ağustos 1933 — Yazan : Niyazi Ahmet — Hayır dostum, şimdilik öldü recek kimsem yok. Aranacak, bi lunacak adamlarım var.. Muğrav, saraya nasıl ve niçi geldiğini, saraya geldikten sonr karşılaştığı vaziyetleri, Tamar: tan sonra: — Memleketimi kurtaracağım Fakat bir dakika aklımdan çıkmı yan Tamara var. Tamara mere dedir, bilmivcrum.. Bir tehliked olması beni korkutuyor. Şah A! basın. nerede olduğunu bildiği zannediyorum.. Karaoğlan da Gulisini hatırla mışlı.. Onu, ne perişan bir a yette bıraktığını düşündü. ni aklına bile getirmemişti. Fa — Muğrav, dedi, ahtediyorum. Tamarayı bulmak için ne yapma lâzımsa yapacağım.. Ali Ekber, sar'aya tutulmuş gib içeri atıldı. Bütün vücudü titri yordu.. Ağzını açiyor, bir şey sö! me söyliyemiyordu. Sanki bütün yordu. Yadigâr ayağa kalkarak omuzu — Bunak adam... Ne oluyorsun Bizi meşgul! etme. İhtiyar, titriyen ellerini d zattı, kekeliyerek: — Sardılar... Saraylılar.... lâhlı... Üç arkadaş ok gibi yerlerinder fırladılar ve üçü birden bağırdı; — Ne?... Dışardan sesler de gelmeğe baş ladı. Muğrav; sarıld Her halde kendis lerdi.. © Fakat buna ne lü Kendisi Şah Hazretli danı değil mi idi?, yarı s ıklarmı hissetti., ini takip etmiş - ii zum vardı?., erinin kuman Otuz bin aş- kerle harbe gidecek değil mi idi?, Yadigâr, bir elini kılıcına, biz elini çakmaklıya götürmüş, kapıya kımıldanma olsa yıldırım gibi atılacaktı. Karaoğlan, Muğravın yüzüne bakıyordu.. Muğrav ne derse onu yapacaktı, Muğrav: ! — Durun, dedi, siz görünme » yın, İ Kapıdan çıkarken, Yadigâr ko. lusidan yakaladı: — Ne münasebet, dedi, biz >” geliriz Muğrav, itidalini muhafaza ede rek güldü: — Dostum, şimdilik sana ihti i 3 ii , Sonra omuzunu okşıyarak; N — O da lüzrm olacak. Üçümü. Muğrav dışarı çıktı. Tk bakış. ginleri çekti.. Atlar yürüdü. dım ederseniz muvaffak olacağım. Sadun Bülendin sesi keyften çın | Sonra sizin için çalışır, sizin için! ölürüm.. i ladı: — Şimdi biz başımızın çaresine bakalım. Ahsen, senin arabayı ki- ralıyorum.. var?. Eğer öyle ise bu akşamdan | yandığını hissetti. (Devam var) o İ tezi yok.. ta gelenlerin Karaciğay Hanım a . damları olduğunu tanıdı. ei Muğravıs; vücudünde soğuk bir asabiyet dalyası çalkandı. , adamların omı|damarlarındaki kanın ateş Yadıgâr atıldı: — Öldürecek (Devamı var) dh