Li . in edebi defrikası : Gönül ,. z in &ri Biz de klüpteyiz.. 1 ili halde size Orhan Kayayı j trim, ga : ibi, Uzun, boylu; çok esmer bi: (E <üil miz — 2), Vet, ta kendisi. Tanışır mı. | > Evet, yö vi halde müsaade ediniz de | a ; ç *İZe kendimi takdim ede | Saydan Bülent. his | İh Günaya döndü. Genç gil a ini gözleriyle araştıra. er u: gi şe | Tir Sünay, gülümsedi: t” alnız etmekle kalmam, ay- da çok severim. li ik V sene klüpte her akşam Yar,, ze Yın dudaklarında gizli bir a,“ belirdi. Tamam bir ay ş 5 Salıştığını, her sabah işe | (İ lg, Cafer Ali Beyin daktilo- | Uğunu unutması lâzımdı... 2. ündü; u vallı Demiralp! Beni şimdi bu *m bilir ne derdi. ii un Bülent tekrar etti: 8bii tenis te oynarsınız? eh altından Nezihe iskar- a üciyle Günayım topuğunu « “€ Benç kızın dudaklarım. Ayır,, sözünü yarıda bırak- “ m <evap verdi: Günay fevkalâde tenis oy - v, Mğalesef bü yaz oynıyamı- © Bileğist incitei: e Bözlerini dört açmış, hay “me hakryardır.. Nezihe ix “ eder misiniz Hanıme : il 2 -. nd rı efofi ia Afif bir otomobil kazası ge vali Otomobili de gayet iyi zen. Tir Fakat geçen gün nasıl- “İnd; : aca çarptı, bileği hafif ör nı Ayyy Selimi 7 guys İzzet umiisuy; — Her halde ben yarın Suadi- yeye gidiyorum, dedi. ve Lİ ücretlerinin (ç 15 inmesi hakkında İ sa Aday beis YE Cw Ankaradaki müşavirler komisyo- genç bir bey: Kasim m Dibe | nunun verdiği karar vekiller heye- ücretlerin yüzde 5 inmesi kararı ” İ Haber aldığımıza göre telefon | Telefon | i — Muğrav, dedi, bu sefer de af | —2) AY olgun kiraz gibi kırmı. os İçinden “Allah vere nobilim hakkında bir şey lafi ben daha silindirlerin dia denize girecektik diye itiraz etti.. Esma kızdı: Esma bir az sinirli idi.. hiddetli cevap verd: — Her kes canının istediğini yapmakta serbesttir. Biz sizinle imkânı yok anlaşamıyoruz. İnce, zaif bir gence dönüp sor- du: — Siz benimle gelecek misiniz Genç maalmemnuniye kabul etti. — Ya siz Orhan Kaya Bey?; Orhan Kaya, yirmi yedi, yirmi sekiz yaşlarında idi. Habeş dene cek kadar esmer bir gençti.. Gü. lümsedi ve başını salladı. Esma, bir az şakacı, bir az da hırçın ona takıldı: — Klübün yeni yolcusu sizin her sözünüzü alt üst etti.. Yeni geleni gördünüz göreli soğuklaştınız, dal şınsınız.. Dut yemiş bülbül gibi sustunuz.. Orhan Kaya cevap vermedi.. Omuz silkip sustu.. Cemal Rağıp usulca: — Sadun Bülendin kendisine rakabet edeceğinden korkuyor ga- liba, deyiverdi.. Esma, şiddetle başını çevirdi: — Böyle manasız şeyler söyle- me.. Sadun Bülent ilk gördüğü kıza kendini kaptırmaz.. Hem bü kız nereden çıktı?. Ona bugüne kadar hiç bir yerde tesadüf etme- dim.. Ne baloda, ne dinede, ne de çayda.. Orhan Kaya şahadet parmağı » nın ilk boğum kemiği ile çenesinin altını kaşıdı.. — Bu kizm nereden çıktığını ben de bilmiyorum.. : Yalnız bil - diğim bir şey varsa onun büyüdü. ğü yerde güzel kız yetiştirmenin usulünü biliyorlar, Hiddetli * tinde tetkik edilmektedir. Bu karar tasdik edilince telefon ücretleri kısmen inecektir. Eskiden bir abone bırakmak için şirkete 45 gün ev - vel haber vermek mecburiyetin » deydi. Komisyon bu müddeti bir aya indirmiştir. Fiatlar inince şir- ketin abonelere iade etmesi icap e- den para 500.000 lira olarak tah- min edilmektedir. Şirket abonele- rinden fazla aldığı bu parayı mu - habere hesaplarına geçirmek sure- tile ödiyecektir. Deniz tarife komisyonu Deniz tarifesi komisyonu çalış- masına devam etmektedir. Komis yon eşya tarifesinin ana hatlarını tesbit etmiştir. Buna göre eşyalar esas itibariyle 4 kısma ayrılmıştır. Birinci kısım eşay alelümum eşyalardır. 2 inci kısım adetle ve metre mik'abı ile hesap edilen eşyalardır. 3 üncü kı- sım tahmin üzreinden, 4 üncü kı - swm sikleti bir tonu geçmiyen eşya- lardır, Bu eşyalar havayici zaruriye , ihracat maddesi, manifatura, ipek | ve lüks olduğuna göre de bir çok kısımlara ayrılmış ve ona göre fiat- lar tesbit edilmiştir. ——am— Veresiye muamelede ya- pılâi zamlar Ufak esnaf ve tacirlerle büyük tacirler tarafından veresiye bir çok muamele yapılmaktadır. Veresiye verilen eşyanm fiatları peşin fiatlara © göre daha pahalı olduğundan bir müracaat üzerine Ticaret Odası veresiye olduğu için mallara ne nispette zam yapıldığı» nı araştırmağa başlamıştır. ü telefonunu | * ediyorum.. Şimdiden sonra söy | i liyeceğin sözleri evvelden çok dü- | m. — Kübrayı affettiniz mi?. İ — Onu bir müddet saraydan u- i zaklaştıraçağım. de Ş imi Muğrav, Ali Ekberin Kahvesini İ arıyordu. Sahip; “Orada iki Türk var..., demişti.. Bunu söylemekle; “Git onları gör..,, demek istemiş - | de İ Kahveyi buldu.. Burasi şehrin | en öcra ve pis bir mahallesi idi.. Yüzü gözü kir içinde bir ihtiyar çıktı.. Ne istediğini sordu. Muğ- Tav: — Baba, burada iki Türk var - İ mış.. Onları görmek istiyorum. İhtiyar kahveci, hiç görmediği bu yabancıyı baştan ayağa kadar süzdükten sonra: — Burada Türk falan yok. Yan- ilış yere gelmiş olacaksınız. — Burasını Ali Ekberin dedi - | ler.. Acaba yanlış mı geldim. İbtiyar, bu sefer Muğravı daha dikkatle tetkika başladı. Çapaklı i gözlerini oğuşturduktan sonra: — Siz kimsiniz?, Diye sordu. Muğrav, esrarengiz Türklerin burada olduğunu hissediyordu. Fa | kat ihtiyar nedense korkuyor, söy | lemiyordu. Muğrav kendini tanıt- sa bile bir şey çıkmıyacaktı. | — Beni ne yapacaksınız. Türk- leri söyleyiniz, burada mıdırlar?.. — Burada Türk yoktur, dedim. Ali Ekberin şüphesi kuvvetlen- mişti.. Ne yapsa söyletemiyecek- İs. Birden aklıma Sahip geldi.. Bu hatırlayış, Muğravı sevindirmişti. — Siz Sahibi tanır mısınız. Di. ye sordu. Meğer İhtiyar, Sahip ismini işitince ta- | Onu veri di “Olduğunu bilmem, deri 4 9 Bülent: ıY Seçmiş olsun, dedi. Esma cevap vermedi.. Alt du « daklarını hafifçe ıssırdı.. Saat al- tıya gelmişti.. Büyük salonda mü- Öğrendiğimize göre İslanbulda- | mamiyle değişti. Birden cevap ver ki veresiye muamele yapan tacir- | medi.. Korkak bir insan hissini ler bunu defterlerine faiz veya te-| verecek şekilde bakmağa başladı. af e” sersem sersem sırıttı. laf “ Benç kız budala mı idi? tesi, dikkatli dikatli Günayın ni. İçine şüphe girdi. urci ir derdi olacak diye söy ma zleri ı Büyük adaya yanaştık - | 22 sonra kalktılar, Sadun hp selâm verdiler, Sadun dan tabakasından bir si - i Tdi, yaktı ve uzaklaşan ima sından bakarak: ili... Diye mırıldandı. egm o bahçesinde hasır kol - dı uş dört genç konu - j n rak ti Nİ e SMüslün esvabının dekolte. bi, tar, kelete benziyen vü. bi, “mda kırılacak hissini by, 3“ ız; «ne Yapacağız?. Diye ın mi m teahhiş Feridun Beyin sıl OR İğley Babasının hayli Stvir, Sörerek, hayli dalave- ij, SK Servet sahibi oldu. tün Yorsa da kasasının istif- bu dedikodulara set ce: gşık viları kapatıyordu.. ak Mimaki iki Yaşımda idi, Zen | de Maç, sehre ve vücut zü şkil Vika ragmen haline ve dee âvet veriyordu. çınladr.. Döndü, arkasında Bülent zik bir vals çalmıya başlamıştı, Kırmızı saçlı bir genç: — Bir akşam da istediğimiz yer de bir masa ayırtıp rahat rahat yemek yesek.. Orhan Kaya garsonu çağırdı: — Dondurmalar, benim hesa - bıma yaz.. | Arkadaşlarının peşi sıra büyük | salona girdi. Bir iki kişi kalk - mışlar, dansa başlamışlardı. O gece klüpte dine dansan vardı. Bu münasebetle beyler smokinglerini siymişler.. Hanımlar firsat bu fırsattır deyip bir az daha açılabil mek için gece elbiselerini giymiş- lerdi.. Bir çok masalardaki kadm. lar evde kalmış veya evde kalmak tehlikesine maruz kızlarının her | hangi bekâr bir erkekle dans ediş» | lerini memnun sırıtarak seyredi - yorlar, muhayyel bir hikâhm dü - şüncesile yemeklerini iştahlı yiyor. lardı.. Orhan Kaya kapının önüne dur | muş, pervaza dayanmış, birbirle- rine sarılmış dönen, burun buruna konuşan, baş başa dans eden çit leri seyrediyordu.. Bir aralık hız- k sesle haykırdı: — ÖF... Canım sıkılıyor., Kulağının dibinde bir kahkaha duruyordu.. (Devam; var) mettü diye ayrı ayrı göstermeyip doğrudan doğruya temettü olarak malın fiatma ilâve etmektedirler. Maamafih bunun makul zamı fiatı yüzde 10 ve 15 arasındadır, Oda kendisine sorulan meseleyi tesbit etmektedir. ——— İstanbulun yeni maliye teşkilâtı İ Sonra birden asabileşmiş gibi: .— Siz benden ne istiyorsunuz allah aşkina.. Burası bir kahve - dir.. İşte görüyorsunuz... Müşte- risizlikten sinek avlıyorum. — İşte ben müşteri geldim. Siz müşterilere böyle mi muamele e - dersiniz?. i — Müşteriletimin başım üstün- İde yeri var.. Buyurun ama siz be- İstanbuldaki yeni maliye teşki - | Nİ korkutuyorsunuz.. lâtını yapmak için vekâlet tarafın Bu salça cevap, Muğrava ye « an tayin edilmiş olan Samsun def | niden ümit vermişti... terdarı Zeynelâbidin, Adana def- terdarı Talât ve Ankara defterda - | sordu. rı Salim Beyler dün Ankaradan şehrimize gelmişlerdir. Heyet âza- sı dün öğleden sonra İstanbul def- terdarı Mustafa Bey de hazır ol - duğu halde toplanarak İstanbulun yeni maliye teşkilâtmı müzakereye başlamıştır. —— Galata kulesinde düdük Belediye daimi encümeni dün vali ve belediye reisi Muhiddin Be yin riyasetinde toplanmış, beledi- yeye ait bazı işler hakkında karar lar vermiştir. Galata kulesine konacak düdük ve tesisatın pazarlesi günü müna- kasaya konmasına karar verilmiş - | Eski korkak bakışlarile Muğravı tir. Toplantıda inşaat talimatna - | süzmiye başladı. İhtiyatsızlığının mesi etrafında görüşülmüştür , | Sahibi bütün şehir severdi.. Onu İ yorsunuz.. Ne bileyim ben, — Neden korkutuyorum, diye — Ne bileyim ben.. Şehirde duy mıyan kalmadı... Sarayın en eski adamlarından Sahip öldürülmüş.. tanımıyan yoktu.. Zavallı Sahip.. kimbilir kim öldürdü. Siz Türkleri soruyorsunuz, sonra Sahibi soru - | — Sahibi sever mi idiniz?. | İhtiyar hiç tereddüt etmeden cevap verdi: — Herkes gibi ben de severdim. — Buraya gelir mi idi?. — Bazan gelirdi.. — Son ne günü gelmişti? İbtiyar, gene kendine geldi. Muğrav da farkına varmıştı. -” — VAKIT Tİ Ağustos 19335 — AŞK DELİSİ HÜKÜMDAR Yazan: Niyazi Ahmet — Baba, dedi. Benden şüp- helenme.. Ban Sahibin arkada- şıyım. İsmim Muğravdır. Gürcis- tan kıralı. Ihtiyar Muğran ismini duyunca bir çocuk sevincile üstüne atladı. kollarından © yakalıyarak içeri çekti, — Affedersiniz, beni affedin. Sizi, sizi tanıyamadım, Muğran ne olduğunu anlıyamamış, şaşırmıştı. Ihtiyar: — Sahip sizden bahsetmişti, dedi. Bizde sizdeniz — Yeni Türkler burda mı?. diye sordu. — Burda.. benim kahvede kalıyorlar. Şimdi uyuyorlar,. Ak- şam olunca dışarı çıkıyorlar da.. — Ne diye dışarı çıkıyorlar? İhtiyar, manali gülmeğe başladı. — O iş için.. — Hangi iş için? — Bilmiyormusunuz. kraliçeyi kaçıracaklar,, — Ketevani mı?; — Baba... Ketevani!... Mugrav düşünmiye başladı. Kimdi bu türkler... Buraya niçin gelmişlerdi?. Ketevani ne diye kaçırıyor- lardı? Sahip bunları nereden tanı- mıştı. Muğrav, bu bir sürü istif. bamlara kendi kendine cevap veremiyeceğini anlıyordu. Orta- da bir sır vardı. Bir şeyler olu- yordu. Fakat ne?.. Birde Sahibin kendisini bah- Sizin çede görerek mübim şeyler söy- liyeceğini hatırladı. Zavallı Sa- bip bunları söylemeden ölmüştü, Ondan sonra da Ketevan'den baber alamamıştı. Sahip sık sık ondan haber getiriyordu. Şimdi Ketevanla görüşmek te mese- leydi, Ihtiyar sükütu bozdu; — Farkediyordum, dedi. Sa- hip belki size hepsini söyliyeme- di. Türkler Erzurumdan geliyor- larmış. Katevan'in Hünkâra gön derdiği adamları görmüşler. Muğrav, Katevan'ın, Sahibin teş- vikile Türk hünkârına adam gön- derdiğini Gürcüstana yardım rica ettiğini biliyordu. Fakat bu gelen türkler kimdi?, Ketevan'ı niçin kaçıracaklardı, Ketevan: — Ben Şah Abbas sarayında rehin kalayım, siz harp edin, muzaffer olun.. Ben ölsem de e çıkar denmemiş mi idi?. (Devamı var) Asri mezarlık Asri mezarlık yapılmak üzere defterdarlıktan alınacak olan Zin- cirlikuyudaki müselles arsanın pa j zarlığı yapılmış, arşınına 80 kuruş fiat biçilmiştir, Defterdarlık key « fiyeti Maliye vekâletine yazarak arsanın bu fiatla belediyeye veri « lip verilmemesini sormuştur. 50 bin lirayı çalan İstanbulda Uluköyde Mazhar paşanın oğlu Necmettin Beyin evim a de elli bin lira kıymetinde mücev herat, esham ve saire aşıran Hüse- yin Bursada yakalanmıştır.