5 Ki ! ir Maurice de Cobra'nın Son Romanı: 37 “Türkçeye çe! Markiz dö Pazanla kocasınm pr girmeleri, mahracanım sö- “tal bitirmesine meydan verme- Büyük bir tehalükle, herkesin ünü kamaştıran altın parıltılı “lbisesile, etrafı kendine hayran kibar Markizi selâmla- Mağa gitti! Bir bilârdo masası ö- Ründe toplu duran, Roberts Ni- kolson, Burges, Stev, biribirlerine Mânalı surette bakıştılar: , TAI. Bu Parisliler nasıl gi- Yinmesini bilirler!. Şu kadına bak, Şu vücut güzelliğine bak.. — Fransızlar harıkulâde insan- lardır. Politika yüzünden biribir- lerini yerler, itişirler, dedikodu Yaparlar. Allah cezalrını versin! İnsanın böyle kadınları olduktan rahat rahat oturup herkes» e anlaşmaktan başka yapacak bir şeyi kalmaz sanırım! — Yahut tamamen aksini ya- Dar! .Nikolson, gülerek (Stend) a hitap etti: © — Demek siz daha kadına ina- insanlardansınız, binbaşım?. — Tabii değil mi?, Her halde olmasaydı, erkekler yedi sö Ode bir kere harp ederlerdi. O da her halde büyük fırtınadan sonra olurdu!.. Roberts itiraz etti; — Fakat dostum; ben senin o töylediğin köprüden geçtim. Ni- İson, Burges siz de gectiniz de- #ilmi? Bu masalı böyle gözünüz olarak kabul eder misiniz? ! leylam tapaları keyi tm neticelerinden başka bir şey gildir.. Hep ayni nakaratı söy- ler: “İşte!,, Görüyor o musu- er. Bizim ehemmiyetimizi?. pe tesirlerimiz?, (Trova) mu- ii, Pesindenberi hiç değişmiyen b kanun!.. Bir tebessümümüz, v (Evet) veya bir (Hayır) ımız- F bir muharebe çıkarabiliriz!..,, Akat bütün bu kendini beğen Mişlere ben şöyle cevap veririm: © (Trova) daki Hâlöne ölmüştür. Mam İY TT “ Esrar ve kokain ka- /Karaya oluran vapur çırmaktan.. İstanbul Ağırceza mahkemesi taköyde kahveci Etem Ef. nin “ig ve kokain kaçakçılığı yap- yük dün muhakemesine Oslamışlır, ş Etem Ef., bunun aslı olma- , km söylemiş, muhakeme şa- “tin çağırılması için, 16/â- « Süsaniye bırakılmıştır, meram - Hazer denizinde m fırtına deyskova 28 (A.A) — Hazer taş inde çıkan şiddetli bir fır- a 3 balıkçı gemisi batmıştır. Mya vin mürettebatı kurtarıl- Sg Pirina devam etmekte © “© şiddetini 'aybetmiştir, la lada Henry Forda ameliyat ve p ralların telgrafları batı yoib 28 (A.A) — Iegiltere *şinci George, M, Musso- M. Hoover kendisine fı- VE apandisitten ameliyat plş ©'an Henry Ford'un Naiylaşı Yeti bakkında malumat Hastanın sıhbi vazi- sayaallan sonra ör hamettin Ve İliadedeki tahta at hikâyesin- denberi siz bizim ummacımızsı» | nız!,, | — Hayır, Roberts, aşk bundan iki bin sene evvel ne ise bugün | de odur.. Aşk beşinci ve hakiki enternasyoneldir. Dünyadaki bü- | tün insanlar ayni aşk lisanm ko- | nuşurlar.. O lisanda ne rumaca- | nın (Jota) sı, ne İngilizçenin | (Th) i ne de Almancanın| (Chen) i para etmez.. İ — Peki, peki.. Aşk Tukyoda ne ise Belgratta da odur; kabul e- delim.. Fakat kadının ehemmiye- | ti azalmıştır. Ve yahut da eski- den olduğu gibi müthiş zeka yaratan aşklar artık görülmez ol- du!., — Evet, bir kadmın güzel göz- | leri için, artık biribirlerini öldü « renler daha azaldı.. — Siz belki bizim gibi kanı s0- Zuk, uyuşmuş Anglosaksonlar i- çin söylüyorsunuz.. Fakat lâtinle- re baksanıza. Onlarda aşk yü- zünden cinayetler her günkü hâ- diselerdendir... — Her halde onların ya kanla- rı kaynıyor, yahut delidirler!,. Binbaşı Stead Porto kadehini masaya bıraktıktan sonra Robert- se hitap etti: — Canım, uzun lâfın kısası .... İşte sana bir misal göstereyim: İki erkeğin bir kadını çılgınca sevdiğini farzedelim.. Bir facia çıkmadan bu mesele nasıl halle - dilebilir,. Anlatın bakalım?, Burgen, sıgarasını ısırarak: Evet... Evet. tura mi. sert. mi7. — Yek, sahi, ciddi konuşuyo- rum... — Eh.. Kadın kararını verir! Bundan kolay ne var?. Tıpki, o- yuncak şimendiferle tahta at a - rasında tereddüt eden çocuk gibi hangisi daha hoşuna gittiyse onu | seçer vesselâm!.. Burges gene devam etti: — Ya doello tabancasını tercih ederse.. Çünkü kadınlar (Devamı var) kurtarıldı Bir kaç gün evvel Çanakkale- de Ak baş mevkiinde karaya oturan Loyd Tiryestino kumpan- yasının Helouan vapuru evvelki akşam 20, 20de Türk gemi kur- tarma şirketinin La Mina ve Ge- rar tahlisiyeleri tarafından kur- tarılmıştır. Kumluk bir yerde oturduğu için hiç bir ârızaya uğramayan İtalyan vapuru saat 22 de kaza mahallinden ayrılmış, Pire ve Brendiziye doğru yoluna devam etmiştir. Diş tabipleri kon- gresi Diş tababeti O kongresinde, memleketimizde diş ve ağız hıfzıssıhhasına ehemmiyet veril- mesi, bunu temin için kitaplar neşri, filmler tedariki ve daha bazı hususun alâkadar makam- lardan ricasına karar verilmişti. Yakında diş tabipleriaden mü- rekkep bir heyet Ankaraya gi- derek kongre temennilerinin tat- biki etrafında temaslarda bulu- nacaktır, İRİ e aaa Acıklı bir sahne Bu adamın yüzün- den bakın ne hale ge'dim! Tabanca sapı ile yaralanan bir marulcu, kardeşi ve maznunun iddiası Istanbul ağır ceza mahkeme- sinde, bir müddet evvel Küçük- pazarda sokak ortasında olan gürültülü bir vak'anın muhake- mes'ne başlanmıştır. Davacı, Halit isminde bir ma- rulcudur. Mahkeme huzuruna koltuk değneklerine dayanarak çıktı. Maznunun ismi: Talip. Vak'a yaralamak. Sebep te kavga! Kavganm sebebi nedir? Da- vacı, şöyle anlatıyor: — Bu Talip, kardeşim Şaba- vı bir türlü rahat bırakmıyor, gördüğü yerde sebepsiz sövüp sayıyordu. Bir gün, gene böyle çıkışmıya başladı. Ben, araya girdim. kızdı, bayretle bağırdı : “Ben, kardeşinle konuşuyo- rum. Sana ne oluyor?,, Dedi. Ben, bunun üzerine “böyle ko- nuşmak mı olur? Adam gibi ko- »uşl,, Dedim. Büsbütün öfkelen- di yakama yapıştı. Beni sokağın içine çekmek istedi. Kendimi kurtarmıya çalıştım. Derken, eli- ni cebine attı. Tabancasını çı- kardı. Bir el ateş etti. İsabet etmedi, ikinci ateşte yaralandım, beni yere devirdi. Kardeşim im- dadıma koştu. Onunda gözüne tabanca sapile vurarak, kaçtı. Bu adamın yüzünden, bakın, ne hale geldim! Reislik makamında bulunan Nusret B., maznunu sorguya enli amman — im karşı? Talip, ayağa Kalktı O da vak'aya dair şunları söyledi: — Ben, Küçükpazardan ge- çerken, bunlar, iki kardeş, ma- rul satıyorlardı. Beni görünce, “gel bakalım beriyel,, diye so- kak içerisine çektiler. Üzerime hücum ettiler. Kendimi müdafaa yollu tabancaya davranmıya mec- bur oldum, Maksadım, öldürmek değildi. Kendimi ellerinden kur- tarmak için silâh attım! Şahitler geldi. Bu arada da- vacının kardeşi Şaban da vardı. Onun söyledikleri de şunlar: — Talip, beni vak'adan evvel bir gün tokatladı. Sebebi de güya ben onun tanıştığı bir kadınla konuşuyor- muşum! Bu tokatlamadan bir bafta sonra, berbere gitmiştim. Berber, vurmuş ta sen astık korkudan Küçükpazara ayak basamıyor- muşsun!,, dedi. Ben, “Böyle söy- liyen kim?,, dedim. “Talip, dedi “Hem böyle söyledi, bem de sana küfrelti,. Ben de bunu kardeşime haber verdim. Vak'a günü, bir cuma akşamı idi, eczahane köşesinde ağabe- ğimle beraber marul satıyorduk. Talip, gene geldi. Bana çıkışmıya koyuldu. Ağabeğim, “Ne oluyor? Hele bir bana anlatl,, deyince, Talip öfkelendi. “Gel sokak içerisine de anlatayım !, di- ye onu çeklii O sırada bir müşteri geldi, ben birkaç marul dizinceye kadar s'lâh patladı. koştum, Talip gözüme tabanca sapı ile vurarak, kaçtı, Kaçarken ayağı iskemleye takıldı, düştü. Ben de kendisinden davacı- yım. Benim de gözümü sakat bana “talip sana tokat" Vallahi, ben artık cocuk- larımızı protestan yapabildikleri- ne kani değilim. — Evet, onun için bende ba- zan dedim. Fakat çocuğu şah- siyetsiz ve bu mubit için iğreti bir mahlük yapmaları kâfi zarar değil mi? Sen ancak dört sene. denberi buradasın; bu müesse- senin mabiyetini bizim kadar bilmene imkân yoktur. Onların şimdi devletin nizamlarına tabi oluşu, her fırsatta dini telkinat yaptıklarını reddetmeleri zaruri bir siniştir. Fırsat bulsalar.. Dü- şün ki dostum bu adamların ka- falan şöyle bir itikat çemberi içindedir: Dünyanın saadeti an- cak herkesin protestan olmasiyle kabildir. Bütün faaliyetlerinde hâkim fikir yalmz budur. Bunu şimdi açıkça söyliyemiyorlarsa, demin dediğim gibi, biraz taz- yik karşısında sindikleri içindir. Kafa tutmak hiç işlerine gelmez hal Sabır ve tahammülle çalış- mak esas prensipleridir. Eğer hakikaten fikirlerinden vazgeç- miş'olsalar, pasaportlarında bi- le yazılı olan misyoner sıfatının ne manası kalır? Hem sen o tel- kinatın artık yapılmadığına da pek inanma, Belki artık bilâva- sıta değil, bilvasıta yapılıyor; fakat bence muhakkak ki yapı- lıyor. Meselâ işte bu telkin vası- taları: Musiki, spor, sonra kolec- deki hayat, O hayat her cepbe- siyle çocuğun üzerinde müessir- dir. Daima iyi insan rolü oyni- yan hiristiyan hocaları onlar için yegâne örneklerdir. İnanma dostum, inanma. Bak “İ“şügençlere “nala ce ba- iŞ ye kolecde bilhassa ehemmiyet verilir; tabii lisan öğrenmek bu- susunda faydalıdır diye. Fakat bir de bu yabancı abenklerin çocuğun ruhuna yaplığı mütema- di telkini düşün. Tekin zade Ali bey geçen sene kânunuevvel s0- nunda kolecde verilen bir kon- serde tesadüfen bulunmuş, an- latıyordu; eski kilise bozuntusu olan mus'ki salonu dehşetli süs- lenmiş, mumlar yakılmış. Konser namı altında bir dini ayin ki dejme gitsin... Bir kaç Türk çocuğu ilâhiler terennüm eden orgun körüğünü şişiriyormuş, di- ğerleri hazin nağmelerinden mu- siki terbivesi alıyormuş. Halbuki Kolecde bizim günle- rimizin hakiki kıymeti yoktur, meselâ bu Cümburiyet bayra- mında, Kolecin resmi bir zaru- ret olarak iştirak eltiği merasim- de talebe yanındaki muallimleri görseydin, one kılık kıyafetti yarebbi insan evinde kendisini bıraktı, Raporum vardır. Maznun Talip, bu ifadeye itiraz etti. — Ben, vurmadım: gözüne. Kendisi yere düştü. Hem gözün- | | de bir şey yoktur. Muayene e- dilsin | Müddeiumumi Ahmet Muhl's B. Şaban hakkındaki raporun müddei umumiliğe ( verilmesini, kendisi muayene edilerek icabı yapılacağını, isterse ayrıca dava istidası da verebileceğini bildir- di, öyle karar verildi. Bundan sodre, Talibi kaçarken yakalayan po'is Aptullah efendi dinlenildi. Muhakeme, komiser muavini Ramazan Beyin çağıni- ması ve tabancanın getirlilmesi için. dokuz kânunusaniye bıra” kıldı, —93 — Yazan: Necmettin Halil | ziyarete gelen bir arkadaşının yanına o halde çıkmaktan çeki- nir. O kadar kayıtsız ve alâka“ sızdılar. Bu iki dertli zatı biletçinin: — Haydi efendiler, inelim, Diye bağırması daldıkları ha- raretli bahisten ayırdı, inecekleri iskeleye gelmişlerdi. Bu yüzden kendilerine o kadar iç üzüntüsü veren ingilizce şarkıların kesildi- ğini görmek lezzetini tatamadı- lar, Sade, iâcivert kostümleri için- de, Kız Muallim Mektebinin üç talebesi mekteplerine dönmek üzere vapura bindiler, yüzlerin- de temizliği güzelliği ve halle- rinde vekarın cazibesi vardı, güverteye çıktılar. On beş kovboy derbal şarkıyı kestiler ve İngilizce muhavere- lerle kızları gösterip gülüşmiye başladılar. Bu on beş çift güzün yaylım ateşi üç kızı alt kata indirdi. O zaman gençler: — Kaçırdık yahu! Diye birbirlerinin dizlerini ve sırtlarını tokatlamağa başladılar. vu O senenin sonu gelmişti. Tu- ran gene muvaffakiyetli imtiban- lar verdi. Sporda aldığı yüksek derecelere ilâve olarak dersler- den kazandığı muvaffakiyetler de kendisinin o sene kollec birincisi ilânna sebep oldu ve üstünde çapraz ingiliz ve Amerikan bay» rakları bulunan bir vazoya bu muvaffakiyetlerin nişanesi olarak sahip oldu. Koleci bitirebilmesi için daha dokuz dersi kalıyordu. Günde uz ders bir seneye sığamı- yacağı için Mister Allen kendi- sine kolaylık gösterek ikisini ta- til esnasında bitirmesine imkân verdi. Bu derslerden biri bizzat Mister Allene aitti. Binaenaleyh Turan tatil esnasındada kolec- den ayrılmadı. ilk on beş, yirmi günü Mister Ailenin ve bir iki muallimin deniz kenarında kur- dukları kampta geçirdi, aynı ailelerin bir ferdi gibi aralarında bulundu. Hatta her günkü dua- larının hürmetkâr bir dinleyicisi ve seyircisi oldu. Tatilin geriye kalan zamanında da her gün Mister Allenin evine ! giderek felsefe dersleri aldı. Zih- nini işgal eden birçok meselele- rin hallinde Mister Allenin fikir. lerinden istifade etti, z (Devamı var) LR Yunan devlet banka- sının döviz mevcudu Iskeçede çıkan (Yeni adım) 19 teşrinisani nüshasında yozıyor: Yunan maliye nezaretinin tertip ettiği bir tabloya göre Yuna- nistan bankasında ve bu ban- kamn emrine amade olmak Üze- re Yunan milli bankasında mev- cut altın ve altına nazaran sabit kıymet arzeden ecnebi dövizleri son derece azalmıştır. Vaziyetin vahametini bu cetvel kadar güzel gösterecek hiçbir söz söyliyemi- yeceği için hülâsaten neşrediyo- ruz: Sene Drahmiyle kıymeti 19-8 4,240,000,000 1929 3,115,000,000 1930 2,600,000,000 1931 1,916,000,000 1937 nisanda o 845,000,000 1923 Teş.sanide 511,000,000 Aİ