OL Ki ile mülâkat... Hintli Bir Ülema ile Mülâkat Bu âlim diyor ki: Sözde dini gevşekliğimizin sebebi giydiğimiz el — 1 Bildiğim meşhur bir İngiliz âlimin. den bir mektup aldım: Hindistanın ile ri gelen riealinden şeyh Abdül Azim el! Benaresi Hiz. İstanbula gelecekmiş; kendisine kılâyuzluk edilmesi... Bir hafta sonra hazret geldi. Fasih Ingilizce konuşuyor, Oxford darüilfü nünundan felsefe doktoru ve saire; lâkin kıyafeti acayip: don, gömlek ve spor kundurası, başında takke, onun da üstünde bir kırmızı ay-yıldız. Efendi camileri gezmek ve ülema ile görüşmek için gelmiş. Bir otomobile bindik, en büyük üle- manm evine gittik. Bizim. “ülem; Arapça konuşamıyor. Hintli ile bizimki beş dakika pandomima oynadılar, işa ret dili ile konuştular. Hintli bizim ho- ca efendiden hiç bir şey anlamadı. Dönüşte, yolda: — Bana azizlik mi ediyorsunuz? — Aman, efendim, bir kusur mu et tim? — Hani siz beni gütürecektiniz. .. — İşte, o zat meşhur âlimdir. — Kabil mi? Arapça konuşamıyan! nasıl âlim, müfessir, muhaddis, fakih.. olur? İ — Bizim âlimlerimiz Arapça okur. Tar, lâkin pratikleri yoktur, kolaylıkla konuşamazlar, — Deme ki cahildirler; biz Hint üle- ması Arap olmadığımız halde İslâmın resmi dilini kendi dilimizden Alâ bilir konuşur, yazar, okuruz. Efendi kendisile alay ettiğimi xan netti; Mısırlı bir zat ile âlimleri ziya rete koyuldu. Bir ay sonra bana de ki; — Sizde âlim hiç yok! — Öyle mi? ülemadan birine — Alim diye tanıdığım kimseler bi. TAE namaz, oruçlan anlıyorlar, azıcık fikth okumuşlar, ve bes! Tarihten ha- berleri yok. Âlemi islâmı hiç tanımıyor- lar. Âlimleriniz pek geri Hindistan Sair işlerde bu derece geri olduğu hal) de üleması sizinkilere ders verebilir.! Bizde ilim inkiraz bulmuş! Camileri gezdim. Eskiden dindar olduğunuza| delâlet edecek nlâmetler var. Fakat bugün, Sizde dinin gevşemesine sebep nedir, bilir misiniz? Alafranga kıya- fet... Çeket, yelek, pantalon, kundura, ss... Hayret ediyor, gülüyordum Hintli cevap verdi: — Evet! Pantalonla namaz kılın; maz; namaz olmadıkça din idame edi bisede imiş?., in Jlemez. Onun için ben don-gömlek taraf. tarıyım. inliyordum. Efendi devamla; demek, uzun asırlar bu adam. lara “ilim,, dediniz. Hayret ve teessiif ederim. Pek âlâ! Bu adamlar uzun seneler ne okumuşlar, ve okutmuşlar? İ Merak ettim. Hocalarınızdan bir İçoğu ile görüştüm. Lâyiki ile anladım ki milletinizin arabiye istidadı yok, Bir softalar kongresi olsa, her yerden murahhaslar gitse, müzakerelere ka rışacak, nutuk irat edecek bir k İhocası yok. Muhtelif içtimai tabakalar. da mütehayyiz Ttürkler gördüm. Me. selâ yüksek askerlere tesadüf ettim. Bunlar, mümasilleri İngiliz, Alman, | Fransız, v.s. zabitlerinden hiç aşağı de gil. Doktorlarımız da niz de öyle, Asli... Hele küçük imamlar, hatipler, mü. ezzinler. ... Onlar pek cılız ve b Türk içtimat tabakalarının en döskün, lerinden biri! Ç âkin ülemayı kiramınız? Abdül Azim Efendiye ne cevap ve- reyim? Sözlerini dinlemekle iktifa et. tim. Efendi gırgır söylüyordu. Ben de mışılmışıl yuyordum. Hintli hosa yanıyor, yakılıyor, elin den gelse bütün ülemayı hapsedecek nefyedecek . — Eyvah! Sizin softalarınız bunlar mı idi? Ben Hindist, bul ülemasının huzuruna cağım? diye yürek çarpınt mıştım. Malümatımı tazelem iletlülerin huzurlarında almıyayım. ..., iken İstan- asl çıkı a uğr ki © mahcup Meğer? Meğer sizde âlim hiç yokmkuş. Üç müftü ile töniştım. Bu biçareler müftüden başka her şey. Alelâde iş adamları, Zaten €ski zamanda da, ye leri yokmuş. Öyle diyorlar. Benaresli hocanın canı sıkıl. ülema âramak,keşfetmek için Mr. sıra, Sudana, Darfuru, Kordofana git- ti. Kendisinj ilk defa götürdüğüm “iü. lema,, ya rasladım. Bu zat yirmi yal evvel arabiyat ve şer'iyatta meşhurdu. Şimdi halini görseniz: Cübbyeyi kesti. İrip, kısaltıp cekete tahvil ettirmiz. Çakşır yerli yerinde. Başında astrakan dan bir kasket var; yalnız güneşliği şakağının üstünde, Bu külâh yaz, krs içerde, dışarda başından çıkı « VAKIT ,ın tefrikası: 48 TE Yazan : S, &. Van Daya ” —Şu meseleyi bir etraflıca dü- şününüz Allahınızı severseniz. — Benson meselesini mi? Oo. . . Azizim, ben artık Benson meselesi ile kâfa yoramam. Dört gün var ki üzerinde düşünülecek hiç bir nokta kalmadı. Mevzu tükendi, an- İayor musun Markam! —17— 19 haziran çarşamba sa Ertesi sabah Markam, Vans ve wüddei umumilik makamına gdiiğimiz zaman Hat'ı bekler bul- duk. Söz söyleyişinde, n ize ve müddei umumiye dargin- mış gibi bir bal okunuyordu. : — Kuzum müddei umumi bey, dedi, bu Lenkok hâlâ serbest bıra- kılacak mı? Onu hemen tevkif et- a anlıyor musunuz? . .. ni mütemadiyen takip edi- Yoruz. Pek garip şeyler gördük. we Dün avukatının yanma gitti. Sonra bir bankaya uğradı. Ondan sonra | l Nakleden! 5Ömr Fehmi emvali gayri menkulesini idare eden noterle konuştu, yarından iti- baren apartımanını kiraya verecek- miş diye duyduk. Akşam yemeğin-| de evine döndüğü zaman bir me. mur yolladım. Kapısmı çaldı. Uy- durma bir işimle bir adam aradı, Kapıyı yüzbaşı açmış. Koridorlar tekmil sandık ve bavullarla dolu imiş. Bu adam bir yere gidi müddei umumi bey! vide) Markam, yüzünü buruştı Hat'ın sözlerinden ağam ie Hiğir anlaşılıyordu. Cevap verm bil duruşunda! Mans araya karıştı: — Bu'sözleriniz'boş şeyler Hat! Arkasını niye bıraktınız yüzbaş nım? O kendi kendine bizim avucu- muzun içine girecek değil ya! Markam, yan gözle Vansa bak- tı, sonra Hat'a dönerek: — Doğru, dedi, peşini bırakma-) yın. onun. Uzak bir yere gitmeğe kalkışırsa yakasına yapışırsmız. Hat, küskün küskün çıkıp gitti. ni zamanda da bunların fetva verdik. Tm i YL 7 L. Çal köyü garbında ve şima- linde patlıyan topların taraka- larını işidiyordum. Oradan vazı- yeti dürbünle tetkika uğraşmak bana sıkmtılı geldi. Dahs ileri- ye, ateş yerine gitmek için kati bir lüzum ve ihtiyac his ediyor- dum ve bu noktayı, şimdi Üze- rinde bulunduğumuz bu tepeyi | gösterdim. Oraya gitmek lazım- dır. Ve buyurun gidelim dedim. Otomobillere atladık. Bu tepeye gelen yola dahil olduk. Ara, sr Bununla beraber efendi hazretleri zengindir. Kıyafetini düzeltmeğe asla İgönlü razı olmuyor. : İ Hintliden aldığım malümat üzerine “ülema,, efendi ile bir kere daha görüş tüm ve sezdirmeden kendisini Arapça- dan ve fıkıhtan, usulden, tefsirden,| ettim. Efendi hazret- lerinin bildikleri: Arabi sarf ve nahiv cümlesi denilen sekiz, on forma yazıyı Jezber biliyor. Lâkin hiç temrin yapma. İmiş, o kaideleri tatbik etmek hayalin (den bile geçmemeliş. Tefsirden b bildiği var, lâkin onlara kıyasen oku- madıği sure ve ayetleri anlıyamıyor.| Hadisi zayıf, Usulden bildikleri gayet muhtasar, Kur'anın onda biri ezberin- İdes lâkin hiç mana çıkaramıyor. Me- cellesi gerçekten kuyvetli. Ve işte bu! Bu derece cılız ve yarım ak ilmi, emin olunuz, müsteit biri bir s ya hasirl ettim ki yarım yamalak bilginin faydası yok. İnsanı mütekebbir etmek”. ten başka bir işe yaramıyor » sine: “— Kozret, dedim, usulsüz (metot- suz) çalışma neye yaramış? Asırlarca Türk milleti arabi okumuş, Jâkin hiç bir âlim arapça konuşmağa kadir de- ğil. Yazık bu himmet, bu vakit keşki başka bir şeye sarfedilseydi!, İ Beni kalenderane, rindane tasdik et-| ti; lâkin fikrini, dilini, anlayışını, duy- gusunu, çakşırnı, cübbesini, hele hele | Tarihi yapan kahraman, ferini kendi dilile nasıl anlatıyor e gg TU Ey Raya “Türk milletinin burada ihraz ettiği zafer kadar ne- ticei kat'iyyeli ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimi- ze değil, cihan tarihine yeni cereyan vermekte kat'i tesirli bir meydan muharebesi hatırlamıyorum,, i şuraya çıkmış bulunuyorduk. nede elde edebilir. Fakat şuna kanaat! Fakat bizim Eefendi insaflı. Kendi: 3 Ey BET yap ay ay a Harp zamanlarında olduğu gibi sulh ve terakki zamanlarında da daima Türkün baş kumandanı danı olan Büyük Gezi, kendi yaptığı bir tarihi, kendi lis. ra güzergâhımızın soluna düşman mermileri döşüyordu. Dürdüncü | kol ördunun fırkaları şarktan | garba güzergâhımızı katederek seri batvelerle ilerliyordu. Biraz evvel dediğim gibi saat ikide Düşman kuvvetlerini gündüz gözile tamamen ihate etmek ve | düşmanın muannidane müdahale | ettiği mevzilerine (o sünğü hi- cümlerile dahil olarak neticei katiyeyi almak elzem idi. Bunun için bütün kıt'atın âzami feda- kârlıkla ilerlemesini ve bütün bataryalarımızın, hattâ Omes- turiyete bakmaksızın, ateş mev- zilerine girip düşman mevzilerini sarsmasını istiyordum. Yanım- daki kumandanlar bu noktai nazariarı anlar anlamaz derhal ve en asabibir surette faaliyete geçliler. Mâateessüf şimdi ismini hatırlıyamadığım yanımda bu- lanan Okabraman bir (süvari zabitine bir kaç kelime notet- düşman mevzilerini şi- saran ikinci orduya gönderdim ve şifahen, burada benden işittiklerini onlarada ylemesini emrettim. Bu zabit vazifesini yapmış ve bir kaç Baat sonra yanıma gelerek malümat ta vermişti. On birinci fırkanın kahraman kumandanı Derviş bey bizzat ileri atılarak bütün kuvvetile düşman mevziine ilerliyordı. Kolordu kumandanı Kemaleddin Paşa cenuptan ve garplen Odüşmana saldırdığı diğer fırkalarına yeniden yeniye teşdit ve tesrii harekât için | emirlerini isâl ediyordu. İkinci ordunun on altıncı ve altmış tirerek malden güneşliği ötede kasketini tashihe me Jeali yoktu | Celâl Nuri ! Kapı kapandıktan sonra Vans: — Ha, bakın Markam, az kal sin unutuyordum. Bugün öğlede sonra tam saat yarım için rande- vu vermiştiniz. Nasıl, 'hatırlamıyor| musunuz, bir kadma canm! Müddei umumi, gözlerini açtı, kaşlarını kaldırdı, sordu: — Bu lâtifenin manası ne? — Lâtife falan yok. Sizin namt- nrza ben randevu verdim. Bu sabah güzel bir kadını tatlı uykusundan uyandırdım. Telefonla ona dedim ki | | İ İ Markam kızmıştı, Vans bir el! işaretile onu susturdu: — Yoo. . . dedi, ona hüsnü mun mele etmeli. Çok nazik bir kadın. Arzunuzu derhal is'af etti. Siz ka- balık yaparsanız ayıp olur. Bu yaretten kârsız çıkmıyacaksını emin olun. Dün akşam pek canımız İsıkkın görünüyordu da bu sıkmtıyı fifletmek istedim. — Görüşeceğiniz kadın Pfifin metresi Pola Banningdir. Ben emi- nim ki etrafınızı saran karanlığı onun nuru süratle dağıtacak. Markam, yarı hiddetli : — Ya ben ayni saat için başka- sına söz vermiş olsaydım Vans? des idi. Sustu, düşündü. Vansın bu ha- İsöz vermek is! birinci fırkaları düşmanla ciddi muharebeye girişiyorlar, diğer | firkalar da ihata dairesini dar- | alı ki derhal tavrunu| di. Tekrar lâkırdı söyleme-| dığı zaman biraz evvelki tamamen unutmuştu. — Madem ki benim namıma verdiniz ben de onu kabul ede- , Fakat bu ziyaretten Pfifin ha- berdar olmaması lâzımdı. — Merak etmeyin, dün akşam bu benim de aklıma geldi. Ote telefon eltim. Sizin evine (gitme in kendisine izin verdiğinizi söy- ledim. — Bunu da yaptınız ha! Dostum, beni mazur gör. Sen yatmıştın. O rahat uyku seni uyandırmak biraz zalimlik o- lurdu. Pfif, çok sevindi. Teşekkür etti. Karısının memnun olacağını söyledi, Ondan hayli korkuyor. Bir kaç günlük gaybubetini izah için kim bilir ne diller cektir? —E... Nevyork müddei umu: misi hesabıma baska ne gibi emir- ler verdiniz, Vans? — Hepsi bu kadar! Vans, ayağa kalktı. Pencereye doğru gitti. Bir müddet dışarıya baktıktan sonra gene eski yerine döndü. Tavrunda her zamanki a- laycı hal yoktu. Markama: — Kumandan bazı şeyler bildi- ini söyledi ve bunları bize haber medi. “Siz kendi ken ni anla; değiştir. başi reketine kızmamak lâzım geldiği-İdinize öğrenin,, dedi. Madem ki e | bis | Artık Karşımda i kuvvet İmuni maae İyor, dedi. dım etmek için her arzumuzu yepı- oyr. , VAKIT 39 Ağustos 1930 — 30 ağustos za- | ; il e ET a gg yg 1 ig AA gs ile (Dumlu Pınar)da şöyle anlatmıştı” | laşdırıyorlardı. Bunları görüyor- dum. Süvari Kolordumuzun daha garpten düşmanın arkasını kes- mek Üzere bulunduğunu, bana haber süvari o zabiti ; söylemişti. z Arkadaşlar, saatler ilerledik- çe gözlerimin önünde inkişaf e- den manzara şu idi: Düşman başkumandanını şu karşıki te pede son gayretile çırpınır gö” rüyor gibi idim, Bütün düşman mevzilerinde böyük bir heye can ve belecan vardı, artık top“ larının, tüfenklerinin ve mitri yözlerinin ateşlerinde sanki öl- dürücü hâssa kalmamıştı, Bu ovadan, şimalden ve cenuptan birbirini velyeden avcı hatları- mızın, guruba yaklaşan güneşin son şunatile parlıyan süngüleri — an daha ileride görülüyor- u, Düşmen mevaziini saran bir daire üzerinde mevzi almış olan bataryalarımızın fasılasız ve a“ mansız ateşleri duşmen mevazi- ini, içinde barınılmaz bir cehennem haline getiriyordu. Güneş mağ- ruba yaklaşdıkça ateşli, kanlı ve ölümlü bir kıyametin kopmak üzere olduğu bütün ruhlarda olunuyordu. Bir az getiren sonra, 4 cihanda büyük bir inhidam ola- caktı ve beklediğimiz halâs gü- neşinin tula edebilmesi için bu inbidam vukubulacaktı, Hakika- ten semanın karardığı bir daki- kada Türk süngüleri düşmen dolu o sırtlara hücum ettiler. bir ordu, bir kalmamıştı. eo Kâmilen mahvolmuş, perişan bir bakıyes tüssüyuf kitlesi (o bulunuyordu. Kendilerinin dediği gibi pürhavf ve İerzan, bişekil bir kitle, acip bir halita halinde firar için für- (Lötfen sayıfayı çeviriniz ) söylemiyor ve öğrenmeyi bize b rakıyor şu halde ne duruyoruz! Mis Hofmanın kumandanın. yazı hanede kapıları dinlediğini öyle i mişti. Kendisinin işaret ettiği müs” kâleme böyle bir sahneye ait ols malı! Demek o zaman maktul ile” konuşan adam kumandanm şüp lendiği adamdır. Vans, bir örgara yaktı ve dev: etti: : — Şimdi size bir teklifim var.” Kumandanı çağırtın. Gerek Ben sonun, gerekse kendisinin hesapl nı teftiş ettireceğinizi söyleyine" Haydi söyleyin bunu Kabul e n Markam, teklifi kabul etmek ii temedi. Bir hayli münakaşa ettiler Fakat Vans o kadar ağır bastı, kadar ısrar etti ki müddei umumi nihayet “olur!,, demiye mecbu kaldı. Telefonu açtı, konuştu, kas parken: — — Kumandan İyi adam! Bize ülettiş iza 1 edi p yar — Tabii... Bittabi, . rd: N te telefon edin dedi. Kem 0 (Devami var)