RP TA EL — 4 — VAKIT 12 Nisân 1930 MAKİ “Güzel bir misal misal obert kolej m Amerikadaki mütevelli on yeti İstanbul ve, İzmir de bulu- nan irfan ve terbiye müessese- lerinin tanzimi noktasından çok eyi bir karar vermiştir. pp kadar ecnebi mektep- e terbiye sistemlerinin mil- lileştirilmesi maksadı ile hükâ- metçe alınan kararlara tevfiki hareket ederek tedrisat prog- ramlarını tamamen değiştirmiş olan bu idare, memleketimizin milli ve mahalli ka tatmin edebilmek için ıslahata lüzum gördü tahkik etmeğe ve bu sim neticesine göre (Robert kolej mektebinin oprogarmlarını ve teşkilâtını ikmal eylemeğe az- metmiştir. İşte sırf bu maksatla müte- velli heyetinin umumi kâtibi M. Stavb son Suriye tarikile oo Türki gelerek İstanbul ve İzmirdeki mektep- lerden refakatine bir heyetle (© beraber ye ye yemeyen in fikir ve larını tetkik etmiştir. > kolej heyeti oidare- sinin bu teşebbüsünü bir takdir ile ka dederiz. Yeni Türkiyenin sonra içtimai sahalarda yaptığı ri ar yüksek ve memleketlerin (o ve miele ilimlerinden, irfanlarından her suretle istifade etmek azim ve kararında bulunduğunu miştir. Binaenaleyh Amerika gibi terakkiyatı bütün garp milletle- rinin bile hayret ve takdirlerini celbeden bir memleketten ya- rmki Türk neslini yetiştirmek in gelecek yardımı b karşılamak tabiidir, Şu kadar varki bu tarzdaki yardımların hakikaten memleke- timiz için faideli olabilmesi milli ve mahalli ihtiyaçlara tevafuk etmesi ile mümkün olabilir. Bu noktai nazardan Rebet kolej ida- re heyetinin hükümete müracaat ederek: “Türkiyedeki mekteplerimizi bisi çocuklarının terbiyelerine şim. kinden fazla hizmet iel bir hale getirmek için çalışıyo- rez “Bilmlekieili manevi ihtiyaç- ai ecnebilerden ziyade vâkıf olan hükümet ne gibi şeyler ya- pılmasına lüzum görüyorsa bun- ları bize bildirmesini rica ederiz.,, demeleri memleketimizde bulu- nan diğer ecnebi mektepleri — rafından imtisale şayan güzel bir misaldir, Osmanlı imperatorlugu devrin- Yarım asır ewelki : VAKIT Malüm olduğu üzere çent mah ekdem hazinei devlete elli bin liralık bir avans ve- rilmek şartile piyanko ih- dasiçün bir lâyiha verilmiş ve bazi şaraitince ittifakı efkâr hasıl oolamamaxtan naşi henüz neticepezir ol- mamıştır. Bu kerre dahi hazineye iki yüz bin liralık bir avans verilmek üzere böyle bir teklif vukubulduğu ve tetkiki keyfiyet ticaret nezareti celilesinde münekit bir ko- misyona havale buyurulduğu ve komisyonun tetkikatımuk- | taziyeyi biliora raportosunu Babıaliye göndermek üzere olduğu rehini samisi İttila- ımız olmuştur . “lekete AN İNAN Ulnsoumise, 4 perde | tte pour la Peur, 1 perde “Pietfe Frondale,, kadin ve aşkı eser» erisin yegâne mevzuu yapmış bir mu harrirdir. “L'Bau de Nil, isimli romanı- na başlarken bile *yalmz aşka dair yaz mak istiyorum, diye başlar Llnsoumise,, in mevzvu da aşk ve kadındır. Yalnız bu eserde müellif, Fazıl (Charles Boyer) isimli şarklı bir çahsiye- tin kadın ve aşk mokeni nazannı, Avru- palının görüşlerile çarpıştırır. Avrupada tahsilini bitirmiş ve tama- men Avrupalıların âdetlerini, hususiyet- lerini benimsemiş olan Fazıl, bir gün bu yapma terbiyenin alunda asıl rahunu keşlediyor. Ve, Avrupalılar için bir hiç addedi- İ lebilecek bir sebepten dolayı, memleke- öne dönüp ecdadının hayar tarzını, ana- nelerini yaşiyor. Fakat karısı Pabienne (Marthe Alycia) kendini gelip buluyor ve haremine girmiye razı oluyor. Yalnız Fazl bir daha evlenmek üzeredir. Fabi- enne buna whammül edemeyip isyan ediyor, ve dostlarının yardımı i yor. Fazıl onu tekrar bulup öldürüyor. Şarklı, iptidai erkeğin, garp medeni erkeğe kadın hakkındaki noktal nazarını, sade, hakiki olarak anlatşı, bir çok av rüpalının bile erkek (hislerini heyecana getirdi. Kadın hiç bir zaman erkekle müsavi olmadı, Hakikad niçin değiştiri- Kadın, erkeğin müsadesi nispetinde #erbesttir. Hürriyetin kanunla tahdit edi- lişi gibi «Charles Böyer» kendisinin ilk göhretini temin eden bu piyesi muvaf fakivetle oynadı. Matmazel Marie Beli— bilinmez neden — bu piyeste oynamadı. Marthe Alyda onun yerini almıştı, Hita- beti zaif olan bu artist “ sunberene ,. rollerini daha iyi oynuyor. Yük, xsif omuzları için ağırdı. Buna mukebil My- ren rolünde Matmezel Marteler teninin cazibesile hayret ve ir kazandı. pi Şarkta şark hayanına ait eser oynan- mas; piyesin bazı hatalarım o meydana kovdu,.Meseld ezan, namaz, isim, telki- füzlüri gibi. Mamafih, bu, muhârririn ve artislerin milliyet, nazarı itibare alınırsa bir eksiklikten ziyade, bir hüsnüniyet olarak kabul edilmelidir. Bu eserden evvel, Maric Bell, Alfred de Vigny'nin “Çulne çourla Peur, isimli bir perdelik komediyasını oynadı. Son gecesi için kendisini halktan bu kadar esirgemeşine hayret ettik. Oyundan #ora da Masset'den okudu- ğü iki şirden sonuncusunun 8on iki musçaı da olmasıydı, bu iki mısra bütün bir piyes kıymetinde ağzından dökülme- seydi mezur görülmiye hak kazanımıya- cakv. fa, mmm de Türkiyede teessüs eden bir çok ecnbi mektepleri bu mem- sırf insani (gayelerle yardım etmekten ziyade bura- daki gayri Türk anasır arasında iftirak ve milliyet hislerini uyan- dırmak maksadını takip eder- lerdi. İmperatorluğun tasfiyesin- den sonra meydana çıkan cumhuriyet idaresi artık mem- leket hudutları dahilinde bu gibi hususi maksatlazla müteşek- kil ve Türklüğe düşman mües- seselerin devamına (müsaade edemezdi. Onun için Türkiye- deki ecnebi mekteplerinin ida- releri hakkında bazı kontroller ve üsuller vazedilmiştir. Şimdiye kadar Robert kolej idaresinin hükümetçe vazedilen takyidata riayet ettiği malüm- dur. Bu defa ise diğer ecnebi mekteplerinden fazla (olarak memleketimizin irfan hayatına hizmet edebilmek için büküme- tin daba ne gibi noksanlar gördüğünü soruyor. Büyük Türk inkılâbının Amerikada uyandır- dığı teveccühün bir nevi teza- hüratı olarak telâkki ettiğimiz bu tarzı harekete karşı teşekkür | etmeği bir vazife biliriz. Mehmet Di YA | EN AY AN Miting (Hsrimların yeni kavuştukları siyasi haklar dolayısile miting yapacakları ilân edilmişti. Her yeni hareket, insanı alâka- dar eder. Ben birkaç sebeple bu mitingin neticesini bekliyor- dum; 1 — Acaba diyordum, kadın- lar me söyliyecekler, hatipleri bangi mücadele tarihinden bah- sedecekler ve nihayet hangi meydan muharebesi neticesinde bu zafer madalyasını göğüslerine | taktıklarını anlatacaklar?.. 2 — Acaba bütün bu miting patırdısının o basılası kürden mi ibaret olacak? 3 — Yoksa inkâr -silâhlarını adam akılı biliyerek muhayyile- lerini mi işletecekler? Bunların (oObepsine © önların hatipleri cevap verecekti. Aksi gibi hava bozmuştu. Günlerden beri yağmur devamediyordu. Eski bir hükme göre kadın canı tatlı olduğu için, kendilerine: — Adam sizde şeker de- ğilsiniz yal... Demek ve şemşek parıltıları, gök gürlemeleri içinde, sağa- e mak doğru bir şey olmazdı. Hava bulutlarla kapalı oldukça ve cuma yaklaştıkça alnımda endişe sabanının izleri derinle- şiyordu. Dün akşam gökleri duru bir £ ay ışiğıyle pinl pınl görünce i âdeta sevinmiş, hele sabahleyin parlak, «ılık güneşin bulutsuz ufuktan (yükselişi (o karşısında İ ellerimi çırptım ve: — Hanımlar, hava da sizinle beraber!.. Diye haykırdını. Haftada bir tek tatil günümün sabahını fedaya razı olmadığım için ev- den çıkmadım. Zaten akşam gazeteleri bize buna dair bol bol haberler verecekler, resim klişeleri takdim edecekleri için çok bir şey de kaybetmiş olmı- yacaktım. Öğleden sonra o matbaada akşam (gazetelerini (o görünce derin bir inkisara uğradım. Klişelerde bir tarafı erkeklerle dolu boş bir meydan ve minber yerine hayli zavallı bir tahta iskele (görünüyordu. in okudum. Hayrete düşmüş bir kalemin ne söylemesi kabilse hepsini yazmışlardı. Birliğin telefonla verdiği cevap karşısında ise gü- lümsemekten kendimi alamadım. Kendilerine mitingin saat on bir olduğu halde niçin başlamadığı- nı soran gazeteye, birlik ne ce- vap vermiştir, biliyor musunuz ? Bakınız ne diyorlar ; — Darülâceze bandosünu ge- tirmek için adam ve kamyon yollamıştık gelmediler, Bando gelsin, meydanda çalmıya baş- lasın sonra miting başlar. Bu cevabın içindeki zekâ parıltısı elbette benim gibi sizin de gözlerinizi kamaştırımıştır. Bir- lik meydana kadmları toplamak icin en iyi usulü elhak keşfetmiş. Bu liyakat, siyasi rüşt için kâfi bir vesika sayılmaz mı? Seysah — | mişti, Kim bilir belki öyledir... bir teşek- | naklar altında içtimalara çağır- | ie € enneir © dayi Dile Muharrini 3 i Han sahibi kadın herşf biliyordu Yolcular yıkanıyor ve elbiseleğ* değiştiriyorken onların sandı ştırılmış, sırları anlaşılmış A Cennet Fedailerinin hülâsası : | Salâhartinin yeğeni Hurremi kaçıran Bedil, memleketi Endülüse giderek orada bir kızla evlendi. Salâhattin, yeğenini istirdat etmek için çalışıyordu. Fakat Hürrem bir sene sonra ölmüş ve bir kız çocuğu Dirakımıştı. Salâhattin bu kız istirdada çalışıyor ve muvaffak olamıyor- dü. Nihayet yirmi sene sonra Salâhattin, Endülüse bir heyer gönderdi Bn heyet Hurremin kızını kaçırdı we bir gemiye bindirerek götürdü. Buna karşı Bedil, iki birsderzadesini Beruta gönderdi. Bunlar Şeyhülcebele müracaat ederek amcalarının kızım istirdat için yardım istiyeceklerdi. İki genç Berotâ gittiler ve Orada bir hana indiler. Man, esrarengiz bir kadın tarafından idare olunuyordu. | Kadın, zehrini akıtmağa hazır- lanan bir yılan gibi dikleşmişti: — Hangi Şeyhin? Şu adamlar öldürdüğü söylenen şeyh mi? Hamal kadının sert ve korkunç bakışları karşısında titremiş ve: — Affet, ben kusur ettim, demişti. Çünkü senin verdiğin para çok az, sen gene ne ister- sen ver de Kadın hamala bir kaç para uzatmış, ona: — Bir daha böyle sözler sar- federsen sen bilirsini. demiğti. Hamal o kadar yumuşamış, o kadar boynunu bükmüştükü hayret etmemek mümkün değil- di. Demek bu kadında erkekleri bu hale koyacak bir kuvvet vardi. Han sahibesi hamalı savdık- tan sonrâ iki kardeşe dönmüş, onlara: -— Burada hamallar böyledir. Bilhassa ( gariplere karşı sert davranırlar ve onlardan fazla para koparmak isterler. Bu ha- malda sizi birer yolcu değil, birer Emir sanarak paranızı ko- parmak istedi, dedi. Han sahibesi daha sonra zen- ci uşağı çağırarak eşyayı ona taşıtmış, sonra misafirleri temiz bir odaya götürmüştü. Oda pek âlâ idi. İki kardeş te memnun olduklarını söylediler. İkisinin de eşyaları buraya getirilecek ve yerleşecekti. Han sahibesi mi- safirlerinin isimlerini öğrenmek istedi ve sordu: — İsimleriniz?.. — Halit. — Zeyt. — Ne güzel isimler! — 'Ya sizin isminiz?... Mesrure gençleri bırakarak onların eşyalarını o göndermiye ve odanın eksiklerini tamam- lamağa gitti. Haldun kardeşine döndü: — Bune acayip yer ve ne | acayip kadın!.. Fakat kadın ho- şuma gidiyor, bizi ne ustalıkla yakaladı ve buraya getirdi. Zan nederim ki oda bizden hoşlanı- 'yor. Fakat dikkat edelim belki | bu kadın tehlikelidir. Hamal ona Şeyhül Cebelin casusu de- Ömer Ri bi N Zeydun cevap vermi şardan Mesrurenin sesi — Yüksek sesle ssanız daha iyi olur, ç'# ların kapıları kafeslidir. Bu ihtardan sonra hep yavaş konuştular. , Eşya odaya geldiğinö dıklar açılmış, temiz çıkarılmış, yolcular sonra giyinmiş, daha sö mek yemiş ve Mesrüre ! bir sohbete koyulmuş! kardeş misafirhanenin sine birer at satın diklerini söylemişler tan Şama kadar karad rek oradan Hicaza in diklerini bin bir ihtiyati mişlerdi. Şimdilik e nanda bir dol'aşmaktı. ! Fakat Mesrureye göre y dağları çok tehlikelidi. Öğ, dağlar hem vahşi hayföğ, hem eşkiyalarla dolu i dan başka bu aralarda Şeyhinin müslümanlarla *& değildi. Onun bu sıradi/ Buysa “ves Bea” mba İ oluyorlardı. 7 Haldun birdenbire 4041 — Bu şeyhin adı n» Mesrure etrafına ' sonra cevap verdi: — Adı Sinan... — Biz onu yalnız bel diye tanyorduk. — Ona öylede der cebelin dehşetini bi! adını anmazdınız. — Bizim bütün * Şeyhin Masyasta bulun?” ibarettir. Biz de ora) istiyoruz. Mesrure güldü: — Deli misiniz siz?“ Sönra han çırptı ve gelen zenciye kaldırmasını emretti. Zeydun ile kardeşi çıkmak istiyorlardı. lara kölesini tefrik söyledi. Onsuz gide” yolu şaşırırlardı. Bu şehrin her yerini g