13 Ekim 1940 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

* 4 MA eeT ç) B yi aa —İ— B K, me Ka -. Boi zir e Ğ v s ( HAYAT VE SIHAT ) HÂDİSELERİ TAKİP EDERKEN — Vücudümuzun mâden ihtiyacı Bu sütunlarda sebzelerden ve ye- mişlerden söz açtığım günlerde, on- lardan her birinin terkibinde bulu- nan mağdenleri, yüz grama nispet- le bir miliğramın kesirleri hesabiy- le gösterdiğim vakit, belki, - içiniz- den gülerek, bu kadarcık şeyin ehe- miyeti mi olur, dersiniz. Vakıa, pek yakın zamanlara ge- Hinciye kadar insanım vücudunda uzvi dediğimiz, azotlu, yağlı ve şe- kerli maddelere büyük ehemiyet ve- rilerek mağdenler hiç hatıra gelmez di. Vitaminler öğrenildikten sonra da zihinler daha ziyade onlara bağ- Tanmış ve mağdenler gene bir taraf- ta unutulmuştu. Halbuki gün geç- tikçe mağdenlerin ehemiyeti art- makta ve hayatın kimyası yalnız uzvi maddelerden ibaret olmadığı meydana çıkmaktadır. Hayatımızın daha iptidasında, çocuk yumurtası henüz annesinin karnmdayken, yumurtanın terkibin de ve annesinin yediği gıdaların ter- kibinde mağdenler bulunmazsa ço- cuğun uzuvları teşekkül edemez. Meselâ, yumurtada kükürt ve man- yezyom bulunmazsa çocuğun hazım cihazı olamaz. İnsan şeklinin teme- K tohumlarının hücrelerinde bulun- makla beraber o temelin meydana çikması mağdenlerin bulunmasma bağlıdır. İnsan büyüyüp olgun adam olduk tan sonra da, kimyaca terkibinde mağden işinde, büyümek ererse... runun vücudunda bu ihtiyat mağ- den haznesi henüz teşekkül etme - miş olduğu gibi, büyüyecek çocuğun mağdenlere ihtiyacı olgun adamın ihtiyacından daha ziyadedir. Çün - kü büyümek için uzvi vitaminlere ihtiyaç olduğu gibi mağ denlere de ihtiyaç vardır. Vitamin- Ter uzvi maddelerin işe yaramaları- nı temin ederler, mağdenler de çı- kardıkları iyonlarla çocuğun büyü- mesini, hücrelerin çoğalmasını ha- rekete getirirler. Annesinin karnındaki nde doğduktan istiyen çocuktan daha mutlu sayırlabilir; çünkü kendine lüzumlu olan mağdenleri annesinin kanından, uzuvlarından çeker alır, Onun için lohusa bir kadının vücu- du mağdenler bakımından miş kalır. Halbuki doğduktan son- ra büy_üyecek çocuk lüzumlu mağ- denleri ancak annesinin, babasının kendisine vereceği yemeklerde bu - lacaktır. Onların da bu işe akılları Çocuklarım yemişleri yalnız keyif için değil, bulacakları mağdenler içindir. Taymis garetesi binaları üsftüne düşen bombalar Filmi, yoksa eşek mi ? Birleşik Amerikada seçim müca - delesi var, hızla devam ediyor. Bu se- ferki mücadelenin geçen seçimdekin- den daha mânalı olduğuna şüphe yok- tur, Amerikadan gelen telgraflara, rö- portajlara bakılırsa, Birleşik Ameri - kanın hemen her şehrinde toplantılar olüyor, başlarında ananevi sembolleri olan eşek ile fil olduğu halde, bir ta- rafta demokratlar öbür tarafta da cüm- huriyetçiler, alâylar tertip ederek cad- delerden geçiyor, nümayişler'yapıyor- lar, Duvarlar namzetlerin afişleriyle süslenivor. Fakat bu namzetler ara - sında amerikan yığınını yalnız iki i- sim alâkadar ediyor; bu iki isimden bii, Ruzvelt, öbürü de onun rakibi o- lan Willkie'dir. Mücadeleye girişmiş olan partiler i- kidir; fakat, demkratların programı ile cümhuriyetçilerin programı, esas- ta, hemen hemen birdir: Milli müda- faa meselesinde tamamiyle anlaşmış- lardır; deniz, kara ve hava bütçeleri- ne istenilen tahsisatı her iki taraf da itirazsız olarak kabul etmiştir; mec- buri askerlik meselesinde de mutabık kalmıslardır; hasılı, kabul ettikleri kanunlarla ve milli müdafaa emrine verdikleri milyarlarla, yakın bir âti - de dünyanın en kuvetli ordusunu kur- mava azmetmişlerdir. Diğer taraftan bir memleketin iti - barda olabilmesi için kuvetli olması ve bu itibarını icabında silâhla müda- faa etmesi lâzım geldiğini amerikan milletinin artık anladığına şüphe yok- tur. Amerikalılar, üç büyük devletin üç kıtada, her şeyden evel kendilerini maddelere, yavru, bu sonra tüken- sevmeleri yemişlerde G.A. yüz grama nispetle şu nispetlerde mağdenler bulunur: 1,5 kalsiyom, 1 fosfor, 0,35 potasyom, 0,15 sod- yom, 0,25 kükürt, 0,15 klor, 0,004 demir. Bu nispetleri pek küçük ve ehemiyetsiz görmemeli, çünkü bu sayıların her birini, olgun bir ada- mın ağırlığını 70 kilo farzederek, yedi yüz defa büyütürseniz, bir in- sanın vücudunda haylice mağden bul di ktir. Zaten vücudu - muzdaki mağdenlerin hepsi de bu kadar değildir. Onlardan daha az nispetlerde başka — mağdenler de vardır. Mağdenlerin vücudumuzda gör- Londra, 12 a.a. — Taymis gazetesi- ne ait binalar üzerine düşen bir ağır bomba, bürolar dahilinde mühim ha - sarat yapmış ve binaların harici kı - sımlarında da bazı tahribat husule ge- tirmiştir. Gazete inkıtaa uğramaksı - zın: intişar etmeğe devam eylemiştir. Başvekil B. Çörçil, Times Publishing Company şirketinin idare heyeti reisi B. Pastor'a yazmış olduğu bir mek - tupta, gazetenin intişarına devam et- mekte bulunmasından dolayı kendisini tebrik ederek şöyle demektedir : *“Taymis gâazetesini okuyan hiç bir | okuyucu, gazetenizin bürolarının tah- rip edilmiş olduğunu tahmin edemi - düşünerek kurmak istedikleri ker halde müdriktirler, Bu yeni nizamla, Birleşik Amerikanın hem e- |konomik ve hem de sosyal bünyesini kökünden yıkmavı istihdaf ettiklerini itibarla, bir senedenberi cereyan eden ve son günlerde tereddüt edilecek bir tarafı kalmıyan dünya hâdiseleri, demokrat veya cümhurivetçi diye bir şey ayırt etmeden, doğrudan doğruva amerikan milletini tehdit etmektedir. Üç kıtada üç devletin nüfuz mınta- kaları şeklinde evel emirde kendileri- ne tahsis etmek istedikleri gelir kay - naklarından — uzaklaştırılan bir A - dükleri iş sâdece nesiçlerin terkibi- ne girerek yapı taşları gibi vücudun şeklini kurmak değildir. Vücudun terkibindeki uzvi maddeler kalori çıkararak vücudun tabii hararetini yecektir.,, Çukurova pamuk ihracatçılar birliğinin hayırseverliği merika endüstrisinin ve bu endüstri - ye bağlı bulunanların ne kadar kor - kunç bir vaziyete gireceklerini, bu seçim mücadelesinde endüstriyi tem- sil eden B. Willkie herkesten iyi bi - muhafazaya, vücudun işlemesine hizmet ederlerken mağdenler de hayatm müuhafazası için aynı dere- cede lüzumlu işler görürler. Mağ- denlerden iyonlar çıkar, bunlar da vücudun terkibindeki sulu madde- Adana, (Hususi) — Çukurova pamüuk ihracatçtlar birliği hariç piyasaya sevke - dilen pamjıklardan fiyat farkı olarak top- lanmış bulunan bin altı yüz Hiranın sekiz yüz lirasını Adana Türk maarif cemiyeti- ne sekiz yüz lirasınt da Adana Çocük E- lir. Birleşik Amerika, dünyanın en bü- yük endüstri memleketi olduğu gibi, en büyük çiftçi ve ziraat ülkesidir; biri öbürünü tamamlamaktadır. Bunun lerin ve nesiçlerin hayatta kalma- Tarı için lüzumlu tazyıkı temin eder- ler, vücudun içerisindeki ekşilik ve alkalenlik muvazenesini muhafaza | larız. kurumu y teberrua kârar vermiştir. Bitliğin bu ha - yır ve maarif severliğini takdirle karşı - için, diş polttikada birini-tehdit eden. tezahür aynı nisbette diğerini müte - essir etmektedir. Bundan dolayıdır ki, ister eşek isterse fil kazansın, yani demokratlar veya cümhuriyetçiler ol- kih terk - ve ederler, hazım usarelerinin asit ve- ya alkalen olmasını da onlar temin eder. Sinirleri tenbih eden, adale - leri takallüs ettiren de gene mağ - denlerdir. Tabiat, bu mağden ihtiyacı işin » de, oksijen işinde yaptığından daha ziyade ihtiyatlı olduğundan, olgun adam her günkü gıdasımda, vücudu- nun işlemesine lüzumlu mağdenle - ri bulamıyacağını düşünerek, nesiç- lerin arasında daima az çok mik - tarda bu mağdenlerden ihtiyat ola- rak saklar. Meselâ en çok lüzumlu olan fosfor ve kalsiyom mağdenleri için kemikler bir mahfaza demek- BUGÜN ULUS Sinemasında 2 film birden 10 - 14.30 - 17.30 DEVLET KUŞU SONJA HENİE 11.30 - 16 - 19 da Günahkârlar Cenneli Gece 21 de DEVLET KUŞU i"ıluı çocuk vücudunda, bilhas- sa- annesinin karnında bulunan yav- * sun, dış politikada ayri ayrı istika - metlerde değil, bir tek aynı hedefe Toğru yürüyeceklerdir. 1917 de amerikan ordusuna girmiş, muharebe meydanlarında bulunmuş, varalarımış ve kendi kendine yetiş - miş olan cümhuriyetçi B. Willkie, de- mokrasi bahsinde, demokrat B. Ruz- reltten aşağı kalmamaktadır. B. Ruzveltin ise, ne çapta bir şah- siyet olduğunu, dünyadaki devlet a- damlarından ve onların ideolojilerin- den hangilerine sempati ve hangileri- silelerle yıllardanberi gördük. Onun seçim rakibi olan B. Willkie de “... Şa- yet harbe girersek, zaferi elde edin- ceye kadar dövüşeceğiz!,, demekle, — Dünyada tek başına bir insan olmadığını, karın ve çocukların da bulunduğunu unutma. — Peki, peki, Gizella, tekrar kocasının göğsüne kapandı. Derin bir yeis içinde rast geldiği yerinden öptü, öptü. Vil- moş, bir heykel sükünetiyle onu seyrediyordu. Genç kadının gözlerinden ip gibi yaşlar iniyordu. Gözyaş- lari Vilmoş'un dudaklarını da ıslattı. Araba sarsıldı. Dişleri biribirine çarptı. Gözyaşı tuzlu, buseler hara- retli idi. Bu saniyede Vilmoş'un zihninden şunlar geçiyordu: hayat esrarlarla döluydu. Bu kadın bütün bir hayattı. Bu kadın, en karanlık bir ölümdü. Vilmoş'un babasının apartmanı önünde durdular. Vilmoş, arabadan atladı. Bir kaç dakika içinde ana- siyle babasına veda ederek döndü. Yarım saat sonra kışla kapısının epeyce açığında durdular. Halk yolla- rı kaplamış, araba ilerliyemiyordu. — Sen, artık eve git yavrüm. Gizella, kocasının elini kuvetle sıktı. Bu tavsiyeye sessizce başını sallıyarak itiraz etti. Kalabalığı yara- rak ilerlemeğe başladılar. Gizella, kocasının öfkeyle savurduğu küfürleri dehşet içinde dinliyordu. Bunca senedir bir arada yaşıyorlardı. Şimdiye kadar onun böyle açıkça küfür ettiğini hiç işitmemişti. İtişip ka- kışmaktan başındaki şapkası kaydı. Elbisesi buruştu. Vilmoş, homurdandı: — Galiba geç kaldık. Bu sısrada büyük bir dıvarın önüne geldiler. Vil- moş, karısına döndü: — Yavrum, dedi. Sen burada bir iki dakika bekle. Ben, şimdi gelirim. Akşamın alaca karanlığı çökmüştü. Kışlanın bü- yük avlusunda kıtalar toplanıyordu. Hakikaten bir i- ki dakika sonra Vilmoöş, koşarak geldi. — Bizim bölük hareket ediyor. Allaha ısmarladık sevgilim. — Vilmos! — Ruhum! BBT AT AĞA ne de antipati beslediğini bir çok ve- Ankaragücü temsil kolunun çalışmaları Bir müddettenberi şehrimizde mü- tevazı kadrosiyle çalışmakta olan An- karagücü temsil şubesi gençleri dün gece kendi sahnelerinde “Yanlış Yol” piyesini temsil etmişlerdir. Temsil çok muvaffakiyetli olmuş ve seyirci- ler tarafından zevkle takip olunmuş- tur. Halkevi temsilleri Cuma gecesi, Halkevi gençleri se - zonun ikinci piyesi olarak Hülya Gözalan'ın yazdığı (Yanlış Yol) piye- sini temsil ettiler. Yanlış yol takip eden bir aile rei- sinin, boşluğunu dolduran ve ideal bir kadın olan eşi, çocuğunu yetişti- riyor memlekete müfit bir doktor ya- piyor. İ5 yıl sonra hapisaneden yara- h olarak evine dönen baba, oğluna ya- rasını sardırdıktan sonra kendini ta- nıtmadan ve aile huzurunu bozmak istemiyerek mahçup, müteessir çıkıp gidiyor. z İçli olduğu kadar aile efradının müşterek vazife ve fedakârlığını te- barüz ettiren bu ,piyeste vazife alan- lardan Bayan Dürnev Türkân, Bay Burhan, Fethi İmre çok muvaffak oldular, Bay. İlhami, Hakkı, Ekrem Tok, Muammer ve Küçük İrfan da rollerini başardılar. -Temsil, seyredenlerin alâka ve tak- dirlerini toplamış, muvaffakiyetle ha- şarılmıştır. Okul müdürleri arasında nakiller Eyüp orta okul müdür Sadi Aykıt Bakırköy orta okul müdürlüğüne, Ge- lenbevi orta okul müdürü Osmen Çer- men Zeyrek orta okul müdürlüğüne, Zeyrek orta okul müdürü Hamdi Ka- yalı Gelenbevi orta okul müdürlüğü- ne, Eyüp orta okul müdür muavini Reşat Heparı aynı okul müdürlüğü - ne, Mersin orta okul müdür muavini Faruk Ediz Iğdır orta okul müdür- lüğüne, Kars akşam kız sanat okulu moda öğretmeni Yaşar Talay aynı o- kul müdürlüğüne, İstanbul lisesi öğ- retmeni Yunus Kâzım Köni İstanbul Taksim lisesi müdürlüğüne tayin e- dilmişlerdir. Mektupçular arasında Sıvas mektupçusu Agâh Akkan Seyhan —mektupçuluğuna, — Seyhan mektupçusu Agâh Yüce Sıvas mek - tupçuluğuna naklen tayin olunmuş - lardır. Maarif müdürleri arasında İzmir Maarif Müdürü Ali Rıza Öz- |2 kut Konya Maarif —Müdürlüğüne, Konya Maarif Müdürü Halit Ziya Kalkancı-İzmis Maarif Müdürlüğüna naklen tayin olunmuşlardır. Kahve ihtikârı yapan bir toptancı B mahkemeye verildi İzmir, (Hususi) — Ticaret Vekâletinin sattığı kahvelerden on çuvalını, kilosu 135 kuruştan satarak fatura haricinde ayrıca beşer lira fazla para aln toptncı tüccardan Mehmet oğlu Bay Nuri Beşikcioğlu asli- ye üçüncü ceza hâkimliğine verilmiş ve tevkif edilmiştir. Bu muhakemeye önü - müzdeki pazartesi günü başlanacaktır. dünyada olup biten şeyler karşısında nası!' düşündüğünü açıkça söyledi. Bunun içindir ki, seçim mücadelesi - nin neticesi, bazı devletlerin umduk - ları gibi, meydanı kendilerine boş bı- rakmıyacaktır. Yeter ki seçim yapılıp, Amerika bu dahil? işini bitirmiş ol - Bir devletin başlıca ödevi i- dare ettiği ulusun menfaatle- rini korumak, eksiklerini dü- şünmek, dertlerine çare ara- maktır. Devlet, bu vazifeleri yapa - bilmek için her şeyden evel u- lusun ne kadar olduğunu, ar- tıp artmadığımı bilimek mecbu- riyetindedir. Bunu bilmiyen bir devlet karanlıkta iş gör - müş gibi olur. Ulus hakkında bilgi derle - yen sayım, devletin ulusa kar- şı ödevlerini yapabilmek yol- larmı da göstermiş olur. İşte bu maksatladır ki önü- müzdeki İLKTEŞRİN de genel nüfus sayımı yapılacaktır. BAŞVEKÂLET İstrtistik Umum Müdürlüğü Çankaya kazası Mühya köyünün ocak kongresi Çankaya kaazsının Mühya köyü semt ocağı'nın köngresi dün saat 14 te Mühya köyünün mektebinde toplandı. Toplantıda civardaki dört köyün Par- tilileri de hazır bulunuyorlardı. Kongrede muhtelif mevzulara temas edilirken köy- lülerimiz dünya hâdiselerini hassasiyetle takip ettiğini gösteren çok kıymetli mü- talealar beyan ettiler, Asıl kongre müza- kerelerinin hitamını müteakip kongrede kaza adına müşahit olarak hazır bulunan (Radyo Difüzyon Postaları) ANKARA Radyosu TÜRKİYE Radyosu — Dalga Uzunluğu — 1648 m. 182 Kes./120 Kw. 31.7 m. ,9465 Kes/ 20 Kw. 'T. A. P. 1947 m. 15195 Kes./ 20 Kw T. A, &: PAZAR : 13/10/940 9.00 Program, ve memleket saat ayarı. 9.03 Müzik: Marşlar ve hafif parça « | lar (PL) | 9.15 Ajans haberleri j 9.30/9.50 Müzik programının devamı (pi) 10,00 Ev kadını - lekelere dair konuşma. 12:30 Program ve memleket saat ayarı, 12.33 Müzik: 1. Dede - mahur şarkı: (Sa» na layik mi ey gülten), 2. Lemi - Rast şar- kı: (Sazın gibi sinem dahi), 3, Refik Fer« san - rast şarkı: (Yakdı cihanı ateşin)., 4. Nuri H. Poyraz - muhayyer türkü: (İz- mirlinin yolunda), | 12,50 Ajans haberleri. | 13.05 Müzik: 1. A, Aşiran Peşrevi, 2. Udf | Mehmet - A, Aşiran Şarkı: (Neden kalbim # seni sevdi), 3. Sadettin Kaynak - Beyati- araban şarkı: (Ömrümün neşesiz geçti ba- harı), 4. Sadettin Kaynak - Muhayyer tür- kü: (İşte seni seven benim), 5. Muhayyer türkü: (Ben babamın evin yıktım). | 13.25 Müzik: Radyo salon orkestrası (vie | yolonist Necip Aşkın idaresinde). 1. Saint - Saens: Asker? marş, 2. Brus - selmans: Felemenk suiti, No. 2, 3. Noack Köy hikâyeleri (suit), 4. Ni&mann: Asrf danslar suitinden - çarlston, 5. Rubinstsin Kostümlü balo (suit), 6. Jessel: Yaşamak, sevmek demektir, 7. Joh. Strauss: Viyana Şakir Hazım Ergökmen i imizin ve partinin köylünün işlerini daima başta tuttuğunu, umum?,refahın köylünün refa- hından d: asıl halk ları o- lan büyüklerimizin dalma köylüyü düşün- düklerini ve büyüklerimize Mmutlak bir itimat beslemek borcumuz olduğunu söy- lemiş, dünya hâdiselerinin milli birliğin hakikf kuvet olduğunu isbat ettiğini türk milletinin bugün arzetmekte olduğu bir - lik onun yenilmez kuvetin parlak bir deli- H olduğuna işaret ederek Türk ordusunun hiç bir devirde bu kadar kuvetli ve mü- cehhez bulunmâdığını, topraklarımıza sal- dırmak deliliğini gösterecek her düşma - nın mahvolacağının bilinmesini, paraştit- çülere ve bozguncu ruh taşıyanlara karşi daima dikkatli bulunulması gerektiğini söyliyerek sözlerine nihayet vermiştir. Kongrede hazır bulunanlar, tek bir in- san ruhiyle kumandasında harp ettikleri ve çok iyi tanıdıkları Millt Şefimiz İnö- nül'ye olan bağlılıklarını, hükümete olan itimatlarını tekrarlamışlârdır. Kongre sa- mimt bir hava içinde bu Suretle sona er- miştir. şekerlemeleri (Vals). 18.00 Program, ve memleket saat ayarı, 18.03 Müzik: Radyo caz orkestrası (İbra- him Özgür idaresinde). 18.50 Müzik: 1. Lemi - Uşşak şarkı: (Ne- ler çektim neler canan elinden), 2. - Uş - şak şarkı: (Kalbim hasretle yanan bir çöldür), 3. Artaki Can - Uşşak şarkıt (Sevdama yakın gel), 4. Şükrü Şenozan « mahur şarkı: (Bu sevda ne tatlr yalan), 5. Muzaffer İlkar - Mahur şarkı: (Bir ve- fasız yâr için), 6. Refik Fersan - mahur şarkr: (Dün yine günümüz geçti beraber), 7. İsak Varan - Suzinak şarkı: (Ahu göze lü ne de mahmur bakıyor), 8. Mustafa Na« fiz - Suzinak şarkı: (Ümitsiz bir sevişle) 9. Muhlis. Sabahattin - Hicazkâr şarkır (Bahar geldi gün açıldı). 19.30 Memleket saat ayarı, ve ajans ha « berleri. 19.45 Müzik: Fasıl heyeti - seçilmiş esen ler. 20.15 Müzik: neşeli müsiki, 20.30 Konuşma, 20.45 Müzik: Müşterek şarkılar, ANKARA VALİLİĞİ Lamırar yaptırnacak Ankara Vâliliğinden : Ankarada Cebeci devlet konservatü- varı binasında yapılacak olan çatı ve- sair tamir işi 15/10/1940 salı günü sa- at 15 de nafıa müdürlüğü komisyonun da ihalesi yapılmak üzere pazarlıkla eksiltmeye konulmuştur. Keşif bedeli (3000) lira muvakkat teminatı 22 lira (50) kuruştur. İstek - lilerin muvakkat teminat mektup ve - ya makbuzu ticaret odası vesikası ve bu işe ait nafıa müdürlüğünden ala - cakları ehliyet vesikalariyle birlikte sözü geçen gün ve saatte komisyona gelmeleri. Buna ait keşif ve şartnameyi nafıa müdürlüğünde görebilecekleri, (6628) Tamirat yaptırılacak Ankara Valiliğinden: 16588 2115 K (Kahramanlık menkıbele- ri), 21.30 Müzik: modern sonatlar - L, Yana- Hlan ” Gedlürdümmyans z Şloninger, V— 21.50 Müzik: Seçilmiş opera aryaları (pl) 22.30 Memleket saat ayarı, ajans haberle- ri; Ankara sonbahar at yarışları neticele- ri, ve ajans spor servisi. 22.50 Müzik: cazband (Pi.) 23.25/23.30 Yarınki program, ve kapanış. Tan tamirat iİşi 14.10.940 pazartesi günü sant 15,380 da vilâyet daim! enctlmeninde ihalesi yapılmak üÜzere açık eksiltmeye ko- nulmuştur. Keşif bedeli 5058 lira muvakkat temi- natı 378 lira 98 kuruştur. İsteklilerin muvakkat teminat mektup veya makbuzu, ticaret odası vesikası ve bu işe ait nafıa müdürlüğünden alacakları ehliyet vesikalariyle birlikte sözü geçen gün. ve saatte daimi encümene gelmeleri, Buna ait keşif ve şartnameyi her gün nafıa müdürlüğünde görebilecekleri. sun, Mamafih, çoğu gitti, azı kaldı ! , Hİ -TU Stadyom ve hipodromda yapılacak o- Yazan; MIHALY FÖLDİ — Peki, Vilmoş, karısını iki yanağından ve alnından öptü. Sonra koşarak uzaklaştı. Gizella, arkasından ellerini üzattı, Bir kaç saniye bu vaziyette kaldı. Divara yaslandı. Kalbine bir hüzün çöktü. Boğazı, dudakları kurudu. Mırıldandı: — Galiba bayılacağımi.. Fenalık geldi... — Hazırol! Ortalığı derin bir sükün kapladı. Birden sert a- dımların çıkardığı tok ve muttarit bir gürültü kulak- lara çarptı. Bando, yürüyüş marşını çalmağa başladı: — Gizella! Gengç kadın, telâşla etrafına bakındı. Kocası, biraz öteden elini sallıyarak ilerliyordu. — Vilmoş! Vilmoş! Bölüğün arkasından koşmağa başladı. Kadınlar, erkekler de iltihak ettiler ona. Toz, gürültü, şarkı ve muzika sesleri arasında istasyona vardılar. Bunla- rın hepsi bir rüya, garip bir rüyadan başka bir şey değildi. Ayağı takıldı. Yaşlı bir kadının üstüne doğru sendeledi. Kadın kolundan yakaladı. Yere yuvarlan: masına mani oldu. Biribirlerine baktılar. Yabancı ka- “dının yüzü solgun ve bakışları sertti. Gizella, bu ka- A>dar kırışık bir yüzü ömründe ilk defa olarak görü. Biraz çabuk olalım. Gitmekliğim 1lâ- yordu. Bu da bir rüya idi. Ayağı ağrıyor, bqı ateş- & yanıyordu. Bunun da rüya olduğu muhak- 4 1 Türkçeye çeviren: F.ZAHİR TÖRÜMKÜNEY — i26 — kaktı. Bu ne kalabalık, bu ne gürültüydü böyle! Bu- rada şarkı söylüyorlardı, ötede yaşasın, diye bağırı- yorlardı, biraz uzaklardan hıçkırıklar yükseliyordu. Bunlar da rüya idi. Önünden Vilmoş geçiyordu. Şap- kasının kenarına çiçek iliştirmişti.. Nasıl da dimdik yürüyordu... Asker! Subay!... Harbe gidiyor, benim * erkeğim, benim çocuğum... Çocuğum! Benim Vilmoş- um! Rüya, rüya, ( Açık. vagonlar askerle dolmuştu. Subaylar, daha trenin önünde aşağı yukarı dolaşıyorlardı. Vilmoş karısını gördü. Hemen yanına gitti. — Gizella, ruhüm. Aklını başına topla. Ağlama. (6168) cenin karanlıklarına gömülğcekth öyle mi? Vilmoş da trenle birlikte yok olaçaktı. Bu kabil mi? Birdenbire trenin arkasından koşmağa başladı... Koştu, koştu, yorulup, neefsi tıkanıncaya, dizleri titreyip, adım a- tamıyacak hale gelinceye kadar koştu... Yetişemiye- cekti. Yetişmesine imkân yoktu... Bunu idrâk ettiği zaman bütün takati kesildi. Şimdi gittikçe uzaklaşan, küçülüp, soluklaşan kırmızi bir lâmba daha doğrüsu kırmızı bir nokta görüyordu. Biraz sonra bu da kay- boldu... Sendeliyerek döndü. İstasyonun parmaklığı- na yaslandı. Ağladı... Bağıra bağıra, hıçkıra hıçkıra ağladı. ğ VI Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Üstü başı bü- ruşmuş, toz, toprak içinde eve geldi. Sokak kapısını Vili açtı. — Anneciğim, bu saatlere kadar nerelerde kaldın? Dalgın, dalgın oğlunun yüzüne baktı. Sesinde en- dişe, merak ve biraz da erkeklik, aile reisliği tasarlı- yan bir ahenk vardı. Cevap vermek istemedi. Yorgun adımlarla odaya doğru yürüdü. Vili, annesinin kolu- na girdi: — Çok merak ettik, Çocukları yatırdım, uyuyor- Bak herkes... Bütün lel Böyle larda şahst şeyler düşünülmez... Şey, görüyor musun... Fer- diyetçilik iflâs etti. Şmdi cemiyet var. Sen, cahil bir kadın değilsin, düşünen, muhakemesi işliyen bir in- sansın... Binaenaleyh metin olmalısın... Çocukların var.. Bunu da unutma... Senin sıhatine, metanetine hepimiz muhtacız... Ağlama, kendini üzme, — Artık ağlamıyorum Vilmoş, Düdükler ötüyor, kampanalar çalıyordu. Vagonlar- dan şarkılar yükseliyordu. Kondoktörler, askerler koşuşuyorlardı. Vilmoş, birdenbire karısını kucakla- dı. Dudaklarından uzun, uzun öptü. Sonra ani bir ha- reketle ayrıldı. Süratle uzaklaştı. Biraz ilerideki bir vagona atladı. Tren yavaş yavaş hareket etti. Gizella, olduğu yerde duruyor, hareket eden trene büyülen- miş gibi bakıyordu. Bu'tren bir kaç dakika sonra ge- rP y Sf lar. Bal mı geçirdin? Ne yapacağımı, nerede arı- yacağımı şaşırdım. Madam Bürinka, polise haher ve- relim, dedi. Fakat, ben bunu doğru bulmadım. İyi ettim değil mi? Gizella, durdu. Dikkatle oğlunun yüzüne baktı. Geç ka'dı, diye gidip polise mi haber vereceklerdi ne münasebet? Bu oğlan kendini ne zannediyordu? Ailenin başından ayrılan erkeğin yerini mi doldur- mağa kalkışıyordu? —Hayatta dayanacağı — noktayı kaybeden annesine, zavallı ihtiyar kadına destek ol- mak mı istiyordu?... Soğuk ve sert bir sesle söyledi: — Evet, babanı uğurladım. — Tren bu kadar geç mi kalktı, 16120

Bu sayıdan diğer sayfalar: