Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
ğ Amerika'nın sulh istiyenlere yardımı Amerikan hükümeti, Ja - ponya ile Birleşik Ame rika arasında mevcut tica - ret ve gümrük muahedesi- ni bozdu. Bu, Japonyaya ciddi bir ihtardır. Ruzvelt ve Kor - dell Hull, Pekindeki ame- rikan vatandaşlarına ja - ponlar tarafından yapılan fena muamelenin uyandır - dığı heyecandan istifade e- derek harekete geçmişler ve bu ihtarda bulunmuş - lardır. Bozulan muahede tesiri- ni ancak gelecek sene ikin- cikânunda — gösterecektir. Altı ây müddetle japonlar amerikalılarla alış veriş e- debilecektir. Eğer muahe- de yenilenmiyecek olursa amerikan cümhurreisi ja - pon alış verişini sıkıntıya koyacak veya büsbütün du- mura uğratacak tedbirleri ondan sonra tatbik edecek- tir. İstatistikler açık açık gösteriyor ki muahede bo- zulacak olursa, bu işte en çok ziyan edecek olanlar amerikalılardır. Amerika - lıların ticarete ait ziyan - ları çok olacaktır. Son iki sene içinde yani Çin harbi devamınca, ja - ponlar, amerikalılardan, sattıklarının iki misli şey satın almışlardır. Japonya, idhalâtının üç- te birini amerikalılardan tedarik ediyor. İhracatın yarısını da Amerikaya ya- pıyorlar. Bilmukabele, A - merika, dış ticaretinin an- cak onda birini Japonya i- le yapar. Amerika Japonyaya pet - rol, pamuk, demir ve bakır verir. Sonra, japon- lar, Amerikadan gayri yer- lerden satın aldıkları ip - tidaf maddelerin bedelini dolar olarak tediye ediyor- lar. Japonlar, bu iptidat maddeleri ipekli ve pa - muklu mensucatla karşılı - yorlar. Koördel Hull, dünya ka - rişıklik ve tehlikelerini'n doğrudan doğruya Ameri- kanın hodkâmlığı tehdit ettiğini göstermiştir. İpti- dai maddeler ve insan e - linden çıkan işlerin hepsi harp işlerine sarfedildiği için amerikan fiyatlım_ıa ağır bastığı için diğerleri - nin fiyatlarına da ağır gel- mektedir. Binaenaleyh bun lar, devamlı bir mübadele temin etmez. Ruzveltin Japönyaya yap tığı bu ihtarın ingiliz - ja- pon müzakereleriyle bir a- lâkası yok mudur ? Muhtemel bir ingiliz - japon ittifakına karşı u - zak şarkta menşei gizli te- zahürat belirdiği bir sıra- da, Ruzvelt Japonyaya, har bi uzatmamak için Ameri- kanın mahdut eşya çıkara- cağını, dolayısiyle bildir - mek istemiştir. Sulhu istiyenlere kiy « metli bir yardım. Le Figaro Amerika ne vakite kadar bitaraftır? Hayır! harp patlarsa biz karışmıyacağız. Avru - pa işleri biz amerikalıları alâkadar etmez. Madem ki tabiat bizi ayrı bir hale koymüş, bu mücerred vazi- yetimizden — ayrılmamaya dikkatedelim. Ayrı durmaz sak bir şey kazanamadığı - miz gibi, her şeyi de kay - bederiz.,, diye bağırmak kolay. Yalnız, hâdiseler insan - lardan daha kuvetlidir. Hâ diseler yalniz insanların gözlerini açmak için de teceddüt eder. İşte, İngiltere Avrupa işlerinden dolayı japonla- ra imtiyaz vermiye mecbur oldu. Amerika Birleşik dev letleri bu haberi lâkaydi i- le karşılıyamazdı. Bir gün Ruzvelt: “Dünya küçüldü,, demişti. Fakat uzak şarkta ne olup biterse, Amerikalı- ların menfaatlerine tesir e- der. Sarılar aleyhinde be - yazların, harp kundakçıları aleyhinde milliyetçilerin, esirci rejimlerin aleyhin - de demokrasilerin elzem o- lan tesanütleri birdenbire mâna kazandı ve Birleşik Amerika Japonya ile tica- ret muahedesini — derhal feshetti. Hâdise çok mühim. Ja - ponlar, amerikalılarla tica- ret mübadelesi yapamadı - lar mı vaziyetleri son dere- ce güçleşir. Japonlar, İn « giltere ile yaptıkları müza- kerelerde yüksekten ata - caklardı. Amerikalılar, böy lece ingilizlere esaslı bir yardımda bulunmuş yorlar. Artık bitaraflık! bitaraflık! diye mecliste odu — Alman milletine muhtelif yerlerden üşenmeden 50.000 mektup gönderen adam: King Hall'in dört pozu Bayramdan bayrama bağırmanın hiç bir kalmamıştır. Ruzveltin — mümessiller meclisinde muvaffak olma- masıi Almanyayı çok sevin- dirmişti. Şimdi alman ga - zeteleri küplere biniyor. E ğer Almanya çılgınlık yo- lunda devam ederse belki daha bir çok sürprizlerle de karşılaşacaktır. Amerikanın aldığı ted - biri, Japonyaya karşı bir ihtar olarak telâkki edebi- liriz. Kuruntu yapmıyo - ruz. Taarruza uğrarsak A- merikan kıtalarının derhal Okyanosu aşacağını tahay- yül etmiyoruz. Fakat — amerikalıların menfaatlerinin nerede ol - duğunu görüyoruz. Burada his değil doğru bir fikir ilcası mevzuubahistir. L'İntransigeant HULASA (Büyük harpten sonra ilk paskalya gecesi, beş genç, Antuvan, kardeşi Jilber, Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla be- raber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir Mariyan'la,»Dominik de Solanj'la beraber eğleniyorlar. Aradan hayli zarhan geçmiştir. Mariyan, Antuvan'ı sev- miye başlamıştır. Bu arada Solanj kendisini görünen Dominik'e Jilber'le ihanet etmiş ve ondan ge- be kalmıştır. Sonra nedamet duymuş ve çocuğu düşü - inik İsviçrede bir se- rürken hastal arkadaşı otelde geçiriyorlar. Şimdi D natoryomda olan. Solanj'ı ziyaret etmektedir.) Biraz ötede kitap okuyan beyazlar giymiş, be- yaz tüller bağlamış bir hasta bakıcı ayağa kalktı. Dominik Heriyo, Antuvan, sevmez Nazi hükümeti şimdi de büyük Tanenberg bay - ramlarına hazırlanıyor. O- raya 150.000 kişi toplıya - cak. Demiryollarında yüz- de 75 tenzilât var. Geniş çadırlar altında yatıp kalk- mak bedava. İaşe de gün- de bir markla temin edile- cek, Fakat işin aslını arar- sanız yiyip içecek bir şey de yok! Meşaleler Tanenberg'de sönecek, Nurenberg'de ya- nacak. Böylece bayramdan bayrama koşuyorlar. Bu gsefer gösterilere 350.000 kişi iştirâk ede - cek. Asker toplamağa baş- ladılar. Bu vaziyet herkese keyf veriyor. Meselâ bir alman ailesi- nin bütün fertleri siyasi ve içtimai mecburiyetlerle Yazan: İröne Nemirovski darmadağın edilmiştir. Ba matında çalışıyor, anne, pasff müdafaa — işleriyle meşgul oluyor, büyük oğlu tarlalarda hasadı kaldır - mak için seferber edilmiş. Hülâsa her biri bir köşe- de. Fakat şimdi: — Adam sen de! diyor- lar, Nurenberg kongresin- de nasıl olsa hepimiz bu- luşacağız ya! Paris - Söir Tecrübeler niçin yarım kaldı lman hükümeti Berlin'- de büyük bir havadan korunma tecrübelerine gi- rişecek, ve bu tecrübeler geçen ayın sonuna kad“ar sürecekti. Fakat bir gün tecrübe yapıldı ve bırakı - liverdi. Acaba niçin bırakıldı ? Ka Hat —28— Buna resmen verdikleri sif hava müdaiaası O Kâ - dar mükemmel yapılmıştır ki- bunun devamı faydasız olacağı için işler birakıl - mış, mükâfat olarak da bu- na iştirâk edenlere mezu - niyet verilmiştir. Fakat bir de başka şayi - aları dinliyelim: Bazıları- na göre, pasif müdafaa iş- lerinde fazla masraf olmuş tüccarların işleri aksamış, tecrübeler onun için yarı - da bırakılmıştır. Bazılarına göre de, bu tecrübeler bazı muhalifle - re, istedikleri gibi fikirle - rini söylemek için fırsat ve ip uçları vermiştir. Paris - Soir Sulh cephesi genişliyor Türk - ingiliz paktı mey velerini veriyor. Londra, Paris - Ankara hattı, pet- rol diyarının ortasındaki yeni bir istasyona kadar uzanıyor. Bu — istasyon Tahrandır. İran kuvetleri büyüyor: Londra, Tahran hüküme - tine muharebe tayyareleri, dafi tayyare topları vere- cektir. Yakın şarkın müdafaası gittikçe teşkilâtlanıyor ve sulh cephesi genişliyor. Paris - Soir Yeni bir tehlike hazırlanıyor Bir kaç haftaya kadar İs- panyol hükümeti, şim - dilik pek az ehemiyet veri- len bir Avrupa meselesini yeniden ortaya atacaktır. Bu suretle, ispanyol dev- leti, ifası için yaradılmış olduğu vazifeyi görmiye başlamış olacaktır. Bu va - zife garbi Akdenizle şimali Afrikada garp devletleri i- çin emniyetsiz ve endişe sebepleri yaratmaktır. Ya - nılmadan şimdiden bunu haber verebiliriz: Kont Ci- ano bu yakınlarda İspan - yaya yaptığı — seyahatte, Franko ile mutabık olarak, bu işte takip edilecek hare- ket hattını çizmiş old u için, cümhuriyet hükümeti tarafından Fransaya yatı - rılmış olan altınlar mese - lesi halledilir edilmez yeni İspanya hükümeti aylar - danberi hazırlamakta oldu- ğu ilk taarruzuna girişe « cektir, Emperyalist İspanyanın bu ilk taarruzu, enternas - ?ıonal 'Tanca - mıntakasındı lall Yaralillan Şenimlut m. zahür. edecektir. - Tanca mıntakasını, totaliter dev- letlerin imperyalist ma - nevralarına Avrupanın ce - nup garbisine yardım için bir nevi yeni Danzig hali- ne getirmiye çalışacaklar - dır. Hitler, İngiltere - ile Fransayı alt etmek için ta- arzuz plânını tatbike , baş- lamıştır. Hâdiseler müsaade- etti- ği takdirde, Danziğ'le Ti - ençinden sonra Tanca ge - lecektir. Almanyanın tah- rikçi urisurları gibi vazife görecek olan — ispanyollar burada Filistin'e benzer bir vaziyet yaratmıya ça - lışacaklardır. General Frankonun har- bi kazanmasına yardım et- miş olan devletlere yapa - cağı ilk hizmet budur. Baş- ka bir şey yapamaz. Har- ROTOSEUM - AZINSI Çeviren: Mümtaz Faik FENİK zin hakkınızda öyle tecrübelerim var ki asla ya- k 3-8-1939 LRADYO ) A AR K Y OR RADYO DİFÜZYON Postaları TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu Dalga Uzunluğu ——— 1648 — m. 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kw. *A. O, 31.70 'm. 9465 Kcs./ 20 Kw. T.A, P. —ANKARA— ——— PERŞEMBE — 3-8-1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ : 1— Osman beyin - Hüzzam Peşrevi 2— Bilmen Şen - Hüzzam şarkı - Sukünda geçen ömrüm 3 — Selâhattin Pinar — Hüz zam şarkı - Aşkınla sü- Santur taksi - mi 5 — Selâhattin Pınar - Hüz- zam şarkı - midini kirpiklerine 6— Faize Kapancı - Hüz - zam şarkı - Büklüm büklüm sırma saçın 13.00 Memleket saat ayarı, a- Jans ve meteoroloji haber- eri. 13.15-14 MÜZİK (Karışık pro gram - Pl.) 19.00 Program 19&5 MÜZIK (Oda müziği - 19.30 TÜRK MÜZİĞİ (Fasıl Heyeti) 20.15 Konuşma (Ziraat saati) 20.30 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haber- leri. 20.50 TÜRK MÜZİĞİ : İ — eemkane İsfahan peşre- vi 2—Arif bey - İsfahan şar- kı - Canda hasiyetmi var 3— Mahmut Celâlettin pa- şa - İsfahan şarkı - Dili biçare senin için 4—Rahmi bey - şarkı - Etme figan S———--.. ----- Kemençe tak - simi 6 — Sadettin Kaynak - İsfa- Ean şarkı - Ulu dağ T — eeeeendenn İsfaaan şarkı - Fesleğen ekdim gül bit- ti İsfahan beyhude -—İsfahan saz se - 9—Dede - Gülizar türkü - Bi vefa bi çeşmi bidat 10 — Dede - Gülizar türkü - Nazlı nazlı sekip gider 21.30 Konuşma (İktisat saati) 21.45 Neşeli plâklar - R. 21.50 MÜZİK (Bir operet se- laksiyonu - PI.) 22.00 MÜZİK (Küçük Orkes- tra - Şef: NECİP AŞKIN): 1— Wlather $çhrader - Ak- 2 — Lövine - Humoresk 3— Gerhard Winkler - Don- na şikita - İspanyol ü- vertürü 4— Rubinstein - Kostümlü balo süitinden - Torea- dor ve Endülüs $— Fritz Köpp - Yaz ak « şamı süiti 6— Jac Grit - Mayıs ihti « şamı (Vals) 182 Kcs/120 Kw. 7— Jac Grit - Marş 23.00 Son ajans haberleri, #” raat, esham, tahvilât, kamb”” yo - nukut borsası (fiyat) 23.20 MÜZİK (Cazband - P 23.55 24 Yarınki program —AVRUPA— OPERA VE OPERETLER | 19 Viyana — 20 Strazburl — 20.15 Laypzig — 21 RC ma ORKESTRA KONSERLER! VE SENFONİK KON LER: 13.15 Londra — 15, DOroytviç — 16 Prag £ 18.35 Londra — 19 Berlif — 20.15 Danzig — 21 BeE romünster, Sottens, Brük' sel, Milâno, Kopenhag < 22.15 Stokholm — 23 Prağ ODA MÜZİĞİ: 1145 Lon * dra 15.25 Hamburg <| 17.30 Stokholm — 19.15 Bef lin — 20 Oslo — 20.30 Pa* ris — 22.20 Varşova NEFESLİ SAZLAR (Marf v.s.): 11 Brün — 12 Deut$ chlands, Laypzig — 18.5/ Böhmen — 19.30 Stokholif ORG KONSERLERİ VE KÜ ROLAR: 15 Sarbrüken HAFİF MÜZİKİ: 17.15 Böl men — 18 Hamburg — 1? Münih — 20 Prag — 20.3$ Breslav — 2115 Münih — 22.30 Sarbrüken — 2243i Münih HALK MÜZİĞİ: 10 Berlil 11.30 Ştütgart — 1f Frankfurt — 22.30 Ştütgart DANS MÜZİĞİ: 20.30 Ko * penhag — 20.50 Sofya — 21 Kovmo, Roma — 21. Floransa — 21.45 !Stroytvif — 22 Monte - Ceneri — 23 Milâno Bayan Saadet İkesus Alman radyolarında bir türk kızı şan konseri veriyor Bir müdedttenberi Berlin yüksek musiki —mektebinde tahsil görmekte bulunan Saâ« ı:ît Il;eııı_ı izm.inde bir türk zı, 3 ağüstos 939 günü Tğrkıyg .uüyı:îgt.',";: evel Berlin KonservamöYCA - lonlarında verdiği konserlerit? alman sanat âleminin takdi ni kazanmış olan .Saadet İkej şus, sesinin fevkalâde güzelli ğiyle konservatuarda — dikkal nazarını üzerine çekmiş olaf bir türk kızıdır. Türk dinle * yicilerinin bu konseri alâka İ le dinliyeceklerine şüphe et * miyoruz. —) bin hitamından üç ay son- ra, İspanyanın iç mesele - lerinden hiç birini hallet - mek imkânları henüz be - lirmemiş olduğu bir sıra - da, general Franko için, harici maceradan başka çı- kar yol yoktur. Bu kendi - lerini zayıf hisseden ku - vet rejimlerinin klâsik o - yalama çaresidir. Frankonun imparatorluk İspanyası başka bir harici maceraya girişemez. Flan- jistler Cebelüttarıkı iste - mek hususunda kampanya- larına devam — edebilirler, Bu esnada kapı açılmış, beyaz kollu hasta ba- kıcı eşikte görünmüştü: B. Serrano Suner tehdit * kâr bir tavurla orasını işa- ret edebilir, hiç kimse, hat- tâ ispanyoların en safdili bile bunlara en küçük bir ehemiyet atfetmez. Nasyo- nalist gazeteler demokrasi devletlerine ateş pürkür * mekte devam edebilirler, ne bu devletler, ne de is- panyollar fili bir harp im * kânına ciddi suftette ihti * mal vermeyi hatırlarında! geçirmezler. Mamel Chaves Nogales L OEUVRE — İstirahat zamanınız geldi matmazel.. Son- ra bakın sizi azarlarım. Çok konuşuyorsunuz. Solınj : — Peki, dedi, susacağım. Siz de, Dominik size bir mektup vereyim de onu okuyun! İster misiniz? Hasta —bakıcıdan masanın üzerinde kırmızı maroken sumeni getirmesini istedi. İçin- den bir mektup aldı; ve Dominik'e uzattı: — Okuyunuz.... Hava kararmıştı. Günden ancak az ve zayıf bir ışık kalmıştı. O da, siyah çamların arasından duran Ve yavaş sesle mırıldandı : — Kendinizi yormayınız matmazel... Sonra çıktı gitti. Solanj gülerek ona bakıyordu. Çok zayıf bir gü- lüştü bu. Yalnız dudaklarının kenarına dok Sonra al yi Bunu söyler söylemez iki kolunu vücudu istika- metinde uzattı ve ilâve etti: — Bunu siz ister miydiniz? Siz buna razı olur muyd * Sesinde hafif bir alay kokusu vardı: ve gözlerinin sakin, ciddi b yordu. O- nu aslâ bu şekilde gülerken görmemişti. Bu başka bir kadındı. Yanakları, dudakları boyalı değildi. Üzerinde koyu bir kürk vardı. Başına bir tül bağla- mıştı. Nihayet dedi ki: — Oturunuz. Şezlongun ayak ucuna oturdu. Örtüyü kaldırdı. Ve kendini tutamıyarak, vicdan azabı, göz yaşları içinde, aşkla ve acı ile, onun zayıf bacaklarını öpmi- ye başladı. Uzun ince ayakları dudaklarının altında titriyordu. — Affet beni Solanj! Affet beni! Bütün kabahat benim. Fakat niçin bunu yaptın? Çocuğun benden olmadığına emin miydin?.. — Evet.... evet.... Fakat her ne suretle olursa ol- sun aynı şekilde hareket edecektim. Düşünün bir defa... Bir iskandal.. Gizlice çocuğu doğuracaktım.. — Hayır, hayır, dedi. Sizi bu vaziyete düşür- mek istemezdim.. Hem de bir başkasının çocuğuy- la... — Çocuk Jilber Karmontel'dendi değil mi? Fakat bu çocuğu ben kabul ederdim.. Nihayet onu da sevmeğe başlıyabilirdim. Sen benim hakkımda tam bir fikir sahibi değilsin. Benim ancak bir par- çamı biliyorsun. Tam beni değil. Sana belki biraz sert, istikrarsız, sinik göründüm. Şüphesiz de böy- le idim. Fakat başka türlü de olabilirdim. Bu öl- dürdüğünüz çocuğu kabul edebilirdim. Benim ço- cüğüum derdim. Size asla bundan dolayı ufak bir serzenişte de bulunmazdım. Solanj başını hafifçe salladı... — Hayır; katiyen doğru değil.. Ben sizi, si- zin kendinizi tanıdığınızdan daha iyi bilirim. Si- nılmam. Siz, bir dereceye kadar, hayatın muay- yen bir hududuna kadar, onu saran muayyen bir çerçeve miktarınca hassassınız. Fakat hayat bu değil ki.. Söylerken, soluk soluğa idi. Mendiliyle dudak- larını sildi. Yorulmuştu. Dominik elini tuttu: — Hadi dedi. Biraz dinleniniz. Solanj bir işaret yaptı; yorulmadığını anlat- mak istedi. Ve sonra daha alçak bir sesle sözleri- ni bitirdi: — Çok hasta idim... Hâlâ da tehlike var... Dominik bir müddet süküttan sonra sordu: — Çok ıstırap çektiniz mi? — Hayır... Morfin şiringa ediyorlardı... Neden sonra enfeksiyon bitti. O zaman da kan tükürmeğe başladım. Biliyorsunuz ki babam veremden ölmüş- tü. Benim de ciğerlerim ©o kadar sağlam değildi. Eski bir yara açılmıştı. Dominik alt üst şekilde büzülmüştü: — Susun, susun, diye mırıldândı. ştu. Dudakları garip bir güçlükle süzülüyordu. Dominik pencereye yaklaş- tı. Mektup elinde idi. Evelâ imzaya baktı: Jilber. Solanj: — İlk sayfası eksik, dedi. Fakat ziyanı yok. Okuyun. Anlarsınız, Dominik okumağa başladı: “,...bu benim bildiğim diyarı, sana da öğret- meğe çalışacağım... İsviçre'den değil, hastalıktan bahsetmek istiyorum. Çünkü bu hastalık, diğerle- rinden farklı bir diyardır. Nasıl en ufak bir kulü- bede bile insan hayatını tanzim etmesini bilince i- yi yaşarsa, bu diyar da öyledir; alışmak lâzım... Biz biribirimizin olmadan yaşayamayız. Sen Domi- nik'le evlenmiyeceksin. Onu artık sevmiyorsun. Bu- nu ben senden daha iyi biliyorum. Fontenblo'da i- ken onu kabul etmemek isteyişinden, uzaklara kaçmak isteyişinden, onun sana kadar gelemiye- ceğini zannedişinden bunu zaten anlamıştım. Seni seviyorum Solanj. Bunu tekrar etmekten asla yo- rulmıyacağım. Biliyorum. Benim yüzümden hiç (Sonu var) DU