17 Temmuz 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

17 Temmuz 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İ nayım... Bununla beraber Şvartz'a kar- ı7-7- 1939 ULUS ' B B | | | HAYAT VEİŞİHKT N Paristen şikâyet mektubu Paris'ten, A.. 1. imzasiyle gazete - ye mektup gönderen bir bayan üç şeyden şikâyet ediyor: İlkin bu Ha- yat ve Sıhat yazılarının muharririn- den, Her gün gazetede bu yazıları dikkatle okuyacak kadar sabır gös- terdiği halde kendisinin “en mühim hayat meselelerinden biri,, dediği !".h" “bir türlü yaklaşmadığım,, için... İkinci şikâyeti Paris'teki dok - torlardan. koğurı Bu yabancı memlekette dert t!ınleîecek doktor da yok. Bir iki ke- limeden sonra hemen reçeteyi yaz- mıya hazırlanıyorlar... Diye yazıyor. Üçüncüsü, daha doğ- rusu ilk ikisine sebep olan asıl büyük şikâyeti pekliktendir. Peklik sebep - lerini ve çarelerini gazetede okumak mı istiyor. Paris'teki doktorlardan şikâyeti- ne karşı elimden bir şey gelemiyece- ği tabiidir. Bu doktorlar, hocaları- nın kendilerine verdikleri nasihat - leri unutmuşlar demek... Fakat sa - yın bayan sıla için memleketine döndüğü vakit buradaki doktor ar - kadaşlarımızın kendisini, sözlerinin sonuna kadar dinliyeceklerini te- min ederim. Bana ait olan şikâyetine gelince, bir kere kendisinden özür - dilerim. Yalnız bir okur için yazı yazmak doğru olmamakla beraber, onun gi- bi, peklikten şikâyetçi bir çok baş - ka okurlar da bulunduğunu sanıyo- rum. Onun için istediğini yerine ge- tirmiye çalışacağım. Bu bahse, şimdiye kadar, yaklaş- madığıma sebep bunun - peklik çe- kenlerin zannettikleri gibi - en mü - him hayat meselelerinden biri ol- dır. Vakıa i ların birço- lerinden biri,, diye telâkki ettiği o vazifeyi yapamayınca - zaten etra- fında peklikten şikâyet edenler de pek çok olduğu için - pekliğe tutul- duğunu kuruntu eder. Kuruntu de - vam ettikçe peklikten de kurtula - maz. Yalnız pekliğin vücuda büyük zararları olacağı düşüncesi de ikin- ci bir kuruntudur. Her gün çıkması lâzım gelen maddelerin barsaklar lâzım gelen maddelerin barsaklar- da kaldıkça vücudu zehirliyebilece- ğini düşünmek tabiatın kudretine karşı bir iftira, kendi aklımızı tabi- atın nizamından üstün tutmak de - mektir: barsaklarımızda tabii ola - rak bulumnan mikropların şimdiye kadar bilinen cinsleri 240, sayıları da 128 milyondur. Normal halinı bu kadar mikrobun kendilerini ve zehirlerini içeriye sokmıyan barsak- lar, yediğimiz yemeklerin birkinti - lerini nasıl içeriye bırakırlar? Bar- saklarımız, yediğimiz şekerlerde bi- le kimyaca terkibi ayırd. eden ve iki türlü şekerden başka hiç birini kana karıştırmıyan hassas uzvu- muzdur. Vücudumuza yabancı olna yemek birkintilerini içeriye bıraka- bileceğini sanmak bu uzvumuzun ehemiyetini öğrenmemiş olmaktan gelir... Barsaklar ancak hasta olur- lar, bozulurlarsa vücuda yabancı maddelerin kana karışmasına mani olamazlar. Onları bozan sebepler- den biri de müshil ilâçlar, linet ilâç- larıdır. Bereket versin ki - en yeni lâboratuvar tecrübelerinden anla- şıldığına göre - büyük barsaklarda- ki maddeler pek az zehirli oldukla - rından kendi kendilerine linet ilâcı kull. lar onlardan pek de büyük ğu her gün yemek hayat için bir za- ruret olduğu gibi, hazım cihazını her gün boşaltarak tekrar yenilecek yemeklere yer hazırlamak mutlaka lüzumlu olduğunu sanırlar. Pek lü - zumlu diye bildikleri bu vazifeyi ifa edemedikleri günlerde kendile- rini rahatsız bulurlar ve, çok defa, yakınlarında bulunanları da rahat - sız ederler. Kimisi de derd dinlete - cek sabırlı hekim arar... Hekimler de, yakın vakte zarar görmezler. Bazılarında da peklik tabiatın kurduğu ve lüzumlu bir müdafaa vasıtası olur: meselâ çok yemek ye- dikleri halde semiremiyenler de.... O zaman peklik çekmek faydalı bir hal olur. Basit ve çok defa kuruntudan ile- ri gelen pekliğe karşı sağlık tedbir- lerini söylemeden önce, Paris'ten şi- kâyetçi bu sayın okurumuza bizim leketi hsulü iki deva tavsi- ye kadar, peklik çekenlerin kurun- tularma — kapıldıklarından, — yahut derd dinlemekten bıktıklarından, pekliğe karsşı, sayılaâ unla “en meşhurları şırınga — ile hintyağı olduğunu bilirsiniz... Şim- di peklik derdi hekimlerin sabrımı tüketmekten ziyade, hazır ilâç ya * pan fabrikaların işlerine yarar. On- ların en büyük kârları, her gün ye - niden ortaya çıkardıkları ve peklik çekenlerin hekim sormadan aldık- ları linet ilâçlarıdır... Peklik, başka türlü rahatsızlık- larla birlikte olmayınca yahut ka- rında sancı bulunmayınca, pek de ehemiyet verilecek bir şey değildir. Böyle basit, başka hiç bir türlü ra- hatsızlık vermiyen peklik bir çokla- rında kuruntudan ileri gelir. Bütün hazım cihazının sempatik - sinirleri ruhi dediğimiz hallerden pek müte- essir olurlar. İnsan bir heyecan üze- rine ishale tutulduğu gibi kuruntu üzerine devamlı pekliğe de tutulur. Bir gün, her hangi bir sebepten, me- selâ o gün yediği yemeklerin tesi- ye edeceğim. Biri sabahları bir türk sigarası tellendirmek. Bunu, bayanların si - Akdeniz İngiliz filosunun yeni baş kumandanı Amiral A. B. ğğ Cunningham İngiltere'nin Akdeniz filosu yeni Başkumandanı Amiral A. B. Cunningham Londradan gazetemize yazılıyor: Akdeniz'deki ingiliz filosuna ye- ni bir başkumandan tayin edilmiş- tir. Amiral Sir Dudley Pound'ın a- miral Backhouse yerine bahriye bi- rinci sınıf lorduna tayini üzerine a- miral A. B. Cunningham, amirallık bayrağını “Warspite” —gemisinde dalgalandırmak üzere onun yerine getirilmiştir. Amiral Cunningham Akdeniz'in yabancısı değildir. 1911 senesinde üssü Malta olmak üzere Scorpion destroyerinin kumandanı olmuş ve 1918 ikinci kânuna kadar bu vazife- de kalmıştı. Bu devre içinde Scorpion, Çanak- kale'nin dar kısımlarında torpil ta- rıyarak ve Helles burnundaki ingi- mfnîeıhur hekim ho - cası Trusso sağlık verirdi... Öteki de yemeklerinde sık sık bamya ye - mek. Türk sigarası Paris'teki tü- |tüncülerin birçoğunda — bulunur. | Bamyayı oradaki sebzecilerin hep- sinde bulamasa bile, büyük bakkal- lar konservesini satarlar... Güm- rükletmek zahmetine katlanacak adamı bulursa ikisini de buradan getirtmek elbette dâha iyi: o vakit memleketten taze taze koku almış olur. Gurbet diyarında yurd kokusu da bir devadır. G. A. N İzmir Enternasyonal Fuarına hazırlanınız 20 Ağustos — 20 Eylül 1939 rinden, “hayatın en mühim l MAV Yazan: Major WREN — Fakat... Fakat onlarla birlik ol- mazsam beni öldürürler. Maykıl geniş bir işaretle çölün uzak ufuklarını göstererek: — Evet, seni öldürürler, çünkü seni oraya sürüklemelerine müsaade eder - sek susuzluktan ölürsün, dedi. — Nasıl olsa sonunda ölüm var. — İşte ben de buna mani olmıya ça- hşıyorum ya, tahta kafalı! Bütün dü - rüst adamlar birleşir ve Şvartz'a pa - lavralarından vaz geçmesini söylerler- se, kimse ölmez. Zeki ve hoş bir asker olan Kordiye tavzih etti: — Yalnız Löjon'un öldürecekleri müstesna, Garnizona bir zarar gelme- den bu çingeneyi ortadan kaldırmak mümkün olsaydı, hemen bu akşam bu işi üzerime alırdım; ondan sonra adı- mı insanlığa hizmet edenler İistesine kaydetmekte tereddüt etmezdim. Maykıl: — Oh! Oh! dedi, fakat öyleyse sen kimden yanasın? — Ben senden ve Sentandre'den ya- n, fakat y AĞA Konuşmanın sonunda, sarsılmaz bir anti - Şvartz partisi teşkil etmek için yalnız Maykıl, Kordiye, Sentandre, Maris ve ben kaldık. Bütün diğerleri, kimi yarım yama - lak teessüf beyan ederek, kimi Şvartz- ın yiğitliği dedikleri şeye gerçekten müzaheret etmek arzusiyle veya sade- ce vazifelerini yapmaktan ürkerek, ö- nümüzden geçip gittiler. Yalnız beş kişiden ibaret kaldığımı- za emniyet getirdiğimiz zaman May- | kıl dedi ki: — Şvartz'ı plânını terke mecbur e - decek kadar kalabalık olmadığımız- dan korkarim, dedi. Kordiye cevap verdi: — Ona sadece munzam iş temin et- miş olacağız. — Enerjik olan Löjon süratle hare- kete geçerse çıngar çıkmaz, dedi. Maris: — Şvartz'la konuşmadan evel Lö - jon'a haber vereceğim geliyor, dedi. Kordiye bu fikirde değildi. — * — — İhtiyar Şvartz'a kendini kurtar - k fırsati ermeli; Fi ' LO ştır. Bu harp içinde âmiral Cunning- ham, gösterdiği yararlıklarla tema- yüz etmiş, bundan dolayı nişanlar- la taltif olunmuştur. Gelibolu'nun tahliyesinden sonra da amiral, Adalar denizinde faali - yette bulunan bir ufak destroyer fi- lotillasının kıdemli zabiti vazifesi- ne geçmiştir. Amiral Cunningham, bundan son- ra şimal denizinde çalışmış ve al - manların mütareke şartlarını yeri - ne getirip getirmediklerini kont- role memur müttefikler - arası ko- misyona âza olarak girmiştir. Bu amiral, 1933 senesinde Akde- niz'deki destroyerlere vis amiral- likla geçmiş, 1936 da ise kruvazör filosunun başında Akdeniz ikinci kumandanı vazifesini ele almiıştiır. 1938 senesinde bahriye kurmay heyeti başkanı olarak bahriye neza- retinde vazife almış ve almanların denizaltı tonajını yükseltme talep- lerini tetkike memur edilmiştir. femizi yaparız. Löjon'a haber vermek- le de, kendisini tehdit eden tehlike - den kurtulmak fırsatını vermiş olaca- ğız. Bu fırsattan istifade etmesini bi- lecek midir? Hem kendisine söylene- ni dinlemek istiyecek midir? — Yalnız bir kişi söylerse bir şey u- mulamaz, fakat beğ askerlik bir mu - rahhas heyetinin sözünü muhakkak dinliyecektir. Kordiye gülerek; — Bütün partiyi teşkil eden bir mu- rahhas heyeti, dedi. Maris: — Her halde, dinlesin veya dinle - mesin, bunun ne ehemiyeti vardır? de- di. Biz vazifemizi yapmış olacağız. İ- çimizden bir tekinin gidip haber ver- mesi kâfidir. Dinlemek istemezse, kendisinin bileceği iştir. Kardeşim ilâve etti: — Kendisinin bileceği iştir, şüphe- siz, fakat aynı zamanda bu iş bizi de a- lâkadar eder. Löjon bizi dinlemek is- temedi diye yataklarımızda baskına Uğramamıza müsaade mi etmeliyiz? Eğer tasavvurlarını tatbik ederlerse, Şvartz'ın tarafına iltihak etmiyen her- kes, Löjon'la ayni âkibete martiz kala- caktır. — Herkes, yani biz beşimiz, bir de Boldini, Düpre ve Löjon'u ilâve etmek lâzım, Sentandre: — ğ B Amiral Cunningham bütün mes- lek hayatında tebarüz etmiş olan destroyercilik ruhunu yeni tayin o- lunduğu vazifeye de getirecektir. Akdeniz ingiliz donanması, ami- ral Pound'un kumandası altında bü- yük bir şöhret kazanmıştı. Amiral Cunningham'ın kumanda- sı altında da — kül rengi diploomat- lar_diyebileceğimiz — bu filo, dün- yanın en hayati bir ticaret yolu o- lan bu bölgede İngiltere'nin menfa- atlerini ve prestijini yükseltmeğe devam edecektir. Esrarlı bir boğulma İstanbul, 16 (Telefonla) — Dün E- € ö bi 5 n anlaşı! . Ceset 45 yaşlarında Refikaya aittir Hâdise hakkında ya - pilan tahkikattan sonra bundan on gün kadar evel arkadaşı Sabriye ile birlikte sandalla gezmeğe çıkmıştır ve Refika bir daha dönmemiştir. Za - bıta Sabriyeyi aramış fakat bulama - mıştir, Tahkikata devam olunmakta - dır. Feci bir boğulma İstanbul, 16 (Telefonla) — Bir kaç gün evel Hasköy önlerinde bir arka - daşı ile beraber denize girerek boğu- lan Azizin cesedi bugün bulundu. Za- vallının saçları midyelere takılarak boğulduğu anlaşılmıştır. Savarona yatı _Istanbul, 16 Ç(Telefonla) — Bir müddettenberi İstinyede tamir edil - mekte olan Riyaseti cümhur yatı Sa - İktisadi bahisler Alman Haziranda neşredilen yeni Reichs- bank kanunu bu bankanın vaziyetini ve mahiyetini tamamiyle değiştirmiş- tir. Bu değişiklikler iktisat nazırı Funk'un merkez bankasının ne suret- le islâh edileceği hakkında 30 martta yaptığı beyanatla ortaya koyduğu e - saslara uygundur. Yeni kanunun en mühim hükmü Reichsbank'ı tamamiyle devlet reisi- nin emrine almasıdır denilebilir. Bu suretle 64 senedenberi alman impara- torluğuna büyük hizmetler ifa etmiş ve harp sonunun şiddetli enfslâsyon hareketlerine rağmen kendini topla - mış ve nazi devrinde bile memlekete müfit olmağa çalışmış bulunan banka âdeta bir devlet dairesi vaziyetine gir- miş bulunmaktadır. Reichsbank alman - fransız harbın - dan sonra kurulan alman imparatorlu- ğunun mühim bir uzvu olmak üzere ve devlet idaresinde başlıyan merkeziye- ti mali işlerde de temin etmek maksa- diyle 1875 de tesis olunmuştu. Umumi harpten evel bütün Almanya'da 4 - 5 yüz şube ve ajanı mevcuttu ve impara- torluğun en büyük ihraç bankası idi. Reichsbank'dan başka banknot çıka- ran dört kırallık bankasının banknot- ları miktarca çok azdı. Reichsbank kuruluşundan 1922 se - nesine kadar hissedarlar tarafından müntahap bir komite tarafından ve devletin direktifleri altında idare o - lunmuştu. Bu tarihte çıkarılan bir ka- nunla banka üzerindeki devlet kontro- lü hemen tamamiyle kaldırıldı. Bu se- neler esasen Almanya'nın enflâsyon devirlerine ,yani markın eski kıymeti- nin trilyonda birine düştüğü zaman - lara tesadüf eder. Bir taraftan Dr. Schacht gibi ehliyetli alman maliye - cilerinin gayretiyle ve diğer taraftan da alman iktısadiyatının düzelmesin- de menfaat gören eski düşmanlarının yardımiyle hem para işleri hallolundu hem de hazırlanan Dawes plâniyle merkez bankasına yeni bir şekil veril- di. 1924 de tatbik mevkiine konulan ye- ni plâna göre banka, müsavi adette ec- nebi ve alman âzalardan mürekkep bir decek fakat müdürler alman olacak ve umum müdürün intihabı da Alman- ya devlet reisi tarafından tasdik edile- cekti. Nazi idaresi memleketteki her te « Reichsbank'ın ıslahı ve parası H. A. Kuyucak rer tarafından tespit olunacak ve ta- hassül edecek kârın mütebakisi hazi- neye ait olacaktır. Salisen tedavülde- ki paranın, yani banknotların, karşılı- ğı hakkında mevcut bütün kayıtlar kaldırılmıştır. 1924 kanununa göre banknotların karşılığı 9p 40 altın veya 9o 30 altın ve mütebakisi altına kabili tahvil ecnebi dövizi olmak lâzım gelirken şimdi bu miktarları tespit doğrudan doğruya Führer'e bırakılmış bulunmaktadır. Devlet reisi, harici tediyelerin temini ve paranın dahili kıymetinin muhafa- zası için icap eden karşılığı tespit ey- liyecektir. Dr. Funk bundan bahseder- ken demiştir ki: “Mark artık yalnız muayyen miktarda altın veya altın dö- vizle değil bilhassa alman sâyiyle te- min edilmiş olacaktır.” Reichsbank'ın bünyesinde ve işleme şeklinde husule gelen bu değişiklik - ler hakkında mütalea yürütenler Al - manya'nın yeni bir enflâsyona doğru gittiğini söylemektedirler. Eğer enf- lâsyondan maksat memlekette müba- deleye arzedilen servet ve hizmetten fazla tedavül vasıtası bu Almanya'da esasen başlamış telâk- ki olunabilir. Çünkü, paranın dahili kıymetini korumâk ve harici ticaret tediyatını temin etmek için alınan tedbirler neticesinde bugün ortada muhtelif tediyelerde kullanılan ve ec- bulunması ise nebi memleketlerinde muhtelif kıy - metler ifade eden bir kaç nevi mark mevcut olduğu gibi devlet, vergi bo- noları namı altında çıkardığı tediye vasıtaları ile istikbaldeki vergi gelir- lerini şimdiden kullanmak suretiyle ve diğer dahili istikrazlarla da esasen bir enflâsyona yol açmış demektir. Fakat Reichsbank ıslâhatı neticesindi Almanya'da yeniden bir enflâsyon başlıyacağı da katiyetle söylenemez. Çünkü Führer'in kendisine verilen salâhiyetleri derhal ve son derecesine kadar kullanmağa başlıyacağı muhak- kak değildir. Yalnız meydanda olan bir şey varsa o da alman devletinin i- cabında kullanabileceği bir mali silâ- hı, yani fazla iştira kuveti temin eyle mek kudretini şimdiden hazırlamış olmasıdır. - Bizim için asıl mühim olan nokta i- se Almanya'da para enflâsyonu başla- dığı takdirde bunun bilhassa kliringli memleketlerle olan harici tediye mü- nasebetleri üzerinde ne tesir icra ede- ceğidir ki bunu da ayrıca tetkik etmek icap eder. şekkül için olduğu gibi Reichsbank'ı da muayyen gayelere tevcih etmek maksadiyle bazı tedbirler almak iste- miştir ki, müfritlerle Dr. Schacht ara- sındaki ihtilâflı noktalardan biri de bu olmuştur; ve nihayet Dr. Sehacht banka müdürlüğünden ayrılmak mec- buriyetinde kalmıştır. Yeni kanun nazilerin arzularını ta- mamiyle yerine getirmekte ve bilhas- sa üç mühim değişiklik husule getir - mektedir: bunlar da hissedarların tas- fiyesi, azami temettü hissesinin tesbi- ti ve banknot ihracı ve devlete ikraz salâhiyetlerinin genişletilmesidir. Evelâ, âri olmıyan hissedarlarla ec- nebi hissedarlar tasfiye edilmekte ve banka sermayesi yalnız alman ve âri varona bugünlerde denize indirilecek tir. — Demek Boldirti'yi saymazsak beş kişiyiz, dedi. Löjon'a yapacağımız ih- tar sağır bir kulakla karşılaşmazsa, süratle ve bir dakika kaybetmeden ha- rekete geçerse, kurtulmuş olacağız. Kordiye: — Bir Löjon için döğüşmek, ölümü göze almak, haylı gülünç bir hal, dedi. Sentandre tashih etti: — Biz bayrağı müdafaa için döğüşe- ceğiz. Burada Löjon mevzubahis de- ğildir. İki şeyin ehemiyeti var: mânâ- sız bir isyana mani olmak ve yaşamak hi ların elinde bırakılmaktadır. Saniyen hissedarlara verilecek temet- tü senevi 9p 5 i geçmemek üzere Füh- nin elinde bir vasıtadan başka bir şey değildi. Maykıl'ın yanından geçerken Boli- dar durmak ister gibi göründü; göz kırptı, bir şey söylemiye hazırlandı, sonra yoluna devam etti. Ben arkama döndüm. Bu sefer ger- çekten durdu, Kovayı yere biraktı, ba- na baktı ve yaklaşmamı işaret etti. Kendisi de bana doğru geliyordu. İlk adımı atan kendisi olduğu için bu adamla bir görüşmenin faydalı ola- Kordiye sözünü kesti: — Şvartz'a kim haber verecek? Maykıl: — Ben! cevabını verdi. — Hepimiz, dedim. Beşimiz birden yanına gidelim. — Tarafdarlarımızın hepsi bu beş kişiden ibaret olduğunu söylemeye lüzum yok. Bilâkis, ona, murahhas sıfatiyle geldiğimizi ihsas ederiz. Löjon'un yanında da ayni şe- kilde hareket ederiz. İçtimaa nihayet vererek Şvartz'ı a- ramıya gittik. H , Sükünetle kaleye doğru gidiyorduk ki elinde su kovası taşıyan bir adamla karşılaştık. Bu Sidi - bel - Abbes kış- lasında bizi soymıya teşebbüs eden portekizli Bolidar'dı. Kendisini mağ- dur göstermek için, sarhoşlukla yata- duğunu ia ederdi. cağını düşündüm, her halde bana söy- liyecek enteresan bir şeyi olmalıydı. — Kardeşinle ve seninle konuşmak istiyorum, dedi. Sizinle mahrem konu- şacağım. Görülmekten korkuyorum... Cehennemde gibiyim; zaten yakında cehennemde olacağım, evet, cehenne - me gidiyorum; şimdiden oradayım. Düşünceleri pek vazıh görünmüyor- du. Bütün vücudu titriyordu; biçare bir hastaya benziyordu. — Git bizi, vahada bekle, kardeşime haber vereceğim. — Gizlenmeliyim, gizlenmeliyim... — Pek âlâ, gizlen! Ben ıslık çalarak geleceğim.: — Löjon boğazıma atılır, yüreğimi koparır... Şyartz da, Boldini de... — İkinci hücumun ehemiyeti olmi- yacaktır, üç tane yüreğin yoktur... Bi- ze başına gelenleri anlatırsın, sonra seninle meşgul oluruz. Hadi, biraz ce- BUGÜN Yenişehir Ulus sinemasında 1. — FAKİR TALEBE Ginger Rogers - Fred Astair 2. — YENİ JURNAL Yalnız 2.30 da 2 film birden Fakir falebe ve adalet uğrunda Seans saatleri: 2.30 - 3.30 - 5 - 6.30 - 9. — Yalnız kardeşini getir, kimseye de bir şey söyleme, diye yalvarıyor- du. — Hayır, hayır, kimseye bir şey söy- lemem, Anlaşıldı. Palmiyeler arasın » da kuyunun yanında bizi bekle, Maykıl'ı aramıya çıktım. Onunla hususi olarak konuşmak imkânını bu - lunca hemen Bolidar'la olan muhave - remi anlattım. Kardeşim: — Şvartz'la müzakereye girişmeden evel bu biçare adamı dinlemeliyiz, de- di. Hemen yanına gidelim. Maykıl koşarak Sentandre ile diğer arkadaşlara bizi beklemelerini ve dö - nüşümüze kadar rahat durmalarını söylemiye gitti. Vahaya dönünce ıslık çaldım. Der - hal Bolidar, sıtmadan ve korkudan tit- reyerek yanımıza geldi. Kumların üzerine oturduk. Bolidar'ın sözleri evelâ tecanüssüz ve anlaşılmaz oldu ; nihayet zavallının endişe ve dehşetin en yüksek derecesi içinde bütün ümidini bize bağlamış ol- duğunu anladım. Onu bize müracaate sevkeden sebe- bi — öldürülmek korkusu — bildiği- miz için samimiyetinden şüphe etme- mize sebep yoktu. — Dostlarım, diye içini çekti. Size itiraflarda bulunacağım ve sizi kurta- racağım... Artık dayanamıyorum, vic | â ME- <W

Bu sayıdan diğer sayfalar: