Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
HL z G Gi Z TT” Winston Churchill, Lord Halifaks Demokrasilerin propaganda şefi B. Gübels, feşekkür ederiz î YAZAN: WİNSTON CHURCHİLL ğ ngiltere'nin dâvası - ı nı dünyaya izah hu- susuna kâfi derecede ihti - mam göstermediğinden çok şikâyet edildi. Umumiyeti itibariyle bu dâva kendi kendini izah eder. B. Hit - ler ve onun ağzından ko - nuşan Göbbels son büyük harbin nasıl başladığını kendilerine göre bize izah ederlerken tefsirleri tam bir itminan doğurmuyor. Onlara nazaran, yahudile - (rin hesabına çalışan İngil - tere Belçikayı Almanyayı istilâya — teşvik etmiştir, Maksadı da hayat sahasını ve gündelik ekmeğini te - min için kendisine lüzum - lu olan alman sömürgeleri- ni onun elinden almaktı Si- lâhsız ve endişesiz bulun - duğu bir sırada alman mil - leti, baskına uğradı, ve na- zik biranda Adolf çavuş yolunu kesmeseydi, bütün yahudi kuvetlerinin müza - heret ettiği Belçika kıtala- rı kolaylıkla Berlin'i ele geçireceklerdi. Bu neviden — hikâyeler milyonlarca in - sanın önünde anlatirlirken Almanya'da iyi tesir yapa - bilir. Almanyanın dışında daha iyi tesir yaptığı da muhakkaktır. İngilizce konuşan halk için, bize Göbbels'in yaptı- ğı hizmetten daha iyi pro - pagandacı bulmak imkân - sızdır. İngiliz imparator - luğu ve Birleşik Devletler hükümetleri en geniş ölçü- de yayılmasına imkân ver - mek üzere bu propaganda -« yaenbüyük kolaylıkları göstermelidirler. Göbbels konuştuğu —zaman diğer radyoların havayı bulan - dırmamalarına dikkat et - melidir. Bizim yapabilece - ğimiz şeylerin hiç biri bize bu gece sohbetlerinin ya - rım saati kadar iyi neti - celer veremez. Göbbels dünyadaki nazi olmıyan ku vetlerin tehayyül edebile - cekleri en büyük propagan- dacıdır. B. Göbels'in başına cıdır. B. Göbbels'in başına bir şey gelecek olsa bunu biz bir felâket telâkki ede - riz. Hayatı kıymetlidir ve sesi insanlığın malıdır. Bu vahim saatte bütün tayyareleri, topları, hücum kıtaları, siyasi polis ve kiymetli ordulariyle, nazi Almanyasının — sözlerden dehşete düşmesi ne — garip şeydir! Harp etmeyi hara- retle arzu eden bu âzim - kâr ve haşin millet, mırıl - tılardan ürküyor. Fakat bi- zim dejenere, vatan sevmez biçare demokrasilerimiz on ların iddiasına göre, kendi- leri hakkında ne söylendi - ğiyle meşgul olmamak şöy- le dursun, haklarındaki na- zi kanaatlerinin en tam ifa- desini sevinçle karşılamak- ta ve zevkle tadını çıkar - maktadırlar. Bismarck hatırlatılmaya lâyik bir söz söylemiştir : “Avusturya - Macaristan imparatorluğu ortadan kal- karsa onu icad etmek lâ - zımdır.,, Lafazan dostu - muz için de vaziyet aynen böyledir. Onun bırakacağı boşluk korkunç olacaktır. Kıymetli bir tecrübeye malik olan ve uzun müddet Milletler Cemiyeti umumi kâtipliğini yapmış bulunan dış bakanlık memuru ve İngiltere'nin Roma elçisi Lort Perth B. Göbbels'le boy ölçüşmeyi aklından ge- çiremez. Sadece, büyük so - liste refakat makamında bir hâdiseler çağlıyanını ida - me etmekle iktifa edecek - tir. Belin'e tayini tenkid e- dildi. Bunun yegâne sebe- bi hakikatin orada tehlike - li oluşudur. Bir rejimin hariçten ge- len sözlerden korktuğunu müşahede etmek onun aley- hinde muazzam bir itham - namedir. Sihatli bir teme- le dayanan hiç bir hüküme- tin haricin tenkidlerinden pervası yoktur, Bu tenkid - ler haklı ise, bundan istifa- de eder ve hareketini tadil eder. Haksız olduğu zaman hükümet ondan kendi mil - leti nazarında büyük fay - dalar temin eder. itler rejimi, hoşuna H gitmiyen havadisle - ri muhtevi her yabancı ga- zeteyi musadere edince, hiç bir şerefli almanın ingiliz veya fransız raporlarını din lemediğine emin olmak için sokaklara hafiyeler konu - lunca, bizzat hususi mek - tuplar postada sansür edil- dikçe, hükümetin devlet sisteminin üzerine istinad ettiği tesislerin sağlamlı - ğından şüphe ettiği muhak- kak sayılabilir. Bu şart - lar içinde yaşamak müthiş bir şey olmalıdır. Çünkü yalnız İngiliz, Amerikan, İskandinav, İsviçre ve fran sız fikirleri her mâniadan sızmakla kalmaz, fakat bun lar onu elde eden almanla- rın büyük bir miktarı tara- fından hususi bir itina ile tetkik ve mütalea edilir. Bunların yayılmasına kar- şı ne kadar mânia konmak istenirse, memlekete gir - meye muvaffak oldüukları zaman bunların tesiri o ka- dar çoğalır. ugünkü günde, Al- manyada, alman mil- letini kuşatılmak üzere ol - duğuna iknâ için muazzam bir gayret sarfedilmekte - dir. Alman propagandası - nin radyo va matbuat gibi elinde bulunan — muazzam vasıtalar sayesinde bu inti - baın alman milletine aşılan- ması muhtemeldir. Hem bu iddiada büyük bir hakikat hissesi vardır. Ve hakika - ti saklamak hiç bir zaman faydalı değildir. Silâhlı ve silâhlanmakta bulunan bir milletler grupu, hnazilerin ileride yapmıya kalkışa - cakları her türlü tecavüz hareketlerine karşı teşek - Singapur toplantısı 21 haziran tarihiyle Paris'ten yazılıyor: Umumi a- lâka, Singapur'daki askeri konferans üzerinde toplan- maktadır. Bu konferansta, uzak şarktaki tekmil fran- sız ve ingiliz kuvetlerinin kumandanlığını birleştirmek Japonya'ya karşı bir harbe girildiği takdirde kullanı- lacak olan tâbiyeyi tespit etmek; şarki Asya'daki top- rakları emniyet altına almak; bitaraf devletlerle me- sai teşrikinde bulunmak; Avrupa ile olan muvasala yollarını emniyet altına almak meseleleri görüşüle - cektir. İngiltere ile Fransa'nın yakın şarkta ve Akdeniz'- deki politikası da ayni karakteri taşımaktadır. Paris matbuatındaki akislere göre, fransız hükü- meti müdafaa işleri emrine ve hususiyle Mersel Kebir deniz üssünün genişletilip takviyesine ve Cezayir'in içinde stratejik yol ve şimendüferler inşası işine iki milyar franklık bir tahsisat koymağa karar vermiştir. Berlin Börsen Saytung ADIKITTTDAIAIIIITATDDDTAIIIIAKIIDYAIAAYAAYUTUIITUI IADAT kül etmektedir. Biz bu bir- liğe mümkün olan bütün kuvet ve şümulü vermeye çalışıyoruz. Fakat bu ku - şatma münhasıran nazile - rin yeni bir tecavüzüne karşıdır. Ancak Almanya komşularından birine teca- vüz ve onu istilâ ettiği takdirdedir ki bu birlik ha- rekete geçecektir. Alman - ya ancak kendi hareketle - riyledir ki kuşatılabilir. Ta bif ve makul beşeri bir ha - yat yaşamakta devam eden ve komşularını rahat bıra - kırsa kimse ona karşı mü - dahalede bulunmıyacak, ve kendini idare ediş tarziyle meşgüul olmıyacaktır. İn - giltere ve Fransa, Alman - yaya vermekten çekindik - leri hiç bir teminatı kendi - leri için istiyor değillerdir. Almanyâa her hangi bir te - minat almak istiyorsa, ya- rı dünyanın kollektif te - ahhüdiyle yarın bu arzusu - na nail olabilir. lman milletinin ha - A yatı ve refahı bütün milletleri çok yakından a - lâkadar eder. Almanyanın çalışma, ihtirâ dehası ve ce- saret işbirliği ve iradesi ol- madan istikbalini kuracak bir Avrupa tasavvur olu - namaz. Almanya ile mü - reffeh memleketler arasın- da yalnız bir şey vardır : Onun hudutlarında bulu - nan bütün milletlerin, na- zi partisi, müşkülâtının art tığını görünce Almanyanın kendi üzerlerine atılmasın- dan ve demir ve ateşle on- ları istilâ etmesinden duy- dukları korkudur. Hal böy- le olmadıkça kimse Alman yanın yükselmesine engel olacak değildir. Buna mu - kabil, böyle bir hal olursa, sulhçu devletlerden biri te- cavüz ve entrika kurbanı olursa, bütün memleketle - rin ve bütün sınıfların kati vazifesi her yandan müte - cavize vurmak olacaktır. Paris - Soir Göbels'in sözleri Alman propaganda ba - kani doktor Göbbels, bun - dan bir kaç gün evel Dan - zig'e gelmiş ve uzun bir nutuk söylemiştir. Dan - zig'in enternasyonal ger - ginlikteki malüm olan rolü dolayısiyle, bu nutuktan bazı parçaları alıyoruz: Sizin şehriniz, birdenbi - re enternasyonal bir dava halini aldı. Siz bunu önce- den bilmediğiniz gibi, bu - nun böyle bir dava halini de alımasını katiyen iste - diniz. Sizlerin lden - beri istediği, bugün de is - temekte olduğu ve ileride istiyeceği şey, gayet açık - tır: sizler büyük Almanya- ya katılmak istiyorsunuz. Ne çare ki, bu güzel al - man şehrinin Vistül'nehri ağzında bulunması gibi bir talihsizlik karşısındasınız; zira, Varşova nazariyesine göre, nehir ağızlarındaki şehirler, bu nehirlerin geç- tikleri memleketlere aittir. Bundan dolayıdır ki, me - selâ, Ren nehri ağzında bu- lunması ve Ren nehrinin de bir alman nehri olması yüzünden, Roterdam Al - manya'nındır. Lehli yaygaracılar, Al - manya'dan tekrar şarki Prusya ile Silezya'yı isti - yorlar; onlarca, Lehistan'- ın bundan sonraki hududu ÖOder nehri olmalıdır. El - be'yi hattâ Ren'i isteme- diklerine insan hayret edi- yor, Çünkü, bu suretle ha - reket edecek olurlarsa, ora- da, malüm olduğu üzere, hüdutları Ren'de olan yeni müttefikleri — ingilizlerle karşılaşabilirler. Leh Şovi- nistleri, gelecek bir harpte biz almanları Berlin civa - rında tepeliyeceklerini söylüyorlar. Bu hususta tek bir kelime bile söyle- meme hacet yoktur. Tepe - lemek için tepeliyen - ile kendini tepeletene lüzum vardır. Halbuki, nereye baksam, bunlardan ne biri - ni ve ne de öbürünü göre- miyorum. Bundan bir kaç gün evel lord Halifaks lordlar kama rasında —söylediği — gibi, Londra, Danzig meselesini dostça görüşmelerle hal - letmek istiyor. Bundan do- layıdır ki, İngiltere, Var - şova'ya açık bir bono ver - miş ve 1914 politikasına tekrar başlamak için, Al - manya ile İtalya'yı çenber içine almak teşebbüsüne geçmiştir. Fakat, karşılarında za - yıf, dermansız ve burjua bir Almanya bulacaklarını sanıyorlarsa aldanıyorlar. Nasyonal - sosyalist Al - manya zayıf değil, kuvetli- dir. Almanya dermansız değildir; bilâkis bugün dünyanın en muhteşem ve muazzam ordusuna malik olduğu gibi, onu bugün i - dare eden, kahpe burjuva- lar değil, Hitler'dir. Doyçe Algemayne Saytung Musolini teftişte Roma'dan yazılıyor: İ - talya genel kurmay başka - nı, İtalya'nın yeni strateji sisteminde pek büyük bir rol oynamakta ve altıncı i - talyan ordusunun bulun - makta olduğu Arnavutlu - ğu teftiş etmektedir. İtal - yan donanması, bugünler - de Balear adaları civarında ehemiyetli manevralar yap mış olup, yeni İtalya'nın kudret ve küuvetini evelâ dost İspanya'ya ondan son- ra da Portekiz'e ve niha - yet, enternasyonal bir böl- ge olan Tanca'ya göster - mek üzere ziyaretlerde bu- lunacaktır. Diğer taraftan, Musolini şimali İtalya'nın muhtelif şehir ve noktalarını dola - şıp teftiş ettikten sonra, A- dıryatik denizi sahillerin- de küçük bir kasaba olan Riccione'ye gelmiştir. Berliner Börsen Saytung ZI -& - 1T7UY ( RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m. 182 Kes./120 Kw. A 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kw. T.A.P. 31.70 m. 9465 Kes/ 20 Kw “ANKARA SALI — 27-6-1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ : 1 — ——— — Muhayyer peş - revi. 2 .— Arif bey - Muhayyer şarkı - İltimas etmiye yâre varınız. 3 — Fefik Fersan - Muhay - yer şarkı - Her güzel bağından . --— Keman taksimi —---- Muhayyer tür - kü - Ay doğdu batmadı- mı, 6 — ----——— Hüseyni türkü - Ayrılık yıl dönümü, T — --—----— Hüseyni saz se- maisi. 13.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haber - leri, 13.15-14 MÜZİK (Karışık pro- gram - Pl1.) 19.00 Program 19.05 MÜZİK (Solist - Pi.) 1915 TÜRK MÜZİĞİ (Karı- şık program). 1945 TÜRK MÜZİĞİ (Halk türküleri ve oyun havaları) 20.00 Memleket saat ayarı a- jans ve meteoroloji haberle - nı. 20.15 Konuşma 20.30 TÜRK MÜZİĞİ (Klâ- sik program) : İdare eden MESUT CEMİL Ankara Radyosu Küme He- yeti : ) YERS Ğ R —- Suzidil peşrevi 2—Tanburi Ali - Suzidil birinci beste - Yüâr yı- kıldı. 3— Tanburi Ali - Suzidil i - kinci beste - Bilmedik yariki 4 — Tanburi Ali - Suzidil a- ğır semai - Kani yadı le- binle, 5 — -———--- Ney taksimi 6 — Nikoğos ağa - Suzidil şarkı - Bir nigâh eyle dilrüba. T—Aİi ef. - Suzidil şarkı - Yandıkça oldu suzan. 8 -AN ef Ssuridil şarkı - Her bit bakışında neşe buldum. 9 — Tanburi Ali ef, - Suzi - dil yürük semai - Cey - hun arıyan. Gi el Suzidil saz ** maisi, 21.10 Konuşma 21.25 Neşeli plâklar - R- 21.30 Orkestra programınım timi p: 21.45 MÜZİK (Radyo OrkE, trası - Şef: Hasan Feri nar) : n 1—N. Rimsky - Korsakff Şehrazad, senfonik Op. 35 D a) Largo e Maestös0 * legro non troppo: ”,' b) Andantino - Allegf0 to. K €) Andante, guasi Allef retto. ç) Allegro molto , 2230 MÜZİK (Opera aryâ” rı - PlL) 4 23.00 Son ajans haberleri, ” y raat, esham, tahvilât, *” © biyo - nukut borsası (9? 2320 MÜZİK (Cazband * 23.55-24 Yarmki program- AVRUPA OPERA VE OPERETLER| 18,30 London - Recyonâl — 20.Brüksel — 2015 Haf burg, Laypzig — 21 M ORKESTRA KONSERLÜL, VE SENFONİK KONSE LER: 14 London - RecY' $ — 18 London - Recyonâ' 1$ 19 Berlin — 21 Prag — '” Münih, Ştütgart — 21307 ma — 23 Prag. yab ODA MUSİKİSİ: 1715 P7 — 2115 Beromünstef B 21.50 Beromünster — A Droytviç — 2215 V"':aı— — 22.30 Paris — 22.35 $' gart. SOLO KONSERLERİ ! İ Laypzig, Viyana — di Doyçland Zender — Varşova — 22.20 Doyslt Zender — 22.35 Königs0t NEFESLİ SAZLAR (M*;,, s.): 12 Münih — 18.30 b — 19 Hamburg. 0 OÖRG KONSERLERİ VEF , ROLAR: 15.25 Münih — , Laypzig — 19.45 Praf j 20.15 Breslav, Münih ” Brüksel. * HAFİF MÜZİK;: 18.20 $#, brük — 18.30 Kolonyâ 21.15 Sarbrük, Viyana. çit HALK MUSİKİSİ: 11.30 $' gart — 22 Budapeşte (i Orkestrası). * DANS MÜZİĞİ: 20.15 B"”: 5i — 21:15 Bükreş — ç| g3! K A, ş Sofya — 22.15 Monte Y5y g İi — 22.30 Sarbrük — h Droytviç, Lüksembur&. ris - P.T.T. — 2$ Ştitlf ( Floransa, Post Parizyef, ma — 23410 London - R*” yonal. j — İtanlayan basını İngiltere'ye hücum ediyor Londra'dan yazılıyor: “Exchange Telegraph” in- giliz ajansının Roma'daki mümessili, italyan diplo- masisinin ileri gelenlerin - den bir zatı ziyaret ederek, İtalya —matbuatının, son günlerde İngiltere aleyhin- de yapmakta olduğu neş - riyatın sebeplerini sormuş- tur, Ajans mümessiline veri - len cevapta, italyan gön j lerinin böyle bir dil kullâ malarına sebep, evelâ ğ ya'nın Japonya'nın mütt | fiki olduğu, saniyen, ** ,, yanlar gibi tabit yayılma v çin mücadele etmekte öl y japonlara yardım etmek borç telâkki edildiği t€ rüz ettirilmiştir. (di Hele Türkiye ve Lebi* tan'la akdedilmiş olan paktlar, italyan hük mahfillerinin hiç ho$t” gitmediği, zira bu pakt” rın hedefi, mihver devle! lerini çenber içine alM”, olduğu mümessile bildi miştir. Berlinet Börsen Saytl İçimizdeki Şeytan * Tefrilek Nor SBRAYazanı Sakokelür ALI tabii olarak dalavereci olacaklar, ahlâksızlaşacak- lar ve mütemadiyen birbirlerinin kıy izlikleri- Bu sırada tevkifanenin önüne gelmiş bulunu - yorlardı. Macide birdenbire cebindeki mektubu hatırladı. Nefesi tıkanır gibi oldu ve tekrar Bedri'- nin koluna sarıldı. İçeri girince hiç beklemedikleri bir haberle karşılaştılar. Kendilerini tanıyan bir gardiyan Bedri'nin yanına sokuldu: #“Ömer beyi göreceksiniz değil mi?” dedi “Ken- disi rica etti. Siz kalacak h fendi gi - ni ortaya vurarak kıymetsizliğin esas olduğu kana- alini uyandıracaklar... Bereket versin herkes böy- le değil... Daha sarp yollardan yürüyen fakat bu- na mukabil insan d k bir insan olmak istiyen- ler de var,.. Belki pek az.. Ama var... Unutmayın ki, dünyada en korkunç şey, ümidini kaybetmek- tır. Bu söylediğim gibilerin az ve henüz kendileri- ni tam göstermemiş olması, günün birinde iyinin, doğrunun ve kıymetlinin hâkim olacağından ümidi kesmeyi icabettirmez... Bugün şurada burada te- (ker teker yaşıyan ve çalışanlar yarın birleşince bir kuvet olacaklar ve en kuvetli silâhı: haklı olmak silâhını ellerinde tutacaklardır.,, Macide yanmdaki adama hayretle bakıyordu. Birdenbire Bedri'yi kolundan yakalamış bu şekilde kimbilir ne kadar yürümüş olduğunu farketti. Her zaman Ömer'i tuttuğu yerden, dirseğinin biraz üs- tünden yakalamıştı. Süratle elini çekti. Bedri'nin sitem dolu gözlerle kendisine baktığını hissederek başını yere çevirdi. decek Yalnız sizinle görüşmek istiyor.. H gitmezse çıkmam diyor!” İkisi de şaşırdılar. Macide kendini daha çabuk topladı: “Peki... Siz kalın... Ben sizi beklerim!... Nerede isterseniz... Bana anlatırsınız... Bütün bunlara se- bep neymiş?” dedi. Sultan Ahmet meydanının kar- şısındaki kahvelerden birinde Bedri'nin kendisini bulmasını kararlaştırdıktan sonra çabuk adımlar- la ve başını lüzumundan biraz fazla dik tutarak o- dadan çıktı. Gardiyan Ömer'i getirdi. Gene traşı t şey yapmış olmamak gibi korkunç ve utandırıcı bir şey var mı? Son zamanlara kadar “fena bir şey yapmıyorum ya!” der ve kendimi temize çıkarma- ğa çalışırdım. Fakat hâdiseler gösterdi ki, fena ol- mayışım tesadüf eseri imiş, fırsat düşmemiş, zaru- ret olmamış. Nitekim hayatın ilk çelmesinde yuvar- uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtima- ma lâyik görüyordum. Halbuki, ne şaytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gurur salaklığ uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca ol- mıyan bir & k yolu... İçimizde şeytan yok... İ- ŞA UN lanıverdim. İyilik demek kimseye kötülüğü dokun- mamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşı- mamak demektir. Bende bu fena cevher fazla mik- tarda mevcut imiş. Belki herkeste var... Fakat in- san olan onu söküp atı yahut boğ bili- yor... Dokunmadan bırakmak, bir gün başını kal- dırmasına meydan vermek olur... Sana ahlâk vâzı edecek değilim. Yalnız benim gibi eş dost ar d ç âciz var... Tenbellik var... İradesizlik, bil- gisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... Hiç bir şey üzerinde düşünmeğe, hattâ bir parça cık durmağa alışmıyan gevşek beyinlerimizle, kul- lanmağa lüzum görmiyerek nihayet zamanla kay- bettiğimiz biçare irademizle hayatta dü iz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz akıllı geçinen bir insanın nasıl olup da bu kadar mânâsız ve bom boş bir gençlik geçirdiğine herkes- ten evel kendimin hayret ettiğimi söyliyeceğim... Evelâ bunun farkında değildim. Kendilerini dere - cesiz bir zekâ ve kabiliyete sahip sayan arkadaşla- Hasta imiş de sesi çıkmıyormuş gibi eliyle işaret e- derek Bedri'yi çağırdı. Karşılıklı iki iskemleye o- turdular. Ömer hemen söze başladı: “Bedri... Kısa kesmek lâzım. Vakit yok. Beni hiç itiraz etmeden dinle. Beni seviyorsan — ki bu- nu bilmem — ve Macide'yi de seviyorsan — ki bu- nu tahmin ederim — dediklerimi yaparsın. Her za- manki gibi bir anda düşünülüp verilmiş kararlar- dan bahsetmiyeceğim. On gündenberi bu mesele ü- Bir erkek yanı başında uzun uzun İ ş t Fakat bu sefer Ömer'i dinlerken olduğu gibi elinde olmıyan bir sarhoşluğa düşmüyor, kafasında bir ta- kım düğümlerin çözüldüğünü, iradesinin, kaybola- cağı yerde, daha kuvetlendiğini görüyordu. indeyim. On gündenberi kendi kendimle hesap görüyorum. Müthiş açığım çıktı... Alay etme... Ga- yet ciddi ve doğru söylüyorum. Otuza yaklaşmak- tayım... Bugüne kadar ne yaptığımı düşündüm. Bir sıfırdan başka netice alamadım. Hayatta hiç bir rın ar d kaddes ve mağrur bir abdallığa sırtımı vererek, yaşıyor ve sırf bununla mühim bir şey yaptığımı sanıyordum. Ne gayem, ne düşün- cem vardı. Zekâm bütün kuvetini, içinde bulundu- ğu ana sarfediyordu. Yerinde bir cevap, keskin bir nükte bütün hakikatlere bedeldi. Böyle günü bir- lik bir fikir hayatının tabit neticesi olarak tezatla- kabahati meçhul kuvetlerde, insan iradesi- nin üstündeki tesirlerde arıyoruz. “Bu böyle devam edip gidecekti, fakat tesadüf karşıma Macide'yi çıkardı. Onu nasıl sevdiğimi, ne kadar sevdiğimi anlatacak değilim... Dünyada hiç kimsenin ayni şeyleri ayni kuvette duyamıyacağını zannediyorum. Onda öyle bir takım haller gördüm ki, benim senelerce bir çok insanlarda arayıp bula- madığım ve yok farzettiğim şeylerdi. Onda bizim gibi olmıyan, olduğu gibi görünen ve bir şeyler o- lan bir insan buld! Derhal kendimi düzeltmek ona lâyik bir hale gelmek icap etmez miydi? Yapa- dim ve bu imi deki şeytana hamlettim ra, mânâsızlıklara, hattâ edepsizliklere düşüyor- dum. İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulü- nü bulmuş 3: buna içimdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve utanıp suratıma tü- kü; ğim yerde, halı tesadüfün cilvesine Halbuki tenbel ve iradesizdim. Başka bir şey değil.. Hayvan taraflarımı avuçlarıma almağa, kafamla hareket etmeğe al Basit, çocukça bir ta- kım hüriyetleri insan olmaktan daha ehemiyetli buluyordum. Ne kadar seversem seveyim... Bir ki- şiye bağlı kalmak bana garip geliyordu. Sokakta gördüğüm kadınlara dikkatli bakmaktan kendimi (Sonu var) M