9 Haziran 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

9 Haziran 1939 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ve 80 - 9-6-1939 — L HAYAT VE SIHAT Prof. Marsel Labe Profesör Marsel Labe Türkiye'yi keşfettikten sonra bizim aramızda d_“ büyük şöhret almıştı. Onun Tür- kiye'yi keşfettiği tabirine taaccüp €tmemelisiniz. Frenklerin birçoğu —okumuş ve yazmış adamlar da dahil olduğu halde — türkleri bil - "'_"l!r. Onun için bu profesör, yir- Mi yıl kadar oluyor, memleketimize gelip de burada kendi dilini anlıyan ekimler bulunduğunu görünce: talarına glüten ekmeği yedirirken, bunun bütün gıdalar arasında asit- liği en çok madde olduğu için, şe- kerli hastalara zarar vereceği öğre- nildi... O, şekerli hastalarına hiç şeker yedirmeden kalori verebil- mek üzere günde 100 gram yağ ye- dirirken şeker olmayınca vücutta yağın tam yanmıyarak aseton hasıl ettiği meydana çıktı... Bu talihsizlik ilmin inkılâp ge- , — Paris akademilerinin kubbel H altında çıkan yenilik sesleri Tür- iye'de duyulmuş... diye hayret 8Ostermişti. Profesörün bu sözü bi- Ze bir iltifat gibi gelmiş, zaten ken- 1si pek sevimli bir zat olduğun- dân, burada ona pek çok dost ka- Zandırmıtşı. O zamandanberi Pari- $ € giden yurttaşlarımızdan bazıları €ndilerini muayene ettirmek üze- Te onun muayenehanesine randevü alırlardı. Halk için yazmış ve yaz- iIrmış olduğu “aile ocağında sağ- &,, adındaki kitabın dilimize çev- i$ olduğunu bilmiyorsam da ansızcasının kitapçı camekânla- İ a sık sık görülmesine bakılırsa U kitabın da meşhur olduğuna ükmedilebilir. Bundan dolayı, profesörün — İtçen hafta — vefatına acıyanlar «tada da çok bulunacaktır. Profe- #örün 1870 senesinde doğmuş ol- Pükeyı göre, daha birçok hastalara lî'hk edebilecek yaşta iken gitmesi #übhesiz acınacak bir şeydir. Profesör Marsel Labe en ziyade ıı"l'mme işlerinde ve besl İ çirdiği za yaşıyan birçoğunda görülür. Napoleon, in- kılâp zamanlarında yaşıyan nesil- ler talihsizdir, dermiş, Bu söz, en ziyade ilmin yeniliklerine uyamı- yan ilim adamları için doğrudur. Pasteur mikrop ilmini kurduğu za- manda meşhur bir hekim: — Kara humma hastalığı da mı mikroplardan gelir, diyeceksiniz ? Sözü ile güya eğlenmek istemiş, fakat hakikatte kendi talihsizliğini göstermişti... Marsel Labe'nin buna benzer bir şey söylemediği şüphe- sizdir. Fakat onun meşhur besleme cetvellerinde vitaminlerin, hormon- ların ve d in yeri bul ması kendisi için bir talihsizliktir. O derecede ki, hayatında kendisine büyük şöhret temin etmiş olan cet- veller, onun ölümü zamanında kıy- metlerinden büyük bir kısmını kay- betmişlerdir... Bunu söylemekle Marsel Labe'- nin eserini küçültmek istemiyorum. Bir büyük adamın söylediği gibi, şimdiki zaman bir devin omuzlarına ın Yolunda olmamasından ileri gelen ikların tetkikinde şöhret al- Buştı. Besleme rejimleri adındaki h ük, yeşil kaplı kitabı insanların Sağlık ve her türlü hastalık halinde Yemeleri lâzım gelen şeyleri pek in- ; ılenıılıı'lı — meselâ, öğle yeme- H:d' yenilecek 100 gram eti göste- bi en, bir yahut iki değil de, tam ği:db“ç“k kotlet diye — bildirdi- ka z besleme işleriyle alâkası bu- ki arın elinde âdetâ bir kanun itabı olmuştu... Şişmanlık ve şeker d _lıiı üzerine tetkikleri de ken- .:.'ml dünyanın en meşhur üstatları | BU ERRR M AT Vei iinde ölmüş olan profesör Marsel ı]::e bahtiyar bir ilim adamı sayı- ilir. hâ.k“ bir taraftan da, Marsel ü talihsiz bir adamdı. Çünkü o- h"" beslenme işleri ve beslenme hattalıkları üzerine tetkiklerini bu arkasından biyoloij i #ubelerinde mühim bir inkılâp dadana çıktı. Vitaminlerin, ma- -nl'l'illve'- ların - besl le büyük tesirleri olduğu an- "Hl_- Profesörün bu yeni şeyler- #üphesiz haberi vardı. Fakat ;;:— “daha 1931 yılmda çıkan bü- İay bir kitapta bile yer tutmuş o- Meşhur cetvellerinde vitamin- ?&*ı_ hormonların, ne de madenle- Cihak yeri yoktur... İşin asıl garip ,,_;: şudur ki, Marsel Labe etle ri ln:n ve şekerden gelen kalorile- Ça ,araya getirirken bu kalorile - Fi ta ayrı ayrı işlere yaradık- |“_:îfı;ııildi. O, şişmanları zayıf- hlr* _ıçiıı yol yürütürken, adale Siktr, €tiyle yağın eridiği meydana « Daha garibi: o, şekerli has- - çıl cüce d ktir. Bugün mazi- sinin Üüzerinde olduğu için ondan ilerisini görür... Besleme ilminde bugünkü yenilikler de mazinin ka- lori hesapları üzerine çıkmış olduk- larından onlardan ilerisini görür- ler. Onun için Marsel Labe'nin eseri de mazide büyük iş görmüştür. Talihsizlik, ilmin inkılâp yaptığı zamanda yenilerin kendi omuzları üzerine çıktıklarını anlamadan ma- zi gibi yaşamış olmaktadır. G.A. g e YANİSEDİR. D ULUS Sineması Soğuk hava tertibatı ile serinleş- tirilmiş salonları ile yaz mevsimine giriyor Pazartesi ve perşembe akşamları değişmek üzere haftada iki program Her programda yeni dünya havadisleri BUGÜN 12,15 - 14,30 - 16,30 - 18,30 ve 21 de ÜÇ SİLÂHŞORLAR Aşk ve Kahramanlık destanı Tamamen türkçe Yeni fiyatlar : Salon 20 Balkon 35 MAV | SU Yazan: Major WREN « YOı»ıY;;gun galiplerin uykusunu tadı- epsi 1 Fakat bu büyük uykuydu.. lgmi_ı $eref meydanında can vermiş- D Zaman, dostum, geriye döndüm, _r_" Nöbetini bekliyen kır bıyıklı kar, dım Önünde durarak kasketimi çi- Uîanm' kendisinden özür diledim. Madan itiraf ediyorum, Siîa _Şeni affedin, dostum,, dedim. ” 1 ingilizsiniz, siz ne derdiniz? yiha:c Lavrens kanapenin altında se- < çaaNtasını arıyarak: d"liniî:ız' dedi, bir çay içsek, ne IV bulanmış acele bir yemek le hi Onra, hararetli bir ciddiyet- ar’ıı"îı'(;'ıme devam etti, bu esnada, tai 'A, Çorc Lavrens arka üstü $ ellerini başı altında kavuştur- rım'ığîz'"îyle cigarasının dumanla- du, Yay ayt bir tavurla takip ediyor - fransı, Tiz şurasını kaydetmeliyiz ki bir 91219 anlattığı hikâyeye devamlı .“&“ göstermi ' —İm — Taibi ; her şeye rağmen bana öyle geldi ki içerde canlı kimseler vardır... Beni karşılamak için silâh atılmıştı.. Ölülere gelince, bunlar inanılmıyacak derecede canlı vaziyetlerini kendilik - lerinden almış olamazlardı. Evet, her halde henüz hayatta olan biri, onları bu garip hale koymuştu. Bilirsiniz ki ayakta vurulup ölen bir adam yüzde doksan bir taş gibi yere yıkılır. Sonra yaralılar bulunmaması kabil değildi. Her hangi bir muharebede daima ya - ralıların miktarı ölülerden ziyadedir. Bu itibarla kalede az çok yaralı insan- lar bulunmak icap ederdi. Bunlardan biri nöbeti üzerine alabilirdi. Kuman- danla küçük zabitlerin maktul düş - müş olmaları muhtemeldi. “Fakat hal böyle de olsa, eski bir as- ker bu iptidai tedbiri almamazlık ede- mezdi. “Muammayı halletmekte gecikmiye- cektim, çünkü kıtam, borazan başta o- larak yaklaşıyordu. b Çok geçmed baş çuvuş da benimle beraber ayni endişeleri pay - laştığını farkettim. Filhakika, kalenin göründüğü yere çıkar çıkmaz, rüzgâr- da çırpınan bayrağın emniyet verici NEVYORK Meklııpları ! * N evyork (Hususi muhabirimiz- den) — Nevyork'a geldiği - min ikinci veya üçüncü günü, avu - kat Jennings ile tanıştım. — Sakın, dedi; Türkiye hakkın - daki fikirlerini Beyoğlu otellerinde toplıyan avrupalı, amerikalı gazete- cilere benzemeyiniz. Nevyork Ame- rika'nın en çok nüfuslu fakat en az amerikalı olan şehridir. Nevyork'da, Hamburg'dan çok alman, Milano' - dan çok italyan, Filistin'den çok ya- hudi, büyük bir Suriye, bir Çin, bir yunan. ilh.. ilh.. şehrinden çok arap, çinli, rum vardır. Siz her şeyden ön- ce bu kalabalığın içinden amerika- lıyı ayırmağı, yahut bu kalabalığın amerikalılığını tanımağı öğreniniz, nispeten az hatâli bir terkibi ondan sonra yapabilirsiniz. N evyork'a benden iki hafta ön- ce gelmiş bir gazeteci de; — Sizin yerinizde olsam sergiyi bir tarafa bırakır Amerika'yı yazar- dım! Dedi. — Siz niçin öyle yapmıyorsunuz? Gururlandı, Amerikanın en az Amerika NEVYORK —— Yazan : — Neşet Halil Atay leri gibi büyük şöhretler yaratama- dık. Fakat bizim kendimize göre ve kendimize mahsus bir edebiyatımız vardır. Bu edebiyatı size, tam bir serbest yazma iktidarı ile izah ede - bilirim. Amerika isyandan doğmuş bir memlekettir. Ecdadımız zengin, fakir, cani veya masum ne olurlar- sa olsunlar hepsi hüriyeti seven, hü- riyet için mücadele eden insanlar- dı. Mücadele Amerika'yı, mücadele ruhu Amerika edebiyatını yarattı. Amerika edebiyatında, Avrupa'nın orta sınıf kariini alâkadar eden ve İt -şehri müellifleri tarafından hemen hemen yalnız bu sınıfı tatmin için ibda edi- len küçük tipler; küçük şahsi mese- leler, aşklar, intiharlar, sadakatsiz - likler yoktur. Bunlar bizim edebiya- tımız içinde ikinci, hattâ üçüncü plânda dekorlardır. Amerika ede - biyatı, içtimaf, iktısadi krizler gibi bütün amerikalıları alâkadar eden ve insana cemiyetin harici görünüşü hissini veren, “İsterseniz öyle kabul ediniz” bir harici hayat edebiyatı - dır. Aşk yüzünden intihar etmiş bir adamı kahraman olarak kimse dü - şünmez, sosyal veya iktısadi krizle- rin sebep olduğu intiharlara ise, mü- ellif, kari bütün amerikalılar yakın alâka gösterirler, Edebiyatımızı ta- nımadıkca bizi tanıyamazsınız ! Bir aydanberi niçin Amerika mev- zuuna bir türlü giremediğimi bil - mem anlatabiliyor muyum? — Yaptım ve bitirdim! Ve izah etti: | — İki hafta.. Bu Nevyork'u yaz - mak için çok bile, Mânâsız düz yol- lar, mânâsız yüksek binalar, karma- karışık bir hayat, ve karışıklığı tan- zim gibi ibda eden karmakarışık bir muhayyele!... N evyork'da bir de sergi müna- sebetiyle yapılacak, demok - ratik neşriyatın tesirlerini önlemek için şuradan, buradan gelen gazete- ciler var. Bunlara şöyle bir direktif veril - miş: — Amerika'nın demokrasi dema - gojilerinden önce, içtimai meselele- rini tetkik ediniz ; meselâ, zenci me- selesi, ekonomik mesele, yahudi hâ- kimiyeti meselesi... Amerika de- mokrasisini, Amerika'daki demok - ratik müesseselerle bile mahküm e- debilirsiniz... Siyast fırkalar, inti - hap işleri.... Dün gazetesine bu nevi mektuplar göndermek vazifesiyle Nevyork'a gelen bir gazeteci ile ta- niıştim, — Bari, diyordu; bana bu mek - <supları vermtseydilerr Fatron git * miş sefirle konuşmuş, sefir harici - yeye tavsiye etmiş, şimdi bana bura- da misafirihâs muamelesi yapıyor- lar. Davetler... Seyahatler... Şimdi - ye kadar beni belki yirmi kulübe â- za kaydettiler.. — Yazılarınız çıktıktan sonra sa- mimiyetinize amerikalıları bile i- nandırabilirsiniz. — Esasen kanaatim aleyhine tek kelime yazmam! Diye teminat ver - di. B eynelmilel muharrirler birli - ,ğinin toplantısında, Pearl Buck, (nobel 1938 mükâfatını kaza- nan amerikalı kadın) amerikalılığın menşei, Amerika'da muharrir, kari vaziyeti hakkında izahat verdikten sonra; — Bizi ancak edebiyatımızı tet - kik edenler tanıyabilirler” Dedi. — Gerçi biz amerikalılar, henüz genç bir millet olduğumuz için, bü- yük memleketler gibi beynelmilel Romanya ve Bulgaristandan bu yıl 15.000 göçmen gelecek Göçmenler Anadoluya yerleştirilecek İskân Umum Müdürlüğümüz bu sene içinde memleketimize ge- lecek göçmen işleriyle uğraşmağa başlamıştır. Bu sene, geçen yıl- larda olduğu gibi Romanya ve Bulgaristandan binlerce vatanda- şımız ana vatanlarına dönecek ve burada ev bark sahibi edile - ceklerdir. İzmir Enternasyonal Fuarına hazırlanınız 20 Ağustos — 20 Eylül 1939 Aleni teşekkür Hemşirezadem Orhanın müptelâ ol- duğu müzmin Peritonit apandisit a- meliyatını muvaffakiyetle yapan, ha- zakat ve ihtimamkâr tedavisiyle ken- disini muhakkak bir ölümden kurta - ran Cebeci Askeri hastanesi operatör- lerinden Bay Kâmil Sokollu'ya aleni teşekkürlerimi sunmağı borç bilirim. Cümhuriyet Halk Partisi Genel Merkez bürosu sekreterlerinden Ahmet Niyazi Tuncakan Evlenme ilânı Bir evlenme şehadetnamesi tanzim maksadiyle Ankara'da mukim alman tebaasından Johann Seidl ile yugos- lav tebaasından Ankarada mukim Ba- yan Luise Ogorevc'in evlenmek niyetinde oldukları ilân olunur. Ankara, 6 Haziran 1939. Almanya Büyük elçiliği Na. Grell bir edebiyat, büyük rus, ingiliz edip- bir alâmet olmasına rağmen, askerleri- ni harp nizamında dizdi. Bir çok defalar “toplanma”, “tehli - ke”, “kalk” borularını çaldırdım. Her çaldırıştan sonra, kapıların açılacağı - nı, veya hiç olmazsa, bir adamın koşa- rak kalenin tarasasına çıkacağını umu yordum. Fakat hiç bir şey olmuyordu, ne bir gürültü, ne bir hareket. “Top - lanma” borsunu tekrar tekrar çaldırı - yordum, Gene süküt, tıs yok! “Belki diyordum, canlı kalmış olan- lar pek ağır yaralıdırlar. Belki içle - rinden hiç biri yatağından dışarı kı - mıldanacak kuvette değildir. Belki ö - lüleri bu garip tarzda dizmiş olan a - dam da maktül düşmüştür. Orada ihti- mal, vazifesini yapmış bir adam ha - liyle şimdi son uykusunu uyumakta - dir. Borazanı susturduktan sonra, baş çavuşu çağırttım ve ona deve yular- larını, kemerleri, daha başka ne bulur- sa hepsini biribirine bağlıyarak bir halat vücuda getirmesini söyledim. Çevik bir adam, bir deve sırtına çı - karak, bir gala kadar tır k ve oradan bana, içeri girmeme yardım edecek olan halatı atacaktı. “Baş çavuş görmüş olduğum asker - lerin en enerjik ve en sakin olanların - dan biridir. Şeref meydanında kazan - mış olduğu madalyalar cesaretinin de- lilidir. “— Bu bir tuzaktır, kumandanım, dedi, gitmeyin. Bırakın oraya ben tek başıma gideyim. Ataşe “Cesur olmasına rağmen endişeli görünüyordu, ve hiç bir canlıdan yıl - mıyan bu adamın, korktuğunu hisset- tim. z “— Baş çavuş! Ölüler iyi nöbet bek- liyorlar. “Bu sözler üzerine sanırım ki titre- di. “— Onlar bizi korurlar, kumanda - nım, dedi, bırakın oraya gideyim. “— Ne siz, ne ben gideceğiz. Bura- da adamlarımızın başında kalmak ce - saretini göstereceğiz. Bir asker gön - dereceğiz. Eğer bu bir tuzaksa, bir za- biti beyhude yere kaybetmeden mese- leyi öğreneceğiz. Eğer tuzak muzak yoksa iki dakikaya kadar kapılar bize açılacaktır. Baş çavuş: “— Ölüler nöbet bekliyorlar ve bizi dinliyorlar, dedi, sonra istavroz çıkar- dı ve gözlerini yere indirdi. “Baş çavuşa: — Gidin bana şu Rastinyak sarho - şunu şu mendebur herifi çağırın, de - dim. » Emrimi yerine getirmek üzere uzak- laştı. “Borazancı askeri bir selâm vere - rek: — Binbaşım, oraya çıkabilir miyim? diye sordu. “Biraz kabaca: — Sus! Cevabını verdim. “Ölülerin sessiz ve müstehzi bakış- ları altında sinirlerim gerilmeye baş - lamıştı, Haber aldığımıza göre umum mü- dürlük, gelecek göçmenlerin adedini tesbit için elçiliklerle muhabere ha- lindedir.-Zaten sevkiyat mevsimi he - nüz gelmiş değildir. Vatandaşlarımı - zın yurda dönmeleri için oradaki iş- lerini bitirmeleri, çiftçilikle uğraşan- ların — mahsullerini harmanlarından kaldırmaları ve satmaları beklenecek- ir. * Busene iki komşu memleketten ana vatana dönecek göçmenlerin sayı- 18 15.000 kadardır. ninden fazlası Bulgaristan'dan, mü- tebakisi Romanya'dan gelecektir. Bu göçmenlerin daha ziyade Ana- dolu'ya — yerleştirilecekleri — anlaşıl- maktadır. , Bulgaristandan gelecek o- lan göç ler geçen lerde zaten işlerini tasfiye etmiş ve pasaportları- nı hazırlamış bulunmaktadırlar. El- çiliklerle iskân umum müdürlüğü a- daki habereler neticelendik- ten sonra ilk ağızda Bulgaristan'dan gelecek olanlar yola çıkacaklardır. Memleketimize geçen — yıllarda gelmiş ve muntazam, modern köylere yerleştirilmiş olan göçmenlerin Tür- kiye'de kavuştuğu mesut hayat, ya- bancı memleketlerdeki türklerin göç etmek arzusunu arttırmış ve bu yüz- den hükümetimize yapılan müracaat lar ziyadeleşmiştir. Cümhuriyet hü- kümeti çizmiş olduğu program daire- sinde ve tedrici surette göçmen getir- me siyasetine devam etmektedir. Bi- lindiği üzere geçen sene yurdumuza 25.000 göçmen gelmiş ve yerleştiril- Yi “Baş çavuş, mükemmel bir iple ve o mendebur Rastinyak'la birlikte gelin- ce, ona tavana çıkmasını emrettim. “— Çıkamam binbaşım, cevabını verdi. Öldükten sonra cehenneme gir- meye razıyım. Fakat canlı canlı? Ha - yır! Bir cenaze halinde cenazelerle birlikte gitmek umurumda değildir... Beni oraya gönderebilirsiniz. “— Evet, bu kolaydır, dedim, ve ta- bancamı çektim. “Deveni şu su borusunun altına gö- tür, üstüne çık ve yukarı tırman, Maz- galdan içeri gir, sonra bize kapıyı aç. Rastinyak: “—— Ben yapamam, ben yapamam, di ye tekrarladı. “Tabancamı üzerine çevirdim ve baş çavuş tüfeğini elinden aldı. “— Aklını mı kaybettin? diye hay- kırdım. “— Ellerinde silâhla nöbet bekliyen şu cenazeler alayına kaydolunmıya hiç de niyetim yok, dedi. “— Son defa ihtar ediyorum, git! Yoksa... Ve tabancamı kaldırıp iki gö- zü arasına nişan aldım. “— Hiç durmayın, binbaşım, diye haykırdı. “Tetiğe dokundum. Haklı mıydım, dostum? “Lavrens esniyerek: le bileyim! dedi. *“Tabanca çat etti. Rastinyak gülüm- K Yizk Telefon numaralarımız ULUS müessesesi telefon numa- ralarında ufak bir değişiklik ya- pılmıştır. Yeni numaraları aşa- ğıya koyuyoruz: Başmuharrirlik : 1371 Müessese Müdürü : 1144 Yazı İşleri Müdürü : 1061 Yazı İşleri ş 1062 İdare ? 1064 Yazı işlerine ait 1062 santrala Bunlardan on bi-| $, merbuttur. Memleketimizdeki İş ve işçi vaziyeli tetkik ediliyor İş kanununun tatbikatı cümlesin - den olarak memlekette iş ve işçi bul- ma, iş arıyanla iş vereni biribiriyle temasa getirme yolundaki çalışma de- vam etmektedir. İş dairesi memleket- teki iş ve işçi vaziyetini tetkik mak- sadiyle müfettişlerinden B. Sait Ay- doslu'yu muhtelif mıntakalarda tet - kikat yapmağa memur etmiştir. B. Sa- it Aydoslu belli başlı iş merkezlerin- de yaptığı bu tetkiklerden Ankaraya dönmüş bulunacaktır. Kanuna göre bu teşkilâtın ikmali için henüz iki sene gibi bir zaman vardır. O zamana kadar tetkiklere devam edilecektir. Mıntakalardaki iş daireleri, mınta- ka iktısat müdürlüklerine kalbedilmiş olduğu için iş kanununun muhtelif cephelerden tatbikatiyle şimdi mınta- ka iktısat müdürlükleri meşgul olmı- ya devam etmektedirler. Polislerin tekaütlük müddetlinden sonraki hizmetleri Polislerin tekaütlük — müddetini doldurduktan sonra icra vekilleri hey eti karariyle uzatılabilen 5 senelik hizmet müddetlerinin 10 seneye çıka - rılması hakkında Emniyet işleri umum müdürlüğünce bir kanun projesi ha - zırlanmaktadır. Selden zarar gören bir köyümüz Şehrimize gelen malümata göre e- velki gün Kırşehire yağan şiddetli yağmurlardan hasıl olan sel Cemek kö yünde 3 ev, 3 çeşme ile bağ, bahçe ve mezruatın bir kısmını harap etmiştir. zayiat ol şsa da sel 10 merkep ve 15 buzağıyı telef etmiştir. Adliye Vekilimiz Hukuk Fakültesi imtihanlarında bulundu Adliye vekilimiz B. Fethi Okyar dün sabah Ankara hukuk fakültesine giderek muhtelif ders gruplarından yapılmakta olan imtihanlarda bulun - muştur. Kaymakamlar arasında yeni — değişiklik yapılıyor # Dahiliye vekâleti kaymakamlar ara- sında yeniden bazı değişiklikler yap - maktadır. Vekâlet bu husutaki karar- name projesinin hazırlığını bitirmek üezedir. mişti. Buna göre 938 ve 39 seneleri içinde Türkiye nüfusu komşu mem - leketlerden gelen göçmenlerle 40 bin kadar artmış ve birçok yeni köyler kuvetli ve çalışkan vatandaş kazan- mıştır. vanı harbe gideceksin. Kürekte inliye ceksin. “— Her halde orası, şu nöbetçilerin yanından iyidir, cevabını verdi. “Baş çavuşa onun kasaturasını al - masını ve kendisini mevkuf tutmasını işaret ettim. *“Borazana seslendim: — Şu korkağa yolu gösteriver, “Hemen su borsunun altına koştu, onu yakaladı, ve bir dakika içinde yu- karıya tırmandı. Çok cesur bir asker- di. “— Baş çavuş, dedim, kapılar açılın- caya kadar karşımızda düşman varmış gibi hareket edeceğiz, anlaşıldı mı? dedim. “Biz bölüğün yanına gittik Rastin- yak çavuşun muhafazası altına konul- du. “Baş çavuşla ben bakıyor, dinliyor- duk. Etrafımızda merakı uyanan ne - ferler muammanın neticesini bekli - yorlardı. Herkes dikkat kesilmişti. Neferlerimin bu görülmemiş hâdise hakkında ne düşündüklerini öğrenme- yi çok isterdim: tamamiyle sessiz bir kale, bütün mazgallarda adamlar dizi- li, üstünde bir bayrak dalgalanıyor ve.. Parmaklıkları kapalı. Müdafiler mut - lak bir hareketsizlik içinde... “Aradan iki dakika geçti, sonra beş dakika, yedi dakika... Süküt, daima sü- küt... Bu da ne demekti? Yoksa haki - katen kalede bir tuzak mı hazırlan - ıeğj.%enin önüne g mıştı.? “— Gülebilirsin, dedim... Fakat di- & (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: