ULUS Londra mektubu ondra Kıralın taç giyme törenine hazırlanıyor B ahar yaklaşıyor. İngiltere'den başka memleketlerde de, hava ılı- nacağı, her tarafta çiçekler açacağı ve kuşlar öteceği için mayısın gelmesini hararetle bekliyenler çoktur. Fakat karı henüz yeni yağan Londra mayısı, yalnız yeşil ağaçları ve renkli çiçekle- ri için değil, bu tabiat bayramından da- ha renkli ve daha haşmetli bir bayra - mı kutlamak için bekliyor- Yeni kıralın mayıs ayında tac giyeceğini biliyorsu - nuz. İmparatorluğun bütün dominyon ve sömürgelerinden, dünyanın her ta - rafından gelecek binlerce mümessil ve misafir mayısta Londrada bulunacağı için şehir, büyük bir bayram hazırlığı içindedir. İnsiliz hükümeti, bu tac giyme tö- reninden bir başka türlü de istifade et- mek kararını vermiştir. O sıralarda K Londra'da bir imparatorluk konferansı ile imparatorluk parlamento konferansı da toplanacaktır. Bir araya getirilen bu iki ehemiyetli hâdiseyi biribiri ile Ö mezcedecek bir sahne de ananevi tac - giyme merasimine ilâve edilecektir: mayısın yedisinde Kıral Westminister Hall'de yukarda söylediğim konferans dolayısiyle Londrada bulunacak olan dominyonlar başvekilleri ve sömürge - lerdeki teşrif meclis azâları ile birlikte yemek yiyecektir. Tac giyme merasi - minden biraz önce akdedilecek olan bu konferansları tertib eden imparatorluk parlamentolar kurumu, bu büyük ve ma- nidar ziyafetin hazırlıklarını da üzeri- ne almıştır. -O gün büyük William Rufus salo- nunda bütün ingiliz imparatorluğunun birlik sembolü olan kıral ve imparator Corc, büyük imparatorluğunun mümes- silleri arasında bulunacak ve ingiliz ga- zetelerinin hararetli tasvirlerine göre bu manzara imparatorluğun biribirin- den ayrılmaz birlik ve bütünlüğünü büs- bütün kuvvetlendirecektir. Kulüblerde içki tahdidi lâyihası H €er zaman gördüğünden fazla ve farklı davetliler kabul edecek bir düğün evi gibi, Londra'da mayısta ge- lecek ziyaretçi ve davetlilere şirin ve temiz görünmek için durup dinlenmek- sizin kendisine çekidüzen vermektedir. *Meselâ Londra hakkında ziyaretçi - lere yanlış bir fikir verebilecek olan Adam's Adelphi ortadan kaldırılmış, Waterloo köprüsü yıkılmış, Soho sgu- are'da bulunan Georgian evleri, aynı bölgedeki Victorian evlerinin güzel asını b diye kazma kürekle yere indiri!—->e başlanmıştır. Oxford Street'deki Wyatt's Pant- heon lüzumundan fazla klâsik bir man- zara arzettiği için, yıkılmasına karar verilmiş, üzerine işaret konulmuştur. Sonra Leicester Sguare'da bulunan ve bir zamanlar dini ziyaretler yapan ha- cıların uğrağı olan meşhuür Reynold evi de mümkün olursa, tac giyme törenin - den önce ortadan kaldırılaçaktır. nlar B. Con Saymen kulüblerde içkinin tahdid edilmesi için bir lâyiha hazırladı © Malarya ve sivrisineği pirinç tarlalarında yetişen bir çiçek ortadan kaldırıyormuş Bu son karara bir Londra gazetesi,, on sekizinci asırda küdretli bir mima- rımız tarafından yapılmış ve şimdiye kadar da iyi muhafaza edilmiş bu ka- rakteristik yapı yıkılırsa yazık olur,, diye itiraz ediyor. Lâkin bu tenkid ve itirazlara rağmen Londra'nın yüzünü gözünü düzeltmek ve kendisine çeki, düzen vermek hususundaki kararı esas- lr ve kati gibi görünmektedir. L oyd Corc bir zamanlar, harb za- manında İngiltere'de içilecek iç- kilerin tahdidi hakkında parlamentoya bir lâyiha vermiş, bunun üzerine bir- çok taraflardan şiddetli hücumlara uğ- ramıştı. Bu yüzden tekliften memnun olmıyanları kendine o kadar düşman et- mişti ki bir daha bu içki meselesine ka- mun yoluyla dokunmaya tövbe etmişti. Son zamanlarda buna benzer bir lâ- yiha hazırlanmaktadır. Bu sefer bunu hazırlryan Loyd Corc değil, Sir Con Saymen'dir ve lâyihanın adı “kulüb- ler lâyihası” dır. Lâyihanın “aşağı yu- karı tamamlandığını,, ve “yakın bir is- tikbalde meclise sunulacağı” mektedir. söylen- senesinde — 8,457 kulüb vardı. Bu- gün bu mikdar bu rakamın iki mis- line çıkmıştır. Herhalde bü- tün bu pürzlü ta- rafın iyice den — geçirilmesi biraz sonra biti- rilecek ve lâyiha taç giyme merasi- minden önce meclisten geçirilecektir. göz- Malarya ve sivri sineğe karşı çiçek! alarya'ya karşı yeni bir mücade- le vwasıtasından bahsedeceğim. Bir Londra mektubunda bunun yeri nedir? Diyebilirsiniz. Hakikaten Avru- panın bu medent bölgesinde o türlü mücadelelere artık lüzum kalmamıştır. Bu yeni mücadele, İngilterede değil, İngiltere'ye bağlı Hindistan sömürge- sinde yapılmaktadır. Yalnız haberini burada okuyup öğrendim. Malaryaya karşı mücadele için bulunan bu yeni si- lâh - tuhaf değil mi? - bir çiçektir. Hindistan hükümetinin yaptığı araş - tırmalar neticesinde, sivri sinekleri öl- düren bu çiçeğin pirinç tarlalarında ye- """ taşı - yan sivri sineklerin su içinde bulunan pirinç tarlalarında adamaklIıllı ürediği- ni bilirsiniz. Bu çiçek, eğer bu tarlala- ra eklirse bundan pirinç başaklarına hiç bir zarar gelmiyeceği de tesbit olun- muştur . Bu yeni keşfin ehemiyeti şuradadır: İmparatorluğun zirat tetkikler cemiye- tinin son yaptığı istatistiklere göre Hindistanın ekilmiş toprakları 260 mil? yon dönüm ve bunun da 80.000.000 dönü- müne pirinç ekilidir. Şimdi, bütün bu tarlalarda dediğimiz çiçekten yetiştiri- lecek olursa Hindistanım başına belâ olan bir hastalıkla esaslı bir mücadele- ye girişilecektir. Sivri sineklerin ve bunun neticesi o- larak malaryanınm canına kıyan bu çi- çekleri bizim de mikdarı pirinç az olmıyan tarlalarımızda yetiştirmemiz mümkündür. Ş Öğrendiğime göre eski tecrübeleri gözönünden uzak tutmıyan Sir Con Saymen bu “kulübler lâyihası” nı tek- lif ederken en az mukavemetle karşıla- şabilmek için Amultree komisyonu gibi bazı salâhiyetli makamların şimdiden fikirlerini almakta, polis murakabe ve teftişinin dürüst ve ihtiyatlı bir suret- te yapılmasını düşünmekte, kulüblerde on sekiz yaşından aşağı olan gençlere asla içki satılmamasına, şimdiden, ka- rar vermiş bulunmaktadır. Meselenin en dikenli tarafı “hükü- met otoritesi” nin kimin emir ve ten- sibi ile harekete geçeceği meselesidir. Lâyihanın şimdiye kadar gecikmesine de sebeb olan budur. Bu türlü bir tahdid kararının ne ka- dar kuvvetli bir muhalefete maruz ka- lacağı hakkında size bir fikir verebil - mek için şu rakamı göstereyim: — 1913 UÜLKÜU HALKEVLERİ MECMUASI Müdurüu M. BFuad Kupi'lusu Sekizinci cildin son sayısı olan 48 inci mumarası başlıca yazıları: Musahabe (Ş. A. Kansu), türk kobuz'u (A. Caferoğlu), Tuhfetül mahdum (Orhan Şa- ik), İslâm coğrafyasında Antak- ya (Sadi Selen), Prehistorya (H. Bruil), Özlenen âlem - Şüphe “şiir” (Coşkun Ertepınar), köy tetkiki (A. Süreyya), Orta za- man islâm dünyasında maliye (A. Mez), Merkantilizm (Said Aydos), notlar ve iktıbaslar bibliyografya. 80 sayfalık dergi 25 kuruş. 21 - 2 - 1937 —a Fransanın Mukadderatı L'Europe Nouvelle mecmuası, Manchester Guardian gazetesinin Paris muhabiri Alexandre Werth tarafından yazılmış olan “Fransa'nın mukadderatı,, isimli eserden şu kısmı neşrediyor: Blum hükümetinin teşekkülünden- denberi, fransız dış politikasının mih- veri İngiltere ile işbirliğidir. Blum, bu işbirliğine hayati bir ehemiyet atfet - mektedir. Sonbahar ibtidasında Belçika tekrar bitaraflık politikasına döndüğü- nü ilân etmiş olmasına rağmen, 1936 so- nunda, Fransa, İngiltere ve Belçika a- rasında görünüşe göre bir ittifak mev - cuddur. B. Eden Fransa ve Belçikayı, tahrik edilmemiş her nevi tecavüzlere karşı garanti altına aldı. Ve, 4 ilk- kânun günü, B. İvon Delbos aynı şart- lar dahilinde İngiltere ve Belçikanm da derhal ve otomatik olan fransız or- dularının yardımına mazhar olacağını açıkça ilân etti. 27 sonteşrinde, B. Leon Blum garib bir nutuk söyliyerek, İn - gilterenin itimadını kuvvetlendirmek ve belki de, Franko hükümetini daha yeni tanımış olan Almanya ve İtalya- nın gözünü yıldırmak maksadiyle, — Sovyet ordusu bir yana bırakılırsa — fransız ordusunun Avrupanın en kuv- vetli ordusu olduğunu söyledi; Fran- sa'nın deniz kuvvetlerinden ve hiç bir memleketten aşağı olmadığını söyledi- ği hava kuvvetlerinden sitayişle bahs - etti. Silâhsızlanmanın en ateşli müdafii tarafından yapılan bu beyanat oldukça paradoksaldi. : Bununla beraber, enternasyonal va- ziyet öylesine idi ki, fransız başvekili - nin ağzında herhangi başka bir ifade anlaşılmaz bir şey olacaktı. Fransanın, birçok almanların tahayyül ettikleri gi- bi anarşi ve dekadans halinde olmak şöyle dursun, kendi emniyetini temin et- meye muktedir olduğunu almanlara an- latmak çok ehemiyetliydi. Fransa'da askeri masraflar Mukadderat, garib bir tesadüfle, as- keri hizmet müddetini iki misline çıka- ran mukabil Fransanın şimdiye kadar tanımış olma- dığı ölçüde geniş bir silâhlanma prog - ramını kararlaştırmak vazifesini Blum'a vwermiştir. 1937 yılı için tasarlanan as- keri masraflar, 1936 nınkileri yüzde el- li nisbetinde aşmaktadır .Bu masrafla- rın yekünu 11.046 milyar franga çık- maktadır ki geçen senekine nazaran alman kararnamesine 4.084 milyar bir fazlalık gösterir. Yal- nız tayyarecilik için, büdcede 3.700 milyarlık bir fasıl ayrılmıştır. Geçen senenin rakamı 2400 milyardı. Fransız ordusunun kuvvetlendirilmesi Magi- not hattı, İngilterenin silâhlanma prog- Tramı ve frasız - ingiliz ittifakı sayesin- de, 1936 sonunda garbi Avrupa her tür- lü taarruzlardan masun telakki edile - bilir. Hattâ, Renötesinde bazı militer- ler âni bir taarruzla fransız hattını yar- mak ve seri bir zafer kazanmak imkâ- nına inansalar bile. Fransa'nın iç siyaseti 1934 ün karışıklıklarından ve geçen haziran tahrikâtında nsonra, Fransanın iç siyaseti 1936 senesi sonunda nisbe- ten müstakar bir vazıyettedir. Şüphesiz, 6 şubat kahramanı olan o “aklı başında” adamlar, bu korkunç ya- hudinin Fransayı dosdoğru felâkete ve İspanyadakine benzer bir ihtilâle sü - rüklediğini söyliyen şık mahalleler bir endişe mevzuu olarak hâlâ mev- cuddur. — Nice ihtiyar baylar ve ba- yanlar vardır ki uyandıkları zaman “kızıllar,, ın geceleyin tamamen katli- âm edilmiş olduklarını öğrenseler bü - yük bir memnuniyet duyarlardı. Fakat bütün bunlar boş tahayyüllerdir. Bu memleket bu mahallelerden yükselen şikâyetler derecesinde karışık ve bö « lünmüş olmaktan çok uzaktır. Buna kani olmak için, fransızların, Fas'ta bir alman tehlikesi haberleri et- rafa yayılınca nasıl birlik bir şekilde reaksiyonda bulunduğunu hatırlamak kâfidir. Bugüne kadar bu halk cephesi hü - kümeti en korkunç düşmanlarının hu- susi hayatlarına en küçük bir surette dokunmadı. “Aklı başımda” insanlar gene evle- rinde misafir kabul etmekte, tiyatroya ve konsere gitmektedirler; bunların beş senedenberi hayatları hiç bir zaman şima dikinden daha parlak olmamıştır. Karşılanacak güçlükler var Daha karşılanacak birçok güçlükler vardır: grevler henüz tamamiyle dur « muş değiyldir; 40 saatlik iş kanununun tatbiki hayat pahalılığını — artırmakta devam ediyor, bu da yeni iş ihtilâfları« na yol açacaktır. Fransız hazinesinin 1937 de 30 milyar istikraz etmek mec « buriyetinde kalacağı tahmin edilmek- tedir, ve 30 milyarın bulunması kolay değildir. Fakat, ne de olsa, Paris, Fran- sa, iç vaziyet bakımından istikbale son senelere nazaran daha az bedbinlikle bakmaktadır. Birkaç patronun sabotaj- larına rağmen, iş!er yeniden düzelmekte«. dir. T936 otomobil ser&sine verilmiş olan — siparişler 1936 ilkteşrininin rakamla « rını yüzde yetmiş aşmıştır; demiryol -« larının ve maliyenin hasılatı daha faz lalaşmıştır; para daha serbestçe teda. vül etmektedir; iskonto rayici aşağdır; Nihayet, Paris, beş yıldanberi bu kadar kuvvetli bir alış veriş görmemiştir. Va- ziyet demek ki fena değildir. Bir hükü- met değişikliği mümkündür, bu deği « şiklik belki sokakta karışıklıklara da yol açabilir. Fakat bu sene osnunda bu ihtimal her zamandan daha uzak gö « rünmektedir. Faşizm hiç de korkulacak gibi değildir, ve 1934 - 35 de ve 1936 ha- ziranında faşizm yemişini tatmış olan Fransa gitgide ve emin adımlarla mu - vazenesini bBulmaktadır. Büyük bir de- mokratik cumhuriyetin muvazenesi. Bununla beraber, Renötesinde, Ber- chtesgaden'de, B. Hitler yeni emriva- kiler hazırlıyor. a Ve Pireneler ötesinde İspanya var- dır. Alman kıtaları. Madridi muhasara ediyor ve şimdiden her milletten insan- lar orada biribirleini öldürmekle meş - gul bulunuyorlar . Tefrika »ho: 72 “ ÇENGEL KiTABI Çeviren: Nurettin ARTAM Yazan: Rudyard Kipling Soğuk havalar sona ermişti; bü- tün yapraklar solmuş ve yorgun g.-ünü- yorlardı; rüzgâr estikçe devamlı bir hışırtı duyuluyordu. Küçük bir yaprak dalına pat- pat vuruyor, bir başka yaprak rüzgârın dile- ğine uymuş, havalanıyordu. Sabah havasını ciğerlerine eyice çeken Baghira bir kalktı, öksürdü, aksırdı ve önün- de havalanan bir yaprağa ön ayağı ile bir tu- kat vurdu. — Yıl dönüyor, dedi, Cengel ilerliyor. Yeni konuşmaların zamanı yakındır. Bu yaprak onu bilir. Pek âlâ... Movgli, yerden bir tek çimen kopararak: — Çayırlar kuru, dedi, hattâ baharın gö- zü, (bu kırmızı renkte ve boru şeklinde bir çiçektir ki çayırların içinde ve dışında beli- rir) Hattâ baharın gözü kapanmış.... Baghi- ra, şimdi siyah parsım sırt üstü yatıp da bir ağaç kedisi imiş gibi havayı tokatlaması iyi bir şey değil mi? Baghira: — Avoh! dye cevab verdi: Anlaşılan kendisi başka şeyler düşünüyordu. — Siyah pars için aksırıp öksürmek, ba- ğirıp yuvarlanmak daha iyi değil mi? diyor- Tum. Hatırla ki seninle ben ikimiz Cengelin üstadları oluyoruz. Baghira, toparlanıp ayağa kalktı; başı toz içindeydi ve: — Doğru, öyledir, dedi, insan yavrusunu dinliyorum. Gerçekten biz, Cengelin üstad- larıyız! Movgli kadar kuvvetli kim vardır? 'Onun kadar akıllı kim vardır? Sesinde bir tuhaflık vardı. Acaba Movegli ile alay mı ediyordu? Çünkü Cengelde bir - çok sözler vardır. Orası doğru ama, bazan söyleniş atrzından ötürü bir-kelime çeşid çe- şid manalara gelir. Baghira tekrarladı: üstü — Bizim Cengel üstadları olduğumuz söz götürmez; yanıldım mı? Artık insan yav- rusunun yer üzerinde yatmaz olduğunu bil- mıyordum. Artık, o havalarda uçuyor mu? Movegli, dirseklerini dizlerine dayayarak oturmuş, gün ışığı altındaki vadiye bakıyor- du. Aşağıda ormanlar içinde bir kuş, yeni ilkbahar şarkılarını ötmeğe uğraşıyordu. Sonradan gürül gürül akacak bir şakıma de - gildi bu; fakat Baghira bunu işitebiliyordu. Pars kuyruğunu sallıyarak-dedi ki: — Diyordum ya, yeni lâkırdıların başla- ması zamanı geldi. — Ben de duyuyorum, dedi Movgli, Bag- hira niçin öyle titriyorsun? Güneş çıktı; orta lık sıcak. Baghira : — Bu Ferao, kırmızı ağaç - kakandır dedi, o unutmamış; ben de şimdi hatırlama- lıyım. Biraz mırıldanmağa gayret etti. Fa- kat hiç bir suretle memnun olmıyordu. — Görünürde bir av yok, dedi Movgli. — Küçük kardeş senin iki kulağın da tı- kandı mı nedir? Bu, bir av şarkısı değil; ben ihtiyacı karşılamak için bunu söylüyorum. Movgli kızgın ve vahşi bir eda ile: — Unuttum, dedi, fakat yeni konuşsşma zamanı geldiği ve hepiniz bir tarafa savuşup beni yalnız bıraktığınız zaman hatırlıyaca- ğım. Baghira söze başladı: — Fakat küçük kardeş, — Biz her zaman yapmayız... Movgli, parmaklarını öfke ile ileri uza « tarak: — Ben diyorum ki yaparsınız; dedi, siz hepiniz kaçar, gidersiniz, ben Cengelin üs- tadı olarak burada tek başıma yürürüm. Ge- çen mevsim, ben insan sürüsünün tarlaların- dan şeker kamışı toplamağa gittiğim vakit nasıl olmuştu? Hati'ye bir haberci, seni gön- dermiş, onu bana hortumu ile tatlı çimenler koparması için çağırmıştım. Baghira, biraz sinerek: — O, ancak, iki gece sonra gelmiştit_ d__e— di, ve senin gibi bir insan yavrusunun bütün yağmurlu gecelerde yiyemiyeceği kadar çok tatlı çimen koparmıştı. Bu, benim hatam de- gildi. (Sonu var)