ULUS 8-2-1937 ——aa Türk-Elen Dostluğu Atina'daki türk resim sergisi dolayısiyle yunan gazetelerinin yaptığı neşriyat -SURİYE, TİCARETİ İÇİN F Çin Eir Sız parlamentosu tarafından tasdikir den evvel öyle süratle tadilâta uğrıya- Cağına kim inanırdı? Mandası lâgvedil. aniş Suriye kıtasına aid bir parçanın bir Atinadaki türk resim ve neşriyat sergisi dolayısiyle Elen gaze- telerinde türk - elen dostluğuna dair güzel yazılar intişar etmek- Kaç gün içind yeni bir . . : tedir. Bugün de bunlardan birkaçını alıyoruz: manda altına gireceğini HSĞN : Tipos'ta: düşmüşlerdir. Türkiye daha 20 yaşına bekliyordu?. — Diyorlar ı Y ı Mi: * Süriyenin baki. Lı M A N IS l 0 R “Feniks” başlığı altında gunları ya. | basmadan bunları başarmıştır. n Türkiyenin aremlasal nüfunu da miyeti İskenderunun ziyor: üzerinde hâlâ devam etmektedir. An - cak bu Sancak; uluslar / sösyeter mandası altında kalacaktır., Bu gibi sözlerle kendimizi aldatmak âstemiyoruz. Türkler, İskenderunda hi iseler, suriyeliler de bu Sancak Hstünde mutlak bir hâkimiyete malik değildirler. Çünkü bu iki hâkimiyetin Üstünde, uluslar sosyetesinin - hâkimi- yeti kurulmuştur. — Netice - itibariyle #ransız » Suriye muahedesi tadil edil » miştir. Binaenaleyh bu muahedenin a» Jacağı yeni şekil, Suriye parlamento » Suna arzolunacaktır. Fransa, bu tadilât yüzünden Suriyeye karşı yeni bir du- ELKABES Gazetesinden Lübnanın mukadderatını da tayin hak- kına maliktir. Eğer iki yüz yirmi bin arab karşısında yetmiş bin türk Suri - yenin siyasal vaziyetini değiştirmiş ise ve Suriyenin bir parçasını kopararak u- Diyorlar k Mademki muahede türkler lehine bir Lübnanın hem Berut hem Tramblusu- şam limanıma malik olması bir insafsız. Tik ve adaletsizliktir. Fransa, İskenderun meselesinde, bizi ağır bir surette yaraladı. Bize öy- Je bir yara açmıştır ki, mazinin bütün yaralarını unutturmuştur. Fransa, ken- Gisine sadakat ve itimad gösterdiğimi bir zamanda bizi kırmıştır. Fransanın menfaati ve dostluk münasebetleri na- muna ba yarayı tedavi etmesi 1â- zımdır. Bu teda- vi şekli, ne Fran> sayı ve ne de “Türkiye 1299 da doğmadı. Bu tarih- te osmanlı devleti kuruldu. M. E. 7000 tarihinde de doğmuş değildir. Esatir ve efsanelere göre, bu tarihte türk milleti tarih sahnesinde gözükmüştür. Türkiye 1919 yılında Anadoluda doğmuş ve 1924 - 26 yılları esnasında kati şeklini almıştır. Mondros muahedesinden — sonra Türkiyenin orduları dağılmış, ahalisi yoksulluk içinde kalmış ve Boğazlarla İstanbul “İtilâf” ve yunan orduları ta- rafından işgal edilmiştir. Bu vaziyet karşısında eski — türkler gu taktiği kullandılar; galiblere — itaat buna delildir. İtalya Boğazlar statüko sunu imzalamak üzere — bulunuyor, Franca da İskenderun meselesinde uz - daşmıştır. Bundan bir müddet evvel ebedi düş- manlıklarımızı, kan irmaklarını ve fe ci mücadeleleri unutmuya — ve komşu « muzla elbirliği ile çalışmaya karar ver- miştik. Bu tarihten itibaren menfaat » lerimizi müşterek addetmeye başladık. Müttefikimizin terakkiyatını - görerek memnun oluyoruz. Türkiyenin ölümden dirilmesi ta « rihte ya yegâne bir hâdisedir, ve ya » hud ender görülen fenomenlerdendir. Külden genç olarak doğan meşhur Fe- R Ha e | nn nn vi | S GT ARMSU ŞU iyoruz ki: artık ümidimiz ke- BÜD ğ sokacaktır. Bilâ- | ki ihtilâftan istifade etmek; fakat mil | Tet efmanesi bi sildi ve akdettiğimiz muahede bir re — kere tadile uğramıştır,bir kere de — kis, bütün arab | tetin canlı kısmı ile askerler meriçe | T aa aa inın bepsl vislona uğradı, ve Suriyenin hâkimiyer e ef dle'uğ ea milletlerini — ve | karşı koymayı tercih ettiler. Katt' lck aazginlala apıla Si ei Hai altında bulunan yegüne liman orta lehine tadile uğramalıdır. — Trabtusuşam aha. | mihlâlden sonra galiblere karşı baş kak | yen a tiklar hakkında uzun tafsilât vem dan kalktı. B n dırmak için, büyük bir kahramanlık ve Hekler İeMCSİR LAŞ geniş Suriye, limansız kalmıştır. Biz bu limana muhtacız ve bu Timan Trab- Tusuşam olacaktır. Çünkü 300 bin nü - — fuslu Lübnanın iki büyük limana malik olması bir insafsızlıktır. Bu iki Timan da Trablusuşam ve Berut limanlarıdır. İleri sürdüğümüz mütalcalara kaz Ş bize şu cevabr veriyorları “Pransa, bir muahede ile Lübnana bağlanmıştır. Trablusuşam da Lübnanın bir parçası- dır. Bu limanın mukadderatını ancak Lübnan tayin edebilir., Fakat Fransa, Suriyeye karşı — bir mr “ede İle bağlanmamış mıdır? Hangi hak ile Fransa, Suriye ile — akdettiği muahedeyi çiğneyerek İskenderun me- selesi için Türkiye ile uyuşmuş ve İs- kenderun kıtasından Suriye hâkimiye- tini kaldırmıştır?1. Suriye'ye yeni bir liman lâzımdır. Tuslar sosyetesinin mandası altına koy Muş ise ve türklere askeri, ticari ve dil hu susunda / imtiyazlar - bahşedilmiş «Trablusçama; cAkârı, «Siyer> ve <Za- mine> ahalisi irmi yıldanberi Suriyeye n ve bu kıtalar Suriye - çet addedildiğini, izhar met gösteriliyor da tam bir ulusun Trablusuşam üzerinde bulunan hakla - rına hürmet gösterilmiyor? Manda ve hukuku düvel bakrmın « dan meseleyi izah ettik. Adalet ve in - saf cihetlerine gelirsek deriz ki: Berut Timanr Lübnanın bütün ticari ve aske- T ihtiyaçlarını lürumundan fazla tat. min edebilir. Sonra Trablusuşam lima- mı, Lübnan için hem ehemiyetsizdir. Buli- lisini — sevindire: cektir. Biz, bu tas debi ileri sürer- ken, Fransanın dostluğunu imtihan e- diyoruz. Fransa, uluslar sosyetesinde bu ta- debi yerine getirilebelir. Türkler, bize demişlerdir ki: Suriyeliler!“Lübnanla bir vahdet teşkil ediniz ve Timanınızı Berut'ta veyahud Trablusşamda arayı- nuz: Demek ki türkler, #ransızlardan daha fazla iyiliğimizi istiyorlar” Fransa » Suriye ittifakının yapıl - masına hüsnüniyetle çalışan Kont D& Martel'e itimadla bu talebi takdim e- diyoruz. Halkevinde manevi kuvvet lâzımdı. Çanakkale müdafaasında itilâf dev- detlerinin mağlüb olmalarında baş rolü oynamış olan muktedir bir miralay var- dı. Bu müdafaa işinde Almanlar ile ara- St açılmış olan bu miralay, Selânikli Mustafa Kemaldi. Binaenaleyh Türki- yeyi mezarından kaldırıp diriltmek is- tiyen bu canlı unsurlar, bu ünlü mira- Jayın başına toplandılar. Kemal İstanbulda idi. Henüz rü- şeym halinde bulunan milli - bareketin başında Kemalin bulunduğunu İstan bul hükümeti bilmiyordu. Mütareke gartlarının tatbikine nezaret etmek Ü- zere, onu 9 uncu kolordu kumandanlı. Hına tayin etti. İngilizler Kemalin kim olduğunu geç anlamışlardı. Onu yaka- Jamak istedikleri zaman, Kemal kolor. dunun başında bulunuyordu. Bu sırada yunan ordusu İzmir'e çıkmıştı. İngilizlerden maada diğer devletler bu siyasete muhaliftiler. Bu yüzden Kemalizm hareketinin hamisi mevküine mektedirler. Atinaika Nea'dan: Parnas salonunda açılan türk resim ve kitab sergisini organize edenler tak- dire şayandırlar. Bu sergi, iki milletin ilim sahasında teşriki mesailerine doğ- u ilk adım sayılabilir. Bu sergi saye « sinde iki kısmt milletin ruhları temas etmektedir. Yunan milleti bunu müdriktir. Ara» mnızda din ve dil farkı bulunmasına rağe men, dünyada bir Balkan medeniyetl mevcutta, bu müşterek medeniyetin aye T bir koluna türk » yunan medeniyeti namını vermek lâzımdır. Bu komşuluk aşikârdır. İki millet muhtelif safhada aynı hissiyat ile hareket ederler. Türk ve yunanlılardan birçoklarının kabul etmiş oldukları bir teoriye göre ilki mile letin kadim cedleri hısım ırklardır. Bu 'nokta kâfi derecede müsbet değilse bl. de, bu İki milletin beş asır birlikte yae şadığını, beraber çalıştığınr kim inkâr edebilir? Öe llt Gağilerae Gnia'elen hir <— . |) Güztüler, vavaş yavaş Anadotuda müs İ T Zürkler Bizansı zaptettikten sonray " Bu mütalenlece karpı apağıdaki ce- — Dineaa yulaclarını temin eden bir İ soeyal Yardım Şubesi menfaatine | | S bir devlet kanuılda. Ve yanan fe. İ medeniyetini kasmen oltun muhalak vab veriliyor: “Fransanın Suriye üze » — /i Halkevi Temsil Şubesinin iştirük | | (xeti türk milli hareketinin muvaffa - | etmişlerdir. Yunan milleti de aynı mee # et Seğen Haa ve yardamı ile y Şerd Geniyetin mirascınıdır. Parras sergizlar Güksl devresinde bulunduğu gibi, vme- — istiyorlar Taraa vamahedesinden sonca yapr - | deki tablolar da bu sözlerimizi isbat et- lar sösyetesine intisab edilinceye ka » dar Fransanın mandası altında kalacak- tır., Fakat Lübnan da aynı vaziyette bulunmaktadır. Lübnan da uluslar sos- yetesine girinceye —kadar — Fransanın mandası altında bulunmuyor mu? Biz, makul olmuyan bir talebte bu - Tunmuyoruz. Biz, ve yalnız bizim için bir liman istiyoruz. Yegâne limanımız olan İskenderun limanr idi. Bu liman- dan şimdi mahrum kaldık. Eğer Trab- Tusuşam Timanını taleb ediyorsak, bu Sanatkâr ŞADI ve arkadaşları 'lan mübadele neticesinde, Türkiye mil- N tecanüsünü elde etti, ve dahili işleri. ni düzeltmeye koyuldu. Eski ananeler ve teokratik sistemler tekmelerle atıl- dı. Türkiye Avrupa oldu, hem de en /asri manası ile Avrupa haline geldi. Bugünkü Türkiye, Milâttan 7,000 yıl mektedir. Her şeyimiz benzemektedir. Bu yakınlığı kuvvetlendirerek bağları. damak elimizdedir. Lübnanın :ı;ımn Lübnanı hiç. bir zarara sok » 'evvel tarih sahnesinde gözüken Türki- Türk spor aB Sükü Ğ e değildir. Ertuğrul ve Osman Türki- öderüt gDA ee ÖARRİRERİN Biletler Halkevi Gişesinde ye değildir. Ertuğral n Türki e Üa l yeerlaliı Pee ea öelmakladır. — yesi de değildir. Sultanlar Tükiyesi (İkurumu dergisini Suriyenin mukadderatını tayin et - Mmiş ve hem Türkiye ile ve hem uluslar Sösyetesi ile uyuşmuş olan Fransa, 'nun mühim bir limanı kalacaktır. Berut Yimanı, Lübnanın, İrakın ve İranın ihe tiyaçlarını tatmin edebilecektir. Fakat hiç değildir. Bu yeni bir Türkiye, baş- ka bir Türkiyedir. Parnas salonunda açılan türk sergi- görenler, işte bunun için hayrete Tefrika. No: 61 , elir i Be S Na: 6 B ngl:k elini, hayvanın geniş sırtında idiyse de, Kaa, ona daha kolayca ayaklarını altı yarda kadar uzağa fırlamış olan Movgli İKİNCİ z steend bir hüküm verir gibi, dedi ki: — kullanmanın fendini öğretmişti. Bazan kahkahayı bastı. Oğlan, parmakları çayırlar bu ada aPlumbaga sırtı daha serttir ama, Moveli, yılanın kıvrımları arasında kalarak — içinde yerinden kalkt ve yılanm banyo ede- İ ” ha güzel değildir. Benim adaşım kur- boğulacak gibi oluyor ve bir kolunu bu cen- ceği yere doğru arkasından yürüdü. Ş ( E " G E l K 'ıı n Bı - rduı[ ']'â"lx daha güzeldir, ama bu kadar dereden kurtarıp onun boğazını yakalıyabil- Burası kayalıklarla çevrilmiş ve — içine | aEzn dd Gek güzel duruyor, zambağın — mek için çabalayıp duruyordu. O zaman Kaa, ağaç dalları da batmış olduğu için enteresan ömadeki renkli beneklar göbi, ona bu fırsatı veriyor ve Movgli, çevik ayakla bir manzara almış derin, koytu bir gölceğiz- Yazan; Çeviren: Rudyard Kipling Nurettiz ARTAM — Ne mükemdmel şey! Bir kimsenin ka- fasını örtmüş olan deriyi insanın kendi ayak- ları altında görmesi tuhaf oluyor! Kaa: — Fakat benim ayaklarım yok, dedi, sonra bizim millette bu, ötedenberi âdet ol- Guğu için, hiç de tuhaf sayılmaz. Hiç deri yaşlanıp sertelmez mi? — Yassı kafalı, ben her zaman gider, onu yıkarım; fakat doğru, hakkın var, bazı sıcak günlerde ben de, canım acımadan, derimin Soyulmasını ve derisiz kalmamı” istemişim. — Ben de hem yıkanırım, hem de - deri- mi değiştiririm. Nasıl, yeni elbisem iyi durüyor mu? ee ysıııygı girmek lâzım. Yeni bir deri, ilk anyoya girmeden hakiki renkelerini Haydi.gidip banyo edelim, —<— ai almaz — Ben seni taşıyacağım dedi, Movgli vı gölerek eğilip vücudunun orta yerinde ça kalın olan kısmını kaldırdı. Bir insan bunu iki ayak kadar yukarıya kaldırabilirdi. Kaa, hem eğlenerek puflayor, hem de- istifini bozmuyordu. Bundan sonra akşam oyunu başladı. Oğ- lan, bütün kuvvetini takınmış bir halde, yı- lan da muhteşem derisiyle karşı karşıya du- ruyor, bir güleşe hazırlanıyorlardı. Bu bir kuvvet ve göz denemesi idi. Hiç şüphesiz, Kaa, kendini bıraksaydı, bir düzüne Movgli yi ezebilirdi. Fakat yılan çok dikkatli davra- Buyor, kuvvetinin onda birini bile harcamı- yordu. Movgli, her ne kadar, ufak tefek elen- selere mukavemet edecek kadar kuvvetli rının bir hareketiyle kuyruğuna doğru atı- lıyordu. Başbaşa geliyorlar, ileri geri sallanıyor lar, bu suretle güzel ve heykele benzer vü- vud yükseliyor, bacaklar meydana çıkıyor- du. Nihayet, Kaa Movgli'nin geriye - itcı yeceği şekilde başını sallıyorduk: — Şimdi! şimdi! şimdi! bak şimdi şura- dan tutuyorum, şimdi de buradan! ellerin uyuştu mu? gene buradan! Oyun her zamanki gibi yılanın bir baş darbesiyle bitmişti. Bu darbeden sonra oğ- lan adamakıllı sendeler, uzağa fırlardı. Mov- gli, bir türlü bundan korunma çaresini öğre- nememişti. Kaa, ise buna karşı koymak tec- Tübesinin daima muvaffakiyetsizliğe uğrıya- cağını söylerdi . Nihayet Kaa: — Uğurlu avlar! dedi. Her zamanki gibi di. Çocuk, Cengel âdetine uygun bir surette, hiç ses seda çıkarmaksızın suya girdi ve he- men dalıverdi. Sonra gene sessiz, sedasız suyun yüzüne çıktı; ve ellerini başının altı. 'na koyarak kayalar arasından yeni doğan aya bakmağa ve ayağiyle suya vurarak ışık akislerini parçalamağa başladı. Kaa'nın bir elması andıran başı, suyu bir ustura gibi biç- miş ve dinlenmek üzere Movgli'nin omuzla- rına yaslanmıştı. Vücudu, bütün ihtişamiy- le, serin suyu emiyor gibi idi. Nihayet Movgli, uykulu uykulu: — Oh ne âlâ, dedi, hatırımda kaldığına göre insan sürüsü, bu saatte, çamurdan ya- pılmiş tuzaklar içinde başlarını sert tahta parçaları üzerine koyarlar, dışardan esen Tüzgârdan korunabilmek için başlarına ka'ın kumaşları örter ve burunlarından gelen bit sesle kötü kötü şarkılar söylerler. Cengel'de bulunmak çok daha iyi. (Sonuvar.)