Kütlelerin edebi eserlere ve hâdise- lere karşı alâkasını arttırmak için alır masında fayda görülecek pratik ted - birleri düşünürken, halkımızın sanat te Yökkisini reforme etmekle işe başlamak zarureti karşısında bulunduğumuz ilk bakışta göze çarpar. Zira burada, derdin '€en mühim âmillerinden - biriyle karşı karşıya bulunduğumuzu unutamayız. Bu telakki bize, umumiyetle şark ve islâm zihniyetinin, imparatorluğun #on asırlarında büsbütün dejenereleş - miş bir mirasıdır. Yalnız türk halkını — dej gark âlemini hâlâ kötü tesirlerinin bo- yunduruğu altında tutan bu köhne zih- niyetten kasdımızın ne olduğunu açık- Jamak çin düşüncemizi biraz daha ge- miş ölçüde izah edelim. Edebiyat değil, “sanat” tal dandım. Çünkü bu zararir - tel şümulü edebiyatın çerçevesini aşmak tadır. Tiyatro, geniş halk kütlelerimi zin indinde, hâlâ, intisabr şeret edici bir şaklabanlıktan başka değildir; musiki, hâlâ, munün anlattığı mananın — şümülünü aşamamış, eğlence hududunun dışında, daha yüksek bir ruhi ihtiyacın ifadesi haline gelememiştir. Resme gelince, he- 'nüz geniş türk halk kütlelerinin böyle 'bir sanatın mevcudiyetinden habersiz bulunduğunu kabul etmek Tâzımdır. Onun içindir ki, umumiyetle orta se - viyede bir türk babası, oğlunun mel tebte musiki veya resimden dönmesi aklının alamıyacağı bir. mantıksızlık geklinde tasavvur eder. Kültür siste « miz bile efkârr umumiyenin bu kuv- 'vetli tazyiki önünde boyun eğmek z0 Tunda kalmıştır. Edebiyatın, halkımızın — şuurunda, Giğer sanat şubelerine nazaran — daha X #iyade itibar sahibi olduğunu kabul et Sosek bile, bu itibarın şümulü, ne yazık İ henüz bizi tatmin edecek bir dere - cede olmaktan çok uzaktır. Bahsettiğimiz zihniyet, edebiyatı, diğer muayyen ihtisaslarla aynı haysi- yet seviyesinde bir meslek olarak ka bul etmez. Edebiyat herhangi bir ( dadlı adamın, müsbet işinden arta ka - dan boş zamanlarında vakit geçirmek in meşgul olduğu eğlenceli bir mese- dedir. Hüner fakat ihtisas değil- dir. Onun der karıştıran biri edebiyatla “meşgul addedilir, ve kendini, sırlarına aşina olduğu bu hüneri bizzat denemeye sa- Tâhiyetli sayar. Onun içindir ki Türki- ye, okuyucusunun sayısma yakın ede- biyatçısı olan tek memlekettir. En ge- miş ölçüde ümmi şairler yetiştirmiş o- Tan milletimizin zihnine henüz, sanat - kârlığın her şeyden evvel ve her şey - den ziyade kültüre istinad eden bir ih- tisas olduğu hakikati yerleşmiş değil- ir. Mekteb sıralarında bir kaç satırcık olsun manzüme karalamamış, içimizden kaç kişi çıkar diye merak ediyorum. Büyük şehirlerden yurdun ücra - köşe. Jerine doğru uzaklaştıkşa, manzüme kar Yeni bir sanat telakkisi yaratmak mecburiyetindeyiz ralamak hevesine mübtelâ olanların, teh-i minlerin hilâfına, büyük bir nisbette arttığını görürsünüz. Ve küçük bir b sabada, yanınıza ürkek tavırlarla S0 - kulan bir orta mektebli. tahsiliyle mütenasib — olmuyan, umma- dığınız düzgünlük ve olgunlukta - bir manzüme okur. Memlekette bu gi kendi kendine yetişme istidadların çok- Tuğu hayret verecek derecededir. Emo- tif bir yaradılışta olan türk, dünyanın en fazla şair yetiştirmeye namzed milletidir. Modernize olmuş muhitleri- mizde artık büsbütün unutulmuş olan mani söylemek usulü, şair - kahvtleri, bu kollektif istidadın yaratmış olduğu ve tesirleriyle bizzat onu beslemekten geri kalmamış olan güzel itiyadlardı. Kültüre dayanmıyan ve ancak re. fahın ve boş zamanların mahsulü - olan bütün bu ince his oyunlarının yeni bir yaşama nizamının memlekete - nüfuzu esnasında yıkılmaya mahküm kalması Pek tabilydi. Bugün de, — etrafımızda — kaynaşan ve ekserisi daha pek genç yaşta gn terdikleri kabiliyetle bizde büyük ümid- ler uyandıran bütün bu. heveskârlar yığınından yarına ne kalacak? Dünkü tecrübelerimizden — aldığımız dersle büküm verebiliriz: — bugünkü - vaziyet devam ettikçe, hiç! Hayır, büsbütün hiç değil, içlerinden birkaçı yabanı zenmek, kültürlerini ilerletmek ve ede- biyattan kasdedilen hakiki manaya eriş- mek imkânınr bularak kendilerini kur tarabilecekler. Pakat bu talililerin, te- sadüfün ve hâdiselerin kurbant olacak hesabsiz kıymetler yanında ne ehemi yeti kalır! istidadların asıl büyük kıs - , temelini atmadan inşasına giriştik- leri yapının zamanla çökmesi netice » sinde, yalnız ilk heveslerini unutmakla kalmıyacak, hattâ edebiyata karşı alâ- kaları da zamanla büsbütün silinerek birer kari olmak meziyetini bile kaybe- deceklerdir. Hayatın ve hüdiselerin icabı olarak tahsillerini ilerletmek imkânını - bula mıyanlarımız arasında okumak ve bil - hassa edebi eserler okumak ” yoluyla umumt malümat, muhayyile ve düşün- tme seviyelerini yükseltmek itiyadı pek Az yaygın olduktan başka, her / hangi bir ilmi meslek sahasında ihtisas yap - mış olanlarımızın büyük bir ekseriyeti de edebiyata umumi kültür seviyesini yükselten bir vasıta olarak kıymet ve ehemiyet vermezler. Mektebte, derslere zarar verdiği dü- güncesiyle talebelerin roman veya şiir Okumasını yasak eden lise - müdürüne bile rastlandığı bir memlekette yaşa - dığımızı bir ân bile hatırdan çıkarma- mak Tazımdır. Memlekette geniş halk kütlelerinin Hauruna yer etmiş köhne ve sakim sa- hat telakkisini kökünden değiştirmek, yerine esası ümanizma dayanan garbın yaratıcı ve yükseltiçi telakkilerini yer- leştirmenin cü başta gelen ihtiyaçlar dan olduğu böylece tebarüz etmekte - muhiti ve elbette Akdeniz ve İngiltere Yazan: Kenneth Edwards Morning Post gazetesinin deniz muharriri Hâdiseler biribirini takib — ettikçe Akdenize verilen ehemiyet ve — ee ikkat artmaktadır. Son iki buçuk yıl içinde Akdeniz hakkında o kadar ha - ber neşredildi ki bu denizin tâ Nelson devrinden beri bu kadar ehemiyet ka- zandığı görülmemiş, üzerinde bu ka - dar fazla mütalaa yürütüldüğü işi memiştir, denilebilir. Bu mesele hakkında tecrübe sahibi olan bir takım insanlar, bu denizin her iki tarafından icabında ingiliz donan- mast tarafından abloka/ edilebilir bir halde bulundurulması fikir ve kanaa - tindedirler. Diğer taraftan inigilz dış bakanı da bu denizin ingilizler için bir can da - mart olduğunu söylemiştir. Son yirmi sene içinde silâhların, bilhassa, hava silâhının fevkalâde te- kâmül etmesi vaziyeti - değiştirmiştir Bunun üzerinde tereddüde mahal yok- tur. Nelson, Akdenizde bulunan bir in- giliz harb gemisinin Avrupada en iyi murahhas olduğunu söylemişti. Bu söz, bugün için de doğru olabilir. Fakat bi zim şimdi insan, para - ve prestij ba - kımından birçok şeyleri hesaba katma- mız lâzım gelmektedir. * Akdeniz dar bir denizdi bunun sathında hiç bir nokta, sahilden vzak olduğu için hava - tehlikesinden masun addedilemez. Hava tehdid ve tehlikesinin hakikt ehemiyetini bir harb tayin edebilir ve bir harb esnasında da - imparatorluğun bütün strateğisini değiştirmeğe kalkar. sak pek geç kalmış oluruz. Onun / için şimdiden tedbir ve karar almak Tâzım- dır. Bir taraftan tayyareler ilerlerken bir taraftan da tayyarelere karşı müda- fan tertibatı da ilerlemiştir. Sulh zamanında yapılmış olan bütün tecrübeler bu hakikati teyid ve isbat . Bu süretle hava tehi yüzde yetmiş beş Bertaraf edilmiş ol- duğuna hükmedebiliriz. Yalnız ortada yüzde yirmi beş tehlike baki kalıyor. Bunun ehemiyet ve tesiri ne kadardır? Mesele buradadı Eğer biz Akdenizde herhangi — bir dvletle harba girişecek olursak, o za - man filomuz, bundan önceki harbların hepsinden daha fazla tehlikelere ma - —— dir. Bunu yapmak için, tabiidir ki, halk terbiyesi üzerine müessir bütün vasıta- Jardan ayrı ayrı, imkân nisbetinde, faydalanmak lâzımdır. Halk terbiyesinde mücssir — vasıta- Jart Bunların başında mektebin geldiğin-| 'den kim şüphe eder? Şu halde iyiye, Goğruya ve güzele rehberlik edecek olan yeni telakkileri yayma hususunda türk mektebinin esaslı bir rolü olacaktır. Fakat bu başlı başına ki gelecek makalemizi kil edecektir. ir meseledir. mevzuunu teş- YAŞAR NABİ ruz kalacaklardır. Fakat bunun - böyle olabilmesi içi ndüşmanın bütün — hava kuvvetlerini bizim Akdenizdeki doran- mamıza ve deniz üslerimize karşı çıkar- ması lâzımdır. Bunu böyle yapabilirler ve yapacak olursa belki de muvakkat bir muvaffakiyet kazanabilirler. Fakat şurasını unutmamak lâzım gelir ki böy- le bir hareket, Akdenizde ingiliz pres> tijini azçok sarssa da bütün ingi paratorluğunu dize getiremez. Böyle bir tehlike takdirinde bizim Akdenizden çekilip bu denizi tamamiy- le kapatmamız daha doğru olmaz mi? Bu suale birkaç sebeb dolayısiyle, ve- rilecek cevab menfi olacaktır. Akdenizde ingiliz donanması bu » Tunmıyacak olursa 6 zaman - herhangi bir düşman Fransa ile şimali Afrika a- rasındaki bütün muhabere ve muvasa - layı kesebilir. İngilizlerle fransızların siyasetleri dostane olduğuna ve bir harb yukuunda iki memleket biribirine yardım edece- ğine göre, böyle bir vaziyet yalnız ma- halli bir tesir yapmakla kalmaz; bütün harb sahasına tesir eder. Akdenizde bir ingiliz donanması bulunmıyacak olur- sa her hangi bir düşman, hem Mısıra, hem de Filistine kolayca taarruz edebi- lir. Sonra hammadde memba ve yolları da düşmanın eline geçer ki bu suretle ingiliz donanmasının ablokası — tama - miyle faydasız bir hale gelir. Mısırda ve Filistinde böyle bri. va- ziyet baş gösterirse bunun Hindistan - da ve bütün Şarktaki tesir ve akisleri de tehlikeli olacaktır. Şu halde impara- torluğun yarısımı tehlikeye koymaktan- sa akdenizdeki tehlikeye katlanmak da- ha ehven olacaktır. * Büyük Britanyanın bugün yaptığı gibi, başlıca deniz kuvvetlerinin yarı - sını Akdenizde tutarak tehlikeye kar - $t koymasını kimse teklif edemez. bahriyesinde tetkik edilen lâhlarının yeni inkişafları, ye- ni yeni tedbirler alınmasını zaruri kıl mıştr. Bu yeni tedbirler sayesinde İn - giltere, harb zamannda 7.000.000 ingillir lirası değerinde gemi ve 1500 askerle Akdenizi tutabilecektir. Büyük harbta şarkla bütün timizi Afrikanın - cenubundaki burnu yolu ile yapmıştık. Çünl denizaltı gemileri Akdeniz yolunu ti- caret filosu için tehlikeli bir hale koy muşlardı. Fakat müttefik — donanması daima Akdenizde hakimiyetini muha. faza etmiş ve düşmanın bu hareketi an- cak tacize yaramıştı. Şunu da söylemek gerektir ki Ak - deniz, dünyada tayyarelerin denizaltı gemilerini işlemez bir hale koyabile - ceği biricik denizdir. Gelecek harblarda da şarkla yapr - dacak ticareti Ümid burnu yolu ile yap- mayı imkân içinde görebiliriz. Fakat böyle de olsa, biz Akdenizde abloka i - çinde bulunan devletlerin Asya ve Af- Tikaya taarruz etmelerine mani olacak bir deniz kuvveti bulundurmalıyız. Bununla — beraber ticaret — yolunu Akdeniz, İngiltere im- paratorluğu için yalnız bir candamarı değil, her ne pa- hasına olursa olsun elde tu- tulması lâzım gelen bir böl ge halindedir Ümid burnundan dolaştırmak, — bugün de en son tedbir olarak mütalaa edilek bilir. Çünkü bu da ticaret filomuzu ve petrol sarfiyatımızı alâkadar eder. Bu yel, Süveyş Kanalı yolundan çok uzun dur. Gemilerin sürati ziyadesiyle art « mıştır. Fakat mesafenin uzunluğu gene baki kalmıştır. Harb zamanında denize yolunun her mili yeni yeni tehlikelere - le dolu sayılmalıdır. Bundan başka, bu. gün elimizde bu uzun ticaret yolundan hakkiyle istifademizi temin edecek ge miler de yoktur. Bu yüzden uzun yoldaki zayiatımız kısa yoldakinden pek fazla olacaktır. * Ortada bir de petrol ve benzin me selesi vardır ki bunu kâfi mikdarda bu. Jamazsak o zaman deniz ve hava filo « muzla deniz nakliyat — vasıtalarımızın çoğu felce uğrar. İrak'tan Hayfa'ya gelen petrol boe sene evvel işlemeğe başlamış. Bu süretle petrol dubalarının Basra körferinden geçirilmesi külfeti orta dan kalkmıştır. Bu suretle ekonomik is- tifadelerde temin edilmiş, birçok — mase raflar ortadan kalkmıştır. Bu - süretle Hayfa İngiltere için büyük bir ehemi- yet kazanmış, Akdeniz ticaret yolunun ehemiyeti de bir kat daha artmıştır. Bu petrolü gaz gemileriyle Ümid burnun- dan dolaştırmak süretiyle aynır netice- yi elde etmek imkânsızlaşmıştır. Amerikanın bitaraflık kanunu mue Cibince bizim garbtan petrol temin et- memize imkân kalmamış - olduğundan harb zamanında şarktaki petrol yolunu da emniyet altında bulundurmamıza lü- zum ve ihtiyaç vardır. Bütün bunların tetkikinden anlaşı « ler ki Akdeniz İngiltere imparatorluğu işin yalaız bir çan damarı değil her ne, pahasma olursa olsun elde — tutulması lâzım gelen bir bölge haline gelmiştir. Prof. K. KÖMÜRCİANIN Modern ve herkese elzem kitapları Ameli ve tatbiki kambiyo 35 Yeni muhasebe usulü 122,50 Ticari malümat ve bankacılık — 105 İktısad ilmi 81,50 İhtisas muhasebeleri (Şirket, sanayi, ziraat, banka) 175 TTicari ve mali hesap 1. ci kısım — 70 Zihni hsap kaideler 20 Logaritma cetvelleri (yeni rakam) 56 Yeni besabr ticari (mufassal eser) 200 Mali cebir (istikraz ve sigorta hesapları) 100 Başlıca satış yeri: İkbal Kitabevi İstanbul İKİNCİ Yazan: Rudyard Kipling Movgli: dığı parlamıştı. sesle: Takınız. Movegli: CENGEL© KİTABİ Çeviren: Nurettin ARTAM Et kemiğe çok yakındır! diye bağırdı. Aldığı bir takım yaralardan kan akıyordu. — Fakat daha kırılacak kemikler Eovava! Biz Cengel'de işte böyle yaparız! O aralık arka tarafına bir kurtun çullan- yir dhol'ün kırmızı vücudu bir alev gibi Kurt, burun delikleri arasından gelen bir — Ben öldüreceğim! dedi, onu bana bı - — Açıklarda yatan kurt, hâlâ, karnın doymadı mı? Von - tolla, adamakıllı zede - lenmiş, hırpalanmıştı. Fakat onun gayreti ü adam akıllı sarsmıştı. Hayvan - geri- dhol ye dönemez olmuştu. Gerçekten bu hayvan, dedi ki: var. koşabilmek için atıldı kavuşturamadan , Movgli'ı deş hakladı. Movgli : — Biz Cengel'de böyle yaparız! diyordu. Von - tolla, hiç bir şey söylemiyor, yal- — görm< 'nız bütün canını vererek çenelerini karşısm- — A dakinin sırt kemikleri üz Movgli, acı acı gülerek: — Beni satın almış olan boğa üzerine bahse girerim ki bu kuyruksuz önderdir! Movgli, bir filozof tavrı takınarak ve gözle rinin etrafına bulaşmış olan kanları silerek — Bu açıklarda yatan kurtu da öldürme- den yavruları ve lahini'leri öldürmek — akıl- lrca bir hareket değildir. Şimdi geni söyliyeyim: Von - tolla seni ölrürüyor. Bu sırada bir dhole, önderinin yardımına fakat henüz çenesini ğına saplanmıştı. Geriye kalanı da boz kar- rinde sıkıyor, ka- vuşturuyordu. Dhole sarsrldı, düştü. — Hah, dedi Movgli, artık kan borcu ödendi. Von - tolla, şimdi bir şarkı söyle! Boz kardeş: renkli - önderi imden ge- lardı. in bıçağı gırtla- dadılar tredi ve ni- miş miyd hayet yere yığıldı. Von - tolla da üzerine — Artık, o av avlamaz, dedi, i. —uzun zamandanberi susuyor. Faona'nın oğlu Fao kükredi: — Artık, kemik kırıldı! serbest kimselerin avcıları, öldürün, öldü - rün; öldürmeğe devam edin! Irmağın karanlık ve kana bulanmış kum- ları üzerinden dhole ardından dhole kaçı- yor, aşağıya ve yahud yukarıya doğru uzak- laşıp Cengelin karanlıklarına -gömülüyor - — Borç! borç! onlar yalnız kurtu - yara- sir köpek bile gitmesin! Elinde bıçağı olduğu halde suya atılma- ya cesaret eden dhole'lerin arkasından ırma- ğa doğru koştu. O sırada üst üste yığılmış dokuz ölünün alında geniş başıyle Akela'yı ; yalnız kurtun yanma diz çöktü. la hafif bir sesle : — 3w benim son döğüşüm im? Dedi, İyi bir av oldu; seu na- sılsın küçük kardeş? — Bir çoklarını öldürdüm; kendim de yaşıyorum. ğ — Peki öyle ise... Ben ölüyorum; fakat küçük kardeş, senin yanında ölmek isterim. Akela da gidiyorlar! ey Movgli, Akela'nın paralanmış başını diz- lerinin üzerine koydu ve kolunu parça parça olmuş boynuna doladı. — Şir Han'ın zamanında, 'nun tozlar içinde yuvarlandığı günlerin üze- rinden çok geçti. Movgli, ağlıyarak : — Hayır, hayır, dedi, ben bir. kurtum. Ben serbest kimselerle aynı deridenim. İn- san olmak, hiç de benim dileğim değildir. insan yavrusu- — Küçük kardeş, benim nazarımda kurt yavrusu gibisin ama, sen bir insansın. Sen bir insansın; rüsü dhole'lerin önünden kaçardı. Ben, ha- yatımı sana borçluyum. Bugün de sen, bir zaman benim se: bir sürüyü kurtardın. Unuttun mu? Bütün borçlar ödenmiştir. Git kendi milletinin ya- nıma. Şimdi, göz gözeyiz, sana söyliyeyim ki bu av bitmiştir. Git kendi milletinin yanına, -ğer olmamış olsaydın, kurt sü- kurtardığım gibi, bütün (Sonuvar.)