Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
eei a di AĞ SAYFA 4 ae ea 30 MART 1936 PAZARTESİ — — —- Tayyareci Kâmil için Üç dörti gün evel, kırkbeşlik genç tayyareci, tekaüd yüzbaşı Kâmil, en- ginliğine gönül verdiği havalardan düşüp ölmüştür. Yürek parçalıyan bu acı haberi, çok zavallı arkadaşım sının yapamadığı işlere salarrmak iş- tiyakı onda iki ana vasıf yaratmıştı: Beceriklilik ve gösterişten kaçmak (kendini satmamak). Gösterişsizdi ve bu, onun daima ve topraklar altında yerini bulduk sonra içim yanarak andım. Harb ve sulh devrinde, tam yirmi bir sene, kesintiye uğramadan sürüp gelmiş bir arkadaşlık hayatı önünde, son vazifeyi yapamamış olmanın ver- diği sızıyı şimdi burada dindirmek is- tiyorum. Ölenin arkasından daima iyi söyle- nir. Ben, bu kaideye bağlı olduğum için değil, son verdiği hayatında, iyi- likten başka halıra bırakmamış olma- sındandır ki onu büyük bir İYİ, iyi adamlığa sembal olarak anıyorum. Bundan tam yirmi bir sene evel, rasıd mülazim olarak, Medine'nin kızgın havalarında dolaşan bölüğü- müze geldiği zaman, Kâmil, rüyaları- mnı bile uçmak isteği ile süsliyen, ya- rin yapacağı uçuşlarla içine heyecan dolduran, herkesle, her vakit ve her iş için uçmağa koşan bir gençti. Kötü ve geri tayyarelerin, iki kişi- yi kaldırmamakta ısrar ettiği o sıcak havalarda, genç mülazim bazen uçu- rulmayıp yerde bırakılınca, onun hün- gür hüngür ağladığını ve bize bir düş- man gibi baktığını görüyorduk. Ateş. li, çelik yürekli bir zabitti. Aydınlı Kâmil, gerçek, kusursuz bir Türk za- biti idi. — Medine'de iyi arkadaş Saim'in ö- lümiyle neticelenen korkunç kazadan ağır yaralı kurtulduktan sonra, onun, h hisıni haybadeceğiri dat: kizinci perdede kalı na hattâ ezilmesine sebeb olurdu. Gösterişsizdi ama, beceriklilik ve inadla çalışma istiyen her iş, her güç iş, mutlaka sessiz sadasız ona veri- lirdi. Tam yirmi bir sene rüya ve hulya- larına kaynak olmuş bir tayyarecilik aşkının, artık onu yetecek kadar ol- gunlaştırmış olduğunu — sanıyordum.. Buşün işitmekte olduklarımız göste- riyor ki, o, hâlâ yirmi bir sene önce- ki havacı ruhunu taşıyor, hâlâ o ateş- le, yirmi bir sene önceki çocuk gibi güç'e saldırıyordu. D'aluı iyi, daha yarar ve daha u- zun müddet faydalı ol!: bekl bu h ruh hiç bir kay- betmemiş yılmaz arkadaşın önünde, iyilişğinden başka hatırlanacak bir se- yini bulamadığım için ona çok İYI idi diyorum. İsmetpaş hallı basık ta- vanlı karanlık tek odasına karısı ve üç çocuğu ile sığınıp hâlâ ve hülâ uç- mağa ve uçarak hayatın güçlüklerini yenmeğe çabalıyan kırkbeşlik genç, tekaüd yüzbaşı Kâmil'de kuvvetli tayyareci, iyi baba seciyesini görme- mek için k kör olmak lâzımdır, diyorum. Havada, hava yolunda, h ye- tiştirerek hiç şüphe yok gün görme- den - ölen yüzbaşı Kâmil'in, fedakâr- tık. Yanıldığımızı görmekte gecikme- dik.. Yüz metreden düşen Kâmil bu kRazadan da yılmamış, tayyareci ( pi- lot) olmak için müracaatta bulunmuş ve Yeşilköy'de talimlere başlamıştı.. Onu, Yeşilköyden Almanyaya gön- 'derdiler; Almanyarda da kazaya uğ- radı.. fakat yılmadı, enind. d pilot oldu... Kurtulusş savaşından son- ra, onun tayyoare mekhtebinde hocalık ettiğini bile işittik.. Uçmak ateşi, güç olan ve başka- lığa katlı k işini bir acemi nefer sadakatiyle ne kadar iyi becermiş ol- Ver d brlenler, onun önünd. »Ct duyarak saygı ile eğilmelidirler di- yorum.. Öldükten sonra mezarının üstüne yığılan çelenklerin tutarını ölümün- den çok önce haketmiş fakat gözü a- çık gitmiş olan zavallı Kâmil'i, verdi- ğini sandığım insanlık dersinin bü- yüklüğüne inanarak, saygı ve sevgi ile anıyorum. Sakir Hazim GÖKMEN uykusuz bir gece takip eder, Her şey fena görünür. İnsan nuysuzlanır, kederlenir ve hiç bir şeyden memnun olmaz. Her müvaffakiyetin ilk şart- darı dinlenmiş bir vücut ve dinlenmiş sinirlerdir. Eger sinirli iseniz, Bromural «knoll- komprimeleri sizi kurtarır. dünya tanır; © Müsekkindir ve uykuyu temin eder ve hiç bir zararı yoktur, bütün 10 ve 20 komprimeyi havi tüp- lerde cözanelerde reçete ile satılır. Knoli A-G.,, kimyevi maddeler fabrikaları, Ludwisshafen s/Rhin ÇA SST ÜEMR DDT ngancı gazetelerde okgıdukl;ııfı_n_şız' Devrimizin hastalığı Eski fransız bakanı ve senato üye- si Jozef Kayyo ile bir görüşmeden: Asrımızın hastalığı ve her kötülüğe vesile olan şey, tesnik hiperirofi, tek- nokrasidır. bBulün hâdiseler, bunların etrafında dünüyar. Mülbiş bir makina ileriliği ile, az ilerlemiş clan insan kafası arasında baş döndürücü derinlikte bir uçurum Yanlış anlaşılmıyayım. Ben teknik ileriliğin düşmanı Geğilim. Ben, in- sanlığın maddi ileriliği ile manevi ile- riliği arasındaki kötu anlaşımanın düş- mahıyım. Bu kötü anla;ma ise, o ka- dar açık ve belli bir şeydir ki, bunun taşıdığı tehididi bund doğ k ve doğması zararlı olan yıkmmı g açılmışlır. a| T Bir kösebaşı dönüldü 22 mart 1936 tarihli Sunday Taymis gazetesinden: Lokarno devletleri arasında hasıl olduğu cuma günü bildirilen anlaşma, haddi zatinde, ihzari mahiyettedir. Bundan sonra Almanya ile anlaşmak lâzım gelecek; daha sonra bir dünya konferansına mevzu olacak paktların müzakeresine geçilebilecektir. Ne de olsa, buğün dönülmüştür. Hitler'in darbesi karşı- sında gösterilen ingiliz ve fransız re- için bir köşe aksiyonları biribirinden farklıdır. Al- man diplamasisi bu ayrılığı genişlet- mek hevesine kapılacak olursa insa- mek için, insanm kür olması lâzımdır. Bizden oönceki devirlerin, bize han- gi cihetter üstün olduklarını kavrıya- madık: İnsanm teknik aletini ıslah etme- den önce, kendini ıslah etmesi lâzım- dır, Geriye kalan ne kadar gaye var- sa, hepsi, yerlerini bu işe bırakma- lıdırlar. İnsanın, küçük bile olsa, benlik kuvvetini harekete geçiren ve varlığı- nı kolaylaştıran şeye karşı, tabii bir bağlılığı vardır. İşte bu bağlılık, onu tehlikeye sürüklemektedir. Buna kar- şı ise başka bir çare vardır: İnsanlık kaynağına geri dönmek... Başkı her türlü dünya telakkisi, zaru- ri olarak felakete doğru gider. Bir vakitler, “insan ve eşya” kargaşalı- ğından bahsetmiştim. Bugün yalnız insanlardan bahsedeceğim. Burünltü buhran, insan idealinin korkunc bir h i ifade l tedir. Bundan sıyrılmak isteniyorsa, ruhi ve meanevi kuvvetlere başvur- mak verektir. Mekanik mükemrmelleşme lanet- lenmemelidir. Bu tet-âmül, moral te- kâmil ile elele vererek yürümelidir. Ne çare ki, bugün bu birlik eksik- tir. Bugünkü günde, insanlık yanlış bir yolda yürümel:te olmasına rağmen, bu gidişin, ümanizmi yeniden canlan- dıracak bir istihale devresi olduğu w- mudunu, taşıyabiliriz. İnsanlar her de:'çde aramışlar ve bugün de arıyacat'arılır; — bundan, ilerde de şaşmrvacaklardır. İnsanlar, her zaman yeni bir hayat doğumu pe- şinde koşmuşlardır, hayatın tükendi- ği yerde daima, yeni hayat başlar. Noyes Viner Jurnal'dan. 23 Nisan Çocuk bayramı hafta- sının ilk günüdür. Yavru- larınızın bayramı için ha- zırlanınız, * pılan telkinlere uzun bir uğraşma ne- ni davr ş olmuyacaktır. Birkaç gündenberi ingiliz tezi ile fransız tezi münakaşa olunmakta idi. Bu ihtila€f artık bitmiş ve kapanmış- tır. Garb devletleri şimdi birleşmiş bir cephe tutmuş bulunuyorlar. Bu anlaşma ve birleşme, Fransa ile Belçikanın B. Eden tarafından ya- ticesinde yaklaşmalariyle kabil ol- muüştur. Al ların son har leri üzeri- ne bu iki devlet, haklı olarak emni- yetleri bak dan telâşa düşmüşler, ve işin en sonunda silah silaha gel- mek mecburiyeti — doğurabileceğin- den korkmuşlardı. Bunun yerine Almanyaya bir tek- lif yapılmış, kabulü takdirin- de işi muh dök k şartiy- in - görçekleşimmii -imküa altina alınmıştır. Almanya'nın vereceği en iyi ce- vab, açıkça bir kabul olabilir. O za- man dünya ufuklarında toplanan bu- latlar — dağdacaktır. Almanyanın, Fransa ve Belçika tarafından örneği gösterildiği şekilde bir feragat göse termesi beklenir. Eğer bu böyle olmazsa bile, Al. manyanın bir müzakere ve münaka- şayı kabul edeceğini umarız. Lokar. no devletlerinin Almanya için açık bıraktıkları kapı, Almanya - tarafın. dan onların yüzlerine kapatılmama- lıdır. İngiltere ve İtalya tarafından Bel. çika ve Fransaya yazılıp beyaz kitah. ta neşredilmiş olan mektublar, Al. manyanın böyle hal suretlerinden ka. ç k lâ latm gerektir. B. Hitler'in söylediği nutuklardan bir kısmı bir takiım tehlike ve telaş duygularınm uyanmasına sebeb ol - muştur. Fakat hatırlamak lâzımdır ki Almanyada yakında seçim yapıla- caktır. Bu nutuklar bu seçim dolayı« siyle söylenmiştir. Bu hâdiseler karşısında ve bu şart- lar içinde bir hatibe bu kadar celadet payı ayırmalıyız. Diğer taraftan Fransa'da da seçim başlamak üzeredir; orada da bundan dolayı bir takım ileri geri sözler söy- lenmektedir. Bunlar demokrasinin bir takım tehlikeleridir. Bizim İngiltere'de seçimlerde hükü- metlerimiz kuvvetli olduğu için böyle şeyler olmaz. Geçen haftanın hâdiseleri içinde bir taraftan sulh kapılarını açık bı- lundurmak, öte taraftan Avrupanın muahedelerdeki vaidleri yerine getir- mek h daki itimad mak için gayret sarfedilmiştir. Zaman geçtikçe bu husustaki gay- ret daha da artacaktır. ldiğini Hİ — Bugün de çöp tenekssinde hangi ANDLAŞMALAR YIRTILIRKEN A n vVar ba? (Le Journal'dan) Tefrika: No: 51 ANKARA Yazan: Nurbert von BISCHOFF Türkçeye çeviren: Burhan BELGE Fakat Türkler, bütün Asya milltelerine ispat etmişlerdi ki, Avrupadan daha çok ve daha kuvvetli toplara malik olmağa hiç de lüzüum yoktur. Elverir ki, bu topların arka- sında, hakkına inanmış ve kurtuluş kavga- sında her şeye karar vermiş bir milletin bir- leşmiş iradesi bulunsun. Bu oldumu, Avru- panın topları, kendiliklerinden susar. Bu su- retle, Asyalr milletlerin kurtuluş davası, ni- hayet asli esasına irca edilmiş, manevi saha- ya nakledilmiş bulunuyordu. Bundan böyle bu davanın halli, bu milletlerin milli vicdan ve milli iradelerinden başka hiç bir şeye tâ- bi olmauyacaktır. Ve bu milli vicdan ile milli iradenin teşekkülü, şefin kudret ve zekâsına, milletlerin sosyal ve ekonomik bünyelerine — ve memleketlerin milli hemogenliğine göre geciltecek yahut gecikmiyecektir. Fakat As- yalı milletlerin bu yolda ve bu istikamette inkişaf edecekleri zaruri ve muhakkaktır. Kurtulusu temin edecek teknik vasıtaların elde edilişi ise, ikinci derecede bir unsurdur, çünkü milli iradenin teşekkülüne tâbi bir keyfiyettir. Türk kurtuluşu için olduğu gibi Asyanın diğer kurtuluş hareketleri için de imkân şartlarını, Rus inkılâbı hazırlamıştır. Bir kere, eskiden Rus ve İngiliz emperyalizmle- ri arasında bulunan Asya milletlerini böyle bir kıskaçtan kurtarmıştır. Bundan başka da, Asya'daki Avrupa aleyhtarı temayülleri kö- rüklediği gibi Sovyet Rusyanın Orta Asyaya düşen eyaletlerinde milli kültürlerin inl-işafı gayesini güden yeni bir politika takibine başlamıştır. Fakat bu suretle elde edilen politik hare- ket kabiliyetinden ne dereceye kadar istifa- de edileceğini, hangi noktalarda aksyona ge- çilerek hangi noktalardan sakınılması lâ- zımgeleceğini ve nerelerde nelere cüret edi- lebileceğini, Asya milletlerine, Türkler gös- termisşler ve bu hususta karşılarında, Arab-, larla İranlılar ve Afganlılaria hattâ Hindli- ler arasında öğrenme âğşıkı talebeler bul- muşlardır. Yirminci yüzyıl, Asya'daki Avrupa ege- menliğinin sonuna şahid olacaktır. Bu so- nun başlangıcında ise Türk kurtuluş hareke- tini görüyoruz. Bu hareket, Avrupa emper- yalizminin tam Osmanlı İmparatorluğunun harabeleri üzerine rengârenk zaler bayrak- larını çekerek en yüksek azamet ve ihtişam noktasına vardığını zannettiği ve Ege'den Çin denizlerine kadar her yeri hü:mü altı- na aldığını sandığı bir tarihte yapılarak, za- fer ve şan ile neticelendirilmiştir. Bundan başka da, Türk milleti için son derece esaslı değişiklikleri batı devletleri için gayet ağır neticeleri icab ettiren bir ka- rar son yıllar zarfında olgunlaşmış ve Lau- sanne barışı üzerine içtinab edilmez bir kati- yet halini almıştı: Türk milletinin ilerdeki hayat tarzı ile devlet şeklini tayin edecek olan karar, Lausanne günlerinde verilecekti. Mustafa Kemal'ir kazandığı zafer o ka- dar büyük; dış politikada elde ettiği gaye- ler o kadar tamam, plân ile realizasyon ba- kımımdan elde ettiği muvaffakıyet, her tür- lü hesab ve tahminden o derece üstün ve milletini idare etmek salâhiyeti kendisi için o kadar meşru bir hale gelmiş bulunuyordu ki, Türk milleti için, karşısındaki davaların halli, Mustafa Kemal'in gösterdiği şekilden ve formülden gayri bir tarzda cereyan ede- mezdi. Bu hal tarzının bir gün Osmanlr haneda- nt ve bu hanedana bağlı bulunan tradisyonel idare tarzı aleyhine tecelli edeceği, baş- langıçta bilinmiyordu. Şüphe yok ki hâdise- lerin cereyanında kesin bir mantık vardır. Hâdiselerin cereyanı, bunlara katılacak ©- lan insanları, daha çabuk, daha uzağa hem de umdukları noktadan ayrı bir noktaya sü- rükliyecek bir küdrettedir. Türk milletinin kendisi ile Osmanlı İmparatorluğu Zama- nmdaki düşünüş ve yaşayış tarzı arasında son on sene içinde hasıl olmuş olan mesafe göz önüne getirilince, bütün bu yaşanmış o lan hâdiselerin Osmanlı saltanatını veya hi- lafet ile telif edilebilecekleri, şüphesiz, ta- savvur edilemezdi. Bütün bunlara rağmen, Müustafa Kemal'in mücadelesi, başlangıçta, padişah ve Osmanlı hanedanı aleyhinde de- gildi. Haklı bir barış ile istiklâl uğruna Ana- dolu milletini kendi etrafına cağırırken, Mustafa Kemal bir âsi değildi. Onu âsi ol mağa icbar eden, bizzat padişah olmustur. (Sonu var) B A B