10 Ağustos 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

L » YIFA4 ULUS 10 AGUSTOS 1935 CUMARTESİ Bir Fransız Gözü ile Yeni Türkiye » İdeal bir yol arkadaşı olan generai la yoğurt kâsesini uzattı. Birâz suy- karıştırılmış yoğurt, Türkiyede her saatte ve hele bir trende çok işe yarar. — Teşekkür ederim, generalım.. Seyredilecek göreyleri kaçırmak iste - miyorum. İzmire yaklaşıyorduk ve ben, demirt- - yolunun bir dönemzcinde, dünyanın en güzel körfezlerinden biri olan İzmir körfezini zevkle seyrediyordum. Bir saat sonra, İzmire gece vakti, lamba - İarın ışığı altımda giriyorduk. İstasyonun önünde, fayton atları - nn boynundaki çıngıraklar ötüyor, kahvelerin tarasalarında gramofonlar alaturka müzik parçaları — çalıyordu. Her taraf ışıklı, neşeli, canlı ve se - vimliydi. Büuradan yüz metre ötede karanlık bir çöle girdik. Arabacı: — Burasını yakında büyük bir park haline koyacağız, dedi. — Neresi burası? — Yangın yerleri. Unutmuştum.. Burada ve çevresinde yunanlılar yüz bin türkü ve türkler de yüz bin yu- nanlıyı beyhude yere öldürdüler, İki kıtayı temsil eden iki ulus, eski mede- niyetlere has bir şiddetle burada bo - ğuştular. Karşımda kırk bin evin yanmasından hasıl olmuş bu karanlık yerle beraber “İmgilterenin kılıcı,, olmak — hayaline kapılmış ve kendisini batının şampiyo- nu saymak gafletini göstermiş küçük bir ulusun büyük hulyası yıkıldı. Liman tarafından bir düdük sesi.. Bu hayalin ötesinde, bir top satıcı- sının, ihtimal ki Sir Bazil Zaharof'un gölgesi, bir duvar köşesinde kaybolu - yor gibi geldi bana. Araba yangın yerinde ilerliyordu. Sağda ortada, yıkıklar arasında, tek bâ- şına yükselen kuleli bir bina gördüm. — Ya bu, diye sordum arabacıya, bu nedir? — İtfaiye ikarağolu. Tabiiğ yeni ya- pıldi. LA 1921 de İzmirin nüfusu 225.000 di. O zamandanberi 120,000 yunanlı, 15.000 ermer?, 10.000 yabancı şehir len ayrıldı. Trova muharebesi, artık ebediyen bitmistir. *t £ « Ertesi sabah, erkenden — rıhtıma indim, —Burası yavaş yavaş canlanı - yordu. Küçük bir beygir tarafından çeki - len küçük bir tramvay bir uçtan öbür uca yolcuları taşır ve küçük tramvayın küçük beygiri ezmeyişi bir mucizedir. Rıhtim dört kilometre boyundadır. Burada da, insan kuru üzüm sandıkla- riğle buğday çuvalları önünde hayale dalmak için yeter zaman buluyor. -Omiros, şehre hakim olan ve tepe - sinde kale bulunan Pagus dağının ar- dında bir yerde, Menderesin kıyıların- dadoğdu. Binlerce yıl devamınca, İyon- ya medeniyeti, büyük doğu imparator- luğunu burada kurmak tehlikeli olur diye, bu kıyılarda yerleşti ve altın dev- rini burada yaşadı. Buğün etilerin torunları bunların tarihini kapadılar, ve bütün haklarını yeniden kazandılar. Yeni bir devir açılıyor. Şarbay bana dedi ki: — Bütün mezarlıkları çocuk bah - çeleri haline koydum. - Genç nesil, islamın göbeğinde sıç- mayıp oynuyor, ihtiyar servilerin ara - sına salıncaklar kurulmuş. Türk mahallesinin en canlı yerin - deydik. İzmir, körfezinin münhanisi üzerinde, nekahat devresine girmiş bir hastanın dirseği üzerine dayanarak kal- kışı gibi, uyanıyordu. — Ne yazık ki her şey burada, en dar araçlarla, yapılmak ve neden yapıl- mak zorundaydı, Hâlâ bizim canımızı sıkan bu yangın yerleridir. Fakat bu çok küçülmüştür. Düşünün ki on yıl- da biz 10,000 yeni bina yaptık. 1923 de gehirde 1800 işçi çalıştıran 10 fabrika varken şimdi 5000 işçi çalıştıran 130 fabrika vardır. Şu tarafta gördüğünüz, plânlı bir şekilde uzayan işçiler ma - ballesidir. 1934 de biz burada son hıf- zıssıhha prensiplerine uygun 400 ev Hurduk. Öte yanda görülen park, ser- meydanıdır ki 48.000 metre müurab- yaıkıların temizlenmesiyle elde € - k dilmiştir. Şimdi her yıl burada arsı Yazan: Marsel Sovaj uluhal bir sergi açıyoruz ve bütün ulus lar iştirak ediyor.. Şarbay biraz duruksadı: — Fransa müstesna, dedi LA İzmir ilbayı general Kâzım - Dirik insan değil, bir fırtınadır. — Her şeyi görmeniz lazım, dedi, her şeyi göreceksiniz, lııaydi bakalım, beni takip ediniz. Beni çılgınca bir hızla oradan tbra- ya koşturdu. Onunla birlikte yeni ka- naraları, soğuk hava depolarına varın- caya kadar, yeni ulusal- kütüphaneyi ambarlarma varincaya kadar, toplan - ma, öoyüun, okuma salonlar, tiyatrosu, lokantası, spor alanlariyle Halkevinin her tarafını, yeni su depolarını, kız sa- nat mektebini, tarım, bağcılık okulla- rını, yeni dispanserleri, kreşleri, koo - peratifleri gezdik. Yorulmaz bir gayretle yıldan yıla yaptırdığı bütün yenilikleri gördük. Kendisine: hayranlığımı söyledim ve müsaade istedim. Reddetti. — — Şimdi arabaya binecek ve ili ge- zeceksiniz. Bunu ısrarla istiyorum. Benim için değil, Türkiye ve sizin için, ta ki uçurumdan çıkmak için ne büyük bir gayretle çalıştığımızı göresiniz. Dönüşte, elinde saat, beni bekli - yordu. — Yeni köylerimiz, okullarımız ve seyyar kütüphanelerimiz hakkında ne düşünüyorsunuz? — Ya tavşanlarımızı gördünüz mü? Fransız köylüsünün bü- yük bir kazanç kaynağı olan tavşanı türk köylüleri üretmesini bilmezlerdi. Lögorn yumurtalarımı köylere bedava dağıttık. Köylülerimizin en modern ikümeslere sahib olmasına çalıştık. Fa- kat hepsi bundan da ibaret değil. Si - zin için küçük bir plân çizdim, baka - lım nasıl bulacaksınız: Bergama, Laa- dise, Hiyeropolis, Efez, bütün tarihiğ yıkılar... Bu hususta nasıl çalışmakta ve yıkılar? meydana çıkarmak için na- sıl uğraşmakta olduğumuzu göreceksi - niz, Çantanız yanımızda ya, mükemmel. Şoför! Kaybedilecek bir dakikamız yok. Ve önünde bir eşekle bir deve ker- vanı yanımızdan geçerken ilave etti: — Beş seneye varmadan, Omiros memleketini, bütün İyonya'yı tekrar dünya yüzüne çıkaracağız. DİL BAYRAMI *“Tanrı,, kelimesini hiç işittiniz mi? Bu, allahm yeni türkçe adıdır. İs- Jâmın papası olan halifelerin eski mem- leketinde bu hadise, sosyal devrimin anlamı ve derinliği hakkında herhangi bir sıryasla eserden fazla şey öğretir. Müezzinler, minarelerin şerefesin- den: “Tanrı oludur...,, diye artık arap- ça değil, türkçe haykırıyorlar. Sonra kuranın tükçe çevirmesi neş- redildi ve amerikalılar, Mustafa Kema- li, incili almancaya çeviren Luter'e ben- zettiler. Bu suretle batının ışıklarına ve si- lâhlarına erişmek için nasıl dev adım- ları atılmış olduğunu bazı tarihler daha iyi gösterir. 1925 ilk teşrin sonu, arsıulusal tak- vim kabul edildi. 1928 yılı içinde, hükümet arsmulusal rakamları ve cumur başkanı tarafından on iki saatte yaratılmış bir lâtin alfa- besini memlekete kabul ettirdi. 1929 başlangıcından sonra bütün gazeteler lâtin harflerile çıkmaya başladı. 1933 yılı martında, Atatürk dildeki yabancı kelimelerin yerlerini almak ü- zere türkçe kökten kelimelerin aranma- sina 50 uzmanı, ve terimler üzerinde ça- Hşmaya da 15 komisyonu memur etti. 26 eylül 1933 de, Dolmabahçe sara- yında, büyük törenle ilk dil kongresi açıldı. ve 26 eylül tarihi, bu yüzden, bayram günü, ulusal dil bayramı günü oldu. Ve nihayet, 17 sonteşrin 10934 de ga- zetelere, hergün başyazılarını öz türk- çe ile yazmaları bildirildi. Hiç bir islâm memleketinde bu ka- dar büyük sosyal ve sıyasal önemi olan bir devrim yapılmış değildir. Ki Sağlık Yurdu , Bir Hasta bakıcı erRe e iunir ç | J Yâbançı gazeteierde okuduklarımız EŞE SA T ER İngiltere ve Hindistan yolu İnsan bir Avrupa veya Asya harita- sına her bakışında, İngilterenin, Akde- nizden başlıyarak Hindistana giden yo- Iu egemenliği altında tutmak için bu- güne kadar harcadığı sabra, öngörü- ye, sıyasal dehaya ve bazan da yaptığı kurnazlıklara hayran olmaktan geri du- ramaz. Bu işin uzun vakıttanberi böyle ol- duğu bilindiği halde, insan İngiltere ile Hindistan imparatorluğunu birbi rine bağlayan yolun, üzerinde bir çok ulusların kıyıları bulunan bu dar de- nizden geçtiğini görünce, her şeye rağ- men buna gene şaşıyor. İngiltere, Cebelittarık'ı eline geçi - rerek, Süveyş kanalını kontrol ve Mal- ta ile Kıbrısı tahkim ederek, Akdeniz- de boyuna kuvvetli bir donanma bulun- durarak, her tecim gemisinin Liver - pülden Bombaya kadar tam bir güven- Tik içinde gitmesini sağlayabilmek için çok güzel bir kombinezon — yapmıştır. İngilterenin Akdenizdeki üstünlüğü - nün âmillerinden biri de, Akdeniz dev- letleri arasında bulunan ve İngiltere- nin dikkatle körüklediği önürdeşlik idi. İngiliz deniz bakanlığı, Akdeniz- de Fransa ile İtalya arasında devam eden deniz önürdeşliğini uzun zaman iyi bir gözle gördü; bu iki devlet bir- birlerine karsı gelmekle, kendilerini İngiltereye zarar vermiyecek bir hale sokuyorlardı. İngilterenin en nazik meseleler ü- zerinde, bunlara gizli bir hal çaresi a - ramak için, mümkün olduğu kadar u - zun zaman sükütu muhafaza etmek â - deti olmasına rağmen, şimdi bu dev- letin bu yüzden kaygılandığı açıktır: Akdenizden geçip Hindistana giden yol günden güne güvensiz — bir hale gelmektedir. İki yeni hadise serisi, bu yolu tehlikeye düşürmüş görünüyor: Gerçek olan birinci hadise serisi, fen- nin, deniz egemenliği şartlarını altüst eden ilerleyişidir. Aslında hayali olan ikincisi ise, haklı veya haksız olarak bazı gizli şartları olduğu sanılan fran- sız — italyan anlaşmasıdır ki ingiliz- ler açıktan açığa söylemeksizin, bu an- laşma yüzünden kırgın bir durumda - dırlar. Şu halde böyle bir ruh haleti ve böyle bir kaygı, Manşın öbür ya- nındaki komşu ve dostlarımızı eninde sonunda dış sıyasalarını değiştirmeğe sevkedebileceğinden (ve böyle bir de- ğişiklik bizim dış sıyasamızı da altüst edebileceğinden), bizim kendimizi on- ların yerine koyarak ne istediklerini anlamağa çalışmamız doğru olur. # Tuhaf bir tesadüf eseri olarak, İtal- yanın Habeşistanda açıktan açığa harb yapmak istiyen bir tavur alışmdan bir kaç hafta önce, bir ingiliz amiralı Londradaki büyük dergilerden birinde İngilterenin Akdenizdeki üstünlüğü - nün ne dereceye kadar bozulduğunu an- latıyordu: Herkesin bildiğinin tersine olarak, diyordu, Cebelüttarık ele geçirilemez bir yer değildir. Bugün devletlerin ellerinde bulunan ağır toplarla, ispon- yolların yapacağı bir bombardıman so- nucunda Cebelüttarık barınılamıyacak bir hale gelebilir. burada anlatılması uzun sürecek sebeblerden dolayı, Mal- ta ve Kıbrıs adaları, değerleri pek de büyk olmıyan meyzilerdir. Amiral bundan sonra, ©o zamanlar tamamen imkânsız görünen bir farazi- yeyi göz önünde tutarak, şayet İngilte- re günün birinde Akdenizde bir fran- z — italyan koalisyoniyle karşılaşır. sa, Tunus, Sardenya ve Sicilya arasın- da bulunan ve denizaltı gemileriyle u- çakların çalışmalarına çok elverişli o- lan dar geçitlerin yalnız nakliye gemi- leri için değil, zırhlılar için bile ge- çilemiyecek bir hale gelebileceğini söy- lüyordu. Durum böyle olunca, ileride harb patlarsa bütün ingiliz d mevzile, Şap denizinden irtibatını sağ- Böyle bir tabiyenin başlı- ca faydası, düşman ulusların uzak do- ğu ile irtibat edememeleri olacaktır. İngiliz amiralının bu düşünceleri neşredildiği zaman bunlar tamamen tah mini mahiyette idi — ve İngiltere ile Fransa arasında gelecekte yapılacak bir harb akıl almaz bir şey olduğu için, bizden yana bu düşünceler gene tah - mini mahiyetlerini muhafaza etmekte- dirler. Ancak, şurasını da hatırlata- lım ki amiralın bunları yazdığı sıralar- da İngilterede Fransa ile İtalya Ak - denizde iki rakib gibi görülüyordu. Bu görüş de amirala, harb çıkarsa bu iki devletten hiç olmazsa birinin ötekine karşı İngiltere ile birleşeceğini düşün- dürüyordu. ü . Halbuki, hadiselerin görünürde al- dıkları yeni şekil, ingiliz imparatorlu- ğu yönetmenlerini alıngan yapacak bir tarzdadır. İtalya ile Fransanın donan- malarının 1920 denberi gelişip büyü - mesi, bunlar birbirlerinin karşısına di- kilmiş oldukları müddetçe, İngiltereyi kaygulandımıyordu. Fakat ya bu iki donanma birleşecek bir hale gelirlerse? İtalya şimdiye kadar İngiltereye karşı en büyük saygıyı — göstermişti. Hattâ 1923 de, İngilterede bu iş hak - kında ileri sürülen bir tek düşünce ü - zerine, Korfuyu boşaltmıştı. Bununla beraber, son yıllar içinde Musolini İtalyası İngiltereden yana daha hür bir tavur takınmağa başladı. Malta ha- diseleri sırasında italyan gazeteleri, göze Çarpacak derecede sertlikle ha - reket ettiler. Şüphesiz Akdenizde bi- rinci sınıf bir devletin bulunuşu ve ge- lişip büyümesi, İngilterenin pek de hoşuna gidemezdi. Fakat o bu devleti kazanmağa uğraşıyor ve — Bunün ü- zerinde ısrar edelim — statükoyu de - vam ettirmek için de, Akdenizde kendi- sinden başka küvvetlerin birbirleriyle yapacakları önürdeşliğe güveniyordu. Halbuki İtalya birdenbire Habeşis- tanda o kadar kesin bir tavur aldı ki bir rakib devlet gibi İngilterenin kar- şısına dikildi. Bir telgraf ajansı Romadan aldığı bir haberi neşretmişti. Bu haberde, İn- gilterenin Akdenizdeki üstünlüğünün bir hatıra olmak üzere bulunduğu çok açık olarak izah ediliyordu: Hava araçlarının akla hayret verici ilerleyişi, meselenin yüzünü tamamen değiştirmiş ve donanma eski kuvvetin- den büyük bir kısmını kaybetmiştir. Bu sebebten dolayı İngilterenin Akdeniz- deki üstünlüğü eskiden olduğu gibi de- ğildir. İtalyanın İngiltere karşısında- ki tavru ve ingiliz — isteklerine karşı gelmesi şimdi, yirmi yıl öncesine gö- re, büsbütün başka türlü olabilir. İtal- yan uçaklarının Mısır üzerinden geç - mesi işinin avam kamarasında konuşul- duğuna da dikkat olunmuştur. Fakat, durumun bunu gerekli kıldıiğı gün, İtalya hava filolarını Mısır üzerinden geçirmekten çekinmiyecek ve bu ha - dise de hiç şüphesiz ortaya yeni, ö - nemli ve nazik bir arsrulusal mesele çı- karacaktır. İtalya, haklı olarak sömürgeler el - de etmek ve bunu, İngiltere ve Fran- sanın kendisinden önce yaptıkları şe - kilde yapmak niyetindedir. Fakat, bu işte biraz geç kalmıştır, 1923 de ulus - lar sosyetesine girmesine yardım etti- ği ve kendisine 2 ağustos 1928 tarihli dostluk ve yargıçlık andlaşmasiyle bağ lr olduğu bir memlekete çatmaktadır. Şimdi çattığı bu memleketin egemen - liğini korumak üzere silah getirtmeğe hakkr olduğunu vaktiyle İtalya kabul etmişti. İtalya geç kalmıştır, çünkü İngilte- Te nihayet Kap'dan Kahireye kadar 0- lan büyük yolu kurduktan sonra, bu esere zarar verebilecek her şeye şüphe ile bakmaktadır. Ayrıca şunu da söy- layacaktır. Akdenizi boşaltıp Atlas denizinde ça- Jışmaktan ve Ümid burnundan geçen eski Hindistan yolunu yeniden kurmak tan başka bir şey yapamıyacaktır. Bu- nunla beraber donanma Süveyşi de bırakmıyacak, — oraya kapanacak, ve Süveşte işgal edeceği çok kuvvetli hir lemek lazımdır ki, İtalyaya kendi sı - nırları içinde bu kadar faydaları doku- nan faşizm doktrini, sınırların dışında bir kaygı kaynağı olmaktadır. Fa- şizm sert bir tavurla kuvvetli olmak dölenini, üsnomal şeylere doğru yaptı- gı hamleyi ilan etmistir. Zaten, “istah dişin dibindedir.,, İtalya uzun zaman, İngilterenin uluslar sosyetesinin prensiplerini saydırmak arzusundan do ğan hukuki ayrışıklığını yenmek zorun: da olduğunu sandı, sanmak istedi veya sanar göründü. Öte taraftan da İngil- tere, bu işe karşı gelmesindeki başlıra âmilin ne olduğunu itiraf etmek iste - miyordu. Bilindiği gibi, kese karşı değil, yaptıkları işin manevi bir ilhamı oldu- ğunu “-ad rmak, sayın dostlarımızın âdetriue. , alar bunu kötü niyetle yap- mıyorlar: Şimdi bile ingilizlerin çoğu, bu tavurlarının sebebinin her şeyden önce uluslar sosyetesini korumak arzu- sundan ileri geldiğine inanmaktadırlar. İtalyanın konuşmalar sırasında tez- gâha on denizaltı gemisi daha koydur- duğunu gürültü ile söyleyisi, italyan diplomasisinin ananasal inceliğine pek uymuyordu. O sırada bu sözleri söy - lemek, ingiliz kamoyuna ağır bir kız- ma sebebi vermek ve onun dikkatini nazik bir mesele üzerine çekmek de - mekti. Onun için Londranın İtalya ü- zerinde yaptığı baskı gittikçe sert al- mağa başlamaktadır. City tarafından yapılan finansal baskı; papaslar, işçi partisi, etger sıyasa adamları ve hükü- met tarafından yapılan manevi baskı.. Hükümet, şimdilik — Habeşistana silah gönderilmesine izin vermemeğe karar verdiğini söylemekle kalmaktadır. Bun dan başka, Habeşistana karşı birdenbi- re Amerika ve Mikado tarafından gös- terilen ilgi de, etgerliğini göstermek için bin türlü çareye malik olan İngil- trenin yaptığı girgilerin bir sonucu 0- larak görülmektedir. ç Kısaca, ilk zamanlardanberi söyle - diğimiz gibi, İngiltere Habeşistanla İtalya arasında bir harb çıkmasını iste- memektedir. Eğer, İngilterenin bunu istemediğini açıktan açığa göstermesi- ne rağmen bu harb gene patlarsa, İn- gilterenin gücenikliği ağır sonuçlar ve- rebilir. İngiliz sıyasal çevenlerinde, anlaşmazlığın alabileceği şekilden Fran sayı soravlı tutmak yolunda bir eğlim uyanmakta ve B. Musolininin kendin- den emin oluş! , bizden al- dığı manevi yardıma atfolunmaktadır. Bizim bu işe karışmaktan çekinişimi- zin ve uluslar sosyetesinin ana prensip- lerini bozarak İtalyadan yana tarafsız kalışımızın, Avrupada günün birinde karışıklıklar çıkarsa İngilterenin de bunlara karışmaması için birer sebeb ol duğu bize alttan alta anlatılmaktadır. Fransanın, B. Lavalin ikincikânunda Musoliniye neler vadettiğini İngiltere- ye açıkça söylemediğini ingilizler, bi- ze bir defa daha hatırlatmaktadır. Bu anlaşmanın kapsamı nedir ve az çok bir fransız. — italyan bağlaşmasına benzi- yen bir şey var mıdır? İsmini söyleme- ğe hakkım olmıyan çok önemli bir in- giliz şahsiyeti bana şunları söylemişti : — Bizdeki kamoy bütün bu işler ü- zerinde şüphesiz parçalanmış ve çok çekingen bir haldedir. Bir çok ingi - lizler size, italyanların Nilin yatağı- nı değiştirmelerinden korkulacağı için bizim İtalya ile harb edeceğimizi söy- liyeceklerdir. Mısırın iyiden iyiye er- kin kalmasının epey yakın bir ihtimal olarak göründüğü ve pamuğun çok güç satıldığı bir zamanda, işleri acıklı ta- rafından göremeyiz ve italyanların Su- danda bize komşu olmalarına karşı gel- mekte inad etmeyiz. — Yalnız, şurası açıktır ki, habeş harbı patlarsa bu yüz- den uluslar sosyetesinin prensipleri — ki İngiltere bütün umudlarını bunlar üzerine kurmuştur — yeniden ve gü - rültülü bir tarzda suya düşmüş olacak- tır. Bu da bizde uluslar sosyetesinin en atesli koruyucularına kadar herke- sin cesaretini kıracağı için, bir fela * ket olacak ve bunun sonucunda mem - leketimiz tekrar bir “ayrı kalma,, sı * yasası gütmeğe sevkedilmiş bulunacak- tır. Fakat “ayrı kalma,, sryasası uzut zaman süremiyeceğinden, daha sonrü da bir ingiliz — fransız yakınlaşmas! değil, bir ingiliz - alman yakınlaşma- sının çıktığı görülebilecektir. | Vorld dergisi de bize karşı bu cin$” yürütmekte ve MA" ana yalnız her, - kendilerine karşı da, hahi ten bir muhateme CC A gi KM eeit Si ü

Bu sayıdan diğer sayfalar: