BKT SIFA 4 Bir Fransız Gozu ile Yeni Türkiye İdeal bir yol arkadaşı olan generai a yoğurt kâsesini uzattı. Biraz suy- karıştırılmış yoğurt, Türkiyede her saatte ve hele bir trende çok işe yarar. — Teşekkür ederim, — generalım.. Beyredilecek göreyleti kaçırmak iste - Mmiyorum, İzmire yaklaşıyorduk ve ben, demir- yolunun bir dönemacinde, dünyanın en güzel körlezlerinden biri olan İzmir körlezini zevkle seyrediyordum. — Bir saat sonra, İzmize gece vakti, lamba - Tarım işiğt altında giriyorduk. İstasyonun önünde, iayton T min boynundaki — çıngıraklar ötüyor. kahvelerin tarasalarında — gramolonlar alaturka müzik parçaları — çalıyordu. Her taraf ışıklı, neşeli, canlı ve s< - vimliydi. Buradan yüz metre ötede karanlık bir çöle girdik. Arabacı: — Burasın: yakında büyük bir park haline koyicağız, dedi. — Neresi burası? — Yangin yerleri, Unutmuştum.. Burada ve çevresinde yunanlılar yüz bin türkü ve türkler de yüz bin yu- aanlıyı beyhude yere öldürdüler. İki kıtayı temsil eden jiki ulus, eski mede- miyetlere has bir şiddetle burada bo - Zuştular, Karşıtmda kırk bin evin yanmasından basıl olmuş bu karanlık yerle beraber “İngilterenin kılıcı,, olmak — bayaline kapılmış ve kendisini batının şampiyo- Hu saymak gafletini göstermiş küçük bir ulusuz büyük hulyası yıkıldı. Liman tarafından bir düdük sexi.. Bu hayalin ötesinde, bir top satıcı- #ının, ihtimal ki Sir Bazil Zaharef'un gölgesi, bir duvar köşesinde kaybolu - yor gibi geldi bana. Araba yangın yerinde — ilerliyordu. Sağda ortada, yıkıklar arasında, tek ba- gana yükselen kuleli bir bina gördüm. — Ya bu, diye sordum arabacıya, bu nedir? — İtfaiye karagolu. Tebiiğ yeni ya- pildi. ... 1921 de İzmirin nüfusu 225000 di. ©O zamandanberi 120.000 yunanlı, 15.000 €ermer', 10.000 yabancı şehir Zen ayrıldı. 'Trova muharebesi, artık — ebediyen bitmiştir. ... » Ertesi sabah, erkenden — rıhtıma indim. —Burası yavaş yavaş canlanı - yordu. Küçük bir beygir tarafından çeki - len küçük bir tramvay bir uçtan öbür mea yolcuları taşır ve küçük tramvayın küçük beygiri ezmeyişi bir mucizedir. Rıhtım dört kilometre boyundadır. Burada da, insan kuru üzüm sandıkla- riyle buğday çuvalları önünde hayale dalmak için yeter zaman buluyor. >*Omiros, şehre hakim olan ve tepe - ginde kale bulunan Pagus dağının ar- dında bir yerde, Menderesin kıyıların- dadoğdu. Binlerce yıl devamınca, İyon- ya medeniyeti, büyük doğu imparator- Tuğunu burada kurmak tehlikeli olur diye, bu kıyılarda yerleşti ve altın dev- rini burada yaşadı. Bugün etilerin torunları — bunların tarihini kapadılar, ve bütün haklarını yeniden kazandılar. Yeoni bir devir açılıyor. Şarbay bana dedi ki: — Bütün mezarlıkları çocuk bah - çeleri bhaline koydum. Genç nesil, islamın göbeğinde sıç- geyıp oynuyor, ihtiyar servilerin ara - sına salrncaklar kurulmuş.” 'Türk mahallesinin en canlı yerin - deydik. İzmir, körfezinin münhanisi üzerinde, nekahat devresine girmiş bir hastanın dirseği üzerine dayanarak kal- kışı gibi, uyanıyordu. — Ne yazık ki her şey burada, en dar araçlarla, yapılmak ve neden yapıl- mak zorundaydı. Hâlâ bizim canımızı sıkan bu yangın yerleridir. Fakat bu gök küçülmüştür. Düşünün ki on yıl- da biz 10.000 yeni bina yaptık. 1923 de gehirde 1800 işçi çalıştıran 10 fabrika warken şimdi 5000 işçi çalıştıran 130 fabrika vardır. Şu tarafta gördüğünüz, plânlı bir şekilde uzayan işçiler ma - Ballesidir. 1934 de biz burada son hıf- aıssıbha prensiplerine uygun 400 ev Hurdük. Öte yanda görülen park, ser- meydanıdır ki 48.000 metre murab- yıkıların temizlenmesiyle elde © - dilmiştir. Şimdi her vıl burada areı Yazan: Marsel Sovaj uluhal bir sergi açıyoruz ve bütüü ulus laz iştirak ediyor.. Şarbay biraz duruksadı: — Fransa müstesna, dedi ... İzmir ilbayı general Kâzim — Dirik insan değil, bir fırtınadır. — Her şeyi görmeniz lazım, dedi, her şeyi göreceksiniz, haydi bakalırn. beni takip ediniz. Beni çılgınca bir hızla oradan bra- ya koşturdu. Onunla birlikte yeni ka- naraları, soğuk hava depolarına varın- taya kadar, yeni ulusal- kütüphaneyi ambarlarına varıncaya kadar, toplan - f©a, oyun, okuma salonlar, — tiyatrosu, lokantası, spor alantlariyle Halkevinin her tarafmı, yeni su depolarını, kız sa- nat mektebini, tarım, bağcılık okulla- rını, yeni dizpanserleri, kreyleri, koo - peratifleri gezdik. Yorulmaz bir gayretle yıldan yıla yaptırdığı bütün yenilikleri gördük. Kendisine- hayranlığımı söyledim ve müsaade istedim. Reddetti. — — Şimdi arabaya binecek ve ili ge- zeceksiniz. —Bunu ısrarla — istiyorum. Benim için değil, Türkiye ve sizin için, ta ki uçurumdan çıkmak için ne büyük bir gayretle çalıştığımızı göresiniz. Dönüşte, elinde saat, beni bekli - yordu. — Yeni köylerimiz, okullarımız ve seyyar kütüphanelerimiz hakkında ne dâşünüyorsunuz? — Ya tavşanlarımızı gördünüz mü? Fransız köylüsünün bü- yilk bir kazanç kaynağı olan tavşanı târk köylüleri tmesini bilmezlerdi. Lögorn yumurtalarını köylere bedava dağıttık. Köylülerimizin en modern kümeslere sahib olmasına çalıştık, Fa- kat hepsi bundan da ibaret değil, Si - zin için küçük bir plân çizdim, baka - lam nasıl bulacaksınız: Bergama, Lao- dise, Hiyeropolis, Efer, bütün tarihiğ yıkılar.. Bu hususta nasıl çalışmakta ve yıkılaf? meydena çıkarmak için na- gı uğraşmakta olduğumuzu göreceksi - niz, Çantanız yanmızda ya, mükemimci. Şoför! Kaybedilecek bir dakikamız yok. Ve önünde bir eşekle bir deve ker- vanı yanımızdan geçerken ilave etti: — Beş seneye varmadan, Omiros memleketini, bütün İyonya'yı dünya yüzüne çıkaracağız. DİL BAYRAMI *“Tanrı,, kelimesini hiç işittiniz mi? Bu, allahm yeni türkçe adıdır. İs- Yâmın papası olan halifelerin eski mem- teketinde bu hadise, sosyal devrimin anlamı ve derinliği hakkında herhangi bir sıyasla eserden fazla şey öğretir. Müczzinler, minarelerin şerefetin- den: "Tanrı oludur...,, diye artık arap- ça değil, türkçe haykırıyorlar. Sonra kuranın tükçe çevirmesi neş- redildi ve amerikalılar, Mustafa Kema- Ti, incili almancaya çeviren Luter'e ben- zettiler, Bu suretle batınım işıklarına ve si- hlarına erişmek için nasıl dev adım- ları atılmış olduğunu bazı tarihler daha iyi gösterir. 1925 ilk teşrin sonu, arsıulusal tak- vim kabul edildi. 1928 yılı içinde, hükümet arsıulusal rakamları ve cumur başkanı tarafından ©n iki saatte yaratılmış bir lâtin alfa- besini memlekete kabul ettirdi. 1929 başlangıcından sonra bütün — gazeteler dâtin harflerilk çıkmaya başladı. 1933 yılr martında, Atatürk dildeki yabancı kelimelerin yerlerini almak ü- zere türkçe kökten kelimelerin aranma- sına $0 uzmanı, ve terimler Üzerinde ça- Tışmaya da 15 komisyonu memur etti. 26 eylül 1933 de, Dolmabahçe sara- yında, büyük törenle ilk dil kongresi açıldı. ve 26 eylâl tarihi, bu yüzden, bayram günü, ulusa! di! bayramı günü oldu. Ve nihayet, 17 sönteşrin 1934 de ga- zetelere, hergün başyazılarını öz türk- ge ile yazmaları bildirildi. Hiç bir islâm memleketinde bu ka- dar büyük sosyal ve sıyasal önemi olan bir devrim yapılmış değildir. Saglık Yurdu Hasta bakıcı tekrar | ULUS - İngiltere ve Hind Tasan bir Avrupa veya Atya harita- sına her bakışında, İngilterenin, Akde nizden başlıyarak Hindistana giden yo- lu egemenliği altında tutmak için bu: güne kadat harcadığı sabra, öngörü- ye, sıyasal dehaya ve bazan da yaptığı kurnazlıklara hayran olmaktan geri du- ramaz, Bu işin uzun vakrttanberi böyle ol- ilindiği halde, insan İngiltere ile Hindistan imparbtorluğunu birbi rine bağlayan yolun, üzerinde bir çok ulusların kıydarı bulünan bu dar de- nizden geçtiğini görünce, her seye rağ- men buna gene şaşıyor. İngiltere, Cebelittarık'ı eline geçi - rerek, Süveyş kanalını kontrol ve Mul. ta ile Kıbrısı tahkim ederek, Akdeniz- de boyuna küvvetli bir donanma bulun- durarak, her tetim gemisinin Liver - pulden Bombaya kadar tam bir güven- Tik içinde gitmesini sağlayabilmek için çok güzel bir kombinezon yapmıştır. İngilterenin Akdenizdeki üstünlüğü - nün âmillerinden biri de, Akdeniz dev- letleri arasında bulunan ve İngiltere- nin dikkatle körüklediği önürdeşlik idi. Tİagiliz deniz bakanlığı, Akdeniz- de Fransa ile İtalya arasında devam eden deniz önürdeşliğini uzun zaman iyi bir gözle gördü; bu iki devlet bir- birlerine karşt gelmekle, kendilerini İngiltereye zarar vermiyecek bir hale sokuyorlardı. İngilterenin en nazik meseleler Ü- zerinde, bunlara gizli bir hal çaresi a - ramak için, mümkün olduğu kadar u - zun zaman sükütu muhafaza etmek â - deti olmasma rağmen, şimdi bu dev- letin bu yüzden kaygılandığı açıktır: Akdenizden geçip Hindistana giden yol günden güne güvensiz — bir hale gelmektedir. İi yeni hadise serisi, bu yolu tehlikeye düşürmüş — görünüyor: Gerçek olar birinci hadise serisi, fens nin, deniz eğemehliği şattlarını altüst eden ilerleyişidir. Aslında hayali olan ikincisi ise, haklı veya haksız olarak bazı gizli şartları olduğu sanılan İran- sız — İtalyan anlaşmasıdır ki ingiliz- ler açıktan açığa söylemeksizin, bu an- laşma yüzünderi kırgın bir — durumda - dırlar, Şu halde böyle bir ruh haleti ve böyle bir kaygı, Manmşın öbür ya- nındaki komşu ve dostlarımızı eninde sonunda diş sıyasalarını değiştirmeğe sevkedebileceğinden (ve böyle bir de- Bişiklik bizim dış sıyasamızı da altüst edebileceğinden), bizim kendimizi on- ların yerine koyarak ne istediklerini anlamağa çalışmamız doğru olur. . Tuhaf bir tesadüf eseri olarak, İtal- yanın Habeşistanda açıktan açığa harb yapmak istiyen bir tavur alışımdan bir kaç hafta önce, bir ingiliz amiralı Londradaki büyük dergilerden birinde İngilterenin Akdenizdeki üstünlüğü - mün ne dereceye kadar bozulduğunu an- latıryordu: Herkesin bildiğinin tersine olatak, diyordu, Cebelüttarık ele geçirilemez bir yor değildir. Bugün devletlerin ellerinde bulunan ağır voplarla, ispon- yolların yapacağı bir bombardıman so- nucunda Cebelürtarık - barımırlamıyacak Bir hale gelebilir. burada anlstı?ması uzun sürecek sebeblerden dolayı, Mal- ta ve Kıbrıs adaları, değerleti pek de büyk olmıyan mevzilerdir. Amiral bundan sonra, ©o zamanlar tamamen imkânsız görünen bir farazi- yeyi göz önünde tutarak, şayet İngilte. re günün birinde Akdenizde bir fran- tız — italyan koalisyoniyle karçılaşır- sa, Tunus, Sardenya ve Sicilya arasın- da bulunan ve denizaltı gemileriyle u- çakların çalışmalarına çok elverişli o- lan dar geçitlerin yalnız nakliye gemi- leri için değil, zırhirlar için bile ge- çilemiyecek bir hale gelebileceğini söy- Miyordu. Durum böyle olunca, ileride harb patlarsa bütün ingiliz donanması Akdenizi boşaltıp Atlas denizinde ça- tışmaktan ve Ümid burmundan geçen eski Hindistan yolunu yeniden kurmak tan başka bir şey yapamıyacaktır. Bu- nunla beraber donanma Süveyşi de bırakmıyacak, — oraya kapanacak, ve Süveşte işgal edeceği çok kuvvetli bir dağu Yabancı gazetelerde okuduklarm ız mevzile, Şâp denizinden irtibatını sağ- layacaktır. Böyle bir tabiyenin başlı- ta faydası, düşman ulusların uzak do- ğu ile irtibat edememeleri olacaktır. İngiliz amiralının bu düşünceleri neşredildiği zaman bunlar tamamen tah mini mahiyette —idi — ve İngiltere ile Fransa arasında gelecekte yapılacak bir harb akıl almaz bir şey — olduğu için, bizden yana bu düşünceler gene tah - mini mahiyetlerini muhafaza etmekte- dirler. Ancak, şurasını da — hatırlata- ham ki amiralım bunları yazdığı sıralar- da İngilterede Fransa ile İtalya Ak - denizde iki rakib gibi görülüyordu. Bu Rörüş de amirala, harb çıkarsa bu iki devletten hiç olmazsa birinin ötekine karşı İngiltere ile bııleşcte[lnl düşün- dürüyordu. Halbuki, hadiselerin [nnhılırıl: ah dıkları yeni şekil, ingiliz imparatorlu- ğu yönetmenlerini alıngan yapacak bir tarzdadır. İtalya ile Fransanın donan- malarmın 1920 denberi gelişip büyü - mesi, bunlar birbirlerinin karşısına di- kilmiş oldukları müddetçe, İngiltereyi kaygulandımıyordu. — Fakat ya bu iki donanma birleşecek bir hale gelirlerse? İtalya şimdiye kadar İngiltereye karşt en büyük saygıyı — göstermişti. Hattâ 1923 de, İngilterede bu iş bak - kında ileri sürülen bir tek düşünce Ü - zerine, Korfuyu boşaltmıştı. Bununla beraber, son — yıllar içinde — Musolini İtalyası İngiltereden yana daha hür bir tavur takınmağa başladı. Malta ha- diseleri sırasında italyan gazeteleri, Kgöze çarpacak derecede sertlikle ha - reket ettiler. Şüphesiz Akdenirde bi- rinci sınıf bir devletin bulunuşu ve ge- lişip büyümesi, İngilterenin pek de hoşuna gidemezdi. FPakat © bu devleti kazanmağa uğraşryor ve — Bunun ü- zerinde 1srar edelim — statükoyu de - vam ettirmek için de, Akdenizde kendi- sinden başka küvvetlerin birbirleriyle yapacakları önürdeşliğe güveniyordu. Halbuki İtalya birdenbire Habeşir- tanda o kadar kesin bir tavur aldı ki bir rakib devlet gibi İngilterenin kar- şısına dikildi. Bir telgraf ajansı Romadan aldığı bir haberi neşretmişti. Bu haberde, İn- gilterenin Akdenizdeki üstünlüğünün bir hatıra olmak Üzere bulunduğu çok açık olarak izah ediliyordu: Hava araçlarının akla hayret vezici #lerleyişi, meselenin yüzünü tamamen değiştirmiş ve donanma eski kuyvetin- den büyük bir kısmını kaybetmiştir. Bu sebebten dolayı İngilterenin Akdeniz- deki üstünlüğü eskiden olduğu gibi de- ğildir. İtalyanın İngiltere karşısında. ki tavrır ve ingiliz — isteklerine karşı gelmesi şimdi, yirmi yıl öncesine gö- re, büsbütün başka türlü olabilir. İtal- yön uçaklarının Mısır üzerinden geç - mesi işinin avam kamarasında konuşul- duğuna da dikkat olunmuştur. Fakat, duramun — buna gerekli kıldığı gün, İtalya bava filolarımı Mısır özerinden geçirmekten çekinmiyecek ve bu ha - dise de hiç şüphesiz ortaya yeni, ö - nemli ve nazik bir arsmılusal mesele çı- karacaktır. İtalya, haklı olarak sömürgeler el - de etmek ve bunu, İngiltere ve Fran- sanın kendisinden önce yaptıkları şe - kilde yapmak niyetindedir. Fakat, bu işte biraz geç kalmıştır, 1923 de ulus - lar sosyetesine girmesine yardım etti- ği ve kendisine 2 ağustos 1928 tarihli dostlük ve yargıçlık andlaşmasiyle bağ l olduğu bir memlekete çatmaktadır. Şimdi çattığı bu memleketin egemen - Hğini korumak üzere silah getirtmeğe hakkı olduğunu vaktiyle İtalya kabul etmişti. İtalya geç kalmıştir, çünkü İngilte- Te nihayet Kap'dan Kahireye kadar o- lan büyük yolu kurduktan — sonra, bu €sere zarar verebilecek her şeye şüphe ile bakmaktadır. Ayrıca şunu da söy- lemek lazımdır ki, İtalyaya kendi sr nırları içinde bu kadar faydaları doku- nan faşizm doktrini, sınırların dışında bir kaygı kaynağı olmaktadır. Fa- şizm sert bir tavurla küvvetli olmak dölenini, üsnetmnal şeylere doğru yaptı- ü hamleyi ilan etmistir. Zaten. “istah ten hir muhabtemr 10 AGUSTOS 1935 CUMARTESİ ——— T an yolu | dişin Gütindedir.,, İtalya uzun zaman, İngilterenin uluslar sozyetesinin ana prensiplerini saydırmak arzutundan do gan hukuki ayrışıklığını yenmek zorun da olduğumu sandı, sanmak istedi veya sanar göründü. Öte taraftan da İngil- tere, hııdişe karşı gelmesindeki başlıca âmilin ne olduğunu itiraf etmek izte - miyordu. Bilindiği gibi, yalnız her - kese karşı değil, kendilerine karşı da, yaptıkları işin manevi bir ilhamı oldu- funu “>adormak, sayın — dostlarımı âderme. | alar bunu kötü niyetle yap- mıyorlar: Şimdi bile ingilizlerin çoğu, Bu tavurlarının sebebinin her şeyden önce uluslar sosyetesini korumak arzu. sundan ileri geldiğire maktadırler. İtalyanın konuşmalear sırasında tez- gâha on denizaltı gemisi daha koydur- duğunu gürültü ile söyleyisi, italyan diplomasisinin ananasal inceliğine pek uymuyordu. O sırada bu sözleri söy - lemek, ingiliz kamoyuna ağır bir kız- ma sebebi vermek ve onun dikkatini nazik bir mesele üzerine çekmek de - mekti. Onun için Londranın İtalya ü- zetinde yaptığı baskı gittikçe sert nl- mağa başlamaktadır. City tarafından yapılan finansal baskı; papaslar, işçi partisi, etger sıyasa adamları ve hükxü- met tarafından yapılan manevi baskı.. Hükümet, şimdilik — Habeşistana silah gönderilmesine izin vermemeğe karar verdiğini söylemekle kalmaktadır. Bun dam başka, Habeşistana karşı birdenbi. re Amerika ve Mikado tarafından gös- terilen ilgi de, etgerliğini göstermek için bin türlü çareye malik olan İngil- trenin yaptığı girgilerin bir sonucu o- larak görülmektedir. a Kısaca, ilk zamanlardanberi söyle - diğimiz gibi, İngiltere Habeşistanla Italya arasında bir harb çıkmasını iste- memektedir. Eğer, İngilterenin bunu istemediğini açıktan açığa göstermesi- ne rağmen bu harb gene patlarsa, İn- gilterenin gücenikliği ağır sonuçlar ve- rebilir. İngiliz sıyasal çevenlerinde, anılaşmazlığın alabileceği şekilden Fran sayı soravlı tutmak yolunda bir eğlim uyanmakta ve B. Musolininin kendin- den emin oluşunun sebebi, bizden al- dığı manevi yardıma atfolunmaktadır. Bizim bu işe karışmaktan çekinişimi- zin ve uluslar sosyetesinin ana prensip- lerini bozarak İtalyadan yana tarafsız kalışımızın, Avrupada günün birinde karışıklıklar çıkarsa İngilterenin de bunlara karışmaması için birer sebeb ol duğu bize alttan alta anlatılmaktadır. Fransanın, B. Lavalin ikincikânunda Musoliniye neler vadettiğini İngiltere- ye açıkça #öylemediğini ingilizler, bi- ze bir defa daha hatırlatmaktadır. Bu anlaşmanın kapsamı nedir ve az çok bir fransız — italyan bağlaşmasına benzi- yen bir şey var mıdır? İsmini söyleme- ğe hakkımı olmuyan çok önemli bir in- giliz şahsiyeti bana şunları söylemişti: — Bizdeki kamoy bütün bu işler Ü- zerinde şüpbesiz parçalanımış ve çok çekingen bir baldedir. Bir çok ingi - lizler size, italyanların Nilin yatağı- nı değiştirmelerinden korkulacağı için bizim İtalya ile harb edeceğimizi töy- hiyeceklerdir. Masırın iyiden iyiye er- kin kalmasının epey yakın bir ihtimal olarak göründüğü ve pamuğun çok gü satıldığı bir zamanda, işleri acıklı ta- rafından göremeyiz ve italyanların Su- danda bize komşu olmalarına karşı gel- mekte inad etmeyiz. — Yalnız, şurası açıktır ki, habeş harbr patlarsa bu yüz- den uluslar sösyetesinin prensipleri — ki İngiltere bütün umudlarımı — bunlar üzerine kurmuştur — yeniden ve gü * rültülü bir tarzda suya düşmüş olacak- tır. Bu da bizde uluslar sosyetesinin en ateşli koruyucularına kadar herke- sin cesaretini kıracağı için, bir dela * ket olacak ve bunus sonucunda mem * teketimiz tekrar bir “ayrı kalma,, sı * yasası gütmeğe sevkedilmiş bulunacak- tır. Fakat “ayrı kalma,, sıyasası uzuü zaman süremiyeceğinden, daha sonrü da bir ingiliz — fransız yakınlaşmas! değil, bir ingiliz - alman yakınlaşmar gnn çıktığı görülebilecektir. Vorla dergisi de hize karşı bu cin8 yürütmekte ve Na7