i> z n SAYIFA 4 BİR ŞEFİN PORTRESİ Kamal Atatürk (Başı I. ci sayıfada) ve sultanların mütefessih hbükümetin- den kurtarmak İstiyordu. Erkânrharbiye mektebine girerek, 1905 de yüzbaşı çıktı. O zamanlar, “va- tan,, adlı ihtilalci bir cemiyet — vardı. Bunun üyeleri, saltanatı yıkarak onun — yerine parlamentoya istinad eden meş- p: k — Taşıldı. Bü genc zabit, ruti bir hükümet kurmak için and iç- mişlerdi, Atatürk de bu amac için can- la, başla çalıştı; fakat günün birinde tevkif olunarak İstanbulda bir zındana kapatıldı. Suriye'ye sürülünce, orada da “va- tan,, cemiyetinin bir şubesini kurmak için çalıştı. Sonra Mısır ve Yunanistan- dan göçerek gizlice Selanik'e yitti ve orada gene aynı maksadı güden ikinci bir cemiyet kurdu. 1908 ihtilalini hazır. layan büdiselere yakından karıştı. Er- könharbiye kolağası sıfatiyle genc Ahtilal ordularımın başına geçerek on- ları İstanbul'a götürdü. 1910 da, general Ali Reza'nın başkan- »lığında Fransa'ya giden heyete girdi. Partis'te birkaç gün geçirdikten sonra Picardie'de yapılan manevraları takib etti. Bu manevralar esnasında, büyük bir askerf bilgiye sahib olduğunu gös- terdi. Buna dair meraklı bir frkra anla- tırlar: Bir akşam ecnebi ataşamiliterle- ri, iki ordu arasında devam edecek olan harekâtı seyretmek için ertesi gün ne- rede bulunmaları lJâzımgeleceği hakkın- da münakasa ediyorlardı. Bu arada ec- nebi zabitlerden biri de düşüncesini söyledi. Bu fikre iştirak edea olmadı. Fakat ertesi gün harekâtın başlayacağı yeri yalnız onun önceden kestirdiği an- erkânıkarbiye reixi Atatürk'tü. O, şimdi bir şef olmuş, erkânıhar. biyei urmumiyeye — gimmnişti ve şöhreti gittikçe büyüyordu. Garnizonun birçok zabirleri, onun etrafrnda gruplanmaya başlıyorlardı. Fakat 1911 ilkteşrininde Trablus savaşı başladı. Atatürk bu ta- vüşta PüFl < hirmetler gördükten sonra Tgtanbul'a döndü. O zaman harbiye bakanı olan Enver türke öordusunu islah etmeği kararlıştı. rarak bu işi alman generali Liman von Sa> “ers'e havale etmişti. Fakat Atatürk buna itiraz erti: “Biz türküz, kendi işi- mizi kendimiz başaralrm. Almanya'yı yaşayışmmıza kârıştırmak, ulusu tahkir etmek demektir,, dedi. Bunun üzerine, onun göze batmağa başladığı görülerek, ataşamiliter srfa- tiyle Sofya'ya gönderildi. Bu sıtada genel savaş patladı. Az görülen bir ba- siretle, Atatürk yurdunun bitaraf kal- maszını diliyordu. Fakat Türkiye, Al- manya ve Âvusturya - Macaristanla be- taber savaşa girince, — Atatürk bütün kuvvetini ülkesine hasrederek ona hiz- met etti. Çanakkale'de müttefiklere karşı ka- zanılan zafer onun eseridir. Sonradan Suriyeye gönderildiği srralarda müta- rteke imzalandı. O, dethal kumandayı bırakarak İstanbul'a döndü. Oraya vardığı zaman, mütareke im- zalanalı bir ay geçmişti. Türkiye, düş- — manların elinde idi. Boğaza inziliz do- nanmast demirlemişti. İtilaf kuvvetleri İstanbulu, Çanakkalenin müstahkem yezlerini bütün sevkulceyş noktalarını iş gal etmişlerdi. İstanbul'da Galata'da — Seneğül, Beyoğlunda ve demiryolu boy- | İatında italyan askerleri vardı. İtilaf ordularının zabitleri polis ve jandarma kuvvetlerini kontrol ediyorlar, ordu: mun terhisine nezaret ediyorlardı. Os- manlı imparatorluğu yıkılmış, Suriye, Filistin, Arabistan elden gitmişti. Ha- * kikstte İstanbul'da hükümet yoktu. — İşte o zaman Atatürk tarihin şim- — Giye kadar kaydetmediği muhteşem sa- yıfalardan birini yazdı. Sultanın tamamen - itilaf devletle » Tinin elinde olduğunu anlayarak, İs- tanbul'daa başka bir yerde mukayemeti kurumlandırıp ulus ruhunu — diriltmek gerek olduğunu gördü. Anadoluya geç- — #i ve 19 mayıs 1919 da Samsun'a çıktı. Karargâhını ülkenin içine naklederek hemen ahaliyi ayaklandırmaya başladı. Köy köy dolaştı; ordunun terhisinden beri işsiz kalmış zabitleri topladı ve |her tarafta müdafaai hukuk mümcesil- — Teri bıraktı. Toplanacak kongreye her- | kesi çağırdı, her tarafa telgraflar çek. 3 "Ülke tehlikededir. Merkezi hükü- ti iş görecek variyette değildir, Tür> 4 kiyenin istiklali ancak ulusün azim ve iradesiyle kurtarılabilir.,, Erzurum kongresinden sonra, ülke- nin ber tarafından gönderilen mümes- sillec gizlice Sıvas kongresine geldiler. Hepsi de müttefikan ecnebilere muka- vemet etmeği kararlaştırdılar; — barış şartlarını hazırlayıp takarrür ettirerek bu şartlar için savaşmağa ve düşmanlar “Misakı müli, yi kabul etmedikçe si- lahlarını bırakmamağa andiçtiler. Kon- gte hemen bir parlamentonun seçilme- *i için İstanbul'a bir ültimatom gönder- di, sonra da Ankara'ya gitti. Milli hareketin tasyiki neticesi ola. Tak seçim yapıldı ve parlamento İstan- bulda toplandı. “Misakı milli,, Atatürk- ün İehite olarak büyük bir ekseriyetle kabul edildi, Fakat Atatürk İstanbul. da değildi, bu basireti kendisini, par- lamento üyelerinden birçoğunun uğra- Gıği akıbetlten kürtardı. Çünkü parla- mento kapatılarak saylavların en ateş- lileri (yani “misakı milli,, yi müdafaa edenler) ecaebi ve osmanlı idareleri tarafından Maltaya sürüldüler. 23 nisan 1920 de Ankara'da yeni se- gilen mebusların teşkil ettiği birinci Büyük Millet Meclisi toplanıp Ata- türk'ü kendisine reis seçti. Mlcclis, ec- nebi bükümetlerle saltanat arasında ya- pılan bütün teahhüdleri iptal ediyordu. Atatürk Fransa Reisicümhurundan bir mektub «ldı ve ona şu vakur ceva- bı verdi: “Payitahtın yabancıların elin- de kaldığı müddetçe, Ankara'daki Bü- yük Millet Meclisi ülkenin mukadde- ratını idare edecektir... Türk ulusu sü- künetini muhalaza elmekle beraber is- teklerinden ve ulusal hâkimiyetinden je karar vermiştir.,, Büyük Millet Meclisinin kuruluşun. dan cilinhuriyetin ilanına kadar olan devre zarfımda cereyan eden hâdiseleri herkes daha eyi bilir, Yunan müstevlileri Anadolu'nun ge- niş ovalarına yayılmışlar, ciddi bir mu- kavemete rastlamadan yavaş yavaş iler. Tiyorfardı. Atatürk'le sadık dostları da bu ovaların ortasında bir yere çekilmiş- Tet, sessiz sadasız nihal zafere hazır- Tanryorlardı. Yunanlılar İnönü'nde iki defa yenildiler, sonuncu büyük taarruz- Tarı Sakarya'da hezitmete münkalib ol- du, Türklerin mukabil taarruzu 26 a- Güstos 1922 de başladı; altı gün sonra yunan ordusu yökedildi, on gün sonra da Atatürk muzafferen İzmir'e girdi. Büyük Şef birkaç gün içinde düşmanı yetmiş ve koğmuştu. Bunun üzerine İstanbuldaki itilaf kuvvetleri burayı bo- şalttılar, sultan kaçtı. İstanbul ve Truk- ya türk milli kuvvetlerinin eline geç- ti Bandan biraz sonra Lozan salh kan- Teratısı toplandı. Orada İsczt İnönü Türkiye'yi kendisine has bilgi ve arim- le temsil etti. Sevr muabedesi iptat e- dildi. Türkiye ile itilaf devleleri ara- sında yeni bir anlaşma yapıldı. Yeni Türkiye böylece doğdu ve Mustala Ke- mal de kendisine verilen “Gazi,, adına istihkak kesbetmiş oldu. Büundan sonra Atatürk, Türkiyenin itiraz götürmez bir şekilde şefi oldu.. Onun 1927 de söylediği, birkaç dile çevrilmiş, büyük “nutku,, okumalıdır. Atatürk bunda daha ilk gündenberi cümhuriyeti kurmağa nasıl karar verdi- ğini, fakat hâdiselerden istifade ederek bedefe merhale merâale varmak için daha önce ulusun duygu ve düşün - cesini buna nasıl hazırladığını anlatır. Bundan birkaç bafta önce Büyük Millet Meclisi, türk ulusunun en bü- Yük oğlu olan Gazi Müustafa Kemal'e “Atatürk,, adını verdi. İsmet İnönü, o- na verilen bu ada çok yerinde olduğu- nu şöyle anlatmıştı: “Türk ulusuna tam bir istiklal kazandıran ve ona, öz tarihiyle öz dilini bulma yolunu gö teren büyük adama en lâyık olan ad budür.,, Mağlübiyetin yıktığı bir ulusu can- landırarak ona güven aşılayan adamı görebilmek bir yabancı için eşsiz bir zevktir. Ben bunu tattım. O zamanlar Kamâl Atatürk, İetanbul'dan birkaç mll uzakta, İanit körfezi kenarında bir kaplıca şehri olan Yalova'da idi. Uzun szatler onun sofrasında, ona yakın ol- maznm verdiği zevki duydum. Atatürk- ün yanında, emin müşaviri, eyi ve kö- Yabancı gazetelerde okuduklarımız. Türkiyede dil devrimi Yazan; Jesn Deny Paris'te Şark Dilleri Mektebi Profesörlerinden VU mecmuasımın Türkiye'ye ayır- dığr sayısından: Türkiye dilindeki yabancı kelimele. Fi atıyor. Bu değişiklik — aledlumum türk dili bakımından yeni ve hiç şüp- hesiz sonurcu olmıyan bir merhaledir. İslam türklerinin edebi dili farsca- nın, dolayısiyle arabcanın kuvvetli bir nüfuru altına girmişti. Buncn sonucu olarak da, esasen arabca kelimelerle do- Ja olan farscanımı büyük bir kısmı türk diline girdi. İmparatorluk devrinde uzun yıllar türkçe kelimelerle, “türk,, vaslının ken- disi hor görüldü. Böylece de, şizadi “osmanlıca, diye anılması doğru olan bir dil ortaya çıktı. Bunun yanında bir de konuşulan dil vardı. KIX inci yüzyıldan itibaren fransız nüfuzu kendisini hissettirmeğe başla « dır. Cümleler basitleştirildi, eakiden ba yağı görülerek kullacılmıyan kelime- ler yazı diline girmeğe, böylece de dil. deki bu ikilik azalmağa başladı. İşte Atatürk bu şartlar içinde radi. kal bir dil devrimi yapıp, dildeki bütüm yabancı unkurları çıkarmağa karar ver. di. Bundan makaadı da ulusa kendi ta- rihini kazandırdığı gibi, kendi ulusal ve büyük dilini kazandırmaktır. Dil devrimi genel bir plânın bit par- çasıdır. Bu plân mucibince hutbe ve ezan aTabca yerine türkçe okunmakta, kuranm türkçeye tercüme — edilerek türkçe okunması teşci edilmektedir. Ayrıca lisclerde arabca ve farsca oku- tulması yasak edilmiştir. (1 eylül 1929), i2 temmuz 1932 de Türk Dili Tet- kik Cemiyeti kurularak bütün ulus bu- na Üye yazılmafa davet oluadu. Bundan biraz sonra da birinci dil kurultayı açıldı. Kurultayın toplendiği Istanbul'daki — Dolmabahçe — sarayının büyük salonunda 1300 kişilik yer hazır- Tanmıştı. Kurultay aşağıda yazılı ——— —V İsmet İnönü ile beni Yalova'da karşı- layan İçeri İşler Bakanr Şükrü Kaya da vardı. Güzel meziyetlerini Londra ve Cenevre konferanslarında görüp tak- dir ettiğim Dışarı İşler Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Atatürk'ün sözlerini bana tercüme etti. Fakat rok geçmeden Atatürk'ün ter- elimana hiç de ihtiyacı olmadığını, di- Timizin imezliklerini çok eyi bildiğini gördüm. Kendisini yakmdan tanımak şerefi. »e marhar olanlar üzerinde türk Cüm- hbur Reisinin bıraktığı derin ve silin- mez hatırayı anlayabilmek için, bu açak manalı sözleri dinlemek, içinde alevler parıldayan bu gözleri görmek Jâzımdır. Onu ilk defa görüyordum. Karşım- da sade ve samimi bir adam buldum. Konuşma karşılıklı olarak çok samimi bir hava içinde cereyan ediyocdu... Böy: dece dış sıyasa, kriz, Türkiye'nin ku- programı rumlandırılması gibi.birçok mevzulara temas ettik, Cümhur Reisinin her me- sele üzerinde derin bilgileri vardı. Hat. tâ bizima iç sıyasamızın telerruatından bilmediği hiç bir nokta yoktu. Birkaç bafta sonra Nantes'te toplanacak olan radikal kongresi hakkında bana birçok şeyler sordu. Zaman zaman, bilhassa — sevdiği ve takdir ettiği Fransa ile, kendisine de- rin bir dostlukla bağlı olduğu Edouard Herriot'tan bahsederken, sözleri daha bararetlendi. Fakat, Kamâl Atatürk'ün karakteri- nin bir cephesini göstermek itibariyle bir noktayı hatırlatmak isterim. Bize savaşlarından birisini anlatryordu. Bir- denbire durdu: “Görüyorsunuzya, dedi, birçok za- ferler kazandım. Fakat bunlarıa en bü- yüğünden sonra bile her akşam, Bavaş alanlarında ölen bütün askerleri düşü- merek içimde derin bir keder duyuyor. düm. 1, Cesaret ve zekâsımdan başka yüzeği bu kadar âliccnab olan böyle bir şefin, yurdu için mucizeler yaratmış olzıııı- Ba şaşılabilir mi? * Gecrges Bönnet kabul etti; Türk diliyle, sumerce ve hititçe gibi en eski türk dillerinin, in- do « öröpeen ve semitik denilen dille- rin mukayeseli etüdü; bir lügat ile gra- mer ve sentake — kitabr hazırlanması, türk dilinin tarihine aid bir gramer ya- pılması, Türk Dili Tetkik Cemiyetinin bir bülten neşretmesi, gazetelerde dil işleri için büyük bir yer ayrılması, Kurultay dağılmadan önce Türk Di- li Tetkik Encümenini seçti. Atatürk birçok işlerle, bilhassa tarih encümeni- nin çalışmalariyle meşgul olmasına rağ- men, bu alanda da uğraştı. Encümen önce lügat neşti için çalıştı ve böylece de 1932 de tarama dergisi neşredildi. « Atatürk bilhassa dilin - özleştiril. mesi yolunda yapılan çalışmaların ça- buk bitirilmesini istiyordu. Her gün gazetelerde, yeni bulunan sözler nep rediliyordu. Bunlar içinden beğemilen- ter alımıyor ve kullanılryordu. Ancak yeni dil, caçümenin neşredeceği lügat çıktıktan sonra belli olacaktır. Bunun- la beraber gazeteler haşyazılarını öz. türkçe yazmak için emir almışlardır. (17 ikinciteşrin 1934). Katf bir dügat çıkmadığı için Atatürk zaman zaman bir söylev vererek yahut bir beyanna- me neşrederek, yeni bulunan kelimele- ri herkese bildirmektedir. Gazetelerde bu kelimeleri kullanarak yazılarının ar- kasından ufak bir Jiste neşretmekte, yabut da bucaların karşılıklarmı yazı- nın içitde parantez arasında olarak göstermektedirler. Bu kelimelerden ba- zıları, gazetelerin ve resmi dairelerin kullandıkları dile girmiştir. Bundan da görüleceği gibi devrim şimdiki halde tam inkişaf devresinde. dit ve bunun sonuclarını şimdiden kes. tirmek kabil değildir. İlk dil kurultayının açıldığı gün o- lan 26 eylül, “dil bayramı,, adı altında kutlanmaktadır. Her şeyden önce ulusun sağlığı Yazan: Ren& Marchand VU mecmmasının Türkiyeye ayırdı- : sayısından: Türkiye cümburiyetinin başardığı her bakımdan hayrete değer büyük İş- ler arasında en çok dikkate şayan olanı, hiç şüpbesiz sağlık alanında başarılanı- dif. Kamâl Atatürk'ün başlıca yardımeı- Jarından olan Dr. Refik Saydam'ın u- sanmak bilmiyen gayretleri sayesinde ülkenin birçok yerlerinde 250 şer yatak- di hastahaneler açılmış, kanunlar yapı- Jarak doktorlar ve ecrzacılar taşraya git- meğe mecbur tutulmuş, Üniversiteden gıkan genc doktorlar kur'a yoliyle yur dun dört köşesine gönderilmişlerdir. Aynar zamanda sağlık işlerini kurum- Tandıcınak, bulaşıcı hastalıklarla çar- pışmak ve doktorlara da yardım etmek üÜzere sıhhiye memurları yetiştirilmiş- tir. Eskiden çok salgın olan malarya, bataklıkların kurutulması, sıhhi ve ida- ri bakımlardan tedbirler alınması saye- sinde büsbütün ortadan kaldırılmıştır. Diyarbekir ve Mardin taraflarında çok yayılınış olan trahom tahdid edilmiş llkeyi zaman zaman sarsan tifonua da önüne geçilmiştir. Çok kısa bii zaman içinde çümhuri- yetin başardığı işleri anlayabilmek için Türkiye'de seyahat ederek haştala . rın parasız bakıldığı dispanserleri, be. dava kinin dağıtan ve hastaları muzaye- De eden sıtma mücadele merkezlerini, yaz yaklaşınca sıtma ile çarpışmak için küylere gönderilen propaganda ve öğ- retme afişlerini, yabut da bir kaza ve- ya felaket halinde hemen imdada kop mağa hazır olan ümeliyat salonunu ha- vi vagonları görmek gerektir. Burda uzun ve kuru istatistiklerden bahsedecek değilim, Yalnrr çunu söy- leyeyim ki 1033 ylı sonunda bastahane, dispanser, doğum ve çocuk bakımı ev- Jerindeki yatakların sayısı 13.669 «in. İ Cümhuriyet kurulduğundanberi bura- 8 MART 1935 CUM/ Halıeşıstan adnıa 5ğ verilen söz Roma, 28 şubat, Habeşistanımn Roma matlahatgüzat? Habeşistan imparatorundan salı güü aldığı Lir mektub Üzerimt uluslararat! matbuata resmen şu beyanatta bulun * müştür: “İmparatorum Haile Selesi'niz bif mümessili erfatiyle, kendimin ve ulusur mun nemusu üzerine söz veririm Ki; Habeşistan hükümeti, İtalyanın her ikl müstemlekesine de, gerek Somaliye ge- rekse Eritreye silahla saldırmayı bir aü bile aklındaâ geçirmemiştir. Bugün burada uluslararası matbualâ verdiğim beyanat, ayrıca, imparatorum tarafından doğrudan doğruya haşmetli italya kıralına ve İtalya hükümeti başr bakan; Ekselans Musoliniye de mektuh- la bildirilmiştir. Buna rağmen, İtalya bükümeti as- kerini silah altına almağa ve bunları bif çok savaş malzemesi ile birlikte Habe- şistanın kosmuyu toprakların; teşkil eden her iki italyan müstemlekesine gönder- meğe devam ediyor. İtalya hükümeti, matbuata dün verdiği bir tebliğde, müs temlekelerine göndermek üzere vapur - lara yeniden asker ve savaş malremesl yükledgitni bildirdi. İtalya hükümeti, çok ciddi bir ma- hiyeti olan bu tedbirlerin, her iki müs- temlekenin güvenini korumak maksadi- Ve alınmış müdafan tedhirleri olduğunu ilan ediyor. Bu itibarla, İtalya hükümetine de bir çok defalar söylediğim gibi bu de- fa da yeniden tekrar ediyorum ki, Hla- beşistanın, müstemlekelere — saldırmak için ne isteği ve ge de böyle bir düşün- cesi yoktur. İtalya hiç bir korkeuya düş- meden Eritre ve Somaliye asker ve sar vaş malzemesi göndernmekten vazgeçe bilir. Hattâ daha ileri giderek diyebilirim ki, Habeşistanın İtalyaya kargı taşıdığı düşünce © kadar barışçı bir düşüncedir. ki, İtalya, Eritre ve Samalideki son 38- kerini ve son topunu bile çekip götür- mek istemiş olsa, Habeşistan bu İki müs temlekenin bir taşına bile dokunmıya - gaktır, Habeşistan, komşusu olas üç ulusla ve dolayısile İtalya ile barış ve dostlük içinde yaşamak istiyor. Bizim, İtalya ile bir dostluk andlaşmamız vardır. Bu andlaşmaya sadık kalmak istiyoruz. Bu andlaşma, İtalya ve Habeşistana, Uahıal hâdisesinden sonra ortaya çıkan bütüm meselelerin barış içinde şerefli bir e- yette düzeltilmesi imkânlarını vermek- tedir.,, Fölkişer Beobahter'den ———————— —— Jarda yatakta tedavi edilen hastalacın Bayısı 4.582.944, ayakta tedavi edilenle- rin Sayısı ise 555798 idi. Dr. Refik Saydam'ın şimdiye kadar Kamutay'a grzettiği otuz beş kanan Tayihasrinım bepsi kabul edilmiş ve onun çalışmalar tt artık sağlrk çevresinden çıkarak, ay- H derecede mühim olan soysal yardım alanıma girmiştir. Doktor Refik Saydam'ın hazırladı- ğr kanunlardan bir tanesi, hakikt bir iş kanunudur. Buna göre 14 yaşından ek- sik çocukların çalıştırılması yasak edil. miş, çalışan kadın ve çocuklar için sı» kı nizamlar konulmuştur. Gebe kadine lara, doğurmaları için, doğumdan önce ve sonra olmak Üzere izin verilmekte, bunların ücreti üç ay müddetle yüzde eİli nisbetinde artırılmaktadır. İşçiler tercihan hastahanelere almmaktadır. Gene bu kânun mucibince, bir işçiyi günde sekir saatten fazla çalıştırmak yasaktır. Çocukların korunmasına da çok dik- kat olunmakta, bu gibl kurumlara yar- dım için büdceye tahsisat konulmaktar dır. Çocukları esirgeme kuzumu Anka- ra'daki merkezinde bir çocuk sarayı aç- mıştır. Burade her gün parasız muaye- ıckı yapılmaktadır. Bütün bu tedbirlerin neticesi ola- rak, ölüm nisbeti de tabiatiyle azalmış- tır. Eskiden ölüm saytaı doğumlara gö te yüzde 35 fazla iken yüzde 25 e, 18 © sonra da ? ye düşmüş, nihayet doğurmm- lar ölümleri geçmeğe başlamıştır. Geneliğin sağlam olarak yetişmesi — için, jimnastiğe de büyük ııı ııımıl- yet verilmektedir. y