-Asri Adam- Büyük Hikâye — Prens!.. Size gıyabi bir çok hürmet ve takdir hisle rile mütehassıs olan bir arka daşmı takdim etmeme müsa-, ade ediniz! . Banka muhasi- bi Cemil Sena. - Prens hafif | bir tebessümle Cemil Sena ya döndü ve hiç bir şey söylemiyerek: Ağır kürkle rin altındaki bir zanbak ka- dar bayaz ve kokulu elini, yavşça genç adama uzattı. Ah.. Bu an!.. Cemil Se na, Et ve kemikten ziyade işık ve besteye benzeyen Yasemin kokulu kadın elini öperken dudaklarının titre- diğini hissetmişti... “Avukat Hicran, yavaş bir sesle: Hazırlanmış bir ©telden, gönderilecek eşya lardan, bir kavanorun tele ©n numarasından, bahset- Mmeğe başladı. Prens her sö Zü nazik bir tebessümle ka rşıliyor. Her sözün nihaye tinde sadef dişlerini parla- p söndüren bir teşekkür cümlesi gönderiyordu. Yav $ yavaş rıhtımın üstünde Yürümeğe başladılar . Cemil » bir parça geride, he- Yeandan boğularak: Onları takip ediyordu. Bir lamba Aydınlığının altında durdu .:'—— Ve bu Cemil Sena, parlak bir fırsat oldu. B cioü hef yerini bü- tün inceliklerile görebiliyodu yaldızı, bazan al Tn tozunu andıran renkte, Parlak ve ziyalı saçları va- rdi. Gülümsediği zaman, ya> haklarının üstüne düşen gi zli bir gö'ge bu ince kadın Yüzüne bir esatir güzelliği Vertiyor ve gözlerini bir fü- dün gibi derinleştiriyordu. Cemil Sena, ağırlaşan hül- Yatı içinde garip benzeyiş" bulmıya başladı. ğ olmuş bir me k 6 yüzünde san ıı.ı;.N"'“ şiirini, ihramların #amını, aşk ilabhilerini h“'l!ılın bir şeyler vardı: Caba? Kleopatra. Acaba, :İ.l.'.' güneşli tolgalarının ğ 'Nda at koşturürken; gö Be beğendiği — şuvalyeleri *i Bizlice yatak odasına 'N (Mesaline) buna ben kirler midi. Dakikadan da- “:l.’h. büyülenen gözlerle akıyordu ç Bir aralık Avkat Hicranın "ı:".:"l dol'ıp içerisinde gramofon pila Byi bağırdığını ıiu;’dn:ğı Va a Oooh. Afedersiniz! Pr ü $ Bana iki dakika mü dade, şu giden adama mü Üa bir söyliyeceğim. var ş (Cemil Sena) Avukat Hi ""’"' birdenbire Kadıköy Püruna giren — yolcuların .I"hhıını karı; k, kala- lığın arasında kaybolup iltiğini gördü Prens rıhti- Tun üstünde gölgelerin eb gdileştirdiği, beyaz bir “Ra Fand, gibi duruyordu. a mi! Sena, bu yalnızlık e:hk'ılıırındın istifade ed- hi OA yaklaşmak — ona, 'İr şeyler söylemek — ihtiya- Yanıyordu: Ancak işidi- lh"' bir sesle — memle ö Y | yaşa 1hsan Edip ketimizi nasıl buldunuz pe- rens! Diye sordu. Beğene bildiniz mi” Genç kadının musikili bir sesi vardı: — Oh! Dedi. Si zin memleketiniz mi? Sizin memleketiniz, yalnız şilirin ve hülyanın kaynadığı bir pınardır. Ömrümün hiçbir saatinde bu kadar mesut, bu kadar hafif dakikalar mı hatirlamıyordum. Neniste, ne “baden baden, de ve nede İtalyada ruhu bu kadar az bir zamanda büyüliyen yerler — yoktur. | Her nereye baksam. Bir H ir parçası okuyormuşum gi- bi, uçucu hisler duyuyorum. Öyle cana yakın bir diyar ki!.. Şu kurşuni ses yığın: larının arkasında, kandile- rini bir dizi inci gibi boynu- na bağlayıp gülümsiyen sa hile bakınız... Nedir - orası.. Piyerlotinin aşkına — dekor olan olâhuti diyar mı? “Az- ade, orada mı otururdu?.. Kuzum . *Cemil Sena,, Prensdeki, o mahzun hayal ve şiir hastalığını anlamıya — buşlı yordu. Onda, bir alâka uy: andırmak için bir takım gü zel ve ince sözler bulup sö ylemek istedi Lâkin ani bir vapur düdüğü ve pren sin hafif telâşğı onu derhal hülyasından uyandırdı. Ka dıiköy vapuru ağır. askuür hareketlerile iskeleden ayrı lhıyordu. Merdivenler alınmış kapılar düdük seslerinin ak- isleri içinde birer birer ka panmıştı. (Cemil Sena) isk eleye kadar koştu. Bekle me odasına, büfeye bakındı” Kimseler yoktu. Hiç şüp hesiz “Avukat Hicran, va: purda lafa dalıp kalmış ve , merdivenler çekildikten s0- nra da inmiye muvaffak ol: — SONU VAR — —As0ry z — Emdenin posta kutusu! Emden kruvazörü son za- manlarda Singapurda ziya ret ettiği zaman, Singapur: da mukim Riharda Hayt man isminde bir Alman, kruvazörün süvarisine Em- den kruvazörünün posta ku tusunu vermiştir, Unutulmamış olsa gerek Ür; umumi harpta Alman donanmasına mensup Em den isminde bir kruvazör abloka hattını — kırmış - ve Okyanuslarda akıllara hay ret verecek bir takım kor sanlıklar yapmış nihayet bü- tün İngiliz, Japon ve Fran mz filolarının takibi - karşı da Avusturalya yakınla- a Koku adasında bat- mıştı. Kruvazörün posta kutusu bir Çinlinin eline geçmiş. Çinli de bunu bahçesine gö mmüş, bahçeyi son satın alan Rihardın eline geçmiş tir. Rıhard da şimdi bu. tari: hi kutuyu, şimdiki Alman donanmasında faâl olan üç üncü Emden süvarisine he diye etmiştir. Türkiye - Yunanistan | Tavşan Arasındaki Dostluk Dünyamız üzerinde bazı mıntakalar — vardır. ki, bu mıntıkada iklim, toprak ve irk birbirine — simsıki bağlı olarak çalışmakta ve insan- ların faaliyetlerini kolaylaş- tırmaktadır. Anadolu kablettarih dev- irlerden beri sekenesi üzeri nde bu tesiri yapmış ve bu tefekkürünün fosfor ve kıvılcım saçan bir merkezi olmuştur. Volkan ların saçtıkları lâvlar gibi, Anadolu da tarafına ilim adamları sav- urarak milletlere sıyasal ve dini prensiplerini ilham et: miştir. Bu medeniyet öncü- leri, bu yurdun mukaddera - tı Asyal bir statüko elinde kaldıktan sonra, sarsılmıştır. Bu statüko i'e Osmanlı ha- nedaninın — teşriki mesaisi, bu ülkede sosyal, siyasal ve dini bakımdan güzel ve do ğru olan her şeyi yıkmışsa da onun karkterini çürütme miştir Güstave Le Bon di yor ki: *— Her hangi bir millete her hangi bir din kabul et tirilecek olursa olsun, milli karakterini değiştirmez, Türk ve Yunanlıların şim: şek sürati ile uyanışları, bu- nu isbat etmektedir. Irkları ni kurtarmak — için, bir çok nesillerin kurbanlarından bi- riken küllerin içinde kalmış olan birkaç kıyılcım, bun> ların varlıklarını canlandır- mıya kâfi gelmiş ve bısım ırkla- da galip ve mağlüb süretle İnsan dünyanın her ların talihleri birdir. vecize -| si tahakkuk etmiştir. Müslümanlık statükosu ile Osmanlı hanedanının yıkılı - şından sonra, Anadolu mil letleri uyanmış ve medeni yetlerini ihya işi başlamış tır. Atinada kurulan “Küç ük Asya yurdu, Türk Yu nan medeniyetinde yeni bir dönüm yeri açacak ve Türk -Yunan münasebatında yeni | ufuklar açılacaktır Küçük Asya yurdu, iki milletin ilmi sahada teşriki mesal etmesinde kilittaşı va- zifesini görecek ve ekeceği prensiplerden en yüksek ah- |lâk meyveleri üriyecektir Küçük Asya yurdu, Türk -Yunan teşriki mesaisinin ve iki milletin birlik idealinin | en yüce sembolü olacaktır. | Nizamettin Nazifin sözleri | bu hakikati izah etmiştir. | Bu birlik için uğraşmak ha yal değildir. İnsaniyetin ah lâki bir buhran geçirdiği en karanlık bir devrede, Neop: latonik ekolünün yaptığı ha zırlık neticesi olartak Muka- ddet Kelâm teabbüdü şuür Tu bir din baline gelmiş ve bunun karşısına dikilen teh- ditler Jübiter âlemi, yaptığı | kıtallere rağmen mağlüp ol arak klâstik felsefenin orto- lojisi karşısında terki mevki etmiştir. Türkler ile Yunanlılar ar- asında uzun yıllarca devam | eden çetin mücadeleler, is | lâmiyet statükosunun suku- tu ile sevgi mabedinin kapı larını açmış ve metihin un ululan kreşine giden şahra hi emniyet altına almıştır. Dr S. Jasifidis Elefteron vimadan Parnas salonunda gisi, az bir zaman içinde Tü rkiyenin yaptığı — terakkiyi gösterdiği gibi, Türk Yunan dastluğunun iki milletin vic danında kökleşmiş olduğu nu da isbat etmiştir. Bu gi- bi ilmi sahadaki temaslar iki milletin arasındaki bağ ları daha ziyade sıkılıyacak âmillerdir. Yradiniden: Türk sergisi, Atina halkı nda haklı bir alâka uyand ırmıştır. Bu sergi Türkiyenin bu sahada da çok ileri gid eceğini göstermektedir, Re - sim sergisile beraber açılan kitap sergisi de Kemal Ata türkün sayesinde Türk mil letini saran yaratıcılık hale ti ruhiyesi için canlı bir şa- hittir. Bu kılavuz sayesinde Türk milleti terakki ve me- deniyet yoluna girmişlir dmetaer e Hava Sihhiye - Teskilatı Gece gündüz, Moskovada ,Taşkendde, Leningradda,Ka barovskta, Ulan - udesada, Kiyefte ve Almatada her hangi bir hastanın yardımı na koşmak ve yahut - bir insanın hayatını kurtarmak için, sıhhiye tayyareleri, tam teçhiyatiyle hazır bulunmak tadır. Sovyetler Birliginde sıh hiye teşkilâtının kurulmasın- danberi tam üç yıl geçmiş- miştir Bu müddet zarfında 40 tayyare merkezi vücuda getirilmiştir; bu merkezler den her tayyare İstenebil- mektdeir. Bu ilk üç yıl içinde bu taayyareler mem leketin uzak — mintakaların dan — binden £ yi müstacel surette hastanelere naklederek bunların hayat- larını kurtarmışlardır. Daha çok müstacel vakalarda, bu tayyaraler, memleketin en | uzak ve varılması güç köşe lerine asgari müddette mü tohasıs profsörler ve doktor- lar yetiştirmektedirler. Bu suretle üç yıl tçinde 720 mü tehasıs hastanın ayağına ka dar götürülmüş, ve başka sürette dağ tepelerinde köy- lerde, kışlama mahallerinde ve daha buna benzer yerler- de, aksi takdirde ölmesi mu kadder insanlarnm muhakak surette hayatleri kurtarılmış- | tr. Bu tayyarelerle her tür lâ müdahele için lüzumlu üâlet ve aynı zamanda kon serve halinde kan da götü- rülmektedir. Tayyarenin in mesi gayrimümklün olan pa- raşüt kullanılmakta ve dok- tor bu süretle hastanın ya. nına muhakak olarak — var maktadır Bu teşkilâtta çalışan pilot- lar, Sovyetler Birliğinin en eyi pilotlarındandır, zira çok | defa şeraatine bakmıyarak hareket etmesi ve nerede olursa olsun muvaffakiyetle yere inebilmesi lâzımgelmek- tedir Bu teşkilâta —mensup doktorlar da, ayrıca hususi bir staj görmektedir, bunlar dan bir. çoğu mükemmel | paraşütçüdürler. parlak | bir törenle açılan Türk ser- | dası 1788 senesinde Avustura- İyanın Jakson İlmanına gi- ren bir İngiliz zırhlısı, kıta- yı kral namına idare etme- kte olan ve emri altındaki koskoca kıtada yemek - için ltavşan bulamıyan umumi valiye beş tane tavşan ge- tirmişti. 1791 de de cenubu Afrikanın Kap şehrinden gö- nderilen ikinci — bir hamulesi de gene kümesine sokuldu. Vali Kincin sofrasında bu hayvanlardan kaç tanesinin yenmiş olduğu malüm deği: ldir Kümesleri delerek hü- rriyete kavuşmuş olan tav- şanların sayısını da kimse bilmiyor. Fakat Sidney şeh rinde 1829 senesinde basıl mış olan bir saluame Avus turalyanın zenginliklerini sa- yarken Betrey adasının yüz binlerle tavşanı bulunduğunu tavşan valinin da yazmışlı. Meşhur bilgin Darvine dü nyayı dolaştırmış olan Bea- gle gemisinin kaptanı J L Stokes 1842 de Bats boğa: zından geçerken o civarda tavşanı pek bol olan bir adaya yanaşmış ve buraya “Tavşan adası, adını mişti. Viktorya vilâyetine ise ilk tavşanlar 1836 senesinde ge- tirilmişti. Hattâ o günlerde pek nadir oldukları için ta vşanlara o derece değer ve- rilmekte Idi ki Colae — şehri hakimi, bir tavşan öldürmüş ver- olduğu için Robertson adlı | bir adamı on İngiliz lirası para cezasına mahküm et- mişti. Halbuki on sene son- ra büyük arazi sahibi olan aynı Robertson o civarı ka- plıyarak altüst etmekte ol an tavşanları imha için tam 5000 İngiliz lirası para ha. rcamıştı. Fakat bu beyhude bir zahmet ve masraftı Çü nkü l(avşanlar o kadar çok ve çabuk bir surette üremi- şlerdir. ki — Avusturalyalılar buna “Tavşan vebası, dem- işlerdir Viktorya ve yeni cenubu Cal vilâyetlerinde Avrupa ve Afrikadan getirilen bu kemirici hayvanlar için sa nki mahsus y.ıpılmıg kireçli bir toprak sahası vardır. İş te bu sahadan Avusturalya nın her tarafına akın eden tavşanlar koca — kıtayı istilâ etmişlerdir. Bu istilâ o kadar kuvvet li ve önüne geçilmez bir şe kilde olmuştur ki, Avustur- alya'ılar yetmiş senelik şid- detli bir mücadeleden sonra ortuık ne yapacaklarını şaşı- mp kalmış bir vaziyettedir- ler Avusturalya hükümeti ta> wşanları imha vazifesile mü- kellef ayrıca bir liva teşki lâtı vücuda getirmişlerdir Teşkilâtiın Melburn ve Ade- laif şehirleri de dahil olmak üzere altmış dört yerde da ireler ve sayısız. memurları vardır. Bunların yegâne işi tavşan kovalayıp imha etm- ektir. 1915 den 1921 yılı sonu na kadar — Avusturalya 157,000,000 canlıtavşan ve 7İ7T.OBO, 184 tavşan derisi ihraç etmiştir. Fakat bütün bu ihracatın getirdiği gelir, Bir köpeğin hareketi! Birleşik Amerikada Nev Haven şehrinde çok garip ve emsalsiz bir hâdise ol- muştur: Sahibi bulunmıyan bir kö: pek, bir gün bir otomobil tararafından ezilmiştir. Ha yvancağız, otomobilin altın- dan kalktığı zaman belinin kırıldığını hissetmiş ve sürü- ne, sürüne şehrin umumi hastanesine kadar gitmişlir. Köpek hastahane doktor- larının ayaklarını yalıyarak tedavisini rica etmiş ve do- ktorlar da bu zavalli fakat çok hisli hayvancağızı iyi ve Hastaneye de dalmi mi safir olarak kabul etmişler- dir. Puşkin hakkında yani vesaik Büyük şâirin ölümü esna- | sında çalışma odasında bu- lunan şahsi vesaiki ile kâ- Batları, halen devlet edebi yat müzesinin Puşkin daire sinde bulunmaktadır. Bu ve- saik ve kâğıltlar, birinci Ni- kolanın emri ile, şâirin di- ğer el yazıları ile birlikte, mühürlenmişti. Bu — vesaik, timdiye kadar, aşağı yukarı tam sürette tetkik edilmiş değildir. Halbuki bu kâğıtlar, şât rin son seneleri hakkında büyük bir kıymeti haiz bu- lunmakta ve bu son senele- rin mahiyetini tam bir su- rette aydınlatmaktadır. Me. selâ bu vesalk arasında, ev idaresine ait kâğıtlar, tediye edilmemiş hesaplar, Puşki- nin rehin kâğıtları ve saire mevcuttur. Bugün bütün bu vesaik ciddi bir tetkikten geçiril: mektedir. Pek yakında bu- nlar, notlar ve izahlarla be- raber. neşredilecektir. Kadınlık aleyhinde bir karar Macar meclisi yeni avu- katlık kanununun kabul ve tasdik etmiştir. Bu kanunun bir — hususi: vardır. O da kadınları avu- katlıktan menetmesidir. Macar hükümetinin bu men ile ne kasdettiğini bi- liyoruz. Bizde kadınlar hem avu kat hem de hâkim olabilir- ler; ve kadın avukat veya hakimlerden — hiçbir zarar görmedik. Fransada ilk kadın avu- kat Matmazel Klovendir ve 1900 senesinde işe başlam. ışlır. Eski Romalılarda Horten. sıya ismindeki — kadın avu katlıkla şöhret bulmuştur. Gene soruyoruz: Maçarların bu kararına acaba sebep ne?, En yaşlı talebe Haber verelim ki, bu en yaşlı talebe bir kadın, daha doğrusu 85 yaşında hiç ev. lenmemiş bir kızdır ve adı Edit Hoton dur! Bu kadıncağız, bu kadar yaşlı olmasına rağmen İngil: terenin York şehrinde ser- best derslerin kepsini hem de büyük bir dikkatle takip etmiştir. Bu kadıncağız, acaba, ne ve kimin için ders Öğreni- yor?.. —— tavşan imhası için yıpTıı m azameti yanında adeta “devede kulak, kabi- linden kalmaktadır.