22 Mart 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

22 Mart 1941 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN ; BEDELİ Ecnebi ABONE Türkiye 2400 Ke 1500 800 300 Kr, Ysene Ay Ay Ay 1 6 4 , Dünyanın Siyasi Manzarası Yugoslavyada : Ş” günlerde bütün dikkat ve alâkayı çeken en mü- him mesele, Yuyoslavyanın va- siyetidir. Bir kaç gün, bu memleketin, Alman talepleri karşısında azim- kür ve kat'i bir vaziyet aldığı hissi hasıl olmuştu. Bugün öğreniyoruz ki; evvek Ki akşam sabaha kadar devam © den bir kahine içtimaımdan son- xa, liberal temayülleriyle tanın- miş olan adliye, ziraat ve içti- mal muavenet o mazırları İstifa etmişlerdir. Başvekil ve harici- azırı pazar günü Berline gi- eceklerdir. Fakat, Ayala ajansı tarafın. dan teyit edilmeyen bu haberle- yi kaydi ihtiyatla telâkki etmek icap eder, Sovyet radyosunun — United ress muhabirine atfen verdiği diğer bir habere göre, iki mem. Jeket arasında aşağıdaki şartlar. la bir anlaşma yapılması karar» İastırılmaşar; 1 — Yugoslavyanın mülki ta- alığının, Almanya ve pakta dahil olan bütün devletler tara- fından garanti edilmesi; Harpten sonra Yugoslav» denizinde bir mahreç 3 — Almanya ile Yugoslavya arasında İktisadi münasebetlerin ifoslavyanın İngiltere ni kabul etmemesi, er kaynaklar bu anlaşma- da, Alman askerlerine ait sıhhi malzemenin Yugoslav toprakla- rından geçmesine Yugoslav) gın müsaade etmesi şartının da bulunduğunu haber vermekte- dirler, Diğer cihetten, Yugoslavyadan pleri malüm olan Ma- n hariciye mazırının Berlini ziyareti, Yugoslavyanın Mihvere İltihakı meselesiyle a- lâkadar ilmektedir. İki Noktai Nil ten ülleri dolayısiyle 939 kısından beri neza. ret altında bulundurulan sabık başvekil Mösyö Stoyadinoviteh- in muhafaza altında Yunanista- na gönderilmesi de şayvanı dik- kattir. Bir rivayete göre sabık) basvekil, uzun danberi memleketi terketmek istiyordı hu müsaade ke burün ve- rilmistir ve, bir kaç gündenberi ailesinin bulunduğu Atina şeh- rine vasıl olmustur. Bn h iki sekilde tefsire muhtemeldir: 1 — Eski basvekilin, cıkması mel olan karzasılıklardan , Yugoslavvanın Mihvere iltihakını temin edecek bir hükümet darbesi yapmasına olmak maksadiyle kendi memleket dısına cıkarılmıstır. Esasen Mihvere iltihaka karar veren Yusoslav hükü Stoyadinoviteh'in, hut sonra, Horia Sima'vın Roman- yada yaptığı harekete benzer bir hareket yapmasına imkân bı- rakmamak maksadiyle memli ketten uzaklastırılmıstır. Bu iki noktai nazardan han-| gisinin doğru olduğunu, Yu lav hükümetinin şu vereceği karar gösterecektir. Vaziyet Müphem: Yzoslavyada, müphemiyetini muhafaza muhakkaktır, Fakat Ak bir başlangıç olmak üzere, Yugoslavyayı, kendisi i- n Romanya ve Bulgaristandan a müsait şartlarla kazanma. sı ihtimali vardır. Almanya bu neiceyi elde ettikten sonra Yu- nanistanı da askeri işgal altına almaya muvaffak olursa, Yugos- lavya için artık hareket ve mu- kavemet ihtimali kalmıyacaktır. Bu suretle, Yugoslvyanın Al nyaya, Romanya ve Bulgaris- tan gibi, tam teslimiyeti, pek yakın bir istikbalde Yakın sark- ir takan mühim hadiselere et verecek ve İngiltere- nin büyük hir şiddetle Balkan harp sahnesine müdahalesini tevlit edecektir. Nazar: vaziyetin Yugoslavya, Almanyanm taz- yikine bı un eğmeyip, istiklâ- İini ve bitaraflığını kat'i surette müdafaaya karar verdiği tak- dirde, Balkanlar ve bütün Ya- kın şark, yeni karışıklıklara sah ne olmuktan kurtulacaktır. Amerikan Yardımı: nda, Atlantiğin ka- lesi olarak tasavvur et tikleri İngiltereye, cabuk yar- dım maksadiyle, kafilelerin A- ku harp gemilerinin hima- yesinde göndermek hususunda- (Devamı Sa. 4 te) Zayitları Semirtecek Yemekler Zayıflıktan kurtulup semirmek in şüphesizdir ki, ilkin zayıflı. Zin sebebini teşhis ettirerek ona göre tedavi ettirmektir. Bu da ancak hekim işidir... Fakat zayıf- lık nereden gelirse gelsin, gene şüphesizdir ki, vücudü semirte- cek yemeklerden o yemek lâzım- dır. Bunları bilmek te -yalnız he- kimlerin işi değil- zayıfların ve a- ilesi arasında zayıf çocuklar bu- İunan herkesin işidir. Semirmek için yalmız çok ye-| mek yetişmez. Kimya bakımın danüç türlü gıdamız olan albi minle yağların ve şeker olacak maddelerin vücudümüze yarıya» bilecek hale gelmelri için yediği- miz yemekler arasında bu üç tür. lü gıdanın bulunması lüzimdir. Şekersiz yağ ve albümin vücudün | işine yaramadıkları yağsız | ve albüminsiz şeker de insanı se- mirtemez, Bu üç türlü gıdamız arasmda, zayıflık bakımından, en miihim slanı albümindir, Çünkü zayıflı- fin en ziyade korku verecek sek» lini yapan albümin eksikliğidir. Zayıflamaya baslıyan insan önce yağlarını eritir. Bu kadarı vücuda büyük bir zarar vermez. Fakat © itecek yağı kalma; a vüendü- sim asil yapı tasları demek olan ilbümünlerini eritir. O zaman 74- nflık tehlikeli olur ve eriyen al- > m yerini yağla şeker dol- luramaz, Simdiki bilgilerimize göre, al- inin bir çok türlü çeşitleri vardır. Nebatlarda ve hayvanlar» daki albümin çeşitleri çok defa başka başkadır. İnsanın vücudü kendisine lüzumlü olan çeşitler den banlarını"başka türlü çeşit- lerden kendi kendine yapabilir. Fakat bazılarını da yapamaz, on- ları gıdalarında syniyle bulmaya htiyacı yardır. Kendi kendine yapamadığı bu çesitleri bulamaz- sa zayıflar, onların yerine yağ ve seker yemesi fayda vermez, Za- İten zayıf ise, onları bulamadık- ça semiremez İnsanları zayıflamaktan kur- tarmak ve zayıfları semirtmek bakımından, yediğimiz yemekler- den bazılarının kıymetleri yüze sbetle tayin edilmiştir: başta sığır eti 104, başka İ hayvanların etleri bunun yanın- | da pek yavan kalırlar. Ekmek 28- 31 badem $$, patates 56.80, karnı. hahar 77-80, ıspanak 64, kiraz 66. süt 31... Bu albümin çeşitleri arasinda en lüzumlusu, çocukları büyüten, sonradan da vücudün eksiklerini tamamlayan triptofan maddesi. dir, Bu da gene sığır etinin bifte-| nde çöken mikdarda Bizim yoğurtta daha fazla, Yo- Zurdun insanı semirt en bu ahlillerden önce de bilinirdi. rmek isterseniz bol bol yo- günlerde | pirinç 82-86, bezelye 49-51,! | | | er memleket | salâtını arttırmak için ça- İ reler aramaktadır. Şimal memle | ketleri bile, arpa, buğday yetiş- tirmek için bir karış toprağı bi- le boş bırakmıyorlar. Bizde de, | harp başladığı gü i zira * sahasında bir seferberlik var dır. İstilisalâtı arttırmak bir ka- Tış bir yer boş bırakmarauk... at bu seferberliğ irken, memleketimizde daha kıymetli maddeler olup olmadı- araştırmalıyız. Acaba Türkiyede daha neler yetişebi- lir? Antalyada bir müteşebbis kuhve yetiştirmiye muvaffak ol- r. Şimdiye kadar yapılan ie, Rizede çay istıh Atına imkân olduğu etmiştir. Vaktiyle Trabzonun bir ki ünde yetişen Soya fa- sulyesi, Ziraat Vekâletinin. teş- ile memleketimizin diğer bi devam €- d ki yakın senelere kadar, 'Türk inden ziraat fen memurlârı bi- le haberdar değildi. Bu fasul- Yi, vaktiyle Çarlık Rusyasın - da esir kalmış köylüler Türki- yeye getirmiştir. Bu köylüler | Mançuride gamizonlarında, hal- kın bol miktarda soya fasulya- sı, ve bu fasulyadan çıkarılan y yediklerini görmüş- ler memleketlerinde de yeti; yetişmiyeceğini merak et dir. Vatanlarına dön. ra tedarik et ri fasulyaları, kylerinde yetiştirmiye muvaf - fak olmuşlardır. Acaba, Türkiyede istifade e- dilecek başka nebatlar vok mu- dur? MK vesuğun, bugünkü mede- niyette işgal ettiği mev- ki malümdur. Her memleket ka- uçuğa benzer bir usare bulraak Kğ tâ Almanlar sun'i kauçuk ima- line bile muvaffak olmuşlardı, 931 senesinde Sovyet Rusyanın ziraat mütehassıslari Türkistan- da kok sakızı denilen bir otun in yüksek kauçuğu ih- tiva ettiğini görmüşlerdir. Yapı- lan diğer araştırmalarda bu 0 - tun cenubi Rusyada da bulun- Sal Üzerindeki Çocuk ir? Bilen bir gemiden kurtulan bir asker anlatıyor: — Genişliği bir, u- | pi? j J1 sunluğu İki metre Wül Sez İolan salın üzerinde Ayam usaresi iç kişiydik. Yarık miş kafasından kan sızan makinist, ben ve Jack Keely... Jack Londralı fakir işçi aile. sinin çocuğuydu ve o gece ya” İ sından umulmıyan bir metanet gösterdi. Doğrusu üzerinde bu- Tunduğumuz sal pek rahat de- İ #ildi fakat ne de olsa bu tahta batmakta olan bir ge- Bizim içinde tmekte olduğumuz Be. es vapuru 30 dakika içinde batmıştı ve biz halimize şükre- diyorduk. Boş olan sala, ilk çıkan ma- kinist olmuştu. Şidetli sademe esnasında başı yaralanan zabal- hı adam denize yuvarlanmış ve azgın dalgalar onubu tahta parçasının üzerine ativermişti. Gemi tamamiyle battıktan son- ra da ben deniz üzerinde bu cis. mi görmüş ve can havliyle o- na doğru yüzerek sal üzerine çi- kıvermiştim. Az sonra Jack'ın imdat isti- yen sesini duyduk. B:arz dik- katle etrafa bakınınca 15 metre (kudar uzağımızda ufak bir cis. mn bocaladığını gördük. D galar bizi o tarala doğru atıyor- du. Yaklaşınca bu küçük cis- min bir tahta parçasına asılmış yüzmeğe Uğraşan ufak bir yav” ru olduğun gördük. Uzerinde elbise nâmina ulak bir penta. İ lon ve ince bir gömlekten baş- ka hiç bir şey yoktu. Boynuna iki tane can kurtaran simidi ge“ çirmişlerdi. Soğuktan dişle in birbirine çarpmasına ri t yemekte ihinal ekmemelisi. men canlılığını kaybetmemişti. Bizim geminin battığı gece. yerlerinde ekilmektedir. Halbu- | yede Soya fasulyesinin yetişti - | için tetkikler yapmaktadır. Tat. | TAN Var mı? Yazan: Hüseyin Avni duğu tesbit edilmiştir. nelerde yapılan tecrüb, hektar arazide 400 kilo hem kauçuk istihsal olunmuştur, Son senelerdeyse bir hektar arazi - den alınan kauçuk mil kiloyu bulmuştur. Sovyet Rüs- yanın zirast enstitü Ilk se - gm” a Yazan: Avukat ısımlık ya kan o rabıtasile veyn nikâh dolayisiyle bu-| «öl bulur. Evlât - edinme suretiy-| le kanunun kabul ettiği üçüncü nevi hir hısımlık daha mevcut İse| de bu yazımızda Kan Hısımlığı| ile Sıhri Hısımlığı anlatacağı Baba oğul gibi biri diğerinin sulbünden gelen şahıslar arasın- daki hısımlık (Usul ve furu hi- sımlığı) veya kardesler gibi müs- terek bir sulbden gelen kimseler arasındaki | hısımlık (Civar hi sımlığı) her ikisi Kan Hısimliğ: dır. Kan hısımlığında €sas neseh- dir. Nesep bir şahsı sulbünden geldiği diğer bir şahsa birlesti- ren rabıtadır. Miras, nafaka, şahitlik gibi bir çok işlerde hısımlığın derecesini bilmek lâzrmgelir. Kan hısmlı ğında bir sahsın diğer bir sahsa karabeti derece ile ölçülür. Her) batın (nesil) yani baba ile oğul bir derece itibar olunur. İlkin. aralarındaki tusımlğın derecesi bulunacak iki sahsın o müşterek İ sulbünü buluncaya kadar yuka- rya doğru r, sonra müste- rek sulbden asağıya doğru say larak her iki derece adı dili. Meselâ amca ile yeğen ara- sında sulbü müşterek o amcanın habası (yelenin büyük babası) olduğuna göre amca ile hahası a- rasında bir derece. biiyilk baba i- le yeğen arasında İki derece bu- lunduğuna göre amca ile yeğen arasında, bir iki duha, iç derece| e KANUNİ İ MÜTALAALAR batın mümkün olan iklimi yetiştirilmesini temir etm dir, Sovyet Rusyada, son sene lerde istihsal edilen kauçuk mik tarı 40 bin tonu bulmuştur. » ovyet Rusyada. bulunan Ss köksakızı denilen nebatın , MLIK Emcet AĞIŞ hısımlık vardır. Amcazadeler ise dördüncü derece hısımlardır. Sıhri hısımlığa gelince: Bu hi- sımlık evlenme dolayisiyle hasıl olur. Bir kadınla bir erkek vek- diğeriyle evlenince her birinin kan hısımları diğerinin ayni de- recede sıhri hısmı olur, vâni ka- rının kan hısımları kocanın sıh- ri hısımları, hilmukabele kocanın kan hısımları da karının sihri hi- sımları olur. Karı kocadan her biri ile kan hısımları arasında kaç derece varsa bu hısımlar ile karı kocadan diğeri arasında © derece sihri hısımlık vent bu- lur. Burada dikkat edilecek nek- ta kocanın veya karının yalnız kan hısımlarının ötekinin sihri hısımları olmasıdır; yoksa mese- lâ, karının enistesi kocanın sıhri hasım olmaz. Cünkü o sahıs karı- nin kan bısımı değildir. Eniste- si karıya kız kardeşi vasıtasiyle sihri hısım olmustur. Şu halde. kocanın kan hısımları karının! sihri hısmları, Karının kan hısım- Tarı kornnn sihri olduğuna göre hısımlık hududu burada bitmek-| te ve karının kan hısımları ko- canın kan hısımlarına evlenme dolayisivle hic bir suretle hısım olmamaktadır. Sayanı dikkattir ki kanun karı ile koca arasmda evlenme zevâl bulduğu takdirde sihri hısımlık zail olmaz demektedir. Ölüm ve- ya boşanma gibi bir sebeple ni: kâh zevâl bulsa dahi sıhri hısım- lık baki kalır. GÖZÜME ZLYR Yazan: Sevim SERTEL nin de hani hatırı sayılırdı. Bir yandan kuvvetli bir Şimal rüz- Bâri esiyordu, deniz çok dalgalı ve sertti, x* * Dalgalarla Mücadele ini bir salın üzerine çekmek istediğiniz za“ man sakın eğilip onu yukarı çek- meğe çalışmayın. Yüzde doksan do- yy adi İ kuz o sizi denize e çekecektir, Bunu bildiğim için derhal denize at. ladım ve küçük yavruyu kolla- rinin arasından yukarı doğru i- terek salın üzerine çıakrdım. Şimdi onları devirmeden, sa- bn altmı üstüne çevirmeden, ben kendim nasıl yukarıya tır- manacaktım. Ben bunu düşün. mekle meşgülken Jack hiç u- nutmıyacağım bir şey söyledi, dişleri birbirine çarparak ve bü- yük bir gayretle: — Biliyor musunuz; ze başladı. Birdenbire aklıma biraz öle- de yorulup kalan diğer bir ar. kadaşından bahsetmek istemesi ihtimali geldi. Ey, “dedim. — Evet biliyor musunuz, de- di, benim hayatımı kurtardınız. Onun için size çok müteşekki- rim. Sal üzerinde bulunmamıza rağmen hiç kuru bir yerimiz Mimi Dalgaların bir ço- ğu salın üzerinden aştığı gibi lertesi gün üşenmeden saydık, üzerimizden tam 50 dalga geç- iye sö” ti) sular salin aralarndanda geçip altımızı ıslatıyordu. Bü. tün bunlar yetişmiyormuş gibi her dakiku üçümüzden biri az- gın dalgalar tarafından sürükle- Dip götürülmek tehlikesi geçi- riyorduk, Bilhassa Jack devâsâ dalga- lsrla mücadelede çok güçlük çe. kiyordu. Akşama doğru deniz o kadar kübardı ki,. onu yere yatırıp biz üzerine çıkmağa mec bur olduk. Böylece onü hem dalğalardan hem de soğuk rüz- gârdan mümkün olduğu kadar muhafaza ettik. Ertesi sabah dalgaların va” purdan suruxueyip , yevrdikleri konserva kutulari bulduk. Fa- kat gel gelelim bir cile salı #ımsiki o #üiarken, bir elle de konserve kulusunu açmağa çâ- uşmak pek kolay obaşarıincak bir iş değildi. Buna ni vaffak olduğumuza doğrusu hi 18 aklım ermez. Eğer Jack ta olmasaydı belki de konuşmak hiç aklımıza gel- miyecekti, Fakat, o durmadan hatırlamak istemediğimiz şeyi hatırlatıyor, cevap vermesi güç süaller soruyordu leyin, şimdi dal- galar ia hangi tarafa götürü- yor? Ben parmağımla İleriye işa. de o tarafa doğru gidiyoruz. Rüzgâr, o istikamet- te esiyor. O ciddiyetini sordu: — Evet amma 0 taraf nere- #idir? Amerikaya mı gidiyoruz kaybetmeden | Tetkike Deger Bir Mesele PE : Tü rkiyede Kauçuk memleketimizde mevcut olmadığı henüz ciddi bir su ik edilmiş değildir. Bu hu- susta şahsi tetkikler yapan bir zat, memleketimizde Çenkel sa- kızı diye, bir otun kö çıkarılan usare üzerinde t K- kuf etmiştir. Ekseriy: kıptı kadınları tarafından, su dolu ka- vanozlar içinde satılan bu sakız- lar, geven otunun köklerindeki usüreden tedarik edilmektedir. Şehrimizdeki kıptı kadınları bu sakızları, Trakya köylerindeki bir nevi ottan tedarik etmek tedirler, Fakat Mısır çarşısında ki esnaf, bu sakızı daha ziyade Erzincandan getirmektedirler Erzincanın Çenkel sakızları da- ha büyük ve daha yapışkan bir hassayı ihtiva etmektedir. A da günlerce' çiğnendiği dağılmasına ve çürümesine im - kân yoktur. Bu itibarla geven otunun usaresi ile, Sovyet Tü kistanında bulunan köksakızı u- saresi arasmda mahiyet itibariy le bir fark olmadığına hük- medebiliriz. İki sene evvel, Erzincanda bu- lunan orman müfettişleri de, bu kökler hakkında tetkikler yap mışlar, geven köklerinde şimdi- ye kadar hihçbir neb memiş nisbette usar ğunu tesbit etmişlerdir. Hattâ mahal Ti halk, bu köklerden çıkardık - ları usareyi bir kazanda kay natarak hamur haline getir - mekte, bundan çarık bile yap maktadırlar. Halbuki köklerinden çıkanlan bu usare, kurutularak. Çenkel sakızı diye attar dükkânlarında, sokaklar - da kıptı kadınları tarafından satılmaktadır. | Köksakızi usaresi ile, geven köklerinden çıkarılan usarenin birbirinden farksrz olduğur dia edecek değiliz. Bu hükmü | vermek daha ziyade mütehas - sslara düsen bir vazifedir. A - caba her iki usare arasında bir fark olup olmadığını icin bir tecrübe yaw Eğer bu tecrübelerden müsbet | neticeler hâsl olursa, memle - etimiz petrol kadar kıymetli bir maddeye kavuşmuş olacak- olup te halde geven anlamak İ umaz m? Öğlene kadar yerimizde 0. turduk, saat ikiye doğru Jack başım dizime koydu ve uyuya| kaldı. Ben daigin gözlerle uf- ku gözlüyordum. Her bulut ge- çişinde belki r gemunin du- manıdiır diye » şöyle bir hoplüyordu. Fakat ne gezer? Böylece uzun bir gün geçti Jack en ulak bir şikâyet bile yapmadı. İsinmak için biribirimizin kollarını ve vücüdünü duk, Karanlık bastıkça ümidi. miz de azalıyordu. Jack'la be birbirimizle meşgul nist arkamızda Jack birdenbire — Aman, bakın! Başımı © çevirdiğim makinist saldan aşağı üzereydi. , zaman kaymak aber bir onra onu tekrar yukarıya çekmeğe mu- vaffak olduk. Yüzüne şidde! vürarak zavallıyı ken tirdikten sonra yeni bir yat- mak sistemi çıkardık. Kollari. mizi ve ellerimizi birbirimize kenetliyerek öyle yatıyor. böy» lece dalgalara karşı daha kuv vetli bir mukavemet gösterebi liyorduk. oUzaktan bir fırtına kopacağa benziyordu, * * Jack” , Ufukta Bir Gemi! eş kilometre uzakta bir gemisi bizi görüp te üç defa dü. dük öttürdüğü za- man ben artık al- N 2) dırış bile etme- GE dim. Sabahtan be. ri boşa çıkan © kadar çok düdük sesi duymuş" tum ki! Fakat makinist te bir- denbire doğruluvermişti. Eh.. i- ki kişi bir ses duyarsa, o zamanı belki... galar sür'atle biri ona | cevelenn (3iR YAPRAK Mizahta Belâgat w sene Parisin “Mizahi salonu,, nda dört büyük muvaffakıyet kazanmt Salonu ziyaret edenler kı ristin zarafetine, inceliğine hay* ran kalmışlar Zaten bir memleketin en doğ ru vaziyetini karikatürler öğre tirler. Hattâ hazan en açık yazık mış makalelerden daha belâğatli manalar ifade ederler. İstilâdan sonra Fransanın ha lini tasvir eden su karikatürlerin kuvvetine bakınız. Açlık: Genç bir kadın, memnuniş& tinden ağzı kulaklarına varan & sığına: j — Oh! Sevgilim, diyor. Ne elimi net! Yumurta madalyonlu merci mek bir gerdanlık! Kahve yoksulluğu: Falcı müşterisine tebsir ediyor! — Vücudunuz meye gibi saği lam olacak! — Palamut kahvesinin telvesisi den mi anladınız Kundurasızlık için; Çayırlıkta böcekler heyecan E cindeler; hepsi birbirlerine soru yorlai — Ne olmuş? Ne olmus? Müthiş vaku! Kırkayak ken) dini öldürdü... Elbise buhranı: Orta çağda olduğu gibi çel zırhlar giymiş bir adam pantalçar* suzluktan iki tarafı delik fıçı, * giren muhatabın. — Bereket versin! Diyı yük babalarımdan şu eli kalmış! “Mizahçılar salonu” nda ken- dinden bahsettiren tablolar, çer- dört siyah kâğıttan &- barettir. Hepsinin altlarında Pa. risin maruf bir sokağı yahut âbi. desi yazılı, a, ve mur şehri, nin ışıksız, simsiyah geceleri bun dan iyi tasvir edilir mi? Vaktiyle buna benzer bir kari- katür görmüştü m güzel sanatlar ha- kem heyetine üç eser arzediyor, Birinci tablo simsiyahtır; Ju soru; evdi ne? — Kömür madenlerinde çıplak zenciler meyan kökü emiyorlar), İkinci tablo bembeyaz bir kâğıt tır, — Ya bu? — Yüzleri una bulanmış beyaz €svaplı “Piyero” lar Rus steylö rinde kar topu oynuyorlar, Üçüncü eser yalnız çerçeveden ibaret! Ressam izah Bu tablo Musanın Kızıl de gecişini tasvir ediyor, Musa nerede? — Geçti Firavun? — Daha gelmedi. — Kuzrl deniz? — Çekildi. zda kside hükmüne girmiş” 1 ile soru “p,, ile biten keli endiği zaman sakllleği- çalap keli « xlinde telâftuz Nİ NEŞRİYAT ARKADAŞ — 11 inci se gözelliği ve olgunluğu ile ADANA TİGARET ODASI ENİ — Ayda süL- r çıkarılır, BA - 85 doğru yüzdürüyordu. Bu haki. kalen bir gemiydi.. Onlar da bizi görmüşler ve üzerimize doğru geliyorlardı. Birdenbire | sürünet bulduk, Artık üşümü” yorduk ta... Sala bir ip at ; ve salı ge. miye bağladılar, Jack'ım ayakta duracak hali yoktu. Bizi mersi, venin ayağına çektiler. OÖrade duran bir gemici Jack'ı yukari aldı. Fakat birdenbire müvaze* Desi bozulan $#al ters döndü ve, makinistle ben denize yüvar- iandık. Ne “ise bizi de yukari aldılar. I üzerimizden cibiseleri rip, çok sicak bir banyo tırdılar. Sunra bize kuru seler verdiler. Bize biraz Tom, da sicak çay içirdiler avrunun dişleri hâlğ biribirine vürüyordu. Onun ağzından biç bir şikl. yet çikmiyordu. Ne ra NE Benares'le beraber denizi di- bine giden ablasından bahsedi- yordu. O bir gece evvel cesareti ve sabrı sayesinde sula kadar yüzmüş ke: hayatım örtesi günü de makinistin kurtarmıştı. Yine hiç şikâ etmeden mütebessim bir cehre ile Londraya döndü. de sicak bir odada bizi çıka. yap- albi- izl

Bu sayıdan diğer sayfalar: