12 Temmuz 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

z AnR Ecnebi — 2800 Kr. 1500 * 800 © 800 » ittihadına 1 sene Posta nya'n memleketler için B. markalı Alman ajan. in son neşriyatı, Alman ih B0 Yeni bir gayesini if a 251' başka hiçbir netice vî- ılğ;ğre Bu şö_ıde vesikaların e a tahrif olunarak neş. sade Alman siyaseti. A hAu:îıTd ps'ıko!ıvı_jisî'nî'n dikkatti:: verdiği fikir Belli oluyor ki, bugün — vi haşbin _vnrup.yıprıl(lül :ım:ı :::umtk içine sok- ylan) Yegâne teselli. ilât yâ Ve —hükün içinde _ rııillı_:.lleri de - felâkete E"_Ş l!nrfnekıen ibarettir. Sikolojik histir ki, D. | Slılı:ı. Yabancı milletle. gee katmak ar il. Tölenin zusunu il d seferki tahrikin gü gü. k ?e ’:î B. ajansının ar. g4 SE$İt propaganda yap- Offllfî_uğunu ve bu yor. :_lll(ldulen maksada ta. ykırı — adımlı ğ tedir, iş 'ı“lg"“ rııîd N..B. ajansının bil. ı-'k' ki, bu kabil sabi. rıc ler, ancak, siyaset. İormül t-uzılnş_ımş milletlerin FUTi Üzerinde müessir ğ :n"ıf':ln geldiğimizi, nere- K ;":ok'ı_vi biliyoruz. Kuç ımv:ııı.daı senele:—den z unan ve sağlam Teçok sıcak hatıralar dr, İmce, D.N.B. ajansı. Miyle harahut suiniyetini, £ ı"l"" dünyanın bir veî'f:"“'â bulunmasın. ğ ? memnuniyetimizi eğiliz. Ve ne yapa. çeyle, iki dost mil. iz::ulye imkân yoktur. li .kki milleti, iki saf Tz Oyduğu, bulduğu S taktiğinden de anla. aâavus," dünya nizamını iı_ı_'tuşte ayaklanan îp’ n kütleleri arasında bo: ı!;. :I:nde fahrif edilmiş 'in_rknya çıkmakla ken. b IN endi elile indirmiş Rıı;dai; B., masum evlere Ka koyark_en cürmü bar © Yakayı ele ver. '“îlı'ı(m Mevkiindedir. Ve 5z aların çok büyük © isbat ettiği tek ha. - Ajansının bu ta. 1762.20 24 Tefiğyi 1.30 dâ ir y'olld nunda ullanılmakt. " an nam. anmış ve kızmış bulu. 1;0 Propaganda silâhı. : Suhunu, kendi kal. lşgolı!ıı! Bunun işindir & g Hansının bu hazin ı ;;minde duyduğumuz tlir!' sadece merhamet. M — Ak tüel EsİNdi Di Meselelere en büyük bir ehein:ıî- SNi Adam gazetesi Üüshası n etesinin 280 "İstiklâl Uğrunda,, Tefrikamızı Yarın Neşre Başlıyoruz. Eserin Muharriri, Bu Makalede Hâtıraları Niçin Yazdığını Anlatıyor: HATIRALARIMI Niçin Yazıyorum ? Son yılların en zararlı mo- dalarından birisini de, hiç şüphesiz hatıra yazmak teşkil eder, Fakat maalesef, bu hatıra. ları yazdıranlardan, ve yazanlar. dan çoğu, temas ettikleri o mü- him mevzuları dillerine ve ka- lemlerine dolamıya salâhiyettar değildiler. Bu yüzden, kahra. manlarından çoğu henüz yaşa. makta bulunan yakın tarihin bir çok vâkıaları, memleket o. kur yazarlarına yanlış anlatıl. dı. Yine bu yüzden, hiç bir de. virde, hiç bir hizmet görmemiş bazı kimseler bugün kahraman tanınıyor. Ve büyük hizmetler başarmış bir çok fedakâr vatan çocuklarının isimleri bile anıl. miyor, hattâ bilinmiyor. Halbuki, yarın, Meşrütiyet, Mütareke, Milli Mücadele, ve İnkılâp tarihini yazacak olan. lar, yazılmış bulunan bü hatı. raları, maalesef, ciddi ve şaya. nı itimat birer mehaz, birer ve- sika sanacaklar: Çünkü, yazılan hatıralarda yapılan büyük hata. lar, salâhiyettar şahsiyetler ta. rafından tekzip veya tashih o. lunmamaktadır. Bu tekzibi, ve. ya tashihi yapacak mevkide bu. lunanlar, harekete geçmeyi, te. vazularına sığdıramamaktadır. lar. Fakat bence, şayanı hürmet bir tevazudan değilse, bu süküt, ve lâkaydi, memleket hesabına çok tehlikeli bir ihmaldir. Maalesef, yakın tarihi yaşa. mış, memleketin son 30 yıl için. de başardığı bütün kavgalarda ehemmiyettli Troller oynamış vatandaşlar, birer birer aramız. dan eksilmektedir. Onlarla bir- likte, işlenen bu tarihi hataların bir gün tashih olunması ümidi de ölmektedir. Bu vaziyet karşısında, öte. denberi duydüğüum çok samimi endişedir ki, bugün bana kale. me sarılmak cesaret ve ihtiyacı. nı duyuruyor. Zekeriya Sertel YAZAN : İsmail Hakkı BAŞAK (Eski Darüleytamlar ve İstanbul Hava Kurumu Müdürü) İSMAİL HAKKI BAŞAK çük, naçiz, fakat şerefli ve te. gibi, Sadri Ertem gibi bir çok kıymetli dostlarımın teşvikleri, bu cesaretimi büsbütün arttırdı. Niyetim, bildiklerimi anlat. mak, ve memleketin en kara günlerinde, büyük hizmetler görmüş vatan çocuklarını me- zarlarında bile rahat bırakmı. yan bazı cibilletsiz ve sinsi boz. güncuların hakiki hüviyetlerini ortaya koymaktır. Eski bir İttihatçıyım. Bu- günkü rejimin kurulması Ve yaşaması uğrunda çalışmış o. lanlar arasında, benim de kü. miz bir yerim var, Ne ikinci grupun, ne İtilâfçıların, ne Te. rakkiperverlerin, ne de Serbest Fırkacıların dolaplarına girme. miş bulunmakla — müftehirim. Bugünün — büyüklerinden bir çokları, bu yegâne iddiamın eanlı ve âdil birer şahididirler. Ve ben, bugün kaleme sarılmak cesaretini, biraz da, bu şehadete güvenişimden alıyorum. İnanı- yorum ki, inkılâp tarihini, memleket tarihini, har vurulup, harman savrulacak bekçisiz bir hazine sanan gafillere hadlerini L PRATİK BİLGİLER ] Sınai Müesseselerle Tacir ve Esnafın Tutmıya Mecbur Oldukları Başlıca Defterler Bütün dünyanın siyasi, iktı. sadi, mali yeni sistemleri “Disiplin,, esasına dayanmakta- dır. Buna nazaran vergi sistemle- rinin de bu esastan ayrılamıya- cağı şüphesizdir. Vergilerde “disiplin,, i “istik. rar,, mânasına almak kabildir. Fakat bazı vergilerde bu “istik. Yar,, 1 temin için “Vahidi kıyasi,, bulmak müşküldür. İşte bu vahi. di kıyasi tebeddülât ve farkları iktisadi hayatta mühim roller öy. namaktadır. Memleketimizde vergi usulle- rinde “beyanname,, usulüne git- tikçe ehemmiyet verilmektedir. Bu “beyan,, ların sıhhatinin kon. trolü için de bunüun Mevcüt ka. yıtlara istinat etmesi İâzımdır. Halbuki memleketimizde —ka- zanç kanununun mecbur tuttuğu Mmüessesattan maada— küçük es- naftan tutun da büyük ticaretha- lere varıncıya kadar hemen he. men bütün tüccarlar ve sınat mü. essese sahipleri ticari muhasebe. den mahrumdurlar. Bu kimseler Yazan: yeni Muamele Vergisi Kanunu S. 5. car ve esnaf müusaddak defter tutmalıdır. Bu mecburiyet ka. nunlarımızda da vardır, Ticaret Kanununun 66 ıncı maddesi, Kazanç Kanunu. nun 15 inci maddesi mucibince her tacir: 1 — Mevcüdat ve muvazene (bilânço) defteri. 2 — Yevmiye defteri. 3 — Muharrerat kopye defteri. 4 — Defteri kebir. tutmı- ya mecburdür. Bu defterler şimdiye kadar yalnız noterler tarafından tasdik edilmekle iktifa edilirken bu se. neden itibaren 3840 numaralı ka. nunun 8 inci maddesi mucibince Kânunusani ayı içinde varidat dairesine tasdik ettirildikten son. ıi- ıu:tere de tasdik ettirilmesi ticari defter ve muhasebenin mü- azzam bir iş olduğu kanaatinde- dirler. Halbuki biraz müşkülâtı. na rağmen ticari muhasebe ve defter çok faydalı bir şeydir. Hergün neşredilmekte olan ka« nunlarımız yavaş yavaş bu mec- Yeniden işe başlıyan veya'ye- niden defter tutmak istiyen ta« citler bittabi defterlerini işe baş. ladıkları zaman tasdik ettirmeli. dirler. Bu defterleri tutan tacir ve sınai müesseseler diğer bazı ibi sınaâi ler: 1 — İmalât defteri, 2 — Muame- le defteri, 8 — İptidat maddesini kendi imal eden müesseseler ip- tidai madde imalât defteri tut. mıya mecburdurlar. Idıkları ücret Üüzerinden Muamele Vergisine tâbi sınai müesseseler, “imalât ve mmuamele defteri,, tutacaklardır. Toptancı ticarethane ve müte- ahhitler ise, “emtia ithalât ve ihracat defteri,, tutmıya mecburt. durlar. Sınat müesseselere devamlı su. rette mal satan toptancı ticaret. haneler de “satış defteri,, tutar. larsa da yukarıda yazdığımız ti. cari defterleri yani yevmiye, def. teri kebir ve saireyi tutan tacir- ler ayrıca satiş defteri tutmaktan varestedirler. Ticarethane ve küçük, büyük sınai müesseselerin bir de polis defteri tutmiya mecbur oldukları unutulmamalıdır. Kanunlarımıza nazaran bu defterlere kayıtlar günü gününe yazilmak Ilâzımdır. Fakat yeni Muâmele Vergisi Kanunu bazi kayıtların icrası için beş günlük mehil vermektedir. Maamafih buriyeti tevsi etmektedir. Bina- kanunlarla başka defterler de günü gününe kayıt her zaman enaleyh benim fikrimce her tüc. tutmıva Mmecburdurlar. Meselâ savani tercihtir. bildirmek için, konüşmaktan, ve mümkün mertebe açık konuş- maktan başka çare yoktur. Çün- kü o cüretkârlar, hakikatleri bilenlerin, yalanlar karşısında. ki hazimkârane sükünetlerini, gafletlerine vermektedirler. Ko- nuşmıya tenezzül etmiyerek su. sanların tevazuu, beriki müte. cavizlerin cüretlerini hergün bi. raz daha arttırıyor. Bunun için- dir ki, tarihin en şerefli sayfa- larının, ve en mukaddes haki. katlerinin tahrifi karşısında yü- reği sızlıyanlardan birisi olan ben, nihayet: hakikat kalmasın âlemde Allahım nihan!” “Bir Demekten artık kendimi ala. miyorum! Hiç şüphesiz, neşredilen hatı. ralar içinde yapılmış olan bütün hataları düzeltebilmek benim elimde değildir. Buna benim, ne malümatım, ne de salâhiyetim müsaittir. Fakat, yazacaklarım- la, o hataların hiç değilse cüz'i bir kısmını düzeltebilirsem, ve hele bilhassa, hakikatlerin mey. dana çıkarılması çığırını açabi. Jirsem, kendimi bahtiyar saya- bilecek, ve: “— Ne mutlu bana!,, diyebi- leceğim! iliyorum ki, bu iddia bile boyumdan büyüktür. Ve benim, boyumdan büyük oldu- ğunu göre göre, bile bile bu işe başlayışım, çok uzun sürmüş bir sabır ve tahammülü artık tü. ketmiş bulunmamdır. Kimbilir, sabır ve tahammü.- lümün tükenişinde ihtimal, ar. tik ilerlemiş bulunan yaşımın da tesiri var. Bugün, her yaş!la. nan insan gibi, mukaddes say- dığım hatıralara karşı, daha iç. li bir titizlik düymaktayım. Her geçen gün, beni, mazinin, asi' mücadeleler peşinde geçen yıl. larımın temiz ve şerefli hatıra. larına biraz daha bağlıyor: Bu ihtimal, zamanın, o sicak — hatı- ralarla aramızdaki mesafeyi her gün bir parça daha çoğaltma- sındandır. Yakın günlerden birindeydi. Köprü üzerinde, tesadüf beni, mücadele günlerinin yiğit ar. kadaşlarından birisiyle karşılaş. tırdı. O gün önuü zor tanıdım. Çünkü, göğsünde taşıdığı İstik. lâl Madalyasından başka hiç bir şey ona lâyık değildi: Sakalları uzamış, biribirine karışmıştı. Kiyafeti de, sararmış solmuş si. ması kadar perişandı. Yanından geçenler, ceketinin yırtık göğ- sündeki İstiklââl —Madalyasına karşı duydukları hürmetten u- tanmasalar, ona sadaka verebi. lirlerdi. Ona: “— Bu kıyafetle göğsünde İs. tiklâl Madalyası taşımaktan u- tanmıyor musun?,, Diyemezdim. Çünkü biliyor- dum ki, o hırpani esvap altında. ki şerefli göğsü, İstiklâl Madal. yasına hak kazanabilmek uğ. runda delik deşik — olmuştu. Gayriihtiyari: “— Bu ne hal?,, Dedim. Onun gözleri doldu, ve: “— Hiç... Dedi, sizi teşhir edi. yorum!,, Bu cevabın acısını örütrüm ol- dukça unutamıyacağım. Sabık kahraman dostumun bu perişan halidir ki sabrımı büsbütün tü. ketti: Ve istedim ki, bu memle. ket, yeni kahramanlar yetiştir. mek istiyorsa, eski kahraman- larını, bugünün gençliği huzu- runda bu vaziyette gezdirme- sin! Ben bu hatıraların ilk satırla. rını, © günkü tesadüfün acı te. v siri altında yazmıştım. Neticede hüküm vermeyi, o- küuyucularımın yüksek basireti- ne bırakıyorum. Ve diyorum ki, milletimin büyüklüğü, onun en naçiz üunsurlarından birisinin bile, böyle boyundan büyük iş- ler görmiye kalkışacak kadar cesur olmasından da bellidir! ' * . Fransada Görülen Sefalet ve Felâket Sahnelerinden Biri — Fransa, hâlâ dumanı tüten bir harabe ha- lindedir ve hâlâ her tarafın- dan iniltiler ve feryatlar işi- tilmektedir. Aşağıdaki vaka da bu facialardan bir tane- sinin hikâyesidir. Paristen İsviçreye kaçan bir mülteci anlatıyor: “16 Haziran sabahı, peostahanesine girdim: “Paristen çıkalı altı gün - olu« yordu. Buna rağmen, isviçrede. ki ailemi sıhhatimden haberdar etmek fırsatını ilk defa bulabili« yordum., Telgrafı çekip dışari çı. kacağım sırada, perişan kılıklı, sapsarı benizli bir kadınla karşı- laştım. Yıkıcı bir yorgunluğun ve ıstırabin şaşırtıcı izlerini taşıyan bu zavallı çehreyi daha evvel bir yerde görmüş gibiydim. “Yanında üç tane de çocuk vardı. Onlar da, bu zavallı ka. dıncağızdan daha az perişan bir halde değillerdi. Dördünün de elierinde, kimbilir nereden bulu. nup ta paylaşılmış bir miktar bayat ekmeğin âdeta bitmesin. den korkularak kemirilen birer lokması vardı. “Kadın da yüzüme bakıyordu. Donuk gözleri ıslandı. Simasile, ayni rengi almış olan kuru du. dakları, çoktan unutu!muş bir 1. tiyadı yeniden edinerek gülüm. semeğe çabaladı: “— Beni tanımadınız mı?,, de- di. “Tasavvur edebileceğ'm facia. ların hiç birisine benzemediği i.- çin, o gülümseyişi anlatamıya« cağım. Yüzüne daha dikkatle ba«. kınca, hayretle — haykırmışım: Yarabbi... Daha bir buçuk ay ev- vel, Parisin temiz, sakin bir yu. vacığını neşesile dolduran, genç, güzel kadın bu muydu? Ahnala. rmmin etrafında küçük melâikeler gibi dolaşan temiz, sevimli, ve her yeri birer çiçek kadar süslü yavrular, bütün ömürlerince hiç Pouzy LOKYAN HEKİMİN ÖĞÜTLERİ | Bu sene dutların beyazı da, karası da bol görünüyor. Sabah. ları en ziyade işitilen satıcı ses. leri dutçularınki oluyor... Fakat hangisini tercih etmeli, beyazını mı, karasını mı? İkisi de birer aşk hikâyesi ta- şıyor. Beyaz duttaki biraz gü. Tünç, kara dutun temsil ettiği hikâye sadece acıklı... Bazıları hikâyenin eğlencelisini, bazıları da acıklısını tercih ederler. Beyaz dutun anlattığı aşk hi- kâyesi şudur: Bu türlü dut ağa- cının vatanı olan Çin diyarında onu, yapraklariyle ipek böcekle. rine yem olmak için yetiştirdik. lerinden o diyarın padişahı, mem leketin en büyük servetini teş. kil eden ipekçilik sanatının ora. dan başka hiç bir yere çıkma- masını temin etmek üzere her kim bu sanatı yabancılara ifşa ederse boynunu vüurduracağını ilân eder... Biraz sonra kendi kı. zı yabancı bir. memleketin şeh- zadesiyle sevişerek babasının sarayından kaçar ve sevgilisine hediye olarak dut ağacının to. humu ile ipek kozasını götürür... Buraya kadar h'kâyede gülünç bir şey yok. Fakat beyaz dutun Avrupadaki tarihine göre onun tohumunu Çin diyarından ilk defa olarak getiren aynaroz pa- pazlarından biri olmuştur. Onun için, Çin Padişahının kızına kön. disini bir şehzade diye tanıtarak sevdiren acaba Aynoroz papazı mıdır? Kara dutun hikâyesi; Eski za- manlarda meşhur Babil şehrin. de biribirine bitişik komşu olan iki genç birib e sevişirler, O zamanlarda kâğıt olmadığından. duvar arasından kiremitle mek. tuplaşmaktan bıkarak, bir. sa- bah, kırda bir çeşme yanında buluşmak üzere sözleşirler. Kız çeşmenin başına daha önce ge. lir. Fakat orada kocaman bir aslan görünce bir kayanın ko. vuğuna saklanır, kaçarken arka sındaki harmaniyesi düşer, As- lan kızı kaçırdığına hırslanarak harmaniyeyi parcalar ve cıkar gider... Arkasından delikanlı / Yi sadaka almadan dilenmişe bena — ziyen şu perişan çocuklar miş- — dı? “Ve başına oturduğumuz ye- — mek sofrasında, karısının patma- — ğina batan iğnenin cıknrdı!ı _bi: damla kanı, sert asker yüzün. — den umulmiyacak kadar şefkatle 'a emen o genç tayyare zabiti şim. — di neredeydi? » “«O; 4 «0 Haklısınız... Dedi, tanın. — miyacak halde olduğumu ben de biliyorum. Zaten sade ben değil, — bütün memleketim tanınmıya- — cak hale girmiş. Başımıza daha — neler'geleceğini bilmiyorum. Şu — yavrular olmasa, şuraciğa UuZa. nıp ölümü bekliyeceğim: O ka. — dar bitkinim... Niyetim bunları — Chatelguyon'a götürüp dedeleri- ne teslim etmekti. Biliyorsunuz: Ufacık bir otomobilimiz vardı. — Hani sizi onunla Parisi gezdir. — miştik. Mümkün mertebe fazla — — benzin alarak, onunla yola çik. — tık. Fakat burada benzinsiz kal. — dık. Bir damla benzin bulmıya — da imkân yok. Halbuki, beş lita — recik benzinimiz olsaydı, bu yavruların canlarını kurtarabile. cektim: Çünkü Chatelguyon'a — çok az yolumuz kaldı!,, “Bende de çok az kalmış ölu masına rağmen, ona istediği ka«- dar benzin vermekten kendimi alamadım. O birbuçuk ay €V« velki mağrur ve müstağni kadi. — pın, kendisine sadaka verılmiş bir dilenci minnetile eğilip, elles — rimi öpmek istemesini ömrüm oldukça unutamıyacağım. | “Bir buçuk ay evvel, Paristeki evinin kapısından beni teşyi €- derek, genç kocasının sağlam — göğüsüne dayanıyor, ufak men« dilini sallryarak: *“— Yine bekleriz!,, diyordu. “Simdi beni bir postahaneika- pısından uğurluyordu. Ve ihti. mal, dayanacak adamı olmadığı — için düşecek gibi sallanıyor ve: —— “— Yine bekleriz!,, diyeiçi. | ne dostlarını çağıracağı yuvasıni anarak, hıçkırıyordu! ni —— ——— ——— çeşme yanına gelir. Orada s0V« gilisinin yerine, aslanın ağzın- dan çıkan köpüklerle bulaşmış harmaniyenin — parçalarını lâ'_ rünce kederinden kılıcını lö[y'ı 7 süne saplar, Biraz sonra kayanın — kovuğundan çıkan kız delikat.. — lıyı o halde görünce o da kılıcı — kendisine saplar... İksinin gö- — güslerniden fışkıran kan çeşme- — nin yanındaki beyaz dut ağacına ",' sıçrayınca beyaz dutların hepsi birdenbire kararırlar, Fakat de. — Tikanlının kanından karann'll;," ekşi, kızın kanından kararanın tatlı kara dut olurlar... H Hekimlik bakımından beyaz — dutla kara dutun tatlısı ve ekşisi — arasında büyük bir fark yoktür. — Hiç birinde vitaminlerden haber — çıkmamıştır. Madenler de hep- — sinde devede kulak kabilinden... — Onun için dut ağacının, arkasın. — dan kış gelmese - çocukların be- — lini kendisinin kütüğüne ben- zeteceği iddiasının neye istinll'_v ettiği bilinemez... Kara dutlar: — dan bazılarının ekşi olması öne — larda asit sitrik maddesinin faz. lalığından gelir, İ © Kara dut ilâç olmakla da şöh. — ret almıştır. Tam olgun ve yü- — Mmuşakları yenilirse pekliğe kar. — şı gelir, fakat büyük şair Ho — ras'ın kendi tecrübesine göre dutların sabahleyin güneş döğ. madan toplanılmış olması ve ye. — meklerin — sonunda — yenilmesi — şarttır. İkinci şartı yerine getir. — mek kolay ise de birincisini ye- — rine getirmek dut satanın değil de topliyanın keyfine kalınca... Kara dutun şurubu da ağız ağrılarına iyi gelir, derler,., Şe- ker hastalığına karşı faydasına "' gelince kimisi beyaz dut, kim'si - de kara dut yapraklarını sena e derler. Fakat siz dutu sadece ağzınızı tatlılandırmak — için _JA zevkiniz hangisinden hoşlanır sa onu terc'h edersiniz, yahut her ikisinden de yersiniz. Şu ka- dar ki kara duttan yerken, par- maklarınızı boyamamak için, nu bir kürdanla yemeği tabil u- nutmazsınız.

Bu sayıdan diğer sayfalar: