26.5.940 | fî MAYİS 940 Y AN BONE BEDELİ ye Ecnebi 'î" T sene — 2800 Kr, E tAy 1600 6 H saAy s00 * TAy 300 ” Bit yi ue"ürası posta ittihadına y Olmiyan memleketler için bedeli müddet sırasiyle 9, 3,5 liradır. Abone be- 16, | hrjmdır' Adres değiştirmek h Ustur, Cevap için mektup- 10 kuruşlük pul ilâyesi lâzımdır. , Ü * NÜN MESELELERİ ekçiler Tröstü i Belediye Oj Anbul fırıncılar şirketinin b k"'“İlılğu tröstten, bundan İ ııqımGtmiştik. Bu husuüsta- Yatımızın uyandırdığı a- derin olmuştur. Son o. , Velki gün, Kadıköyün- HÇ Ada birçok imzalar bulu- # Mektup almıştık. Neşri. " teşekkürle karşılıyan yazanlar, bizi, bu h fa da Kadıköyünde tet- y ';ı çağırıyorlardı. Dün, ii Aştmız, bu davete İca- Ve ekmek meselesinin hdeki safhasını da göz. b l- Neticede öğrendik Köüyünde de, kapatılmış 'dk, fırın vardır. Ve me- Simitçi, — ekmek çıkar- B Ğ, fartile — ekmekçiler şir. ilindan aylığa bağlan- b .0 şayanı hayret vâkıâ. kikat olduğu muhak. FiR, Sahmet edip, ikinci say- ç, Pu meseleye müteallik İam, © göz gezdirenler, bu- ;""' tereddüt etmiye. & | ]h:'ıaıı hayret verici vâ- | “lardan birisi de şudur: '“andış, İstanbulun bir |€ fırın açıyor. Fırıncılar y0 ayni semtte bir fırın - eline biraz para ve- Kdünı kapatamadığı bu Ha rekabete başlıyor. O , da, bu rekabet yüzün. pardığı ekmeklerin bir b Sadıköyüne sevkediyor. *t karşısında, bu reka- kş; Ararlı çıkacağını anlıyan .© şirketi, bu zatla her h Sa olursa olsun, anlaş- , hunu duyuyor. Yapı. * thk neticesinde, o Zat şnalıyor. Buna muka- hküten bin lira alıyor. yi ska, kendisine her ay | tira verilmektedir. i Pdiğimiz vakalardan bi- “h Si de şudur: hhndlköyünde Yoğurtçu. h, © vardır, Bu fırın, ek- O, #keti tarafından ayda Gi “Ekabilinde isticar olun- M akat ayni şirket, tam Ş, futtuğu bu fırıni, - bir A, 15 lira mukabilinde ki. Histir. Buna mukabil, ' sürdüğü şart ta ay- Mek çıkarmamak!.. ğ bu misaller de hol g _îspat etmektedir ki, Şirketi, tröst yapmak- bu vaziyete, belediye. , '&le etmesi zaruridir. '_ )::ı’;:u hareketlerden ha. hâ, mıyabilirdi. - Vâkıâ, B diseleri haber alama- Pa? hata sayılabilirdi. Fa- — İhg3A bir mazeret bulmak t » şimdi, biz, bu işin İç- Bi *ya koymuş bulunu. gç, Senaleyh, artık' bele- , *iten haberdardır. Bu İiçpile bile lâkayt kalma- ç İr suretle hoş gösteri. ç, bir müsamaha - olur: hğ dir ki, biz, belediye- , Bakkında iyi hüküm. k Sile neticelenmiyece. Yen emin bulunduğu- Üa Büsamahasından — vaz K Lil' defa daha temenni V A ——— MEKTUPLARI g) t Döşenirken: Yan Nbeyde oturan bir oku- - B 39 Mmektubu aldık: 6 eıde binlerce lira sar- );mmı:ğ: telefon ve posta ğ th , Ne yazık ki bu 4 %b iduğu sokak asfalt dö- $ ,* iken bundan vazgeçil- ü hltun yapılması binanın A, kat daha arttıracağı İN ederim.”" l İr İşte yeni keşfi: : Dü şütçülerinin inecekleri yer. lere bunlardan koymalı! (Fransız Karikatürü) Si (Cephe Szt, şey) (Kan değil, “soğuk kan,,) (Fransız Karikatürü) [ Haftanın Musahabesi Çarşıda, Pazarda Teselli man Allahım! Kafa- mın içinde, on gün- denberi yavaş yavaş teşek- kül ederek nihayet nakış olup kalan bir Belçika — Fransa hudut haritası var. Sanki beynim bir harita paf. tası oldu ve kasap camekânla- rında her gün görüp kendimi. zinkilere benzetmekten çekindi. ğimiz o malüm çizgiler, şekille- rini değiştirerek birer Somme, Aisne, Oise ve Meuse nehrine tahavvül etti. İşte bir kabarcık: Cambrai; işte bir ova: Flandres; İişte yalçın bir kaya ve alt tara- fında deniz: Boulogne... Başımda, gazetelerde gördü. ğümüz gibi kırmızı boyalı işa- retlerile, kocaman — kacaman korkunç oklarile, siyah çerçe. veleri ve irili ufaklı karma ka. rışık çizgileri, yazıları ile bir harita taşımaktayım. Kafasında küp taşıdığını sanan meşhur malihulyalı hasta kadar eziyet çekiyorum! Daha fenası bu harita bom- boş, hareketsiz ve sessiz deği). dir. Üzerinden tanklar ateş sa. çarak, önüne geleni devirip yo- kuşlara tırmanarak, uçurumlar atlıyarak — birteviye — geçiyor, tayyareler gökten — bombalar yağdırırken toplar — göklere mermiler savuruyor. Bir tarafta harp gürültüsü, bir tarafta mül. teci kafilelerinin figanı.. Bir a- na baba günü, bir kıyamet, bir dehşet, bir felâket ki, maazal. lah! Bü manzaradan kendimi ara sıra olsun korumak lâzım. Ara sıra o ateş çemberini başımdan fırlatmalı, gönlümde tortulanan zehiri atmalıyım; bir avunma yolu bulmalıyım. Belki de çoğu kimse itiraftan çekinir, takındığı vekar ve ciddi yete uygun bulmaz; ben gizle. miyeceğim: Dünyada mevcut insanların yarısı yokluk, çile, felâket çekerken elimize düşen istisnai nimetten istifade ediyo- rum, çarşı pazar dolaşarak yaz başlangıcına mahsus — meyva, sebze ve her türlü memleket mahsullerinin seyrile kendimi avutuyorum. arabbi, bu ne terütaze bir bolluk! Ne feyizli bir gü- zellik bu! Kısa bir müddet için oyalan- mak istiyorsanız benimle bera- ber yürüyünüz, beraber geze- Enginarlara bakıyorum: Ta- rihi bir sütun başlığı gibi kat- mer katmer, yaprak yaprak süsler işlenmiş, biraz da Kurunu vusta silâhını andıran tıkız to. puzlarında nasıl canlı bir sert- lik var... Su içtikçe ağza yarı buruşturucu, kıvamında şurup- lu ve bir çocuk nefesi kadar ha- fif, serin rayihalı bir yemiş lez- zeti veren bu sebze, şeklinden, katılığından, kabalığından bek- lenilmiyen bir tad mahfazası. dır; diri etile sebzelerin ista- kozudur. İstakoz, aslında siyah iken insan elinde haşlanarak rengini değiştirir, nasıl iştah açıcı bir kırmızılığa uğrarsa en- ginar da acı yeşil iken limonla uyuşarak gönle ferahlık veren bir kehribar sarılığı bağlar, rengi lezzetine uyar. Sakız kabaklarına bakarken zikliğin, terbiyenin bizi bir çok zevklerden mahrum ettiğini ha. tırlatan bir sebze sayarım. Böy- le kibarca yenmesinden keyfi kaçan, daha bir sürü yemekleri- miz vardır; yani kaşığa el uzata. Yazan: Refik Halid gözümün önüne et suyu ile piş. miş hafif kalyası gelir. Zira bu yemek ağır hastalıklardan kal- kanların perhizi bozmak üzere, küçük bir dilim francala ile başladıkları bir kurtuluş taamı- dır. Yeniden hayata dönenler, ağızlarının ve ömrün ilk tadını onda bulurlar, Kabağa bakınca, hayalimde şü manzara ile kar- şilşırim: — Saçları şakaklarına yapışmış, beyaz gecelikli sol- gun bir genç kız, yatağından doğrülmuş, önüne bir ufak tep- sile koydukları kendisi kadar sarı ve kansız bir tabak yeme. ğe ölüme yüz çevirmiş gözleri- le memnun memnun bakıyor, bu yemekten hayat müjdesi a- Ryor! İşte salatalıklar... Terlemesini *en güzel bilen ve kendisine en iyi yakıştıran bu sebze biçimin. deki acaip meyva! Salatalıklar, ne tuhaftır ki ancak kabukla- çıplakken terlerler. Soyunan hiç bir ten, onun kadar nefis, nazik bir rayiha veremez. Şeklindeki kabalığa uymayan o nazenin kırağı dizilerile ve bu rayihasile salatalığın niçin daha derli top- lv, mahviyetli, hattâ edepli bir suret arzetmediğine kızmamak mümkün değildir. Kendisine şeklen epeyce benziyen muz gi. bi hiç olmazsa iri yapraklı bir güzel ağaçta, hoş bir hevenk te olamaz mıydı? Herkes kiraz yer ama acaba kaç kişi dişlerinin bıraktığı iz- deki güzelliği dikkatle seyret. meği hatırına getirmiştir? Zan. nederim kiraz kadar diş yerini kendisine yakıştıran bir başka yemiş yoktur. Onda dişin bı- raktığı yara, bir oyadır. Hani, bazı köylerde göz nuru dökerek gayet zarif, pembeli sarılı, ince hesap tığ işlerler; seyrine doya- maz, çiçek sanar, kokusunu a- /—rarsınız; işte bu oyalardan.. u sene, bazı dükkânlar, ü- zerleri şeffaf kâğıtla ör. fülü dört köşe bodur kutularda çilek satmağı âdet etmişler. Çi- lekler de, demek, bir nevi kü- bik ev modasına. tâbi tutuldu. Çileğin fikrimce, pek ince gü- zelliklerinden başka bi: de, a- ğıza alınca sapmın kopuşundaki letafete dikkat etmelidir. Mü- barek sap, ne dutrtaki gibi fazla zörlamağa, çekiştirmiye hacet bırakır, ne de kirazdaki gibi lü. zumsuzca bir kolaylıkla, oto- matik kopar. Bu sap, ele alıp şe. gere batırılacak ve sonra ağıza götürülüp çekilecek bir boyda, npe uzun, ne kısa, ne sert, ne yumuşak, fevkalâde pratik bir şekildedir. Ben kiraz sapını çe- kerken meyvanmı fırlayıp girt- lağıma tıkanmasından epeyce ürkerim ve'küçük dilimin, bu kor parçası gibi ateşin renkli u- fak mermi, hedef budur diye tam hızla kendisine çarpmasın. dan korktuğunu mükemmelen duyarım. Halbuki çilekte sap, tereyağından kıl çeker gibi ne tatlı sıyrılır.. Hem çileğin bir kibarlığı daha vardır: Tabakta çekirdek bırakmaz; bıraktığı sap İar ise oymalı yaprakları ve bembeyaz cucuklarile bir süp- rüntü değildir; âdeta üstüne yağ liman gezdirerek yıyebileceğiniz bir çeşit hassalı salatadır. Söylemesi hoş clmıyacak a- ma kiraz yedikten sonra önü- nüzde duran tabak, oldukça kanlı ve posalı bir ameliyat ya- pilmış küveti andırır! ayır peynirinin kendi de güzeldir, adı da.. Üstün. de işlenip kalmış sevet veya tel kabın kabarık örgüsü bile hoş- tur. Dil peynirini, çocukken, e- limle tel tel koparır, ve uzak« tan ağzımı nişanlayıp ucunu kapar kapmaz ne lezzetle yutar dım.. Şimdi bunu yapamadığı. ma ve bıçakla kesip çatalla e- fendi efendi yemeğe mecbur olduğuma üzülmekteyim. Onun lezzeti ancak çocukluktaki tarz. da yenirse duyulur. Kirli ha- nım da nefistir; fakat adı bazı marazi inhimakleri hatırlattığı için benim gibi normal bir a- dam üzerinde iyi tesir yapmı- yor; onu yerken, ismini düşün- dükçe hafifçe utandığımı hisse. diyorum. Zaten “Hanım” ile “Kirli” biribirine uymuyan, ay- kırı bir mevsuf ve sıfattan mü rekkeptir. Kadın kirli olabilir ama böylesine hanim demeğe dil varmaz! Bakla, bazı burunlarda tesa.- düf edilen ve frenkçede 'Points noirs” denilen ârızadan, yari kabuğunun üzerindeki o siyah siyah leke ve beneklerden dola- yı, fikrimce, bir cilt hekiminin _tedavisine, yahut ta, tesirlerine inanamadığım tuvalet kremleri- ni birer defa tecrübeye muhtaç- tır. Fakat bu kusurlu kabuğun. dan soyulan bakla, zeyiinyağlı iç bakla bir nefisedir; iç baklalı plâv ise bir ziyafete bedeldir. Ah, marul, ah! Seni yerken, ne olur, yüreğimize tifo korku- su girmese.. Marul bu itibarla insanlara hem arzu, hem korku veren satılık sokak kadınına benzer; yemezsen hevesi içte ka lır, yersen gönlüne nedametle karışık üzüntüsü düşer. Teni görünüşte tertemiz, sapasağlam, süslü cilâlı, kıvırcık ve tadı 1ez- zetli olan bu zehirli haspa, keş- ki mikrop sızmaz sağlam bir mahfaza içinde yaratılmış olsa idi; meselâ bir hindistan cevizi kabuğundan çıksa idi! Semizotu? Yala-_'ı değil, o. nun mütenasip tombul- luğunu inkâr edemeyiz. Bütün sebze yaprakları arasında balık etinde diyebileceğimiz yalnız semizotudur. Ne lâhana gibi hantal ve şişmandır, ne de pı- rasa gibi lüzumsuzca sivrilmiş, seyrek bıyıklı, parşömen ciltli, sert zarlıdır. Kıyma'ı yemeği. nin mayhoş suyuna, âmiyane tarzda ekmek banıp kaşıkla içe- bilenler kayfini ne güzel çıka- rırlar... Ben semizotunu, nezake tin, daha doğru türkçe ile na- ğımız ve suyuna ekmek ba- tıramadığımız güzel halk yemek leri: Maydanozlu köfte, nohutlu işkembe, ve bahsettiğim kıyma-. lı semizotu gibi... Fasulya başlamış, yarın çara şıya patlıcan inecek ve domates te çoğalacak... Fasulyanın keçi boynuzu gi- bi - zira şeklen çok benzer! . kaskatı kesilmediğine, tahtaya dönmediğine memnun olanlar- danım. İyi ki domates te bir gül gibi serpilip dağılmıyor. Patlı. canın yenilip yutulacak bir nes- ne olduğuna, zannederim, bir bilmiyeni inandıramazsınız. Bütün bolluğile, bereketile, el van elvan o güzel yaz başlıyor. Temenni edelim ki, bu yaz ağ- zımızın tadıyla çıksın ve dira- yetle taliin birleşmiş feyzi> len sonuna kadar memleket müste- fit olsun. — Ver şü çilekten bir kito; bir kilo da kiraz! Tart iki kilo kabak, yarım kilo da turfanda domates! Ne saadet, Yarabbi, bereket, sulh içindeyiz. Devam edecek, inşallan.. Hoş, ne kadar ederse yine kârdır. Bir günün beyliği beyliktir, derler. Bu, böyle günler için söylen- miş tecrübeli bir atalar sözü- dür; beylik sözlerden değildir. bolluk, yabilir.İs BULMACA | TİFO 'Tifo aşısının, bilhassa , İstan. bul şehri halkı için, ne kadar mühim bir keşif olduğu, bu a- şınin İstanbulda büyük mik- yasta tatbik edilmeğe başlanıl. dığındanberi hastalığın her se- ne gittikçe azalması gösteriyor. Tifo aşısının faydası, şüphesiz, her yerde büyüktür. Fakat İs. tanbuldaki faydası hemen he. men başka hiçbir yerle kıyas e- dilemez. Buna sebep, İstanbulun suyu kıt ve kıtlığından dolayı temiz. 1 a ( İktısadi Hafta )İ Son siyasi hâdiseler, piyasa- larda ve borsalarda ne gi- bi tesirler yaptı? Holanda ve Belçikayla ticari münasebetleri. miz kesildikten sonra, vaziyet ne olacak? Holanda kolonilerinden nasıl mal gelecek? Yollarda ka« lan malların muamelesi vesaire.. Hasılı harbin vücude getirdiği tahavvüller, ticaret sahasımda yeniden pürüzlü meseleler mey- dana getirmektedir. Geçen hafta yazdığımız gibi, harp, dış ticaret münasebetlerini gittikçe tahdit etmektedir. EFsa. sen harp, beynelmilel münase. betleri tahdit ve tazyik etmişti. Fakat son Danimarka, Norveç, Holanda, Belçika hâdiseleri, ti- caret münasebetlerini daha ziya- de daraltmıştır. Halbuki Holan. da ve Belçika, kolonileri itibarile beynelmilel ticaret âleminde bü- yük bir mevki tutmaktaydı, şim- diye kadar bitaraf vaziyette kal. dıkları için, beynelmilel ticaret â- lemindeki münasebetleri daha zi- yade artmıştı. Nitekim harpten sonra demir, kalay almak için en ziyade Belçika ve Holandaya mü. racaat etmek mecburiyetinde kal- mıştık, Şimdiye kadar Holanda koloni- lerinden çay, kahve, kauçuk, ka- rabiber ithal etmek için Holan- dadaki müesseselerle ticari mü- nasebetlere girişirdik. Holanda askeri işgal altında bulunduğu i. çin, bu müesseselerle irtibat te- min etmek mümkün değildir. Maamafih piyasa, yine Holanda kolonilerinden istifade etmek i- çin yollar aramaktadır. Nitekim, Holandadaki koloni eşyasını sa- tan müesseselerin İskenderiyede Siyasi Hâdiseler Ve Piyasamızdaki Tesiri di , lu balıklar bulunmaktadır. malların ekseri İtalyaya sevk dilmektedir. Fakat son günlerd limanımızdaki balıkçı gemileri. nin miktarı azaldığı için, bu ihri cat ta eski hararetini kaybetme tedir. Bu hâdisenin en büyük & bebi, Türkiye — İtalya arasını henüz halledilmemiş ticari ih lâflardan ileri gelmektedir. G çen hafta bu ihtilâfardan' setmiştik. Kuru meyvalara gelince, ziyade alıcı, İngiltere ile Fran dır. Bilhassa Fransadan iç ve ka- buklu fındıklara karşı talep art maktadır. Frnsaya sevkedilen k ru fasulya da ihracat maddele miz arasında gittikçe ehemmiyet kazanmaktadır. Harpten Fransadan başka, İtalyaya da ru fasulya ihracatı artmıştır. İha raç edilen maddeler arasında av derileri de ehemmiyetli bir yer iş gal edebilir. Bu hafta en ziyat Amerikadan talep olmuştur, giliz firmaları tarafından yapılan tekliflerden henüz müsbet bir ne- tice elde edilememiştir. Macaristandan, fiındık, tütün, susam, kendir istenilmekte Harpten sonra Macaristan maddelerimizin en büyük alıı rı arasına girmiştir. Macar: bizden aldıkları mallara k endüstri mamulâtı vermek aâra zusundadırlar. Hattâ bu a ; rını tahakkuk ettirmek için, bir kaç defa memleketimize heyetli göndermişlerdi. Yakında Peşte gidecek olan bir ticaret heyetimiz Macarlarla ticari münasebetleri. mizi arttırmak için yeni bir ane şubeleri vardı. Acaba bu seler yine ayni eşyayı satabile. cek mi? Vâkıâ, Alman istilâsına uğra- yan memleketlerle ticaret anlaş- malarımız şekil itibarile devam etmektedir. Fakat bu memleket. ler harp sahası olduğu için bura. lara mal ihraç etmek maksadile normal vapur seferleri kalma- mıştır. Bu itibarla Holanda, Da- nimarka, Belçika ile olan ticari münasebetlerimiz uzun müddet bir fasılaya uğrayacaktır. Bu Hafta Neler Sattık? u hafta içinde muhtelif memleketlere 700 bin kü. sur lira kıymetinde ilıracat ol- muştur. Bu miktar yalnız İstan. bul limanından yapılar. ihracatı ifade eder. Hafta içinde sattığı. mız malların başında taze ve tuz- laşma yapacaktır. Henüz bu he- yet, Romanyada bulunmaktadır. Neler Satın Alıyoruz? * Bu hafta içinde Amerikadan gelerek yanlış eseri ola« rak Pireye çıkarılan demirler, li- manimiza gelmiştir. Amerikadan getirilen bu lemirler, Demir liği tarafından piyasanın ihtiy ci için sipariş edilmişti. İth maddeleri arasında elektrik ma zemesi vardır. Harpten sonra lektrik malzemesi İsveçten tedi tik edilmekteydi. Fakat son haf- talar içinde İsvece vapur seferz leri azaldığı için, bu malzeme getirtmek kabil değildir. Faka' mütemadiyen Türkiyeye sana! maddesi satışı teklif eden Macar« Jlarım, elektrik malzemesi sataca- ğindan bahsedilmektedir. Hüseyin Avni Ka AŞISI kündür. Fakat içeceğiniz suyu ve yüzünüzü, ellerinizi yıkıya.- cağınız suyu daima kaynadık. tan sonra içmek yahut kullan- mak, sonra da yiyeceğiniz ma. rulu yetiştirmiş olan bostan a. caba lâğım sularile mi sulanı- yor, diye düşünerek marulu kaynar suda haşlamak, daha sonra da kilosu kırk kuruşa a- lacağınız çileğin tarlası acaba tifolu mudur, diye düşünerek, yiyebileceğiniz birkaç tane çile. ği şaraba batırarak yemek dai- ma yapılabilecek pratik şeyler liği pek güç bir şehir ; Büyük şehirlerde halka bol ve temiz su temin edilince, tifo hastalığı pek azalır, bazı yer. lerde büsbütün kaybolur. Onun için tifo aşısı yapılmıya da ih- tiyaç kalmaz. Ahalisine yetişe- cek kadar bol ve temiz suyu te. min etmiş olan bir şehir kendi- sini tifo hastalığından sâlim sa- bulda halka lü: l değildir. " Halbuki tifo aşısı, çoluk, ço- cuk, genç ve yaşlı herkesin pek kolayca yaptırabileceği en ko. lay bir korunma vasıtasıdır. Böyle bir mâni bulunmayın. ca, tifo aşısını yaptırmamak, hiçbir suretle müsamaha edile- miyecek bir ihmal olur. İnsanın olan su - tabit, hem içmek, hem kullanmak için lüzumlu — şim- diki gibi bin 'bir kaynaktan de- nilecek kadar başka başka yer. lerden temin edildikçe, bunları bir araya getirmek ve hepsini birden temiz tutabilmek pek, pek güçtür. İstanbul için lüzu- mu kadar bol ve temiz su temin edilinceye kadar da İstanbul kendisini tifo — hastalığından kurtulmuş sayamaz. Onun için tifo aşısı, bilhassa İstanbul için büyük bir iyilik. tir. Vâkıâ tifo hastalığının ya. a bu işi kendisi için bile ihmal etmeğe hakkı olmadıktan baş- ka, ailesi için ihmal etmek, ha- tadan daha büyük, ayıp sayılır. Çocukluk yaşı da tifo aşısına bir mâni olamaz. İki yaşından sonraki çocuklara bu aşı yapıla. bilir. O yaşa kadar çocuk ta za- ten tifo hastalığından korunu. lur. Bir taraftan da, iki yaşın- dan önceki cocuklarda tifo has- talığı pek nâdir olur. — Tifo aşısının meşhur aksülâ. meli de, zihinde büyütülecek bir şey değildir, bunun en şid- detlisi, insanı nibayet bir gün işinden geri bıralk Aşı ağız- yıldığı mevsimde aşıl da kendisini bu hastalıktan ko- rumak — nazari olarak— müm dan alındığı vakit, böyle aksü. lâmel yaptığı duyulmamıştır. * Bugünkü Bulmacamız ğ 12 $ 4 5. v T BU | SOLDAN SAĞA: 1 — Bir nehir - İsyan eden, 2 — sayı - Madalya, gözlemek. 3 — çiçek - Bağlamak, # — Duadan son söylenir - Su. 5 — Bir bağlama edatı - Esnasında, 6 — İnleyiş - Sıfat. T Göz yaşı - Dogm, insanlar. 8 — Gaga- nın yarısı « Bir zamir - Bir müstem- leke, 9 — Köpek - Tire, l YUKARDAN AŞAĞI: 1 — İstek - Bir deniz. 2 — Vuku! getirmek - Kurmak, 38 — Parlaklık Bir renk. e 4 — Rusonun bir eseri - Atın yer 5 — Gençlik - Esnasında, 6 — Yi dım - Bir mezhep, bu mezhebin sâliki. — 7 — Sevda - Kısmet. 8© — Bir isim, 9 — Sona erdirmek - İstikbal, — . DÜNKÜ BULMACANIN HALLEDİLMİŞ ŞEKLİ SOLDAN SAĞA: K 1 — Cigara - Pa, 2 — Azade - Dar. 8 — Haza - Park. 4 — İfa - Pa - Na. 5 — De - Kusma, 86 — Kil - İsa, T7 — Kin - El 8 — Dar - Araba, 9 —- Ek « İl - Suç. K YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Cahide - De, 2 — İzafe - Kan. 8 — Gaza - Kir. 4 — Ada - Kin. S —.. Re - Pul - Al 6 — Pas - Er T a Da - Milâs. 8 — Parnas » Bu, 9 e. Arka > Ağaç. 1Ş *