5 “1 muvaffakıyetle n 5 ŞUBAT 949 < TAN ASONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr. ne » “0 " w * 1 Bene say say 1Ay 2000 1800 sw * s0 * Milletlerarası porta tttihadına dahi olmıyan memleketler için bone bedeli müdüet surasiyle 30, 16, © 8,5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul Mâvesi izımdır. Genç Sanatkârlar Grupunun Son Resim Sergisi “D,. grupu ressamları, Beyoğlu Halkevinde, sekizinci sergileri mış bulunuyorlar. On iki ğerli ressanımızın bir & #inden müteşekkil olan bu güzide grupun, vaktile, resim sanatinde ye. ri teşhir etmeleri, aci İs tihzalarla karşılanmıştı. Fakat, ne| bu istihzalar, ne de, ilk sergilerinin uğradığı acı rağbetsizlik, bu azimkâr sanatkârları yıldırmadı.. Kısa, uzun | fasılalarin, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinel, altıncı, yedinci, ve ni işte, sekizinci sergilerini açtılar. Ve ber sergide, uyanan alâka inkdir ve rağbetin, bir evvelki sergiye nisbe- ten biraz daha çoğalması, genç sa- matkârların yüreklerinde, ilk adım- larında uğradıkları istihzaların açtı- İı yaraları sarmaktadır: Hele evvel. ki gün açılan serginin görmekte bu- Tunduğu rağbetten kolaylıkla anla- şılmaktadır ki, “D. grupu sanatkâ ları, gayret ve sabırlarının mükâfadı- nâ kavuşmuşturlar. Bu hâdise, İki hakikati tebarüz ettirmektedir: 1 — Yeni bir sanat telâkkisi yarat. manın neye mütevakkıf olduğunu, 2 — Bir kuvvet halini alabilmek İçin, sanatte de ittifak ve ittihat lü. zumunu, Mütemadiyen ve ekserisi sergilerden v salma, Jİ, Temenni ederiz ki, “D,, grupunun (Semeresini toplamıya başlıyan eiddi azmi, hâlâ bir gay trafında birle. #İp, sistemli, ve devamlı b'r faaliyet gösteremiyen diğer sanatkârlarımı- za da nümune olsun! | * Kavuklu Aliye Yardım Halk sanatkârı, ve orta oyununun son sevimli tiplerinden Kavuklu A- lihin hasta ve yardıma muhtaç bu. lunduğu gazetemizde yazılmıştı. Gazetemizin bu alikası, sevimli halk sanatkârını son derece mütehas- sİS etmiştir. Bunu, kendisinden a #vmiz mektuptan ö Sanatkârın, kendi mumiyenin gösterdiği alâka karşı sında minnettarlık hissi duyması ta-| bildir. Fakat, ne bizim hirkaç satı Yazımız, ne de onun duyduğu hisle, muhtaç bir halde bulunan bir insa. na İcap eden devayı temin eyler. Kavuklu Ali, evvelce de yazdığı- muz gibi, hastadır. İhtimama muh- taçtır. Ve milli bir sanatimiz olan orta oyununun son ustasını muh; za etmek, ona yaşamak imkânın yermek, yalnız bir ihtiyara yapılan bir yardım vazifesi değildir. Kültü. rümüze hizmeti Sırf sahnede orijinal bir tip yarat- mak arzüsile, ağzındaki otuz iki di. $i, bilâ tereddüt feda ederek kadar İdealist olan Kavuklu Ali, bilhassa| Sanati ve sanatkârı himaye etmeyi fili gayeleri arasında bulunduran İstanbul beledi için, her türlü a- lâkaya çoktan lâyık olmuştur. Sali Kır Koşusu Neticesi İstanbul atletizm ajanlığı tarafın. dan tertip edilân kir koşularma dün | "Topkapı haricinde devam edilmiştir. 7500 metrelik büyükler müsaba- kasında, Fenerbahçeden Rıza Mak. Sut 243.5 dakikada birinci, Beşik- taştan Artin ikinci, Galatasaraydan Iman üçüncü olmuşlardır. Takım i- tibarile Beşiktaş birinci olmuştur. 3500 metrelik koşuda 13.40 daki. kada Veli Demir birinci, Suren ikin- €i, Habip ücüncü gelmişlerdir Takım itibarile Kalespor olmuştur, Kömürden Zehirlendiler Gazlıçeşmede Mehmet paşa aka- retlerinde oturan Ali ile kardeşi Mehmet ve ayni odada oturan Emi- he, yaktıkları mangal kömüründen ntişar eden gazla zehirlenmişlerdir. Her üçüde Yedikule hastanesine Kaldırılmışlardır. birinci KİTAPLAR ARASINDA azetelerin, intişar eden ki. taplara karşı gösterebil dikleri alâka —ekseriyetle— on» lardan, en ufak puntulu harflerile, ve dörder, beşer sattrla bahsetmek. ten ibarettir, Halbuki, fakir kütüp- hanelerimizin camekânlarına Şşef- kat, himaye, ve alâka mahrumu bi. rer siğıntı öksüzlüğü ile sıralanan yeni kitaplar arasında, bugün gös- terilenden çok daha geniş dikkate, ve reğbete lâyık olan eserler var, mek hususunda . “TAN” bu neşriyata karşı alâka göstermek hususunda kendi hisse. sine düşen vazifeye yeniden de- vam etmek imkânlarını hazırla- mıştır. Fevkalâde hâdiseler engel olma. dığı müddetçe, haftada bir gön, bu sütunlarda, kitap neşriyatımı te- kip etmek ve yeni çıkan eserlerin kiymet ve mahiyetleri hakkında muntazaman fikir odinmek imkâ- nn bulacaksınız. “Tenkid., in, eser sahipleri tara- fından nasil karşılandığını bilmi- yor değilim, Fakat tamamile bita- raf olarak başarmiya çalışacağım bu İşte de, kazanmak istediğim şey “eser,, sahiplerinin teveccühü de- &il, eser karilerinin emniyetidir. . Mehmet Akif Ss ön haftaların, intişarı en faz- la alâka uyandırmış eser- lerinden birisi de, Mithat Cemal'ın imzasını ve (Mehmet Akif) in ade nı taşımaktadır. Semih Lütfi Erciyaş tarafınden basılmış olan, ve elitiisi 240, cilt- Sizi 200 kuruşa satılan bu 440say- fessam ötüm! Menim taralı zırlanmıştır, Bizzat müelli fından ve çok titizce tashik edilmiş olan eser, —maalesef, hemen bü- tün kitaplarımızın Zeriri, ga- rip birer güve hainliğile didikli- yen— tertip hatalarından, tama- men kurtarılmış bulunmaktadır. Çok kıymetli ve vesikaları, resimleri ihtiva eden, ve temiz bir baskı nümunesi sayılabilecek de- recede itina ile tabedilmiş olan bu eserde şair Mithat Cemal, kendisi- ne tam 30 yıl sürmüş uzun bir dost- lukla bağlandığı merhum Mehmet Akifin hayatını anlatmakta, seci- yesini tebarüz ettirmekta, ve sana tini tahlil eylemektedir. Bize, Mithat Cemalin temiz ve aydınlık üslübile, şair Mehmet A- kifin henüz işitmediğimiz bir çok | hatıralarını anlatan bu eseri tamam layınca öğreniyoruz ki, müellif i- kinci bir kitap hazırlamaktadır. Ve i kifin eser- lerinden bâhis olacaktır. Mehmet Akif, biç şüphe yok ki, —en kuvvetli değilse bile— en ta- lili şairlerimizden biridir: Çünkü bemen hiçbir şair, ölümünden iki yil sonra, kıymetinin münakaşası- ha bile katlanılamıyan eşsiz bir sa- natkâr mertebesine yükseltileme- miş ve arkasında, Mehmet Akif ka- dar geniş bir alâka bırakmamıştır. Çünkü ölümündenberi, Mehmet Akif lehinde yazılan eserlerin mik- tarı, Mehmet Akifin yazdığı eser» lerin miktarını bir koç defa geç miştir. Fakat, kitabını okuyunca anlıyoruz ki, şâir Mithat Cemal, Mehmet Akifi daha fazla sevdir- miye, daha fazla saydırmıya çalı. şan o “eser, lerin &n mükemmeli- ni yaratmıştır. Bu eserin bazı ta- raflarını tenkit etmek kolaylıkla mümkündür. Fakat, şair Mithat Cemal, bu eserinin bir yerinde, hakiki münekkidin tenkit etme hakkını tamamile inkâr etmemek- le beraber— diyor ki: “ — Mehmet Akile muarız olan- lar, şunlardır: 1 — Anlamıyanlar, 2 — Kıska. nanlar, 3 — Ratö'ler (yani, kendi. leri hayatlarında hicbir sey yapa. madıkları icin, yapahilenleri affet. miyenler.) 4 — Hakiki geri adam. lar, 5 — İlim yapanlar (yani bir ilim subesine sistem dahilinde gi- remedikleri için, bir nevi umumi ilim yapmıya, “tenkid., & elverişli bulanlar...” Bütün bunları okuyanlar, bu e- serin, Mehmet Akife, sahip oldn- Bundan çok üstün bir pâye veren Eserler Yazan: Naci Sadullah tarafları bulunduğunu ıdidaya ve isbata cesaret edemezler sanırım. Çünkü Mithat Cemalin o beş mad- desi, insanı, beş keskin kılıç deh- şetile tehdit etmektedir. Fakat yeni bir yığın malimat ihtiva eden bu eser, her okuyucu- ya, kendi telâkkisine uygun vesi- kalar vermektedir. Ve Mithat Ce- malin akıcı üslübu, bu eserin Meh- met Akifin muarızları tarafından okumasını bile edebi bir zevk ba- line getirmiştir. Ben bu eseri, Mehmet Akifi ta- Bımanın değil, Mithat Cemali oku- manın lezzetini tadarak bitirdim! . Söz Söylemek Sanatı ir gün, hitabete hevesli ol- duğunu söyliyen bir genç, benden, kendisine bu husustaki melekesini ve kabiliyetini arttır mak için okuyabileceği türkçe e- serler tavsiye etmemi istemişti, U- zun uzun düşündüğüm halde, Er- tuğrul Muhsi: vaktile (laber) gazetes'nde tefrika ediln liba maalesef kitap mamış olan bir etüdi (eser) hatırlıyaman za, tertemiz bir üslüpla türkçeye kazandırdığı bu eserinin mukadde- mesinde diyor ki: , İş hayatında, ve iş ha. Yalının her safhasında, umumi fa- iyetlirimizin her sahne ve vadi. sinde en tesirli, ve en verimli tarz. da kullanmak için, riayet edilecek şartlar, ve kaideler yardır. Bu la tatbik edeceği, kolaylıkla istis. mar edeceği şeylerdir. Ve Dale Carnegie, bunların salâhiyetle, be- lâgatle izahina o muvaffak olmuş bir şahsiyettir!” Bu eserden bahseden salâhiyet- e AN HEKİMİN: ÖĞÜTLERİ» tar garp mütefekkirleri, Ömer Ri- zanın mukeddemesindeki son cüm- leyi ittifakla teyit ete .ten Nevyork Telefon sında, Böbson müessesesi M.C. A. okullarında, Ame kacılığı müessesesinde, milli kredi müessesesin baym Tiniversitesinde, hendislik dairesinde Johns Hapkins üniversitesinde ve diğer bir çok üniversitelerde ders kitabı olarak kabul edilen eser, tam yirmi altı defa basılmış ve milyonlarca sa. tılmış bulunmasile de, kıymeti hak kında kâfi derecede fikir vermek- tedir. Nefse itimadı. & fızayı düzeltmenin, dt yanık tutmanın, pratik bir nutkun muvaffak ol şartlarım, söze başlamanın ve sö- zü bitirmenin muhataplarınızda en İyi intibaları uyandırabilecek ba- sit hile ve çarelerini, ve nutuk dın- leyicllerine emniyet telkin eyle menin psikolojik metoduna, İlk mektep çocuklarının bile anlaya. bilecekleri kadar açık bir ilsanla işa ve İzah eden bu eser, bi i zaaflarımızdan Hatiplerimiz çok azdır ve işgal et- tikleri kürsülere —ekseriyetle.— yakışamamaktadırlar. İyi lemesini, ve söz din! n ranlarımızın kıtlığı yüzündendii ki, konferans salonlarımız, birer uyku mahalli halindedir ve bizi, bunlara benziyen daha bir çok zararlardan, kütüphanelerimizin: “Söz Söyle. mek Sanati, (1) kabilinden eser- lere kavuşması kurtarabilir. Bunun içindir ki, ben”Söz Söy- lemek Sanati, adindaki eseri, oku” yanlara yeni şeyler —hem de ha. yatın normal seyri içinde, geçer akçe kadar işe yarayan şeyler — İKİ TÜRLÜ TİFÜS pe şurada, burada çıkan tifüs vakaları hiç kimseyi merak ettirecek kadar ol. mamakla beraber —sevimli bir genç gazeteci arkadaşımızın ona tutulmuş olmasından İleri gelse gerek-— okuyucularımdan bazıla. rı bu hastalık hakkında yazı isti- yorlar. Bu okuyucularımın o yaşlarını bilmiyorum ama, hastalığa bâlâ lekeli humma demelerinden kendi. lerinin biraz yaşlıca olduklarmı tahmin ediyorum. Vâkıâ yakm zamana gelinciye kadar ona leke. li humma denilirdi. Şimdi tifüs diyoruz. Sebebi, yalnız dilimizin garba doğru tekâmül ederek bey- Belmilel tâbirleri benimsemesi de. gil, daha ziyade fennidir. Evvelce lekeli humma diye bir hastalık bi. Unirken, vücutta lekeler çıkartan ve hummalı bir kaç türlü hastalık olduğu anlaşıldıktan sonra hepsi- ne birden lekeli humma demek el- bette doğru olmazdı. Fakat, şimdi tifüs dediğimiz hastalığın da iki türlüsü vardır. Biri asırlardanberi insanların si. kıntı ve sefalet zamanlarımda sal. gın halinde yayılan —Balkan mu. harebesinde ve sonraki Umumi Muharebede bizde de acıklı bir ha- tıra bırakmış olan— hastalık ki o. Bu şiredi “tarihi tifüs,, adıyla ayırt ederler. Bu hastalık insandan İn- sana bitler vasıtasiyle gecer. Bu hastalığa, isterseniz “bitli tifüs, diyebilirsiniz. Büyük salgınlar ha- linde yayılmadığı zamanlarda da bazı yerlerde tek tük dağınık bir halde olabilir, Öteki, farelerden gelen tifüs hastalığıdır. Bu hastalık bitle geç- mez. Hasta farenin bitinde hasta. lığın sebebi bulunsa bile © bit in. sana gelmez. Fare tifüsü fareden insana pirelerle geçer. Çünkü fare. nin biti insana gelmediği halde pi- | resi İnsana da musallat olur. Onun için buna da “pireli tifüs,, demek mümkündür... Ancak bitle p'renin meşhur farkını hat getirerek birincisine yiğitler | tifüsü demek doğru olamaz, çünkü ikincisi de yi- gitlere gelel Hastalık bakımından ikisi de bi- ribirine benzer. Yalaz birincisi daha ağır olur, daha uzun sürer. İkincisi daha hi ve daha kısa, Bununla beraber ikisinin asıl se. bepleri arasında farklar vardır... Tfüs hastalığının iki türlüsü ol. duğunu haber vermekle söze baş- ladığım ukalâlık etmek maksadile | değildir. Bu iki hastalık asılların. dan ayrı ayrı şeyler olmakla be- raber ikisinin birib'rine karıstırıl- dıhı görülmüştür. Nitekim İstan- bula pek yakın sayılabilecek olan Atinada ve Yugoslavyada ilkin tarihi tifüs zannedilen hastalığın fare tifüsü olduğu anlaşılmıştır. Bundan dolayı, İstanbulda şura. da burada çıkan tek tük tifüs has. talığını da hemen tarihi tifüs has- talığı büyük salgınmın başlangıcı sa. narak merak etmek pek acele olur. Asıl, büyük tifüs pek soğuk mem. leketler hastalığıdır. Mutedil ik. Umlerde çıkan tiflis hastalıkları. nın farelerden gelen hafif hastalık olması ihtimali gittikçe arimakta. Son Haftalarda Çıkan öğreten sayılı eserlerden biri sa- yıyorum| . Sıkıntı M uslafa Nihat Özön, Maksim Gorki'nin “Stepte,. sinden, ve “Serseriler, inden sonra, “Sıkın- t” (2) yı da lisanımıza kazandır. dı. Yine Maksim Gorkinin (Aşk Rüyası) isimli eserinin de Hasan Âli Ediz tarafından türkçeye çev. ni hatırlıyorum. Romantizmi, leserile yıkmanın ve en yüksek sanati, —kıymetin- den hiçbir şey eksilimeden— ve yine feserile halka tattırmanın. sevdirmenin ne demek olduğunu bütün dünyaya göstermiş olan sö- yılı şahsiyetlerin en başında gelen Maksim Gorki, sade dünün, sade bu günün değil, yarının da en büyük sanatkârıdır. Buun içindir ki, o- nun eserlerini. birer edebi fikir ve sanat nimeti olarak tatmak, tene. vür iddiasını besliyen her cemiyet için, ilk vazifeler sirasındadır. Ve bunun içindir ki, Gorki mü- tereimlerinden meselâ Mustafa Ni- hadın ufak tefek lisan pürüzlerini, bize temin ettiği kazancın büyük- lüğüne bağışlamak çok yerinde bir müsamaha olur. (Sıkıntı), yedi tane kısa hikâye. den müteşekkildir. Fakat, hulâsa, edilmiş şaheser birer roman saya- bileseğimiz bu hikâyeleri okumu dan, (hikâyecilik) sanati hakkında tam bir fikir edinmek imkânsızdır dersem, mübalâğaya sapmadığım- dan eminim. Hele, (Sıkıntı)da, bilhassa (Can Sıkıntısı). ve (Kari) sdlarım taşi. yan hikâyeleri okumak, Maksim Gorkiye ebedi itibarını kazandırsn sırrı kolaylıkla kavramıya kâfidir. Bu bakımlardandır ki, (Sıkıntı), (Edebi sıkıntılmızı tek başma azal- tan nadir eserlerden biri rikir ve Sanat C ok düşünen, çok okuyan « kon titede » kıymet vehmedenlere nisbeten— az, fakat mutlaka özlü yazan sayıli ve hakixi münevver- lerimizden birisi de, hiç şüphe yok ki, Sadri Ertemdir. (Avrupanın İskeleti), (Bay Vir- gül), (Silindir Şapka Giyer. Köylü), ve (Çıkrıklar Durunca) müellifi, fikir ve sanat meseleleri hakkında senelerdenberi, muhalif gazete ve mecmunlarda neşrettiği otüdlerin. » Zİ Bugünkü Harbin Mahiyeti 52 4“ Yazan: Sabiha Zekeriya Serial ir kari yazdığı mektupta soru- yor: “Bugünkü harbin bir em- peryalizm harbi olduğunu bir çok muharrirler yazıyorlar, Bu harpte İngiltere tedafüi vaziyette, Almanya tte olduğuna göre, buna emperyalizm harbi demek doğ. cevahını vermek içim, arplerin emperyalist harbi, hangi harplerin tedafüi veya tecaviis zi olduğunu anlatmak lâzım: 1789 la 1871 arasında bir çok harpler ve ih- tilâller olmuştur. Bu barplerin gayc. sİ, o zamanlarda hüküm süren dere beylik ve mutlakiyet (idarelerini yıkmak, yerine demokrasiye daya- nan burjuva idarelerini kurmaktı. İnsanlığın büyük bir kısmını esaret altında yaşatan derebeyliğe karşı yapılan bu harpler, ihülâller, haklı ve doğru harplerdi. Esaret altında yaşıyanların, despotlara karşı silâhit mücadeleye | geçmesi, bu tecavüz kendilerinden dahi gelse, ( tecavi- Zi bir harp değil, tedafüi bir harptir; mutlakiyete karşı kütlelerin hürri- yetini müdafaa mücadelesidir. Meselâ, bugün Çekoslovakya Al manyaya karşı Habeşistan, Trablus. garp İtalyava karşı, ve diğer esarete te kalan milletler müstevlilere kar- şı, bir harp açacak olsalar, terava kendilerinden dahi gelse, bu tedafül bir harp ve haklı bir harptir. Hakkı, adaleti seven bütün Gik'rler de, bu e zilenlerin harbine karşı sempati du- yar. Fakat 100 esiri olan bir esir sahk- hi tasavvur ediniz. Karsısında /ki yüz esiri olan bir esir sahibi ile rekabet. tedir. Senin niçin iki yüz esirin olsan da, benim olmasın diye, bu esirleri jaralarında daha âdilâne bir şekilde taksim İçin mücadeleye o g'rseler, bunların ikisinin de yaptıkları mü- cadelede hak ve adalet var mıdır? Bunlardan hangisi mütecaviz. hangi si müdafanda olursa olsun, mücade- lenin mahiyeti esirlerin taksimi da. vasıdır. Bugünkü harp te, ön dokuzuncu asrın ortasından bugüne kadar de in bir deva ab harpler. navi devletleri; Aermpa. ada sanavilesme. ve geri hir medeni- yetle, gelen düşmana mukavemet g- demiyen milletleri, ve dünya nrazi- ön munzzam bir kısmını paylaş. tılar. Fakat bu paylaşmada bazı dey. letlere az hisse düştü. Almanva sim- di bu pay da kalan mil. tetlerden hi de çok hisse alan milletlere diyor ki: “Bu taksim- de haksızlık var, sen niye farla hisse aldın da, ben almadım, Bu dünyayı yeni bastan bölüşelim... Bunun yuka- pda anlattığım «sir sahibinin kavgasından ne farkı var? Bu harple bir tarafin müdafanda. hir tarafın te. İvam edip gelen harpl #eğiştirmez, den seçtiği makaleler, (Fikir ve Sanat) (3) ismi altında kitap hali- ne getirmiş, bu kitabında? (Türk romanının karakteri re ol- malıdır? Romancinın kültürü e âlimin kültürü arasında ne fark vardır? o Bizim romanlarımızda hangi tipler yaşar? Neden bizde filozof yetişmiyor? Münevver kim dir? Şiirde aşk niçin gülünçtür? Realizm, yalnız pasif midir? Bizde muharrirler niçin birleşemez? Mil. li mücadele devrinde edebiyat var mıydı?) kabilinden suallere cevap verirken, fikir ve sanat âlemimiz- deki eski —hattâ bazıları müz- min— yaralarımıza, İnsana zevkli bir şaşkınlık veren bır isabetle teş- his koyan Ssdri Ertem, (Fikir ve Sanat)te, bilâ mübalâğa bir (Fikir hekimi) kemaline kavuşmuştur. Ayni eserinde, edebiyatımızın. ve sanat âlemimizin daha bir çuk (Apa mesele)lerine temas eden mü. ellif, bugünün en taze davasını da deşmektedir. (Sanatin *6 hiz- metine girmesi lâzım mıdır, değil midir?) sualiri başına giymiş olan bu etüdde Sadri, daha ziynde şu soruya cevsp vermektedir; “— Sanat. sosyete hizmetine gi. rerse, sanatlikten cıkar mı?” Telfkisi eski olan nesle bücüm eden yeni edebi neslin cephesinde, bundan çok zaman evvel yer almış bulunduğunu, 1938 tarihini taşı. yan bu yazısile de anlatan Sadri Ertem, ayni eserinin 50 yaşına ba- san (Sembolizm) den bahseden ya. zısında diyor ki: ”— Sembolizm, burjuvazi için- de doğan sanat aristokrasisinin oo atmasıdır!,, Cümle, komprime haline sokul. muş koca bir eser kadar belâgatli —— — değil mi? ? Ayni eserden şu cümleleri —e- min olun rastgele— İktıbas ediyo. rum: “— Renlitenin insandan uzak. laşması, “yalan,, ın kudretini art. tarıyor!” “Şiirde aşk gülünetür: Cünkü, insanlar, hichir zaman dertsiz kal. mamıştır. Bu “dert, ler, bugün, hâlis şiirde, di ni kaplamış Bizde. “Ahmet Rasim" miza. > “Eşref” hicve, en güzel misal. iri “Sağ sanatle “sol sanat” carpi. şıyor: Çünkü “sağ,, insanla; “sol” insan arasındaki “uçurum,, gittik. çe derinleşiyor.” Misalleri çoğaltmıya kalkışsam, —bir tercih yapmanın zorluğu i* çinde— eseri baştan başa bu sü- tunlura geçirmem lâzım gelecek. Kanaatimi hulâsa edebilmek İ- gin diyebilirim ki: (Fikir ve sanat) fikre, ve sanate mitesllik olgun vecizelerin, vâkıfane bir itina ve intihapla bir araya getirilmesin. den müteşekkil bir eserdir. Ve Sadri Ertemin mahir xalemi, bu eserde de, (fikirle, en iştahsız- lara bile cazip gelebilecek bir (gıda) lezzeti kazandırmıştır. (1) Yazan: Dale Karneci (Carnesle), Tercüme edan: Ömer Rıza Doğrul, Basen: Ahmet Halt Kitabevi, Busıldığı Yer: "TAN,, Matbansı. 400 sayfa, 125 kuruş, (CTtie 150) Yazan: Mekstn Gorki, Türkceye çeviren: Mustafa Nihat Özün, Basan: Remzi Kitabevi, 743 sayfa, 50 kuruş, Yazan: Sadrl Ertem, Basan: Se. mih LAL Erciyas, 171 seyle: S0 cavüzde olması, harbin mahiyetini nkü “aşk,'ın yeriz ©