#âade buyurmuşlardır. Suallere ver- layı mümkün olduğu kadar uzatmıya —— 14.3938 TI AN Gündelik Gazete yk 'TAN'ın hedefi: Haberde, fikirde, her- #eyde temiz, dürüst, samimi olmak, Kârlin gazetesi olmiya çalışmaktır. ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sene 2800 Kr, 19 » GAY 1500 » “0 » 3Ay s0 » 150 » Ay 30 » Milletlerarası posta ittihadıma dahil ok uyan memleketler için 30, 16, 9. 3.5 lira dir, Abone bedeli peşindir: Adren değiş tirmek 25 kuruştur, Cevap için mektep lara 10 kuruşlak pul ilâvesi lâzrmdir. ————— e ——— | İKTİBASLAR ke Atatürkün Karşısında Bükreşte çıkan “Curentul,, gaze- tesinin, Balkan Antantı konseyi mü- Basehetile Ankaraya gönderdiği siya- #İ muharriri Cümhurreisliği evinde dost murahhaslar şerefine verilen ka- bul resminden gazetesinde hararetle bahsetmektedir. Muharrir diyor ki: Türkiye Keisicümhuru, akşamın Saat beşinden sekizine kadar devam €den bu kabul merasimi esnasında, müttefik devletlerin siyasi muharrir- lerini etrafına, bir daire şeklinde top- yarak kendilerine beyanatta bulun- Muşlardır. Bu beyanattan sonra Reisicümbur Kemal Atatürk, sual sorulmasına mü | dikleri cevaplar, mukni ve mufassal dı. Reisicümhur, az söylüyor ve dai- Ma türkçe o konuşuyordu. Riyaseti - €ümhur, sarayına mensup bir tercü-| man da, fransızcaya terelime ediyor- | du. Şayet tercümede bir müşkülâta Maruz kalınırsa ve yahut nüanslar tayyedilirse, Relsicümhur, mealin ta- Mümen anlaşılması için icap eden ke- limeleri ilâve ederek tashih ediyor- du, Avrupa sulhünün istikbaline ait fi- kirleri, mümkün oldugu kadâr sarih- WE Mer dalın tarihte, harpleri biribir- İerinden uzaklaştıran. semamlan-al TaŞ “Gülecek Yeğie gaye, bül Şalışmaktır. Reisiciimhur Atatürk, Balkan An- tının mesut bir yola girdiğini her- en daha iyi görmüşlerdir. Müşa- tünileyhin fikirleri asla gizli deği Mesai Odasırda Bu konuşmalardan sonra, çalışma #dasını ve Riyaseticümhur sarayının irinci katındaki salonları görmiye davet edildik. Reisicümhurun çalış Ma odası bir sadelik âbidesidir. Ha- ve kürreiarz, pergel ve gönye, Münkale ve cetvel gibi üzerinde bulu- | Man âletlerle büroları, sade bir mü- dis masasına benzemektedir. Du- Yarlarda, Hitit medeniyetile muasır cemiyetlerinin tarihlerini gös- m haritalar vardır. Bu uzun hari- İâ, mavi ve kırmızı işaretleri havi bu İunmaktadır. Romanya Hakkında | Bizim ile olan muhaverelerinde A- Matik, Balkan Antantı konferansın- Romanya murahhası P, Comnen'e ederek, Dakların, tarihinden Romen milletinin medeniyet kaynak Mann pek iyi tanidiğıni söylüyor. A- göre Daklar, dağlarda yaşı Yan bazı milletlere verilen isimden| pka birşey değildir. Bundan da| ak ve Deutseh'lerin ayni menşeden uklarına varılıyor. Reisicümhur daha ileri giderek, Ti- denizi, Turani menşelere men *WP olan tarihi müthiş akınları İle kupanın cenubundaki sıcak deniz m medeniyeti getiren Müs- m milletlerin bareket noktasile a vasalak mahallerini gösterdiğini #öylediler. İİ ümmi KARABÜKTE: Elektrik Santralı Çalışmıya Başladı Safranbolu, (TAN) — Karabükte Sn Sahasına tahsis edilen ; elek- , eroyanı birkaç gündür istasyon | a Hiakasına da verilmiye başlamı! - ir. Santral tekemmül edince Ka- Ükteki dükkânlara da elektrik ve- tektir, TAN Bugün Tıbbiyeliler Bayramıdır. Çok zengin olan tp mazimiz bugün büyük törenlerle anılacaktır. a nu Türk Tıbbının İlim Yolunda Parlak Buluşları SAR GE İN Yazan: Dr. Süheyl Ünver | | elim 9 ÜRER ürk tababeti İslâm ta- babetinin en mühim bir kısmıdır. Ebü Bekir Razi ve İbni Sina gibi büyük Türk hekimleri Yunanilerin ilmi ta- babet eserlerinin arapçaya ter cümelerinden sonra X ve XI inci asırlarda Şarkta çok ori- jinal doktrinler meydana koy- dular, Kısmen yapılan muka- yeselerle bu hekimlerin ilmi buluşlarındaki o hususiyetlere tesadüf ediyoruz. Şarkta tıp ilmini tetkik edecek olursak büyük hekimlerin daima kendilerinden önce yazılan eserlerli tesiri altında kalmakla beraber en esaslı müşahede ve düşüncelerine mühim yer vermişlerdir. Şarkta yetişen birçok hekimle rin hakikaten esaslı buluşları vardır Orta zamanı döldüran İslâm ve Türk hekimlerinin kütüpheneleri- mizde bulunan fakat arapça ve farsça yazılmış eserlerinde bu ci- hetler mühim birer tetkik mavzu- udur. nadoluda 14 üncü asırda Sel çukilerin inkırazından son- ra teşekkül eden bayilikler zama - ne VE Osmanlıların bidayetinde sanın sadeliği noktasından şayanı dikkattir ve memleketimize müte- allik mühim hususiyetlerin mev« cudiyeti düşünülebilir. Yalnız ter- cüme eserler müstesna, ondan €v - velki teliflerle mukayese yapılma- yıneca bunu tam bir surette teba- rüz ettirmek mümkün değildir. Osmanlılar zamanında tıbbi te- liflerden ve hekimlerimizin ilmi buluşlarından istifade olunacak kay naklar çoktur, Keza bu mukayese yapılamadığından bunu maddeler şeklinde tebarüz ettirmek şimdilik mümkün olmiyacaklır. Fakat kuvvetli müşahedeler, memleketimizin tıbbi nebatlarına ait etütler ve cerrahi aletleri tadil ve yeniden icat gibi birçok buluş- lar vardır. I stanbulun fethinden sonra hekim Altıncızade eskiden- beri maruf olan sondalardan müs- tefit olmuş ve ihlilin iltivalarını nazarı itibare alarak bir sonda yap- mıştır. 1470 te Amasyalı tabip Şe- rafettin bin Ali kendisinden 5 a- sır evvel yaşamış olan arap cerrahı Ebulkasımın cerrahi aletlerinden Çoğunu değiştirmiş ve kendisi bir. çok yeni cerrahi aletler icat etmiş- tir. Yine ayni tarihte hâkim Ali Çe- lebinin klimatolojiye ait küçük müşahedeleri vardır. Türkler dün- ya üzerine ilke defa leprözeri ya- pan milletlerdendir. 1284 te Mısır da Türk kaladon hastanesinde bun lara bir yer ayırmıştır. Zülkadir oğullarının Kayseride bir lepröze- risi vardır, Murat II zamanındâ E- dirnede Yavuz Selim zamanında Istanbulda birer leprözeri yapıl- mıştır. Gerek Selçuklar ve gerek Osınanlı Türkleri hastanelerin te- sisine çok ehemmiyet vermişler ve bu müstakil idareli binaları süs lemişler ve zamanlarına göre en büyük yenilikler göstererek inşa et mişlerdir. stanbulun fethinden sonra ii Büyük tıp üstadı Ibni Sinâ inkişafa mazhar olmuş ve diğer ilmi eserlerin tercümeleri bizde il- min cereyanını şark tesirlerile be- raber garplılaştırmıştır. XIX uncu asır başında Storek'tan dilimize mühim çevirmeler yapan Şanizade Ataullah Efendi çok mü- him ve âlim bir şahsiyetimizdir. Eğer bu zatın talii yâr olup kıyme- ti takdir olunsaydı tababetimiz ha- kikaten ilmi sahada çok büyük in- kişaflara daha bir asır evvel başla: maş olurdu. XIX uncu asırda Avrupaya giden hekimlerimiz mühim” görgülerle dönmüşlerdir. Eğer asrın bidaye- tinde Avrupaya talebe göndermek arzusu halk arasında fona telâkki edilmeyip te taklıkkuk etseydi biz bir asır evvel çok değerli ve tec- rübeli diğer buluşlarile dünya tıb bına şeref verecek şahsiyetlere ma ir lik olurduk. Fakat bu asrın ortala- rında ve sonlarına doğru evvelâ Fransaya, sonra Almanyaya giden talebe kafilesi avdetlerinde Tıbbi- ye mektebinde mühlm kürsüler el de etmişler ve Avrupadaki yenilik- leri zemin, zaman ve imkânların mü saadesi nispetinde tatbike başlamış lardır, Memleketimizde yeni kli- nikler ve kürsüler ihdas olunmuş- tur. bu asırda Türkiyede beynelmilel şöhreti haiz mühim keşiflerde bulunan şahsi- yetler neden yetişmemiştir?, Bun- da az çok o zamanda ilmi cereyan- ların ehemmiyetini idrâk etmiyen zimâmdarların kabahati vardır. Her Türk diğer milletlerdeki gibi birçok kabiliyetlerle mücehhezdir. Bu kabiliyetinin inkişaf ettirildiği zamanlarda büyük insanlar yetiş - miştir, Türkün zekâsı bir tobum- dur. Ekilecek toprağın kuvvei im- batiyesine göre mahsul vermiştir. Meselâ Claude Bernard'ın çok kıy metli talebesi Şakir Paşa Paristen avdetinde fizyoloji hocası olduğu zaman bu kısmın inkişafı için ken disine maddi ve mânevi yardım ettirecek bir zihniyete tesadüf ede- memiş, bu fenne karşı aşkıyla, lâ- kin büyük mahrumiyetler içinde bize ilk tecrübe tababeti sokmuş bir şahsiyettir. Eğer onun istediği ve- sait temin olunsaydı herhalde il mi keşiflerile beynelmilel bir şöh- rete malik olurdu. ir memlekette her hekimi birer kâşif görmek istemek biraz da aykırıdır. Her millette de bu o kadar çok görülmemiştir. Lâ- kin bu keşifleri ilk dela memleke- ne sokarak üzerinde işliyenin ve tatbikatile meşgul olanlar çok gö- rülmüştür. Türkiye buna bir mi saldir. Meselâ Avrupada hiçbir ye- ni eser veya ilâç veya ilmi buluş yoktur ki, Türkler bununla alâka- dar olmasınlar. Türkler Pastörün hayatında kıymetini bilmişlerdir. Pastör enstitüsü yapılırken o za - manki Türk hükümeti mühim mik tarda para İle yardım etmiştir. O- Dun için enstitüde Türk (talebesine kolaylıklar gösterilmiştir. Kuduz aşısının ilk tatbiki senelerinde biz den Zoirdi paşa ve Hüseyin Rerozi beyden mürekkep bir heyet gönde- rilmiştir ve avdetlerinde bu şube- de bizde kurulmuş ve faaliyetine devam etmiştir. KIK asrın sonun- da Türkiyede Türk hekimlerinin adedi artmış ve tababetimiz tama- mile millileşmiştir. Bu asırda ih - mal edilmiş ilmi cihetler çok azdır. Bize bu asır tıp ilminin yeni me- totları ve fikirleri girmiştir. XX ci asır Türk tıbbi noktasından çok ve- rimlidir. Hekimlerimizin Avrupa ile temasları daha çoktur. Daha sık Avrupaya gitmişler, © rada senelerce kaldıktan sonra av- detlerinde ilim heyecanile güzel varlıklar göstermişlerdir. Bulunduğumuz bu asır için de Avrupa ile ilmi münasebetleri- miz daha çoğalmıştır. Adedi sayıla- derecede pek çok hekim3 İarimizi Avrupa tıbbi cemiyetlerin de âza görüyoruz. Beynelmilel kon grelere iştirak edenler ve orada yapılan tebliğler pek çoktur. Av- Tupada pek çok hekimimiz şahsen ve ilmen tanınmıştır. Literatürde ve derslerde isim- lerini zikrettiren hekimlerimiz az değildir. Hâlen Avrupa Türkiyede kuvvetli tıbbi bir otorite tanıyor. Türk hekimleri ne gibi keşiflerde bulunmuş diye sorulacak olursa şu misaller zikrolunabilir. El ayası ve ayak altında mühim bir cilt hastalığı; Türkiyede sivrisi- nek ve parazitlerin bhususiyet- leri, plâzmodyom ovale, Türki- yede nekatoryaz bir çok yeni te- davi ve teşhis usulleri. Farmakodi- namik buluşlar, birçok teamüller ve myarlar... vesaire. Bu mühim buluşlarla alâkadar hekimlerimiz literatürde ve ders- lerde dalma hürmetle yâdolun - maktadır. Elhasıl bütün bunlar "Türk tıbbına şeref veren hususat- tar. Tıbbiyelilerin İnkılâbımızda Hizmetleri ugünkü Tıbbiyelilerin vâri- si oldukları bir hürriyet müdafiliği vardır. 1908 Meşruti- yet gençliği içinde, ileri fikirlerin neşir ve tamimine, medeni cesa - retin geniş mânada tezahürüne se bep olan hâdiselerin doğmasında hep tibbiyeli ocağının yetiştirme- leri vardı. İşte bugünün tıbbiyelileri, ağa- beylerinin bu meziyetlerini biraz olsun taşıyabilmekle bahtiyardır - lar, O devirlerin acı, korkunç dakika larına rağmen tıbbiyeliler vatan ve memleket (o meseleleri (üzerinde hudut ve kontrol tanımıyan sevgi- Avrupa ile temaslarımız | lerile durmuşlar ve cemiyet dert- #ıklaşmış, birçok tıp kitapları ve | lerini kalplerinin inandıkları bir Avrupa hemiklerile münasebetler te | kuvvetle dalma müdafaa etmişler. essüs etmiş ve müteakip asırlarda Paracelse, Boerhave, Storek'tan dimi dir. Vatan ve millet kelimeleri on » ların ağzından bir lâv sıcaklığı ve çevrilmeler (yapılmıştır, Pasascelse'in tıbbi kimyaisi bizde de | sevvaliveti ile cıkmış ve bu lâv ha- çaren YAZAN: #- Fahri Kurtuluş — Faretini kaybetmiyerek her çarp- tığı kütlede ogitiikçe (o genişli yen halkalar halinde tâ bugüne ka dar cemiyeti ihata etmiştir. Gü - nün İstibdadına karşı gelen top - lantılarda hep bu ateşli vatan mef- küresi ile kafaları işlehmiş gençle- rin sözleri milletin dert ve ıztı - raplarına mâkes olmuşlardı. Bugün mesut Cümhuriyet dev- rinde söz söylemek ve yazı yaz - mak kolaydır. Fakat dimağımızla beraber maziye dönersek, o şartlar içinde ve o devirlerde hürriyet için söz söylemenin ne demek olduğu nu çok İyi anlarız ve o fedailerin kıymeti bir kat daha tebarüiz eder. emiyetin tekâmülü yolunda... Hürriyetin istihsali uğurun da yapılan mücadeleleri, gösteri- len fedakârlıkları unutmuş deği liz. Bugün rahat nefes alabilme - miz ve el ayak öpmeden yaşıyahll memiz İçin dökülen münevver kan “ları içinde sayısız tıbbiyeli kafile- lerinin bulunduğunu iftiharla ha- tırlatırım, Bügünkü cemiyet onla- rın vücutları üzerine kuruldu. Ve onları da bugün düşman çözmeleri altında değil, hür vatan toprakları içinde saklıyoruz. O hürriyet ölü- lerini hiçbir gün düşman çizmele- rinin altında ezdirmiyeceğimize olanca kuvvetimizle söz veriyoruz. Bu günlerin genç nesilleri hayat yükünün mesuliyetini omuzlarına yüklendikten sonra cemiyet davala rının insan duygusunun emrettiği bir vakar dahilinde halledilmesi- ni istediler ve bunum için de hiç çe kinmeden, en ufak bir tereddüt gös termeden kavguya giriştiler. ugün onların uğraşıp ta el. de edemedikleri ve böyle ce büyük bir hüsran içinde (hürri- eo AI Hazin 14,3.3$ Fakat Mesut Bir Sahne Yazan: SABİHA ZEKERİYA Bir verem sanatoryomunun hasta- ları, sanatkâr Safiyeyi bir mektupla, kendilerine bir konser vermiye da- vet ediyorlar. “İyi yürekli sanatkârı- mız, mütevazi bir hastane köşesinde konser vermeyi bir tenezzül saymaz- sa, bu lütfunu, bize mütemadiyen diş biliyen abus suratlı talihimizin bir tebessümü addedeceğiz.,, Mektubun bu acıklı daveti, sanat- kâr Safiyenin hassas ruhunu hareke- te getirecek kadar kuvvetli, Fakat sa natkârm veremlilet karşısındaki kon seri, herkesin kalbini hüzünle ve şük ranla sızlatacak kadar yüksektir. . Sahneyi tasvir eden muharrir di- yor ki: “Profesyonel saz müessese- lerini kıskandıracak bir mükemmeli- yette hazırlanmış olan sahnenin kar- şısında pijamalı. gecelikli, sabahlık- hı, sediyeli ve karyolalı hastalar, sa- natkârları derin bir minnet ve neşe içinde alkışlıyorlar. Müşfik bir has- tabakıcı ağırca hastaları fazla alkış- lamakian, yani fazla kuvvet harca- maktan mene çalışıyor. Onlardan biri siz — Karışma, diyor, belki bu benim son konser dinleyişim olacak. Bunu istediğim gibi dinliyemiyecek mi- yim İhtiyar bir hasta: — Yaşa kızım, diyor, sen bize içis 'ne karışamadığımız hayatı getirdin. Safiyenin boğazında nağmeler büs bütün hıçkırıklaşmış, gözleri yaş do- in. Bir sahne ki, içinde belki son kon seri dinlediğine inanacak kadar ha- yattan ümidini kesmiş, bir hastane köşesinde, hayattan, hareketten, ne- şeden uzak, içine kârışamadıkları ha yatı kendilerine getirdiği için sanat- kârlara minnet ve şükranla bakan astalarla dolu. Bunların karşısında içsılana kadar söylemek ve çalmak isüyen sanatkârların merhameti ta- şayor. Sedyeler içinde gelen hastalar vecdile, zevk ile, belki senelerce ka- vuşamıyacakları, belki hiçbir dahm dinliyemiyecekleri, hasret çektikleri şarkıları dinliyorlar, Bu konserin, hastane köşelerinde Basil dö Kohlarla çarpışanlara, sana- tinin ve sanatkârların candan ve yü- rekten çektikleri bu musiki ziyafe- tinin yüksekliği oraya parasız gidiş. lerinde değil, bu acıklı sahnenin kar. şısında kekeliyecek, hıçkıracak ka dar duydukları hüzündür. Hazin, fakat mesut bir sahne, oumuzat Adres şudur! HK. M. Ameer Abdullah Amman — Tranajordan —— yet) i sayıklıyan şirler yazarak, kâh zindanlarda eriyerek, kâh kız gın çöllerde yanarak vatan için can vermeleri karşısında biz kar deşlerine düşen vazife onlara lâ - yik olmak, her hususta onlara yak aşabilmek ve ahlâken olduğu ka - dar ilmen de kuvvetli olabilmek « tir, | Dünün tıbbiyesi içten içe kay- nıyan, vatan meselelerinin konu- şulduğu, ıztırapların serbestçe mü- nakaşa edildiği bir yer, âdeta il. mi bir klüp idi. Gün geçmezdi ki, Tıbbiyede hürriyet için konuşanlar dan birisi hapse atılmış olmasın. Bir gün nasıl olsa bu vatanda hürriyet kelimesinin ölmiyecek ve lügatlerden silinmiyecek bir suret te yaşıyacağına kanaat getiren tıb- biyeliler, gördükleri tazyikten hiç te müteessir olmuyorlardı. Dün ha pisteki bir arkadaşına bütün şid - dete rağmen kaçak bir kitap gö - türen tıbbiyeli, nöbetçi ile vatan mefküresinin arasındaki uçurum- da sonsuz bir heyecan duymuş ol duğunu bugün ne büyük bir zevk- le anlatıyor. Müşterek içtimai bir davanın 8- Bızlardan kulaklara bir sır halinde intikali esnasında berkes yalnız yatan ve yalnız mukaddes hürri- yet için and içmekte idiler, Orta- lık karanlık, saray havası ciğerleri tıkıyacak bir şekilde ağırlaşmıstı, (Devamı 9 uncuda)