16-2 -938 AYDINDA: iğ Çifçilere Iki Ayda 3 Milyonluk Yardım Yapıldı Aydın, (TAN) — Ziraat Bünkası, ziraat mevsiminin başlangıcı olan| 937 eylülünden itibaren iki ay için-| de çiftçilere tohumluk ve diğer ihti. yaçlarım karşılamak üzere üç mil « yon lira yardımda bulunmuştar.* Bu paranın yarısından fazlası ziraat kre- di kooperatifleri azasına, diğeri de a- za olmıyanlara verilmiştir. Yardım miktarı, geçen yıllardakinden * çok fazladır. Kredi bolluğu, ziraat âletle- rinin çoğalıp asrileşmesine de yar- dım ediyor. Diğer taraftan, kredi kooperatifle- Ti azasının aza olmıyanların adedine yaklaştığı görülmektedir ki, bu mem nuniyeti mucip oluyor. Ziraat Bânkası, teşrinisani ve kâ- nunuevvelde çiftçilere kredi yardı - mında bulunduğu gibi ilkbaharda başlıyacak ziraat faaliyetine de hazır lanmaktadır, Karacasuda Arazi Yazımı Aydın, (TAN) — Karscasuda ara- zi yazmak işi bitmek üzerdeir. Hak kin hemen ekserisi, takdir edilen kıy- metlerin çokluğuna İtiraz ettiği hal- de, Işıklar köylü Hüseyin Kaya, 60 lira kıymet takdir olunan bir hektar arazinin kıymeti 100 olduğunu söy- lemiş ve resmi kaydin tashihini iste. miştir. * Aydın, (TAN) — 20 şubatta Çi- nede ve Nazilli basma fabrikasmda iki halkevi açılacaktır. Oruk Un a Fabrika Kurulacak ve Yollar Ağaçlandırılacak Çoruh, Tan muhabirinden) — 936! tir. Evin zengin kütüphanesinden de yılını kadar sönük bir halde giden| istifadeler temin olunuyor. belediye işleri, Şükrü Uugur geldik- Köylerini Kalkınması İçin ten sonra inkişala maşlamıştır. Maa-| Halkevi başkanı öoktör Cemal 'Al- mafih, tabii ve coğrafi vaziyetinin uy | per ve arkadaşları, bilhassa köylüle- gunsuztuğu yüzünden, bu rin kalkınmasına çalışıyorlar. Geçen sene verilen 50 den fazla konferans- tan köylüleri ulâkadar eden zifal ve İ sıhhi bilgiler, teksir âletile çoğalti- İ mış ve her köye gönderilmiştir. Bu) bir kimyahane, bin metre uzunluğun | sene de memurlardan ileri gelenler | da tesisat ile sıhhi içme suyu temin | ve hatipler, kendi sahaları dahilinde edilmiş bulunuyor. İkenferanslar vereckirdir. İ Belediye reisi, gelecek yıl neler) Evin radyo) hopürlörü vasitasile, yapılacağı hakkındaki sualime şu ce-| Bünlük ajans, vilâyet ve yurt haber- vapları vermiştir: leri her akşam hslka neşrolünmak- “.- İlk evvel yapmak istediği.!tadır. Her cumartesi günü geteleri miz işler küçük bir um fabrikası, |evde suzlı, sözlü toplantılar yapü- bahçe ve yolları ağaçlandırmak, | mükta, ertesi pazar günleri de köyler ihtiyaca güre bir gazino açmak, su | 221lmektedir. yolları tesisatını genişletmektir.,, Halkevi İyi Çalışıyor Çoruh, (TAN) — Asri halkevi bi nası kaşaatı devam ediyor. 44 bin Ti- raya çıkacak olen bina ilkbaharda İ bitirilmiş olacaktır. Halkevinde 60 bayanın iştirekile altı aydanberi devam elen dikiş ve biçki kursundan iyi neticeler alına- cağı muhakkaktır. Ayrıca, hsftada üç akşam fransızca dersleri, her ak- şarr bando mızika dersleri veriliyor Hapisanede mahkürlar için bir oku ma, yazma kursu açılmıştır. Yine halkevi, bu ders yılı içinde! mekteplerdeki fakir çocukların ki -| tap ve giyim ihtiyaçların temin miş, mekteplere tıbbi ületler ve ecza hediye etmiştir. Geçen yaz açılan ve bütün köy muhtarlarile mümessillerinin deva - ma mecbur edildikleri kurs bitmiş rip, Baş ve Diş Ağrıları, Mahmudiye Egit- Nevralji, Artritizm, men Kursunun Kadrosu Artiyor Eskişehir, (TAN) — Bishmudiye nahiyesinde açılmış olan köy eğit- İnen kursu iki senede 204 eğitmen ye Yiştirmiştir. Bunlar kendi köylerinde faaliyete geçmiş bulunuyorlar. 75 i Eskişehir, diğerleri de Ankara ve Afyon vilâyetleri içindedir. Kursun yeni devresi nisanda baş- lıyacak ve kadrosunun bir misli ar- tırılmasına çalışılacaktır. Eskişehirden 50 kilometre uzakta, Eskişehir, (TAN) — Çifteler hahi- yesinin merkezi olan Mahmudiye kö yü, son senelerde süratle inkişaf et- miştir. Eskişehirde İlerliyen Bir Köy Eskişehir (TAN) — Çifteler nahi- yesinin merkezi olan Mahmudiye kö- ü son senelerde süratle inkişaf et- miştir. Eskişehirden 50 kilometre u- | İ zakta Afyonkarahisar şosesi üzerinde Bu gezilerde köylünün bütün Mhti-| ve dümdüz bir arazide kurulmuş lan | yaçları tetkik olunuyor. Neticede kal | e köyün ik banileri, 100 sene ev- katına programlari hazilanıyoı. Ce! vaz" Safia len muhaeirler- sere Balkevifdeden başka JÜMLÜZ | e. ae b anan S5 evden İbaret ve ziraat müd kin girdi büyümüş mandanı dâ iştirak "etmektedir. Her N i köşde evvelâ halkın ihtiyaçları uraş tırılıyor, sonra güzel müzik parçaları | çalınıyor ve küçük mikyasta terssil.? ler veriliyor. Halkevimizin bilhi ! müzik ve gösteri kolu pek ziyade mü vaffakyet göstermektedir. güidike ielğick? Taşpmarda Mektep ve Halıcılık Konya Aksarayı, (TAN) — Taşpı- ileri beş sınıflı ve beyaz ta bir ilkmektep binası yap- Romatizma Baş, diş, nezle, grip, romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün rüyebiliyor. Belediyen ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde üç kaşe almabilir. dardır ve 14 bin liradan ii na reğmen güzel bir pa (HIKADEN MABAAT) Zararsız Bir Yanlışlık (Başı 6 merdaj oturrgakta olan karısına yaklaşa - rak onu altından öptü: — Karıcığım, dedi, bugün ma- aş aldık; Sobolefin karısi; âdeta işitilmez bir sesle: ruble 40 kapiklik kitap ısmarla- — Çok iyi, dedi. Herhalde Bu, İ; muştm. Karsı birdenbire sordu: tem oluruk alacağın Son aylığın - — Kaç paralık, kaç paralık? dir. — 76 ruble 40 kapiklik kitap 18- Doçent bayretle gözlerini açtı; | marlamıştım. Demek ki, kitaba — Ne münasebet son defa. karşılık bunlar gelmiş. Kadın, bu defa daha yavaş bir in karısı düşünceli bir e- sesle: — Kanunen üçte birini kesecek ler. — Hagi kanuna istinaden ?. Han- gi üçte birini — Basbuyağı üçte birini. Nafa- oçentin karısı b dıkları şeyleri birer birer Deçentin yüzü fırlatıyordu.. Git tikçe şaşkınlığı artan Doçeni: — Hâlâ hiçbir şey rum, dedi. Ben M tün bu say- leri, Çifteler harası, köy eğitmen kurs- ları, köy öğretmen okulu, yatılı ilk- okul gibi devlet mi lunuşu da Mahmudiyenin inkişafına yardım etmiştir. Ziraat Vekâletinin *Bunlar,, da 76 ruble 40 ka- piklik değerinde. Belki de işin içinde bir yanlışlık var, Doçent canlandı Hiç şüphe yok ki, Hem ba sik sik oluyor. Here gelelere derhal kütüdü bir mek- ağım, kitapları göndere i istiyeceğim.. Bu paçavra- lara gelince... — Dur, dedi. “Paçavra,, dediğin bu çocuk takımını hiç te geri gön dermiye lüzum yok. Bütün bunlar kız kardeşim Tanyenin işine yarar. eşim yakında anne olacak. seselerinin bu» Çifteler çiftliği, dâha merkezi vazi- yette bulunan başka köye nakledil| tüiştir, var, ye oturdu. Elile alamı uğuşturarak: Museçka, dedi, vallahi dedik» lerinden hiçbir şey anlamıyorum. Fikrini açık söyle! — Demek hiçbir şey anlamıyor- sün?, Ne güzel bir tektik!, Çabuk söyle bana: O kadınla ne zaman- | danberi tanışıyorsun. Konya, Antalya, Afyon Karahisar a Eskişehir vilâğetleri ile birçok k -İlar arasında işliyen otobüslerin ken- di içinden geçmesi, Mahmudiyenin i- lerlemesinde âmil oluyor. SİLİFKEDE: Sulama Kanalı en evvel halıları A- Mahmudiyede evvelce en ziyade merikaya kadar giden Taşpmarda bu hayvancılıkla uğraşılırken, şimdi zi- or. Için Esas Faaliyete Geçiyor Silifiee, (TAN) — Adanadan ge- Ten su işleri memurları, Göksudan istifade edilerek arazinin sulanması için açılacak kanal hakkında tetkik - lere girişmişlerdir. Işi üzerine al- miş olan Fransız kumpanyasmın mü. hendisi de gelerek ilk fazliyete b: lamıştır. Kanalın açılması işi 938 senesi sonunda bitecektir. * Silifke, (TAN) Muhasebel hususiye memuru Hüsnü, ihmal ve terahi maddesinden müfettişçe işten menolunmuştur. Silifke, (TAN) — Iera memuru Baha 409 lira ihtilâs etmiş, hakkında takibata © başlanıldığını anlayınca teslim olmuştur. Müddeiumumilik, Baha hakkında tevkif kararı vermiştir. Istanbulda Darülfünündaki toplantılar, muntazam bir cemiyet halinde devam ediyor; itilâf devletlerine protestolar yağdırıyor; Anadolu ile temas ediyordu. Istanbul hükümeti; bütün bu hareketleri durdurmak istiyordu... Milli kuvvetten, imandan bahseden Ana dolu gazetelerini Istanbulda muhalif bir gazete: “(Lâhana yaprakları) diye tahkir ediyordu... O kuvvetler ister kazansın, ister kazanmasın, bizim gözümüzde değeri sonsuzdu... Haksız bir ölüme bo- yun eğmektense, hakkımızı koruyarak ölmek elbette daha şerefli, daha bize yakışır bir şeydi!.. Anadoluda milli hükümet meydana gelince, (Mi- sakı Milli) yapılınca düşman ve İstanbul daha ra, daha korkunç fikirler beslemeye başladı... Niha- yet bu kara düşünceler, acı bir vaka halinde baş- gösterdi; On Altı Mart faciası Şehzadebaşı karako- İundaki masum askerlerin gece yartlarında şehit e- dilmesi tüylerimizi ürpertti Bicak tâ boğazımıza dayanmıştı; Anadoludaki yurttaşlarımızın çektik- lerini çekmek sırası, bize de gelmişti... O sabah, hergünkü gibi Zeynep hanım konağında yine toplantı yapacaktık; lâkin gördüğümüz manza- Ta ile hepimiz taş kesildik... İstanbulu artık resmen işgal altına alan kuvvetler, o gece Darüllünuna da girmişlerdi... Salonlarda, koridorlarda kara derili, silâhlı, Hint- li askerler dolaşıyordu. Talebeye, binanın bir kö- şesinde bir kaç-oda bırakmışlardı. Ta karşımızda, yanı başımızda dolaşan süngülü, tüfekleri, kara derili insanlara baktık, baktık!.. Kork madan, titemeden baktık!.. Bizim, karşılarında bu kaskatı duruşumuzu gören kara derililer, süngüle- rinin ucunu boğazlarına dayuyarak, tüfeklerini bize doğru uzatarak: “Sizi böyle keseceğiz; sizi böyle vuracağı»... de- mek ister gibi işaretler yapıyorlar; korkunç korkunç sırıtayorlardı... Türk kızı, Türk erkeği ölümden korkar mı?!. Bi- den 600 metre yükseklikte kurulan sanatin idamesine çalışılı yeni binanın nişaatına aittir. rai faaliyet te armtıştır. Romanya ve Bulgaryadan gelen muhacirler saye-| sindö köy büyümüş, öivartlaki devle İse arazi hale doğvirimeeter — - ehe isemmm : Yalnız g | VEZİRKÖPR Bafraya Güçlükle Nakliyat Yapılıyor riki?. dı. Vezirköprü, (TAN) — Komşumuz Bafra kazası, un, zahire ve buna mü masil ihtiyaçlarını buradan temin et- tiği, Vzirköprüden Bafraya her hafta yüzlerce yolcu gittiği halde arada bir Şöse yoktur. Bütün nakliyat Kızılır- mak üzerinden İmakta, vukubü- lân birçok kazalarda boğulanlar ol rhaktadır. Halk, Bafra - Vezirköprü arasında. bir şose yapılmasını pek ziyade te menni ediyor. rının mânası — Kitap mı? Kundak takımı bezleri mi kit DONUYORUM agi zi böyle haksiz yere mahiküm etmek istiyen medeni» yet utansın, dedik ve foplantılarımıza, görüşmeleri” mize, İsyanlarımıza yine devam ettik; daha tehlike- Yi zamanlarda yapacağımız şeyleri düşündük. Derdimiz büyüktü; bizi esir etmişlerdi. Sokak- larda türlü türlü serpuşlarile, renk renk, biçim biçimi insanlar dolaşıyor; ayaklarının mağrur vuruşlarile topraklarımızı titretiyorlar; başımıza düşman uçak» larından gülleler yağarık gece yarılarında evleri mizi, damlarımızı parçalıyor; bizi uykumuzun ara- sında yakıyor... Denizlerimizde kale gibi, yabancı gemiler sıralanmış; toplarını bize çevirmişler... Istanbul Halkı, masum, mahküm, korku ve telâş içinde kendi topraklarına korkarak, çekinerek basi- yor; gökte daha günün ışıkları kararmadan herkes evine çekiliyor; Kapısını kilitliyor... Nevgünlerdi 6 gürler?.. Bunu anlamak, duymak için ancak o günlerin heyecan! içinde titremek, sar- sılmak lâzımdır... Nasıl kara çarşafımın içinde du- var diplerinden sürüne sürüne, büzüle büzüle yü- rürdüm; nasıl esirliğin isyanile kavrulurken yü- zümdeki kara örtünün altında gözyaşlarım seller gibi boşanırdı... we Hasanı böyle bir hayatın sonunda, memleketin bu acı günleri içinde tanıdım. Ara sira ocağa uğrm- yan, sessiz. kendi halinde bir 'geneti. İslere pek ka- rıştığı yoktu. Bir gün birkaç arkadaş ocakta görüşürken o da yanımıza geldi. Bana tanıştırmak İstediler; Hasan: — Yıldız hanımla birkaç defa görüştün amma her defasında beni unuttular. Diye elini uzattı; ben u- tanarak, yalan söyledim: — Evet, dedim, hatırlıyorum, unutmadım. Hasan sözümü kesti, gülümsiyerek: Hatıtladığımzı zannetmiyorum, eminim, adi- mı bile bilmezsiniz. Dedi düm. — Yok, dedim, adınızı biliyorum, şimdi öğren- dim. Sonra kendisinden özür diledim. Okadar heye canlı, teessürlü günler arasında yeni bir arkadaşı hatırlamayabilirdim. O günden sonra Hasanı bütün toplantılarımızda hemen her yerde yanıbaşımda görmiye başladım. Biraz dili çalan bir Anadolu çocuğuydu... Zekice, se vimli, mütevazi idi. O günlerde biribirimizle, hep, içinde bulunduğu- muz en kuvvetli mevzu olan yurt ve millet raesele- lerinden başka bir şey görüşmüyorduk. Hasan, bö- nim heyecanlarını anlar görünüyor, kendisi de ay- ni duygularla heyecanlanıyordu. Anadoludan sık sık haber alıyorduk; orada hudu- da doğru; batıya doğru, ölüm bahasına kazanılarak Lâkin — Hangi kadınla?.. — Ne bileyim ben hangi kadın: l la? iy ki yakında SEA tene GEEK £ — Çıldıracağım yallâhi. Ne teb- — Yakında baba oluyorsun!, Ar tak bilmemezlikten gelmet. Doçentin karısı ağlamıya başla- Doçent can sıkintisile sordu: - Bütün bunlardan hiçbir şey edir? — Bunu ben sana sormaliyım: Bu yaptıklarının münası Sen Moskovadan ne ismarladın?. — Ne mi wmarladım”. Lıyacağım: Kitap. ması mı kitap? Sana böyle kitapla rın ne Tüzumu var? emmel, Şu halde yalnız 76 ruble 40 kapik göndermemiz lâ zım gelecek.. Demek ki, mesele ağazası sipariş ça ilmi besi şefi mağazanın paket dairesine girdi. Memurlardan Kat ya Çesova korku ile gözlerini ona kaldırarak sordu: — Nikolay Karpiç, benim işim ldu?. Hani şu İşi sipariş mese» . Yanlışlık olmamış değil mi? Şube şefi sert bir eda ile; - Tabii yanlışlık olmuş. Fa kat senin taliine işin İçine şikâyet girmedi. Her İki müşteri de yan- ış giden siparişlerden hoşlaşmış © lacak Ki, onları alıkoymuş.. Senin yatağın herkes çocuk bekliyor. Ve herkes okuyor... İştn içine şikâ- iği için tabii vazifene ni et vermiyeceğiz!, Fakat gözü- bl ne in bu yaptıkla- | Je nedir? Ne tsmar Bunlar mı kitap? mi kitap?, Çocuk » Çocuk muşam- bir şerefe doğru büyük bir akın vard Asırlardanberi bu memleketi kenile besliyen A» nadolü, şimdi de son damla kanını harcıyarak onu kurtarmıya çalışıyordu. Memlekette harp edecek vasıta yoktu; düzgün bir teşkilât yoktu; yer yer toplanıp büyüyen milli kuv- vetler çakmaklı tüfeklerle, iki üç eski, bozuk tayya- re ile düşman kurşısına gidiyorlardı... Anadolu Şe- birleri, bu fakir vasıtalarla biribirinin imdadına ko- şüyordu; genç, ihtiyar, kadın, erkek aşılmaz dağları yararak, bataklıklar geçerek, karları, buzları dele- Tek develer üstünde, kağnilar içinde, onları da bula- mazsa kendi sırtında yürdün bir ucundan öbür vü ma yiyecek, silâh taşıyordu. Biri ölen öküzün Yetine kendini koşan; uyuyan çocuğunun örtüsünü, ilanmasın diye, taşıdığı hanenin üstüne seren; ateş çemberinin içine İst girerek düşmanla pençeleşen, askere kuvwsi ret veren, hattâ şehit düşen kadınları" belerini, berizimiz sarararak; dinliyömtv! Bunlardan bahsettiğimiz bir gün. £ yerimden fırladım: — Ah, biz de gitsek, neye burn” rada daha başka ne yapabiliriz dasız bir isyan... Nihayet Burada ne düşünsek. ne v den ibaret... Halbuki oru cı çarpışıyor... Orada duyu kükreyen isyanı harcamak | Hasan hayretle dinliyor — Nekudar samimi, heyecan! Yıldız Hanım, #izi kara bayraklı m görmüştüm, nekadar müteessirdiniz yordunuz, diyordu... O günlerde İstanbuldan Anadol: ğalmıştı. Ben yine coştum: tep-