rr: â MASAL: Çobanla Karısı Vaktile küçük bir köyde bir ço -zinle kalamadım. Wakat İş banla karısı otururlardı. Zavallılar hem fakir, bem de ihtiyardılar. Köy de hemen herkes onlardan daha zen- gindi. Zaten bu köy zengin, şirin ve Büzel bir köydü. Bir dağın yamacmda, yeşil. Hklere gömülmüş gibi durur, yanın. dan da küçük bir dere akardı. Her köylünün orada © güzel bir evi, inekleri, koyunları, tarlası vardı. Za- Vallı çobanla karısının da köyün ea tenha yerinde bir ufak kulübelerin- dan başka hiçbir şeyleri yoktu. Fa. kat ikisini de yürekleri pek temiz ve iyi idi. Hallerine şükredip işlerile uğ. Paşıyorlardı. Bir gece, müthiş bir fırtına oldu. Şiddetli bir rüzgâr esiyor, dolu ya - Eryordu. Herkes evine çekilmiş ak- gam, yemeğini yemekte idiler. Bu s- rada zayıf, yorgun, küçücük bir cü- ce elindeki değneğe dayana dayana kapı kapı dolaşıp bir parçacık ek - mek istedi. Zavallı, öyle yorgun, öyle Açtı ki bir adım atmaya bile mecal kalmamıştı. Üstü başı yırtık, yüzü Sapsarı idi. Fakat nedense köyün hiç bir yanında ona acıyan çıkmıyordu. Cüce dolaşa dolaşa nihayet en uzak Ve en uruk eve, çobanm kulübesine gelmişti. Kapıyı korka korka vurdu İçeriden önce çoban, arkasından da karısı koştular. Cüce onlara: — Yorgunum, çok uzak yoldan gel dim. Karım da aç. Bana bir parça Binlenmek için bir yer, bir lokma da ekmek verir misiniz diye yalvardı. Kar koca: “acaba yiyeceğimiz var mı 7, diye düşünmediler. Hemen kapıyı açtılar. Onu içeriye aldılar, O- caklarının başına oturtup elbiselerini kuruttular, Kilerde bulabildikleri pey Bir, süt, ekmekle karımı doyurdular. Cüce, doyunca hemen gitmek iste- di. Çobanla karısı; — A... bu havada gitmek olur mu? Bu gece bizimle kal. Yarın hava a çılır açılmaz yola çıkarsın. Diye onu alikoymıya çalıştılar. Fakat ilce buna bir türlü razı olmadı. Ku- Tuyan esvaplarmı sırtıma geçirip yola çıktı. Giderken karı kocaya: — Yarn sabah şu arkudaki dağda yiliğinizi hiç unutmıyacağım. Bu köyde sizden başka merhametli insan.yokmüş.Ben iyiliği unutmam. Bunu size yakında Böstereceğim, dedi, Karı kota odalarına çekildiler, Uy- kuya daldılar. Sabaha karşı müthiş bir gürültü onları uykularından w - yandırdı. Fırtına, birdenbire © kadar, iddetlenmişti ki yıldırım arkasmdan yıldırım düşüyor, sanki yer yerinden oynuyordu. Köyün yanıbaşındaki U- ludağdan kiyamet kopuyormuş gibi mütiş senler geliyordu. Ansızın, dağ! dan koca bir kaya kopup aşağı doğru, yuvarlanmıya başladı. Köylüler ka- din, erkek, çoluk gocuk korkudan de, liye dönmüşlerdi sanki.. Hepai arcak yataklarından sokaklara fırlamış, beğ, raşıyorlardı. Nafile... Yuvarlanan kayayı dur durman çaresi yoktu. Bir yandan da köyü sel basmıştı. Koca haya sular içindeki köye ya - varlanıp evleri yıktı, büylük küçük ö— nüne gelen bütün insanları ezdi, öl - dürdü, En sona köyün en kenarında ki çobanm küçük kulübesi kalmıştı. Yuvarlanan kaya köyü ezince dur - muştu amma sular nerdeyse orayı da basıp mahyedecekti, Çobanla karısı kapılarının önlerin- de korkudan tirtir titreşiyorlar, sıra bize çeldi. gelecek diye sayıklayıp! duruyorlardı. Tam bu arada ne gör- seler beğenirsiniz? Bir akşam evvel- ki misafirleri küçük cüce bir küçük kaya parçasının ültüne binmiş, elim- de de bir çam dalı, bu dalla sulara vura vura onlara doğru gelmiyor mu? Ne sele, ne yıldırımlar, ne de rüzgâra aldırmadan ıslık çalıyordu. Yüzü sevinç içinde idi. Sanki köyün altüst olması ona vız geliyordu. Karı kocanın yanına varınca: — Korkmayın, size bir şey olm. yacak, dedi, Altındaki kaya parçasını kulübe - nin eşiğine yanaştırdı.. Bu küçük taş parçası birdenbire büyümiye baş- lar. Büyüdü, büyüdü, büyüdü.. O kadar büyüdü ki: bütün evin önünü kapadı. Oralara hücüm eden sular bu kayadan aşıp eve giremediler. Böy lece kulübe sapeağlam kalabildi. Çoçuklar hiç kırlangıçların ku ruklarma dikkat ettiniz mi7 Tabii hepiniz: “Evet., diye cevap verecek- siniz. Bunu biliyorum. Fakat hiç bu lal şeklinde olduğunu araştırdı.) hız mr? Muhakkak hayır. Öyle ise, ben size anlatayım: Vaktile bir tufan olmuş. İste © tu-| fandan evvel Tanrı Nuh babaya bir gemi yapmasını ve içerisine her ci hayvandan dişili erkekli bir çift ar masını emretmiş. Gemi yapılmış, iç risine yiyecek, içecek alınmış ve mev cut bütün hayvanlardan da birer çift binmiş. Müthiş yağmurlar başlamış. ber tarafı sular basmış, her şey mah volmuş, ve herkes boğulmuş, Yal - m de sağ bir insan kalmamıştı. Her şey yıkılmış, herkes ölmüştü. Yalnız ço” banla karısma ve kulübelerine bir $ey olmamıştı. Sanki onlarm yakın. larmda ne bir fırtma olmuş, ne bir) yıldırım düşmüş. ne de seller akmış- ti Çünkü bütün köyde yalnız onları cüceye yardım etmişlerdi. Fırtına, ka yanm yuvarlanışı, seller hep cüceni öcal idi. Köy halkı ondan basta ve yorgunken bir yudum suyu, bir lokma ekmeği esingemişlerdi, o da onların başına bu felâketi getirmişti. Onun için o gece çobanın evinde kal- mamış, acele acele dağa gitmişti. Hani çobanla karısına: “sabaha kar. gt benim şu dağda bir işim var. de- memiş miydi? İşte o işi köylüleri mahvetmekmiş. Karı koca da hem sevinç, hem de şaşkınlık içinde cliceye teşekkür et tiler. 0: — İyiliğe iyilik ettim, kötüler de cezasını buldu, dedi Ve tapkı altında ki kaya gibi birden büyüdü, büyüdü, büyüdü... Dünyadaki en iri bir insanm on, en beş misli büyüdü. Sonra birden gözden kayboldu. Nihayet fırtına dinip te, seiler aza- gok acele bir işim var. Onun için si-|lnca, köyde ne bir tek dikili taş, ne | görmediler, Çobanla karısı bir daha onu hiç... mız Nuh babanm gemisi, içindekiler le beraberyüzmiye koyulmuş. Bunu gören şeytan kızmış, ve ge- minin içine girerek dibini delmiş. Bu deliği gören bir yılan derhal kuytu” ğunu deliğe sokmuş, gemiyi batmak. tan kurtarmış. Yağmurlar dindiği zaman gemi bir dağın tepesinde otura kalmış. Sular çekilmiş ve herkes dışarıya çıkmı: Tanrı yılanı mükâfatlandırmak İçin, çağırmış ve ona demiş ki: — Yaptığın isten çak memnun oi- dum. Mükâfat olarak bir hayvan seç mene ve onu yemene izin veriyorum. Yilan cevap vermeden önce dişin. mek için biraz vakit istemiş ve dü- günmiye başlamış. Tum bu sırada kuşların kuyruklarınm neden böyle | yanından vızlıyarak sivrisinek © geç. miş. Yılan hemen seslenmiş: — Amman sinek kardeş, sen hay vanların kanmdan hangisinin daha lezzetli olduğunu bilirsin bana söy- le demi. Sinek — Dur gidip bir bakayım, sonra si pa gelip haber veririm, diyerek uç - muş gitmiş. Ona konmuş, buna konmuş mika - yet wn lezzetli kanın insanda oldu - Şunu anlıyarak yılana doğru gelmi- ye başlamış. Yolda kırlangıca rast- gelmiş ve ona olanları anlatmış o da hemen sineğin üzerine atlıyarak dii- Bi koparmış. Sinek yılana gelmiş fa- Kut bir türlü insan kanın en lezzet- Hi kan olduğunu anlatmıya muvaffak olamamış. Yılan bu hali görünce «i- neği de yanına alarak Tanrınm kar. şısıma çıkmış, tam bu esada oraya, kırlangıç ta gelmiş. Yılan işi anla tirken kırlangıç söze karışarak en lezzetli kanın kurbağa kanı olduğunu öylemiş. Tanrı da yılana: — Öyle ise sana müsaade ediyo - rum, git bir kurbağa ye, demiş. Yılan kırlangıca o kadar kızmış ki, derhal üzerine atılmış, fakat işin fur kma varan kırlangıç daha çevik dav ranarak uçmuş ve uçarken de kuy- Tuğunun ortasındaki tüyleri yılanın Ağzından kurtaramamış. İşte o gündenberi kırlangıçlar ça tal kuyruk kalmışlar, Süt tozunu hepiniz duymuşsunuz. dur. Süt tozu, tor haline getirilen Sütten başka bir şey değildir. “Sütü toz haline getirmiye ne lüzum var?, Dememeli. Çünkü uzun gezilere çi kacak olan birçok gezginler, yanla- rında kova kova süt taşıyamıyacak- ları için, sütü daha hafif bir halde götürmek zorundadırlar, Bu da an- cak sit toz haline getirmekle kabil olmuştur. Evvelce sütü toz haline getirmek igin kaynatır ve suyunu boğu halinde ha- vaya uçurürlardı. Halbuki bugün da ha kolay yollar bulunmuştur. Gayet sicak bakır odalarda sütü ince fıskı- yelerle toz gibi fışkırtırlar, bu fışkırt ma sonucunda havada kuruyarak yere diişen süt, toz olur Avrupanın soğuk ülke'erinde kışın buz. üzerinde patinaj yaparlar. Pa - .kat buzun çok ince olmaması lâzım- dır. Çünkü ince bir buz, insanın ağır. iTTE BUNU | Nedenmi BİLMİYORDUM / liğına dayanamaz. ve krıır. Fakat buzun kalınlığı eğer 20 san- timetreyi geçerse, dayanıklığı akıl - lara hayret verecek bir derecede ar- tar, Bundan bir çok yıllar evvel, 1s- İtanbulda büyük bir kaş olmuş, Boğ: ziçi de donmuştu. O zaman Üskü - İdardan İstanbula arabalarla geçilmiş ti. Arabayı taşıyabilecek buz, her bal de 20 santimetreden kalındı. Ame - rikada Hudson nehri donduğu bir rada, ağır şeyler taşımak istiyen bi- risi düşünmüş taşınmış, buzun kalın- ağını ölçmüş, bakımış ki 25 santimet- re. Fakat taşıyacağı şeyler çok ağır- meş. Bunun için buzun üzerine su döktürmüş, o, su da donunca buz ka- nlaşmuş. Ve böylece nehrin üstünde ki buz tabakası 40 santime çıkınca buzun üzerinden koca bir lokomoti- fi geçirmek kabil olmuş. Küçük yüzücüler Pariste ber yıl “okullular bayra - mr. yapılır. Bu bayramda birgok spor eğlenceleri tertip edilir. On ay durma dan çalışan küçük okullular bu şen- iklerle okula veda eder, evlerine 6ö- erler. Yapılan eğlenceler arasmda "yüz- 20 müsabakası, da vardır. Bu müsa- kaya bazan pek Küçük, yasta ç0- suklar da girer. Son defaki müsaba: kava bir düzine kadar beş yaşında ço! cuk rirmisti. Birinci gelen ancak (4) yanımda bir küçük çocuktu. Dünyanm İbu,en ufak” yüzme “şampiyonuna İ kendi ağırlığından fazla şeker hedi » İ ye ettiler, -n ... LOKANTANIZA BİR HAFTA EVVEL PEK LÜTÜFKÂR “MZ Bayım. İtadaki nokta yerine siz de bir sesli harf koyunuz. Evvelâ vücudümüzün. bir parçası, sonra kömür yanmes meydana gelen şeyi, daha sonra, hür- Kahkaha Köşesi: Yaman > Bisikletçi ” İmiş — Artk bisikletini yürütmiye alış« tan mr? b — Ne demezsin. O kadar alıştım ki, yürümezse üstünde bir dakika bis emye ie öz Burada iki harf görüyorsunuz, Ör- riyetine sahip olmıyan adam, ve #00“ a da kalmak maslarından emir ya pıncıya kadar ortadaki sesli harfleri değiştiriniz. Dört kelime tamam olun- ca bilmece de çözülmüş demektir. HER ŞEYİN BİR TAGACA TUTUN DÜŞMEM,