AAAT TT GÜS SYLÜMRDN LA ©1 Pon dargınlığı Zan: n “2? Kemal SUNMAN| lğlıın'ıyıyı gitmiş, Yazı ile dönmüş. ,:“_ı—";;mı aıı!.v.ugıl;ış:;:.":ıug Diştar, © e" Biri bir çiçek ism kayarıiSeklerin Mşlür p Ünlerigie BAY2lİ bir ölenizn tat v Ö'ülemi dolduranlar hd tekikati anlatmak Ynyanın bir Bülarını Lotini H'Wıhxı da K” İsponl, *B Şök yerlerini ge- Ve kendine göre de Yazmanın hem ele- letini idrak etmiş o- Bnlattığı japonya ve hakikatteki japon- Sra benzememiş. ja- Hizn o romanla- mamış olabi uklönların yazıldığı de- AFi için yapon — oek eati biy gd, japonya da öy- Memleket. Avrupa i- ';::ı;:“m münasebetleri *arzda başlamış ve Gür Öyle devam etmiş. K Olar, 'tnen Avrupalılar hep ini e€ Uzak Şarki n itkta da kuv- n B '“un'me_k istemişler, bu ü üzerinde hiç de h—’..'“,,:" MAĞi Hüi . Ş d'nıweuı olmaktan Madığını görmüş, bütün kendi kendine ça- küvveği :hıdm..ı kâfi derece- r ğ n“ı:unın sonra Rus- Va ti Y ölçüşmeğe kalk- ılll Eı ve kazanmıştır. d Malüm Ponun dünyadaki itibar len sanra büsbü yi "ı*_;t " , le harbe girişeceği- İngiltere gibi bir Tlemaşl'di. Rusyanın Asya- ,P:'!en endişeye düşen t Onu mağlüp edecek Tüzamdı. Sonra yine a':.bimednda. Uzak Yayılmasından haş- lar da ilk za- Yeya İtbonlara ümit ve cesa- İN b tuşlardı. y Nikolanın Rusyasını ÜB t y Oüta Japonun ve ja- e ı.,_"*—ıuı anlaşılıyordu: İn romanlarındaki gi- (a ha ARMbiyeti Amerika- ri 'a istendiği hal- sin) | N 9 kadar çabuk galibi- en dünyanın neş'e- Te Amerika Cum- vı:: Ruzveltin araya 80 kağ3Yayı ne kadar müm- t Sabuk galibin elin- , Üzere iki tarafı ba- M an Çemiz olmamıştır. Ar- 1 bu noktal na- ü l Yeyit edilmiş oi- n Usya arasında Hveçile. İi larağ da bir- Ni ileri götürmüş, N yi li SĞi Ka y tları na- Sir ROMAN: 70 it:..;:f"ü hükimeden a- ün acı hay- üllet * Kütilin idamını is- 1 inesinin bu yol- bekliyor ve 'er gölgeden iba- | N arttıkça artmıştır. | bir vaziyet almaktan | | | | Cinayet Davası k: Yazan : ETEM İZZET BENİCE Oti Na dnemealg aa | B ol Muvakkat bir İş arıyan genç | hınmalarile kabil olabilir. İngiliz — japon ittifa- kının macerasını unutmi- yan japonlar vardır. Fa- kat bunlar artık eski nes- lin diplomatları — sayılı- zarile bakılmaktadır. Bugünkü ja- ponyanın — mukadderatini. — idare inde bulunanlar — arasında artık o eski itlifakın hatırasını di- riltmek istiyenlere tesadüf edilmi- yor. Dendiğine göre japon İngilize | karşı dargındır. Çünkü İngiltere ittifakı tazelememiş, buna lüzum görmemiştir. japon haleti ruhiye- #dhe dair yazı yazan Amerikal iğine göre; japonlar ken- dilerini dörtbir taraftan kuvvetli rakiplerin türlü tertibatı içinde, her teşebbüsü akim bırakılmak is- teniyor görmektedir. Asya kıl'a- sında ilerlemek istiyor, buna karşı İngiltereyi ve Amerikayı muhalif vaziyette buluyor. Onun için ga- yesine varmak, kendine yardımcı bulmak için başka müttefikler a- ramaktadır. Nüfusu gittikçe artı- | yor, artan nüfusunu beslemek için de yer ararken karşısında yine İngiltereyi ve Amerikayı buluyor. Japonya kendini sanayi memleketi haline koymuş, ona göre çalışıyor. Fakat iptidai maddeye olan ihti- yacı dolayısile hep hariçte başka | yerlere muhtaç. Geçen Avrupa harbinden çok kâr etmiş olan ja- ponya bu seferki kavgadan da is- tifade etmek istiyebilir. Lâkin o zamanla bugün arasında çok fark HALK— ÜTUNU. lş Ve İşçi Arıyanlar, şikâyetler, temenni- ler ve müşküller Daktilo aranıyor Beyoğlunda — Topçeken — sokağında Sulh Mühkemeleri karşisında 27 nu- maralı B. Nâzim Kaygunun — yaztha- nesine kanaatkâr bir ücretle bir dak- tile bayan aranmaktadır. Talisiz bir genç kız iş arıyor| «18 yaşında, ortaokul mezunu, dak- | tilo bilir bir genç az bir ücretle 2 ay kadar bir işte çalışmak istiyor, Arzu edenlerin çalışma şartlariyle birlikte, Son Telgraf Gazetesine (TT. 252) Rümuzu ile bildirmeleri rica olunur.> OÖrtamektebin 8 inci sınıfına - kadar okumuş ve mali vaziyetinin darlığı yü- zünden tahsili bırakmak tehlikesinde malşetini temin etmek için hayata tılmak gayesindedi. Terzihane, a ye, imalâthane gibi yerlerde - kanaat- | kâr bir ücretle IŞ vermek sureliyle bu fakir aileye yardımda bulunmak işti. yen Slicenap iş sahiplerinin Son Tel graf Halk Sütununda Aytene yazma- ları rlca olanur, Bir Daktilo iş arıyor 18 yaşında Hise 11 de kimsesiz bir kazım. Resmi, husust bir. müessesede veya bir ticarethanede yazı ve hesap işleri , üzerinde çalışmak — İstiyorum. | Daktilo da — bilirim. — Talip olanların Son Telgraf Halk Sütununda (K. K.) ramuzuna müracaatlerini rica ederim. Kimsesiz bir genç iş arıyor Yaşım 18, tahsillm lise 1 e kadardır. Resmi, hususl müessese ve buna mü- masil yerlerde çalışmak emelindeyim. Arzu edenlerin Üzküdar 98 No, lu Yil- dız Ötelinde Mebnet Özsar'a müraca- atlerini saygılarla dilerim. Gelen İş Verme Mektupları Kâtip, Bayan HL Y. Z, Çalışkan Türk, N, A, Bayan Aylen: Namlarını- za gelen mektupları acele aldırmanız mercudür. dinledi. Şahitlerin söylediklerini tekrarlıyacak değilim. Sadece o sözlerin bile tahkikatı genişletmek için bir mahkeme heyetine kuşku vermeğe kâfi geleceğini — sanıyo- rum. Halbuki, yüzde yüz Veda- dın bu cinayette hiç relü olma- | dığını, katilin tamamile başkaları olduğunu da isbat edebileceğim. Bu yolun içindeyim, Şahitler ba- ma bütün ipuçlarını vermişlerdir. Yalnız bu ipuçları üzerinde yürü- yehilmek, hakikate vasıl olmak i- çin onları sıkı bir sorgudan geçir- mek lâzımdır. Bu ise ancak kı rınızla ve şahitleri tahtı zanma a- | Yüksek heyeti hâkimenizin bu | hususa karar vermesini ısrarla ve adaletin yüzde yüz bir isabetle te- | için bazı tedbirler alındı. Fa- | Fakat, unutmamak lâzemdır | re: değildir. Bir çok Anadolu Bira imalâtırı arttırmak lâzım €Gçen yaz bira buhranının en hâd devresi idi. Bu yaz kat, imalât, yine ihtiyacı kar- şılamıyor. Nihayet bira fab- rikası — muayyendir. Bütün memleketin ihtiyacını bu fab- rika karşılıyacaktır. Böyle şey olmaz. Bir, iki fabrika, bütün Türkiyenin bi- ra ihtiyacını karşılamaz. Ya- zın, çok sarfiyat oluyor. İs- tanbulda, mümkün mertebe | ihtiyaç karşılandı, diyelim. | ki, Türkiye, İstanbuldan iba- ve taşra şehir ve kasabaların- da, yazın biraya ihtiyç hisse- den ve almak istiyen vatan- daşlar vardır. Bu vatandaşlar | her istedikleri zman bira bu- lamamaktadırlar. Muhtelif yer! lerden aldığımız mektuplar- da, bu hakikati öğrenmiş bu- lunuyoruz. Bir çok Anadolu ve Trak- ya şehir ve kasabalarına bira çok mahdut ve muayyen Fası- lalarla veriliyor. İlk ağızda a- labilen alıyor. Sonra, bitti, de- niyor. Görülüyor ki, sarfiyat çok- tur. Devletin, hafif içkileri | tamim etmek istediği de ma- lüm.. O halde, bugünkü bira imalâtını çok daha fazla bir hadde çıkarmak zaruridir. —| Bilmiyoruz, alâkadarlar ; düşünüyor ve bir tedbir mak üzere bulunuyorlar mı?. | BÜRHAN CEVAT - Karpuz Kavun sergileri Karpuz, kavun mevsimi başlar baş- lamaz geyyar karpuzcuların sokakları kirlettiği ve karpuz sergilerinin şeh- TiN uUmUMİ Çehresine bir köy manza- Tası verdiği görülmüştür. Alâkadarla- Tü yapılân bir tamim He şehrin bar- Puz satıcıları / tarafından - kirletilge- sine müsaade edilmemesi bildirilmiş- tir. , DOKTOR DİYOR Kİ ea Hakik! astma'nın sebepleri ka- rıştıkür. Sinirden gellr, beyinden gelir, irsi istidattan olur. Sebep- ler dalma ayrıdır. Sinir taharrüş- leri, burun direği, iziliği, bezlerin sişkinliği gibi arzalar ve hazim bozukluklar astmaya sebep olabi- Azadan hiç birinde sultayek- kül olmadı', mikrobik ve entani sebepler olmadığı halde de görü- nebilir. Yumurta, et, balık, çiçek, vanta, esans kokuları astma nöbe- tini Gavet edebilir. Özlim, — hattâ mahalle değiştirmek — bile mües- | ) #ledir. Her astmalı araştırırsa, kendi- sini rahatsız eden bu - siz sebepleri keşfedebilir. — Nöbe- tin gelmemesi için ilk çare bunun hangi sebepten ileri geldiğini bul- maklır. Bulduktan — soara da te- davisi hektar' işldir. Su, rönlgen, üşi gibi muhtelif tedavi üsülleri vardır. cellisi için istiyorum. I Bundan soura hâkim eliylec | — Peki, Diyen bir işaret yaptı ve müd- deinmumiden sordu: | — Ne dersiniz? | Müddelumumi biraz düşünerek: — Suçlu vekili.. Diye ağırdan alarak ve düşün- | celerine selâmet vererek söze başladı, devam etti. i — Şahitlerin ifadelerindeki ba- zı cümlelere istinat ederek yine şa- hitlerden Ferdi ile Şaban, Meh- met, Mustafanın tahtı zanna alım- maları ve yine Reeninint'mahke- menize suçlu olarak celbini yor, Bunun im de peşinen tahki- lüzum gösteriyor. Saçlu vekili talebi yapınış olmak- la beraber heyeti hâkimeye vesi- kalar tevdi etmiş değildir. Bu ve- lerin bir nevi (f- şaalı mahiyetinde olmasaydı he- hitlerin battâ zsurunuzda tevkif edilmelerini is- | terdim. Bu vaziyet mevcut olma- | li | miz zan ve tahi MAHKEMELERDE: Mecliste dilini, sof 'rada elini kısa tut ! “ Sen bu Hasanın ne mal olduğu- nu bilmezsin.. pireyi deve, yapar.,, HÜSEYİN BENÇET X— Yazan Üç dört bıçkındılar.. Hepsinin | birer omuzu aşağıda, bi zu yukarıdaydı. Yürüyüşl yliğe | lerin garip hususiyeli var. dı. Elleri pantolonlarının ceple. rinde, kısa bir mesafe dahilinde Bir lanesi de vardı ki, bir ke- nara çekilmiş duruyordu. Başın- da gazli bezden, — sarik gibi bir sargı vardı. Sargının — arasından pamuklu çıkmıştı. Bu, öbürlerile konuşmuyor, onlarla beraber do. Taşmıyordu. Mahkemenin kapısı açıldı. İçe. riden çıkan — mübaşir, bunların yanında duran bekçi; — Bunları sen mi getirdin hem- gehri? dedi. Bekçi cevap verdi: — Evet, ben getirdim. — Topla da getir içeri.. Hepsi buradalar mı? — Buradalar!.. Hadiyin baka - hm. Başı sarılı olan önde, öbürleri arkada, mahkemeye girdiler. Hâkim, sıra ile hepsinin hüvi. yetlerini tesbit etti. Davacı, başı sarılı olandı. Diğeredört tanesin. den dava ediyordu. Davasını şöy- le anlattı: — Efendm.. Bunlar sözde benim arkadaşım. Dün gece hep beraber içmeğe gittik. Oturduk meyhane- de. Başladık içmeğe. Saat on bu. çuğa kadar içtk.. Saat on buçuktu. Bu Veysel: Haydi artık gidelim, —dedi. de: Ben — Daha erken, biraz daha otu- rahm.. dedim. Sarhoşlukla, —Vay, sen bizim oturmamıza kalkmamıza karışıyorsun. Diye küfüre başladı. — Ağzını topla Veysel.. Ben in- sanın çenelerini kıraraım! dedim. Masadaki rakı şişesini kaldı . rınca kafama vurdu. Bakın işle, şuradan, alnımın üstünden — kan akmağa başladı. Kanıgörünce be. nim nevrim attı. Buna bir yum- ruk yapıştırdım. Onda sonra çul- landılar dördü birden Üzerime... Ver Aliah ver.. Yer misin, yemez misin!.. Pestilimi çıkardılar. Ba. kin ne hale getirdiler!.. - Hepsin. den davacıyım. Davacı oturdu. Birinci maznun Veysel kalktı. — Reiz bey, dedi. Bu Hasan her zaman böyledir. Meşhur sözdür: «Meeliste dilini, sofrada elini kı- sa tut!» derler. Halbuki, bunun ne eli durur, ne dili... Her yerde bu- nu yapar. Her yerde dayak yer.. Zaten dayak yemese, içi rahat et. mez.. Uyku uyuyamaz. Hâkim, ihtarda bulundu: | — Gevereliği bırak.. Bak, ada. mi döğmüşsünüz.. Ne diyeceksin? Döğdünüz mü, döğmediniz. mi? — İşle onu anlatıyorum efen - dim. Dün gece beraber - içmeğe başladık. Bunun ne eli duruyor, dığına göre davanın olduğu gibi devamını isterim, Müddeiumuminin — bu talebinl dinledikten sonra hâkim: — Mürakere için celseyi on da- kika tatil ediyorum.. Dedi ve.. salonu boşalttı. Hâkimlerin içeride yirmi beş | dakikadan fazla kalması herkesin | | merakmı celbediyor ve korider: larda mühtelif konuşmalar olu- yordu: | — Görüyorsun ya; hâkimler ka- | rar vermediler. | Muzaffer ağır bastı | İhtimaller sarih.. Vedadın katil olmadığı muhak- kak anlaşılacak.. Biçare adam tevkifhanede cile | dolduruyor. | Böyle söyliyenler olduğu gibi tamamile aksini iddia edenler de vardı: — Muzatterin öyledikleri yal- | İmkânı yok. Ne ferı vindekiler katil olmazlar Avukat cambazlık yapıyor. Ka mk ö | bir fısıhi uyandırdı. ne dili!.. Bir taraftan masanın üs- or, mezeleri bitiri . yor; bir taraftan da, cır cır söy. leniyor.. Her lâfa karışıyor. Bu, benim de arkadaşların da sinirle- rimize dokunuyordu. — Nihayet, ben: — Haydi çocuklar, kalkın gide- lim! dedim. Ona da karıştı: — Daha erken, oturun! dedi. Biz gitmeğe kalktık. — Dünyada bırakmam; bekle. | yin, hep beraber gideceğiz!.. Diye | çamurlaşmağa başladı. Yakama sarıldı.. Ceketin yakasını yırta . * çak. Ben de şöyle ittim.. Sende - | ledi. Ondan sonra başladı küfüre.. Bir de yumruk — vurdu. O bana, ben ona derken, elime bir rakı şi. şesi geçti. Vurdum, şöyle almı bir parça çizildi. Ondan sonra başladı Yaygaraya, üzerime saldırmağa... Arkadaşlar da bunu tutup bizi a- | yırdılar, İşte hepsi bu elendim... Diğer maznunlar Lütfi, Necmi ve Nedim de ayni şeyleri söyledi- — Biz yalnız ayırdık.. Veyselle ikisi kavga ettiler.. Dediler. Meyhaneci Hulüsi, garsonu Ce. lâl, meyhane — müşterilerinden Muhtar ve Selim şahit olarak din- lenildiler. Hepsi, Hasanın Veyse- le musallat olduğunu, kavgaya sebebiyet verdiğini, Veyselle iki. sinin döğüştüklerimni, diğerlerinin yalnız ayırdıklarını söylediler. Hasan bakkında verilen tabip raporu okundu. Raporda yaranın sathi olduğu ve üç günde geçe - ceği bildiriliyondu. Mahkeme — Veyselin bir hafta hepsine ve bu cezanın — teciline, Lütfi, Necmi ve Nedimin beraet. lerine karar verdi. — Maznunlar birer; — Allah ömürler versin Reiz bey! Bastırarak mahkemeden çık. tılar. Hasan da arkalarından çık- tı. Onlardan on öon beş adım ka- Gdar geriden, koltukları kabar . Mış, kollarını sallıya sallıya, et. rafına bakınarak, mağrurane yü- Tüyordu. Karşı taraftan gelen — kasketli birisi, koridorda, davacı Hasana: — Vay Hasan ağebey! , dedi. Sen misin? Geçmiş olsun! Yine sarık sarmışsın. Hasan, etrafına duyurabilecek yüksek bir sesle: — Bırak, dedi. Şişlediler dün akşam. Dört kişi ile boğuştum. Hepsini de hakladım. Üstelik de şimdi mahkemede içeri attırdım. | Hepsi mevkuflu... — Sen işini bilirsin Hasan ağa- | bey!. Bu dünyada kimse senin sır. tını yere getiremez. Haydi eyval. lah... Geçmiş olsun! — Eyvallah.. Güle güle... Hasan, ayni eda ve gururla, merdivenlere doğru yürüdü. Aman yarabbim! Bu dünyada tipler de var! Söylediklerini isbat edemiyor. Mahkeme bu iddiaları kabul e- demez!, Fakat kim ne derse desin hâ- kimlerin içtimar sürüyor, © nis- bette de mahkeme sürüyordu. Din- leyicilerden birisi: — Tam otuz altıncı dakika. Derken muhakeme! tekrar | hağını bildiren ziller çaldı. H kex birbirini ite kaka salona girdi , Birkaç saniye sonra mutlak bir kararını xara çu denivordu: | — Avukat Muzafferin teklifi e karar ittihaz edilmeden önce diğer şahitlerin dinlenmesi muvalık görülmüştür. Bu kararın tefhimi her tarafta Kulağa gelen cümleler şunlard: Hükimler karar vermediler. Karar ne lehte, ne aleyhie, Gelecek şahitler de dinlendikten sonra vaziyete göre bükmedile- cek | ausundu iz'aç edilmemelerini talep e- | bunoktayı merak ediyorlardı: AA ym e SA BRaşmuharrirler Ne Diyorlar? Protfeste B. Hüseyin ? inci büyük Avrupa harbinin başın- | da Almanyanın hedetinin çok mahdut | ve basit zöründüğünü söyledikler son- ra *Geçen (1914 — 18) harbinde haki- Ki hastn Almanya için İngiltere “idi. Bu harpte de Lehislan, Fransa, Belçi: ka, Holanda gibi münller nihayet tâli engellerdir ki onlar ortadan kalkmak- d Cermen ve Anglo - Saksonlar ör- füsüz yâni bitaraf veya muharip ka- demeler kalmümiş olduğu halde kar- #ılaşmış bulundular. İngitere sulhü kabul etmezse onun imhası Hdeley rolünü üzerine almış bulu- nuyordu. Ba işin ne der&celere kadar buşürılabildiği meydandadır. Masma- £h bilâhare bötün Bulkün ve Girit bareketleri hep İngiliz Akdeniz - kud- retine indirilmiş darbelerdi, Geçen 22 Hazlranda bi zil Rusyaya taarruza gi Böytsi bukimundan dikkâte değer na- ziğ bir meseleyi ortaya utmaktadır, Almanya için bu azlın Şark hareket ve külfet; yine asil tek düşman İngil- tereye tecüvüzün bir parçası mıdır, | yoksa müslakil bir hedef midir?.> de- Mmektedir, | CUMHURİYET B. Yunus Nadi «Uzak Şark ufukla- rında karaltı> İsimli bugürkü baş ya- zisinda ezcümle — şunları yazmaktar dir «Cok akılh ve ihtiyatlı olan Japon yanın hem Aayâ kıt'asında, hem Ök- yanısta harbo — tutuşmaktan — sakına- Gağina güphe yaktur. — İaponya şimdi kenlisini fazla küllete sokmuyan — sa- halarda iş görmeyi tereih — edecektir. Herhâlde şimdilik Amerika ile müsel- dâh bir İbtilâf japonyanın işine — gel- memektle olsa gerektir. -Hingenaleyh İapanya şimdi kendisine fazla lehlike davet etmeksizin fırsattan biliştifade istismar edeceği sahaları yoklamakta gibi görünüyor. | OÖnun içindir Ki Japonya zahiri fas. liyetleriyle Pransanın Çin Hindistanı- 'na görünü dikmiş gibi göründüğü hal- de Sövyetler bunu / Siberyaya tevcih edilecek bir Japon hücumunu setret. mek İcin yaplınış bir perde hareketi sayıyorlar. Japonya Hindi Çinl'ye teveccüh e- derse İngiltere İle Amerika ne yapa- ceklardır?. japonyanın Siberyada Sov- yellere hücumunu Anglo - Sakson â- lemi nasıl / karşılıyacaktır?. Japanya mahir yoklamalarla bu suallerin ce- | vabinı bulmağa çalışmakta ve herhal- de dünyanın Alman — Rus harbiyle meydan alan yenil karişıklığından isti- fadeye hazırlanmaktadır » YENİ SABAH B. Hüseyin Cahit Yalçın tUzak Şarktar isimli bugünkü baş yazsında Japonyanıtı Hindi Çinlde üzler teşkili | içia Vişi hükümetiyle müzakerede ol. | duğunu kaydettikten sonru: | gjaponlar, Amerika ve İngilere ile | Bakiki ve resmi değilse de zimnl ve dolambdaçlı bir anlaşma yapmük ister Bibidirler. Amerikalıların — İngiltereye harp iwvazımı göndermelerine ve bu irsalâtı isledikler gibi himaye el melerine aldırış etmiyecekler ve bunu bir harp sebebi telâkki eylemiyecekt ler. Hattâ belci Amerika ile Almanya arasında bir hârp çıkarsa bile Üçler | Nisakini keyfi —süretle tefsir ederek | harbe — xarışmıyacaklardır. — İngili rin üslerine saldırmıyacaklar, mukı bilinde de Hindi Çiniye yerleşinek hu- deceklerdir. Eğer Amerika İle İngilte- Te Uzak Şarktaki japon lehlikesini kökünden tasfiye etmeğe şu sırada kendilerini hazır görmezlerse hiç ree- Mi bir müzakere cereyan etmeden böyle Tüli bir uzlaşmanın kendi ken. * dine tecesüz ediverdiğine şahit olacu- gz Fakat Amerika Naziri- nan bir cümlesi var: — Amerikan donanması Uzak Şark. a herşeyi yapacak vaziyetledir, — di- yor> demektedir. Karar avukata hak verir vaziyel- te sayılır. Hâkim Muzafferin noktai naza- rını reddedememiş oluyor. Herhalde bu işten birşey çıka- cak!, Hâkim de Vedadın katil olmadı- ğını zannediyor. Muzaffer boş udam değil, Davunun seşri tamamile değişi- yor gibi!. Dur bakalım ne çıkacak bu İş- ten?. Karar üzerinde durmuyanlar da /— — Şahitlerden 'hangisi acaba ilk — Şahit Ulviye. Bu anda Muzaftfer söz aldı: — Yüksek heyeti hâkime eğer müsaade ederlerse şahit sıfalile de kahramanlarından biri olmak itiharile birçok şeyler söyliyebilir. ÇArkası Var) e) ; HuğlkiBl) Plâj safası sürmek isüiyenlere tavsiyeler Plâj safasını Pazar ve Cu- martesi günü çıkaramazsı- nız. Çünkü, çok kalabalık- tır. O kadar kalabalık ki, â. deta, denizin suyu bile kırle- niyor, bulanık bir renk - alı- yor. En âsüde banyo zamanı diğer günlerdir. Sabahleyin saat onda denize gidip saat yarıma kadar kâh sularda u- zanmak ve yüzmek, kâh, kum larda güneşlenmek.. Fakat, herkes iş güç sahi- bi. Diğer günler, bu saatler- de denize nasıl girmeli?. Size, Pazardan maada gün- lerde denize gümeyi hem ra- hatınız. için, hem de dünya | hakkında bir fıkir edinmeniz in tavsiye ettim. Eger, bır i gün, izin alabilir veya işı- ni_ yoluna koyup, söytea,; mi yapabilirseniz, piajpsarın hakiki keyır ve zevkinı o za- man tadabilirsiniz. Diğer günlerae, hemen bü- tün piajlarda, müşterinin ek- serisini kadın ve çocuklar teş- kil eder. Tek tuk erkek var- dır. Bunca kadın kalabalığı içinde, âdeta, eski saray haremağaları gıvi, einizi ko- lunuzu sallıya sallıya domşa- bilirsiniz. O gün, plâjda, daha fuzla bir samimiyet vardır. Nısbe- ten tenhadır. E.ger, o plâja devamlı — iseniz, hergünkü müşterileri tanırsınız. Uöz â- şinalığı vardır. Bir selâm ver- mek kalır. Bu selâm işini de sizin zekânız, dirayecınız hal ve fasledebilir. Denizde ah- baplık, iyi yüzücülük — saye- sinde olur. İyi yüzücü ve yo- rulmaz sporcu iseniz, herke- sin dikkat nazarını üstünüze çekersiniz. Bir de kayığınız, futanız veya şarpiniz olau mu.. Değmeyin keytine:. Pazardan maada gunler, bir çok plâjlar, sanki, bır sa- mimi aile mubiti halindedir. Yabancı kimse yoktur. Çok ııılıır eğlenir, iyi vakıt geçı- rirsiniz. İstanbul plâjlarının zevki- ni sürmek için, dediğim gibi, yaz mevsiminde en az bır ay istirahatli olmanız ve her- gün muayyen bir plâja de- vam etmeniz lâzım. Eğer ka- lantor, mirasyedi, hazır yıyi- ci iseniz, bit , ci, meselenin halledilmiyen tarafı hiç kal- maz. Eviniz, plâja yakın olma- hıdır. Bunun için de, plâji e- lan bir sayfiye köyüne yazlık taşınmanız ettiğim bu şeyler, düşü; nüz gibi, paraya mütevakkıl işlerdir. Bol pura ister. Eğer, paranız yoksa, nafile kalkış- mayın. Çünkü, zevkiniz ek- | sik, keseniz delik kalır. Sağa sola borçlanır, bir yazın eğ- lencesi için, bütün kış sıkıntı çekersiniz. Malüm ya, İstanbul lüksü bol olan şehirdir. Binaena- leyb, bir yaz denize girmek, eğlenmek te lükstür. R. SABİT BirimizinAEMA: Eıpimııinwıı Belediye bu asan- sörü görmüyormu? Han ile alâkadar yüz- 4 sahipleri — haftanın — beş gününü merdivenleri - turmanmak mecburiyetinde — kalıyorlar. — Ham tahibine vükl müracaar maalecef b'at edilmiyor. Asansör avemi el- lere birakılıyor. Binaenaleyh — bu hale bir nihayet verilmesini — Re- lediyeden mea ediyocuz Erzurum Hanında oturanlar