21 Ocak 1941 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

21 Ocak 1941 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dere kenarında.. I Yazanı FAİK BERÇMEN I Yakışıkh bir delikanlı olan | Fuat ile, birar basık ve ufacık burunlu Rebia, dere kenrına döğ- ru indiler ve sahikleki yeşil ç menlerin üstüne oturdular. Bu- rası söğüt ağaçlarının gölgelen- Girdiği Mâtif bir yerdi. İnsan böy- Je bir yere oturunca, herkesin gö- | zünden uzak ve saklı - sayılabilir- di. Sizi ancak — balıklarla, suyun üstünde oynaşan — böcekler göre- bilir. Ellerinde olta ve bir sürü bahk yemi bulunan iki genç, hemen oltayı surya attılar, dinlemiye baş- ladiler. Bir arabk delikanlı genç âcza dönüp: — Nihayet, yalnız kaldığımıza öyle seviniyorum, ki.. dedi, ken- dimi de sonsuz derecede bahtiyar hissediyorum. , Sana — söyliyecek bir çok şeylerim var Rebia! Seni ilk gördüğüm zaman —bak olta #altniyor— niçin yaşadığımı ve hayatımı kime hasretmem lâzım geldiğini anladım. —Olta çok sal lanayor herhalde ucunda büyücek bir balık olmah.— Evet Rebla, veni ilk görüşte sevdim. —Dikkat et, ollayı çekmeliyiz!— Söyle ca- nım, sana itimat etmek... Fakat hayr, henüz buna hakkım yok. —Aman oltayı çabuk çek!— Genç kız oltayı çekti ve birden biT çığlık kopardı. Oltanın ucun- de gümüş renginde bir balık sal- damıyordu: — Aman ne güzel balık! Fakat Ay.. ay.. oltadan kurtuklu. Oltadan kendini kurtaran balık yeşil çimenlerin üzerinde sıçradı ve hemen suya daldı. Balığı ya- kalamak üzere devranan Fuat, —Dalginlıkla yapıyormuş gidi— kızın elini tuttu, ve yine dalgin- | lakla, dudaklarına götürdü, — Re- bia, elini çekmek istedi amma, geç kalmıştı. Bu sefer ikisinin dudakları, dalgınlıkla, birleşiver- mişti. Bunu bir ikincisi takip etti. Sonra sadakat yeminleri, vaatler ve teminat başladı, Bunlar mesut ve tatlı dakikâa- dardı; filvaki hayatta hakiki ve sürekli saadet yoktu. Mesut bir Hâdise, tabil bir suretle zehirleyi- ' ci ve istıraplı bir başka hâdiseyi peşinden sürüklüyor.. Yahut harici sebepler ayni ro- | Vü yapıyor. İşle şu anda - olduğu ! Bibi: İki gencin kucaklaştıkları 1 bir sırada, ansızın kopan bir kah- ikaha ortalığı çınlattı. İkisi de de- reye doğru bakınca şaşırıp kaldı- Jar; beline kadar çıplak bir ço- cuk, derenin ortasında durmuş ti seyrediyordu. Bu, Rebiar man küçük kardeşi Faraktu. Faruk hem önları seyrediyor ve hem de arsız arsız gülüyordu. Bonra yine sırıtarak ablasına: — Sen görürsün anneme söyli- yeyim de görürsün! dedi. Fuat kızarıp bozardı; ve kekes demiye başladı: — Ümit etmi, N3. 103 Vazan : $ M YAVUZ SULTAN SELİM Halifeler Diyarında gibi namtslı bir aitenin çocuğu.. Müzevirlik kötü, çinkin ve ayıp bir şeydir Faruk, Ümit ederim, izi #enin gibi şerefli bir çocuk.. Şerefli ve nammuslu çocuk göyle cevap verdi: — Bana yirmi beş kuruş verir- #eniz hiç bir şey söylemem, Fuat cebinden yarım lira çıka- Tıp Faruğa uzattı. Küçük ıslak avucunda parayı sıkıştırarak ge- ya dalbıp ve ıslık çahbp oradan u- zaklaştı. Lükin gel gelelim âşık- ların keyfi kaçmıştı, ve © günlük | bir daha kucaklaşmadılar, Ertesi günü Fusi, Farujğa şeker ve oyuncak getirdi; ablası da ona bir süörü bediyeler aldı ve niha- yet iğnesini de ona verdi, bunlar şüphesiz, ki küçük Faru- Bun hoşuna gidiyordu. Fakal da- ha bir çok şeyler koparmak ümi- diyle onları gözetlemekten geçmedi. Nereye gitseler peşlerine tak- hyor ve onları bir dakıka bile yalnız birakmayordu. Fuada ge- lince, onu peşlerine düşmüş gör - dükçe dişlerini gıcirdatıyor. — ve; «Bir gün sana göstereceğim e- bet!» diye mırıklanıyordu. Bütün Haziran ayı içinde bir gün dahi yalnız kalamadılar. Bir yandan da Faruk boyuna hediye- ler istemekte berdevamdı. So- nunda: «Bana bir saat alın'» diye de tutturdu. Alacaklarını vaadet- tiler de kurtuldular. Lâkin bir gön kahvaltıda çörek verildiği zaman, Faruk katılarak gülmiye başladı ve gözünü kırparak Fus- da sordu: vaz- — Ne dersin şimdi söyliyeyim mi? Delikanlı boynuna kadar ke zardı ve çörek yerine dalgınlıkla peşkiri çiğnedi. Rebia da sofra- dan kalkarak odasına çıktı. Bu hal biraz devam ettikten sonra Ağustos sonunda, — Fuat, Rebiayı Tesmen ailesinden istedi. 'Ob! Ne tatlı bir gündü o! De- Hkanlı kızin anasından, babasın- dan söz alınca sevinçle doğrü bahçeye koşup Faruğu aramıya Koyulmuştu. Onu eline geçirir ge- çirmez kulağına - öyle bir yapştı ki.. Arkasından Rebia da yetip mişti, o de kardeşinin öbür kul ğamı yakaladı. İki nişanlının se- vinçlerine pâyan yoktu Bilhasa, Faruk ağlıyarak onlara: — Sevgili nazik kardeşlerim, artık bir daha.. bir daha yapmam. Oof, affedin! Dedikçe daha çok hâz duyuyor- Bütün | şimdi. | Jandı. Sanra, her iki nişanlı, biri- | birlerine şunu itiraf ettiler, ki, bu âne kadar seviştikleri müddelçe, Faruğun — kulaklarını - çekerken duydukları hâz ve saadeti hiç bir. | zaman duymamşlardı. Faik BERCMEN SAMİ KARAYEL | GKara Ali; sen benimle beraber gell,, Sirrdi, birbiri üzerine atılan sop | gslerini deha kuvvetli işitiyorduk. Biraz yürüüklen sonra geniş bir ovaya indik. İ Top gürlemeleri, tramyet ses - deri kulaklarmıza ködar geliyor » u, Artık, aldanr uk., Muha- tebe olu Yüzi Z gak yedekle göt Bun üzerine atladığını gördük Bayraktar da bayrağını açtı ve sert bir sesle bağırdı: Yüzbaşımız yüzlerce müuhare - bede bulunmuş eski bir kürt ak- ğundan bizim gibi acemilere heye- can venmemek için teliş göster - miyordu. Lâkin yüzbaşımız koca bryıkla: TiNi avuçları içine almış büküyor, ileri doğru bakyordu. Bır yandan da bizi sakinleştirmeğe çalışıyor - dt Posta — tatarları yıı—ı vazil vazal işliyorlardı. Müte- a: yandan bır | î l odü, Patates püreli | dana dili Mülzama: Bir dana dili, bir kile pa- dales, yarım litne süt, yarım çorde ka- Bdi Yağ, bir Çorbu kaşığı va, yüz gram kereyağı, bir defne yaprağı, üç sovan, üç bavuç. Yapılığ: Dane dilini aehisul kam- Malı, yıkamalı. Ucundan ufak bir par- ga kesmeli. Suyunu değiştirmek mne- Ait İki saat soğuk südü birakmalı. Bir iencereye sovan, havuç, biber, bir| titam derne yaprağı ve dili örtecek kader sü koymal. Su kaynayınez Gi | sakmalı, iki aaai kaynatmalı. | Bir kapla yağis umu biraz esmerleşmei ye kadar tahla kaşıkla ezerek pişirmeli. Azör azar dilin suyundan kataalı ve | büylece hazırlanan salçaya dil ile bere- | ber kaynatıları havucu da ince ince | keserek, kaymalı, Dilin muntazamı kae- | mından ince dilmler keserek, sakçaya batırmalı. | Diğer taraflan haşlamıp soyulmuş pa. falesleri kendi suyu ile ezmeli — Asar azar Sütü katıp karışlırmalı, 1ihayet te- TeEyAğıN: öleye koyup eritmeli ve zaynar hülde pürenin icine döküp karıştırmalı. Telsiz telgraf nasıl keşfedildi ? 20 inci asrın en büyük keşif - lerinden biri olan ve beşeriyete büyük yardımları dokunan telsiz | telgrafi Markoni tesadüfen keş - | fTetmiştir. Markoni gençliğini bu | keşif üzerinde öldürmüş ve niha- | yet bir bahçede bir süpürge sopa- | sının ucuna - geçirdiği bir teneke | kutuyu ahize olarak kullanmak su- Tetile havadan geçen elektrik cere-i yanlarını zapt ve tevkif edebilmiş- tir. O vakte kadar çok fen ve fikir adamları havada elektrik mevcut olduğunu iddia ve isbat etmişlerdi. Fakat bunun bir taraftan diğer ta- Tafa naklolunacağına kimse inan- | mmyordu. DELİ ZANNEDİLEN MUHTERİ ! Markoni yaptığı âleti üân edince herkes deli zannetti. — Muhitinde gördüğü bu fena muameleden mü- deessiren 1896 yılında İngiltereye gitti orada Vesiborn parkta tec - Tübeler yaptı. Kat'i tecrübeler pek muvaffak olmadığından bir yaıl daha çalıştı. Sermaye — buldu. İkinci tecrübede daha uzak mesa- felerle muhabereye muvaffak ©- lunca İngiliz gazetelerinden biri telsiz telgrafla aldığı bir haberi ilk defa neşrederek bütün dünyanın nazarı dikkatini Markoniye çevir- di. Ve 1902 den sonra da telsiz tek graf hareiâlem oldu Türke muhabbet., Türkiyeye tah asslüir ve Türk kayranlık mevzulu bü yük bir Şark filmi Bir Türke Gönül Verdim Kahramanlık, aşk., Heyecan .. İntikam ve Zaler... Buzğüne kadar eşi ve emsali görü lmemiş türkçe sözlü, Türk musi kili muazzam bir san'at harikası.. Mdemleketi, San'atkârlarının iştira kile tertip olunmuştur. Pek yakında TAKSiM Sinemasında Biraz sonra yüzbaşımız sert bir | âğü harp vaziyetinde | taksıme başladı ve kumanda ver- di; | — Çavuş Ömer! Avcı harbedar- larla sağa ve sola yayılınız!. Bt- rafı dikkatle tarassul ediniz!. Diğer bır kumanda daha verdi — Alemdar Murat! Fedsi bölü- Rüne kumanda et! Eğer düşmanı görürsen, harbedarları bir tambur sesile çağır! Eğer hücuma uğrar- san kendini iyi kullan!. Düşman ağır basar, mukavemet edemez bir hale gelirsen geldiğimiz boğaza çe- kil!, Orada, ölünciye kadar ve bir tek kişi kalıncıya kadar sebatf. Ahçıbaşıya da şu emri verdi: | — Sen de adamlarımı şu kayazım, dibinde tutarak yolu kapa, kimse- Üeseral | Diğer bir emir daha: — Karaali çavuş!. Sen de birin- | ci mangay: ak lxrıırrln berabar ArRlİŞANı FOSAASURE l e ü izin en büyük mu siki üstadlarının ve en güzel | “(Güzel olmasını bilmek lâzım Güzellik sedece tabtatin bazı insan- | daca bahşettiği bir ihsan olabilir. Fakat | | Günel olmak sanletini bilen en çirkinler bile, en güzeller kadar kendilerini sev direbllirler. Şimdi zevklerimz b kadar dümü ki, biz güzeli malüm, klâsik gü- zellerde değii, hattâ çirkinde arıyoruz. | Demek gi ki, güzellik bir şans mese- | decinden ziyade, güzel olmak hevesi ve | azmindedir Yüzün, ellerin, boyunun derisi ea u- | facık şeyden bozulür, solar. Omun için derimize mütemadi ilina — göstermemiz Tâzamdır. Cildimize görlereceğimiz bu itina için hiç değişmiyen bir kakde vardır; Günde iki üç defa yüzü güzelce yıkamak ve mesamatı potlra tezunün yığınlarmdan kürtarmak. Sabahleyin kalkmca, birbirini takıp #imek Süretile sıcak ve soğük su ile çehrenin kan cevelânını — canlandırız. Banyo esnasında da alına, yüze hafif bir krem zürülür. Ancak andan sanrar | dır ki, beğendiğiniz. pudra ve rajları | kullanınanız. Öğleden sonra da bütün makyalı a- dacak surette yüzü iyice yıkamak iâanm. dür ve tapkı sabah yaptığınız gibi, akışa- a doğru gideceğiniz çay, balo, misa. firlik vesaire için mekyajınızı yeniden yapınız. Ancak akşam yatınazdan evveldir ki, yüzünüzü hakiki sürette yıkamak lâzım. dar. Sıcak ü ve bilkimya temiz abun, akşam tüvaletinin başlıce unsurlarıdır. Burnunuzu, gözlerinizi, yanaklarınızı iyice uğuşturunuz. Yatağa girinciye ka- | dar hafif krem sürünüz, Yatacağınız za- | msan, bütün bu kremleri silip alınız. Ci diniz yabancı unsurlardan âzade vala- | Cağı için, rahat teneffüs eder. kılâbıma | ——— Birinci menga, benim bulundu- ğum manga idi. O anda onbaşı- | mız Eyüp ağa şu kumandayı ver- di: — Yoldaşlar, dikkat!. Ağızotu | wisi de mühim bir mesele teşki P ğtbiler yağı tavasındakı harbeleri değiştiriniz. Kavlarınızı yakınız!. Çam ağaçla- rının yan tarafında kayalara doğru tırmanarak yüzbaşımızın peşinden yürümeğe başladık. Çavuş Karaali, yüzbaşının ar- | kasında, elinde mızrak, birinci ve en önümüzde yürüyordu, Ben de arkasında ve onbaşımı man yanında ilerliyordum. — Kurt Mehmet, solumda yürüyor ve be- na yan yan bakarak maabi asadi omuzlarını silkiyordu. Bölüğü gö- zümüzde kaybettik. Çünkü biz ile- ri atılmıştık. Biz büyük kayaların arasında boğaz gibi bir yerden geçerek a- şağı doğru yürürken, önümüzdeki tepelerde bir takım silâhli ada-ı- harın (yerlere sürünerek üzerimize izdiğik H - ——xı KADIN, EV Şişmanlığa ve | zayıflığa dair Kadınlar için şişmanlık ve zayıtlık Hiçbir zaman ehemmiyetini kaybetmi- yen bir meseledir. | Şişmanlığı şöyle ilade edebiliriz: Cüt altında, adalelerin aralarında, bilhass karın ve göğüs boşlukların- daki yağ, beden siklelinin yirmide bir misbetini geçerse, gişmanlık başlamış de- Doklorlar arasında, 1,70 bayunda genç bir adam için tabil sikdet 67 külo olarak | kabul edilmiştir. Bu siklette bir genç «Etine dolgun> dur. Daha fazlamı şişmün) lığı, daha azı da zayıflığı ifade eder. Vücudtün et dotgunluğu, yanl vücudün etlr olmak gibt tabil hali ne kudar lâ - | zamsa, bu kali geçen şişmanlığın toda- | eder. Şaşmansk bi ezdamili tabil gü. zelliğini bozar, üstelik te &hat üzeri- ne tesirleci vardır. | Adaleler urasaitıda biriken yağlar, viş- | man adamın yürüyüş ikıntı. srür | rüp ve azap verir. — Kalb dahi yağ lü- tarsa, Garabamına yavağlık öriz — olur. | Kan iyice cevelün edem5ez, Teneffür güç tazlalaşması Dücce- dekulye, wDi kuru sebzeler, pirinç, ker, helva vessire yemekten çekin: bunların yerine gayet az miktarda bayat) €ekmek, cırbaz &, balık, sebae, portakal, Mmandalina, elma gibi ekşi meyvalar ye. melidirler, Kahve ve çayda itidali kaçır- mamalıdırlar. Vücudü yormayacak sürette düz yer. Verde getip dolaşmak, sekiz sanllen faz- la uyumamak, mümkün olduğu kadar erken kakmak iyidir. Zorla izdivaç Hükümetlerden biri bokârları hayli düşündürecek bir kanun lâ- yihası hazırlamış. Kanunun bir Maddesine göre: «Akçamları parklarda, sinemada veyehut bunlara mümasil yerlerde bir genç kozla yakalanacak bekâr erkek, bu genç kızla evlenmeğe | kanünen mecbur tutulabilecekti Bu memleket de neresi? Biliyor musunuz? Meksika! Hepimiz biliriz| ki; Meksikalılar, İspanyollar gibi kanı kızgin millettir. Bir zabıta muamması Faik Gücer'in bütün eşkâlini — iylce öğrenmiş olan cinayet macası — şefi, mürg bülünan — ve henüz — büyetleri | teabii edilmiyec bütün cesetleri güzden | Beçirdi. Banlardan bir tanesi kaybolan adamın boyunda idi, Fakat bu ceset, o | üsln altında kalarak ölen bir dilen- cesedi idi. Bü cesedi İylden iyiye müayene etti. Ve sağ kölnda Bayan Perihan tarafından beyan edilen bir yara izi öldüuğünü gördü. Fakat oeset sakallı bir edanıdı. Şef pesede yaklaşta, dilencinin sakalmı; tutlü ve çeker çek- mer sakal elinde kaldı ve Fik Gücerin Bayan Perihan tarafından taril edilen Dütün eşkâli meye: O zaman Paikk Güc mak hayalım kaza gıldı Bayan Perihan kocusunm ölümünden müteestir olmadı dağil. Oldu amma, di- | denci kocasından da - bi vasiyetname | 10,000 lira tevarüz etti. | € doğrü geldiklerini gördük, Alt tarapımızda Ga yüz kadar | zırhli ve mızraklı adamların kıliç- | ların çekerek üzerimize doğru koş- | tuklarnı gördük. | İleride ve uzakta bir şehrin a- | levler içinde yandığını ve topla- gımızın bu şehre atıldığını görü- yorduk, işte kayaların 've ağaçların &n | kasında hiçbir şey görmeden yü- rürken şimdi birdenbire bütün berşeyi görür hale gelmiştik, De- mek yüzbaşımız bütün bu hâdi- selere vükıltı. Toplar, hem karadan ve hem de sağımızda bulunan denizden atılır yordu. Denizde yelkenli harp ge- mileri vardı. Harp gemileri karaya doğru i- lerliyor. ve içindekilerin silâhları parlıyordu .Birar sonra sola kaya- lara doğru yürüdüğümüzden de - T ÖYTşaerm e | bu maksatla buraya gelmiştir. Siz aa ea | Gam ediyordu. Bize doğru yerler- No: 59 'Deniz Fedaıl -| OSMANLI - TALYA HARBİNDE TRA GARB ve ADALAR MUHAREBE Asker silâhını hiç elinden bırakır — Kumandan şimdi buraya ge- lecek, Sinin böyle silâhlı andar - I malarla kendi gemisinde onu kar- şılamanız doğru değildir. Omun i- çin Hütfen silâhlarınızı şuraya, bir kenara birakın. Şabar istemedi, cevap verdi: — Olmaz.. Asker silâhmı hiç bir. #ebep ve süretle elinden bırakmaz! Şaban onbaşıyı ikna etmek hu- | susunda Murtaza elfendi de İtalyan | fercümanına yardım etti. Epey mü- makaşadan sonra onbaşı razı oldu, | neferlere: — Pekâlâ.. Silâhlarınızı şur! kapıya yakın köşeye koyunuz. zam olduğu takdirde hemen ka Tarsınız. Netferler istemiye istemiye v başının bu emrini yerine getirdi- ler, Silâhlarını bıraktılar. Geriye, | gerlerine döndüler, kapının nında dizili duran on iki İtal bahriyelisinin yanımdaki zabit ter- cümana sert birkaç kelime söyle- | di. Arkasındaki neferler de silâh- larını bişan vaziyetine getirerek 'Türk jandarmalarile liman reis çevirdiler. Tercüman bir adım ge- riye çekildi, türkçe anlattı: | — Devletinizle hükümetimiz | harp halinde bulunuyorlar. Gemi | $ Za de kendi ayağınızla muharip bur handuğunuz bir devlet gemisine gelmekle harp esiri sayılıyorsu - nur Sizi tevkif ediyoruz. Fu sözleri duyan onbaşı ile ar- kadaşlarının hayretten gözleri iri- Teşti. Şaban onbaşı Murtaza efen- diye bir yan bakış fırlatarak waü rıldandı. — Eitin mi bize edeceğini Mur- taza elendi.. Mütenkiben jandarmalarına dön- — Haydi arslanlarım, silühla « zzi kavrayın?, İki jandarmsa göğüslerine çevrili duran 12 tüfek nam'nsuna aldırış eimeden silâhlarına doğru koştular,| Fakat tehdidin. para etmediğini gören, ve ateş etmek salâhiyetin- den kerdi kumandanlarının eneri- de mahrum bulünün manken ki - diklı İtalyan babriyelileri bu iki kauhraman Türk jandarmasına hü- gwm etliler, On iki kişiye karşı yahuz iki kişi olan jandarmalar hiraz boğuştuktan sonra kıskıvrak yakalanmış, Murtaza elendi ve Şaban onbaşı ile birlikte süvarinin Süvari esirleri alaylı bir tebes- sümle karşıladı: — Biraz evvel kahramanlığınızı güstermek istediğinizi söyledile Kendinizi nerede sandınız d kafa tutmağa kalktınız?, Murlaza efendi itirazı bastırdı: — Biz harp esiri değiliz. Ben li- ş 4 ma reis vekiliyim, Bizim suları - mıza gelen geminizin siyaret se- bebini öğrenmek üzere kendi ka- yığımırla buraya geldik. Bizi ke- | yüvermelerini emrediniz. Biraz sonra tekrâar denizi gör- ük. Gemilerden üçü sahilde bir yere yaklaşarak durmadan top a- tıyordu, Bir yandan da © tarafta ağrıboz tüfeklerinin patırtısı işiti- liyordu. Bu anda bir bölük çâfii' orman- larından koşarak çıktı. İleri hü - de sürünerek gelmekte olan yüz kadar ailâdılı adamlar bu çıkış ve hücum karşısında durdular, hattâ geri çekilmeğe başladılar, Her yer- de bir karışıklık gözüküyordu. Dağın bir tarafından bir tarafa hücumlar ve yürüyüşler oluyar - du. Bu sırada birdenbire yüzbaşı bağırdı: — İyi koşan birisi! Sea Kara- bulut! En son hızınla bölüğe doğ- Tu koş! Arkandan çabuk gelmeleri için ermrimi söyle! Haydi, durma- dan koş!, — ö (Devami Süvari gülerek yap verdi: — Demek harp h muru bilmiyorsunuz?. — Hayır.. Böyle bi — © halde şimdi dunuz ya.. Kâfi, uymaktan geri kalı serbest bırakamıyacı derim. Ka çeşit komuşma Süvarı; jandarma n balıkçıların yanına £ emretti. Sonra yalnız — Reşadiyede | var? Liman reisi emuz — Bilmiyorum!. — Tuhaf şey... Morti vekilinin Reşadiye lin gi gemiler bulunduğu mesi garip ve ârifane olacak. -Beni yern müracanta mecbur Suallerime cevap ve: — Bilmiyorum., — Ben de üyle. Murtaza etendi ile başı süvarinin yanı kencelere tâbi tutuldul! düler, söğüldüler, ay rilen tüfeklerle ve t rile falakaya yatır tırnakları söküldü. F bunlar hiçbir netice Damarlarındaki asil kile düşman süvari: söylemiyen Türk ev. arkadaşları gibi ki dılar. Gemi bu hami 'Terek*Mortodün üyıllü Sahilde liman re: ların dönüşünü bel mitlöri hilâfıma yal demirini ahırak ha telsir ettiler: — Bir dostluk eseri € şu Timanlarındaz Selânik veyn Pret Ü Filminde receksiniz. Genç ve a TİM HÜ ile A S isimli H4 haf ŞAĞA K AUA CARARSA AAA MÜB AMAD NA AA

Bu sayıdan diğer sayfalar: