4—SON TELGRA F— 1 TEMMUZ 190 SAKLAMBAÇ Zilihanın hatıra defterinden: | «Geçen akşam, misafirlerimiz | goktu. Bahçedeki çamların altına sereserpile oturmuştuk. Hava öy- Je sıcaktı ki.. Yaprak kımıldamı yordu. Deniz, buzlu mavi bir cam kadar düz. ve hareketsiz Dirah - gan, çocukluk hatıralarını anlatı yorda. Vaktile, altı sene kadar ev- vel, şimdi bizim tuttuğumuz köş- kü tutmuşlar.. Burada oturmuş - lar... Bu geçmiş yazın hatıraları, Dirahsanı öyle mütehassis ediyor- du ki... Anlatırken, genç kız, âdeta verinde duramıyor, zıplıyordu. A. rasıra, ellerile göğsünü bastırıyor, kalbi, heyecandan yerinden fırlı- yacakmış gibi oluyordu. Arasıra oturduğu şezlongtan fır- lyor, beş on adım sağa, sola koşu- yöor, altı yıl evvelki hatıraların geç- tiği yerleri gösteriyordu. O vakit, diyordu, bu bahçe, da- ha sık ağaçir idi. Çamlar, şu kö- geye kadar uzanıyordu. buında bir küme böğürtlen vı Surası, zeytin ağaçları Ie örtülüydü. Dirahşana ben, şu suali şordum: — O vakit kaç yaşındaydın?. beş... — Tabil, çocuktum... Bu bahçe. de saklambaç oynardık.. Ah, © saklambaç oynadığımız günler... Hiç saklambaç oynadınız mı ço - cuklar? Sormağa lüzüm yok... Ta- bil değil mi?, Saklambaç oynamı- 'yan çocuk olür mu?, Hele geceleri... Mehtap, ağaçla- Fın, yaprakların arasından salkım salkım dökülürdü. Deniz harele - nir, işvelenir, gümüşlenir, dantelâ oyaları halinde bahçenin sahille- Tine kadar uzanırdı.. Ah, o yaz ge. celeri... Pakat, mehtaplı gecelerde saklambaç pek iyi olmaz.. Hep birden sarduk: — Neden?. — Ebe çabuk götür.., * — Sık sık ebe değişmesi fena mı? — Tebil fena... Ebenin, hiç bu- lamaması, arayıp arayıp yorul - Tası, sonra, evin önündeki mer - mer merdivenlere oturup ağlar lâzım.. Çok defa, ebe, hıncını în ağlıya ağlıya mermer basamaklar- «da uyuyakalır, AYine, hep birden sorduk: — Peki, saklananlar ne yapar?. — Hkç,.. Ne yapacak?. Saklan - “dıkları verkrdc oturur, beklerler.. $Ben, bir gece kayıkhaneye sak - ilanmıştım... Orada ne vakte ka. idar hıl'miım, biliyor musunuz, yocuklar?, — Ne vakte kadar?, Sabaha kadar' — Nasıl olur?. — Basit... Uyuyakalmışım.. — Evden merak etmemişler mi? ,, — Etmişler... Etmez olurlar mı? Aramışlar, taramışlar, bağırmış - lar, çağlırmışlar... Yok, yok, yak... Kayıkhaneye saklandığımı hiç ha- tırlarına. getirmemişler.. Çünkü, e- Tağı, oldukça korkunç.. Gece sa - baha kadar uyumamışlar.. Gidip karakola haber vermişler... Bütün €ev halkı ayakta... Ben gözümü aç- tığım vakit ne göreyim., Tahtala- rın arasından denize sarkan ke . ten entarimin ucu, sabaha kadar sırsıklam olmuş, güneş, denizde piril irıl. Birden korkmuşum... Feryat ederek eve doğru övle bir koşuşum var ki, sormayın.. — Hiç unutmam, ilk defa, annemden © gün dayak yedim: «Hınzır» diye kulaklarımı çekti.. «Yüreğimizi ağ- zamıza getirdin!.» dedi. O günden sonra, saklambaç ©- yunu yasak edildi. Babam müthiş sinirlenmiş, kızmıştı. Yalvardık, yakardık, olmadı. Şözümüzü din- lemediler. Zaten sonbahar da gel- mişti. Saklambaç oynamak için bah - çede uzun zaman, hareketsiz bir köşede kalmak lâzım.. Geceler, so- Ruk ve rüzgârlı oluyordu. İşte, böyle altı sene evvel, o yaz, bu bahçede aylarca saklambaç oy. nadık.. Ah, o ne tatlı yazdı... O za- man saklambaç oynadığım arka - daşlarımın hepsi, şimdi, bir taraf- ta.. Hiç bitini görmüyorum.. Çoğu evlendi. Hep beraber sorduk; — Hepsi mi?, S — Hepsi ya... Artık bebek de- giller ya... Hepsi de yetişmiş kız- lar, yetişmiş delikanlılar idi. Genç kız, bir müddet sustu... İç gekti.. Sonra, denize doğru uza - nan burundaki sık taflanlara dala. rak, hiç kımıldamadan, ağır ağır şöyle dedi: — İşte, o yıl, bütün yaz sak - lambaç oynadık.. Sonra, sonbahar- da nişanlandım. Zilihanın kırmızı mürekkeple yazdığı not: Dirahsan, bütün yaz saklambaç oynadıktan sonra nişanlanmış!... Altı senedir de evli... Şimdi, mes- ut mu, değil mi? bilmiyorum.. Ha- yat da bir saklambaç oyunu?, Kim bilir?. Fakat eski saklambaç oyu- nu ile şimdikinin ne büyük ayrı- lik noktaları ve farkları vgr.. Bir, o zamanki Dirahşanı hatır- hyorum.. Bir de, bugünkü genç kadın Dirahşan... Bir genç kız kayboldu., Onun yerine, bambaşka tamamen ayrı bir genç kadın mey- dana geldi.. Hayatta bütün saadet ilk saklambaç oyununun Jezzetini ve hazzını devam ettirebilmekte... Fakat!...» —— —— —- İstanbul Asliye Birinci Ticaret Mah- Kkemeinden: Adriyatika vapur — kumpanyasının Adriya vapuruna Triyesteden — tahmil edilip 6/6/999 tarihinde İstanbul lima- nana vürut eden B S, Marka ve 4046 | No. Ju madeni eşyaya ait mezkür va- pur kumpanyası tarafından nmuna ve- rilmiş olan Kenşimento zayi olduğun- dan iptaline karşır verilmesi İstanbul - da Razapaşa yokuşunda 33 No. lu ma- Kazada mukim tüccardan Raşit Sevil tarafından arzuhal ile talep ve konşi- mentonun hâmili — bulunduğuna dair vesika ibraz edilmiş olduğundan Tica- ret kanununun 638 inci maddesi mu- gibince ziyaı iddla olunan konşimento kimin elinde ise 45 gün içinde mahke- meye ibraz etmesi ve ibraz edilmediği takdirde bu müddetin hitamında ipta- line karar verileceği ilân olunuz. ,sabahlara kadar da köyün mey - Romarnya ve Romanyalılar Bılkınlınn görülmeğe değer memleketlerin- den bini de Romanyadır Bülkanlarda coğrafi ve siyasi ehemmiyet ve mevkde — bulunan | Mmemleketlerden biri de Roman - yadır. | Romanya: Avrupanın — cenubu sarkisinde, merkezi Avrupa, Bal- kanlar ve Rus steplerinin iltisak noktasındadır. Tarihi ve coğrafi bakımdan cok ehemmiyetli bir noktada bulu - nan Romanya arazi, abide ve ya- şayış itibarile tetkike değer. | Romanya arazisi 300,000 kilo » metre murabbamdır. Karpat dağla- rı, yeşil vadilert, çam ormanları, Transilvanya yaylaları, şirin köy- leri, orta çağdan kalma hisarları, şatoları çok güzeldir. Memleketi baştan başa kâtederek Karadenize dökülen Tuna bir servet kaynağı- dır. Geçtiği yerleri ihya etmek « tedir. Romanyanın serveti yalnız zahire değikdir. Bilhassa — petrol kuyuları da vardır. Romanyanın şoseleri ve otame- bil yolları da muntazamdır. Tuna Üzerinde, Boğazici vapurları gibi ve daha büyük vapurlarla seya - hat edilebilir. Karpat dağlarının — 2000 metre irtifaandaki tepelerinden yaz ve kış kar eksilmez. Etekleri sık çam ormanlarile örtülüdür. Roumanyada birçok — kaplıcalar vardır. Bunlar vişi, Evyan gibi mo- dern kaplıcalardan aşağı kalmaz. Büyük oteller, gazinolar, banyo mahalleri vardır. Köstence deniz banyoları, her sene yüz binlerce seyyahı geker. Rumen köyleri çok şirindir. Köy- lüler gündüz akşama kadar tar - lalarda, bağlarda çalışırlar, Gece danında toplanırlar, yerler, içer - ler, dans ederler, şarkı söylerler. İnsanın ne zaman uyurlar, dinle- nirler diye soracağı gelir. Rumen kadınları cok sevimli ve| cana yakındır. Biricik düşünce - leri çalışmak, ve... Sevişmektir! Rumenler zevk ve safaya olduk- ça düşkündür. İki metresi olmıyan erkek, iki dostu olmıyan — kadın nadir denilecek derece azdır. Kadınlar, fistanlarının, blüzle- rinin kumaşlarını kendileri dokur- lar, ve yine kendileri işlerler. Bu fistanlar, blüzler — cidden birer san'at eseridir. Romanyada cok eski mânastırlar, kilişeler, hisarlar ve şatolar vardır. 'Töton şövalyelerinin yaptıkları Hotin, Soroca ve Mistro hisarları el'an mevcuttur. Moldavyada Türk ve Tatar istilâsını karşılamak için yapılan hisarlar da olduğu gibi durmaktadır. Kralın ikametine maheus Peleş gatosu, Sinaya'dadır. 1875 de ya - pılmıştır. Karpat dağlarının ete - iindedir. Ana Kraliçe Marinin Balcık'da, deniz kenarındaki sa - tosu da çok güzeldir. Romanyanın — büyük şehirleri modern binalarla süslüdür. Bil - | hassa Bükreş, kücük Paris deni - len Bükre: ———T Sahibi ve neşriyatı idare eden Baş muharriri » — ETEM İZZET BENİCE Son Telgraf Matbaası Ğ. Saray ve F. Bahçe% 'nasıl galip geldiler ? Milli küme maçlarının bu iki oyunu oldukça heyecanlı geçti Milli küme maçlarına dün Şo- ref stadlında devam edildi. İlk müsabakayı Fener - Vefa ta- Kımları yaptı. Bu maça iki ta- raf du mutad kadrolarile çık- mıaş bulunuyorlardı.” Yalnız Ve- falılar birinci devrenin sonları- na doğru sakatlanarak takımın- dan çıkan Hakkıdan mahrum ola- rak birinci devrede kısmen ve ikinci devrede de tamamen - on kisi ile oynadılar Ve Fenerin hâükim çalışmglarına mukavemet ettiler. Oyuna Vefanın hücu - mile başlandı. Ve Fencrliler he- men hükimiyeti tesise muvaffak oklular. 7 nci dakikada Kc. Fik- retin sağdan attığı bir şüt Fe- nere birinci golü kazandırdı. Fe- merliler 25 inci dakikada Naci - nin şütü ile ikinci gollerini de 4 yaptılar. Hakkı sakatlanarak oyundan çıktı. 10 kisi ile oyuna devama mecbur kalan Vefalılar mütema- di Fener hücumları karşısında kalıyordu. 35 inci dakikada ye- niden hızlanan Fener hücumla- rından Melih üçüncü ve 36 ncı dakikada Yasâr dördüncü golü Yaptı ve devrenin bundan son- raki zamanı Fenerlilerin hâki- miyeti altında ve 4—0 bitti. İKİNCİ DEVRE, İkinci devreve Fenerlilerin hü- cumile başlandı. Vefa bu dev- rede gene ön kişi ile oynuyordu. İlk anlar iki tarafın — mütkabil hücumlarile gecerken oyun 15 inci dakikadan — itibaren tekrar Fener hâkimiyetine girdi. 40 ıncı dakikada bir hücum esnasında Melih sakatlardı ve sahadan cık- : tı. Fenerliler de bu devrede gol yapmıva muvaffak olamadan bi- rinci devrede aldıkları netice ile 4—0 galibivetle ovundan ayrıl- dılar, Galatasaray - Beşiktaş; Günün ikinci mühim müsa- bakasını Beşiktaş ile Galatasa - Tay takımları yaptı. “Bu maca Beşiktaşlılar zayıf ve nahif bir tarzda söyle çıkmıştı: Mehmet Ali — Taci, Ahmet — Hüseyin, Hakkı, Cihad — Reuf, Hayati, Nazım, Şeref, Eşref. Buna mukabil Galatasaray: Osman — Faruk, Selim — Eş- fak, Enver, Musa — Sarafim, Salâhaddin, Gündüz, Cemil, Sü- leymandan müteşekkildi. Oyuna Galatasarayın hücumi- le başlandı. Ve ilk anlarda Ga- latasaray tazvikini önlemek için Beşiktaş müdafaası — bir hayli zorluk çekiyordu. 12 nei daki- -kada Eşrefin bir ortasından Ha- yati kafa ile ilk Beşiktaş golü- nü yaptı. Galatasaray muhacimleri 43 üncü dakikada Sarafimin bir köşe vurusundan Gündüzün ka- fasile beraberlik sayıların yap- tılar ve birinci devre 1—) bera- bere bitti. İKİNCİ DEVRE: İkinci devreye — Beşiktaşlılar başladılar, İlk dakikalarda iki ta- Taf da durgun bir oyunla biribi- rinİ zorluyordu. 4 üncü dakika- da Süleyman güzel bir şütle Ga- latasarayın ikinci golünü yaptı. 8 uncu dakikada Süleyman ü- çüncü golü de yaptı. 12 nci da- kikada Gündüz dördüncü golü vaptı. 16 ncı dakikada Esrefin bir pasından Seref günün en gü- zel #elünü yaptı. 25 inci dakika: dan itibaren Beşiktaş takımı al- lak bullak olmıya başlamış bu- lunuyordu. Bu sarsıntı 28 inci gakikada Gündüzün yaptığı gol le Galatasaraya semeresini verdi 30 uncu dakikada gene Gündüz altıncıyı 32 nci dakikada Süley- man yedinci golü yaptılar. Besiktaş muhacimleri son gay- retlerini 36 ncı dakikada göster- diler ve bu esnada kazandıkları venaltıyı Hakkı cök yüksekten atarak bu ol fırsatını kaçırdı. *42 nci dakikada Cemil sekizin- €i ve onu müteakib de Gündüz dokuzuncu tolü yantı ve oyunun son bir iki dakikasında Hakkı ile Esref oyunu terkettiler ve bu mühim maç da 9—2 Galata- saravın galebesile nihayetlendi. Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme İdaresi İlânları Muhammen bedeli 3650 lira olan 2 kalem Autraeriyen salı günü saat 15 de kapalı zarf uzulü ile Ankarada idare binasında satın cüktır. ampüller 13/8,01940) Bu işe girmek istiyenlerin (273,75) lirhik muvakkat teminat ile kanunun ta- yir etiği vesikaları 9 tekliflerini ayni gün saal 15 € kadar komisyon reisliğine vermeleri Yazımdır. Hürimeenler. pelümü derele Bökerdl gyilesnle deiresiaden, < KGÜ DERĞ| tesellüm ve sevk şefliğinden dağıtılacaktır. (5429) Siirt Belediyesinden Su testali için eksiltmeye T IŞ. BANKASI 1940 Küçük Cari Hesaplar İKRAMİYE PLÂNI 3 sene müddetle) çıkarılmış olan çelik ve font borulara talip çık-Jaçik arttırmaya konulmuştur. Şartnameler zabıt ve muamelât müdürl Yühk kiro muhammenleri ile ilk teminat miktarları yukarıda yazılı menküller hizalarında gösterilen müddetler için kiraya verilmek üzere ayrı ayra A e İSTANBUL hu.inın'.sı İLÂNLARI Beyoğlu baştanesi için alınacak 2 adet elekirik ütüsü açık eksiltmeye ko müşlur. Tahmin bedeli 500 lira ve ilk teminatı 44 lir: zabri ve muamelht müdürlüğü kaleminde görülecektir. İhale 12/7/940 cuma at 14 de,dalmi encümende yapılacaktır. Taliplerin flk teminat makbuz veya * İmektupları ve ©40 yılına ait ticaret odası veseklarile ihale günü muayyen sa- 28 kuruştur. — Şarta atte dalmi encümende bulunmaları. —— (598) * * ilk Yıllık teminat kicası (1)senelik 8400 — U30 — Unkapanında Harraççı Kâramehmet 'mah. Üskübi cad. 2 No. lu ve 23441 metre murabbar sahalı arsa, (1 İlâ 3 şene müddetle) 156,00 1170 Unkapanında Harraççı Karamelimet mah. Üskübi cad. 21 No. hu arsa ÇI ilâ 3 sene müddetle) 450 Yenibahçede Mimarsinan mah. S7/61 No. lu bostan (1 sene müddet) " 1688 Yenibahçede Mimarsinan mah. 63, 65, 67 No. lu bostan (1 sehe müddet) 260,00- 1800 Kerestecilerde Saridemir mah. Keresteciler cad. 128 metre mu- rabbar sahalı arsa (1 ilâ 3 sene müddetle) 19000 — 14,25 Keresteciler Sarıdemir mah. Keresteciler cad. 41/77 No, lu ursa. (1 ilâ 3 sene müddetle) 24 40 18,00 Kerçstecilerde Sarıdemir mah. Keresteciler cad. 65, €7, 69 No. lu arsa (1 ülâ 3 sene müddetle) 1200 — 690 Eyüpte Gümüşsüyu sakuğında metrök mezarlık mahalli (1 ilâ Bgayri gü kales madığından 15/6/940 tarihinden itibaren pazarlığa konulmuştur, Taliplerin An-İminde görülecektir. İhale 11/7/940 perşembe günü taat 14 de daimi encümende kara, İstanbul ve Silrt belediyelerine müzacuatla şartnameyi görmeleri ilân olu-| yapılacaktır, Taliplerin ilk teminat makbüz veya mektuplarile ihake günü mü- nur, — (5402) ayyen saa'te dalmi encümende bulunmaları. (5358 ) 'Venedikli, Fransada mahbus bulunan Cem Sultanla temas için bir adam göndermişti Fakat, araştırdı, sordu, Cem Sul. tanın Framsa içerlerine doğru ka- çarıldığı baberini aldı. | Korsan Venediklinin gözü altın. Jlarda idi. Sultan Cemi Fransa top- 'rakları içinde bile aramaktan çe- iyecekti, Kersan Venedikli, Cem Sultar Fransa içerlerinde-bir şatoda bu- Tunduğunu haber aldı ve adamları ivasılasile temasa karar verdi. Venedikli adamlarından birisini Fransa içerilerine: saldı. Bu ada- mın elinde mahrem mektup da Fakat, işi çok sıkı tutan şöval - yeler, Venedikli korsanın Fransa âçlerine doğru saldığı adamdan #üphe etmekte gecikmediler. Şövalyeler Venediklinin adamı- Bi adım adım takip ettiler.. Niha. “yet bu adamın Cem Sultanın mah- pus bulunduğu arazi dahiline gir- Gi gürince fazlaca tahammül Muhafız şövalyeler, derhal Ve- medikli korsanın adamını yakala- dılar.. Üzerini taharri ettikleri za- man mahrem mektubu buldular. Venedikli korsanların ümitleri suya düşmüştü. Hayalleri sönmüş. Fakat, eğer korsanlar yakalan- mamış olalardı. Cem Sultanı bel- ki kaçırabilirlerdi. Görülüyor ki, Sultan Cemi ka- çırmak, Sultan Cemi kurtarmak, Sultan Cemi âlet etmek için bü - tün Avrupa hükümetlerile, eşkiya- larile, korsanlarile ayaklanmış bu- lunuyordu. Sövalyeler binbir dalavere ile etrafı soyarlarken, bir teraftan da Sultan Cem için çalışansar vardı. Sultan Cemin firarı için çalışan- lar ve bu yüzden hazinelere sahip olmak istiyenler pek çoktu. Sultan Cemin (dirar meselesini akere için Loren Dükasına gönderilen Hüseyin Bey bu aralık lulm 'ere yaklaşamadı. Fev - bu adam fırsat lıllımnıı koyuldu. Hüseyin Bey, bir müddet sonra tekrar Burganola geldi. Kulenin etrafında dolaştı. Hüşeyin Bey bu sefer teması te- mine muvaflak oldu. Celâl Beyle, Ayas Beyle, Sinan Beyle, Şirmert ağa ve Sofu Şadi Beylerle buluştu. Illhe)ıı Bey, Frenk libası gi Hüseyin Bey, Sultan Cemin ma- | iyetinde bulunan beylere kulenin kapısını açmak için kendilerine anahtarlar verdi ve kimşenin far- kına varamıyacağı bir yer gösterdi. Şimdiye kadar her işte muvaf- fak olan şövalye muhafızları -bu sefer Hüseyin Beyin zekâsı önün- de gözleri bağlanmış halde idiler. Hüseyin Bey, yaman bir Türk casusu idi. Beye Burbon Dükası yardım ediyordu. Savun Dükası Güzel Şal de Hü- seyin Beyin yardımcısı idi. Hattâ Burbon ve Savua Düka - ları Hüseyin Beye ayrıca yirmi bin lira vermişlerdi. Bu para kaç- mak için yol parası idi, Hüsayin Beyin Sultan Cemin mappus olduğu şehrine ve ıılııuıı kadar sokulması bir Yazan; Iskender F. SERTELLİ — İltifat ediyorsunuz amma, be- nim bu derece falcılığa istidadım yok, azizim!, — Ben bu avukattan da şüphe- leniyorum. Çünkü, bir gün trende arkamda oturuyordu.. Yanındaki arkadaşına: «Şöyle zengin bir kü- dın bulsam da evlensem..» diyor- du. — Yok canım?!. Bunu söyler « ken, sizi gürmedi mi? — Hayır. Arkâsında gözü yok- tu.. Göremezdi. Şekip cali bır hayret gösterdi: © halde gerdanlığın kaybol - masında avukat Halükun da par- mağı olduğuna hükmedilebilir. Şehsüvar bu sözleri ciddi sana- rak, hararetle sözüne devam etti; — Hattâ trende arkadası ona: «Senin kazancın, bir kadını do - yurmağa kâfidir!» dediği zaman, Halük: *Ah azizim, doğru söylü - 'yorsun amma, kadın parası ye . mek © kadar tatlıdır ki..> sözleri. le mukabele ettı. Buna ne buyu- rulür bakalım?!. İkönce Şehsüvarı alaya alan ve sözlerini istihfafla dinliyen res- sam Şekip, muhatabının verdiği lamamışlardı. tafsilâttan kuşkulanmağa başla - maşt. çe Ne diyorsun, azizim? dedi. Derek ki, ağınbaşlı sandığımız a- | yukat Halük Bey de, bizim kücük hanım) parası için seviyormuş!, IHİRSİZ le Aşk ve macera romanı: 51 Sehsüvar kahkahayla güldü: — Ha şöyle...Hakikati itiraf e- diniz bakayım!. Siz de kanisiniz ki, Halük, Nebahat hanımı sevi. yor. — Ne çıkar bundan?!, Nebahat ona iltifat etmiyor ki.. — Amma da etmiyor ha!, Geldi- Bini görünce, yerinden fırlayıp ka- pıya koştu. Görmüyor musunuz.. Kapının önünde fiskos edip duru- yorlar, — Olabilir ya... Belki birbirleri- ne yarenlik ediyorlar!, — Evet, Fakat size birşey söyli- yevim mi: Ben bu evdeki insan- ları ve bu eve gidip gelenlerin ka. rakterlerini bir türlü ânlıyama - dım. Herkes başka bir saz çalıyor. — İnsanların karakterlerini ko- layca anlıyabilseydiniz, İstanbulun meşhtr bir fizyonami mütehassısı olurdunuz!. Dünyada en güç şey budur. Simdi ben de sizin hüviye- tinizi şuracıkta kolayca anlıyabil- sem., — Aman dostum, ben, içi dışı bir, olduğu gibi görünen, — temiz kalbli bir insanım, Kimseye fena- hk vapmadım ve yapmasını da beceremem. Şimdi, köşkün sokak kapısında, Halük Beyi karşılamağa koşan Ne- bahatin. avukatla neler konuştu. ğunu anlamak ister misiniz?, Dinliyelim: — Ben desizi bekliyordum, Has | lük Bey!. Biraz daha erken gele - ceğinizi ummuştum. — İltifatınıza teşekkür ederim, hanimefendi! Vallahi, pek mühim bir işim vardı. İstanbulp geçmiş - tim.. Vapuru da kaçırdım... — Bu yüzden geciktim, Valide hanım ne. relerde?. — Evde... Mmeşkul. — Başka kimseler var mı?. — Ressam Şekip Bey geldi. — O kadar m: — Şair Şehsüvar Bey de var. k âlâ, Daha kimler davetli Sofra hazırlamakla acaba?! — Kalabalık yok... Merak etme yin.. Hemen hemen bizbizeyiz gibi. Sofraya belki yedi sekiz kişi otu- racağız.. İşte o kadar. Avı Halük ilerlemek istedi. Nebahat kolundan tuttu: — Misafirlerimiz bahçede, ha- vuz başında oturüyorlar. Oraya gitmeden size birşey söylemek is- tiyorum. — Emrediniz, hanımefendi!. — Estağfirullah... Bir rica, şim- dilik kısaca anlatayım: Komşu muz mühendis Sadi Beyi lcvkıL haneden kurtarmak.. — Aman efendim, nası) olur? O Şimdi. sizin hasmınız vaziyetinde- dir. Ona ufak bir yardım yapmak, ,.,,ı de, hmx de müşkül vaziyete düşürebilir. — Peki ıuım.ı, siz bir avukat - sınız! Herkesin vekili olabilirsiniz. — Ha... Sadi Beyin vekili olma- anı mu istiyorsunuz?, — Evet... Onu kurtarmanızı is- tiyorum. 7 — Çok garip, vallahi... Çok ga- rip şey bu. Sadi, sizin gerdanlığı» nızı çalmakla müttehimdir. — Ben onu müdafaaya kalkışırsam, ilk. önce sizin, daha sonra da valide- niz hanimefendinin dostluğunu kaybederim. Hayır, hayır... - Siz benimle eğleniyorsunuz, Nebahat hanım! Şakayı bırakın da, bana bir yer gösterin, oturayım. Vajlahi ayakta durmağa mecalim yok. — , Nebahat ısrarla yalvardı: — Ciddi söylüyorum, Halük bey! Sadi, yıldırım Cemal Beyin mes- lek askına kurban gitmiştir. O, bizim.gibi bir kamsunun değil, yar bancının bile gerdanlığını çala - cak tiynelle yaradılımış bir genç değildir. Zavallı çocuğun annesi hüngür hüngür ağlıyor.. Onu kur- tarmalıyız. Fazla konuşamadılâr. Halük Bey, ne evet, ne hayır di- yemedi. — Düşünmek için biraz vakit veriniz., diyerek içeriye girdi. Neviman hanım, köşkün pencek resinden sesleniyordu: — Buyurunuz, Halük Bey.. Ne- relerde idiniz kaç zamandır? Nebahatle Halük gülüşerek, ha- vaz başına geldiler. Sekip ve Sehsuvar ayağa kalk- maşlar. yeni gelen misafiri kar « sılıvorlardı. * Iıu sakallı, gözlüklü bir da - veili daha.. Bu dâ kim - (Devamı var) İ İ İ j | İ j