No. 57 Yelkenli Müdhiş Bi Yazan: Rahmi Yağız r Makineli Tüfek Yağmuruna Tutuldu Ü'lelik Tahtelbahirin Güvertesine Uzanan Müret- tebat da Silâhlarını Çevirmişler,Ateş Ediyorlardı b Ponkiler işlesin!.. Yukarı çı- İle , muntazamı bir tempo h—r“n suyunu boşaltırken seslendi: .sııı'ıu İzidor Şene, buraya Sâattir yelkenlinin takibi ile Wemnaktan usanmış — bulunan İne #üvarinin yanına seğirtti. egi selâmladı. Sert bir sesle S Emriniz kapiten! v Ağır makineli tüfeği kasara ::.üğ::nı çikar çıkmaz gü - ıyacak, hedefimizi ateş ğü&ıhmıı. Topçu gediklisi y Sabot'ya da emir verin çı- İzmam olur olmaz top başına ":“k. Bemiyi batırmamak şar- Zararsız kısımlarına ateş aça- ğ M—::'—kenhyp yanaşmak; için- bize ateş açmanın besabı- ?lıık istiyorum... K, et üstüne kapiten! h fers yüzüne mangaya koş- emirlerini mürette- N tekrarladı. ğ:“hbın suratı asık — duran Gediklisi Osmar Sabot'un *nir biraz neş'esini lade eder ;:4—. 24 saattir mühtelif ve- e kendisini alaya alan tiyub i rakibi Etyeâ Şamo'ya ı,__l:ıluı. baktı, topçu müret- başına topladı. kapağın Yürürken Şamayu göz İŞaret ederek söylendi: burada herkes ken- Böslerecek.. Yerinde duran S ığ..l'mlı tahrib edecek! ton iki dakikada suyun üze- Sikmış, 3 gomine uzağındaki ı.._şaımm karşısında boy İşti. ten'un denizin yüzünde gö - kasara kapağının açıl- TMürettebatın silâhlarile gü- ve Eırhmalın. makineli tü - *Vvel güverleye sürüklen - Aleşe hazırlanması, şerid ta- Topçuların top başına geç- | tiy, , Hüçük topun Doğanı bah- | , Üise edilmesi bir oldu. Bun- hizile yapılırken, pür kapağı atmağa uğra- de yeniden bir he- Mihile nerede?, O sefil herif 'en bahsetti. Çabuk ver okuyamadım... 4 Yazılıydı... i, o da süvarilerle Yanında hazır bulundurun. | seslerine, telâşlara saf ve soğuk- | kanlı bir bakışla Jükayd kalan Yı-' mük Hasan, Tritan pruva istika- metinde suyun üstüne çıkınca yay- Bgarayı kopardı: İreiz!.. Tahtabakır suyun üs- tüne Çıktı. “Yamuk Hasanın haykırışını duy- mağa vakit kalmadan yelkenli müthiş bir makineli tüfek yağ - muruna tutuldu. Üstelik Triton'un güvertesine uzanan tüfekli mü - Tettebat da silâhlarını Doğanı bahriye çevirmişler, sürekle ate- ge geçmişlerdi... Cafer rels işin sarpa sardığını, tahtelbahirin elinden kurtulma - min imkânı kalmadığını anladı. Tayfaları baş güverteye topladı. Herkes bir tarafa siper aldı; Kimi babaların, kimi halat kangalları- nın kimisi de güpeştenin arkasına mevzu aldılar. Tüfeklerini tah - telbahire nişanladılar, ateşe baş- ladılar.. Yelkenli bir taraftan pu- pasına aldığı poyrazla sahile doğ- Tü ilerliyor, taht&lbahire sokulu- yar. bir taraftan da tahtelbahir voltaya devam ederek seyir hat- tını tebdil, tayfaların nişan hat- tını da mütemadiyen değiştiri - yor, fakat karşilıkli ateş, kurşan düellosu olanca şiddetile sürüp gi- diyordu. İki dakika sonra bütün bu tüfek patırdılarına hâkim bir ses, bir in- filâk duyuldu.. Doğamı bahrinin | üstünden, armanın bir parça yu- karısından ıslık çala çala geçen bir top mermisi uzakta denize düş- tü, havaya bir su sütunu fışkırttı.. Triton'un topçuları ateşe girişmiş- kerdi. | Cafer relis, tepelerinden ölüm ıslığı çala çala vızlayıp geçen merminin denize düştüğü nokta- ya, su sütunun yükseldiği yare baktı, heyecandan titriyen bir ses- le haykırdı: (Devamı var) İtalyan Manevraları Ne Netice Verdi? — (4 ümcü savfadan devam) . Diğer taraftan zırhlı kolordu cn | yeni vesasit ile mücehhez olarak | €en dağlık arazide ilerlemiş, git - mişti Netice; İtalyan erkânıharbiye- sinin bugünkü fennin temin etti- Bi vesai hepsi yerli yerinde kullanıldığına kanaat getirmiş. Bundan kendince bir takım ne- ticeler çıkarmıştır elbet. Fakat söylemeğe hacet yoktur ki bu bir manevradır. Yani ateş yok. İtalyanlar kendi ellerindeki yeni harb vasıtalarının mükem - mel olduğuna bu manevralarda da kanaat getirmiş olabilirler. Fakat bu vasıtalar hakiki bir ateş yağ- muru içinde, yani hakiki bir hanb- de tecrübe edilmiş olmadılar. Yu- karıda işaret edildiği gibi İspanya dahili harbinde İtalyan erkânıihar- biyesinin elde eetiği tecrübe mah- dud bir çerçeve içinde kalmıştır. Onun için şimdi şu netice çıkmış ve netice alınmış bahsi de birer faraziyeden ibaret kalıyor. İşte İtalyan paytahtındaki ecnebi me- hafilin intıibaları da böyledir. İtalyan gazetelerinin neşriyat ve sairesine geilnce; İtalyan mat- buatına göre 989 manevraları şu No: 45 beraber Abdülün peşine düştü. * Morison uzun müddet hareket- siz salın üstünde kaldı. Kendine geldiği zaman gece olmuştu. Kalk mak istedi. Çok kan kaybettiğin « den zayıf düşmüştü. Kalkamadı. Acaba Meryem ne olmuştu?. Ya Hansun? — Acaba kurşunlarından | biri haydudu öldürmüş müydü? Bu syaller beyninde dolaşıyondu. Morison bütün kuvvetini topla- dı, toprağa ayak basmak istedi, Kıyıdaki bir tutam ota asıldı, ikendini çekti, saldan çıktı, fakat sal da kurtulup cereyana kapıldı. Artık geri dönmesine imkân yoktu. v Şiğrlerin en mühim hâdisesini teş- | etmekledir. BU Vesme'ne mare ” retli neşriyat göze çarpmaktadır. Fakat yine Romadaki Âvrupalı muhabirlerin nazarı dikkati cek bettikleri nokta vardır ki o da manevraların son günü olan 9 a- ikustos çarşamba günü İtalyan mat- buatı üstü kapalı anlatmak iste - mişlerdir ki bütün bunlar niha- yet bir talim ve tecrübe mahiye- | tinde olup yoksa manevraların herhangi bir maksadın takib e - | dildiğine hükmetmek yanlış ola- caktır. Her ne ise... | İtalyadaki manovra günlerinde | başka dedikodu da çıkmıştır. Çün- kü Sinyor Musolini bu sefer ma- & Kralın yanında bulu- manevra sahasına tay- sonra gitmiştir. Roma- Z muhabbürci bunun ilk defa Oduğunu yazıyorlar. Sin- yor Musolininin kalb hastalığın- dan da bahsedilmişti. Fakat kalbinden değil, mide - sinden rahatsızmış. İtalyan gaze- teleri Musolininin hasta olmadı- Bini, tayyareye binerek manevra- ları havadan seyrettiğini yazmak suretile endişeye mahal olmadı - Bını göstenmeğe çalışmışlardır. namami Yyare il Yazan: EDGAR RAYS —— Bu sırada yanıbaşında bir kük- rerne duydü. Arslan insan kokusu almıştı, üzerine atlamağa hazır - lanıyordu' Morison biraz ürperdi, Sonra canhavliyle yerinden fır- ladı. Koştu, Arslan ağacın gövdesine atıldı, ağ- zıinı açıp kapadı. Morison: — Ucuz kurtulduk! diye söy « lendi. Fakat pek de — kurtulmamıştı. Ağacın bindiği dalı kırılacakmış gibi çatırdıyordu. —Morisan — ter dökmüğe başladı. Dal kırılıyondu. Üstteki dal çok yüksekti, yetişemiyecekti. Dal yine çatırdadı, kırıldı. Bu bir ağaca tırmandı. | Bir Bar (5 inci sayfadan devam) Artık güneşin güzelliğini, cazi- besini çoktan unuttum. Bu arada tabii sabah kahvaltısı ve öğle ye- meğini de.. Akşam yemeği ile sa- baha kadar bekliyor ve sabahları bir çorba ile yatağıma giriyorum. — Tatiliniz var mı? — Tatil ne demek? Mukaveleye göre her gün çalışmak var.: Çalış- madığımız her gün için 125 lira aylıktan 2 lira kesiliyor. — Hastalık. — Artist hasta olmaz ki. ı —Mlacarcadan başka hangi dil ölliyormat | — Hiç bir şey. Maamafilı üç ay- | HIKÂYE Altı Ay (* üncü sayfadan devam) — | — Oh! dedi Mister İpopotam?.. Sizinle uzun zamandanberi gö- Tüşmüyoruz. Fakat bizim galiba görülecek ufak bir hesabımız var, İpopotam hayretle yüzü aşağı yukarı kendisine benziyen bu ba- sık burunlu. adama bakıyordu., Sonra birden tanıdı, Jizele döne - rek: — Altı ay kadar evvel döğdü - ğüm Feriç senin! Diye söylendi. Yine dersini almağa gelmiş. Soğuk soğuk gülerek ayağa kalk- tı, fakat daha ufak bir hareket yap- madan, Edvard'ın midesine indir- diği müthiş bir yumrukla sandal- vanılacaktır. 2 — Muhammer. f leri. (6211) Karaciğger. sancılarınız, ve şişmanlık URİNAL L İ Lezzeti hoş, alınma Ç L AÇ sıradâ bir el belinden yakaladı, | onu yukarı dala çekti. Bindiği dal kırılıp yere düştü. Yaralı bu heyecana dayanama- | di, bayıldı. Korak kâh filin sırtında tenbel tenbel yatarak, kâh daldan dala sıçrıyarak yine eskisi gibi or - manlarda semeri serseri dolaş - mağa başlamıştı. Artık Meryemi düşünmemeğe karar vermişti amma, kızın ha - yali yine de gözlerinden gitmi - yordü. © gece nehrin kıyısında bir a- gaca tırmanmış uyurken — arslan sesile uyandı. Biraz sonra da ken- | di uyuduğu dalın altındaki dal - dan ingilizce sözler duyulmuştu. İşte b usuretle Korak Moriso- nun hayatını kurtardı. Marisonu belinden yakalayıp ağacın üstüne 3220 lira muvakkat ! İNGİLİZ .KKANZUK -EÇZANESİ aladı, dalların üstüne yatırdı, Aylığı 12,5 Liraya Ârtisti dır. Yavaş yavaş İngilizce, Fran - Bızca, Almanca öğrendim. — Müşterilerle nasıl konuşu - yorsun! — Müşteri olsun da konuşması kolay.. Macarca, İngilizce, Fran - sızca, Almanca.. — Şimdiye kadar kaç para bi - riktirdin. — Para biriktirmek mi? Yap - tırdığım elbiselerin — parasından patrona 150 Hira borçüryum. Yani tam 11 ay patronuri yânında esi - rira. | ZEKİ CEMAL Sonra... yelerin arasına serildi. Küçük San Fransisko'lu başına geçmiş sayı - yordu, bir,. iki. üç.. beş.. dokuz. Ohi, 'Edyard, diye bağırdı. Naka- vut oldu. İlk galibiyetin.. Edvard soğukkanlılıkla daha ev- velden hazırladığı kâğfdı yerde baygın yatan, İpopotamın göğsü- | ne koydu.. Kâğıdda şöyle yazılı İdi: «Ağır siklet boksör Edvard, si- zi daha iyi döğmek fırsatını elde | etmek için (......) bulvarında ha- yır cemiyetleri menfaatine tertib | edilen ağır siklet boks müsabaka- larına davet eder.» M. SAMİ KARAYEL İstanbul Sıhhi Müesseseler Arttırma ve Eksiltme Komisyonundan: Leyli Tıb talebe yurduna lâzım olan 3300 metre patiska ile 2000 | metre amerikan bez! açık eksiltmeye konulmuştur. | 1 — Eksillme 22/8/939 pazartesi günü saat 1430 da Cağaloğlunda Sıhhat ve İçtimat Muavenet müdürlüğü binasında kurulu komisyonda' hinat 281 Tira 50 kuruğ. 3 — İstekliler şartnameyi her gün komisyonda görebilirler. 4 — İstekliler cari seneye ait Ticaret odası vesikasile 2490 sayılı| kanunda yazılı vesikalar ve bu işe yeter muvakkat teminat makbuz ve-| ya banka mektubu ;ile birlikte belli gün ve saatte koami na gelme-i KANZUK URİNAL DA DA ve kumlarından mütevellid damar sertlikleri şikâyetlerinizi ile geciriniz URİNAL Vücudde toplanan asid ürik ve maddeleri K eritir. NSK Yemeklerden sönra yarım bar- Beyö İstanbul sonza bermutad arslana küfürler savurdu. Morison kendine gelince titre- di. Bir mayenuna esir düştüğünü sanıyordu. Hayvana karşı dur - mak için tabafıcasını ararken, bir ses, düzgünce bir ingilizce ile sor- du: — Siz kimsiniz? Morisonun ağzı bir karış açık kaldı: — Ay, siz insan mısınız? — Ya beni ne sandınızdı? Morison samimi cevab verdi: — Orangotan zannettim. Korak güldü ve yine sordu: — Siz kimsiniz? — Bir İngilizim. Adım Mori- sondur. Korak yaklaştı, yıldızların ışı- ğinda adamın yüzüne dikkatle baktı: — Sizi tanıdım dedi. Arslan si- zi öldüreceği gün ormanın kena- | çük veya büyük, en küçük veya ni N Il!.gı:ı —17 AĞUSTOS 1 Manevralar Münasebetile Z . " le Türk Milleti, Ordusile Hem de Pek Haklı Olarak Övünebilir Bu Orduyu Beşeri Takat Fevkinde. Bir Çalışma İle Bugünkü Mertete- sine Yükseltenlerin ÖnündeEğiliriz IYını. NİZAMEDDİN ııımıl Trakyada ondumuz manevrala- tına başlamış bulunuyor. 'Türk ordusu herhangi bir ma- nevrayı memleketin herhangi bir noktasında, her ne mikyasta ya- parsa yapsın; Varacağı netice, i- nanıyoruz ki mutlaka göğsümüzü kabartacak olan neticedir. Dünya askerliğinin — pırlanlası olan bu ordu için mevsim farkı olmadığın: da biliyoruz. Ve bili yoruz ki herhangi bir — vazife, ister güneşin yeryüzüne gölgede elli derece ateş yağdırdığı yaz Bünlerinde ister ilikler donduran bir karakış ortasında bu orduya verilsin mutlaka en mükemmel bir başarıya ulaştırılır. Yine bili- yorüz ki bu ordu yüksek kuman- da heyetile, subay, küçük subay ve yedek subay kadrolarile mu- asır orduların en mümlazıdır. 'Türk ordusunda kendilerine kü- €n büyük salâhiyetler verilmiş o- lanlar hem teker teker mükem - mel askerlerdir, hem de heyeti uwmumiye halinde tam bir askeri ahenk teşkil ederler. 'Türk ordusunun meziyetlerin- den hiçbiri Türk milletinin kü - Çük, orta veya büyük hiçbir fer- dinin meçhulü değildir. Bunun i- çindir ki askerlik ve insanlık sı- fatını bu muazzam eseri, müda- Tüx etüge ve tam, şuurla ve müşterek sevgi- sine vo İtimadına muhatabdır, « Yaya kuvvetlerimizin her eri- ne, hör subayına, her yedek su- bayına, hber küçük subayına ve bu erlerle subayların yanyana getirilişile teşekkül eden her yaya üniteye tam bir itimadımız var- dir. Atlı kuvvetlerimizin her erine, her subayına, her yedek subayına, her küçük subayına ve bu erlerle subayların yanyana - getirilişile teşekkül eden her atlı üniteye tarm bir itimadımız vardır. Ağır, hafif, cebel ve sahra top- çumuzun, hava ve sahiller mü - dafaasına mahsus olan batarya- larımızın, ağır ve hafif mitralyöz- lerimizin her numara erine, her subayına, her yedek subayına, heri küçük subayına ve bu subaylarla erlerin yanyana getirilişinden do- ğan her üniteye tam bir itimadı miz vardır. Karada, havada ve denizlende makine ce motörle müteharrik her vasıtamızın, motörlü kuvvet- lerimizin, uçaklarımızın ve harb gemilerimizin her erine, her su- bay, yedek subay, ve küçük su - bayına ve bunların bir makine in- tizamı ve ıttıradı gösteren kol - lektif çalışmalarile harekete ge- len her hsva ve deniz filamuza, her motörlü tüm ve kolordumuza fam bir itimadımız vardar. Milliyeti din edinen Türkün Amentüsü budur. Bir ordu hep canı ve hareket ka-. biliyeti malzeme olarak kullanan bir teşekkül olmasına rağmen bi- liriz ki kumandandan mahrum o- lursa cansız bir cesedden farksız olur; kımıldanmak imkânı bula- maz, derhal dinamizmini kaybe - der, Bunun içindir ki yakın tarih te birçok ordular, her türlü vası- taya malik oldukları halde, tam bir milli itimada malik oldukları halde harekete geçer geçmez, yıl- Tarca muhatab oldukları umum? itimadın derakab sarsıldığı görül- rında Meryemle beraberdiniz. (Devamı va tıııı"qtüı'. Kumandandar: mahram olmak., | İşte bir yirminci asır milletine kan — || ağlatacak en büyük milli eksik - Tik budur. Bizim muasır cihana şöyle bir göz atınca büyük bir Bucur ile göğsümüzü gerişimiz - — deki sırrı işte asıl burada aramak lâzımdır. Bizde böyle bir eksiklik olmak şöyle dursan, biz bilâkiş 'bu Bakımdan en zengin olan mil- letiz. ğ Ordusuz kumandan bir işe ya- rTar mı?, Yarar elbette... Zira milletinin itimadı onun derhal bir ordu ya- ratabilmesini mümkün kılar. Ar- tik mükemmel bir ordunun ba - şında mükemmel bir kumanda heyeline ve mücerreb bir başku- — anandana sahib bulunmanın ne parlak bir tali olduğu kendiliğine den anlaşılır. K Türk milletinin ordusuna em- niyetle, itimadla bakışını söyler ve bu emniyetin, itimadın tahli- Tni yaparken ben afaki olarak konuşmamaktayım. Bu yazı, bir — hafta evvel bitmiş ve on böş gün — devam etmiş bir tetkik seyahati- nin verdiği neticelere dayanarak yazılmıştır. - Adanadan Antakyaya, İskende- Tundan Niğde, Kayseri, Sıvasa, Ankaradan Edirneye, Kırklareli ve Tekirdağına gittim. Köyleri dolaştım, arteziyen kuyuları açan makineler başındaki işçilerle ve nümüne fidanlıklardaki aşılara g—— e ae Tüştüm. Kadınları dinledim, mek- teplilerle konuştum. Genç, ihtiyar, — kadın erkek her yaşta, her mos- lekte vatandaşın bana söylediği sözler, adı emmiyet ve itimad o- lan bir bestenin muhtelif aletler- den muhtelif seslerle terennümün- — den başka birşey olmadı. Muhte- — lif seslerle fakat bisbirini asla nakzetmiyen bilâkis binbirini ta- mamlıyan seslerle. Bu sesler, anavatana kulak ver« dikçe Türk ordusunun da aynen — işittiği seslerdir. Kendisine karşı milletin gösterdiği hududsuz iti- — mad Türk ordusunun asla meç - — hulü değildir. Nöbet bekliyen nes — fer, mangasırı terbiye eden on - —— başı, çavuş, atını timar eden atlı, kıt'asının başına geçen asteğmen, teğmen, üstteğmen, bölüğünün — başndaki yüzbaşı ve sırasile bütün rütbeliler bu itimada her an bir parça daha lâyık olmıya çalışmayı mesleklerinin de vatandaşlık sı- — fatlarının da, insanlık sıfa'larının da en büyük haysiyeti saymakta - dırlar. * Dostu bir kat dzha sağlam dost olmağa ve düşmanı asla düşman- hık ihsas etmemiye tahrik eden bir vazifeşinaslık, bilgi ve kah- ramanlık ile mücehhez ordumu- zun Trakya manevrasını vesile e- derek hayranlığımızı bir daha tekrarlamak imkânını buluşumu: — za sevinmekteyiz. Bu orduyu, bes —— şeri takat fevkinde bir çalışma i- — le, bugünkü mertebesine yüksel- ten Büyük Erkâmharbiye ve muhterem Reis Mareşal, Milli Şefe Türk silâhlarını tam hareket ha- linde gösterirken İnönünün ihsas edeceği muhabbet ve hayranlığa bütün milletin iştirak etmekte ol — duğuna elbette emin olacaktır. Ordusile her zaman mağrur ol- muş olan bu millet, kumandan he- yetine ezeli gürürü- nun kat kat hissetmek- — tedir.