9 Haziran 1939 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

9 Haziran 1939 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

I Bugun Konuşulan Mesele ı Baltık Devletleri Yapa bilir? Bitaraf Kalmanın da Ayrı Ayrı Mânâları Var Aceba Ne Şekil Bulunacak? altık devletlerinin bahsi ar- ı.x birinci derecede politika füemini meşgul eden bir mevzu oldu. Baltık devletlerinin emniyeti meselcsi, haftalardanberi politika âleminin en belli başlı dedikodu. sanu teşkil ediyor. İngiliz, Prans Sız ve Rus aniaşması etrafında müzakereler olurken bu devletle- rin bahsi ortaya çıktı. Bunlar bir taarruza uğrarsa bu küçük mem- leketleri kim müdafaa - caecek? İngiltere ile Fransanın bu dev - letlere de teminat vetmelerinde Rusya ısrar etmektedir. Litvanya, Letonya ve Estonya devletleri coğrafi vaziyetleri iti- barile nazik bir mevkide bulunu- yorlar. Daha evve: Almanya ta - rafından bu hükümetlere müra- eaat edilerek ademi tecavüz mi - sakı aktedilmesi istendi. İngiliz gazetelerinde bir zamandanberi Şu sebebler ileri sürülüyor: Baltık devletlezi kendilerine Rusya tarafından teminat veril - mesini istemiyorlar Baltık dev - letleri için hem Alınanya, hem de Rusya tarafından kendilerine te - zninat verilmiş olacak. Bu temi « natın fiiliyat sahasındaki ehem- miyeti ne olacak?. Estonyanın paytahtı olan Ta - Lnden Avrupa gazetelerine yazı- lan malümata bakılırsa oranın si- yasi mehafili bütür bu rivayetleri öyle büyük bir hararetle karşıla- maktan uzak bulunuyorlardır. F BEYAZ RUSYA devletlerinin vaziyetini - gösterir kat şu son günlerde yürütülen tahminlere göre İngiltere Baltık devletlerine teminat vermeyi red- detmiyecektir. Estonya devleti - nin Moskovada ve Londrada bu- lunan elçileri Talinde birkaç gün kaldıktan sonra tekrar vazifeler- ne gitmişlerdir. Talin mehafili nikbin bulunuyor. Fakat Alman - ya ile imzalanan ademi tecavüz misakı bahsine gelince; bu hu - Susta Estonyalılar çok tereddüd göstermemişlerdir. Berlin tarafın- dan edilen teklif çok geçmeden kabul edilmiştir. Bunun için de sabebler yok değildi Bununla be- raber Almanlarla müzakere ağır olacağa benziyor. Herhalde bu vesile anlatılmak isteniyor ki Es- tonyayın maksadı hiç bir zaman Berlin - Roma mihverine girmek değildir. Yalnız Estonya bitaraf kalmak istiyor. Herkesle iyi ge- çinmek istiyor. Fakat Almanyanın teklifi yalnız Estonyaya karşı değildir. Diğer Baltık devletleri de var. Şimal - deki devletler de var, Estonyanın Rusya ile evvelce aktedilmiş bir ademi tecavüz misakı varda. Fin- landiyanın da Rusya ile böyle bir muahedesi de mevcuttur, Fakat Finlandiya ayrıca Almanya ile de mak için sebeb görmüyor. Eston- yya da şimdi Almanya ile ademi tecavüz muahedesı müzakeresine girişirken tekrar ediyor ki evvel- | ce Rusya ile akdetmiş olduğu mu- bir ademi tecavüz misakı imzala-| harita ahededen vazgeçmiş değildir. İskandinavya devletlerinin va- ziyeti şimdiye kadar Estooyanın bitaraf kalmasına yardım etmekti, Fakat Estonya ile İskandinavya devletleri arasında daha sıkı bir teşriki mesaiye lüzum görülmedi. İskandinavya devletleri — bitaraf olarak bir zümre teşkil etmiş o- luyorlar. Baltık devletleri de bi- taraf olarak bir zümre toşkil et - miş bulunuyorlar, Her iki zümre arasında ise sıkı bir teşriki me - sai temini cihetine gidilmemiştir. Zaten Avrupanın bugünkü vazi - yetinde İskandinlavya Gevletleri arasında bile her noktada tam bir fikir birliği görülmemiştir. Bita- raflık denilen şey kaç şekle giri- yort. Bu devletler Almanya ve Rus- ya karşışnda bitaraf olduklarını söyliyerek bu vaziyeti muhafaza etmek istiyorlar. Fakat bitarafılk hangi manada?, Çünkü bu dev - letlerin her birinin coğrafi vazi- yetleri dolayısile bitaraflıkları da birbirinden farklı olmak zaruri - dir. Rus - İngiliz müzakerelerin- de kendilerinin eheramiyetle mev-) zuu bahsolduğunu gören Baltık memleketleri herhalde bundan dolayı müzakerelerin alacağı ne- ticeyi son derece alâka ile bekli- yorlar. Fakat bu memleketlerin gazeteleri pek ihtiyatlı bir lisan kullanıyorlar. Bir kere Almanya- yı kuşkulandırmamak için böyle (Devamı 7 inci sayfada) -GÜZELLEŞMEK İÇİN K g tekMsir meb'usu ve Beverley be- lediye reksi, dünya kadınlarını alâkadar edecek beyanatla bu- | hunmuştur; Beverley belediye reisinln söyledi- Hine bakılırsa İngiliz kadınlarının — ve Dilhassa — Beverleylilerin - çehrelerinin Küzel, renklerinin taze olmasına sebeb Janbon yemeleri imiş. — Dünyada bizim kasabanın kızları kadar güzel yoktur. Bu da, kasabamız- da yapılan nefis fanbonları yemele « rinden ileri gelmektedir. Kasabanın Janbonlarımı tanıttırmak | için bu sözlerden daha iyi reklâm olur mut. HİZMETÇİLER MTRTEBİ Herşey, bir uslaya hizmet etmek ve- .ya bir mektebe gitmekle öğrenilir. Dün- yada, kendi kendine öğrenller. birşey yoktur. Şimali Karolinde hizmetçilere mah- Sus bir mekteb açılmıştır. Fam dö - gambr, orta hizmetçisi, ahçı olmak, rü- aei yatak yapmasını, lezzetli bir yemek pişirmesini öğrenmek istiyenler — bu meklebe giderler ve mütehassıslar ta- ralından verilen dersleri takib ederler. Derzler, öğleden sonra olduğu — için bütün hizmetçiler mektebe devama da- vet edilmiştir. Dersler meccanidir. KÜÇÜK BİR ADA İki İngiliz zablil e bir yerli, bir harb gemisile Suvadan hareket etmiş- derdir. Vastteleri, Kanlen adlı küçük — bir adayı, İngiltere büktmeti namına İş- gal etmek ve bayrak çekmektir. Bu küçük ada, Okyancatadır. Ve Suyun üzerinde 3 metro kadar yüksek- HĞi vardır. Bayu 400, genişliği d0 met. rodur. Ortasında büyücek bir göl bu- Tunmaktadır. Adada beş Hlindistan ce- vizi ağacından başka bir ağaç yoktur. Bazı yerlerinde — kırmizi renkli ollar vardır. Adanın birlcik sakinleri deniz kuşları ve farelerdir. Kanton adası, Honelulu ile Suva 2- rasında ve Okyanes hava hattı üzerin- de bulunduğu için ehemmiyetlidir. Amar olumacaktı Yakında — muhacirler günderilecek, Genize batırıp çıkarıyorlardı. KİTAB HIRSIZLARI Bazı adamlar vardır, halleri, vakli- leri yerinde olduğu halde kitab gibi, Kalem gibi şeyler gördüler mi hemen alırlar, ceplerine atarlar. Bunlardan biri, bir kitaber dükkünmm önündeki sergiden bir kitab çalarken yakalanır, karakola götürülür. Allesini tanıyan komiser hayretle sorar: — Nasil, siz... Zengin bir ailenin ço- cubu olduğunuz halde kitab çalıyor - sunuz?, — Mazur görünüz, bay — komiser.. Bu bir illet, İslemeden yapıyorum. BIR'AT REKORU Hindistanda Sirmurda bir yangın çıkmış. Iiziyeye haber verilmiş. Fa- kat, ilfalye heyeti allı ay sonra pür- telâş () gelmiş. Bu da bir rekor de- mit. Bakınız, vak'a nasıl olmuş: çıkan evin sahibi, telefon için acele bir mektup yazmış, zarfın Üzerine (müstacel) kelimesini yaza- Yangın miş. Kumandan da valiye zöndermiş. Vali de, lâzım gelen muavenelin ya - pılması emrini vermiş. İtfayel heyeti yola çıkmış. Fakat altı ay sonra!, Kan ter içinde yancın yerine gelen Hiflaye heyeli, yanan evin yerine yeni bir bina yapıldığını görmüşler. Bu vak'adan alınacak hisse yu Ev sahibinin soğukkanlılığı, evinin yandığını mektabla haber / vermesi, ikincisi: Posta idaresinin mektabu altı AY sonra götürüp vermesi. Valiye ge- dincet Merhalde terfle Tayıktır. Mek- tabun tarihine bakmadan emir ver - miş olması da bir iştir. Yazan: REŞAD FEYZİ eclâyı bir evham kapladı. artık, ihtiyarlığa doğru yüz tutmuştu. Sabahları kalkın- ca, aynanın karşısında, uzun uzun yüzüne bakıyor, gözlerinin etra- fındaki, alnı kırışıklıkları içini çekerek seyrediyordu. Halbuki. Neclâ, çok güzel bir kadındı. Makyajını iyi yaptığı, iyi b giyindiği günler, ona ter ve taze bir genç kız olarak bakılabilird Yani, sizin anlıyacağınız, cami y kılsa bile, mihrab yerinde idi, Ya- gını merak ediyorsunuz, değil mi?. Kendisi 27 yaşında olduğunu söy- ler, Nüfus kâğıdında yazılıdır. Bütün kadınlar gibi, Neclâ da, yaş bahsinde çok titiz ve sinirli idi. Geçen sabah, Neclâ, pencere- nin önündeki koltuğuna gömüldü. Uzun uzun düşündü. İlk defa, ken- disine bile, yaşını itiraf ederek, 35 i bulduğunu hatırladı. 35 uzun sene.. Bütün hayatı gözlerinin ö- nünden geçiyordu. — Çocukluğu, genç kızlığı, genç kadınlığı. ve nihayet şimdi.. Çocukluğuna dair, çok tatlı hatıraları vardı. Eren - köyün güzel bir köşkünde dün - | yaya gelmiş, senelerce, bahçelerde koşmuş, ağaçlara tırmanmıştı.. Genç kızlığı çok romantik ve hissf idi. Bir genç Tıbbiyeliyi çılgınca sevmişti. Küçük yaldızlı hatıra defterine, gece yarılarına kadar, ne şairane sâtırlar yazardı.. Heye-, canlı bir aşk yaşamıştı. Sonra, a- Tadan yine yıllar geçiyor.. O Tıb- biyeli çocuk, bir gün doktor olup Bağdada gidiyor. Gidiş o gidiş.. Neclâyı unutuyor. Neclâ, onu bir daha görmüyor.. Genç kız, 19 yaşında iken, bir «Babıâli mümeyyizi» ile rvknd.'ri Doktorun Öğütleri: ERİK ayhoş meyvalardandır, bAz Te hoş olması terkibinde İtmon tozu bulunmasından « dır. Bizim memleketimizde malüm envat Can, Türbe, Ba dak,Mürdüm, Dut, Çakal, Frenk eriği, Aznasya, Uryani, Serfiçe ve sair eriklerdir. Es- kiden dışarıdan Malta eriği namile sarı renkte, iri çekir- dekli erikler gelirdi. Erik, yemekten sonrü itidal dülresinde yenebilir. - Yalnız yemek fasılaları esnasında ye- memek iyidir, Erik Demirhin- di cinsinden olduğundan zi- yade şekerle pişirildiği tak - dirde müshil gibi - tesirlidir, susamak halini giderir. Bu - nun için kuru erikler, erik kompostoları inkıbaz - olmak mutadında bulunanlara mü lâyemet verir, “HİKÂYE HATIRALAR rilmişti. Bu, efendi bir adamdı. Ciddi bir insandı. Fakat, Neclâ - nın ruhunu tatmin edecek bir tip | değildi.. Neclâ, adeta, bir cehen- nem hayatı yaşıyordu. Nitekim, bu ıztıraba dayanamadı. Evlilik Üç yıl sürdü.. Ayrıldı. Genç ka - dın dül kalmıştı. Babasının evine döndü. O gece, hiç unutamıyacağı bir gündü. Sabaha kadar ağlamış, talihsizliğine yanmıştı. Aradan beş sene geçtikten son- ra, Neclânın babası ölmüştü. An- nesi, uzak bir Anadolu kasabasın- da, oğlile, gelini ile beraber otu- ruyordu. Ölen baba, Neclâya mü- him bir miras bıraktı. Neclt, çok sevdiği babasının arkasından çok ağladı. Hayat, una bir sille daha indirmişti. Fakat, — mahrumiyet, sefalet, yoksulluk yoktu. Az sonra, ölen unutuldu.. Her zaman olduğu gibl. Neclâ, evden çıktı. Bir apartıman tuttu. Hiz - Tetçisile beraber oturuyordu. İşte bu hayat, bugüne kadar de- vam etti. Neclânın en tatlı zama- nı da, bu devirdi. Hayatın binbir çılgınlıklarından zevk aldı, gez - di. eğlendi, güldü, oynadı.. Fakat, işte bir zaman vardı ki, onu, yeni bir ıztırab, üzüntü kıvrandırmağa| başlamıştı.. İhtiyarlamak!.. Bu endişe ona, yeni bir fikir vermişti: Evlenmek.. Kendisi gibi, tecrübeli, oturmuş, kalkmış, gün görmüş, eğlenmiş, herşeyin tadını almış, ununu ele- miş, eleğini asmış, dışarıda gözü olmuyan bir erkekle — evlenmek, artık rahat etmek.. Ömrün sonu- Ferit pasaportları çıkardı. Döviz aldı. Valizini hazırladı. Yüzükleri yaptırdı. Meraktan delirecek gibi. — Nerede bu kız?. Diye telefonun başında bekliyor, kafasının içi merak ve bunaltıdan kıskaca konmuş gibi burulu- yör: — Kaçamadı mı?.. Tutuldu mu?.. Hastalandı mi Kazaya mı uğradı?. Hemen bir arabaya atlamak, #nu aramak itiyordu. Fakat, bu yoldaki Bezini düşündükçe bütün bütün üzülüyordu. Nere- de bulacaktı, nerede arıyacaktı, kime soracaktı?. O, onu sadece Nesrin.. diye biliyordu. Nerede otu- Tuyar, kimin kızı. ne, neyin nesi, bilmiyordu. Bu hiçbir şey bilmemezlik içinde bü- 'tün bütün kızdı, köpürdü, ve.. Nesrinin karar ge- vesi söylediklerini — hatırladı. Bu Büyükderede bir otelde yerleşti. Otelde üçüncü günü dolduruyor. ÜÇÜNCÜ GÜN İ burkuldu, daldı, bükük bir boyunla onun bütün söylediklerini gözlerinin önünde canlı birer tablo gibi geçirdi. Ürktü, korktu, iğrendi, ürperdi, tit - redi, utandı, öfkelendi, sızlandı, ağlamaklık oldu: — Ben ne yaptım? 'Ya hepsi doğru ise?, Ben nasıl bütün bunlara dayanabilirim?, Dedi, vücudüna bir üşüme, titreme yayıldı ve birkaç dakika bu böyle sürdü. Sonra, sanki yağ - İtanbula inmek, sınırsız turan bir perde hâlâ hiçbir şey hatırlayışla içi mür ardından gelen kızgın bir güneşin çıkışını andıran sıcak bir doğuş vücudunu yeniden ılın - dırdı, isıtti. gözlerine bütün her şeyi örten, unut- indirdi. Bu perde, iyi hissedi « yordu, bir aşk perdesi, Nesrinin tılısımlı, iri, kara gözlerinden gücünü alan ve eskiyi karartan, ye- niyi aydınlatan bir perdeydi: — Seviyorum onu!, Seven katlanır. Dedi, yeniden: — Nerede kaldı?. Diyen üzüntülerini kurcalamağa daldı. Bu sı- talardaydı ki telefonun zili çaldı. Otelciye sıra bi- rakmadan hemen koştu, konuşmayı açtı: — Aloo, — Aloo, —- Sen misin Ferit?. — Benim sevgilim. Fakat, nerede kaldın?, Meraktan deli olacaktım. Üç gündür bekliyorum burada seni!. — Üzlülme şekerim. Bir şey yok. Biraz işle- rim uzadı da onun için. — E şimdi hazır mısın? — Hazırım. — Hemen geliyor musun?, — Uçak ne vakit kalkıyor?. — Sabah.. — N 1856 garamaan Yiın: ETEM İZZET BENİCE gaa — Kaçta?, — Beştet — Bilet aldın mı?, — Şimdi alırım.. — Ben tam dört buçukta orada olacağım!. — Eşyan var mı?, — Hayır. Bir valiz. Ben paramı, eşyamı, bar şeyimi gönderdim?, — Nereye?, — Nasıl?, — Viyanaya, — Yolda konuşuruz!. — Gece yalnız nasıl gelebileceksin?. — Hiç üzme kendini, gelirim. — Ben gelsem, bir yerde beklesem! — İstemez.. — Her ihtimale karşı evi söyle bana.. — Lüzumu yok! Haydi Allaha ısmarladık. — Telefonla bir öpücük yok mu?, — Bir değil, bir milyon., — Mersi., — Güle güle sevgilim! Telefon kapanırken Ferit hem bir aşk sar'a- sına tutulmuş gibi heyecandan titriyor, hem de kençdi kendine söyleniyordu: 4 mek.. Fakat, bu erkek kim olabir ? gelmişti. Evet, nu, asude, sessizlik içinde geçir * lirdi?. Bu erkek nerede idi?. Ne& lânın bir miktar serveti vardı. Bi servet, böyle bir koca bulmak içiğ vasıta olabilirdi.. Neclâ, — şunu itirâf ediyordu Genc olmalı. En az 45 yaşındi olr ır, Başka türlü, kimsenili nazına oynayacak halim yok.. Af ık. Yorgun düştüm.. Aradan haftalar geçti.. Bir güll Neclâ, vapurla Kadıköyüne ge * çiyordu. Erenköyünde, öski mel teb arkadaşlarından birini ziya * ret edecekti.. Vapurun orta kamarasına girti oturduğu zaman, karşısındaki kâ) nepede, kıranta, fakat şık giyin” miş, bir erkeğin, dikkatli dikkatlİ| kendisine baktığını farketmişti. Neclânın da gözü kaydı. O dâ) baktı.. Meçhul erkeğin gözlerinil içinde, dudaklarının mütebessim kıvrımlarında bir. heyecan, bif titreyiş vardı.. Neclâ için, bu yüğ, biç de yabancı değildi. Daha dik- katle baktı.. Hafızasını yokladı. Erkek birden, yerinden kalktı. Neclâya yaklaştı. Genç kadının elini sıkarken, titrek bir sesle: — Tanıyamadınız mı, dedi, ben doktor Ertuğrul.. Neclâ, adeta bayılacak — hale Erenköyündeki komşunun oğlu genç tıbbiyeli Er- tuğrul. Neclâ, şimdi, Ertuğrulla evlidir Mes'ud bir hayat sürüyor. Ankara Radyosu BUGÜN 1305 Müzik (Bir Viriöoz - Pi). 19,15 Türk müziği (Pasıl heyotiy . 20 Memlekel saai ayarı, ajans - ve meteoroloji haberleri, 2015 Neş'eli plâklar - R. 2020 Türk müziği. 1— Ferahfeza peşrevi. 8— İsmali Hakkı Beyin - Ferahfesa bestesi - Çağlıyan cuyk 23 Son ağans haberleri, siraai, 6e- | ham, tahvilât, kambiyo - mukut bors| Sası (flat). 2320 Mürik (Cazband - Pi). YARIN | — &— Neyzen Burhanın - Sazinak şar. G— Surinak saz semalsi,

Bu sayıdan diğer sayfalar: