Yazan: Rahmi YAĞIZ Bayram Zadenin Manevraları, Meleğin Çevirdiği Dalaviralar... Balih Te akşamdan düdak bü- Ü haber b kezek: ” Adam sen de, bir mavna ya- maşulardır... Onun da — Rus .u:ııı olduğu — nereden belli. #enlik yapmak çocukluktur. ;::4. bu zaferi kabul etmek, a denizcilerinin kahramanlı- Ortaya koyan bu patlak deniz Filağnanna nanmek taralin Yanaşmamıştı. ,:hun AlI Reise yapılan zafer m."" içi hased dolu bakışlarla Boyundaki kahvenin sarma - Olları arakasından — gizli — gizli ;:':'Rn Salih Kâhya kendi ken- Rurıldandı: Rörürsün koca haydut!... MEĞ Burıldanış, arkodan yapı - Bit tehdidin tâ kendisiydi... e Davust'un rahatı huzuru ada - Bkilı sarsılmıştı... — Delikanlı, VöT bu adamdan — hazetmediğin) h?'"m' belli etmeğe savaşır- Yeni yeni tehlikelerle karşı - . Kendisine delice âşık o- :' Melek mühtelif — vesilelerle Jhnhyı bulmak, — konuşmak, ;Mdüddet daha — Ayaspaşadaki Ö (l gözüler, haftalar, aylar hülyasına — kapılıyor. :'“o: Neş'etin verdiği vazife - %Llhmn ederek bu gayeyi gü - K hareketlere sapıyordu. lkaı t bundan da bizardı. De- hat Perşombepazarında mü - Dikrana kurdurttuğu ikin- Mandiz istasyonunuz (1) basıl « k%'ıdan sonra âdetâ enerjisini niş. müthiş bir ye'ise ka- :'—ı_:ıı Bayramzadenin manev - MA Meleğin ihtiras sevkile çe- “'::' dalavereler, bunlara ek Tuvaffakiyetsizler genç a- ülnmıni. hevesini, başarıcı façatlarını kırmış, parçalamış, ka yerleşen yakalanma ves- k—üe ne yapacağını şaşırfmış - £ hiz"fensin Cemal Paşa ile bir - ö İği, Arap kıyafetile İstanbula ge- « "H"h" Filistin cephesine dö- ğ de nasılsa Osmanlı istihba - farafından haber alınmış bu- or, gün geçtikçe ustalaşan “py ikilat güzel İng'liz yavrusu- kutacak muazzam bir teh- halini alıyordu. —Z'hı Neş'et 333 Mayısının al- Cumartesi günü Babıâlide- ÜS #x Marmarıda tüfrike- Müracaat: Kısım 1 - 4. R. ZORBALAR SALTANATI No, 142 ..::memh; sahte gözyaşları akı» ti ye Fiyinmeğe başladı. Paraları- ı:.__'"'kevhmum almayı da u- ,.__ımmı Diğer cariyeler de gi- bi ü içlerinde giyinmiyen tek k_.’:dm vardı. Bu da, Alemdar da Paşanın ihtiyar - ellilik H başkadını idi. İhtiyar Aye, AYaşi bu kadırla beraberdi. h*k: ihtiyar zevcesine dö- Mi *kilâ; mademki çikmak i Ş iğ- :'::"“'luıı sen de benimle me - Bi e CC- Zaten; biz hayatta va- — müzi tüketmiş insanlarız.. lenin ısrarlarına rağ - | Kâhya, Tufan Reisin ver | ki muayenehanesinde Melekle kar Ş1 karşıya şöyle konuşuyordu: — Melek — Buyurun Doktor Bey! — Papas meselesi bölâ bir ne- tice vermedi! — Maalesef öyle oldu.. — Son sözünüz bu mu? Genç kadının susması dakto - run yüzünde endişe bulutları be- lirtmişti, Osmanlı istihbaratının bir şubesini idare eden enerjik a- dam bu endişeyi savmak için sor- gusunu tekrarladı: — Son sözünüz bu mu diyorum Melek Hanım... Susuyorsunuz!.. Anlaşılan sizi vazifenizde devam- dan alakoyan mühim bir sebep var, — Bu sebep ne olabilir? — Bir görül meselesi? Melek isyan kılıklı karşılık ver di: — Hayırt, — Sizi itma' edecek gibi — bir gervet mi?.. Düşman elinden su - nulan böyle bir meblâğa eğer el uzatmak değil size onu uzatacak eli kıracak yaradılışta olduğunu - zu teslim ederim. —- Yünılıyorsunuz Doktor! — Peki niçin vazifenize devam etmek istemiyorsunuz! Genç kadın güldü — Ben vazifeme devam etimi - yeceğimi söylenedim — Verdiğiniz cevaplar bu ma- hiyette! — Tefsire bağlı doktor! — Rica ederim bunları bir ta - rafa bıtakalım, istihbarat şubesi- nin verdiği ve bir türlü becere - mediğimiz, başaramadığımız — şu ihtilâlci papas işin! elbirliğile ne- ticelendirelirn.. Melek doktorun bu içden gelen sözlerine gönlünde bir - kızgınlık okluğunu belli eder tarzda ce - vap verdi: — Sinirlerim çok bozuldu dok - tor... İstrahate muhtacım... İşe başlarken bu mesleğin tehlikele- | Ti, mahrumiyetleri ve binbir entri ka ile dolu maceraları arasında zevk bulacağımı ummuş, öylelik- le ortaya değişiklikler meydana getirdi. Ne | yapayım doktor, elimde değil. Da yanamıyorum... Belki bir iki ay istirahat edersem tekrar hizmete başlıyabilirim... ve verile V yol tutmaş bulu: Sunlara Eklenen Muvaffakiyetsizlikler Genç Adamın Şevkini, Başarıcı Hassalarını Kırmıştı! tılmıştım. İki senelik | devamlı çalışma bende bir çok | (Devamı var) Tunus, cibuti, Süveyş Kanall (4 üncü sayfadan devam) 1t hareket yabancı mem çıkan sözler tedir. Reis Ruzveli racastine kı er matbuatında ygun görülmemek yt alınacak £ cevabda Berlin - ma mihveri tam ve müşterek bir caktır. Bugün- kü milletli 1 politikasını ta- kip edenlerin Berlin - Roma mih- veri bahsinde unutmıyacakları bir nokta vardır ki bunu Romada bu- n Avrupalı muhabirler kay - set vardır ki bu da asetidir. Mihverin si- Berlin ve gerek Ro- a için müş birlerde Alman met reisleri birb fikirlerini alarak müşterek — bir yol takib ediyorlar. Onun için her an hükü- n hemen Iki! devleti alâkadar eden mesele- | lerde İtalyanın ayrı, Almanyanın ayrı yollardan gdeceği tahmin e- taraftan Londralı Deyli Ekspres gazetesinin yazdığınu gö- | yor Musolini Amerika Cum- hurreisinin teklifine karşı muka- bil tekliflerde bulunacaktır. Fakat tabildir ki bu husasta İ- talya ile Almanya arasında anla- şıldıktan sonra, Fakat İtalya Amerika Cumhur- reisinin teklifi üzerine herhangi bir konferansa gitmeden evvel İtalyanın Tunus, Cibuti ve Süveyş kanalı üzerindeki jddialarının ka- bul edilmesini istiyecektir. Taymis gazetesi de Almanyanın Reis Ruzvelt'e mukabil teklifler- de buluracağını yazarak şüyle di- yör: «Eğer böyle ise bu mukabil tek-) liflerin nelerden ibaret olduğunu görelim.» AŞK VE CASUSLUK (5 inci sayfadan devam) — Şu haldet. — Seviyorum da... Simon Katarji, sevgi uğruna casusluk ettiğini söylüyor. Jüri heyeti, genç kadının aşk hikâyesini dinleyince müteessir olmaktan kendini alamıyor. Çıplak Dansözün Dâvâsı (5 inci sayfadan devam) ce, müdür, yalnız — bir vak'aya mahsus olmak üzere çıplak dan- setmesini rica ediyor, yalvarıyor. Madmazel Odet kabül - ediyor. Fakat, ertesi gün, yaptığına na « dim oluyor, Mahkemeye müraca- at ediyor, sabneye çıplak çıkması için srar eden müdürden 4500 frank tazminat talep ediyor. Mah kema, genç dansözü haklı gör - müş ve müdürü mahküm etmiş - tir. Yazan: M. Sami KARAYEL 'Tavaşi de kalsın.. dedi. Genç gözdeler kurtuluş sevinç- lerini belli etmeden çabucak ba - zırlandılar. Başta Kamertâb du- Tuyordu. Fettan Kamertâb, fırsat kaçım mayıp Paşasına şunları fısıldadı: — Paşam; haremağasını bağış- larsanız; hayatta benim yolda- şum ve rehberim olur. Alemdar, gözdesinin ne taleb et tiğini anlamıştı. Ve Kamertâb'ın düşüncelerini doğru buldu. Bera- ber getirdiği haremağası ona ha- yatta arkadağ ve rehber olabilir- di. | Bu 18 yaşındı detini, şerefini, istikbalini bir genç mülâzimin güzel güzel, zengin kız, hayatını, sa- Bözlerinin tatlı bakışlarına feda ettiğini anlıyor ve hanede. üvercin İnanan (5 inci sayfadan devam) Aradan aylar geçti Taze geli- Hin karnı gittikçe büyüdü. Niha- yet ağırlaştı. Doğuracaktı. —Evet doğuracaktı. Ne yazık, doğura- madı, Çocuk ters gelmişti. O za- manın cahil ebeleri elinde, zaval- h genç kadın kurtarılamadı. Öl - dü.. tabi, çocuk ta beraber.. İhtiyar kadın deliye dönmüştü. Aradan bir iki ay geçmişti. İki Bgözü iki çeşme ağlıyordu. İnliye - rek: —Nazara uğradı. dedi. Yoksa güvercinler muradımı 'tılar. Haremağası da Kamertâb'ın ar- dına takılivermişti. Bütün bu işe ler on beş yirmi dakikada oldu. Yeniçeri zabitleri pencere önün- de bekliyorlardı. Alemdar, zabit « lere seslendi: — Bana bakın!. İşte; cariyele - rim ve gözdelerim hazırdırlar. Bunları yeniçeri ocağının namus ve ırzına teslim ediyorum. Aralık demir kapı açıldı. Önde Kamertâh ve haremağası, arka- da bir südü genç ve tüvana ca- riye sıravari çıktılar, Yeniçeri zabitleri başlarını öne eğmişlerdi. Şaka değil, bu güzel gözdeler ocağın namus ve ırzına tevdi olunmuşlardı. Bunlara kim- secikler el süremezdi. Adeta bun- lar hür ve üzld idiler. Yeniçeri zabitleri cariyeleri a- Jp götürdüler. Ağakapısında mah- fuz bir yere koydular. Şimdi; yarım saatlik kadar bir mütarekeden sonra, Babiğlide bir sene hapse mahküm ediyor. Simon Kataji kararı kayıdsızca dinliyor. Güzel kız, şimdi sevgilisinin bulunduğu bapis- Masalına Kadın Taze gelin nazara uğradı. —Onu Komşu kızları çekemediler. Güvercin efsanesinin, bir ka - dını doğurtabildiğine inanan ka- dın, hiç şüphe yok, nazarında bir kadını öldürabileceğine inanmak- ta haklıydı. Ona hakikati anlatmak çok güç tü. Hattâ mümkün değildi. O ömrünün sonuna kadar, gü- vercinlere karşı derin bir bağlı- lık ve mühabbetle, nazara karşı da müthiş bir nefretle mütehas « tekrar muharebe başlamıştı. Alemdar bu sefer daha kuvvetli ve'cesurane muhârebe ediyordu. Çünkü; başından genç gözdeleri gitmişti. Mahzende kala kala ih- tiyar bir karısı ve ağası vardı. Bunlar da kendisi gibi ölüme ha- zırdi. Kamertâb; Ağakapısına vardık- tan sonra soyunup dökündü. De- rim bir nefes aldı. İşler yolunda gidiyordu. Güzel kadın, dışarının ahvalin- deni bihaber idi. Halbuki yeniçe- riler yalnız Alemdar Mustafa Pa- şanın değil; Padişahın da aleyhine dönmüştü. Sultan Mustafayı isti- yorlardı. Hoş bir bakıma bu şekil de o derece fena değildi. Efendisi Hafid Efendiyi Sultan Mustafa severdi. Kamertâb; olduğu yerde dura- madı, Aradan birkaç saat göçtik - ten sonra; ortalıktan haberdar ol- mak üzere ağasını dışarı yollama- erektir. Alnacak ted-| Bundan Başka ugün büyük ve dinamik bir | B dattivocın karşılığı — olarak | kçe çoğalmakta olan ilk | ve orta tahsil mücsseslerimiz had- dinden fazla dolmaktadır. Sınıf- larda talebe adedi alimıştan yü- ze kadar çıkıyor. Muallim ne ka- dar san'atkâr ve enerjik olursa ol- sun bu vaziyetten doğan zorluk- lar karşısında kendisini sıkıntıla- ra ve muvaffakiyetsizliklere dü- | şüzebilir. Görünüşte bir todris a- meliyesi canlanır, fakat hakikatte) terbiyenin ietihdaf ettiği gaye, ya- | ni yetiştirmek ameliyesi feci sar- | * sebab olur ve ahlâk ter- biyesini temelinden yıkar, Yeni rejimimizin kuruluşundan, beri her sahada olduğu gibi kültür| ve maarif sahasında da birçok iş- ler yapılmıştır. Tedris ve terbiye usüllerimiz pozitif ve lâik bir şekle | sökulmuş, bilgi materyalleri zen- ginleştirilmiş okul binaları çoğal- tılmış. Bunların b ü vaffakiyetle: bil muhiti memnun etmiyen ran- dıman düşüklüğü, di lığı da nazarı dikkati tedir Çocuğa vazile ve viedan mura- kabe hissini aşılayabilmek için çok | kere, onun sevki tabiilerine karşı | mücadele etmek icab eder, Jon | Dövi meşhur raporunda: «Bütün | milletlerde demokratik cemiyeti prensipleri ayni şeydir. Bilhassa çocuk tablati bütün memleketler- de büyük bir müşabehet arzeder ve usu! derecelerinin tebdilile psl- kolojik kanunları, hakikatleri de- Zişmez... diyor Pedagojide; | mis'in ileri sürdükleri nazariye - | lerde İlberal terbiye sistemile, sos-/ yal terbiye sisteminiri sentezi olan| bir faal mekteh prensipi mıştır. Bu mekteb çocuğa geniş | bir hürriyet vermekle beraber, ona bütün yaptığı işlerde mes'u- liyeti de yükletir. Görülüyor ki Selfgouvernement) at -| denilen kendi kendini idare gerbes- medeniyetinin menşeini eski Grek>- tisinin yanında öğretmenin daimi nezaretini de ihmal rına uydurularak L sistemini vücude getirmiştir. Me- | tod bunda da aynıdır. Şu halde | muallimin murakabe ve nezare- tini temin edebilmek için bizde de) mekteblerimizdeki kemmiyetin a- | zallılması, yani sınıflardaki tale- be adedinin muayyen ve makul bir hadde indirilmesi en ön safta gelir, Aksi takdirde pedagojinin bu kesafet karşısında şaşırıp ka- lacağı ve en mdoern üsülden en berbad bir netice alınacağı mu - hakkaktır. Alle, mekteb. cemiyetin birbi- rini ikmal etmesi lâzımdır ki ter- biye sistemimiz — muvaffakiyetle yürüyebilsin. 1927 ye kadar maarif durumu- Ra karar verdi. Fakat kapıda nöbet bekliyen yeniçeriler ağayı dışarı salıver - mediler. Gözdeye de Şu cevabı verdiler: — Aldığımız emir hilâfına hare- ket edemeyiz. .. Alemdar Mustafa Paşa; mah - zene koyduğu kadını ve harema- Bası ile beraber ne kadar parası ve mücevheralı varsa yerleştirdi. Paşa; daha hâlâ Sultan Mah « mud, Ramiz Paşa ve Kadı Paşalar tarafından imdadına yetişilerek kurtulacağına kani idi. Paşanın bütün ümidi Cüce Ha- sanda idi, Eğer Cüce Hasan bir kazaya uğramayıp avdet etmiş ol- saydı, vaziyeti bütün vüzuhile an- lamış bulunacaktı. Alemdar, yeniçerilerin galebe çalacaklarına kat'iyyen emin de- Liselerimizi 12 yıla Çıkarmak Lâzım Tedrisatını Koymak İcab Ediyor li Çünkü; Kadı Paşa ve Süley- 7—50! TİL&IAİ v 26!1'_!&&' ,l— Kültür Sistemimize Dair | Greko - Lâtin | muzda altı senelik bir ilk okul ü- zerine yedi senelik bir orta tahsil-| li İiselerimiz vardı, O yıl,, ilk tab-| sil beş seneye, liselerin dört sene- lik birinci devresi de üç seneye in-| dirildi. Bu tahavvül yepyeni bir peda- goji esasına dayanıyordu. Müfre- dat proğranıları birbiri içine ge- çen sefertasları haline geldi. Mu- allimler, bu yeni tarza birdenbire adapte olamadılar. Bilhassa, ta- lebeler, bu teksif edilen malümat Yığını altında ezildiler. Bu vazi - yet birçok disiplin zorlukları do- furdu. Talim ve terbiyede birçok möşküller ortaya çıkardı, ve çı- karıyor. Bir taraftan talebe udedinin arb Ması, diğer taraftan programların kesafeti karışıklığı arttırdı; bu ka- rışıklık, pedagojinin kifayetsizli; ğine hamlolundu. Orta mekteb muallimleri, gün- HİKÂYE : Acı Bir Hâtıra (& üncü sayfadan devam) cuk!.. Koca ihtiyar tıp, seni kurs taramıyor, b korkünç — mara- zın elinden olmağa muktedir de « ğil * 15 Şubat 7928, (S...) Onu bu sabah kaybettim. Katü defteri, bir çocuğun hayatına da- ha kıydı. Ölürken yanındaydım: Zavallı kız, artık son dakikalarını yaşı - yordu. Odada babası ve analığı da vardı. Babası pek bitkin ve ke derliydi. Bedbaht yavrunun kü- çük kalbini, acılarla dolduran, o- Na iyi bir gün göstermiyen zalim analığında insanlık hisleri hareke- te geçmiş bayatının son anlarını yaşıyan bu çocuğa — yaptıklarına galiba nadim olmuştu; zira o da üzgün ve mütcessir görünüyordu. Zeliha, öleceği zaman, ağır ağır gözlerini araladı; onları kışa bir müddet yanındaki duvara di Orada bir kadın resmi vardı. Ço- cuk baktı.. Sonra — son kuvvetini sarfederek, pek bitkin bir sesle in- ledi: «— Ana.. anacığım'.. Bu iki kelime, onun son sörü oldu.. Ve Zeliha bunaan sonra son nefesini verdi den güne artan - ve artacak olan -| T” mekteblerin adedine kâfi gelme - diğinden menşeleri muhtelif kim- selerden ehliyetname ile orta mek-| teb muallim! yapıldı. Görülüyor ki maarif meselele - rinin öyle bir cepheden tetkik ve mütaleası kâfi değildir. O bie *Complexe - müdile» dir. — İn - kılâb Türkiyesinin yarınki mu - kadderatını. gözönüne getirecek olursak nasıl hareket etmek lâ - zım geleceği kendiliğinden mey- dana çıkar. İçine girmeğe çalıştığımız mo - dern bir kültür âlemile, içinden çıkmaya — çabaladığımız bir şark dünyası vardır. Ulu Önder Ato- türkümüz bunu ne güzel işaret et-i mişlerdir! «Runun için bir de za- man ölçüsü, geçmiş asırların gev- şetici zihniyetine göre değil asrı> mızın sür'at ve hareket mefhumu- na göre düşünülmelidir... Yurdu- müzü dünyanın en mamür ve en medeni memleketleri - seviyesine çıkaracağız .. Muasır mütefekkirler, -Avrupa Lâtin eserlerinde aralar; bu a- raştırmalar neticesinde de eski Yunan medeniyetini bir mucize olarak tavsif etmek mecburiyetin- de kalırlar. Avrupa, koyu karan - lik içinde yüzerken Yunan top - raklarında Phidias gibt heykel - traşlar, Eschyle gibi edibler, Pla- ton gibi filozoflar, Pöriclâs gibi devlet başkanları yetişmesini mu- cizeden başka bir şeye atfedemi yorlar. Bugün, garbda Greko - Lâtin tedrisat, orla öğretim müessesele- rinde esas !ttihaz edilmiştir. Bu tedrisat. müzser medeniyetin te - memeli addsdilerek müfredat pro-, gramlarına konmuştur. Bizim de | hiç zaman kaybetmeden Greko - | Lâtin tedrisatın sür'etle müfredat, programlarına konması elzem - dir. Bu noktal nazarı dört sene man ağa kumandasında bulunan sekbanı cedid asakiri her türlü is- yanları baştırmağa muktedir bir halde idi, Ramiz Paşanın kalyon- cuları da yeni teşkilâtla zaptü rapt altına alınmıştı. Fakat; saatler geçtikçe Paşanın bu hulyaları sönüyordu. Ümidsiz- liği artıyordu. Vakit öğleyi geçti- Üi halde ortalıkta imdad için ha- rekete gelmiş tek bir emare bile yoktu. Yeniçeriler — etrafı almış, tepesine binmiş, nefes aldırma dan ateş edip duruyorlardı. Paşa; imsak vaktinden ertesi gün öğleye kadar durmadan, uyu- madan, dinlenmeden elinde silâh çarpıştığı halde — burnunun di - binde bulunan — sarayı hümayun- dan ne bir haber ve imdad ve ne de tek bir kurşun patırdısı işit - memişti? (Devamı var) , | | kültürün tem bir YENİ NEŞRİYAT: ei din üeü Karikatür Albümü Kıymetli karikatözcü Cemal Na- dir zarif bir cild içinde yeni bir karikotür albümü neşretmiştir. Bu albümün içinde, san'atkârın son zamanlarda yapıp neşrettiği ka- fikatürlerin ön güzel ve seçme - leri vardır. Okuyucularımıza tave siye ederiz. Varlık 15/4/1939 tarihli ve 139 uncu sayısı çıkmıştır LOKMAN HEKİM Lokman Hekimin (29) uncu sa- yısı çok kıymetli makalelerle in- tişar etmiştir. Okuyucularımıza tavsiye ederiz. —amrm — — evvelki yazılarımda da 'ilefi sür- müştüm. Gerb kültürile 1839 dan- beri bu kadar sıkı bir femasa ge- linmemişti. Muasırı medeniyet ve Tette esasını kavramaya - başka çöre yoktur. Lise teşkilâtımıza gelince: Fransada lise - tedirisatt on üç senedir. Liselerin altmeı sınıfla - rından sonta. talebe, - filozofi ve matematik şabelerien — ayrılırlar, Bizde de hiç olmazsa bu sıkışık müfredatın ezlci yükleri altında gençlerimizin zihni — faaliyetine müsaid bir' ceri için liselerimizi on iki sınıfa bö- lüp programlarımızı ona göre tan- zime geçmi Zekâları ve maddi —imkânları müsaid olmıyanlar ıçin Alman - yadaki jimnazyom, realşoleler gi- bi veyahud Fransada pratisyen yetiştiren kollejler gibi mekteb - ler açmak ve yüksek tahsile de - vam edebilecekler için de lise « lerimizi ıslah etmek icab eder ka- naatindeyiz. Bugün, üniversite gençlerimiz, Baki, fuzulinin yüzde doksanı ge- çeh arabca ve acemce — kurışık manzümeler'ne Petrargue'un. Ho- race'ın, Hom&r'in Jâtince ve yu - nanca şiirleri kadar bigânedirle-. Bizim için bunlar beşeri ve enter - nasyonal değildir, milli ve tarihi bir kıymeti halzdir. Bunları sev- mek ve anlamakla beraber Yunan ve Lâtin şabeserler”e - doğrudan doğruya temasa gelmek srtık bir zarürettir. Bu düşünceler şv sur&tle hulâsa edilebilir: I — Genç ve müstakbel neslin fikirlerini anarşide — kurtarmak için liselerimizin - en »2 - on iki seneye çıkarı'ması 11 — Mussir Avrupa medeni - yetinin en n safında ver alabil- memiz için liselerimize Grekg - Lütin tedrisatın konulması. Bunlar. bgünkü masrif dava « larımızın en ön safında tetkik e- dilmeğe değer ana v ardır. Orban Rıza AKTUNC