ispanya'da Krallık Kurulacakmış! Yegâne Namzed: Eski Kralın Üçüncü Oğlu Don Juandır Müstakbel Kral B: Bahrı eden Yetişmiş Müstaid Bir Gençtır Faktile Franke Kendisine — Meticeyi Beklemesini Hası| Tavsiye Etmiş ı lir de artık dahili harb bi. tecek olursa krallık tekrar kurulacak diye türlü ihtimaller- den bahsediliyor. Bu takdirde ki- min kral olacağı meselesi vardır. 931 de Cumhüriyetin ilân edil- mMesi üzerine tahtindan, tacından ayrılan eski Kral on üçüncü Al fonso artık kral olmiyacakmış. Şimdi en ziyade kendisinin İs « panya tahtına namızed diye bah- sedilen Alfonsonun üçüncü oğlu ndır. İspanya tahtına ve- görülen bu Prens şimm- mi beş yaşlarındadır. Ken - , disi 913 de haziranda, yani Umumt Hatbden bir sene evvel dünyaya lmiştir. spanyada Franko galib ge- “Arasında Müzakereler Başlıyor idai Madde - Bulabilceği Mühimmat Satarak Para Kazanacak Almanya, Bu Suretle bi aymis gazetesinin Berlin - deki muhabiri tarafından yazıldığına göre -Almanya artık kendi komşusu olan bitaraf devletlerin vaziyeti ve vazifesi ne olacağını sormakta' ve “Avrupa - am şarkında takib edeteği poli- tikada bu komşülârın da kendisi ile toşriki mesat etmesi lâzım ge- deceğini söyletektedir. Bu itibar- la Alman diplomatları Varşovada ve aymi zamantla Moskovada faa- liyete girişeceklerdir. Almanyadan — Rusyaya * heyeti gideceği şöylen- dir. Demek ki Rusya ile Al- manya arasında bir müzakere baş- o liyor demeklir. Diğer Uyraftan Hitlerin yaveri yüzbaşı Vidmanın rılması gibi şeyler hariti ada mücssit olacak, bâşka lerle anlaşmıya taraftar gö (Devamı 7 #nci sahifede) Sovyet Hariciye Genç Vellahd Juan ile karısı eski Pransız dö Borbon prenses İngiliz gazeteleri şimdi bu İs- panyol Prensinden çok bahsedi- yorlar, Çünkü Don juan küçük- tenberi İngiliz terbiyesi görmüş, Çük yaşındanberi denizi sev - miş, denizciliğe ço BEKLENMİYEN BİR HÂDİSE : Rusya İle Almanya komiseri Litvinof — Bu beş Yüzlük bana. İki yüz de arkadaş için verirsin. Oda kapısını üstüne kilitler, arkadaş: «bun- lar sabaha kadar kalacakler, göz altındadırlar. Sa- bahleyin karkol götüreceğiz» diye kapının önüne bırakırım. O da Bir iki saat sonra gider., dedi. Had bunü istemedi. Korkuyordu. Şimdi höp beraber karakola gidiyormuşuz.. gibi çıkarız. Sokakta ayrılırız.. Hem otelci de şüp- helenmez, size de söz gelmez!. Diyordu. Selma: — Ben gece yarısı nereye çıkarım?, Dedi. Suad: — Sen yalnız kal, Ben çıkarım.. Coyabını verdi. Saim bir başka önerge yaptır — İkintrin de çıkmasına lüzum yok. İsterseniz üyri ayrı odularda yatarsınız. Suad Salmin — En iyisi böyle. Deyince Suad: — Peki güzel amma kardeşim. Artık ben otel- de rahat edemem. Dedi, ilâve etti: içine bakıyordu. Salm yine: hanedanından tir. Onün için bu Prens bir bahri- ye zabiti olmuştur. Kadiks bahriye moktebine gir- diği zaman diğer urkadaşları olan | talebe kendisine söz söylerken | «sen» diye hitab etmekten çakini- yorlar, kralın oğlu olmak itibarile | fazla bir hürmet gösteriyorl. Don juan mektebde müsavat zım olduğunu düşünerek ken #ine ernir verileceği zaman da böy- le Kürmetle TISan Kütfanılması ü- sulünü küldırmış. 931 de Kral Alfonso tahtından ği zaman genç Prens da- ha bahriye mektebinde bulunu - yordu. O zaman tmektebden al.- narak Cebelüttarıktâ bir torpido- ya verilmiştir. Ondan sonra Don juan İtalyaya, Fransaya, İngilte- reye gitmiştir. İspanyol Prensi İngiliz donanmasına girimek is - temiş, müracanti kabul edilini; İspanya Kralının büyük oğlu ağzından bürnundan kan gelerek hasta düşmüştür. Bunun üzerine Alfonsonun ikinci oğlu veliahd oi- muştur. Üçüncü oğlu ise bir İngi- Hiz zırhlısı ile Hindistana gitmiş- ti. Prens Hindistanda gezmiş, zen- gin mihracelere misafir olmuş, sıt- maya tutulmuş, fakat bu sırada babasından gelen bir telgrafta şu mühim haber veriliyordu: Prensin ikinci büyük kardeşi gönül verdiği bir kızla evleniyor- du. Halbuki bu kız Kral haneda- dund —mensub olmadığından İs - panya Prensi bunu alınca her tür- Jü haklarından vazgeçmiş oluyor- du. Onun için veliahdlik de üçün- / bunlara riayet etmemek hemca her cü ağla kalıyordu. (Devamı 7 inci sahifede) olsa çamlarda sabahı ederim. Saim: — Nasıl isterseniz öyle yapın.. Dedi, onlar da: — Güle güle, arkadaşına: Yine görüşürüz. Artık dostuz. Dodiler, aytıldılar. Saim dışarı çıktığı vakit, — Hüviyet vesikaları var. Biz onları uyandır. dık, rahatsız ettik, onlar da bizimle alay ettiler, oyaladılar. Dedi. Motrdötele de: — Çorbacıya esen. İşleri düzgün tutuyor. Müş- terileri iyi, güzel, temiz amma daha çok özenli olun hal, “Diyerek arkadaşile sokağa çıktılar Sokakta Saim arkadaşının kolundan tuttu, ken- : fmm-'nngaig;w» — dine Bekı sıkıya çokti: MUAŞERET EDEBLERİ Bazı müsşeret edebleri — vardır. Ki iyememiniz. Mutlaka biraz dala, soğusun. Ekmeği, bı- gak / meğe hakkınız yoktur. El ile koparacaksınız; evvel yemeğinizi, son a ekmeği ağzımıza atacaksınız. BU kes- mek için de bıçağı sağ, çatalı da sol elinize alacaksınız. Kemikleri üzerin- de kalan €t parçalarını elinizle tulap kemirebilirikiniz. Pakat tavuk veya pl- Hiç kemiği olmak şartile.. Banra ekmeği, yemek sayuna, sal- gaya batırmak oaiz değil. Salatayı kan- mek de özDen Yemek yerken biçağı ağıra götür. mek, şu veya bu yemeğin nefasetin- den, lezzetinden bahsetmek de doğru değil. Bunlar, bilinen ve tatbikinde ihmal olunan şeyler değil mi?, SAGIR - DİLSİZLER Normal bir hançereleri vardır. Dü- sizdirler, yanl xör söylüyemezler, Çün- kü ne bir şes işitirler, me de boğazın her bir mahrecinden çıkan mühtelif gesler arasındaki farkı anlarlar. mdükleri şerlerin isimlerini.de bi- mezler. İptidai arrulı Ahtiyaçları., irtırab İzhi bunları anlatamazlar. BİR MİLYAR ALTIN Tamam 322580 kile ağırlığında ve 16 metri mikâbı hacmindedir. Bunu, ? milimytro kutrunda bir tel farzediniz, kürelarsı — bir başlaa. bir başa sarmaya küfi gelir, 1 mülyar altını naktetmek için 64 yük vağonu İsler, 1 mülyar allın eritilirse tabli boyda 2? insan heykeli yapılır. Radyo Programı Ankara lıadyosu BUGÜN 18.30 Program, 1835 Tück müziği, 19 Konuşma, 19,15 Türk müziği (fasıl heyoti: Bek- tenizâr, saba faslı). 20 Ajans, meteoroloji haberleri, zi-- aai borsam (fisi). 20,14 Türk müziği (Klâsik program). 1— Osman Giray Hau - Bayatisraban | halk havaları. Tinct beğte 2 Sadaliah Ağa - Bayallaraban İ- ö— Resad Ereri Keman Caksimi. — Arif Bey - Muhayyetr şarkı: Hu- marı yök. T—Lem'i - kasız hüsnün, #— Dede Biendi - Bayat: Karşıdan yar güle güle. $— Lem'i - Bayatlaraban şar manı © mebveşin, 1ü— Mahmut Celâlettin paşas Kar- çağar şarkı Vahi meyasi. ll— Sadullah Ağa - Bayallaraban: Yürük semal. it— Elem Btendi - Bayallaraban: Saz semaisi, 1 Memlcket sant ayarı. # Konuşma, 2415 Esham, dahvilât, kanıbiyo - mukut borsası (fiat). 2130 Müzik (oda müztüi). 22 Mürik (Küçük erkesim - Şef: Necip Aşkın). 23 Müzik (cazband - Pi). 2145 - 24 Son ağans haberleri ve yarınki program, YARIN 1220 Program, 1220 Türk müslği - FL 13 Memlekel saal a teoruluji haberleri. 1316 - M Mürlk (küçük orkestra - Şef: Necip Aykın). Bayattaraban şarkı: Ba- eç g yin Niyazi ile tanışmıştım. D Hüseyin Niyazi elli yaşla - nda, orta boylü, şişmenca, saçla-. rına fazla ak düşmüş, hoş sohbet bir zat tdi. Bir gün iskeledeki «Teyzeha - tim» da dondurma yiyorduk.. Hü- seyin Niyazi; — Yafın sabah fakirhaneye ge- lııı de beraber birer sütlü kahve im, dedi., Ben iskeleye bile çok| inmem., Bu 'akşam bir ilâç almak için eczaneye kadar gelmiştim.. Hüseyin Niyazi, köşkünü bana ftarif etmiştt. Ertesi sabah Nizam, caddesinin sonunda, dile yaklaşırsi ken, söl tarafla büyük bir köş - kün demir bahçe kapısından gi- riyordum.. Hüseyin. Nıyazi, bah- çede Çiçeklerine su veren bahçi - vanın başucunda duruyar, ona bir. geyler tarif ediyordu. Beni görüne ce samimi bir şevinç gösterdi.. Güzel tanzim edilmş çiçek tarh- larının arasından — gecerken, bin bir güzel koku ile içimde bir fe- rahlık duyuyordum. Sarmaşıkla- rın kol attığı, az ilerideki kame - Varyete programı (tangolar, vakı - ler, fokstrotlar, satre). aa VV G3 gasamaamnan YöaR ETEM İZZET BENİCE Ç oe sasmmın lurşam doğru, İstanbula giderim. Bulamazsam nasıl — Dostum, yüz elli'yukarıdan, 100 beş numa- radan, 25 doktordan, 30 üç numaradan, 10 yedi nu- maradan, 700 de fabrikatörden, Voli buna derler. Ben hesabı şaşırdım. Sen say, Arkadaşı hemen cevab verdi: — Ocöh, ben sen söylerken ne dım. Bin on beş lira. Beş yüz yedişer buçuk düşü- yor, Yürü.. Şimdi tüymenin çaresi. — Fakat, insanın gerçekten, «zabıtai ahlâkiye başmemuru» olacağı geliyor. Amma para çıkıyor yahu... — eZabıtai ahlâkiye başmemuru metelik al « maz. Senin gibi kaşarlanmış dolandırıcı olmalı ki, böyle şvedalıları soysun soğana çevirsin. — Ağa otelleri de amma kalantorlarla doluy » riyeye doğru yürüdük. Burada temiz örtülü bir masa, — Fakat bizdeki de ne Gösaretl. — Niyet, — Ya bir belâlısına çatsak?. geniş, rahat dört hasir koltuk va- dı. Adanın en güzel sabahlarından biri idi, Hüseyin Niyazi ile karşı karşıya oturmuştuk.. Uzattığı si- garamı — yakarken, yeni dostum bahçivana seslendi: — Ahmed.. Şu Veli dayıyı ça- Bir.. . Hüseyin Niyazinin yüzündeki kıfışıklıklarda, gün görmüş, sene- lerce yaşamış, bazan bir ruh ıztı- çekmiş bir insanır hayat hi- kâyesi izleri vardı.. Kendisile tanışmamıza sebeb de, dondurmacıda oturürken, bir çi- çek bahsinin açılmış — olmasıydı. Orada bana: — Beh çiçeklere meraklıyım - dır. Bahçemi-bir gün teşrif eder- seniz, görürsünüz, demişti, Hakikaten, Hüseyin - Niyazinin bahçesinde, o zamana kadar gör- mediğim türlü türlü çiçekler var- dı. Tabiatin binbir renginin bu kadar toplu ve yanyana bulunu- şunu hiç seyretmemişiim. Hüseyin Niyaziye, > bahçesini methettim. O, memnuniyetle gü- Tümsedi. Sordum; —- Kim. Hangisi, bu budalaların karakola git- meyi göze alır. Herif bir düşünüyor, dünyayı şaşı- rıyor. Ucunda kepazeliğin kepazeliği var. Arkasın- daki ceketi verir de yine karakola gitmez. — Fakat, günün birinde bir de sahici polise ça- tarlar da para vermeğe kalkarlarsa vay başlarına gelenet. — Aldırma.. — Şimdi ne yapacağız? — Hemen tüyeceğiz. olduğunu say - — Motör var mı acaba?, — Kayıkla bile olsa karşıya geçelim. — Buradaki komiser açıkgözdür. Sabahleyin enseler bizi. — Sabıka mi arıyorsun bizde? — Neyse sen şimdi onları bir tarafa bırak da sun?, hem savuşalım, hem de şu paraları bölüşelim. — Ulan ne oldun, yangından mal mı kaçırıyor- — Yavrum sen gözden sürmeyi çekersin. He- rifleri dolandırdığın gibi benim de bq yüz papeli de kıvırır gidersin. Yazan! REŞAD FEYZİ I — Kaç senedir çiçeklerle uğ - raşırsınız?, Muhatabım, sanki, çok zor bit Sual sorulmuş bir mekteb talebesi gibi, birdenbire, — adeta kızardı. Onda bir şaşkınlık görüyordum- Dudakları kımıldaycı, fakat. bir şey söylemiyordu. Bir müddet gözünü benden av yırdı. Heybeli açıklarına — doğru denizi seyrediyordu.. Sonra, banlk dönerek: — Bu bir uzun hikâyedir, dedi, Sabah, sabah başınızı ağrıtır, sizi rahatsız ederim.. Ben, daha çok meraklanmış * Sizi üzecek bir hatıranız! lemek istemem, dedim... Kat a dokunmuş Of Hüseyin Niyazi, sevimli hare” ketlerile: — Yok canım, dedi, bizde artık kalb kaldı mı olsune Yaş geldi elli ü Önüne bakıyordu. Bir müddet ikimiz de susmuştuk. Bizi derin düşüncemizden, kâ* meriyeye doğru yaklaşan kumla* rın üstündeki bir ayak hışırtısı W* yandırdı. Köşk sahibi dönüp baf mışti: — Ha, geldin mi Veli Dayı.. Bf sabah sağdığın sütten bize biref sütlü kahve yap. Okkalı olsunu Veli dayı: — Başüstüne diyerek acele W zaklaşmıştı. (Devamı 7 inci sahtfedt) AHKA AGBISI Arkanızda ağrı — hissettiğiniz P| man uğuşturmadan yavaşça sis” an's Liniment sürünüz. Derhal davi edici, sıhhi ve tatlı bir sı hissedersiniz. Ve ağrı bir kaç #f ka zarfında zail olacaktır. Vücü dünüzde bir rahatlık, bir gnn’ ve dinçlik hissedeceksiniz. Romatizma, lumbago, burl zora gelme, bere veya ifrat dn*' yorgunluktan ağrıyan mafsallar * ya adaleler Sloan'sın ağrıları tesiii eden müessir — kudreti — karşısıtik, derhal iyileşir, oğrılaca karşı Bf dinizi tahtı temine almak için € tında daima bir şişe Stoan's bul durunuz. Sloan's uğuşturularak Bil, ağrıyan yere az miklarda MŞ çe sürülerek istimal ed':diği içik $7 idarelidir. Sloan's tesirini kat'i rette gösterir. SL©AN9 L NIMEN 1354 Rumi ZİLHİCCE İkincikânıf 16 n o3 1939, Ay 2, Gün 37, Kasım P| 6 Şubat PAZARTESİ Vakitler | Vasati | Ezari 1357 Hicri