vupa y AY A Belçikatı mühendis Mişel tiç kızı yanında olduğu halde Afrika Kon- :nıuııdı bir madende çalışıyur - a. Mişelin kızları Afrikanın sıcak- larma karşı koymak için yerlilet Bibi çıplak geziyorlardı. Vücudla- rını yalnız sazdan yapılmış elbi- telerle örtüyorlardı. Kızlar, gündüzleri Afrikanın - SIz ormanlarının eteklerine gide- Tek su başlarında eğleniyorlard" “Mişel, âlim bir adamdı. Afrika- din hususiyetlerini biliyordu. Hele| arslan ve kaplan tehlikesini bil « — hassa; yerli kız ve kadınlara âşık olup ormanlara kaçıran Orango- tanların maceralarına vâkıftı. Mişel sabahleyin işine giderkeni kızlarına evvelâ şu masihati ve - riyordu: — Aman çocuklarım; sakın köy-| den fazla dışarı ayrılmayınız. Bu-i ralarda Orangotan denilen ve ta- mamile insana benziyen bir may- müun vardır. Bu hayvan kadınlara| Ve kızlara âşıktır. Her sene Kon- £0 köylerinden yüzlerce güzel di ve kızları bir daha avdet et- memek Üüzere ormana kaçırırlar.. Hele beyaz kadın ve kızlara çok - düşkündür bu maymunlar,. Al - lah korusun sizi... Avrupalı sey- yahların birçok beyaz kadınları- Li alıp armanlara kaçırmışlardır. Bunları hiç bir kuvvet bulap taramamıştır... Kızlar babalarının bu nasihati-| “RE ebemmiyet vermekle beraber —günden güne merak ve - €Ti artıyordu. T Hele kızların büyüğü alan 0n sekiz yaşındaki Öjeni'nin merakı gok fazla idi. Güzel kadın düşkün olan bu insana benzer maymunu Zörmek sevdasına düşmüştü. İki bir kız kardeşlerine : — Kimbilir ne güzel hayvon?. “Oh! İnsanlardan uzak örmanlar. da yaşamak... Daldan dala uç - Mak.,. Ne güzel bir hayat değil Diyordu. Aradan epeyce bir za- Man geçti. Orman kenarında oy a Huyorlardı. Meğar; haftalardanberi Oran- — —— A e— olmuş sık ormanların dalları ara- gına gizlenerek seyrediyordu. Orangotanlar yalnız bir kadınla yaşarlardı. Tıpkı medeni insınlar gb İhayata malik idiler... Bu se- beble üç kızdan bir tanesini ken- dine eş yapmak İâzımdı. Fakat; hangisini? Haftalarca dalların arasından seyrettiği üç kız kardeşten büyü- püne âşık olan maymun kararını vermişti. Lâkin; hernedense kızlar bir kaç kaftadır. - babalarile Kongonun merkezine seyal çıktıklarından orman kenarındaki su başına gel- miyorlardı. Orangotan, aşkından — ağlıyor, daldan dala atlıyarak feryad edi- yordu. Nihayet mösyö Mişel işinin ba- gına gelmişti. Kızlar da berabor- di. Öjeni Kongo merkezinde kal - dığı müddetçe heyecandan kur- tulamıyordu. Her dakika köyüne avdet ederek orman kenarına gi- Sporun — çeşidi vardır. Deniz spor- ları, dağçılık, ka- | yakçılık, — futbol, koşular, güreş ve | salre.. Sporların hepsi zordür. Fakat; en gelin spor mu - hakkak yumrük döğüşüdür. Yumrukla dö - ğüşen sporculara boksör, yumruk döğüşüne de baks ismini veriyoruz. Sporlar, insanları küvvetlen - dirir, güzelleştirir.. Fakat; boks'sporu böyle değil- dir. Her ne kadar vücudü kuv - vetlendirir. ve güzelleştirirse de dip oynamağı düşünüyordu. San- ki onu orman kenarına çeken bir kuvvet vardı. Köye gelen Öjeni hemen kar - deşlerini alarak orman kenarına gitti. Orangotan; sevgilisi Öjeni sa « bahtan akşama kadar sabırsızlık- la su başında bekliyordu. Öjeni'nin kardeşlerile beraber geldiğini görmüştü. Az kalsın se- vincinden bir çığlık basacaktı. Se-| &ini tuttu ve sevgilisini kapıp kaç- mak için vaziyet aldı. Öğeni bilinmez bir heyocanın tesirile orman kenarına sokulmuş şarkı söylüyordu. Orangotan, birdenbire sevgili - sinin üzerine âtıldı. Kollarının a- rasına alarak göğsüne basıp ıssız ormanların içine dahp gitti. bahar havası gibi göreceğiniz mu-, hakkak... Tarihin kaydettiğine göre 763 de 'niz — donmuş, 30 kuae suratını tam manasile çarşamba pazarına çevirir. Bütün boksörlerin burunların- daki kemikler ve kıkırdaklar kı- rık ve yapyassıdır. Gözlerinin yan- iarı ve yanakları mosmor ve şiş- tir. Kaşları ve çeneleri çocuk otu- Tağı kulpuna dönmüştür. Hele, dudakları görülmeğe se- zadır. Resimde gördüğünüz iki dan evvel hiç olmazsa biraz düz- gün ve tuvaletli yüzleri vardır. Bakışları ve biçimleri güzeldir. Lâkin, ringa çıkıp döğüş ettik- ten sonra, suratları acayib bifer şekil almaktadır. Buna surat de- mek için on tane şahid lüzımdır. (bir dirsek uzunluğunda bir nevi ölçü) buz tutmuş... O kadar uzağa gitmeğe neha- cet, 1408 de Sen Nehri üzerindeki buzlar bütün köprüleri alıp gö - türmüştür. Yakılan sobalara Teğ- men hükümet dairelerinde, husu- &i bürolarda yazı — yazmak kabil olmamıştır. Hokkalarda mürek - kebler bile donmuştur. Bu da birşey değil. En müthiş soğuklar 1422, 1544 ve 1608 sene- rindekilerdir. Paris ahalisi, dün- yanın sonu geldiğine hükmetmiş-| lerdir, Süt ve şarab balta ile kü- cük parçalara ayrılarak satılmış- 'tır. Tabil ölçü ile değil kilo ile... Bütün zeytin ağaçları mahvol - muştur. 1709 da, Akdeniz sahilinde bir çok yerler donmuş, Pariste bir çok kiliselerin çanları çatlamış - tır. Bu devirlerdeki soğuğun dere - cesini tayin etmek mümkün de -« #ildir. Çünkü henüz termometro keşfolunmamıştı. Fakat, 1740 Ta-, taristandaki soğuğun sıfırdan a- şağı 6T dereceye kadar indiği ma-| Tümdur. 1788 de, Pariste tamam yirmi gün termometre sıfırdan sonra 19| dereceyi muhafaza etmiştir. Sen pehri 1 metro kalınlığında buz tutmuştur. Bu da bir şey değil! Zira, 1795 de termometro 23 buçuğa kadar düşmüştür. Holanda filosu o sene| buzlar urasında mahsur kalmış ve| YAZISIZ HİKÂYE şu;n;ktan Evvel Ve Sonra... | Gözleri şişmiş, dudakları düş- müştür. Her yumruk kalın bir sopa ye- miş kadar zorludur. Yumruklara dayanmak için. in- sanın suratı bir parmak- kösele kalınlığında deriye malik olma - lldır. Boksörler suratlarını — dayağa alıştırmak için boş zamanlarda, habire yüzlerine, gözlerine yum- ruk vurdurup pişirirler. Bu yum- tuklama boksörlerin — idmanıdır. Yani sizin anlıyacağınız sağlam| mükemmel bir vücude fakat; ka-| cayemişe benziyen bir surata sa- hib olmak isterseniz hemen du - mayıp boksör olunur... Lâkin şunu da biliniz ki, boks, sporların şahıdır. En incesidir. En iyi bir boksör, en yüksek centilmen olan medeni ve naz'k bir insandır, Amma yumtuk döğüşünden 3n- ra suratını göstermemek şartile. Fransız süvarileri (!) tarafından zaptolunmuştur. Tarihçierin kay- dettiğine göre: «Horozların ibik- leri soğuktan parça parça dökü- iüyordu..> Binaenaleyh, Parisde sıfırdan e- şağı 15, Viyanada 14, Leningrad- da 28 derece soğuk olduğunu dü- şünerek şehrimizin - soğuğundan | şikâyet etmemeliyiz. | | MÜSABAKAMIZ: | 1— Her ay bir bilmece ilân ede- ceğiz. Bilmecemizi doğra halle - denlere kıymettar. hediyeler ve- receğiz. — Bilmecemizi balledenler bir ay zarfında cevablarını Son Tel. graf gazetesi bilmece memurluğu- ma göndermelidir. 3— Hediyeler ilün edildikleri tarihten iki hafta içinde mathaa- mızdan aldırılmalıdır. VERECEĞİMİZ HEDİYELER — Zays marka — fotoğraf ma- kinesi, &— Kol saati. 3— Bir mürekkepli kulem. Dürdüncüden ellinciye kadat bi- zer kitap. BİLMECEMİZ: Benim harfim sekiz. Beni siz çok seversiniz. İlk iki hecelerimle herşeyi öğretirim size, Fakat be- ni seven ancak ayda dört kere bu- lacak. Bilin bakayım neyim ben! Bildim daha sen söylerken. f ! HİKÂYE — Boşluk (4 üncü sahifeden devam) dinledi. Karısına hissettirmedi Kuru kupkuru bir güzelliğin in- sanı mes'ud etmeğe kâfi gelmedi-i Bini anladı, Fakat, çok geç... * Selim, bir gün, bir kadınla tatış- | t Bu tesadüf” tanışma kısa bir za- manda bir alâka doğurdu. Her şeye zağmen karısını aldatmamak iç'n mefsile mücadele etti, fakat mu - vaffak olamadı. hissiyatına mağ- iüb oldu. Bu, belki bir gün duyu- lursa güzel bir kadına ihanet et- tiği için herkes onu ayıplıyacak hatta tel'in edecekti. Bununla be- raber o kendi kendini şöyle teselli ediyordu. Kartm, bana sadece «kadın- bk» etti. Halbuki, benim de, hor düşünen, hisseden insan gibi bir de arkadaşa, ruh ve gönül arka- oaşına ihtiyacım — vardı. İşte bu ikinci ihtiyacım tatmin edilme", Onun yeri boş kaldı. Bu, baş di dürücü bir — boşuktur, bu gönül bu ruh boşluğunu başkası, başka- zarı doldurabilirse bu suçun gü - nahi kimindir?.. © boşluğu bırakanın değil mi? İspanyada Kanlı Boğuşmalar (4 Üncü sahifedea devam) istifade edilmiş, bunun içinde bir çok kâğıdlar, mektublar gelip git- miştir. Yalnız Franko hükümeti- nin neşrettiği yeni bir tebliğe ba- kılırsa bu hususta tahkikat devam ediyormuş. Çantanın böyle maksadlarla kul- lanıldığını ancak adli tahkikat gösterecek. Bu işin içyüzü mey - dana çıkacak — ve şimdiye kadar gizli kalmış olanlar kimler ise on- lar da ortaya konacaktır diyorlar. Eğer Frankonun taarruz plân- ları hakikaten böylelikle Cumhu- riyetçilerin eline geçmiş ise İs - panyada iki taraf arasında çalı- şan mühim bir şebeke var demek- tir. İspanya Cumhuriyet hükümeti Başvekili Doktor Negrin söyledi- ği bir nutukta Cumhuriyet ordu- sunda yalnız İspanyolların har - bettiklerini, zaferden emin oldu- ğunu vatandaşlarına anlatmış - tır. Öbür tarafta yabancıların İs- Panyayı istilâ etmeğe geldiklerini anlatmak istiyen Başvekil sözle- TİNE şunları da ilâve etmiştir: — İspanyayı yeniden yapabil - mek için vatandaşlar arasında ba- rışıklığı ve müşterek hayatı ha- zarlamalı. Bu meselelerle meşgul olmuyan kimse fena bir vatandaş- tır. Buna muhalif olan kimse de İspanyol olmağa lâyık değildir. Memleketlerinin bu hali neye varacağını düşünen İspanyollar iki buçuk senedir süren bu dahilf harbin artık bitmesini bekliyorlar. Fakat iki tarafi uzlaştırmak için ortada daha bir tavassut için ihti- mal görülmüyor. Eğer İtalya muvafık görürse Frankonun böyle bir tavassut tek- lifini — dinliyebileceği, — İtalyanın böyle müsaid bir vaziyet görül - medikçe Franko tarafının Cum - huriyetçilerle müzakereye giriş - miyeceği anlaşılıyor. Firavunlar Diyarında (5 inci sahifeden devam) Bu vesikanın muhteviyatı he « nüz mektum tutuluyor. Buna rağ- men bir maddesi hakkında oku - yurularımıza malümat — verebili- Tiz. Bu maddede — deniliyor ki: ;Bir kimse tarlasını ahara icara Verirse tarlayı ekme kiçin lâzım gelen tohumu da vermek mecbu- riyetindedir. Hasad zamanı müs- tecir evvelâ aldığı tohumu iade edecek, sonra da kirayı ödeye - cektir. Bu nadir vesikada tarihçileri, kanun adamlarını alâkadar ede- cek çıkkıymetli şeyler vardır. Paprüs'ün arka tarafı girilt ge- killerle doludur. 'T N TELÖR En (3 inci sahifemizden devam) En büyük ikramiye size çıkar - sa, ne yapacağınızı düşündünüz mü?. İnsan telâş ve fazla heye - candan bir eğlence yerine de gi- demez.. Bana öyle geliyor... Doğru koşar, evinize kapanırsınız.. — Bu parayı ne yapayım?. diye sabahlara kadar arpacı kumrusu gibi düşünürsünüz. Gözünüzü uyku tutmaz. Biraz dalarsınız: Rüyanıza girer,, Bazan, insan ne korkulu rüyalar görür: Meselâ, yolda gelirken parayı düşürüyor- sunuz. Telâşla uyanır, yataktan fırlarsınız.. Ne acı bir kâbus de- ğil mi?, Zenginlik tatlı şey herhalde. Kimbilir, © vakit nasıl değişirsi - niz, Eski ahbablarla selâmı sa - bahı derhal kesersiniz. Yeni ar- kadaşlar, dalkavuklar peyda o- lur. Evinizi hemen değiştirirsiniz. İşinizi değiştirirsiniz. —İsminizi değiştirirsiniz. Evvelce ismini Ali, Ahmed, Mehmed ise.. Şimdi Ali Beyefendi, Ahmed Beyeten « di, Mehmed Beyefendi olur. Ya- huâ: Sayın bay Ali, sayın bay Ah- yan Mehmed olur.. iste olurup konuş - mağa başlasanız, bütün sözleri - niz keramet olur. Çok doğru bir adamsınız, çok bilgili, âlim bir a- damsınız.. Çok faziletli adamsı- nız.. Düriyada sizden daha akıllı, fikirli başka bir adam yoktur. Ay- başı hesab görürken sizinle kavga eden bakkal, artık veresiye vermi-| yeceğini söyliyen kasab, sizden bir daha hesab sormazlar. Para vermek isteseniz: — Efendim acelesi ne?.. Sizden | sın. Bizim En İyi Diplomatlarımız — (S inci sahifeden devam) Onun delâletile 1915 de İngiliz ıstihbarat — şubesine dahil oldu. Kahireye gitti. Mısırın kibar sa- lonlarında büyük bir rağbet ka- zandı. Onun en büyük arzusu çöl-| €re gitmek, çadırlar altında yat - mak, macera hayatı geçirmekti, Erkek kıyafetine girdi. Sudanı, Hicazı, İranı, Hindiştanı dolaştı. Nihayet Bağdada geldi. Kendi - sine resmen (muavin sivil zabit) ünvanı verilmişti. En ziyade Mu- sul petrolları işile meşgul oldu. Bu sahadaki hizmetinden dolayı çOrdr dö Lampir) nişanile tal - tif olundu. Matmazel Bell ne kervanların taarruza uğramasından, ne çöl - deki haydudlardan korkmadı. Yerliler kendisini (Çöl Amaza- nu) diye çağırırlardı. Atına biner, yalnız başına çölleri dolaşırdı. İşte bu dolaşma esnasında meş-| hür miralay Lâvrensle — tanıst. İngilizler casuslarını çok takdir ederler. Hatta Kral bile; «Bizim €n iyi diplomatlarımız...> tabi - rile taltif oder. Bell'in yerliler — üzerinde çok nüfuzu vardı. IKİ ÇEHRELİ HASTABAKICI 1918 sonteşrininde, Belçikalı bir; hastabakıcı kız, beyaz gömleğinin, nişanını | göğsüne (demir salib) takmıştı. Bilâhare İngilizler, Fran- sızlar ve Belçikalılar da birer ma-| dalya vendiler. Bu kız, Buler'de bir hastanede hastabakıcılık yapıyor, yarali Al-| manzabitlerine bakıyor, bunlar - dan aldığı haberleri Fransızlara ve İngizlere bildiriyordu. Marta Knokert adlı bu kız şim- di bir İngiliz zabitile evlidir. KAYBOLAN BİR SAAT YÜZÜNDEN Marta yakayı ele vermiş ve ida- ma mahküm olmuştu. Fakat af- tolundu. Bu macera cidden nakle değer: Genç kız, Alman üniforması al- lnda Fransaya hizmet eden Al « fons adli birile Ruler'deki mü - himmat deposunu berhava etme-i ğe karar vermişlerdi. Yeraltındaki| Tâğımlardan geçerek deponun ai tına kadar gettiler. Dinamit kar- tonunu yerleştirdiler. Sonra has- taneye döndüler. Marta, bileğindeki saati düsür- | dütünü farketti. Ertesi günü be || Büyük İkramiye Mutlaka Size Çıkacak —3SL | imel Kinun 154 - para istedik mi?, Dükkân - sizin | eendim. Derler. İ Herkesten itibar görürsünüz. | Herkes yüz metre mesaleden ce » | ketinin önünü ilikliyerek yanım- | za sokulur. Yerle beraber kandilli selâm verir. Kimin hatıtırı Sura mek aklınıza gelse, şöyler —— | — Nasılsın, diye iltifat etseniz; | - Duacınız, cevabini. alırşınız. ütün dünya size dua etmekli Her yerde itibarınız, krediniz artar. Yanınızda herkes hürmet- kârdır. Daima siz yüksek fikirli rinizi söylersiniz. Herkes dinle meğe mecburdur. Tabif derhal bi otomobil alırsınız. Tramvayla: yolcuların nasıl pastırma haline | gelmeğe tahammül ettiklerini bir | türlü aklınız almaz. Çürük otoe büslerde insanların nasıl seya hat ettiklerine şaşarsınız. Taksi #etomobillerinin kadilelerini —pis ve kokulu bulursunuz. 4 Yeni, gicir gicir husüsi araba « nız sür'atle koşarken, zannedersie niz ki, bütün yolda gördüğünüz insanlar size bakıyor, sizi seyredi.. yor. Hulâsa rahatınız yerindedir. | Yalnız sizi dinlemiyen, sizi ra- hatsız eden bir tek kişi Erkek iseniz karınız, kadın isı kocanız.. Paranın nasıl sarfedi ceği, her gün evde bir kayga m zuudur. Evin içinde eski huzuru- nuz, eski rahatınız kalmamıştır.. Parasızlığı ararsınız. Yeni yıl hepinize kutlu olsu: Hepinize en büyük ikramiye çık- — iediye dairesinin duvarına çöyle — bir ilân asıldı: <Neferlerden bitı hırsızlıkla itham ve tevkif olur- muştur, Üzerinde şehir halkına (| aid birçok eşya bulundu. Bunlar | meyanında bir de kol saati var dır. Eşyası kaybolanların müra- caatları..» Genç hastabakıcı, boş bulun - du. Bunun bir hile olduğunu dü- sünemedi. Saatini almak için Ü lediye dairesine gitti. Tabil tevkif olundu. İşkence pildi. Fakat ağzından bir kelime — alınamadı. Saat, nöbetçiler tara- fıtdan bulunmuştu. Marta, mahkemeye Idam kararı verilirken kiliselerin çanları çalıyor, mütarekenin zalandığını haber veriyordu. Bu sebeble ölümden kurtuldu ve hare affolundu... ğ GUZELLİK Kadının Hakkıdır Hakiki ve modern güzelliğin yolu ğ coTY den geçer. GY MEŞMUR FRANSIZ MARKASI PUDRA PARFÖM RUJ FLAKSAK