vrupadaki — hâdiseleri bir A tarafa bırakarak Uzak Şark- ta neler olduğuna dair ye- len —Avrupa gazetelerinde len şayanı dikkat malümatı güzdc'ı geçirmek iktiza gir. Bir İngiliz gazetesine Şanghay- dan yazılan mühim bir mektubu hulâsa etmeyi faydalı bulduk. Bu mektuba göre Japonların siyasi plânı mucibince şimdiye kadar Pekinde ve Nankinde de olmak üzere Çinde iki yeni hü- kümet tesis edilmiş oldu. Üçüncü k da cenubda bir bükümet kurulacaktır. Bir de iktısadi plân var ki Çin- de şimdiye kadar girilmiş olan yerlerin işletilmesi için bir takım şirketler tesis edilmiştir. Şimalt ve Orta Çinde olan bu şirketler kendi mıntakalarında çalışacak- lardır. Şimdiye kadar Çinin va- ridat membaları olan şeyler -güm- Tük, tuz resmi, şimendiferler- hep harlcden alınan barçlara karşılık gösterilmişti. Japonlar artık bu irad membalarını ellerine almak- tadırlar. Çinde yeni teşkil edilen hükü- metler eski Çinin yabancılarla ak-i detmiş olduğu muahedeleri, mu- kaveleleri gitgide tanımamakta - dır. Bu muahedeler için şöyle de- etmekte- İski ve Canbazlık h el İ Tngiltere kki şampiyonluğu müsabakaları Earl's Court'daki sun't pistde başladı. Rakibler biribirlerini yenmek için son derece gayret ediyorlar. Yenilikler göstermiye çalışıyorlar. Bunlardan biri, Norveç şampiyonu Sver Kolterud, bir canbaz gibi s'cramış ve kâğıddan bir dairenin ortasından geçmiştir. UZAKŞARK AHVALİ “Acaba Hangisi Galebe Çalacak ? Ziraat ve İbtidai Madde mi, Bilği | Fen Teşkilât mı? Bunlardan İlki Çinlilerde İkincisi Japonlarda . Mevcud Japonlar zaptettikleri yerlerde tank ve toplarla böyle tabkimat yapıyorlar niyor: Bunlar Çin hükümeti vak- tile zayıf görülerek yapılmış şey- lerdir. Hal böyle olunca şimdiye ka- dar Çinde yerleşmiş, para kazan- mış olan, imtiyazlı bir şekilde ya- şamağa alışmış bulunan yabancı- | lar vaziyeti de gitgide zorlaşmak- tadır. Bundan başka şimdiye kadar Çin doları diye elden ele gezen bir çeşid para ve bu parayı tut- mak için arkada yabancı banka- ları vardı. Japonlar şimdi ellerine geçirmiş oldukları yerlerde bu parayı kaldırarak yerine kendi paralarını koymaktadırlar. Diğer taraftan da Japonyalı ta- cirler Çine sanki akın etmekte - dirler. Yeni yeni pazarlar açmak için gelen bu tacirler uzun ve devamlı bir surette çalışmıya ha- zırlanmaktadırlar. Onların ber sahaya el atmış ol- maları Çindel yabancıları eidldi surette düşündürmektedir. Ja - ponlar istikbalden çok ümidli gö- *rünmektedirler. Fakat Acaba her iyle ümid edildiği gibi mi göre, Çin şimdi- ye kadar kendisine hücum etmiş olanların birçoklarını içine al - mış, eritmiştir. İkinci kışa giren harb Japonları zaten sarsmakta- dir .Daha da devam edeceğine gö- re Japonlar paraca çok sıkıntı çe- keceklerdir. Japonya şayed girişliği büyük işde muvaffak olamazsa Avrupa ile Amerika birleşerek Çinde harb- den evvelki vaziyeti lade decek- ler, açık kapı politikası takib e- dilerek - Çinde müsavi — şartlarla her dövlet ayni suretle ticaretten istifade edecektir. Fakat Japonlar Çinde hakiaten birşey yapamıyarak — eriyecekler mi? Bu; bir meseledir. Bundan başka Japonyanın pa- rasızlığı meselesi vardır. Bugün- kü vaziyette Japonların para sı- kintısını hesab etmek o kadar zor (Devamı 7 tnci sahifede) DÜ | BÜYÜK GÖLÜ Dünyanın en büyük gölü 'NYANIN EN Afrikada Viktorya Miyanıa gölüdür ve 83,300 kilemetre m Amerikada Süpertör gölüdür. 83,000 kilemetro murabbardır. a Fransa hududları dahllinde bulunan Cenevre gölü 581 kilemetro murabbar, Asyadaki Aral denizi 67,100 kilemetro murablar. Fransadaki Büde gölü 45. Grandiyö eöld 37, Ancei gölü 28, Ka belt zölü de & kilemetro murabbamdır. İPTİDAİ MEKTEBLER ——— İptidai mektebler tesisini ilk düşü- nen kimdir bilyor musunuz? İmpara- meşhur üniversiteler vardı. Fakat, köy- lerde, kasabalarda mekleb yoktu. Ta- lebeler şehirlere gilmek mecburiyetinde Mi Bu isa hemen ardı arası kesllmi- yen muharebeler dolayısile pek güçtü. İşte bu sırada, Bur'lı ve Demla adlı bir papas, Pariste tahsilini bitirip mem- leketine dönünce küçük fakir çocuk- darı, bir yere topladı. okulmaya baş- dadı. Kenra Liyon'da küçük bir mekteb açti (1660). Bu, 14 üncü Lülnin dikkal nazarını çekti. Bir irada ie Çilk mektebler) le- Mmüfettiş oldu. ahidle ed iki candan N arkadaştılar. İkisinin de zar, dünya ihtiraslarından mu- arra ruhları musikinin tatlı nağ- melerile, birbirine öyle kaynaş - mıştı ki onlara vücudleri ayrı fakât ruhları yekpare iki insan denilebilirdi. Bir muhitte yetiş- mişler, beraber musikiye heves etmişler, uzun seneler çalışarak istidatlarını inkişaf — ettirmişler, ve bestekâr olmuşlardı. Evet, on- lar, piyasada şarkıları, yakın bir zamanda çalınmağa başlıyan iki bestekârdı... — Nahid ud çalardı, Sermed keman,.. Nahidin sesi de oldukça güzeldi. Alaturka musi- kinin en ağır ve eski parçalarını falsosuz ve pürüzsüz bir ahenkle ruha sindirerek okurdu. Her za- iman başbaşa çalarla, bazan şar- kılar besteler idiler. « NELER DÜŞÜNÜYORLAR?. Kıdınlarla büyük mağazalara git- mek kadar can sıkici birşey yoktur. Bayan bir rubluk kumaş alacaktır. Pa- kat, yüzlerce top açlırır; — beğenmez. Bazan da cayar. — Kubluk kumaş yerine bayşka bir- ger alsam .. Der. Vitrinleri dolaşır, çuna bana bakar Hirşey İntihab edemez. Zavallı bay! ses çıkaramas, arkasından dola- gır, sinirlenir. yorkun büyük mafaralarından birinln müdürü banu farketmiş ve er- keklere mahsus bir inlizar kalonu aç- mıştır. Kadınlarla beraber gelen cr- kekler, burada oturuyorlar, bekliyor- dar. Müdür; kadınları da düşünmüş: Baylarını bulmak için müşkülât çek- memeleri için baya da, bayana da bi- rer numara veriyormuş. Bayan, alacağını alıp işini bitirdi mi Matizar safonuma gelerek kapıda bek iyen kiza mümarayı Vermek süretile bayı çağırtıyormuz. Ne âlâ değli mi?. Kalabalık içinde kocalarını aramak zahmetinden kur- talan bayanlar mağaza müdürüne bir Çok debrik ve teşekkür mektubu zön- dermislerdir. 'TUVALET KANUNU Sülerime, başlarına dikkat edenler, | temiz ve şık görünmek istiyenler aşa- üdaki maddeleri muhakkak — sürette ezberlemelidirler: i— Pazar günü sinlenecek — yerde haftamın yedi günü de xüslü gezmeli- pis germek doğrü değildir. 2— Günde bir lira kazanan bir adam, bu paranın seksen kuruşunü boğazma, yirmi kuruşunu da ümlüne, başına sar- fetmelidir. 3— Elbise, insanın Çclldi sanisi) dir. Birincisine ne kadar dikkat ediliyarsa, ikincisine de ayni suretle ihtimam e- dütmelidir. A— Veni bir itdse aanarlamadan mutfağı dolaşınız, — ve çocuklarınızın midelerini yoklayınız. 5— Kibise üzerindeki bir leke, af- Ama yüz yama olsun daha İyi... — Modayı tamamı tamamına ta- Kib elmek budalalıktir. — Fakat, — biç ehemmiye' vermemek cinnettir. T— Kudınlar süslenmeli, erkekler de sadece temiz giyinmeli. $— Bahte ve taklid şeylerden sa- kanınız. 8— Kesenire göre giyininiz. 10 «Şunu bunu taklid edecveğima di- ye kendimizi maskara etmeyiniz. BOVANIN MENSEİ Eskiden Avrapahlar, bilhassa Fran- sırlar sovan medir? Xovan masıl yeni - dir. Parar günleri süslenip diğer günler | Bir gün, maruf çalgılı gazino - lardan birinin direktörü onların fasıllarını — dinledi, çok beğendi. ve memnun kaldı. Onlara gazi- nosunda çaldırmak maksadile an- gaje etmek İi e konuşup an- laşmak için bürosuna davet etti. Bu davete icabet ederek muay- yen vakitte direktörün gazino da- hilindekt bürosuna gittiler, İçeri girdikleri zaman direktörün ya- nında bir genç kız vardı. Patron hemen genç kızı delikanlılara tak» dim etti: — Bayan Seniha... Seniha ufak tefek bir genç ka- dındı. Fakat güzel bir yüzü, kum- ral kıvırcık saçları ve mavi göz- leri vardı. Canı sıkılmış görünü- yordu, maamafih bakışları keskin ve zeki idi. Patron: — Bayan Senihanın sesi güzel- dir, okur, tambur çalar ve sizin gibi bestekârdır... Tanışınız ve beraber çalışınız.. Eminim ki halk sizi çok tutacaktır. Kadromuzda da ha başka kızlar da var amma Se- niha en istidadlısıdır... O gün patronla, para hususun- da da anlaştıktan sonra gazino da çalışmağa başladılar, İki arka- ni şarkılar bestelemekle meşgu! oluyorlar, öğleden sonra gazino- ya gelip diğer arkadaşlarile be - raber yeni şarkılar geçiyorlardı yordu. Senihanın sololraında yat- nız Nahidle Sermöd — çalıyor ve her gece bu üç san'atkâr halkın sürekli alkışlarına mazhar olarak günden güne tanınmışlar arasına karışıyorlardı. Kumral, kıvircik saçlı, mavi gözlü genç kadının se- si, güzelliği yaltız gazino müda- imlerinin değil, yavaş yavaş bu iki genç bestekârın çok saf ruh - larını da teshir ediyordu, . * . bir akşam, Nahid, şen bir çehre ile Sermede gizlice: — BSeniha, dün bana; — sadece «Nahid!» diye hitab etti. Sermed, ayni tavırla: Beni de «Sermed!» diye ça- gardı; ben de ona <Seniha!..» de- Hr, bilinmezdi. Birçok nebat gibi bu | a Avrupaya şimali Asyadan ve Filis- | | tünden gönderilmiştir. dim. geceleri salon tiklim tıklım dölü- | kiside Aşık! daş yine her gün öğleye kadar ye-' Hikâye ma karşı sevgilerini terennüm e- den bir şarkı bestelediler, Birkaç gün sonra Nahid Sermede yine mahremane: — Onunla öpüştük!.. Biran düşündükten sonra 11â - ve etti: — Zannederim bizimle eğlendi.. Fakat, hayır, mümkün değil. Ben de senin gibi düşünü - yorum... — O halde?... — O halde bilmiyorum... Nahid sordu: — Söyle, onu hakikaten sevi- yor musun? . — Evet, ya sent.. — Ben de... — Çök mu? — Çok... Sen?.. — Ben de... Sustular, Kolkola girip uzun müd det berabar süküt içinde yürü - düler... * Her ikisi de genç kadını seviyor- dardı. O bunların tıpkı İki kardeş Bu hâdise üzerine, her ikisi de | gibi sevişmelerine zevkle bakar- Dedi, yanımdan ayrıldı, arka taraftaki' kana- pelere doğru yürümeğe başladı. Olduğum yerde sanki mıhlandım, kaldım. — Nereye gidiyorsunuz?. çiçeklerinizi yere düşüren ve çiğneyen adam!. dalgalandı. Dedim. Güneş ışığı renkli yüzünde bir gülüş Bütün konuşmamız bu kadar mı?. Bir daha konuşmıyacak mıyız? Nerode buluşacağız?. Diyemedim, Arkasından da yürüyemedim. A- lıklaşmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Refet burada söze karıştı: — Alıklaştım.. dediğin kadar alıksın Eerit. İn- dikten sonra hiç kadının peşini bi rakır mmi?, Demin toy âşık.. dediydim de kızdın. Dedi ve devam etti: — Ne diye arkasından yürümedin?. Ferit, kaşlarını kaldırdı, uzun uzun — Refete baktı. Bu bakışta: — Nasıl yürürüm?. Diyen bir anlatım vardı. Refet kaşların - ve gözlerin anlattığı bu deyişi de karşıladı: Basbayağı yürürdüm. Ben olsaydım, konuşur, © kadarla da kalmaz, iskeleye çıktıktan sonra da ne yapar eder germeğe götürürdüm. Bu işlerde pek Der gibi anı: i B Ae M pi T gibi arkadaşının gözleri içine baktı baktı, saş n biraz sinirli cevab verdi: 'erit; “ — — Güzel. Sen öylesini yaparsın. Fakat şimdi 18 ganmmaanmız - Bılp_'ıçllk yapma, Söylemesi kolay amma, yapması güç. Kız hiç te senin tanıdıklarından de- ğil. Öyle ciddi, öyle dobra dobra kadın Ki kılına bile dokundurmuyor. Dedi, sözünü tamamladı: — Sözün kısası yürüyemedim de, konuşama- dım da! En son vapurda onu kaybettim, iskeleye çıkışını bile göremedim. Refet kendinde büyük güvençler bulan herkes gibi tok bir söyleyişle: — Konuşmasını bilen erkek her kadınla konu- #ür, Konuşmuyan kadın yoktur. Yeter ki konuştur- ması bilinsin! Dedi, Feri — Ket artık., — Ben unutmuştum. Siz hatırlattınız. Dedi, ilâve etti: — Ürzerinde durulacak birşey değildi. Saçma sapan ne olursa olsun lâkırdıyı uzat- mak, artık ona açılmak, — Kadın, sana tutkunum!. Diye içimi boşaltmak fırsatını bulmak utiyah dum. Hele otobüs Pangaltının bozuk kaldırımların- da ileriye doğru hızlanıp sarstıkça omuzlarımız, ba- caklarımız, bazan da ellerimiz biribirine değiyor, ben bütün ateşlerimi taşırmağa hazır bir yanardağ gibi için için tutuşuyordum. Hemen cevap verdim: Yazan: ETEM İZZET BENİCE gaa aa bırak ta beni söylediğimi bitireyimi, Refet: — Peki kardeşim. Dinliyarum!. Dedi, kadehini kaldırdı. Birer tane daha içtiler ve Ferit anlatmasına devam etti: — Onu, bir hafta, on gün sonra yine bir sabah Taksimde otobüs durağında arabaya girerken gör- düm, Hemen ben de girdim. Yanı buştu, oturdum. Refet atıldı: M — Siz, üzerinde durulacak birşey değildi.. di. Tabil sen yine sarsıntıya tutulmi bi gey . di- İt Güziyorülmni n u üş gibi tir — yorsunuz amma, ben o hâdisenin üzerinde o kadar durdum, o kadar üzüldüm ki bu üzüntüm günler sürdü. Şu dakikada bile yüzünüze utanarak bakı- yorum! Tatlı sesile: — Hiçbir Siz beni ukndu'qxu::ını SA Dedi, devam etti: Ferit uzun uzun güldü: — Ona şüphe mi var?. Beyoğlunda, Adada va» purdaki titreyişim neyse birkaç kere artığile yine üzerimdeydi. Amma bu sefer daha zeki ve bece- rikli idim, yanına otururken kendisini esenledim. Kısa, amma, keskin bir bakışla beni süzdü. — Beni unuttunuz mu? Hani Ada iskelesinde (Devamı vari cmdi- di Evet, mı_vorlııdl-ı: vaziyetten — kurtulmi Ondan uzaklaşmak mif.. Bıl;f:: pamazdılar; çünkü muvaft! M lerini onun yüzünden ki lardı. Bir gün Sermed Nahidt » — Ne yapalım? dedi. — | ger Nahid kısa bir dü: Te cevab verdi: — Görüyorum ki mınll"' » Ti fazladır. Hani Avrupali IUÖ bir âdet vardır: - Düello... pA onlar gibi dücllo etmeliyik g sağ kalırsa Seniha onun — Vuruşacak mıyız?- — Öyle lâzım. — Hakkın var. — 0 — Ne ile, kılıçla mif. Nahid feci bir karar 1:’, hakikaten düello etmek ’ lip gelmediğini öğrenmek D & — Onu sevdiğine iyiot sin? diye sordu. k Sermed: — Evet, dedi. Kendime ”",ı- mamaktan ve sana çok 'g tirmekten korkuyorum. Y& — Ben de! — O halde vurı.;h'-m' Birbirlerini o kadır d!d;_,.v sevgile adeta bütünleşmi? ’ la seven bu iki genç —ı”” 'nın verdikleri karar ne KÜ yit kunçtu. Maamafih ikisi düşmanlık hlsılemiyofw' bile tabif bir fedakârlık caklıyorlardı. Düello €Ğ Fakat ikisi de kılıç küli bilmiyordu. Tabancayâ diler; bir hayli masraf ni tabanca aldılar, Bir Tâzımdı, bu vaziyeti mesini istemedikleri İÇİR (Devamı 7 inci sahifede) # 19, ıııııuııınll - 1928 Müzik Çilderler < ",/ | 18440 Tomali çbir dramt © ’ yemişleri). 20 Müsik (radye çarearıa Hasan Perit Alnar). #i Saat ayarı, ZI 10 Türk müzlği ıv oyun havaları, .-ı Y2 Konuşma ÇTürklr' 2815 (küçük .,...uı 2315 Müzik Ço SBAS, 24 Son Haherler j ııll' çeft 1230 Müzik Yurdda Ha Yeşilköy _u-d-l' alınan malümata KĞt