Y h .'"l (Büyük Harbde Osmanlı donanmasının İmroz ve Mondros baskınlarile dünüşte İ Midilli'nin batışını, Yavuzun yaralanarak düşman hava filolarının bomba yağmuru v oltnda Çanakkalede karaya oturuşunu anlatan deniz tefrikası.) 7 Genç yaşına rağmen büyük bir tecrübe sahibi olan bir kaptanın yaptıkları '#ÜIGrdanberî Marmara sahil şehri halkını rahatsız eden düşman tahtelbahirlerini tutmak, imha etmek... B4 Yürümüş, alman yüzba- | tüğü feci ve müdhiş vaziyette bü- fevab vermesine meydan | yük bir çarpışına göslermiş; ge- ş Verdi... Sonra, kumanda harita odasına - girdi; h Daği, piYİ çağır bana! Peykin ikincisi yüzbaşı Solan gelinceye kıdar, (vira) gürüküleri a- Şefinesine vereceği isti - defa da haritadan ta- 3!, AfL İg evvel, hazırlıklarını $ destroyer — (Muaveneti * Gayreti Vataniye, Basra, birer aldıkları emri orlar; Peyk'in ya- lerken destroyer sü- Megafonla Cevad kapta- YEĞEŞ [, ıf/Ğf, Setleniyorlar... Hayırsıza- “Olru birbiri ardına birer Situnu yükselterek yola der haber veri- bümiya seğirtiyorlardı... kaplan Marmaranın Ru- ni takib odecek bir ro- Seyir hattını kararlaş- gelen ikincisi yüz- kaptana da: T T alınca makine tolgra- ulaştırmış; amiral liyarak — yola çık- v ş dekika içinde Dolma - KaYını, köprü ve kız ku- ÜR K arkaya. yararlıyın Ok şiddeti ve bir süğ - Btye S koyu dumanlarını Vütarak — Marmaraya h Mürettebat, (tah- N"—:r)ü rtirinia & < ederek ğ:_h—“"n önde dikkat kesil - Ufku, görünen deniz dürbünlerte tedki- yoklamaya ko- KAĞSEA ha ti K""&n—_ıı köprü üzerin bir Sür'atle yapıldığı- MTur dolü gözlerle sey- miyi batmaklan kurtarmıştı... Da- ha evvel, (Urfa) Gdesiroyerinin süvarisi iken hürriyetin ilânında İstanbulran Selâniğe kaçmış, ha- reket ordusunda nefer kıyafetine girerek çalışmış, İstanbula kadar gelmiş: bilhassa İstanbuldaki ten- kil hareketinde, Yıldız. taburları- nın müdafaa ve mukavemette mü- sademeleri idare etlmiş, eski bir deniz kurduydu. Genç yaşına rağmen büyük bir | tecrübe sahibi bulunan - Cevad | kaptanın deniz rengini - gösteren cıvalı gözlerinde itidalin büyük DON KİŞOT (5 inci sahifeden devam) Firariler, gece karanlığında ne- reye gideceklerini, ne yapacakla- rınt bilemiyorlardı. Nihayet, yal- nız başlarına yola devam edemi- yeceklörini anladılar, geri döndi ler; bitkin bir halde şehre geldi- ler. Hapishanenin ağır kapıları gene üzerlerine kapandı. Günler geçiyordu, aylar geçi - jyordu. Servantes bir türlü esaret ve hizmeteilik hayatına alışamı- yordu. Zincirlerden ziyade bun - dan müteessir oluyordu. İlk firar teşebbüsünde uğradı- ği muvaffakiyetsizlik — cesaretini kırmamıştı. Bir gün, bir rum tüc- carın hizmetcisi ile tanıştı. Bu, çok kurnaz, hilekâr bir adamdı. Zamana göre hareket ederdi. Bir- kaç kere dinini değiştirmişti. Bir- kaç mezhebe girmiş, çıkmıştı. Ser- wantes, bu adamdan İstifade şündü. Bu sırada esirlerden bir - çoklarının aileleri Cezayire ge- mişlerdi. Bunları kurtarmak için (fidyei necat) getirmişlerdi. Servantesin ailesi zengin değil- di. Bifçok fedakârlıklara rağımen iki kardeşi kurtarabilecek para e- darik edememişlerdi. Servantes kardeşine, İspanyaya dönmesini ve kendini kurtarmıya çalışması- ni tavsiye etti. Kardeşi bu teklifi kabul etti, yola çıktı. Servantes, Cezayirde yalnız kal- dı. Ve yeni bir firar plâmı hazır- lamıya başladı. Ve bir gün yine arkadaşlarile beraber kaçtı. Ha- pishane müdürünün evinin ya - nında büyük bir mağara vardı. O- raya saklandılar. Yanlarında bol yiyecek bulunuyordu. Esirler bü- yük bir neş'e içinde jidiler. Yedi aylık esaret hayatı canlarına değ- mişti, Kurtulacaklarını düşüne - rek seviniyorlardı. Halbuki kendilerini kurtarmı- ya gelen ispanyol gemisi bir tür- Yü fırsat bulup ta sahile yanaşa- madı. Geri döndü. Servantes gemiye bakıyondu. Kalbi eziliyordu. Hürriyetin yine uzaklaştığını, kaçtığını görüyordu. Bu sırada muhafızların gekdik- leri görüldü. Rum hizmetci onla- rı ihbar etmişti. Esirleri yakala - mak için acele gönderilen silâhh tıklarını hissedince artık bu defa muhafızların mağaraya yaklaş - bütün esirlerin yakalanacağını, öldürüleceğini anladı. Onları kur- TURAN Tiyatrosu Naşit Özcan okuyucu Semiha Sürpik Haçik 2 perde Cici Beyim | İ No | 3 ifadesi okunur; ölçülü hareketle- Tinde tedbirin, ihtiyatın tebarüz ettiği görülürdü Yeni aklığı vazife Cevad kapta- ni teşvik edici mahiyetteydi... Aylardanberi Marmarada yapma- dığını bırakmıyan, sahil şehirler, iskeleler halkıma rahat uykuyu haram eden, deniz yolunu işlen- mez bir hal getiren düşman tahtel bahirlerinden birini tutmak; im- ha elmek; bu, küçük görülemiyo- cek bir hizmet, bilhassa impara- torluğun içinde yüzdüğü buhran- h vaziyette çok kıymetli bir iş o- lacaktı... tarmak istedi, bütün kabahatin söyledi. Yeniden zincire vuruldu. Ta- Ta teşvik eden kendisi olduğunu kendisinde olduğunu, onları fira- mam beş sene bu halde kaldı. An- cak ölmiyecek kadar ekmek ve su veriliyordu. Esaretten — kurtulup memleketlerine dönen — arkadaş- larından da bir haber yoktu. Oran — kumandanımın — vaktile kendisi gibi esaret hayatı yaşadı- ğım hatırladı. Kendisine bir mek- tub yazdı, yardım istedi. Mektub ele göçti. Ve bunu götürmek is- teyen adam ipe çekildi. Kendisi- ne de iki bin sopa alıldı. 1579 genesi başlangıcında bir defa daha kaçmak istedi. Yine mu vaffak olamadı. Bu sırada, vaktile Hiristiyan olan Abdurrahman ad- h birisile tanıştı, hissiyatını tah- Fik ve yardımını temin etti. Abdurrahman — zengindi. Bir kalyon satın alacak ve bununla esirleri kaçıracaktı. Bir ihanet yüzünden bu teşebbüs de akim kaldı. Servantes, beş sene sonrea, kar- deşinin yardımile mühim — bir (Bdyei necat) verdi. Bu acıklı e- saret hayatından kurtuldu. Ve i4- mini tarihe geçiren o ölmez ese- | temenni ederlermiş. Bu merasim | | Tüyor. Bunu kendisi İngiliz gaze- ifri bir koca ve mes'ud bir hayat saütlerce sürermiş. Fakat Kayor- naladanın hayatı bundan — ibartt değildir. Genç prenses bir arzu - sunu yerine getirmek istedi mi mutlaka büyüklerinden bilhassa müsaade almak mecburiyetinde: dir, Sarayda sinema vardır. Fa - kat prensesin sinemaya gidebil - mesi için de babasından ayrıca müsaade alması lâzım gelirken bunun için onun huzuruna kabul edilmek ve Mata Tekna deniler. merasimi yapması — icabodermiş. Bu merasim huzura girince boy- nunu bükerek gidip babasının yaklarına — kapanmıştır. Bütün böyle merasim ve teşrifat ile ge- | çen hayat artık genç prensesi Küçük yaşdanberi bir İngiliz kadını tarafından büyütülen pren. ses sonra İngiliz matbuatını ta - kib etmeğe başlamış ve İngiliz | kızlarının nasıl serbest bir hayat takib ederek kendi vazife ve me- suliyetlerini idrak ettiklerini öğ - renince onlara gıpta ettikçe et - Mmiş, nihayet yirmi yaşına gele - rek rüşdünü isbat edince doğrura İngiltereye gitmiştir. Prensesin Kapotayda iken sa- rayında maiyetinde birçok genç kızlar vardı. Prenses süslenmiş böyle muhteşam esvaplar içinde gezinirlerdi. Fakat şimdi kendisi artık ©o elbiseleri Hindistanda saklıyarak orada bıraktığını söy- tecilerine anlatırken diyor — İngiltereye ilk gel ” müthişti. Ben o zamana kadar Avrupalı kıyafetine hiç gi miş, Avrupalı bir kadının gt Bi elbiseyi giymemiş, sarıdan hiç ayrılmamıştım. Hindistanda iken sokağa çıktığım zaman hiç olmaz- sa maiyetimde dört de hizmetçi bulunurdu. Halbuki İngiltereye geldiğim günü tamamile bir Av- rupalı kız gibi yetişmiştim. Mal- yetimde de hiç kimse yoktu. Ha- kikaten yalnızdım!... Kavorna - lada iken sokağa çıktığım zaman HİKÂYE Aşkın kuyruğu (& üneti sahifeden devam) Şimdi anlıyordu Ki kızı en a- | şağı iki senedir bütün taliblerini | niçin reddetmişti? Onu kimler is- temedi? * Düğünleri gelecek — ilkbaharda olacak. Genç nişanlılar öyle sevinç ve neş'e ile hazırlanıyorlardı ki bütün aile bütün arzularını onla- rın saadetine akord etmiş sevinç dalgası içinde idiler, Günler ça - buk geçti. Neclü salonda beyaz gelinlik elbisesinin içinde bir pe- ri güzelliğini andırıyordu. Genç kocası omuzlarına yerleştirdiği sırmalı apuletlerinin üstünde ba- vint (Don Kişot) u yazdı.. Kimsenin almak istemediği şeyleri alan adam (4 üncü sahifeden devam) disine telefon etti: — «8000 ıslak kunduram var. Bunları, hamamın etüv makinesinde kurutabilir mi- yim?...» diye sordu. «Hay hayl» cevabını akdı. Etüvde kurutulan bu kunduralar hayli katılaşmıştı. İçyağı sündü yumuşattı, boya sür- | dü parlattı ve yeni kundura yeri- he sattı. TLevazım dairesi, eski ayı post- larını satılığa çıkarmıştı. Bunlar, muhafız alayı efradının ünifor - malarını süslemek için alınmıştı. Fakat üniformaların şekli değiş- tirilince lüzum kalmamıştı. Bu derilerin yenisi 5 gşilin idi. Mayer bunları da aldı. Kestirdi. Yıkattı. Sekiz on parçayı birleş - | tirdi. Karyolanın önüne konulan seccadeler şeklini verdi. Büyük bir para kazandı. Askeri hastanelerinde — yaralı veya hasta neferlere - giydirilen Tâciverd gömlekleri ve pantalon- ları, hırkaları da satın aldı. Bal- mumuna batırdı. Ucuz fiatla mu- şamba yerine fakir ahaliye sattı. İşte her şeyden istifadeyi bilen bir adam... şi daima dik ve vakur dolaşıyor- du. Dansettiler, güldüler, eğlen - diler. İkisi de birbirlerine asla doymıyacaklarmış gibi geliyordu. Allah mi, şeytan mi. bü iki genç sevgiliyi kim kıskandı? Ki- min nazarı değdi onlara bilmem? Bir akşam genç doktor, eve gel- diği zaman yüzü solgun, çok bit- kin görünüyordu. O gün kendişi- nin Van köylerinden birine tayin emri gelmişti. Çaresiz gidecekti. Aradan se - neler geçti. Genç kadın kocasın - dan mektub alamıyor, günlerce ağlıyor, üzülüyor. Kocasından haber yok. O zamanlar ısıtmanın hergün yeni bir kurban verdiği Van köy- lerinde genç kocasının can verdi- ğint düşünerek cehennemi daki- kalar yaşadı. Fena haber dört nala koşarak gelir. Kocasının bir köy- lü kızile beraber yaşadığı haberi Neclânın kulağına da böyle acele ederek geldi. FİLE AKBA KİTABEVİ Her lisanda — kiteb, — gazete ve mecmualarını, mekteb ki- tablarını, kırtasiyenizi — temin eder, Refik Fenmen'in elektrik- cilik kitabını, Mümtaz'ın art- tırma, eksillme kitabının An- karada satış yeridir. nsile burada da Hin- labalık dol: distanda yapıldığı gibi yol « mış olsaydı meninün olacaktım! Kayornala mihracesinin sarayı İngiliz kralının oturduğu Bukin gara sarayının tam altı misli da- ha büyük imiş. Paris civarındaki Versay sarayı süsü İle, güzı ile Avrupada meşhurdur. Kay nala mihracesinin sarayı daha süm-; lü, dahâ güzelmiş. Bu muhteşem sarayın teşrifatı nekadar yorucu olduğu kadar da - müşkül imiş. Sebebi: yüz çeşit yemek gelirmiş. Tasanın hasta olmadan, midesi ni bozinadan bu yemeklerin hen sinden birer parça yiyebilmesi kolay iş midir?.. Bir sofraya ge - ti Bisini intihab etme! mesele, Sarayın içinde ve dışında 300 hizmetçi vardır. Bunlar — sırmalı esvablar giyerler, erkeklerin baş- larında sırmalı sarıklar vardır. Şimdi Londrada orta derecede bir apartımanın bir katında otu- ran prensesin yanında bir kadın daha vardı ki kâtiplik işini gör- | mektedir. Prensesin Lo aki hayatında hiç o Hindistandaki | merasim ve teşrifatı andıran bic şeye tesadüf edilmiyor. Yalnız prenses öğle ve akşam yemekle - rini Londradaki Hindlilerin aç - mış olduğu lokantalarda yemeği tercih ediyormuş. Prensesin otur- duğu daire av derilerile, kaplan postlarile süslenmiştir. Şark usu- lünde döşenmiş salonlar — vardır. Burada Hindistandaki teşrifat g” rülmüyorsa da oradaki servet ve ihtişamın bir nümunesi göze çarp maktadır. Prenses diyor ki: — Hindli olduğum için dinim beni sığır eti yemekten menedi - yor. Londrada böyle et yemiyoe - rum. Domates de yemem. Dişle - rimi fırça ile değil, bambu ağacı ile temizlerim. Bunlardan başka ker halim tamamile bir İngiliz kızından farklı değildir. İngiltere- Fransa (4 üÜncü sabifeden devam) gelmektedir. İspanya böyle ecne- bi nüfuz ve müdahalesinden aza- de kalmamalıdır. Evvelce böyle idi. Şimdiden sonra da böyle ol - ması icabetmektedir. Onun için İspanyadaki ecnebi müdahalesi- | nin derhal ve tamamile nihayet bulması lüzım gelmektedir. İşte Taymisin bunu ileri sür - mesi de gösteriyor ki İngilizler için İspanyanın şu veya bu taraf- da olmiyarak yabancı tesirlerden azade kalması demek bugün ora- da çalışmakta olan nüfuzların or- tadan kalkmasında İngiltere son derece alâkadar olmaktadır. Bir de İngiliz gazetelerinin © - hemmiyetle ileri sürdükleri baş- ka bir nokta daha vardır ki o da Fransada malf ve ilkttisadi müv: zenenin temin edilmesi ve dahil- de, bütün Fransızların birleşerek harici politikada İngiliz - Fran - sız dostluğunun kuvvetlenmesi - dir. Paris mülâkatlarının filiyat sa- hasında bundan sonra ne gibi ne- ticeler vereceğini görmek için ise çok beklemeğe lüzum kalmıya - €ak görünüyor. İngiliz -başvekili geçen sene iktidar mevkline gel- di geleli daima dört devlet - İn - giltere, Fransa, Almanya ve İtal- ya -arasında bir misak akti ile Müşkül Avrupa sulhunun kuvyetlenmesi Bayesini takib eltiği söyleniyor - du. Eğer bu yoldaki müzakerele. re girişilerek bir neticeye varıl . mak isteniyorsa evveli İngiltere İle Fransa arasında her suretle 'tam bir anlaşma temin edildikten sonra Berlin Roma mihverinin karşısına çıkılarak konuşmak lâ- zara gelecektir. Fransızların nok. tai nazarı da bu, Ertuğrul Sadi Tek TİYAYROUS Taksimde (Bu gene) (KUDRET HELVASI Meşhur vodvil 3 perde Tel: 40008 | Fakir, zengin, Nihayet milyoner (3 tnci sahitfemizden devam) KIYMETSİZ A: N BİR D Ki sene ainele üe çılışıyorlardı. Bir araba yükü kalayı çıkardılar mı Patimo, bu paralarla madenin - civarındaki hali araziyi satın alıyordu. İki sene sonra emri altında yüz- den fazla amele çalışıyordu. Her hafta Pazı'ya yüzlerce araba ka lay gönderiyordu. Patino vaziyeti değiştirmedi Yine evvelki gibi sabahdan âk- şama kadar amelelerle çalışıyor, arazi satın alıyordu. Tinde bir ineği besliyecek kadar ot bitmiyen bu dağları ne diye satın alıyor... Zavallı adamt Diyorlar ve gülüyorlardı. AMERİKA İŞE KARIŞIYOR (Zavallı adam), günün birinde hiç beklemediği bir ziyaret kar - gasında kaldı. Bu, Nevyorkun en mühim ma- W müesseselerinden biri olan Gi genhaym bankasının mümessili idi. Eski tahsildara, Amerikanin en büyük maden gruplarından birinlk mektubunu getiriyordu: - Madeninizi satın almaya ha- zırız, Vereceğimiz para kadar de- geri olmadığını biliyoruz. Fakat izde bulunmasını istiyoruz. . — Ne vereceksiniz?.. — Yarım milyon dolar!... Patino, ilk evvel kulaklarına inanmak istemedi. Yanlış işitti - gine zahip oldu. Amerikalı mümessil mukave- lename İle bir de mürekkebli ka- lem uzattı. — İmzalayınız, paraları vere - yim... Dedi. Patino, kalemi alıp imza- yı basacaktı. Üç senede - 500000 dolar kâr inanılmıyacak bir şey- di. Fakat, karısı mâni oldu. Usul- cacık kulağına fısıldadı: — Sakın bu teklifi kabul etme. Amerikalıların 500000 dolar ver- dikleri bir madenin her halde kıy- meti 50 milyondan aşağı değil - dir. İnan bana... Patino, elini ka- rısının omuzuna koydu: — İhtimal.. Fakat yine imza - hyacağım. Çünkü senin burada zahmet — çektiğini — istemiyorum. Üç senede çalıştığın yetişti artık. Dedi. Madam Patino bir kah - kaha salıverdi: — Fakat ben hayatımdan çok memnunum. Çalışmaktan zevk alıyorum. —İmzalama Simom!... Birkaç sene sonra cenubi Ameri- kanın en zengin adamı olacak - sın. MUVAPFAKİYET, MUVAFFA - KİYET ÜSTÜNE! Üç sene daha geçti. Günün bi - rinde Simon Patino tayyare ile Nevyorka geldi. Bu defa, yine ayni grub tarafından teklif olu- nan bir mükaveleyi - karısının rızasile - İmzalıyacaktı. Bu muka'>le mucibince, ma - denlerini işletmek için tesis olu- nan tröstün meclisi idare reişi o- hayor, hisse senedlerinin © SI » kendisine veriliyordu. Buna mu- kabil tröst, yeni madenleri işlet- mek için muklazi sermayeyi te « min ediyordu. Karısının dediği çıkmıştı. Pa - tino mukaveleyi imzaladığı gün 50 milyon dolar alıyordu. Artık Simon Patino dağın te - pesinde çalışmıyor, küçük ku - ı lübede oturmuyordu. İlk evvel uzun bir seyahate çıktı. Altı ay sonra Boliviye dön: düğü zaman (dünya kalay trös- tü) nün relsi idi. Bütün dünya kalay madencilerini bir araya toplamaya muvaffak olmuştı Bu teşkilâta dahil olanlar ar; sında, Borneoda çok büyük ka - lay madenlerine sahib olan Ho - landa kraliçe Vilhelmin de var - dır, (Dünya kalay tröstü), yinmi se- nedenberi kalay satışını idare ve Hatını tayin eder, Tröst azaları - Tan hepsi zengindir. Fakat en zenginleri, eski tahsildar Pati - nodur... lar kazanmakla iktifa eden bir a- | tanılmış bir maden m — Patino delinin biri... Üse - | MUSTAHZARATINDAN: PEKTORİNS- |4' 1357 Hicri — ) 1556 Rumi Şevval İkinci Teşrin v 16 —ai Yal 1958, Ay, li Gda, 333 Kası n 22 2c1Teşrini SALIİ edemedelek daraa l ae dam değildir. Maden mühendisi diploamasını almak için Poz üni - versitesine yar: zaman — beş ör milyon doları vardı Muhteşem — şatosunda — zengin bir kütüphanesi — bulunuyordu. Eski tahsildarın bugün dünyaca tehassısı olduğunu söylemeye lüzum var mı? Vatanına da hizmeti çoktur. Bolini hükümetinin 1920 sne - sinde bütçesi çok açıktı. Bumu kapa'mak için kazanç vergileri - he '& 10 zam yapıldı. Ve: «Bunun $ 9 unu Mösyö Pati « hO verecok, geri kalan $t de 1 i> ni de Bolivi abalisi...» denildi. 1932 de Bolivi, Paraçır'aya ya karşı harb açtı. Kalay kzalı © sırada Avrupada bulunuyordrr. Derhal hükümeti emrine 36 mi- yon İngiliz lirası gön 137 de, yani beş sene sonra, iki hükü- met Patinonun tavassutile sulhu imzaladılar. Birkaç gün sonra, kalay kralının Parisdeki ikamet- gühma şu telgraf geldi: «Sulh yolunda mesainiz mu - vaffakiyetle neticelendi. Bolwi milli kongresi size minnetlarlı - Biranin nişanesi olarak (1 numa- ralı vatanperver) ünvanını ver - meyi kararlaştırdı.... İNTİKAM Birkaç ay evvel doğumumun 65 inci yılım idrak eden Mözo | Simon Patino, Bolivi hükümeti « nin Paris sefiridir. Mösyö Patino dünyanın yalnız '€n zengini değil, en mes'ud bir n- damıdır. Oğlu, Burbon hana nina mensub bir kızla evlenmi tir. Büyük kızı Mlarki del Merito - nün, c ; ncası zengin bir Meksl- kabnın, en küçüğü de Fransız sılzadelerinden kont Güy dü Buaruvrayın karısıdır. Geçenlerde birisi Mösyö Pati - noya hayatının en mes'üd daki - kası hangisi olduğunu sor.nuş İşte adlığı cevab: — Hayatımın en mse'ud d3 kası, servetimin bir veren yanız milyoner olmakh - Bim değil, vaktile âciz bir tahsll- darı olduğum müesseseye şu e- grafı gönderişimdir «195 dolar kıymeti olmadığını söylediğiniz Hilarivyon Ars mı « deninden bir milyon dolar ka dim, İşte Simon Patino eski müdü - ründen bu surele intikam almış. t JAN LOBESPEN M