erik; m a görülmekte olan ca- ;lu.ni '_İ';”'::'—R'lr'ınhi dolayısile Tüly ga€ Ve harbden sonra- Kitbay tliyeti etrafı Kat a "'*a_:: fıkmağa bi M vukuy 4 S00 aylarda Avru - e hap l gelen bulhran dolayı - S Yeni b Ça a B Çan yaçaz """riı.î;“” Muhtelif memle- h " lfîhan' şebekeleri ye- “Yete geçmiş oldu. İn elerinde yeniden çıkan Bahisle dünkü - «Son Özün Pir hülâsa vardı. Fa - ;,%'_'n:h tarafı bugüne kaldı- g 8Gi suretle devam edi- Va m:ı,_:“- Ve Çinde bugün giz- W0 İstihbarat şebekesi İn- & Bit 000 İngiliz Irası ka- Man kurtarmış olmalı - K d mu memleketler harp p Müştür, İngilterenin ;"lkxh"“ Askeri istihbarat dal- '“ı;*]e“'llinn İtalya Bğialin yeçırin, İtalyanların ve h n'q"'—*mı top, tayyare ve tank K ge | Memleketlerden ko- Ai"!ıywd::"»hk fırsatına malik riar Pai bircor h İPÇok casus şebeke- a €n mühim yer Berektir. Geçen sene lekette birçok casus Bunların miktarı ti 'da binlerce ıqilmh“'muş. bunlardan bir Üa ) Püş, bir kısmı zen - * bir k; Si ine geçen np S fakat hakika - dayılı” Sürette şöhret T pek az kalmış- " izli $ * $e İstihbarat şebeke- âr arasındı asında sivil o- tdir. Z . ıd:,ını"“'" şebekesinde Singalin İngilizleri ca- kaş ( viler arasında da * farklar göze çarp - Kullandığı usülden yırnınd.'ıkı fark ta Helâ bunu anlamak Nak kâfidi esi işine üktağı Her rastgeld :;':M" Böre kullar ma 'a &8i di l Malâ Ü hapriçGmatı almız- çti ktadlı Slen adam tutarak Ve lmak :A*ııl deni & kl bı_,r bir hi Önünün Sösiyeti de u dilin ken .,f;'d Bu işleri öyle i malüma- at şebet , Ücret te öyle En mükemmel ( Casus teşkilâtı Parisin midesi nasıl dolar İREN DÜN İtlhanın hangi memleketi. böyle Dir teşkilâta sahibdir? | Eski subaylar- | | mübalâğaya tahammül edebile - cek gibi şeylerden değildir. Sene- de ancak 1.000 İngiliz İlrası tuta « biliyormuş Her tarafa casuslar yollıyan | belli başlı memleketlerin hiçbiri öyle bol keseden adamlarına para verir gibi değildir. Bunun eskiden- beri tuhaf tuhaf misalleri vardır. Şayanı dikkat bir nokta. Çünkü çok kere para sıkıntısı yüzünden bir casus en mühim bir işi yarıda bırakmak mecburiyetinde kalır - mış. Eski Almanya imparaltoru nun itimat ettiği ve belli başlı bir casus vardı. Ştaynhaver is ki bu casusta a kendisinin bırakıldığından — şikâyet Bundan evvel İngilix parasız edermiş. matbuatında casusluğa ve casus - lara dair pek şayanı dikkat yazı - lar neşredilmiş, umum harpte ce- reyan eden mühim casusluk vak'a- larının kahramanlarından bahso- lunmuştu. «Son Telgraf, bu me - raklı yazıları o zaman hülâsa et « mişti. O zaman da uzun uzadıya aldığı üzere 1914 umumi harp başladığı zaman - İngilterede bir-| çok Alman casus yakalandığı gibi Alman casuslarının her sahadı muvaffakiyetsizlikleri görülüyor- du. Harbin ilk zam: rında ne « den Almanların böyle istihbarat cihetinden muvaffak olamamala rının sebebi şimdi tekrar mevzuu bahsoluyor. Kayserin en itimai | ettiği, bellibaşlı © derdi. İş göremediğini s bu halde olan yalnız kendisi de - ğilmiş. nın kendilerinden beklenen ffakiyeti- gösterememiş ol - masınaın en büyük sebebi kendile rinin para hususunda çektikleri sıkıntı olmuştur,. . . 1914 te umumi harb başlar baş- lamaz Londrada olsun, İngiltere- nin diğer yerlerinde olsun neka- dar Alman casus bunları harb edilir edilmez bir gün, mey- dana çıkarmak kabil olmuştur. len böyle olmuş?. Çünkü İn- e nekadar varsa hepsi varsa Alman casus v daha çok evvelden İngilizlerce malüm idi ve her yap- | tıkları takip ediliyordu. Onun için | bi Alman casuslarını birer meydana — çıkarmak — zor ol - Mmamıştır. Bunların çoğu berber « lik ediyorlardu. Ne gariptir ki Alman imparatorunun Londrayı bir kere ziyatet. şırasında bera- berinde bulunan Heri gelenlerden biri gitmiş, bu berberlerden birini bularak onunla konuş nuştu.Bu hal| zaten imparator ile maiyelinde - kileri adım adım takip etmekte o- lan İngiliz istihbarat şebekesi içi meçhul değildi. Halbuki düşünü - | lürse imparatorun maiyetindeki | ileri g adamın gidip gö - berberler ise Londranın pek uzak bir köşesinde bir mahal. lede idi. Bunun nazari dikkati celbetmemesi kabil değildi. — (Devamı var) | “Halde bir ğece Saat, gece bir!. Bir fincan daha mıyacağım. - Sonra evimden çık- tım. Hale gideceğim. Malerb caddesi tenha. Kimseler yok. Yalnız bir dizi araba... Bütün bu arabalarda çiçekler, analar, prasalar, havuçlar, en- ginarlar dolu... Arabalar, kendi kendine süzü- lüp gidiyor. Arabacılar uykuda, Hayvanlar, sevki tabil ile halin yolunu takib ediyor. Gecenin bu saatinde, bütün Pa- ris kapılarından binlerce araba, o- bil geçiyor. Hepsi de hale gi- diyor. Civar bahçelerden, bostanlar - dın toplanan meyvaları, çi; özeleri şehre getiriyor. Yalnız, arabalar değil, trenler de, kam- wlar da Fransanın dört bir kö- şesinden, bilhassa deniz kıyıla- rından balık, istridye, midye gibi | şeyleri taşıyor. Bir taksi beni halin yakınına bıraktı. Son günlerde Paris bele- diyesi halleri kaldırmıya karar vermişti. Sonra neden ise vazgeç- ti. Acaba bir gün bu da, birçok ta- ? binalar gibi tarihe mi karışa- Hal, <Parisin midesi» dir. Bu mideyi boş bulundurmak imkânı Saat 1 1 30 geçiyor. Birçok a- damlar sessizce, tıbkı bir otomat gibi kamyonları, arabaları boşal- tıyorlar. Sepetler, sandıklar elden ele uçuyor. Halde faaliyet, hayat başladı. 'Tamam bir saat, sebze yığınları, meyva sandıkları arasında dolaş- tım. Kasab dükkânları da aç Kocaman sığırlar, dana - lar, keskin bıçaklarla küçük kü - çük parçalara ayrılıyor. Çengel- lere asılıyordu. Ciğer, ayak, baş we barsak dolu el arabaları sokağı dolduruyordu. Dül nlarda binlerce kadın ve erkek makinc gibi çalışıyordu. Kahvelere girmenin; tezgâh ba - şında bir kahve İçmenin imkânı yok. O kadar kalabalık.. Hal kahvelerinin tuhaf tuhaf isimleri vardır; Margarit, A Baba, Domuz ayağı, Siğara içen köpek, ve altın sümüklüböcek, ilâh... Bu kahvelerde, iş arasında a- cele bir kahve, bir rom içilir. Ta- bil ayakta... Daha sonra, toptancılar, kabzı- mallar bu kahvelerde toplanırlar, alırlar, satarlar. Hal kahveleri â- deta sebze, meyva borsası gibi bir yerdir. Saat 4 ü 30 geçiyor. Bir gün ev- vel buz dolablarına konulan şey- ler de çıkarılmış, teşhir olunmuş. Sokaklar dolu. Mahalle araların- da dolaşan satıcılar ,küçük el ara- balarına sebze, meyva dolduru - yordu. yorlar. Sabah da yaklaşıyor. Halin is - tihbarat bürosu) na girdim. Paris halkının bir günde ne yediğini öğ- renmek istiyorum. Memur, büyük bir nezaketle şu malümatı verdi Günde, 400.000 kilo et, 95.000 kilo tavük ve av eti, 119.000 kilo balık, istridye ve midye, 10,000 kilo tatlı su balığı, 500 kilo sü- müklüböcek, 500.000 kilodan fazla da sebze ve meyva, Ne mide, değil mi?... Kışın, ya- ni sonteşrin ve ilkkânunda sebze ve meyva sarfiyatı bir mikdar a- zalırmış. Buna mukabil et, balık ve tavuk sarfiyatı iki, bazan da Üç misli artarmış... Parislilerin balık sevmedikleri- ni söylerler, Binaenaleyh balık sarfiyatının fazlalığı dikkat naza- rımı çekti. Memura sordum. Şu — cevabi verdi: Parise gelen balıklar, yalnız burada satılmaz. Büyük bir kısmı Civar köylere, aahilde — şehitiere gönderilir. Paviyonlardan çıktım. Yine so- kakları dolaşıyorum. Elma, ar - mud, üzüm sandıklarından, karnı- bahar, domatos sepetlerinden, pa- tates çuvallarından yoldan geçil - miyor. Saat 6 oldu. Biraz da çiçek ha- lini görelim. Bu tasvir edilecek bir şey değildir. Yalnız şunu söy- | | y | Sofra nasıl hazırlanır ? Ev kadınının bilmesi lâzım gelen en mühim mesele... Akşam, öğle ve sabah sofrala- rının hususiyetleri nelerdir ? Bayramı, veya isim gününüzü tes'id için akrabalarınızı veya dostlarınızı yemeğe davet ettiniz mi en çok dikkat edeceğiniz şey sofranın güzelliği olmalıdır. Sofranın orta yerine çiçek ko) mayı ihmal etmeyiniz. Fakat, bu- Paris, bir günde ne kadar liyeyim ki, dünyanın en nadir çi- çeklerinden en âdisine kadar hep- Si var. Parise günde en azı bin beş yüz araba çiçek geliyor. Ara- balar, halin bir kapısından giri - yorlar, öbür kapısından boş çıkıp gidiyorlar. Bu bin çeşid renkli ve kokulu çiçekleri nverdiği rahavetle hal - den çıktım, evime gittim, yattım, O tatlı, ruh okşayıcı kokular hâ- lâ burnumda... Haşlanmış bir palales soyunuz, parçalayınız ve bu parçalarla bar- dakları uğuşturunuz. Sonra yıka- yınız. Gümüş takımlarınızı muhafaza | için. — Bunları, bir müddet sa- bunlu suda bırakıniz. Sonra sicik nun yüksek olmaması, ve misariı izi birbirlerine bakmak sağa sola eğilmiye mecbur etme- mesi şarttır. Vazonun altına yu- varlak bir ayna konulursa çok hoş olur. Eğer hizmetciniz yok ise, sala- ta, meyva ve peynir tabakl küçük bir müteharrik mas, ne koyunuz. Çatal ve - biçak gg şeyleri de alt sırasına... Bu suret- le ikide bir sofradan kalkmak zahmetinderi kurtulmuş - olursu- nuz, Şayed müteharrik —masanız yok ise küçük bir çay veya oyun masası da bu varifeyi görür. Şimdi biraz da sofra takımların- dan, bunların nasıl muhafaza o - lunduğundan bahsedelim Kristal bardakları vesaireyi te- | mizlemek ve parlatmak - için. —| rinı k- suda çalkayınız. İlk evvel bir bez- le, sonra güderi ile kurutunuz. Gümüş çatal ve kaşıkları ara sı- ra onda bir amonyak ve dokuzda ştirilmiş — su ile yı- karsanız üzerlerindeki küfler der- hal kaybolur. Bunların üzerinde- ki yumurta lekeleri, ıslak tuz ile uğuşturulunca kaybolur. Sürahileri temizlemek için. — Sürahilerin dibinde ekseriyetle tortu birikir, kireçlenir. İçerisine bir avuç tuz, iki kaşık sirke koyu- nuz. Elinizle ağzını kapayınız, hızla çalkalayınız. Yumurta kabuğu, patates, kah- ve telvesi de bu kirleri çıkarır. ahvo Lelvesini sürahiye koyup bir iki gün bırakmalı, sonra yıkama- Bıçaklar nasıl temizlenir? — Bı- 5S—SON TELG | Güzel Nasıl yıldız oldu. Kuçük bir tiyatroda (Bak Sire- &t) piyesinde (Ük sahneye çıktığı zaman bütün Paris halkı kendisi- ni takdir etmiş, alkışlamıştı. Bu | piyes, aylarca oynandı. Ve her ge- ce seyredenler gözleri | bir halde tiyatrodan çıkıyorlardı. | — Fakat, her zaman halkı heyeca- çaklar, limon kabuğu, veya amon- yağa batırılmış bir bez parçası | ile silinirse üzerlerindeki lekeler | çıkar. Kahve lekeleri. — Masa örtüsü | üstüne ekseriyetle kahve dökülür. Bu lekeleri gliserin ile uğuştur - malı. Sonra ilik su ile yıkamalı: Çikolâta lekeleri, — Evvelâ ku- Tu sabunla, sonra soğuk su ile u- Jiletler Çoğaldı Hem saîcıl—ar_, Hem yapıcılar Kontrol edilecek Son zamanlarda piyasaya çıka- rılan jiletlerin arasında çok bo- zukları bulunduğu ve bunların ekserisinin halkın yüzünü tahriş ettiği Berberler Cemiyeti tarafın- dan sıhhiye müdürlüğüne ve be- lediyeye şikâyet olunmuştur. Hattâ bunlardan - bazılarının; | yüzde yara ve çıbanlar husule ge- tirdiği de bildirilmiştir. Bunun üzerine bilhassa seyyar satıcıların sattığı jiletlerin esaslı bir tedkikten geçirilmesi karar - laştırılmıştır. Bozuk jilet imal eden fabrika | ve imalâthaneler şiddetle cezalan- ceye kadar geçi kızarmış (| R AF — 4 ? ci Teşrin 1938 kadın Sinemaya gelin- İrdiği maceralar na getirecek, mütecesir - edecek, ağlatacak rol bulmak kabil değil- di. İren, tiyatrodan sonra sinemaya intisab etti. Birçok filmler çevir« di. Fakat bunların çoğu unutuldu. Oan daima, terkolunmuş, ihanet görmüş bir zevce rolü veriyorlar- dı. Bu, genç san'atkârda âdeta bir nevrasteni husule getirdi. Direktörünü, Holvudu terke- mekle tehdid etti: — Biıktim bü acıklı rölleri öy - namaktan.:. Dedi. Rir operette baş rolü ver- diler. Bunu büyük bir memnuni- yetle kabul etti. Ve çok muvaffa- kiyet kazandı. Fakat halk, onu daima facia rollerinde görmek istiyordu. Bin- lerce mektub gönderiyorlardı. Ta- bit takdirkârlarını arzularını reddedemezdi. Reddetmek, göste- rilen rağbeti kaybetmekti. Bu se- beble, Sinkler.in An Vikers adlı romanından alınan filmdeki baş rolü kabul etmiye mecbur kaldı. Aylarca çalıştı. Ve bütün sinema münekkidlerinin takdirlerini ka - zandı 'a gene operete dönidü. Ro- berta filminde, Fred Aster ve Gin ger Rojerle beraber oynadı. Bilâ- hare Rober Taylorla bir film çe- virdi. O vakte gelinceye kadar İren gazetecileri kabul etmiyor, haya- tına ve san'atine dair bir şey söye lemiyordu. Nevyorka, kocasının yanına git zamanlar küçük bir evde otu- ruyordu. Bütün Holivud, kocası» na karşı gösterdiği sadakate hay- ret ediyordu. İren, büyük bir operet ve sine- ma artisti idi. Evinde musiki ile bahçesinde, hasır ye uzanıp olurm yakit geçiriyordu. Holivudun bar« larına, lokantalsrına, kokteyl par- tilerine gitiği hiç görülmüyordu. İrzen çıldırdı mı Bu ciddi, mütevazı ve uslu ka- dın birdenbire değişti. Acaib kı- yafetlerle gezmiye başladı. Her- kes onun bu haline şaşıyor, çıl » dırdığına hükmediyordu. Kendi- ye muvaffak olan bir eci: — İki senedenberi hergün şarkı söylüyor, film çeviriyor. Bu ka- dar sebatlı, bu kadar sevimli bir san'atkâr görmedim desem caiz... İrenin » Yaşama ne büyük zevke filmi bütün dünyanın takdirini evimli artist bundan — Zamanımın çoğunu san'ati- me hasretmiye mecburum. Buna rağmen böş zamanlarımı allemle dırılacaklardır. geçirmekten zevk alırım.. diyor