kmmmamm seyfan işi,, işlerin başında ti- Sütroculukla a gazetecilik gelir. akıli illarca içinde çalışanlann bile, çek defa larının ermediği kıyılar, köşeler kalır. Yazan : MAHMUD YESARİ ae mları vardı lan — bir ki, «i G, ÇN adamı> olmak, «sonr n iş arayan» iş adamları | . Ben, mdrdal en basit ığı bir işe gi-| hangi ihtimallere 'ak, kazanç, muvaffakıyet | Edar? İMiz, kundra giyeriz; fakat Ku,,:f”'k'“" anlar miyız? af | Tacılıktan - anlamak | ig:;:k ölçüsünden, di | ; Çivi, iş çeşitlerin 1 N&'l:wı.u anlamak, hepsinin Kiagerini k demektir. h%ı n anlamayız amma | y Siydiğimiz için, kundra Ş bir fikrimiz vardır. Hiç ) Ziymemiş, görmemiş btri. | ı—':;"w edelim. Kundracılık sa, ne dersiniz? pi T! Deli değildir; ,,ı"e Üstelik işi gücü, hat Ü ğ dİmid, ona, nereden gelmiş kokusu alan * koku mu almı: ı;%"n duymuştur? tlde, esaslı bir w ölea, er erz. hınux, insana, bunları "" yahut düşündürmesi adamları r? Ku kir edin. ye koyup, bu dı hayır! Esaslı fikri de | kundura giymiyen in ::;ı. %.bııımc.ı.k hakkında fikri Fakat kundra, Sütular iha- lan, ayağa giyilen ve , ünen bir nesnedir. Bbazı «işler» — vardır ki N alışanların bile, çok rmediği kıyılar lerin haşında tecilik gelir. yretmek — başka, çine girmek Birden yeni kost ” Yapıldı. Masraf. a8t alınmıyordu. Za dükkânını bıra ikte parasın; Büç kurtarıp İstan- Sazinocu, ressam, şekerci, © , lokantacı, ga: 1 eker teke Vaktile, bir mi mak istemişti Bünu, Süle, m mi bir salon konmı yazay man Nezife söyle. — Aman mani olmayın, demiş, - Neden üstad, yazık, dej i? Hayır! Bu para, nasıl ardan bir tanesinin hikâ- eserdir: At yetiştiren, yarışlara giren zengin dışarılıklı, kime ve ne ye kanmışsa kanmış, gazete pat luğuna heves etmiş. Mütareke zamanındayız. Gaze- te satışları, durgun! Bulmuş bul- müş da, turnayı gözünden vur- muş, batmak üzere olan bir gaze- teye ortak olmuş. Gazete top attı, batıyor. Adam. ızda paralar suyunu çekmiş İki eli iki bğründe, tıkır tıkır işli; makinelere, hazin hazin bakıyor Adamcağız, dayanamamış: — Ber işte, kâr zararın ortağı dır. At yetiştirmekte, at y rında da n ettiğim — olurdu amma, ata da biner, hevesimi alır- dım! Zenginlikten köyetçi.. Dünya'nın en zengini servetinin saadetne mani olduğunu söylüyor Sevretin hâkim olmadığı şey: AŞK ve SAADETMİŞ! Geçen yüz yılda Amerikaya hic. | tet edenler, eğer biraz açıkgöz isx | ler, talihleri de biraz yardım eder. | se hemen zengin — ölüverirlerdi. | Halbuki şimdi öyle değil. Umumi | harbden sonra iktisadi buhran çık- | ta Birçok mali mücsseseler, ban- kalar kapandı. İşsizlik başladı. Pa. | Makinist, sıfır numara uçarılar- dan. Zavallınrın — şikâyetini du- yünca, makineyi durdurmu; — Bey ağabey! demiş. İstersoa , seni, şu makinenin Üstüne hevesini al! Üstü Arayan belâğını da bulür, mev- lâsını da; sözü, böyle İş arayan iş adamları» için, tam yorindedir. ta kazanmak güçleşti. Artık Ame. rikada | para kazanabilmek için | mutlakâ' büyük bir sermaye İle milyonlarla işe başlamak lâzım. | isi gibi azim, irade, zekâ ve ça. değil. |— Son senelesrde milyonetlerin çoğu iflâs etti, parasız kaldı. İçle. rinde servetlerni mühafaza eden. | ler de var, Fakat bunlar da hayat. larından şikâyetçi... İşte dünyanın en zengin kadını «Barbara Hütton> işini çekiyor, ve: İnsan para Tle mes'ud ola « mıyar! | Büyük derdler nelermiş? 'Hududlarından en kolay geçilen memleket İngiltere imiş.. Pasaportsuz İngiliz topraklarına giren ecne- bilerin vaziyeti mühim bir mesele oldu. Avrupanın büyük memleket - | de bir de yaabncı mülteciler meselesi vardır. Hele Avusturya. nin malüm şekilde Almanya tara. fından alınması üzerine birçok da Yahudinin oradan çıkarak kendi. lerine bir yer araması üzerine bu Avrupada büyük bir € . et almış, hatta geçenler. mesel hemn de bir de konferansş toplanmıştı. göre bugün İn, in en ziyade b kalınabilen bir memle! kta devam ediyor. İngiltereye den ve orada kalmak mecburi. n bir yabanecı Av er yetlerinden ziyade kendisi için müs: yer bulabilmektedir. Fakat nedilme mek Bi ıdlar rebil. açıktır. sin ki İni n bütün k Öyl şartlar arandığını, pılar bir takırr İngi tereye gizlice girerken yakalanan | kimselerin de olmasından anlaşı. | lıyor. | Bu — münasebelle — geçenlerde | İngiltere Dahiliye Nezareti na - | mına verilen izahattan şu anla - I şılıyordu: Gayrikanuni surette İn- giltereye girenlerin miktarı gitgi. de çoğalmaktadır. Alâkadar olan | makamlar bu vaziyet karşısında çok düşünmek mecburiyetinde - dir. İngilt lamazsa g arayan yabancılar kendi memleketler yan bir kısım A çarpmaktadır. 938 da İngil eye gelmek çaresini bu. | Jice girmenin yolunu ında bugün nde oturamı « da göze ilk mek İs- nanlar senesinin lenlerin 419 kişi olduğu görülmü İngilte. aldı rı 1635 tden 37 senes vek ( 1 edilmiyenlerin mikt olduğu istatistikl r. Pasaportsuz olarak gir anla- mek isteyip de geri çevrilenlere hemen her gün tesadüf edilmkte imış, Fakat yapılan tahkikat gösteri- yor ki İngilterede bu süretle gir- miş, oturmuş olanlar da az değil. dir. Üzerlerinde pasaport ve saire | gibi hiçbir vesika olmaksızın İn- Hi'tereye girmeğe muvaffak olan- lar çoktur. Bunların nasıl muvaf- fak oldukları âraştırılımca bir ta- Kvm küçük gemilerin. kayıkl Avrupa sahillerinden İngiltereye böyle kaçak adam taşıdığını ma dana çıkmıştır. Bu kayıklar İngil- tere sahillerinde tenha yerlere yanaşarak kimseye gösltermeden yolcularını çıkarıt: etle gelenlerden ve pasaport rın çenlerdee bu sut 18 kişi yakâlanmış kanununa muhslif hareketti layı mahküm edilerek hapsolun- muşlardır. Bunlar hapi çıktıktan sorra hudud harici edi. lecekler mi?. İngilterede bu bir n yor. Bu adamların pasaporlsuz gelmekten başkâ bir kabahati yoktur. Kendileri siyesi sebebler den dolayı memleketlerinde rınamıyarak İngil! rini söylüyorlar. Böyle siya: ecileri geri çevirmek ise İngi ede muvafık görülmemekte - n do- haneden le olu- ba- ye geldik mül portsuz — yakalananlardan ardır ki İ öyleleri tereye zaman , bunlar (Devamı 7 inci de) İ Diyor. Bu kadının biricik arzusu | Bütün tanıdıklarına derdini ya. niy | Niçin beni şeymiyorlar, niçin | benden hoşlanmıyorlar?... Sevme. melerinin, hoşlanmamalarının se- a | beni hakkile luğu herkesin hasedini uyandırı. yor, berkes bana gıpta ediyor. Be- ni mes'ud sanıyor, - Halbuki ben nekadar bahtsız, nekadar zaval . liyım bilseler!, HER NE ALIRSANIZ BİR DOLAR'!, Elli yil evvel, henüz - betondi kiliseler, yüzlerce metre yüksek. liğinde binalar yapılmaya başla. madan, dünyanın her tarafından akıp giden muhacirlerden bir de Nevyorkta küçük bir dük. Kendi Kendi elile bo - Tikan levhada şu yazılı di: Tek flat!... Dahiyane bir fikir!. Dükkândaki eşyaların fiatı hep birdi. Meselâ | çanta bir dolar, gömlek bir dolar, | kundura bir dolar, ilâh... Pazar. lığa, çene çalmıya - sinirlenmi; Kizüm yok, İçeri girer, bakarsı. ; şey beyendiniz mi: — Yap şunu bir paket!, . Der, Doları verir, çıkarsınız. Bu usulü o kadar râğbet gör - z zaman sonra Frank Vol. kânımı büyütmek moe - dı Daha sonra, hallesinde buna açtı. | nız. satı: dü kü vort dü buriyetinde Nevyorkun her benzer dükki r de büyük bir servet kazandı Bugün Amerikanmn hemen her şehrinde bir şubesi vardır. İğü den ipliğe kadar her ne istese bu- lunur Frank, k vimli bir kı Bu saye. | alışkan, se. | evlendi. Üç kızı | koca birbirlerini cid. . Yalnız bir şey | larını sıkıyordu: Erkek çocuk. | Ti olmamı vardı. Kurd ihtiyarladıkları, kim idare edecek Büyük kızları Edna 1900 senesinde F birine tes: kanlı. Zengin kızın hem nlünü, hem de drahoma: kat, kainpederinin 1 olmiya hiç öldükleri zaman Va yanaşmadı. sacılıktan, bot ları oynamaktan zevi (Devamı 6 ıncı sahilfede) 5—SON TELGRAF — 30 Ağustos 1938 130 yıl evvel bir aşk macerası yüzünden DAKİTLO Nasıl meydana çıktı 130 yıl e Piz civarındaki dolaşıyordu. Koltuğunun bir kitab, elinde küçük bir def. terle kurşun kalem vardı. Arasıra duruyor, defterine birşeyler yı or, sonra yine iyordu. Birdenbire yürüme omuzuna dokunan le bakalım, Pellegri- Böyle yalnız ne dolaşıyor. medin Çocukl şaire hayretle bakıyordu. etti: — Doğru sö önül verdin?. Yok canm... Zannettiğin gi- Ne dalgınlı ik arkadaşı Karlo, genç İlâve amma, sabahtan akşa- Di kadaş Hüas ti aledain D met ettiği şatonun önünde mekik ğunu söylüyorlar. nç şair gülümsedi. Vet — Doğrusu, dedi. Grazia Fan. toni'de daima balkonda, Tatlı te bessümleri görüyorum. Hakika- ten beni teshir etti. Garib şey... Halbuki her gün araba ile gezmiye çıkıyor. Bu iş. de bir sır var. Saklıyorsun ben « den... — Beni sevdiğini mi zannedi . yarsun?. Ben buna ihtimal vere- miyorum. Ah! Buna bir emin oİ- sam kendimi dünyanın en bah- tiyar adamı farzedeceğim. — Beni dinlersen emin olma « dan kendini ümide kaptırmı MAVİ GÖZLER BENİ SÜZÜYOR! Genç şair Pellegrino Turi, ar. kadaşının sözlerini haklı buldu. Grazia hakikaten kendisini gör« mek içi nmi balkona çıkıyondu? Yoksa bu bir tesadüf miydi? Bu- nu anlamak istiyordu. Fakat na- . Genç kız her gün, ayni sa- balkona çıkıyor, kırlara, de. nizlere bakan güzel mavi gözleri, kendi gözlerile karşılaşınca o ka- dar tatlı tatlı süzülüyordu ki.. Üç gün geçti. Pellegrino birşey öğrenemedi. Sevgilisi muayyen balkonda (di. girmek imkânı yoktu. Şato sahib leri nadiren köyde görünüyorlar- di AŞK MEKTUBLARI Nihayet Pellegrino kâzarını ver di. Grezli tub yazdı ve şatanun hizmetçi - lerinden Anna öteberi almak için çarşıya çıkınca yanına yaklaş! mektubu matmazele — vermesini tica etti Hizmetçi kadın merhamet — ve tereddüdle karışık bir nazarla de Hikanlıya baktı: — Oğlum, dedi. Vereyim. Fa . | kat faydasız... Çünkü cevab ver- miyecek. — Fakir bir delikanlı olduğum için mi?. - Yok cahim, onun için değil. Matmazel Grazla'nın ailesi böyle | şeye öhemmiyet vermezler. Ar - zuları, kızlarını mes'ud görmek « tir. Paranın onlarca ehemmiyeti yoktur, Fakat tekrar ediyorum, Niçin, niçin?... Hizmetçi kadın cevab verme . den uzaklaşmış, köşeyi dönecek kaybolmuştu. Genç Turri, ümidsizliğe düş « Şatoya | hitaben bir mek - | medi, Mektubunu Grazla'ya Kar- l0 vasıtasile göndermeyi düşündü. Karlo, her gün şatoya gidiyor, ba- lık götürüyordu. Herhalde bir fırsatını bulacak, mektubu. genç kıza verecekti. Hakikaten Karlo, uşaklardan birini kandırdı. Artık her gün bir aşk mektubu, bir şiir genç kızın yazı masası üzerine konuluyordu. İLK MÜLÂKAT Genç kır mektubları, şiirleri a- hyor, okuyor. Fakat cevab vermi. yordu. Yalnız, her- sabah balkoe 'a çıkıyordu. Pellegrini bir gün bir mektub aldı. Ve kendisilt aly edildiğine hükmetti. Zira mektubun yazısı genç ve münevver bir kızın y zısına biç benzemiyordu. Bu mek tubda, seher vakti parkın nihay tindeki küçük Çin köşküne gel- mesi rica olunuyordu. Pellegrino, muayyen saatte du. vardan atladı, köşke doğru yürü miye başladı. Grezia, mermer bir sıra üzerin- de oturuyordu. Genç şair (lerler ken onun haeketsiz durmasına hayret — Beni görmedi galiba... Diye düşündü. Genç Aşık, uzak tan pek derin, yakından beyaz ve boş görünen gözbebeklerine ba- kıyordu. Delikanlı hayret ve deh. şet içlerisinde kalmıştı Grazla, talı ve okşayıcı bir sesle: — Görüy n na'nın ceveh veremiyeceğimi söy lemekte hakkı varmış, Şimdi an- sunuz a, di et, evet dostum... Anadan doğma kör!... Günün ve sevginin ışıklarından mahrumiyete mah - Kü Bu halimle hayatını hayatıma — bağlıyacak bir erkek bulunacağına ihtimal veremiyo- rüm. Asla evlenmiyeceğim. Buna karar verdim... Pellegrini bu acı hakikat kar - şısında donmuş, kalı Zavallı kızın ellerini tuttu, öpmiye, göz yaşlarile ıslatmıya başladı. Ayrıldıkları zaman gece ka - ranlığı basıyordu. Genç kız, şairin mektublarına cevab vermek, fikirlerini, hisleri- ni kâğıd üzerine dökmek istiyor- du. Fakat nasıl?. <İşte en büyük ked bu...» diyordu. Pellegrini derin bir yeis ve kederle evine geldi Küçük atel- yesine kapandı ve düşünüyordu. Genç kızın arzusunu yerine ge. tirmek için birşeyler yapmak is« du. Şiir mi?, Bu kâfi de - leri: blarıni has um.