" %k harb -çıkınca.. Di armatör Hari Sin değiştiren İngiliz 8vustu himaye eden kimdi? he *bde Osmanlı donan-| Abdurrahman Beye baş vurmuş: — Benim bu kadar hizmetime, »SKAND AL Kanada'da balayı seyahatine çıkan hırçın karı koçanın başına gelenler.. mâtör Şehlâ Rasimin maceraları Serhoş adam yanlışııkla Yazan : Rahmi Yağız arkadaşının odasına girdi B ,_’“—ıı_, feziş Harb ledeki muıwebeı donanmaya — karı- Bükile ' ettiği ahbablıklarının İsi iktiza eden bir miktar param var, x"bhud_ imtidadınca | Bunu, şimdi mali vaziyetim müssit batan gemilerime mukabil ödenme- y ;hn biş GAözzam casusuk işleri| olmadığı için istemek mecburiye - 'Silizden — bahsetmiş- tinde bulunuyorum: İrade buyurun Bi da versinler! Kanadada çok garip bir vak'a ol- bbe Biriş USt olan bu İngilizin, demişti, muştur. Bu vak'anın gülünç tarafı, Tilaklar çaç Manlarında nasil fi-/ / Abdurrahman Bey; bu Rasim Be-|garip tarafından çok fazla... yer .N:., Bt yi, Erdekli Rasim Dey zannetmiş.| Jilber Hartman adında bir Fran- d 3 tacnda |biraderile hukuku meveut bulun-sız, Kanadada Emperyal otelinde f Lı,,:'*'l ın—“—"—_'vık_gnm-.ı!nuş duğundan ailesinin hal ve halırını(oturmaktadır. Karı koca, hizmetçi- - T"'“'İr—'n.î:':m le (îş_' anlı im- sormuş; Rasim Bey yerinde, Erdek-|Jerin mizmızlıklarından hoşlanma- Müng, ürer hasım vaz Bey imuş ).%î Müsli Bey & Bi W.. BÖ < ** Terakkiye, Merkezi u-|le etmemişti: İ Bermi M isinde Bandırma hat- Nasıl, iyi yapmadım mı? Ve... fe- ,h“*"mın seferlerine başa- |gati, bunu mesele haline koyma- Marmaraya giren, sına bile müsaade vermiyen Erdek- & denizini bir cehenneme tahtelbahirlerine Karilerimden bir Süretle Bğiliz * girmeleri Davust'un rerek 2500 liralık ita emri almış; se- tinde yeni bir merhale vinerek - vezneye koşmuş, parayı 'VUst çaresizlik karşısın- cekmiş, sonra bunu tirmek lüzumunu his Rasim Beye: Sman olmuş; armatör| — Bak; diye anlatmıştı: Senin is- eviiinde bir gemi mü- mindein istifade ederek Maliye Ne- lkdlik verilmiş; bu ar- İmparatoruğunun yok-|beleyen cümle Tet filosunda iki ar- Bey vardır. n birisi Erdekli Rasim) gamı ferdayı: Denizciler arasında eşehlâr Çanakkaleli ar-| dünyayı: v W z a üY dıkları, onlara direktif vermeyi bir külfet saydıkları için, apartıman - da oturup üzülmektense, otelde kal- mayı tercih ediyorlardı. Rahatı, her şeyi hazır seven — tu- haf bir çiftti bu!... Bir kaç gün evvel, otele genç bir »İçift geldi: (Aleksandr Malo) lar... Bunlar yeni evlenmemişlerdi. Fa- kat genç çift daha balayı gezilerin- de kavgaya başladılar, Birbirlerine kafa tutuyorlar, ileri geri sözler söylüyorlardı. Arada hafif tertip küfür ettikleri de oluyordu. Jilber Hartman yakışıklı, kadın gönlünü çekecek kadar güzel bir gençti. Gözbebeklerinde parlıyan ışıklar, genç kızların ve olgun ka- dınların kalbini ısıtacak kadar sı- caktı. Jilber, daha otele geldikleri gü- nün akşamı, Madam Maloya sevda- lanmış, fena halde abayı) yakmıştı. Kadının arkasında dolaşıyor, höl - de, salonda dalma önüne çıkıyor, gülüyor, fşıkane jestler yapıyor, her hal ve tavrile kendisi için çayır çayır yandığını ima ediyordu. Kor günlerce devam etti. Fakat, Madam Malo, ulak bir imada- bi bulunmadı. Filhakika, jestlere, bay- gin bakışlara Jâkayt kalmıyordu. Bununla beraber kocasına san de- recede sadık bir kadındı. Her. ka- dın gibi, takdir dolu bakışlara, göğüs geçirmelere memnun olu - yor, yalnız kocasına ihanet etmek- ten, çok çekiniyordu. Boynuzlu yapmaktan korkuyordu kocasını!.. Vicdanı ana; — Kocaya ihanet, cinayetlerin en) elmiş Erdekli) zaretinden tam 2.500 lira aldıı li Rasim Bey gülmüş: ; diye cevap vermişti; iyi) yaptın;... Fakat şunu düşün ki hi- lekârlıkla unan olsaydı; tilki hay-i vanlar kralı olurdu!.. Bu ağır telmih ve izzeti nefs dar- karşısında, Şehlâ Rasim Bey gülmüş; — Durmadan zevkine bak anma x Sana ısmarladılar mı bu yalan diye cevab vermiş! Buna aldırış bi- HĞt a İru mudür? Böyle bir şey aklından nasıl . r!. ng)luç düşünmedim. valla- niz var mü?, — Ne münasebet!. Aramızda göz| üşinalığındân başka bir şey yok ki.. Umümi da “bir kaç kero karşılaştık, yemekte oturduk... İşte © kadar,., Sizinle alâkadar olmadım ; Benim seyahatimden haberi -|& Arkadaş karısına gözdiken evli erkek mahkemede. oldu. Gözleri karardı, kafasının içi allak bullak oldu. Sanki, bütün &tin- ya kafasının üstüne yıkılmıştı. İ—-'Soufı."îqq..—? “I"l. dana ., Saatlerce ağzımızın suyu akarak beklediğimiz Hindi, Tuz külçesi, suyu'da deniz suyundan farksızdı. | Tuzlu hindiyi yedikten sonra ençok bir kova su tuzun tesirini -yok edebilir nni Dineekdküleliküe Onunla eğlenmiş diye kardeşine kızarak fare zehirile öldürüyor Yazan:M.Sami KARAYEL — Ne diyorsun sen beyim? Sen Dersimli nediy bilir misin? Bak, na- İşil gideceğiz şimdi görürsün, hem |de sırt üstünde Çavuşa dedim ki: — Beni Diyap ağaya götür... Ken- disile bir hoş beş edeyim, ve onu bir an evvel yola çıkarmak için hı- za getireyim. Peki, dedi ve beni aldı. Kalaba - lığın toplandığı, bir evin önüne gö- türdü. Orada Dersimlilerle — bir şeyler konuştu. Ve nihayet, bana buyur ettiler, Evden içeri girdik. |Büyük, geniş toprak bir avludan geçtik, perdeli bir kapıdan — içeri girdik. | | Geniş bir oda, her tarafı Şark ha-| hlarile örtülü, mazbut, sıcak bir 'yer... Ortada bağdaş kurmuş, be -| (yaz uzun sakallı bir adam oturuyor. Diyap ağa bu demek'. Etrafında Beş altı kişi el pençe divan duru -| İyorlar. Beni takdim ettiler. Derhal ayağa kalkıp yer - gösterdi. |Türkçe biliyor, şundan, bundan ko-| nuştuk,beni, yol meselesinde beye- Jcanlı görünce mukabele etti: | — Korkmayın Beyim, bizim ço -| İçuklar hiç bizi burada bırakırlar mi? Şimdi hareket edeceğiz. Akşa- İma Malatyadayızdır inşallah... He- "DiYor. men hazırlanınız... na da bir at buldular... Yüz atlı, piştar gidip yol açacak, piyadeler bu, yolu çiğneyecek, bi de arkalarından gidecektik. En önde an kişi kadar kızakçı var dı. Bunların ayaklarında kasnak gi bi keçi kılından örülü Siki'ler var. İyi tertibat almışlardı. Yola dü züldük... Karları yarıp geçiyoruz En çok hayret ettiğim önde gider kızakçı kılavuzların nasıl - olup & istikamet tayin ettikleri idi. Şaka değil, rabasını Dersimli kucakta gölürüyorlardı. Diyab ağa, köcz bayıkları, göbe- ğe yakın sakalı, desile haşarı bir atın — üstü. ne binmiş vakurane ilerliyordu. So- lunda ben gidiyorum. Önümüzde yüz atlı dört sıra olmuşlar karlı yo- lu orak biçer gibi ilerliyodlar.. Bâzan atlar kara pümülüyor, be- zan da süvarisile be:. — atlar dev- riliyor. En ziyado; hayretimi mucib olan piyadelerdir. Ne kuvvetli ve müte- hammil adamlar... Öyle sıkı yürü yorlar, ve Beylerine yol açmak için öyle candan ve gönülden savaşıyor- lar ki; insan, bu adamların ne de mek istediklerini bir türlü kavrıya Sıvastan sonra bazı isim farklar BSevincime payan yoktu. Oradan ©ÖZ€ çarpar. çıktım. Hasan çavuşu buldüm. Gü -| jlerek: | — Hasan çavuş, haydi arabayı ha- İzırla gidiyoruz.. Çavuş arabayı hazırlamağa gitti.| Belki; elli kadar Dersimli Hasan Çavuşa yardım ediyordu. | Dersimlilerin yüz kadarı süvarı i- binecekti. Ba- Kardeşini zehirleyen kız | Meselâ; Tokadda, Amasyada v: bu havaliyi ihtiva eden yerlerde bir tavuk ve yahut bir hindiyi kesx “ip pişirtirir iseniz, muhakkak k bildiğiniz gibi yolunup, pişirilere': önünüze getirilir. Fakat; Sivası geçtikten — sonra; hindi ile tavuğun hem ismi, hem d yolunup pişirilmesi başka'aşır. Malatyada tekrar — iş değişir; Sanki orası Sivas ve Tokat gibidir. Sivastan öteye hindinin ismi çur- lukdur.. Tavuğun ismi de gıdakdı Hekimhandan sonra; Hasan Çele bi denilen bir Alevt köyüne gelmi”- tik.. Bir hindi kestirip haşlatara" yemek istedim... Misafir olduğum ki, seyahate çıktığınızdan haberim| H n — Li ) a qqlı 'Bo' Erdekil Rasim'in batan üç gemisin- Haropahdırmanın takdiri kiymet mazbatası ve * Nezaretince verilen “Hizmeti vataniye, ğ takdirnamesi Sehie *Yaran, dan olan) Baği Sehi. Aifak Tf Aradan biraz zaman geçmiş, Ab- Rasim, «Çanakkale» durrahman Beye tekrar baş vuran ftonajlı bir gemiye sa-| Şehlâ Rasim Bey ikinci bir ita em- T büyüğüdür. diyordu. Ticaret işlerile uğraşan, bunun için, kısa, uzun seyahatlere çıkan, zahmetli — yolculuklara — katlanan, Jilber Hartman, yine uzun bir se- yahate çıkmak mecburiyetinde kal- dığı için, artık ne pahasına olursa £ Fj S F PZ Ü V gb PZ İ İ flf;  A £ - Ti L y L *Bücahy; £Z İ £ ı? F deşi çık Har: larb Müuhtelif . 'enin e K z T » g_':ı:ı, R.;'Mredllmlııi.' M Bey bu parayı Blip Ünak götüsalt para vaziye- !..,_ıs,,m'furv beklemeği mu> Bey gi bünu duvan Şehlâ kavuk sall gün Maliye Nazırı| da, Merkezi umumi- ri daha almış; onu da paraya tahvil © zamanki Harbiye vtmek için koşarak Maliye Nezareti *w.livızımıu umumiye-| veznesine gitmiş, ita emri, evra - N_Wldcı edilerek pa-;kını veznedar İzmirli Reşid Beye Smağra, Yardım. edilmekte | (şimdi bir mali müessesenin mura- lür ki, bu zat, sefahet| kıbıdır) göndermiş; Reşid Bey bir 'an, kendi menfaatle- kaç gün evvel 2,500 lira verdiği a- _uümhhh eden; bodbin bi- damın tekrar para için müracaatını iR ? Meşreb bir adamdı.| görünce: Ş “k münasebetile her iki| "n.,,__ı tanışmalarını vesile tu aldı; bu darlıkta arka arkaya ben! birincisinin memleket bu adama para veremem! istifade etmiş, «Er- diye evraklarını geri gönderdiğini olan birinci Ra-| Börünce, vezneye girmesine müsaa- türlü para oyun- kendi — menfaatinden düşünmez; sefih bir Yüşamıştır. Buna mi- t *ğim şu iki vak- İan armatör Rasim bendeniz değil, anlatacağından Erdekli Rasim Bey kulunuzdur... olsun, Madam Maloya aşkını itirafi etmeğe karar verdi. Ona yalvara - cak, ellerine sarılacak, bir karanfili İkadar güzel ve baygın dudakların- 'dan bir öpücük istiyecek, daha son- ra bir mülâkat rica edecekti. Bunun için kat'i kararını vermiş- — Daha üç gün evvel 2.500 âltın, de etmiyen hademelerle boğuşarak Reşid Beyin yanına girmiş, ona: — Aman, demiş; Beyefendi haz-| reteri... Bundan evvelki parayı a- /O, zengin ve serveti dillere destan esnasında Erdek-| Olan bir zattır. Bendeniz Şehlâ Ra-İti. Vak'adan bir gün evvel, otelin üçıımiınlkmımf!ıkirhirırmılö-birw.unhıbh,u&. bir Vardı. Bunlar Leva.|"üM. yanlış olsanız gerek, bir isim|köşede Madam Malo ile karşılaştı. (Tedarikâtı ye- kanunu) na - uyarakc| Yin! İta buyurun ve... yalvarmaları-| — -Madam, dedi, kocanızı sizinle harb cönasında batan| Ti neticesinde Reşid Beyi de kan-|alakadar görmüyorum, İhmal edi- iltibasına bendenizi kurban etme-|Hemen önledi, damdan düşer gibi: Gemiler battıktan| dIrmağa muvaffak — olmuş; - ikinci| yor sizi... Halbuki, siz emsalsiz bir v SŞDt takdir. edil. defa da paraları almıştır. 'aretince ödenme- Vı.ıîr yilin lira tahsis edil- Üükelâ kararile Mali- çiçeksiniz. Güzel bir lâle... Lâleler Davutu evlâtlik edinen bu hekâr|ihmal edilirse, anunla uğraşılmazsa, adam; belki bilmiyerek Davuda|golar, harap olur, yardım etmiş; onu, vatan hiyaneti-| Madam Malo sert sert cevap ver- olsun... — X — Belki duydunuz diye sordum. Beni artık görmiyeceksiniz. — Ne yapalım?. Allah yolunuzu açık etsin. Nereye gidiyorsunuz?. — İngiltereye... — Niçin? — Ticaret”işi... Ben İngiltere ile de iş yaparım. Âlâ..; Ne zaman gidiyorsunuz? — Yarın! — Madam da beraber mi? — Hayır! O burada kalacak. — Nasıl olur?. — Basbâya olur... Onu da valiz gibi berabez aşıyacak değilim ya.. Hem onun Jâlını etmeyin bana... — Neden? — Çok huysuz... Hem de çirkin- lee... Geğ ; İltira ediyorsunuz. Pekâlâ güzel... Şirin, çıtı, pıtı bir| Şey-A y — Fakat gif ondan çok güzelsiniz İBen sizin #in çıldırıyorum. Delice seviyorutl sizk.” Gözlerinizlm yeşil ateşi, ilk görgüğüm gündenberi bü- müteessir oldu. Kadın kalbi bu!... Böyle işletdâ;'kocasına ihanet ot - mek te İstemese merhametsiz ola - maz. Jilber Hartman, bu sırada genç kadının elini tuttu: — Bü gece odanıza gelmekliğime| müsaade eder misiniz?, Yahut siz /benim dairemi şereflendiriniz. Red-| |detmeyin, minüettarınız olurum, Madam Malo bu sözleri asabiyet-| ne âlet olarak tanımamış sade ken- di; İle, hırçınlıkta' karşıladı; di ihtirasları bakımından h!mnyn'd-î — Olabilir. Fakat bundan size| ne almış bulunuyordu... Fakat, ne;ne?. Kocam daha ziyade kendi işle- olursa olsun, Merkezi — umuminin;rile uğr: sı vaziyetinde bulu-| — Ne yazık! İnsanın sizin gibi bir| |kurısı olursa onu ihmal etmek doğ- ( Devamı 7 inci sayfada ) — Siz çıldırdınız mı?. dedi. Böy- le bir şey teklif etmekten sıkılmı - yor musunuz? Amerika gazeteler'nde — okundu- ğuna göre Nevyorkta genç ve güzel sarışın bir kız olan Elizabet ismin- |de yirmi iki yaşlarında bir dilber |pek nofrot edilecek bir cinayetle İmaznun olarak tevkif olunmuştur. kâr etmemiştir. Bunu mahkemeye çıkarılarak kendisine ilk soruları Suallere cevap verirken itiraf et - miştir. Elizabetin iki erkek kardeşi var- |dır. Bunlardan Hanri yirmi bir, kü- Jçüğü Çarles de on dört yaşlarında| lidi. Vaktile Romada katil papalar| |vardı. Bunların kullandığı müthiş| İzehirler meşhur olmuştu. Bilhassa |düşmanlarını zehirlemekte pek ma- hir olan Fapa Sezar Borjyanın adı. tarihte anılirken daima hatıra ze- bir ve cinayet gelir. İş1ıe Nevyork-| 'ta da bu genç kızın kardeşlerini öl- dürdüğü duyulur * düyulmaz — ona, *Küçük Borjya» “denmiştir.- Bu' kü- çük Borjya da zehir kullanıyordu. Fareleri öldürmek için satılan ze- hirden almış, bunu yukarıda bah- sedilen iki küçük kardeşine yedir- mok süretile zavallı çocukları öl - diğer bir safhaya daha yayılmıştır. Genç kızın üzerinde bir takım şüp- heler daha beslenmeğe başlamıştır. Şu son on sene zarfında onun aile- sinden ölenlerin nasıl ölmüş olduk- ları araştırılmak ta, tahkik edil - mektedir. Çünkü Elizebetin babası Vagner bundan altı sene evvel esra- rengiz bir hastalık neticesinde öl- müştür. Bu nokta genç katil kıza sorulduğu zaman o babasının © zaman hastalanarak öldüğünü söy- lemiş, fakat bu hastalık esrarengiz görülmeğe başlamıştır. Gene bu kı- Jilber Hartman, Madam Malodan aldığı red cevabından çok mütessir, zın büyük annçsinin cesedi de 932 te nehirde bulunmuş, çıkarılmıştır.| |Fakat genç kız işlediği cinayeti in- * genç kiz işi evin sahibine hindiden bahsettiğim zaman suratıma baka kaldı. Anla: mıyordu. İşin farkına vardım, s0- kakta dolaşan hindileri gösterdim Ha, dedi; — Bizde bunun ismine çurluk derler... Olur ya; hindi efendi burada çur: (dürmüştür. Bundan başka tahkikat| O zaman ihtiyar kadını öldürerek, nehire atan mı vardı? Kimdi? Fakat bu cihetler şüphe üzerine yürütülen tahminlerdir. Şimdi ka-| naat beslenen, kat'i görülen cihet| genç kızın iki kardeşini fare zehiri- le öldürmüş olmasıdır. Kız itiraf ederek şunları söyle - — Onlara dört defa zehir verdim. Portakal şerbeti ile, süt ile kariştı- rarak zehiri veriyordum. Hanriye arşı son derece nefrel ve kin bes- lerdim. Çünkü o beni tahkir eder, benimle eğlenirdi. Hattâ benim iki de dişimi kırmıştır. Fakat Çarlesi için böyle bir nefret ve kin besle - mezdim. Hattâ onu severdim. ÖOna ne suretle zehir verdiğimi hatırlı- yamıyorum. Her iki kardeş de sancılarla has-| talanmış, çok geçmeden ölmüşler, otdan sonra da gömülmüşlerdir. Onların hastalığı esnasında — Eliza-i bet çok müteessir görünmüş, öldük- miştir. Gömüldükleri vakit mezar- Jarına giderek orada ağlamıştır. 'Tahkikat ilk zamanda kızdan hiç| şüpheye mahal vermiyordu. Çünkü. Elizebt de hastalanmşı, o da sancı- lar içinde kıvranır görünüyordu. (Devamı 6 ıncı sahilemizde) |kuk ismini almıştır. Ne ise; adamcağıza kesiphaşla- masını rica ettik.. Hiç olmazsa gün- düzkü soğuğun acısını çıkaralım..: Sıcak, sıcak karabiberli hindi su- yu içilmez mi ya?, Hele; yumurt ile bir de terbiye yaparsak değm” keyfine!.. Aradan iki saat geçti. Adamcağı" bindiyi bir bakır lenger içinde ge- tirdi. Hasan çavuş ile tahta kaşıklara sarılarak hindinin başına geçtik... İŞöyle bir kaşık aldım; vay canına' Öyle tuzlu, öyle tuzlu ki; zehir gi- bi... Eyvah yandık... Bütün ümidler- miz suya düştü. Saatlerce ağzımızır” suyu akarak beklediğimiz hindi su- yu, ısınmış deniz suyuna benziyor- du. Hele, hindi efendi ne hale gel miş dersiniz?.. Derisini yüzmüşle:, kemik ve cıvık bir et halinde... İğ- rendim. Kaşığı elimden bıraktım Hasan çavüş yüzüme bakara! güldü. Ve: — İki gözüm beyim; buralarda »yemekleri böyle tuzlu yerler... Son- ; hindi ve tavuğu derisile bera- ber yolup çıkarırlar... Yorgunlukla leri zaman ise ağlıyarak feryat et- unuttum; keşke söyleye idim bu a: damlara!.. Ne söyliyeyim; oldu bir kere; ar- pa pidesine dayandık... Çavuş a- — Tışmış, Bastı. kaşığı hindi suyuna, sonra da bir hindiyi ortada kemik- — leri kalmak üzere sildi süpürdü. (Devamı 6 ıncı sahifemizde) ğ 4 %ıi j ;!, j