ker e EV - İstanbul Akşam Kız San'at İdeal kadı İK A İNI ÖLM AK İdeal Kadının Vasıfları Nedir? Evvelki akşam bir dostuma da - vetli idim. Tramvaydan — indikten sonra, durağa birkaylıca uzak o - lan evine gidinciye kadar insafsız yağmur beni suya düşmüş bir kedi yavrusuna çevirmişti. Tepeden tır- nağıma kadar sırsıklamdım. Ertesi sabah, işime buradan gideceğimi hâ- tırlıyan evsahibi, borulaşan pan tolanla sokağa çıkılamıyacağını ak- letmiş olmalı ki: — Soyün Gda, dedi... arkasında m ütüleyiversin... ahleyin, pantolonumu ayağı- şeçirirken bir de ne göreyim! Kızgın ütlü mü, vurmuş, kızca - ğiz ne yapmış?... Önü Bapsarı Tramvayda babası ; — Kızımdam çok memnunum di - yet Övünüyordu... Çok zeki, ayni zamanda çalışkan! Bütün dersler- den tam numara alıyor... Riyaziye- si, kimyası, edebiyatı, fevkalide kuvvetli Paltomun eteğiyle pantolonumun sararmış kısmını örtmiye çalışır - elbiselerini sobanın kurutsunlar... Manikürlü parmaklarile Pasta hamuru yuğuran genç| Her yaşta kız, burnunun üzerine iliştirdiği gözlüğü ile kasnak işliyen ihtiyar bayan. BU GAYE İÇİN ÇALIŞIYOR! Yazan: Nusret Safa COŞKUN etmekten kendimi alamadım: ) — © halde işin yemek pişirme - “İsini, bulaşık yıkamasını, bilhassa ü« tü yapmasını bilir, bir damat bul mıya kaldı. x Divanyolu caddesinden Babığli « 'ye saptınız mı, ikinci köşenin başın- da biraz retüş edilmiş, makiyajlan - miş büyükçe bir bina göreceksi - niz... Bu bina, eskiden, eski — haliyle (Kadınlar birliğii ne aiddi. Şim - di, içinde (İstanbul akşam Kız Sa- nat mektebi) bulunuyor. — Eskiden bu çatı altında kadınlarımız top lanır; — Birlik) adi — ile, bir — tarihte bir — meselede bi leştikleri vaki — olmayan, meşhur içtimalarını akdederler; — harszetli ken aklıma gelen bir nükteyi sarf-İmünakaşalar arasında bolca mi İşte.. genç kızlarımız yün işlerinde çalışıyorlar ;_;ill ö TİMSERE Pasta ve şapka derslerinde bayanlar.. da lâklâkiyat yaparlardı, şimdi, bu binada, boşu boşuna işliyen — çene yerine kafalar, makaslar, kasnak - lar ve dikiş makineleri işliyor. Yapılan; lâfı güzal değil müsbet iş- dir. Burada 18 sından 50 sine ka - dar kızlarımız, kadınlarımız, ka - dın olmanın icabettirdiği — şartları tamamlamıya, iyi, bilgili, elinden her iş gelir, eski tâbirle, eteğini be- line sokdu mu tek başına koca evi çevirir bir hale gelmiye çalışıyor- lar. x- Almanların meşhur bir vardır : sözleri | — Kadın için; Koche, Kirhe, Kin-| de, derler. Yani, kadın; mutbahta,| kilisede, çocukta... Bugünkü girift hayat şartları, bir Çok kadınlar matbahtan ve ço - cuktan ayırmış bulunuyor. Bir çok genç kızlar ve kadınlar ihtiyaç yü - zünden yahut bir zevk telâkki ede-i rek hayata çıktyorlar, çalışıyorlar. Buna diyeceğimiz yok.. kadının ha yat mücadelesinde erkekle — ayni safta bultnmasına karşı ileri sürü - len mahzurları burada münakaşa edecek değiliz. Yalnız gerek — ek - mek kâvgasının meydan muharebe sine çıkan kadınlar olsun, gerekse işleri, güçleri sadece ince — bıyıklı, yolunmuş kaşlı, züppe Holivud de - likanlının filimlerini Paris ve Lon- dra modalarını takib etmek, günün İ Her Bayan Yeni şeyler Ö reniyor Muayyen saatlerinde çay ismi altın-| da dedikodu yapmak olan kadınlar olsun umumiyetle evden, mütbah - tan, çocuktan ve kadınlık bilgisin - den elini ayağını çekmek gibi deh- şetli bir Kataya düşüyorlardı. Günden güne, meraleketin her ta, rafında açılan Kız san'at mekteble-. rinin bu telâkkillerle geniş — bir ölçüde belki de farkında olmıyarak mücadele ettiklerini ve bu savaş - larında muvaffak olduklarını görü- yor, memnun oluyoruz. Yukarda dediğimiz gibi her yaşta| ve çağda kadınlarımız bu mües seselerde ne olurlarsa olsunlar ka-| dınlık bilgisini arttırıyor, kendileri için lüzumlu her şeyi öğreniyor - lar. Geçenlerde matbuat balosu için kotiyon hazırlamayı üzerine — alan İstanbul akşam Kız San'at mekte bini, sırf bu yeni deneyecekleri iş- de, gösterecekleri kabiliyeti gi mek için ziyaret etmiştim. Kızları- mizın Avrupa metalarıta her ci - hetçe meydan okuyan mükemmel e- serlerini gördükten sonra — bu mü- esseseyi müsaid bir zamanda tedkik etmek zevkinden kendimi mahrum etmemiye karar vermiştim. Kısmet dünmüş... Mçktobin güler yüzlü, nazik di- — ZEVKLİ inem âsında » EĞLENCELİ - ŞEN ve NEFİS bir komedi PARİSTE BULUŞALIM ( Fransızca sözlü ) Baş rollerde : CLAUDETTE COLBERT MELVYYN DOUGLAS - ROBERT YUNG Ayrıca : Paramount dünya havadisleri Numerolu biletleri evvelden aldırınız. Telefon : 4086B damad, zünde re- Düğünleri olacaktı art genç, gürbüz, bakımlı Di Mektebi nlığının ilk şartı: delikanlıydı. Fazla olarak iyi bir fab rikanın da baş mühendisiydi. Fakat kız, nedense ondan pek haz eder gö- rTünmüyordu. Kız güzeldi... Amma fevkalâde denecek kadar!... Günden güne ya- şiyle beraber güzelliği de artıyor, evlenme çağı gelince her taraftan bir-çok kadınları imrendirecek bir kısmet bolluğu karşısında kalmıştı. Çöp çatah çatmış derler: Zavallı Nadire de bu nare yanmıştı iştel, Kocası olacak adam, gençti, gürbüz- dü, güzeldi, paralıydı... Fakat, bü- tün bunlar genç kızı tatmin etmiyor- du işte:.. Onun da gönlünde bir ars- lan yatıyordu, her gönülde yattığı gibi... Nadire âşıktı yâni!... Çocukluk arkadaşı Şinasiyi sevi- yordu. Çocukluktaki sevgi, zaman ile aşklaşmış, Şinasi ile Nadirenin a- rasında «platonik» denilen cinsten bir sevgi almış yürümüştü... İki genç de: «Behn sana hayran, sen cama tır- man> tertibinden fşıktılar. — Fakat evlenemiyorlardı. Şinasinin babasiy- le 40 yıllık komşu ve akrabamsı bir ahbab olan Nadirenin babası bir. kaç sene evvel, bir bahçe duvarı meselesinden biraz atışmışlar, ileri geri söylenen iki ahbabın arası o gün bu gündür bir türlü düzelememişti. Önceleri Musolini ile Hitleri im - rendirecek bir barış ve yaknlıkla 40 uzun yıl süren bu dostluk günün birinde İtalya — Habeş münaseba- tına benzemiş; Fakat, onun kadar ger'i bir inkişafla bir tarafın hırpa- lanmasına, ortadan kalkmasına ka- dar ilerlememiş, bu günkü Leh — Litvnya münasebetlerini andırir şe- ker renk bir duruma girmiş, ve bu İhalini bugüne kadar muhafaza et - işti. * Şinasi, elini şakağına atmış koyu kayu düşünüyordu... Hafif, sarı be- nizli ve çok içli bir çocuktu bul 22 1 bitirmesine, kudretli bir fel- Bayan — Hayriyenin muavini Bayan Mücellâ'nın lâtüf « kâr delâletlerile baştan aşağıya gez- mek kızlarımızı iş başında görmek İeserlerini yakından tedkik etmek fır satını kazandı. Ankarada açılacak olan sergi —i - çin seferber edilmiş bir çalışmanın zamanına rastlıyan ziyaretimize rağ men uzun uzadıya meşgul olmak ne| zaketini bizden esirgemediler. Direk törünü mekteb hakkında insana ilk notu verdiren cidden güzel tanzim edilmiş odasına girdi; dört tarafı kaplıyan çiçekleri görün ce kendimizi bir çiçekçi dükkânın - da sandık. İstanbulun çamurundan, günlerce| süren bulanık havasından gözümü- zün önüne serile bu tufanda çiçekle (Devamı 6 ıncı sahifemizde) bana sataşmıya başladı. mettin, İcab eder ise buna katlanacağım. Fakat, se- ni de o çukura beraber sürükliyeceğim... Dedim. Ne dersin buna hiç aldırış etmedi, gül- dü: — Kızım bunlar kurü lâf., sen bana hiç bir şey Yapamazsın. Cevabıni verdi, elimi tutmak için yine elini u- zattı. Zaten, beni çıldırtan, kararsız yapan bu vazi- yet yat.Herif, Vaziyetini gayet emin gösteriyor, hiç bir şey tınmıyor. Neye ve neyine güveniyor? O, if- şaatı ile beni mahvetmeğe yürürse, bu âkıbetin âmi tesallüt etmeni , büyük bir rezalet olduğu için yakasını pek te kolay kolay kurtarabilir Diyörura; Halbuki, neçesizliğin de, durgunlu - ğun da sebebi meydandâ değil mi?... Ömer,.; hayâsız herif, Ne Allah korkusu biliyor, ne de beşeri har« hangi bir mâni! fırsat bulsam bu zebunkeş, âr ve hi- cab nedir? Bilmiyen maskaranın muhakkak sessiz- ce boğazını sıkar, katil olurum, Gözüme bu kadarı- nu aldırdım, fakat, imkânsız. Bize gelendenberi ken- disinden nekadar kaçtım, uzak kalmak, yalnızca yüz- yüze gelmemeğe uğraştımsa yine olmadı; tesadüf dün gece de beni onunla yalnız evde kalmağa mahküm etti. Evin içinde bir o, bir ben, bir de hizmetçi, üçü. müz kalınca derhâl maskesini yüzünden çıkardı, yine , hem de genç bir kıza geceleyin — Vicdan, kız değildir. Vicdan, kendisini ateşte — Ömer, çok dikkatli ol: Beni mahvetmeğe az- yakan bir müntehirenin Kızıdır. Vicdan Darülâceze- Diyecek değil lir?.. den yetişmiştir. Hizmetçilikle büyümüştür. Vicdan, ırzının bahasına mektebe konmuştur. mi? Bunlara daha ne ilâve edebi- — Vicdan, bir fâhişedir. Birkaç erkeğe metres olmuştur. Düzenbaz, hilekâr, olduğu gibi görünmi- yen, Vecdeti iğfal için yüz kiridir. kendisi de hem dirim. Diyemez ya?. çıkarmanın eden ve kendizini ona temiz, el dokunulmamış bir bâkire gibi tantmıya muvaffak olan bir zâniyedir, Bütün söylediklerimi isbata mukte- ahlâksızdır, seciyesizdir, cemiyet Eğer, Örer, yeryüzünde dendet ve iftiranın en son hududu tanınan hatların da ileri- sine geçip bunları yaparsa ve söylerse o zaman akan mi? Nihayet. bu sefil bana yapar yapar da ne yapar? sular durur ve insanlk ya bu en deni başı parçalar, yahudda en deni menzileye düşer! Orasını bilmem... Fakat, sadece benim Darül'acezede göziyle bakardım! rildiği mektebde yapmış olmak zül büyüdüğüm, hi lıyan büyük bir san'atkârın çocuğu olur... onun adi- ni alır, onun şöhretine konar, onun parasına sabib olur, dünyaya bir, çok çekenin değil, çok bilenin Fakat, öyle yapmamış da, böyle yapmış! Bunt ben ne bileyim?... Hem, fakir, bir di- lim ekmek bulabilmekten ümidini kestiği kendini öldüren bir annenin çocuğu olmak; Darül- acezede büyümek, hizmetçilik etmek ve nihayet ve- zaman bütün sınıfları birincilikle geçmiş, yüzünün akiyle hayata çıkmış, kendine bir muhit müdür, şerefsizlik midir?... O hal- de sâyiyle, zekâsiyle, kendi azim ve iradesiyle yük- selen ve beşeriyete kıyamete kadar izini muhafaza metçilikten yetiştiğim, bakire olmadığım, bir mün- *debilecek büyük eserler bırakan, inkilâblar doğu- tehirenin kızı olduğum, babamı tanımadığım yüzü- me vurulacak, Vecdetin kulağına varacaksa bunla- rn içinde en nihayet bakire olmamaktan başka si- nirleri bozacak, yüz kızartacak ne miyorum: Ben ıstrab çocuğuyum... nasib verirken bana da ıstırabı kısmet etti, talihimi ters çeyvirdi. Bunda benim ne mes'uliyetim, ne de kabahatim yok. Kusuru hâlikte aramak lâzım. İste- seydi, benim de çamurumu yoğurur, adımı verir, annemin karnına koyar ve nihayet yer yüzüne çıka- rirken büsbütün başka türlü hareket eder; ihtimal, şimdi ben de ya bir yedi tuğlu vezirin, ya bir milyo- nerin, ya bir dâhinin, ya her gün alkış ve şöhret top- var?... İnkâr et Allah herkese fırsatta söyledim. bir yabancı elin ettim mi?... İsteseydim, şüphesiz ederdim. Bekâret.. ran, hâdiseler yaratan; fakat dünyaya fakir sulbün- den gelen, çocukluk devirlerine hizmetçilik bile ka- rışan büyük başlar da hiçe saymalı, hor görmeli. Ben, bu noktayı çok muhakeme ettim, çok düşündüm, her 'Tekrar edebilirim, yer yüzünde mukaddes olan tek bir kudret var: Alm tori... Şimdi kala kala bir: nim bakirelik kalyor değil mi?... Bunda da benim ne günahım var?... Günahı- mın mes'uliyeti de işliyı Ömerden başka birisi mi eteklerime dolaştığı o musibet gününden sonra hiç me ald olmaz mı?..» Mücrim Ben, kaza ve kaderin elime bile dokunmasına müsaade Acabüsine söylemişdi? sefeci olmasına rağmen lirik atten bir türlü vaz geçemişti g gence çocuk sözü tam yerifi? kılmş bir tabir olurdu. — » İnadına şen, inadına gürültüf kadaşı Galib, Şinasinin bu © cesini hiç de hayra yormuş Karşısına geçip de omuzunl koyar koymaz ilk suali şu 07 — Hayrola Şinasi, yine Ğ tefekkürün âmakında kuli sın! Şinasi can sıkıntısı ile cevab mişti: — Yok; değil! — Pekâlâ ne düşünüyorsüf le? j Şinasi, o zamana kadar BEİ yapmadığı bir jestle yerindef mış, Galibin önüne geçmiş: — Dinlersen anlatayım! Dedikten sonra işi baştan kadar anlatmış; sevgisini miş iki gün sonra evlenecek: birisine varacak olan sevf yüzünden nasıl meyus bulundi derd yanmıştı: Galib ciddi ciddi macerayi dikten sonra kalktı: tekrar, ? nin omuzuna vurdu: — Aldırma sen! dedi... Bak bunu ne kolay hallederim. — Haydi canim, şakanın sırtf git — Hayatımın en ciddt biridir şu an! Ve... Şinasinin kulağına bir fısıldadı... Sonra çıktı gitti. * Düğün günü gelmiş çatenıf) Genç koca, bütün mühendis daşlarının davetli bulunduğü simde fevkalâde olmak için cab edeni yapmış, her çeşid eğlendirecek komple bir kına İğ sinden sonra nikâh yapılmışı nün ananevi kısmının ikmali muştı. Konağın iki salonlu muazsâf, fası davetlilerle doluydu... H€ ekoltuk» un yapılmasını bekli Bütün gözler genç çiftin odanın kapısına dikilmiş dW dü: Misafir sürülerinin arasındâ &inli iki kişi göze çarpryordu.” lardan biri, Nadirenin çocuklük kadaşı, seviştiği felsefeci ŞiDP| teki de Şinasinin şen arl libdi. Galib, mes'ud çiftin çıkacaği divenin başında duruyor, dU? rında şeytanca bir gülücüğün diği görülüyordu. Mes'ud dakika geldi çattı j merasimle açıldı, güvey, eşini taşıyarak mı merdivene doğru yükselen alkışlar, maşallahlöf snda genç çift ilk basamağl * larını basarken Galib, yardı, onların yanına sokuldu” ne yaklaştı: eğildi, herkesin ” dolu bakışları arasında iki kelif| sıldadı: Galib sözlerini bitirip &; muazzam bir hâdise oldu... nin kolunda yürüyen gelin ladı, sarardı ve İnce bir çığlık') kasından olduğu yerde yığıld, dı... Salonu saran heyecan İÇ' de gelini ayıltmağa koşuştuli” Kimse bundan bir şey anlaf? Hi Ammâ işla iç yüzünü bür nasi temin ederek anlattı: Galib geline sokulmuş, şunları söylemişti: — Bayan, dikkat et, yınl/ dam, evlendiğin, biraz sonf4 || olacak adam hadimdır hadıtti Ve... Bundn sonra kızılca Wi kopmuş, gelin şarkadak dÜf yılmış, zavallı kızcağızın göti, > adarm görmek değil, ismili meğe tahammül edemez ölü” x4 İşte şu, sırrını kimsenin af dığı talâk, nikâhla talâkın Pi * hâdisenin iç yüzü bundaf İ 1 Ve... gelinin kulağına hirli kelimeye gelince zevSly zafızın hâlâ işittiği zaman le ürpertiler uyandıran Şt düz — Hadımdır, hadım!