- Çı...>nı sabırsızlıkla bekliyordu. M. Vilyam Ko 'BERNAR ŞAV Şakacılar, muzibler kralı Zengibar sultanı kılığına girib kendi mektebine gel 'Teodor Hook adlı bir İngiliz ga- zetecinin, 1908 de yaptığı bir muzib- | lik, bütün İngiltere halkımı, günlı Ce işgal etmiş, Avrupada geçen mi him hâdiseleri, hattâ Napolyon teh- | likesini bile unutturmuştu. Herkes: «Landrada yapılacak budalalar ma- Hook, maruf bir gazeteci idi Ve Müuziblikle de şöhret almıştı. - Bir gün, Berner sokağında 24 numaralı konakta oturan Totenham adlı zen- gin bir dul kadına bir muziblik yap. mayı düşündü. Her nedense bu ka- dından hiç hoşlanmıyordu. Dostla- rından birisiyle günlerce uğraştılar, yüzlerce mektub yazdılar. Sonra bir gün, pencerenin önüne" geçtil Hook'un evi, dul le karşı karşıya idi. İki klerinin neticesini göre rlardı. Sabah olur olmaz, ocak süpürücü- ler*geldiler. Evin ocaklarını temiz- eklerini söylediler. Az sonra, kömür, odun, ev eşyası, çiçek dolu kamyonlar, konağın önüne sıralan- sonra da kasablar, ba küçük arabalarla geldiler, iyet bir düzine berber, sonra, ölü kaldırıcılar ve bir ölü arabası... Londranın en maruf operatörle - sı, papaslar, iki piskopos, on iki avukat, kapının önünde sıra - Tanan kamyonların, arabaların, biri. ken kalabalığın arasından bin müş. külâtla geçerek konağa girdiler. Zavallı kadın! Saçlarını yoluyor, bunurm bir muziblik olduğunu söylü- yordu. Kamyoncular, satıcılar bağı- rıyorlar, işlerinden kaldıklarını, rarlar yeceklerini söylüyorlardı. Tramvay- lar, arabalar durmuştu. Polisi labalığı bir türi Birdenbire, Lond: nin, İngil ri piskopı ber geldikleri görüldü. Belediye re- isi ile piskopos ellerindeki mektubla üm halinde bulu - n . bBan zen; hirün müazzam tini hayır mü derine terk et- Mek için...» kendilerini çağırdığım | söylüyorlardı. Neden sonra, bunun bir muziblik tıelar kızdılar, telerini in- çeri girdiler. Ne var, ne yok hepsini kıfdılar, döktüler. avan arasında bir yere yatını güçlükle kurta- rabildi. Krallarm muzibl! İmparator ikinci Giyyom, cihan barbinden çök evvel, prens dö gal, ya kralı ve daha bir çok pronsleri (Rominten) de bir av ziyafetine da- vet etmişti: , Öğle yemeğini ormanda ve çernch ler üzerinde yediler. İmparator, ırd- ine hususi bir surette hazırlal scuğu yemelerini tavsiye edi- yör, fakat kendisi yemiyordu. Sucük yenildi, bitti. Giyyom - bir kankaha salıverdi. Ve ellerini uğüş- turarak: —Mösyöler, dedi. Bu iştiha ile ye- diğiniz sucuğun neden yapıldığını biliyor musurdz?... Köpek etinden. Davetlilerin halini bir göz önüne getiriniz... Feket, taclı muzib, çok geçmeden bir müzibliğe uğradı: Ayni gece, her kes av köşkündeki odalarına çekildiler, yatmnıya hazır- landılar, Birdenbire acı bir feryad işitildi. Hemen kapıları açtılar, so- faya fırladılar, Ne görseler beğenir- siniz? İkinci Giyyom, çırçıplak, o- muzunda vlu ile banyo, salo- nunda dolaşn - sine bir sürü kü- tor, hid - at uşağın va. taribine geçen , İngiliz baş- vekili Nevil Çemborlayn'in yeğenit Vilyam Kol) e vermek lâzımgeldi- | &i görülür. Köl, küçük yaşındanberi şakacı ve Muzib idi. Her gün, tanıdıklacına ve umadıklarına muziblik yapar, Dünyada, film âmillerinin çekin- dikleri, hattâ (bir numaralı film düş, manı) addettikleri bir adam varsa © da kendisinden bahsederken kı - saca G. B. S. dedikleri (Bernar Şav) dır. Eserlerinin filme çekilmesinin bü- 'yük bir alâka uyandıracağını, men- faat temin edeceğini düşünen muh- telif Amerikan, Fransız, İngiliz ve Alman şirketleri kendisine müru::ı-ı atle şu veya bu romanını, piyeslerin- | den birisini, «filme çevirmer hakkı- 'nı satın almak teşebbüsünde bulun- muşlardır. Fakat, her defasında (Şav usulü) bir alayla karşılanmışlardır. Meselâ «Eserimin tahrir hakkı bir milyon İngiliz lirasıdır...> veya epiyesin fil- me alınmasına müsaade ederim. Fa- İkat en bir genç. — eğlenirdi. Mektebin en çok çalışkan, | en çok sevilen bir talebesi idi. Fa - kat muziblikten vaz geçemezdi. Bu yüzden hapse bile girmişti. Kol; «Şakacılar, muzibler kralı | unvanını daha mektebde iken ka - zanmıştı. Kibar ailelerin çocukları-| na mahsus (Triniti Kollej) de oku- yordu. | O sırada, Zengibar sultanı Lond- raya gelmişti. Gazeteler, - sahifeler| dolusu yazı yazıyorlardı. Bir sabah kollej mü gultanın imzasını ta-| şıyan bir telgraf aldı. Sultan, telg-| rafta kolleji gezmeğe geleceğini bil- diriyor, gününü ve saatini de tayin ediyordu. Mekteb müdürü, belediye reisine rıca, dilsizlere, sağırlara mah- haber verdi. Ve hazırlığa başladı.Bir faaliyettir, gidiyordu. , Muayyen günde, kapının önünde şark usulü sırma işlemeli elbiseli |ve sariklı birisi indi. Maiyetinde üç kişi vardı. Onlar da sarıklı idi. Mekteb müdürü, belediyo relsi vu profesörler sultanı karşıladılar. Sı- inıfları gezdirdiler. Sonra bir öğlen İziyafeti verdiler. Yenildi, şampanya İlar içildi. Akşam üzeri, sultan mek- tebden, ayni merasimle ayrıldı. Hiç kimse sultanın ve maiyetinin, Kol ve arkadaşları olduğunu hatı -| yından geçirmemişti. Halbuki Kol, | İarkadaşlariyle bir olmuş, karnaval elbisesi kiralıyan bir dükkândan, el- bise ve sarık almış, kıyafetini değiş-| tirmiş, mektebi ziyarete gelmişti. —| Ertesi gün müdür, sabah gazetele-i Vilyam Kol rinde, sultanın rahatsız olduğunu, iki gündür dairesinden çıkmadığını selenin bir muziblik olduğu anla - âıım, Fakat, yapan kim anlaşılama-| ... Kumandan (Toker Tompson), İn- giltere parlamentosunun en mümtaz| İazalârından biri idi. Siyaset âlemin- de tanılmış bir simadır. Londra ki- :ıuı Sleminde yüksek bir mevkü var Bu zat da, Kol'ün muzibliğine uğ- Tamıştı. Bir gün, otobüse yetişmek için koştuğunu gören Kol, arkasın- Ida: «Hırsız kaçıyor, tutunuz...» diye, bağırmağa başladı. Yoldan geçenler de koşuşuyor ve ayni sözü tekrar ediyorlardı: - Tutunuz! Tutunuz!.,, Nihayet polisin bür yetişti. 'Tam Otobüse bineceği zaman, zavallı me- busun yakasına yapıştı. İtirazına e- hemmiyet vermeden yaka paça ka- rakola götürdü. Az sonra mescle anlaşıldı. Mebus serbest bırakıldı. Ve bu müzibliği yapan Kol yakalanarak mahkemeye 'verildi. Bir daha bu gibi muziblik- lerde bulunmıyacağına dair kavi söz alınarak para cezasiyle cezalandırıl- h. AŞakacılar, muzibler kralı) nin sö- zünde durmadığını, huyundan vaz| Beçmediğini söylemiye lüzüm — var, mı?,.. Çok samimi dostlarından biri ev- eniyordu. Akrabaları, dostları kili- seye toplanmışlardı. Büyük bir ka- labalık vardı. Nikâh resmi bittikten, İokuyunca şuaşırdı, kaldı. Bilâhare me|& carlıyı hatırlıyor ve adeti hilâfına, İmektubuna cevab veriyor: ladama, yâni vekiline müracaat et- da «âşik rolünün bizzat Loyd Co tarafından yapılması,temin edilmek şartiyle...» Pariş çatıları altenda: e— Sinema filmlerinin bana te- İmin edeceği şöhre İyacak dergcede - servetim var. halde eserlerimi niçin satayım? Hiç şüphesiz şurasını, burasını budıya - İcak, değiştirecek, yolunmuş kaza çe- ceksiniz...> İşte G. B. S. in kendisine müraca- Filmeller, müracaatlerini ist ile karşılandığını görünce birer bi rer çekildiler. (Şav) 1ın eserlerini filme almakta rini kestilı Gabriyel Paskal adlı bir sinema â- mili, Pariste bulunduğu sırada (Ber- nar Şav) a bir mektub yazdı: «Muhterem üstad! İtalyada bulun- İduğum sırada size takdim edilmek şerefine mazhar olmuştum. (Bu mü- lükat ya on, ya yirmi dakika sür - müştü), Sinem aile meşgal oldu - m. Elbette hatırlar- ize karşı pek büyük kteyim. Bunlar - İdan birisini, bilhassa (Pigmaliyon) u filme almak arzusundayım. Buna ne gibi şartlarla müsande edeceğini- zi ve tahrir hakkı olarak istediğinizi lütfen — bildirmenizi rica ederm, lâh...> Bernar Şav cevab veriyor: Hafızası gayet kuvvetli olan G. B. 5. İtalyada ikeni görüştüğü bu Ma- ai «Ciddi işlerle konuşulacak biricik ni sonra gelin ve güvey kiliseden çık- tı, kol kola, mermer merdivenlerden (Devamı 6 ci sahi imesini tavsiye ediyor: ifede) İsine - «Avukatım seyahatte, Şu dakika bildirdim. rlakkını, tanınmamış ve me- teliksiz nasıl verdi? sus bir film yapmak şartiyle...» ya'pacağını bilemiyördü. Serseri gibi| —Peki, götüreyim dolaşıyordu. İya hareket edecek bir İngiliz şilebi- e muhtaç olmi -| — Nerede ölücak...'Karşıki mey. | Şu|hanede. bir adamın masasınaeturdu. Ve: vireceksiniz. Eserimi berbad ede - kurtaracaksınız vef ölünciye kadar size minnettar kalacağım. gibi anlattı. Şav'ın mektubunu, avu: katın hazırladığı mukayele projesi- ; ini gösterdi. nar Şav'ı görürsem yarım saat İçin- de kendisiyle anlaşabileceğime emi- (dağıtan, zehirle midesihi parçalı iya vapurdan denize, Şahut süratle mış, nihayet nefesi tıkanmış, gelen bir trenin öni lJarın acı ve acıklı maceraları turih |yatında, midesinden ve boğazından İkitablariyle, eski gazete sütunların- (iki yüzden fazla banknot çıkarıları lda bir alev şiddetiyle göze çarpar. (tır. Verese, bunları yapıştırmış, ban Bunların içinde öyle garib inlihar|kaya götürüp yenileriyle değiştir- teşebbüsleri vardır ki İnuç bulmasına ra, ların dudaklarında elemli bir kuh - kendisini ağa b a iğacın birine asmak su leksiyonlarından çıkarılmış bir kaç|aşağı... intihar vak'ası: iğa tutuluyor, nihayet yeis getiriyor, lessir olarak Tokyo civarındaki ya - âdeta deli gibi oluyor. Şehrin hari-İnar dağın tepesine çıkmışlar ve ken- icinde bir tarlada, büyük bir ateş|dilerini — Vaktiyle attş çıkın — de- İyakıyor, ortasına atılarak hayatına|likte aşağı salıvermişler... iyattan bıkmış, buna nihayet vermek İgin, eezanelerden birine girmiş, ec- inmiye başladı. Bu sırada, gene vejda Holandadadır. Teklifinizi kendi-İistemiş. Kasasını açmış, banknot des/zâcı reçeteyi yaparken dolabdaki Rotrdamdaki adre-İtelerini almış, bir şişd de şampan- sine yazabilirsiniz Paskal, mektubu alınca sevincle bir dostuna gösteriyor: — Bu gibi işler mektubla halle - dilmez. Rotrdama gitmek, karşı kar- şıya konuşmak lâzım. Rica ederim, bana bin frank ödüne ver, Bir haf- ta sonra mukavele ile döneceğim... | Dostu, bin frangı verdi. Paskal İRotrdama gitti.“-Londralı avukatı, bir, iki, on defa gördü. Fakat, işi bir türlü halletmiye, müsaadeyi almı- 'ya muvaffak olamadı. Nasıl olabilir- di?... Avukat pek çok para istiyor; bir kısmının peşin, geri kalanı için de teminat verilmesini taleb ediyordu. Bu sırada, Paskalın cebindeki para- lar suyunu çekiyordu, - Günün birinde, hiç bir netice elde edemeden, Rotrdam “ sokaklarında imeteliksiz kaldığını gördü. Ne ya - “ Bir NUMARALI FiLM DÜŞMANI,, “PİGMALİON, NUN SİNEMAYA ALINMASI İ bir sahne vazılına Bernar Şav, evet diyor: Bizim kahraman, otuz saat sonr! Londraya vasıl oldu. Kaptanın, mi kinistin elini sıktı. Ve doğruca Şav- 1n evine gitti. — Ben, Gabriyel Paskal'ım, dedi. Mukaveleyi, bizzat sizinle aktetmek İiçin eekdim. Vekiliniz çok müktedir İfakat iş adamı değil, İşi on gün sü- rüncemede bıraktı. Nihayet mete - liksiz kaldım.. Sizi görmek için bir. şileple Londraya gelmeğe mecbur oldum. Bernar Şav, gülmeden bayılıyor- du, Karşı karşıya oturdular, bir iki viski yuvarladılar. Az sonra, Pasku- la gönderdiği mektubun arkasına, Pigmaliyon'un filme alınmasına mü- made verdiğini yazdı, İmzaladı. Bir kaç gün sonra, Londrada fil- İmin çevrilmesine başlandı... Tesadüfen, bir saat sohra Londra- nin önünde durdu. Birdenbire: — Kaptan nerede?... h Paskal meyhaneşie girdi. Şişman — Kaptan! Hayatimı ancak siz De Ve başına gelenleri olduğu Beni Londraya götürünüz. ..Ber 'nim.. Katan, iyi bir adamdı. Razı oldu ve şu cevabı verdi: Tarihin gülünç hatıraları Bir adam kendi- w Ölüm insana hüzün ni 500 lük kâğıt verir ammaböylesine para yutarak — kahkaha sunmamak | öldürürmü? —| — kabil değil! Kendi kendini ayaklarından ağaca asan adama akıllı diyebilir misiniz? Bir rovelver kurşuniyle beynini 'ya... Yatağına uzanmış, binlik, beş an, Yüzlük banknotları yutmıya başlı imüş.| pe kendini atan-|Morgda yapılan fethi meyyit ameli- | üş- ölümle s0- |miştir. en — okuyucu-| Sen - Diye'de Ober — adlı birisi, retiyle intihar etmiştir. Fakat, boye İşte, yirmi beş yıllık gazete kol -|nundan değil, ayaklarından ve baş İ japonyada, bir delikanlı ile genç Fransada, Valmanga'da oturan bir|bir kız, ailelerinin evlenmelerine dam, tedavisi imkânsız bir hastalı-|muvafakat etmemelerinden müle - ihayet veriyor. Maryenbad'da, yaz mevsimini ge- (Liyon) da bir zengin kahveci ha-|çirmek için gelen Yunanlı bir zen- ğğ A R Kİ a Y S- SONTELGTSE — E'N EHİR MESELELER Köfteci ve mahallebiciler tah- didişini ha _ı]g:_l_.'!g_k_acşılıyorlar “Lokantalar sütlü şeylor satmazsa biz de tavuk satmak <n vazgeçeriz,, Arada rekabet var mı? Dünkü sayımızda (ucuz yemek) |mek fiatlarının pahalı oluşundaki meselesi etrafında lokantacılar ce - İbakahati köftecilere yükleten, ve bi miyeti erkânile bazı mühim lokan-|zim hakkımızda bir (tahdid) den ta sahiblerinin fikirlerini yazmış; balıseden reisimize şaşmamak elden bunların kendilerile rekabet eden gelmiyor!... kölfteci ve mahallebicilerle bir tah-| Yemek fiatlarının pahalı - olduğu dide tâbi tutulması hakkındaki dü-| kanaatindeyiz biz de... Ve, cemiyet şüncelerini bildirmiştik. Bugün de| bu hususta alacağı tedbirlerle — bu Byni mevzu etrafinda bu iki kısım| fiatlarda bir kısım tenzilât da ya - esnafın neler düşündüklerini, ve 10-| pabilir. Yalnız bu ucuzluk meseleşi- kantacıların karşısında bu düşün - nin ilâcı şüphesiz ki köftecilerin tah celerinin ne şektl aldığını karileri- didi veya ortadan kaldırılması değil mize bildiriyoruz: dir. (Ticaret serbestisi) ne istinaden| Köfteci dükkânları tamamen kal- ve belediye nizamlarına uygun ola- dırılsa belki köfte yemek için — bir rok bu ticaret şeklri; yapan — esnaf)kısım müşteriler bunu lokantadan —| kendisile görüşen bir muhârririmi-| İ xe köftecilikle Jokantacılığın bam - çerez tedarik edilir. b ve demiştir ki: vermek günün en mühim meselesi| sayılır... Fakat bunun çarı bulmak çok tukaf ve gülünç bi dla olur. Köftecilik, halkın daha vcuz bir ücretle et yomesını temin eden — bir esnal şubesidir. Köfteci yalnız — et sevecekleri, ne de tercih edecekleri ramayız bile... Ayni cemiyetin men! suplarından olduğumuz halde ye -| emiyet reisi Bay Mustafa'nın ileri düğü tahdid Işı karçısında büyük| mek) işinin hallini böyle tuhaf emişler; bunlardan kötteri başka iki şube olduğunu izah etmiş, İ — Halka daha ucuz fiatla yemek köl- evilerin ortadan — kaldırılmasında| ar; balbuki yalnız et yemek, baş ka yemek almamık insanların — ne| bir harekettir. Biz, köftecilik etmekle yalnız ken-| di geçimimizi temin etmiş olmu -| yoruz, bir taraftan da halkın ucuz ve bol et yemesini temin etmiş o - leyoruz ki bu da ayrıca bir hizmet | sayılabilir. Biz, şimdiki sattığımız ve — çok ucuz olduğu kanaatinde bulunduğu- muz köfteyi nasıl bu fiatla verebili-| yorsak lokantalar da bunu yapmalı-| dır. Bizde elli gram ağırlığında bu- lunan bir köftenin fiatı 2,5 kuruş ol- duğu halde böyle üç köftelik bir por siyon neden lokantalarda 15 kuruş -| tan aşağı verilmiyor? İşte, cemiye -| tin tahdidden evvel tedkik 'edecoği nokta budur. Burasıdır. Yoksa, Cen 'yo lokantası sahibi Bay Rahmi Al-| tan'ın iddia ettiği gibi biz, Jokanta-| ların etrafını çepçevre sarsak - yine onların müşterilerini ellerinden al- mak değil başlarını çevirtip baktı - bayrete düştüklerini, (ucuz ye-| yaçlarını bugünkü fiat pahalılığı kar ve| şısında lokantalardan temin edecek- okla gelmez bir buluşla (yapılabi - lerini zannetmiyorum. lin) iddiasında bulunmanın da ço- cukça ve bir kısım esnafı mağdur|şinin gıda kuvveti ve doyma kabili- edecek mahiyette bulduklarını söy -| yeti bakımından verdiği yemeğe mu Halil|kabil ancak 15 - 18 kuruş almakta- dır ki bu fiatla bir lokantada ancak 47 kuruşa satıldığı göz önüne alı - nırsa bizim iki buçuk kuruşa ver - diğimiz köftelerden bir kilo |dalıdır zannederim, tedarik ederler. Fakat... bir gün ol- sun, bizim müşterilerimizin bu ihti- Sonra, bir köfteci nihayet bir ki ö Bugünkü rayice göre bir kilo etin etten edilen mikdarda ancak 40 ku- ruş bir kâr kalıyor ki bu da bizim nt ileri süren lokantacılara da fi - atlarda yapılacak ucuzluğun sürü - mü arttıracağı tebil olduğunu, bu suretle daha fazla satıştan daha faz- la kazanacaklarını, binaenaleyh hem yemek fitlarının ucuzlamasının elde edileceğini hem de kendi kazanç- larının artacağını hatırlatmak fay - — Diğer taraftan, tavuk, çorba, ve pilâv sattıkları için lokantacıların müşterilerini elden aldıkları — id - diasına karşı mahallebiciler de lo - kantaların kendi mamülâtlarını da yapmakta ve satımakta olduğunu söylemekte ve bu noktada durarak vaziyeti şöyle izah etmektedirler.: — Mahallebicilik; tatlıcı ve l9 - kantaların da mahallebi, sütlâç, ta- vukgöğsü gibi bizim mallarımızı sat maları yüzünden aksadığı zaman biz buna katlanıyoruz; ve hiç sesimizi çıkarmıyorduk. Bundan evvel, 15 kuruş olan bu mamulâtın fiatı, süt ve şeker fiat- — larının ucuzlaması üzerine dı ta rafımızdan 10 kuruşa indirildi. Y-i - ne onların rekabeti karşısında biz bu ucuz fiatla mal satmaktayız : A- rada tavuk ve çorba da satıyorsak (Devamı yedinci sahifede) | Bir. köfteci bunun yine onların müşterilerine o X (Devamı altıncı sahifede) vitrin