| | | #—SONTFELCR PF — tilkincikânun »3 Fransada Fransanın yeni sene büdcesinde, deniz inşaatı için de büyük paralar ayrıldı. Ingılnlerir ne kadar büyük bir programla işe sarılmış oldukları- nı hep biliyoruz. Fakat bir harb çı- karsa İngiliz ve Fransız deniz ve ha- ,va kuvvetlerinin birlikte çalışması , için Londra ile Paris arasında an « laşma temin' edilmiştir. Önum için, Fransız donanmasının hissesine bü- yük bir faaliyet düşmektedir. 938 senesi nihayetine kadar Fran- sa hükümeti 2 tayyare gemisi, 1 kru- vazör, 6 torpido, » tahtelbahir yap- tıracaktır. Diğer iki küçük gemi de dahil olduğu halde bunların tanu toptan- toptan 57,000 tan olacaktır. İki tayyare gemisinin haemi 22000 ton olacaktır. Kruvazör de 8,000 ton olacaktır. Tayyare gemilerinin yapılması lüz zumu, Fransız bahriyesince çoktan anlaşılmıştır. Bu sene büdcesinde bunlar için para konmuştur. İki tay- yare gemisi için edilecek masraf, 1,418,270,000 frank tutacaktır. Şimdi en büyük tayyare gemileri Ameri - kahlarındır. Saragota ve Lexington isimlerin- l kaak "; 9 K arın Mile 1 mi, e a deki bu iki' ge KAt Pek çe — Çonrm KG sim şeylerdir. Hor biri 33,000 ton o- lan bu gemilerin yine her'biri 76 tayyare taşıyabilmektedir. Bunların her birine ne kadar masraf edildiği- ni de sorarsanız, şu akıllara heyret veren rakam karşısında kalırsınız : LeXinaton, ragota ce Bunların her biri 45,000,000 etara: JİMANMDDDANMACLIKRAADODOILIRACAAIIADDKKARADDDARALAaYACARAYO OK KKANDACKNN AAA SÖT NIAAZAAKLANA EOOAAKAAAKAAKAAK DN KKK ANKAN Vefasız Aşık Bıraktığı kadın tarafından mal olmuştur, Fakat aradan zaman geçtikce her şey gibi bunlar da eskimektedir. Bun- ların yapılması için vaktile sarfedi- len paralar bugün çok görülmekte- dir. Yalnız para meselesi değil, A- merikalılar belki daha büyük mas- raflar ederek donanmalarına başka | başka gemiler ilâve etmiye hazırdır- , Fakat her biri 76 tayyare taşıyan bu cesim gemiler, kullanış itibarile de hesaba uygum gelmemektedir. 76 dir. Ancak 20,000 tonluk olmak şar- |&ecen sabah bir z İmiş, mi tile.. Bütün büyük deniz devletleri | S- Mühendis dananmaları için şimdi hep böyle yorlar. İngilizlerin böyle 6 tayyare gemileri vardır. Daha 5 tane de yap- Ççıkarmı dolara malolan tayyare gemileri Fransada Courbvale'de büyük bir yerine meselâ 40 tayyare taşıyacak İfabrikada çalışan mühendis yirmi bir gemi daha muvafık görülmekte- |altı yaşlarında mükendis Rodolf'u kendisine aramağa gelen genç kadını görmek üzere ya- İnına gittiği zaman kadın derhal o- 20,000 tonluk gemi yaptırmak isti « -Nn üstüne alılmıştır. jmantosunun cebinden bir tabanca mühendise ateş etmi yeni denız Sa- sim Devleri hazırlıyorw Müstakbel harblerde İngiltere - Fransa dıınanmalarının müttefik olması, her şeyi hesablı yaııtırıyur..;h.r ee Fransa 1938 büdcesind deniz inşaatı için milyarlar ayrıldı!. nasıl vuruldu kadın gelmiş, ara- Kadın spor Tehdid mektublarından sonra kadın eline tabancayı alarak dedıgını yapmış ! son bir senedenberi mühendis evle- meceğinden bahisle kadını bırakmış- far, Fakat kadım sık sık mühendise mektub yazarak onu ölümle tehdid etmekten kendini alamamış: — Evvelâ seni öldüreceğim, sonra , dermiş, Fakat mühendis buna rağmen ev- hdid Tmektubları gene n ediyormuş. Mühen- dın her sabah kocasile da kendimi lenmiştir. T gelmekli Ne yapıyorsunuz canım !e Biraz inin demediniz m — Öyle değil, seveleri; hatıralahı riye donüıı ae Zaten yarım olan aklımı bir başı- Böyle güzel, zengin bir kimse tanı- mıyordum. Bü Kâdın beni birine benzetti mu- hakkâk; diyordum içimden.. Şimdi farkına varır varmaz, beni izzetlu, saadetlu bir kapıdışarı edecek.. Affınızı dilerim, sizi birtürlü içıkaramadım. — Canım, dikkatli bakın yüzüme. — Bakamıyacağım bayan, gözle. TİmM kararıyor. — Niçin?.. — Çok güzelsiniz de Bir kahkaha attı : — Ben, dedi, sizin karşmızdaki aşı boyalı evde oturmaz mıydım, hatır- ılumı_v.-ı çalışın bakayım, Cabir Efen- - onun ayağı takunyalı ahretliği.. Whn(ıı'l.:ıdımz mı? Sümüklü Dilber di- ye peşine takılırdınız !.. Hatırlıyorum amma, sümüklü Dilberin sizinle ne alâkası var?.. lâkası filân yok yavrum, bemn Dili ta kendisiyim.. Hayretten faltaşı gibi gözlerim a- |sılmıştı : | Haydi”Canım, dedim.. alay edi- yorsunuz, Dilber, kara kuru, çirkin bir kızdı. Siz ise.. rica ederim, şaka etmeyin !.. — Şaka filân ettiğim yok Şeyda- cığım. İşte mahalle çocuklarile sü - | i Dilber diye arkasından alay ettiğiniz kız bugün Günsel hanıme- fendi olarak karşında bulunuyor... ni tanıyamamakta büsbütün haksız değilsin. Zaman oluyor ki ben bile kendimi tanıyamıyorum. Hayatım- daki bu sür'atlen gözlerim kararıyor. Fakat sen hiç değişmemişsin. Aynen mahalledeki kısa pantalanlu, Şey - dasın. Hani senin bir bahriye elbi- slerin vardı. Annen elinden tular.. — Bırak gimdi bunları.. nasıl oldu 'da sen... — Dünya bu Şeydacığım.. sana, şimdi nasıl yaşadığımı — söylersem, nasıl olup ta Günsel hanımefendi ol- İduğumu tahminde müşkülât çekmez- sin!,. Habeşistana keçiboynuzu ih- rac eden şirketin meclisi idare reisi ile beraber yaşıyorum. Apartımanım mı devşirdim. Düşündüm, taşındım. | Zaman ve para neler yapmıfor, Be- |! ş— HİKÂYE -- KADIN VE DENİiİZ “azan : Nusret Safa Coşkun (Dünkü sayıdan devam) var, ötomobilim var, birsürü de mü- cevhere malikim.. fakat... Burada sümüklü Dilber, pardon ağzımdan kaçtı; Günsel hanımefen- di içini eçkti : — Fakat hiç mes'ud değilim !.. — Niçin 7.. — Beraber yaşadığım adam, ihü yar ve ayni zamanda çok çirkin. — İşte bu felâket.. Fakat Şeyda, sen eskisi kadar cazib bir erkeksin. | Bu sözleri söyler söylemez bana döndü. Ellerimi tuttu ; Senden niçin saklıyayım. Kü. İgüktenberi ben seni severdim. O za- Man bir besleme olduğum için buna hakkım yoktu. Fakat bugün.. — Bugün de ben buna cesayet e- |demem.. — Niçin ?.. — Ben, mahvolmuş bir aaamiım Jiflâs ettim. Sevdiğim kadın beni b İraktı. Bunları bir tarafa bırakalım, İsen başkasına aldsin., — Bırak bu felsefeyi canım., seni görür görmez tanıdım. Artık bu sr- kıntılı hayatta beni yalnız bırakmaz. sın, değil mi?. — Çıldırdın mı Dilber, şey, par- 'dön Bayan Günsel.. kocahtz, sizi böy le mükellef yaşatan bir adam. OL.. bana ders vermiye kalkma rica ederim Otamobilin içindeki telefon âhize- sini ağırma aldı : — Ahmod, eve çek.. ENerini yakaladım : — Rica ederim, ne yapıyorsunuz, nasıl olur da ben sizin evinize geli- rim... — 0000.. sen ne olmuşsun böyle.. z yok. Seni ona kardeşim diye takdim edeceğim.. (Devamı var) .. TASHİH Hikâyenin dün çıkan hasmında her fikir, her düşünce; hür fikir, hür de çıkmıştır. Düzel- Kımya ger Hüsameddin Tam idrar tahlili 100 kuruştur. Bilumum tahlilât, Eminönü Emlâk ve Eytam Bankası karşısında İzret Bev Hanı. tırmaktadırlar. Bu bahsi, daha et - raflı bir surette yakında «Son Tel- ta görgeceksiniz. Bugünlük şu satırlara ilâve edilecek bir nokta da- ha kalıyor ki o da şudur : Fransızlar deniz ve hava ku nin- birlikte çalışmaları lüzumunu takdir etmişlerdir. Deniz mütehassıs- larının nazarıdikkatini celbeden bu Keyfiyet son zamanlarda yeniden birçok tedkikata mevzu olmaktadır. Umumit harbde alman derslerle o zamandanberi yapılan tedkikat, her vvetleri. başlamıştır. Vurulan mühendis yer düşmüş, kadın da çılgin bir haldı teşine devam etmiştir. Gürültüü ze- rine işciler koşmuş, kadın da elinde tabancasının dumanı çıkarak kaç « mıştır. Fakat işciler kadını takib etmiş - ler, kadın Sen nehri rıhlımına doğ- İru koşarak kendini suya atmıştır. |Kadını rıhtıma kadar takib etmeğe |devam eden iki işci bunun üzerine imdad çağırmışlar, yet nehirde tahlisiye tarafından kadın sudan çı- karılmışlır. Bu suretle çıkarılan ka- dm fabrikaya götürülmüştür. Diğer | Lulz cevab Mühendisin Dıraktığı tarafından sorulan suâllere verememiştir. Çünkü sarfedilen gay- ya gidebilirsin rete rağmen kadın - ölümden kurta- |/ Ne garib facia... rılamamıştır. Nehirden kürtarılın - böyle diyerek ayrılması üzerine mü caya kadar çok su yulmuş olan kadın her türlü tedbirlere rağmen iladesi alınamadan ölmüştür. Fakat kadının bir çantası vardır. Bumun içi açıldı- Küvvetli donanma için bu kabil tay- |taraftan Rodolf da hastahaneye sevk|ğı zaman kadının Fransada doğmuş yare gemilerinin bulunması lüzu - munu göstermiş, deniz kuvvetlerile bhava kuvvetlerinin birlikte - çalış - edilmiştir. Rodolf bel kemiği ve sol omuzu, sağ omuzu, bir eli yaralan - mak suretile dört yerinden mecruh olmuşltur. Mecruh mühendis kendi- yirmi sekiz yaşlarında olduğunu gös- | teren hüviyet cüzdamı bulunmuştu. Adı Lülzdir. Tahkikata nazaran bu genç kadın bir zamanlar genç mü - ması nazariyesi gilgide kuvvetini İne malik bir halde değildi. Kadın gelen zabıta memurları ta- arttırmıştır., Eği ha ile hemen dudaklarımı dudaklarına - kıstırmak için çırpınır mı?.. Hiç o tılsımlı ve mânalı gözleri şehvani halini bulur mu?. Fakat, ben bunların hiç birini istemiyorum: Ne aşk, ne şehvet. Hem, aşk fuçurum kenarında açan bir lâle gibi imiş. Kopar- mak istiyenler şehvet renkli bu kızıl çiçeğe kanar ve koparacaklarını zennerderlerken hemen uçurum- dan beyin Üstü yuvarlanırlarmış. Pek korkunç bir son! Her halde, bu saniyede insanda ne beyin, ne kalb; hattâ, ne proteplazma, tek uzviyet kalmaz, Bu Manevi uçurum mutlaka yer yüzünde gözle görülen ve yanına yaklaşılamıyan, yaklaşıldığı anda gözü alan, içine çeken, öldüren uçurumlardan Gaha çok korkunç, daha çok öldürücü olmalı?.. Öyle ya., Param parça olup ölen ve bir yığın kırık dökük kemik kalan insanla kalbi parçalanan, ancak, ayaklarının üzerinde müthiş bir ağırlık halinde cesedi sürükienen insan arasında ne fark olabilir?.. Vecdet korkuyorum ki, senin aşkın da böyle bir aşk! Çocukluk çağını geçiren, evlenmiye, kendine mes'ud bir yuva kurmıya, nezih ve cesur bir hayat arkadaşı edinmiye karar vermiş genç bir erkek aş- kı değil.. Değilse, bana kıyma Vecdet. Benim küs- kün taliimin bana verdiği ıstırab yeter, Ben, ne şeh- vet budalası, ne aşk hastası bir kız değilim. Ben: Bir 2 bir bahtsız, bir kendi başına kalmıştım. Bir için bu kadar istırab kâfi gelir değil mi?, Bu is- , hasta olsa beni her görüşünde kuduz bir işti- bendisle beraber yaşamıştır. Uzun seneler beraber & I7 Temmuz — O, nezeye Vicdanr.. — Bâbiâliye iniyorum. Kitab alacağım, — Aman kuzum, bu sıcak havada kitab okunur mu ya?. Bu kadar senedir kitab okumaktan bıkmas dın mı hâlâ?.. Biraz da dinlen. — Yooo, Okumaktan beni menedemezsiniz. Bu da benim zevkim.. — E, sen nereye böyle?, — Nişanlım bekliyor, Sultanahmed'e gidece- ğgim, — Gezeceksiniz demek?. — Gezmek sayılırsa Bebek behçesine kadar gi- deceğiz. Sullaml"ındı dognı )ıem yiırüynr.ıı. hem Pe- oturmuşlar, fakat İanlatıldığı gibi vak'a cereyan etmi; disin aldığı beraber fabrikaya gelir, yolda ona arkadaşlık edermiş. Tehdid eden ka- dma yolda da sık sık tesadüf eder- lermiş. Fakat vak'a günü sabahleyin mühendisin karısı kocasına: — Bu sabah kimseye rastgelmiyo- İruz, demiştir, sen yalnızca fabrika- Karısının ondsı hendis yoluna devamla fabrikay gelmiş, biraz sonra kadının kendisi- mübendisi aramıştır. Mühendisi gö- | rünce hemen tabancasını çıkararak ateş etmeğe başlamış ve yukarıda B B ladık. Ben kitâb alıp mektebe döneceğim, o da ni- ganlısı ile beraber gezecek. Cağaloğluna kadar gelmişlik. Bir âralık Pe- rizad sert olduğu kadar da bön nazarlarla yüzüme baktı, bir şeyler sâylemek için dudaklarında bare- ketler oldu. Fakat, sonra söyliyeceği sözü dilinin u- cuna getirdiğine pişman olup ta şaşıran insanlar gi- bi o da şaşırdı, gözlerinde nt bir nedamet belirdi; bir şey söylemedi, sustu. Hayret ve merak ettim: — Ne var Perizad?.. Bir şey ıd)llye:ekkm gali- ba Vaz geçtin... Tuhaflaşarak yapmacıklı bir ceyab verdi: — Mühim bir şey değil. Aklima bir şey geldi idi de,.. Amma şimdi unuttum, Vallahi bu yaşta bu- namışım. Düşünüyorum da ne söyliyeceğim bir tür- Jü aklıma gelmiyor. Zaten, onun için söylemedim ni görmek istediğini haber vewış- | lerdir. Genç kadın çok iyi giyinmiş ve eline de okumak üzere bir gaze- | te almıştı. Halinde hiç bir fevkalâde- | lik sezdirmiyerek fabrikaya girmi; Baş, diş, nezle grip, romatizma ve bütün ağrı- larınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe ve Diş Ağrıları — Yapma Perizad. Gözlerinden okuyorum: Söy« liyeceğin şeyi unutmadın, Fakat, söylemek istemi- yorsun?.. Dedim, Cevab vermedi. Bu süküt merakımı büsbütün arttırdı. Ben ki, çok mütecessisim, merak ettiğim şe- yi mutlaka öğrenmek İsterim. Onu söyletmememin imkânı yoktu. Netekim, beş dakikalık bir yürüyüş. ten sonra, ne yaptım yaptım ve., nihayel söylettim. Amma, iyi mi yaptım?., Tabil iyi değil, üzüldüm. Bâlâ, üzüntü içindeyim. Fakat, insanlar hakikat ka-' Gar iftira ile de karşılaşmalıdırlar ki, müvayeneyi temin edebilsinler, Tam, puğaçacı fırınının önüne geldiğimiz za- man sordu: — Vicdan, senin hiç kimsen yok mu?, — Hayır... — Annen, baban, kardeşin, dayın, teyzen, akra- ban,. Hiç kimsen mi yok?.. Bu sual derhal bana Perizad'ın ne söylemek, ne sormak istediğini anlattı. Dilinin altında şu vardı: — Sen bir piç misin Vicdan?.. Bundan başka bir şey olamazdı. ğimı muhafaza ederek cevab verdim: — Evet Perizad, hiç kimsem yok. Ne anne, ne ,qw var) Soğukkanlılı- " n MKT NEOKALMINA Nevralji, Artritizm. Romatizma Grip, Baş — Yapmacık kadar çabuk anlaşılan bir şey yok!