n (-SONTELOGRAF Tefrika No:104 u_mllllı Yaza gT j 24 Birinciteşrin 937 — nı M. Süleyman ç_-p M ESRARENGİZ Vereüme ve Iktibas hakkı mahfuzdur Eski İstanbul meyhanelerinin bir hususiyeti.. Her meyhanenin bir miçosu vardı.. İstanbulda kimseleri olmadığı i- çin, dükkânda yatıp kalkarlardı. Us- taları aylıklarını vermez, yanında biriktirir, memleketine giderken, hepsini birden teslim ederdi. O za- manın miço ve garson ücretleri - taş- radan gelenlerin - yıllık hesabile idi. Miçolarınki 6 - 8, garsonlarınki de 12 -15 lirayı geçmezdi. Tabii bahşişe ler müstesna... O devrin ve otuz yıl evvelki İs « tanbul meyhanelerinin hemen hep- sinde genç miçolar ve garsonlar bu- Tunurdi Köprülüden, Dramadan, Yanya - dan, İşkodradan, Serfiçeden velhasıl Rumelinin Arnavut Rumlarile mos- kün yerlerinden doğrudan doğruya falan meyhanede çalışmak üzere ge- len madrabazlar tarafından toplanan genç ve güzel miçolar, çalıştıkları dükkânı bazan bir sene olmadan terkederler, kaçarlar, daha fazla üc- retle başka meyhaneye çalışmıya | giderlerdi. Maamifih bu dükkân dç- Giştirme işinde ücret fazlalığının oy- nadığı rol kadar, şairle - yalrız şalre lerle değil, şununla bununla da - te- gayyübün de âmil olduğu muhak- kaktı. Öyle y Dükkânın üstündeki odada yatıp kalkan, İstanbul kim- sesi olmıyan bir genç, birkaç gün dükkândan kaybolur, anunla beraber mahbup severliği bir darbimesel gibi | dillerde dolaşan şair de — tegayyüp ederşe, herkes ne demez?.. Dediko- duların önüne geçmek için hemen dükkânı değiştirmek Tâzım değil mi? Bunu, pek toy miçolar, garsonlar yaparlardı. Meyhanede ders alanlar, oldukça pişenler, çil bir kuruşa, kaş- Ta göz arasında, uslası görmeden ya- nağını sıktıranlar, hatta daha ileri giderek, üst kattaki aptesane arâlı- ğında dudaklarından öptürenler, işi pişkinliğe vurarak, dedikodulara e-” hemmiyet vermiyerek, işlerine de- vam öderlerdi. Bu tegayyübe bazı patronlar ses bile çıkarmazlar, şöyle sudan birkaç | lâfla azarlıyarak, işi kapatırlardı. Çünkü, daha fazlası işlerine Bgelmez- GL Birçok sabahçılar, akşamıcılar u- zun kirpikli, pembe yanaklı miço. iri kıyım tezgâhtar için dükkâna ge- liyorlardı. Bunları kovdu mu, arka- sından birçok müşteriler de gidecek, onun girdiği, çalıştığı dükkâna pos- tu sereceklerdi. Bunun için, işi idare ederlerdi. 80 - 60 yıl önce İstanbulun, hemen her tarafında birçok meşhur meyha- neler vardı. Birçok ta gayrimeşhur- ları vardı ya!. Meşhurlarla gayrimeşhurlar mın- taka mıntaka ayrılmıştı. arasında Unkapanında — (Kafesli Yenikapıda (Sandıkburnu), (Lân- Bga), (Ketenciler kapısı), Cibali ya- kınlarında (Hleyli oğlu), Kumkapı- da (Karabıçak), daha sonraları, 6- tuz yıl önce, benim yetiştiğim de - virlerde (Sarnıçlı) - Şimdi burası 66 hei ma ea eamn. 7 İmaların ince, kâlın, dapkin, şal Bunların | marangoz Tabrikasıdır - (Kadifeli), Samatya taraflarında(Sulu Marfas- tır), (Altınoluk), (Dış Kalpakçılar), Yemiş ve Limon iskelelerindeki mey- haneler, Topkapıda — ( Karagözün meyhanesi), Galatada Fermeneci - lerde (Koyunlu baba), (Geyikli), Azapkapısı, Topane, Karaköy, Gala- tanın (Küplü), (Çakanoz) meyha- neleri, Beşiktaşta (Uzuncaava), (Kö- yiçi) koltukları, Üsküdarda (Bala- ban), Yenimahallede (Selâmsız), İcadiye ve Kuzguncukta Dağhama- mında şeftali, kayısı ve dut rakısı satan Yahudi meyhaneleri meşhur- ların en başında gelenlerdendi. Buralarda, zaman zaman, mevsim mevsim saz şairleri muammalar a- sarlar, koşmalar, âşık Garipler, Ke- temler okurlardı. Maniciler, dört - tellilerin, iki tellilerin - bir nevi mu- siki âleti « curaların, sazların, rübap- ların, neylerin, nisliyelerin, girift- | lerin, bözukların, zurnaların, çığırt- hazin, melânkolik, ağlatan, güldü- ren, düşündüren, noç'e veren, so - murtturan taksimleri, aranağmeleri, Bgirişleri, kararları arasında semai- ler, destanlar okurlardı. Ahenge - davullar, » zilli maşalar, darbukalar da pirev ölur, kırmızılı İşalvarlı, kadife cepkenli, düzgünlü, kazankulpu rastıklı. sürmeli, benli, karar kaşlı, kara gözlü köçekler kı- vıra kıvıra göbek atarlar, geran k- rarlar, göz süzerler, çiftetelli, kar- şılama oynarlardı. Arada kadehler kırılır, masalar devrilir, meyhanenin tavanında asılı büyük I&imba, mleler fırlatı - her, karafakiler, bira şişeleri, kalın bardaklarla aynalar kırılırdı. Türlü türlü sululuklar, dil, kav- | gaları, kapışmalar, çene dalaşları, alar arasında palalar, söğüt yaprağı bıçaklar, karakulaklar, gad- dareler, kulaklılar çekilir, adam Şiş- |lenir, hacamatlanırdı. Fakat işin kav- ga tarafı her zaman olmaz, her va- kit gürültü çıkmaz, ucu demirli cop, sandalye — baca, uslurpa, — masa mermeri rasigelenin kalasına : — Ver an! Edilmezdi. Hırıltı, sızıltı pek en- der olurdu. Burularda ana avrat kü- fürden, sunturlu sövüntülerden zi- yade güzel sesli, bazan hazin, bazan şakrak ve seyyal bir nağme.. bazı de- fa tehassürü ifade eden, bedbahtlı- B, hicranı haykıtan, bazı kere de aşkı, visali terennüm eden bir ahenk işitilir, kulaklar bir cümbüş elhanı içinde çınlardı, (Devamı var) | aalana muremsi n sitneaamameENde ee Yeni defterdarlarımız İzmir Defterdarlığına tayin edi- len Ankara Defterdarı Nafi'in yeri- ne Bursa Defterdarı Remzi, Bursa Defterdarlığına da İzmir Defterdar Muavini tayin edilmişlerdir. CASUS Nakleden : Celâi Cengiz Kaptan Kuks yanıma sokuldu: — Yeni hâdise hakkında ne düşü- nüyorsunuz, Kolonel? Dedi. Ben, yeni hâdisenin mahiyetinden haberdar değilim. Kendi kendime: —— Acaba ne var? Diye düşündüm. Muhatabıma hiç bir şey hissettir- memiye çalışarak, pipomu yaktım: vir ediniz! |sey söylemektense, süküt etmeyi ter- cih ederim. . Kaptan Kuks, fazla ihtiyata lüzum görmedi: — Telsiz, şimdi, çok fena bir ha- ber verdi: Bombay'da Hintlilerden beş yüz kişi isyan ederek, şehir ha- ricinde garip bir yerde tahassun ete mişler. Bu haberi işitince, beynimden vu- Tulmuş gibi müteessir oldum. Otur- duğum yerde sarsılıp yıkılmak üze- — Bilmiyorum, dedim, siz beni ten—in. olduğumu hissediyordum. — Size fikir vermek benim had- dim değif amma, bu hâdiseden cid- den haberdar değilseniz, hayretim bir kat daha artacak. Kendimi topladım, manasız - bir Üçüneü kaptan sözüne devam etti: — İhtilâli Bombayda henüz mey - 'dana çıkarılmıyan bir Hinili idare ediyormuş. Gelen telsiz, sonlarında Kanlı Boğuşma ( 4 ünciü sahifeden devam ) bi kazanmaktır. Siz çekilirseniz işle. re halel gelir, demiştir. Kompanis ile hükümet erkânı arasında geçen |müzakerelerde nazırlar son derece 18$- târ ederek mevkiinde kalması için Kompanis nezdinde bir çok teşeb- büslerde bulunmuşlardır. Fakat, baş- vekil Negrin ile cereyan edecek mü- zakeratın sonu beklenmektedir. Ha- riçte yayılmak istenen şayialar ne olursa olsun, Katalonya ile Valansi- ya Hükümetinin arası çok iyi oldu- Bu anlaşılmaktadır. Katalonya muh- tariyetle idare edilmektedir. Fakat |Frankoya karşı mücadelede hükü - |metle beraber Reis Kornpanisin etrafında bulu- | nanlar ise son derece ketum davra- nıyorlar. Pek ziyade sal: 4 sahi- bi bir zat bu hususta demiştir ki: — Kompanis İspanya Cumhuriyet |Hükümetine yeni bir takım müşkü- lât çıkaracak değildir, Şimdi birleş- | mek, her vakitkinden daha elzem bir | |hale gelmiştir. Bütün İspanyol mil- |letinin âsilere ve onlara yardım ede- İrek sokulmak istenen yabhancılara | karşı birleşmiş bulunması lâzım olan | nazik bir zamandayız. Bununla be- raber, reis Kompanis Katalonyanın vaziyetini tahkim etmek istiyor. Nes | ticede Frankoya karşı galebe temin edilince Katalonya muhtariyetinin sağlam bir vaziyette bulunması eme- Hindedir. İspanya Cumhuriyet Hükümeti İs- panyayı ele geçirmek için uğraşan yabancıların yardımına rağmen âsi Frankoya karşı galebe çalınacağı ü- |midinde olup, bu ümidi hiç sarsıl - |mamıştır. Bugünkü eumhuriyet İs - İpanyasının aleyhinde hariçte türlü türlü şayialar çıkararak efkârı umu- |miyeyi şaşırtmak istemekte menlfaati | Jalanların çalışmasına rağmen Cum- |hurleyt Hükümetinin mevklii sağlam bulunmaktadır. Madrit ile Taranton arasında şimendiler inşasına devam edilmesi ise hükümetlin vaziyeti na- zarı dikkate alarak harbi kazanmak için lâzım olan vesaiti temin için vere, diği ehemmiyeti göstermektedir. |Robert Arm;;;ıng Pariste Sinema âleminin pek tanınmış bir |siması olan Robert Armstrong bir kaç gündür Paristedir. Fakat Parise gelir gelmez kimseye görünmiyerek bir yere kapanmış, geldiğini müm - kün olduğu kudar gizli tutmak izte- müştir. Son gelen Fransız - gazetelerinin | yazdığına bakılırsa armistrong daha | ileri giderek sokağa da çıkmamak - tadır. Sebebi, sakalını, bıyığını uza- tarak, tanınmaz bir hale - gelinciye kadar kapalı kalmak isteyişidir. Ma- amafih, birdenbire görüldüğü zaman tanınmıyacak kadar sakalını, biyi - ğini koyuvermiş olan armstrong, yi- ne gazetelerin eline yakayı vermiş- tir. Bulunduğu yer keşfedilmiş, hü- cum başlamıştır. Zevcesi çok mü - kemmel bir musikişinastır. İki san- atkâr, karı, koca çok iyi istirahat et- meyi biliyorlar. Parise sergiyi gez - miye gelmişler, orada bir müddet ka- larak belki de İtalyaya gidecekler- dir. Robert Armstrong gazetecilere hiç bir şey söylememektedir. Ken - disinin tatili geçirmek için Parise geldiğini söylemekle iktifa ederek Iü:ı tarafı hiç bir şey bilmediğini tek- |var etmiştir. Fakat artistin Fransada kalarak çalışmak istiyeceği de ayrı- ca iddia edilmektedir. askerle beraber Londradan Bomba- ya geliyor, bakalım, Hintliler bu kuvvet karşısında ne haltedebile « cekler? — Fakat, sizin kumanda ettiğiniz taburlar ve dövüşçülerden meydan- da eser yok..? Kclonel_ Vuts sıfatile cevap ver- miye başladım: | — Askerlerimiz bir kaç gün evvel elmişti. — Çok âlâ.. merak etmeyiniz, biz gidinciye kadar isyandan cser kal- İma: — Ben de öyle zannediyorum. — Bombaya gidince ne yapmak fikrinde olduğunuzu sorabilir mi - yim? — Ben askerim!.. Hükümet ne e- mir verirse onu yaparım. — Sizin vâsi salâhiyetiniz olduğun- dan bahsediliyor. Hattâ idama bile salâhiyetiniz varmış. — Bu istihbarata hiç de diyecek yok. Bu haberi nereden aldınız? sizden de bahsederek diyor ki: <Ko- lonel Vüls yakında bir kaç tabur — Bambaydan gelen bir telsiz ya- zıyor. *” başka bir vapurla Bombaya hareket | Ve eşekler (5 inct sayfadan devam ) da eşek aşkı gibi lâyemut bir aşk ta- savvur olunamaz.» Her gün sahiplerinden mütevek - kilâne dayak yiyen, kulakları düşük, gırtı yaralı, uyuz eşeklerin bile kalb- lerinde birer arslan yatarmış. Bu e- mektar mahlükların her türlü cefa- ya göğüs germeleri, her türlü zah- mete, meşakkate katlanmaları ve sa- hiplerinden gördükleri hakarote bo- yun eğmeleri hep bu aşk yüzünden ileri geliyormuş. Sevimli ve merd mahlükla: vekkeli değil, yıllardanberi, önüne gelenin - sillesi altında her aşk gibi tahammül edil- mez bir hayat geçirmiye razı olmu- yorlarmış! Behey zavallı kır filozofu! Aşk ge- nin nene?.. Şu satırları yazarken, hatırıma İ- ran Şahı Nasırıddin hanın güzel bir fıkrası geldi: Nasıriddin Şah, 1874 yılında bir Avrupa gezisine çıkmıştı. Payitaht İpayitaht dolaştıktan sonra Londraya geldi. Oranın görülmiye değer yer- lerini gezerken, bir resim sergisine de uğradı. Şah, sergideki intıbaını, matbu se- yahatnamesinde — şöyle — anlatıyor: «Sergide bir eşek resmi gösterdiler, Değerini sordum, serginin müdürü beyaz sakallı, uzun boylu bir x: levhanın kiymetinin yüz İngiliz tası olduğunu söyledi. İki yüz elli İran tümenine muadil bir para... De. dim ki: — Bir eşeğin değeri nihayet beş liradır, Nasıl olur da onun resmi yüz lira olur? Sergi Müdürü: — Büunun yiyecek masrafı yoktur |da ondan. Ne yonca yer, ne saman! Cevabını verdi. Ben de dedim ki: — Buna mukabil şu eşek ne bir a- İdam. ne de bir yük taşıyabi la güzel bir mazmunu ihtiva etmesi dolayısile kayde şayandır: Şehirden menedildi eşeklerin gez- mesi amma, Bunun tatbiki kabil mi diye herkeste şek var! Kolaydır dört ayaklı cinsini men e lemek lâ Ben insanım diyenlerden yularmız bir çok eşek var! Münir S man Ç Ertuğru! sadi Tek TİYATROSU (AKSARAYDA)da Bugün ssat 15 de HAMLET Bu gçece saat 20,30 da Kudret Helvası Giriş 2030 Talebe 15. Her t tramvay Baş, diş, nezle, Dostum Hüseyin Rifatın şu kıt'ası | Naklede , Her günkü sıkıcı işlerinden fazla- sile yorulan, tuzlu ıstakoz konser - veleri kralı Cef Rok Heinbol başını dinlemek için İstanbula gelmişti. 'Tabit İstanbula gelince ilk işi Be- |yoğlundaki büyük otellerden birine rahatten sonra şehri gezmeyi karar- Haştırdı ve tercüman olarak otel kâ- tibi Salihi aldı. Kâtip, durmadan 'yerlere kadar eğiliyor, ve Amerikalı- dan koparacağı bahşişin hulyası i- çinde: — Size, bir tercüman olarak re- fakat etmek, benim için bir şereflir, diyordu. Nihayet, şehri gezmiye çıkacak sa- at geldi, çattı. Amerikalının ikameti esnasında gezmek için kiraladığı burnu sipsivri ve son sistem etomo- bil kapının önünde bekliyordu. İkisi (de bu güzel otomobile girince Salih şoföre: - Sultanahmede çek, diye emir etti. Yolda giderken Salih Beyoğlu cad- delerini milyonere anlala anlata bi- |tiremiyor ve ikide bir: — İşte, diyordu, en büyük ve gü- |zel caddelerimiz... Bu methü senadan bikan milyarder İızdı: | — Bu küçücük yol parçı İsEn güzel caddelerimiz» diyorsunuz, jdedi, Nevyorktaki en ufak cadde, bundan belki de yirmi beş defa da- ha uzundur. | Salih bir şey söylemeden şoföre etnretti: — Ayasofya müzesine. Müzenin avlusuna geldikleri za- man Salih: — İşte dedi, hıristiyanların bun - an büyük kiliseleri yoktur, tabif bundan büyük binaları da yoktur, anlarsınız ya... Amerikalı dudakları arasındaki puroyu yere fırlatarak, kahkaha ile gülmiye başladı: Büyük bina bu muü, dedi, bu mu büyük bina dediğiniz, ayıp... Şikago- daki en küçük kasap dükkânı bile bundan hiç olmazsa beş on defa bü- İyüktür!. Salih. yine bir şey söylemedi, yihe k tti Beyazıd meydanına... Üniversiteye giden yolda yürüyor- lardı, Salih milyardere Beyazıd ku- lesini göstererek: — İşte dedi. tam altmış yedi bu. çuk metrelik bir kule... Amerikalı, bu sefer gülmedi, fa- kat kızdı — Ne biçim adamsınız, diye ba - Birdi, bizim Nevyork - limanmdaki Hürriyet âbidesi bundan yüz defa da- ha kocamandır. — Salih iste: ye istemiye — içini grip, romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal keser, Icabında günde 3 kaş alınabilir . linmek oldu. Bir günlük bol bir isti- | na mı | e girdiler ve yine şö: | iSTANBUL PiRESi. n : Tarık Z. Tunay$ çekti. Bu Amerikalıyı şaşırtacak BF şey göstermek lâzımdı. Ammâ |göstermeliydi? Şoföre: — Bizi tektar Beyoğluna — götüt dedi. Tepebaşında otomöbili durdutd İGardenin önünden geçerlerken *” lih: | — Bizim en güzel barımız, Gi söyleniyordu. | Amerikalı tötünden sararmış lerini göstererek güldü: | — Burası mı, dedi, burası kürteği | betiziyor. Bizim San Fransiskodtt tavuk kümesleri bundan çok ; tir,.. T Salih sustu. Şehir tiyatrosunun cameunlı!"ı' İnünde durdular, Amerikalı asıli |barfleri silinmiş ânlara baktı V | sordu: — Burası bakkal dükkânı midil Doğrusu bu sual Salihin hoşüf | |gitmişti. Güldü, ve Amerikalıyi şırtacağından emin cevap verdi! Y — Hayır, Şehir Tiyatrosu... j Amerikalı şaşırmadı. Salihe nerek! 4 — Siz eğer bizim Nevyork Meti” politan tiyatrosunu görürseniz y |de yüz korkudan düşüp bayılaca” İniz, dedi. Salih kızmadı. Yalnız Amerikti” nın şaşmamasına kendisi şaştı. Otele giderlerken Salih boy! düşünüyordu. Bu Amerikalıyı # — şırtacak bir şey bulması lâzımdı. 8 | le bir şey ki... | Hah... Nihayet Salih bir şey bWT |du. Hem siz Salihi yoksa akılsı? biliyordunuz?. Akşam çoktan basmıştı. Salih Vi |vaşca milyarderin odasına çık:;; cağında bin bir ihtimamla getirdik iri bir istakozu, tuzlu istakoz KÖT |servesi kralının yatağının içine İleştirdi. Yorganı güzelce çekti İgeldiği gibi sıvıştı. | Kendi kendine: | — Milyarderin gel beklişt lim, diyordu, alâcağı olsun . Aradan çok geçmemişti ki Cef Hemnbal pijamasın: iş, yatağf İgiriyordu. Tabit ilk saniyeterde bir şey duymadı. Fakat o ilk birk yoeden sonra - yataklan — GER yle bir fırlayış fırladı ki eşyaların titreyişinden alt kattâ Yyuyanlar bile uyandıtar. Bağıra bağıra zili çaldı, Kâtibi Ğ Karttı. Ne olduklarını bilimiyen ve Ti uykularından uyanan seyyahlar milyarderin odasına dolmuşlardi. — Salih, göbeğini sallaya sallaya * soluk soluğa içeri girdi. Oynadığ! |yunun muvaffak olduğundan di. ; Salihi gören milyarder yatağltt çindeki istakozu güstererek hağt' — Bu da ne, yatağın içinde bi F takozun işi ne? ğ $ '| gi | 4 — Küçücük - bir İstanbul pift Bay milyoner!.. F Ve Amerikalının şaşkınlığın! # İsim ve markaya dikkat. Taklitlerinden sakınınız. , '”** ilâve etti ; Arkadaşıma itimad edemedim, verleye çıktım ve telsiz odasına gir- dim. — Bombayda isyan zühur etmiş. telgraf gelmiş... Bu haber doğru mu? Telsiz telgraf memuru önündeki vazifesile meşguldü. Sadece başını |sallıyarak, bu haberin doğru oldu. İğunu tasdik etti. Güvertede fazla durmıya —lüzum kalmamıştı. Salona indim ve vapurda dost ol- duğum Hintli bir inci tacirinin ya- nına olturdum, ç İnci tacirile, yeni haber etrafında ;konıışmıyı başladık. | — Bombayda isyan varmış.. duy- |dunuz mu, Kolonel? — Evet, duydum... — Acaba hakikat mı? — Zannederim... Merak mı ediyor- sunuz? — Şüphesiz.. Çünkü, nihayet ben 'de bir Hintliyim... Vatandaşlarımın ölümünden çok mütsessir olurum. — Gelen telgrafta tafsilât yok... Bu _dneee endişeye mahal var mı?, — Tafsilâtı öğrenmek ihtiyacını hissetmiyorum. | — Niçin? | — Çünkü, Bombayda üç kişinin mechunane hareketi, daima üç yüz kişinin ölümile neticelenir. — Ciddi mi söylüyorsunuz? — Hiç bir zamanğ size, yalan söy- Nevyorkta bundan dahâ İve memleketinize askert bir ile gidiyorum. İngilizler Boml veyahut Hindistanın her hanıği © şehrinde o memleketin sahiplefi lan sizleri memnun etmiyofli |bunu öğrenmek hem vicdani. de resmi vazifelerimden biridif- Hintlinin gözü yılmıştı. lemek mecburiyetini hissetmem. Çün- 'teminat istedi : ,kü, siz de Bombaya gidiyorsunuz. 'Nasıl olsa bu hakikate orada siz de vâkıf olacaksınız, — Fakat, memleketindi Jihtilâl çıkarmak teşebbüsü |hman adamlar, yalnız Bombayda de- ğil, her memlekette cezalandırılır- lar. Her hangi bir cinayetin fallleri cezasız mı kalsın istiyorsunuz. Hintlinin gözleri sulandı : — Siz bizim ıstıraplarımızı duya- mazsınız, Kolonel! - dedi - biz esir ve mağdur bir milletiz,, ve maalesef dertlerimizi bir İngiliz Miralayma Janlatmıya cesaretimiz yoktur. Hintliyi samimi olarak dinlemek istiyordum. — Çak rica ederim, dedim, ben de fnlh:ıyet kalb taşıyan — bif insanım.. — Size şikâyet ve ıstır hi söyleyebilmek için bana, samiff” surette itimat telkin etmeniz İ dır. Halbuki, siz her şeyden #0 bir askersiniz, Ve bana itimat !© etmeyi zannederim ki, bir meselesi yaparsınız. Çünkü, ” giliz kolonelinin bir Hintliyt # vicdanina koyarak teminat - sizin için basit te olsa - b tarihi bir hâdisedir. i — Korkmayınız!.. — çi — Korkmamak... Bu imkâf © cinde kolonel! Biz, doğ! günden itibaren kamçı altınd? iyan esir ve mazlum insan! (Devamt