_vl E OA G çL &— SONTELGRAF — 11 Eylül 1937 e S aai Tefrika No: 71 Yazan, M. Süleyman Çapan delikanlıları kolundan ve kulağın- dan tutup çıkarırlar, ailesine teslim ederlerdi. Bir gün Suphi, arkadaşı (A.) ile beraber, kahvede otururken, sekiz bahriye askeri kahveden içeri girdi. İçlerinden birisi elile (A.) yı çağır- dı. (A.), eskilerin dedikleri gibi, yü- züne bakılamıyacak kadar güzel, kı- vırcık kirpikli, göz bebekleri birer siyah elmas gibi parlayan yosma bir delikanlı idi. ((A.) el'an sağdır. Bal- kan harbinde gönüllü olarak bulun- duğu gemide patlayan bir mermiden manikalardan biri parçalanmış, ma- nika parçaları başına isabet ederek iki görü birden kör olmuştur.) Evvelce de yazmıştım, eski devir- Ölümlerden ölün beğen!.. SA A » : Ne gııiı_.ruyonu:o':ı::'ınnı Ben girmek isteyenler olursa, mahalle İlerinden başka canlı bir kul yoktu. Bunlar taştan birer heykel gibi du- ruyorlardı. Kımıldanmıyorlardı bile.. Bir emir, bir işaret, bir parola bek- liyorlar; böyle bir işaret aldıkları anda çullanmıya, hücuma, atılmıya lâmâde bir vaziyette duruyorlardı. Avluya bakan sıra sıra kahveler- de halk, dışarıda olup bitenden bi- haber, kimi tavla oynuyor, kimisi ça- yını içiyor, bazıları da domine ve altıkol iskambil partileri çeviriyor- lardı. Camiin macunları fırlamış, isli ve örümeekli kahve peneereleri önün- de oturanlar ise, afyonunu yutmuş, kayluleye varmış bir takım ihtiyar- lardı. Değil dışarıda olanları, burun- lerde gençlere musallat olan birtakım 'larının uçlarını görmiye - takatleri ahlâksız kimseler vardı. Bunlar hü- kümetten korkmaz, polisten çekin- mez, viedanlardan utanmaz, bir gen- ce göz koyup, bir kere de musallat oldular mı, hiç rahat vermezler, çar- şıda giderken, mektepteh çıktığı za- man, kahvede oturürken yakapaça edip alıp götürürlerdi. Bu namus düşmanları, aşağı yukarı her semtte bulunur, fakat, mahalle gençlerinin namuslarını vikaye ve muhafazayı bir vazife bilen mahalle delikanlı- ları, mahalle kabadayıları, kendi mantakalarında bu şekilde edepsiz- Tikler yapmalarına müsaade otmez- ler, icabında dövüşürler, vuruşurlar, kanlı bıçaklı olurlardı. (A.), kendisini çağıran bahriye askerini tanımıyordu. Bir şey sora- €ak zannile kalktı, yanına gitti. As- ker: — Biraz dışarı gel! Seninle konu- şacağım!.. Dedi. (A.) Suphinin arkadaşıydı. Onun yetiştirmesiydi. Meneceri gibi onun da gözü pekti. Suphi kadar atılgan, eşsiz bir kabadayı değilse de, onun da yüreği söyler : — Ha göreyim seni!.. Teşviki karşısında, atoçe atılmak- tan çekinmez ve kaçınmazdı. Bunun için, bahriye askerinin da- vetine korkmadan, çekinmeden ica- bet etti. Beraberce dışarı çıktı. Ca- Miin avlusuna doğru yürümiye baş- ladıkları zaman, etraftan 7 tane da- ha bahriye askeri çıktı. Bunlardan biri (A.) nın yamına yaklaştı, öteki- ler alargada durdu. (A.) işi anladı. Kendisini kötüye düşürmek istediklerini hissetti Üs- tünde silâh ta yoktu. Korkmadı, iş olacağına varır tevekkülile, neticeyi beklemiye başladı. İki bahriye askeri biri önden, öte- ki arkadan sakız kamalrını fora et- mişler, (A.) yı ortalarına almışlar, beraber gelmesini teklif ediyorlar, iyilikle, güzellikle gelmezse işin fe- naya varacağını anlatıyorlardı. (A.)cevap vermeden evvel, şöyle bir kere sağına soluna baktı : Etrafta ne in vardı, ne cin!.. Camiin avlusunda bahriye asker ta. Vens güldü: — Tabif bir şey bulamıyacaklardı, zira, ben, oraya daha evvel gitmiş - tim. Bunu da orada buldum. Başka bir şey yoktu. Hoş, bu, kırmızı sa- kallı adam masalını kâfi derecede ispat ediyor. — Ne gibi? — Ne gibi olacak? Evvelâ düşü - nün, Hiç kırmızı sakallı ve siyah gözlü bir cani mevcut olabilir mi? İ- ki adım atmadan yakalanır. Binae- naleyh, sakal ve gözlük hikâyesi ma- saldan ibaret. İspatı bu. Eğer haki- katen bir adamın gözlüğe ihtiyacı ol- sa, onu, önüne gelen yere bırakır, u- İyor ? iyoktu. Birisi horlüyor, öteki dalga geçi- yor, bir başkası rüya görüyordu. Aralarında Eshabı kehi uykusuna dalanlar da vardı, (A.) kendi kendine : — Birdenbire ters cevap vermek doğru değil... Bunlar beni temizleyi- werirler, işi alttan almak lâzım... O vakte kadar muhakkak Suphiden bir ses çıkar... Diye düşündü. Bunları düşünürken (A.) nın du- daklarından hiç eksik olmıyan te - bessümü kaybolmuştu. Birkaç saniye böyle geçti. Ne (A.), ne de onu ortalarına alan bahriye askerleri bir tek kelime bile könüş- madilar. Nihayet askerlerden biri (A) ya dedi ki: — Bizim beklemiye vaktimiz yok. Ne cevap vereceksen ver: Ya evet, ya hayır!.. (A) sert ve cesur cevap verdi: — Böyle budalaca sual olur mu?.. Elinizden geleni arkamıza koyma - İyn!.. Askerlerden biri kızdı : — Vay! Bize posta mı okuyorsun, dedi.. öyle ise ölümlerden ölüm bes Artık iş çığırından çıkmıştı. Şe- tefsiz ve haysiyetsiz. yaşamadansa, şerefle can vermek lâzımdı. Bunun için, gülerek sordu : — Binbir gece masalı mt okuyor- sun? Ölümlerden ölüm beğen ne de- mek”.. Ölüm beğenilir mi hiç?.. — Çok lâf istemoz... Masal w, rü- ya mı şimdi anlarsın. Nasıl ölmek istersin... — Bundan evvel sorulacak bir su- al var : Bir defa ölmek ister miyim onu sorsana!.. — Hüâlâ söylüyor... suş artık... Sab- rım kalmadı. Biçakla işini bitirmek daha iyi olacak... Bahriye askeri bu sözleri bir göz dağı vermek için söylüyor, (A.) nın korku ile yola geleceğini tahmin e- iderek tehditâmiz sözler savuruyor- du. (Devamı var) İnutur mu? Meselâ ben miyopum. Vâ- kıa mütemadiyen gözlük takacak ka- 'dar değil amma, daima yanımda göz- lük bulunur, ve hiç bir yerde bırak- mam, Binaenaleyh, ardığımız adam, göz- İKüklerini bıraktığına göre, onlara ih- şu neticeye varabiliriz ki sakalı da takmadır. Sakallı bir adam, cinayet yapmıya karar verirse ilk iş olarak isakalını traş eder. Bilhassa sakalı kırmızı olursa... Senter sordu : — O halde neye bu kıyadele giri- Film dedikoduları ve (Devamı 5 inci sayfada) raber, ecnebi şivesini de taklit ede- bilecek bir artist intihap etmelidir, /(demiş ve Tania rolü için Klodet Kol- bert'in angaje edilmesini istemiştir. Klodet Kolbert Fransada doğmuş ise de anasıl İngilizdir ve o zaman Pa - ramunt şirketi tarafından angaje e- dilmiş bulunuyordu. Nihayet Varner Bros, Tavarich fil- minin çevrileceği müddet için Para- munt şirketile anlaştı. Klodet Kol - bert filmi çevirmiye başladı. Bu ha- ber de Holivutta top gibi patladı. .Evvelce bu rol kendisine verilmiş o- İân Kay Francis küplere bindi. Holivutta sakin ve nazik bir kadın olarak tanınmış olan Kay Francis İmahkemeye müracaat ederek şirket âleyhine dava açtı... Holivutta günün dedikodulu mev- izuu, birer ikişer Fransayı terkederek Holivuda giden Prauaız artistleri - dir. Filhakika az zaman içinde Fran- sız artistlerinden Jak Deval, Ana - tol Lotvak, Şarl Buayye, Simone mon, Annabella, Daniyel Daryö, Mi- şel Morgan, Fernand Gravey, Mar - velle Balin, Galiyan, Ketti, Germzin Osey, Brüney Blanşet, Jorj Rigo ve daha tanınmış bir çok Fransız artist- leri Holivudun sevilen artistleri 2- rasına girmişlerdir. Bu hal Holivut- 'ta parlamış olan bir çok artistleri dü- şündürmiye başlamıştır. Çünkü, bun- lar, yıldızlarının, Fransadan — gelen artistlerin lehine olmak üzere sön - mekte olduğunu görmektedirler. GİZLİ BİR İZDİVAÇ Vazil sahne Anatol Litvak güzel Vilyam Hopking ile ötedenberi dost idi. Bunlar Avrupadan Amerikaya giderken vapurda tanışmışlar ve bi- ribirlerile ahpap olmuşlardı... Vil - ,yam Hopking o zaman Landrada «İn- sanlar Allah değildir. ve Pariste *Ekipaj» filmini çevirmişti. Bir çok filmlerde alkışlanmış olan Vilyam Hopking eski bir dansözdür. Dansözlük yaptığı esnada bir gün sah- İnede düşmüş ve ayağını kırmıştı. Bu ikaza üzerin cartist evvelâ tiyatroda sonra da tinemada çalışmıya baş - Tamıştir. bi Anatol Litvak geçen hafta Holi - 'vutta bir tayyare kiralamış ve dostu Viyam Hopking ile tayyareye bine- dek meçhul bir semte doğru uçmuş- tur. Biraz sonra ÂArizona'nın küçük bi şehri olan Yama'da karaya inmiş- tir. Arkalarından Yama'ya gelmiş 0- lan Fritz Lang da tayyaresinden i- nerek birleşmişlerdir. Bir saat sonra Vilyam Hopking Madâm Anatole |Litvak oluyordu. DİĞER BİR İZDİVAÇ DAHA Bu esnada diğer bir tayyare daha Yama'da karaya inmiş ve içinden Jan| )Hırlw yerine geçmiş olan sarışın ar- tist Alis Fay inmiştir. Alis Fay da biraz sonra bazı filmlerde kendisile partöner olan Tom Marten ile evle. niyordu. Bunlar henüz 22 yaşında - dırlar. Şurasını da ilâve edelim ki, Alis Fay katolik ve Tom Marten Mu- sevidir. Elyevm 33 yaşında bulunan Ana- tol Litvak da Musevidir, Karısı Vil- yam Hopking de 34 yaşındadır. ve protestandır. Holivutta bundan başka daha bir takım dedikodular vardır. Denildiği- ne göre Frank Kapra serbest kalmak ve birleşik artistler film şirketine gi- rebilmek için Kolombiya Şirketi a- Jeyhine bir dava açmıştır. Rivayete göre Greta Garbo da ken- | di hesabına film çevirmek için men- sup olduğu şirketten ayrılacakmış.. Eğer bu haber de doğru ise Tavarich | rezaletleri unutulacaktır. yi — Şüphesiz nazarıdikkati ve araş- tırmaları başka noktalara çekmek için... Vens bunları söyledikten sonra doğruca yatak odasına girdi. İki da- kika sonra, sesi duyuldu: — Madam, size burada mı hücum ettiler?.. Enkarnasyon, elindeki şişeleri ma- saya bıraktı. İçeri giderek baktı, tas- dik etti: — Eveti.. — Merdiven başına açılan bu kapı açık mıydı?. — Zannedersem aralıktı. İyi gör- medim, Vens, ara kapının eamekânlı ka - 'nadı ile merdiven başma açılar ya- tak odası kapısının arasındaki kö « şeyi göstererek sordu : — Bu takdirde, size hücum eden kimse ancak şurada durabilirdi, de- ğil mi ?. — Öyle olsa gerek.. — Öyle olsa gerek değil, muhak- arlistlerin gizli hayatı! Tetrika No. T Ispanyol kaptanı : -Ben kendim için değil, dedi, V İnerede, ne olmuş, bilmiyorum. |buna haber veriniz.. esasen o kudar ancak sevgili Jozettam için Poyraz İbrahim dümeni yamağına bırakmıştı.. Reisin yanında fazla duramadı.. Dümene koştu. Rüstem, Murada : fi iyice sıkıştıralım.. di- ok şeyler var.. & Diyordu. ’Ş Gemiler yelken açarak yavaş ya- ça vaş Cezayir kıyılarına doğrü açıl- T mışlardı. Murat Reis yeni gemiye Türk kar- nlarını ve: K, İspanyol gemici- bağlatıp bir ambarda hapset- Forsaların azlığından — şikâyet e- den gemiciler şimdi geniş bir nefes alıyordu. Murat Reis sahilde hiç kimsenin bilmediği bir gizli körfeze girecek, bir müddet orada kalarak — ortalığı uzaktan tarassut edecekti. Deniz üstünde başlıyan ve gemiler sahile doğru z buki sen... “";_':ı:ı':;“fw gün geç | Faptan birdenbire şaşırdı : YK BÜY | — Siz benim fşık olduğumu ne- ikça artiğike. İreden biliyorsunuz? Diyerek sevisişardü. —Kendi-ağrandan duyduk! Ciyo- Rüsteme 'döndü: İyninir güyel kırti Verstikle İ — Ne diyorsun? dedi.. kaptanı bir | L eğil mi - daha sorguya mı çekelim? el y — Eebette. Bir defa.. an defa.. ha- | Kaptan yavaş yavaş başını salla- kikati öğreninceye kadar sıkıştır - 'Çorak: mak gerektir. “ — Evet, dedi, onu çok seviyorum. — Pekâlâ. Haydi in de çıkar şu |/ Jüzettam! Önun hayali herifciği yukarıya öyleyse.. B * önünden gitmiyor. Beni Rüstem ambara ü İspanyol kaptanı birdenbire Rüs- temi karşısında görünce korktu : . bırakınız.. ben ona kavuşmak için yaşamalıyım. Rüstem, kaptanın ensesine bir - — Aman, bana dokunmayın! denbire müthiş bir yumruk indirdi: Diye yalvarmıya başladı. İz —' lllıydl.h.yu::.;ıvo ş;mdi km; Rüstem, kendine rakip gördüğü la dolaşan hayı lere dikkatlı a adamı yiyecek gibi hiddetliydi. |”üzetta senden çok zaklarda yaşı: — Haydi, gel benimle!.. Yukarıya çıkaca, Dedi.. kollarındaki ipleri çözdü. Kaptan korkudan titriyordu | Kaptan sersemledi : — Niçin vurdunuz bana?.. Siz öm- İrünüzde bir kadın sevmediniz mi?, | — Beni denize mi atacaksınız? — Üape5 Diye sordu. i NÖBETÇİ Rüstem kaşlarini çattı : ECZANELER — Hayır. | Bu akşam şehrin muhtelif semt - Ve merdivenden çıkarken ilâve |lerinde nöbetçi olan eczaneler şun- etti : lardır: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (A. Minasyan, Beya- — Neden korkuyorsun? Dünyanın €n cesur adamları âşıklardır. Onlar | Pa |üsi), Eyüpsultanda (Mustafa Arif), Şehremininde (Nazım Sadık), Ka - , ragümrükte (Kemal), Aksarayda (Etem — Pertev), — Şehzadebaşında * |(Mustafa Hamdi), Alemdarda (E - — |8 saf), Fenerde (Vitali), Samatyada A (Eröfilos), Bakırköyde (Hilâl). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde (Della Suda), Tepebaşında (Kinyoli), Galatada (Hüseyin Hüsnü), Teksim İstiklâl caddesinde (Limonciyan), Pangallı ; Halâskârgazi caddesinde (Nargile - iyan), Kasımpaşada (Vasıf), Has - * köyde (Barbut), Beşiktaşta (Nall Ha- Tüt), Sarıyerde (Osman). küdar, Kadıköy ve Adalardaki- Z g ler: .— Te DEAZ SA A | Vsküdarda iskelede (Merkez), Ka- — Zavallı adam... Dişiniz mi ağrıe dıköyünde eski İskele caddesinde (Sotiryadis), Yeldeğirmeninde (Üç- ler), Büyükadada (Şinasi Rıza), Hey- belide (Halk). ter'e döndi Onun için merdivenlerden — Zannedersem, dedi, bu eski tarz mobilyenin bir de ipekli veya kadi- feden bir örtüsü olacak. Senter şaşırmıştı. Bir Enkarnas- yana baktı, bir yatağa baktı ve : — Evet, dedi, vardı. Fakat şimdi yordu. çıktık. — Dün bütün gün işlemiyor muy- du, yoksa doktorla döndüğünüz z2- man mı işlemediğinin farkına var- dınız ?.. — O zaman farkına vardım. Amma belki bütün gün bozuktu, bilmiyo- rum. Kapıcı daha iyi bilir. — Doğru. Vens pencereye yaklaştı. Karşıki ötelin penceresine gözlerini dikti : — Bu sakallı adam, müthiş nişan- cı imiş doğrusu. Dedi ve birdenbire dönerek : — Mösyö Senter, dedi, sizden e! yazınızın bir nümunesini rica ede- ceğim. Sizden de madam. Kabil mi? Enkarnasyon sebebini sormadan çantasını açtı, içinden bir kartvizit çıkardı. Üzerine, bir dostuna, birkaç İkelimelik bir teşekkür yazmıştı. Fa- — Yani ne olduğundan haberdar değilsiniz, değil mi? Zira, her kalde bu örtünün üzerinde kan lekesi fi- lân olacaktı. Belki istinlak hâkimi.. — Bana böyle bir şeyden hiç bah- setmedi. Ben de, eğer siz söyleme - seydiniz, farkına bile varmıyacak- tım. Vens âalona döndü : — Belki, dedi, arkadaşınızın vü- cudünü ona sarıp götürmüşlerdir?. Eğer bir tarafta bulursanız, lütfen ehemmiyetlâ bir şey de değil ya!.. Genç kadın kokteyleri hazırlamış- tı. Vens, bir elinde kadeh Senter'e yaklaştı : kak -.. Birkaç dakika sustu. Gözlerini ya- tağa dikmiş, bakıyordu. Sonra Sen- kat Senter genç kadından daha me- raklı idi, Bir el yazısını bulmak üze- re çekmecelerini araşlırırken : — Doktorla beraber geldiğiniz za- | man, asansöre binmediniz mi? — Binmek istedik, lâkin işlemi - İhayatlarını hiç düşünmezler, Hal - |Eğer bu hastalık başınıza gelmedir J:ı, çok mes'utsunuz! Fakat, ben Yyaşıyorum.. narp, akşam astü bitmi?f yol almağa baslamışti. talıktan hiç te müşteki c—;ğıhmi,' di kendi miçin değüi, ancak onun * Yaşamak istiyorum. Güverteye çıktılar. Ambarın ağzını beş on gemi maştı. Rüstem içinden; <Ben sana dk yanın kaç bucak olduğunu gösteti rim!» diyordu. Rüstem çok kıskanç bir erkekti sevgilisinin adının bile başka dillif de gezmesine tahammül edemeti, Halbuki İspanyol kaptanı ona Jf zettayı çılgınca sevdiğinden diyor.. ve Rüstem bunları dini çe hiddetinden ateş püskürü, Eğer Rüstem bu gemide çlllff (dı, muhakkak ki, bu adamı bir hSft lede geberlirdi. Murat, kaptanın yüzüne dikkat baktı : v — aigin öeyeombaa ? setl bir derdin mi var? Ambarda keff kendine neler söyleniyordun?.. Kaptan ensesini kaşıyarak c&t verdi : — Dünyada dertsiz insan var ” dır? Elinize esir düştüm.. yarım © olacağımı düşünüyorum. Fakat, © min olunuz ki, ben size esir — Ah.. Elbiselerini iunııd" duğu halde banyo yapıyorsumte. ” Jnasıl olur?.. |<— Son treni kaçırmıyayım di7 — El yazısı merakınız üt vattf | leksiyon mu yapacaksınız? Diye sordu. Vens gülümseytfl — Evet'pek meraklıyımdır. Ve bir köşedeki bavulları aöSt rerek — gordu; — Bunlar Mösyö Namat Hq' yö Gerniko'nun eşyaları mı?. — Yalnız Namatınkiler. Gdj nun eşyalarını, Mösyö Vazler etmek üzere aldırttı. — Eğet sizce bir mahzur ğ Mösyö Namat'ın eşyalarım eli letmek istendim. Fakat şimdi d n yarın, öbür gün Hay hay. Yalnız bana bir veriniz, Zira, birkaç güne partımanı bırakıyorum. Tita! Hne gideceğim. Başka bir şey düşünüyormu$ dalgın olan Vels : — Yat. Demekle iktifa etti. Kısa DİF küttan sonza sordu : 'i (Devamı * #